Şahsi Cezasızlık Sebebi Nedir? (TCK 167 vb.)
Şahsi cezasızlık sebepleri, suçun kanuni tanımındaki unsurlar dışında kalan, suçun işlendiği sırada objektif olarak mevcut olan ve failin cezalandırılmaması sonucunu doğuran kişisel hallerdir. Şahsi cezasızlık sebepleri, failin kişisel özellikleri, ilişkileri ve belli durumlar nedeniyle cezalandırılmamasını gerektiren sebeplerdir. Şahsi cezasızlık nedenleri, aşağıda ayrıntılı inceleyeceğimiz üzere 5237 sayılı TCK’da dağınık bir şekilde hem ayrı bir madde olarak hem de ilgili suçun yer aldığı maddede bir fıkra şeklinde düzenlenmiştir.
Cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler ise, aynı nedenlerle veya suçun işlenmesinden sonra ortaya çıkan, örneğin failin pişman olup etkin pişmanlıktan yararlanması nedeniyle cezadan indirim yapılmasını gerektiren hallerdir. Örneğin, TCK 167’de belli akrabalık ilişkilerinin varlığı halinde hırsızlık, dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma gibi suçlarda faile ceza verilmemesi veya cezada indirim yapılması öngörülmüştür. TCK m.167’de ceza verilmemesi sonucunu doğuran hallere şahsi cezasızlık sebebi, cezada indirim yapılmasını gerektiren hallere “cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler” denilmektedir.
Şahsi cezasızlık sebepleri, suç işlendiği anda objektif olarak mevcut olan hallerdir. Örneğin, etkin pişmanlık şahsi cezasızlik sebebi olarak değil, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında kabul edilmektedir. Etkin pişmanlık, en yaygın uygulama alanı bulan cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeptir. Etkin pişmanlık, suçun işlendiği anda değil, suç işlendikten sonra ortaya çıkan ve cezanın kaldırılması veya cezadan indirim yapılmasını sağlayan şahsi bir sebeptir. Şahsi cezasızlık sebepleri ise, suçun işlendiği anda objektif olarak mevcuttur, fail şahsi cezasızlık sebebini bilmese bile ondan faydalanır. Örneğin, annesinin kolyesine çalan çocuk TCK m.167’deki şahsi cezasızlık sebebinden fayadalanır ve cezalandırılmaz. Burdaki şahsi cezasızlık sebebi olan akrabalık ilşkisi suçun işlendiği anda objektif olarak mevcuttur.
Şahsi cezasızlık sebeplerinin varlığı halinde;
-
Eylem suç olmaktan çıkmaz, eylem suç olmasına rağmen fail cezalandırılmaz.
-
Fail cezalandırılmasa bile, bir güvenlik tedbiri olan müsadere hükümlerinin uygulanması mümkündür.
-
İştirak halinde işlenen suçlarda, şahsi cezasızlık nedenleri kendisinde bulunmayan suç ortakları cezasızlık halinden yararlanamazlar. Sadece şahsi cezasızlık sebeplerinden birine sahip fail cezasızlık halinden yararlanabilir.
-
Şahsi cezasızlık nedeninin fiilin işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Örneğin, biri diğeri aleyhine dolandırıcılık suçu işledikten sonra evlenen kadın ve erkek, evlilikten sonra TCK m.167’de yer alan şahsi cezasızlık halinden yararlanamazlar.
-
Zincirleme suç halinde, şahsi cezasızlık sebebi içeren fiil teselsül çerçevesinde değerlendirilmez. Zincirleme suç, cezalandırılabilir birden fazla fiilin işlenmesini gerektirir.
Şahsi Cezasızlık Sebepleri Varsa Mahkeme Nasıl Karar Verir?
Soruşturma Aşamasında: 5271 sayılı CMK’nın 171/1 maddesinde şahsi cezasızlık halinin mevcudiyeti durumunda Cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasında ne şekilde hareket edeceği düzenlenmiştir: “Cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilir.” Görüldüğü üzere şahsi cezasızlık halinin varlığı durumunda Cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasında kamu davası açıp açmama konusunda takdir hakkı vardır.
Kovuşturma Aşamasında: Şahsi cezasızlık hallerinin varlığı halinde, cezasızlık durumu söz konusu olduğundan, fail hakkında cezasızlık haline bağlı olarak kovuşturma aşamasında 5271 sayılı CMK’nın 223/4-b maddesi gereği “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilecektir.
Şahsi Cezasızlık ile Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler Arasındaki Fark
1. Şahsi cezasızlık halleri: Fiiilin işlenmesi sırasında objektif olarak mevcut olan ve failin cezalandırılmaması sonucunu doğuran hallerdir.
2. Cezayı kaldıran veya azaltan şahsi sebepler: Fiilin işlenmesinden sonra ortaya çıkan ve faile ceza verilmemesi ya da cezada indirim yapılmasını gerektiren hallerdir.
-
TCK 192/1’de “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına iştirak etmiş olan kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, diğer suç ortaklarını ve uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin saklandığı veya imal edildiği yerleri merciine haber verirse, verilen bilginin suç ortaklarının yakalanmasını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.” şeklinde düzenlenen etkin pişmanlık hali cezayı kaldıran bir şahsi sebeptir.
-
TCK 167/2’de “*Bu suçların (hırsızlık, dolandrıcılık, güveni kötüye kullanma vb.), haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.” şeklindeki düzenleme cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeptir.
3. Ceza sorumluğunu azaltan veya kaldıran nedenler: Failin işlediği fiilde kusurluluğunu etkileyen ve bu nedenle failin cezalandırılmaması veya faile daha az ceza verilmesi sonucunu doğuran nedenlerdir. Örneğin, haksız tahrik altında bir kimse hakkında kasten yaralama suçu işleyen kişiye, haksız tahrikin ceza sorumluluğunu azaltan neden olması nedeniyle 1/4 ila 3/4 oranları arasında ceza indirimi uygulanacaktır.
5237 sayılı TCK’da yer alan “ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan” nedenler ile “şahsi cezasızlık” nedenlerini karıştırmamak gerekir. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu etkileyen nedenlerden ibarettir. Failin kusurluluk halini etkiledikleri veya hukuka uygunluk nedeni oldukları için failin cezası kaldırılmakta veya azaltılmaktadır. Şahsi cezasızlık sebepleri ise suçun işlenmesi sırasında mevcut olmasına rağmen suçun unsurları veya failin kusurluluğu ile harhangi bir bağı olmayan belli durumlar, kişisel, sosyal ve ailevi nedenlerdir. Şahsi cezasızlık hallerinde de ortada işlenmiş bir suç vardır, ancak fail kusurlu olmasına rağmen suç siyaseti gereği faile ceza verilmemektedir.
Ceza sorumluğunu azaltan veya kaldıran ve kusurluluk üzerinde etkili veya hukuka uygunluk nedeni olan haller şunlardır:
- Kanunun hükmü ve amirin emri (TCK m.24/2-4),
- Meşru savunma ve zorunluluk hâli (m.25),
- Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK m.26).
- Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit (TCK m.28),
- Haksız tahrik (TCK m.29),
- Hata (TCK m.30),
- Yaş küçüklüğü (TCK m.31),
- Akıl hastalığı (TCK m.39),
- Sağır ve dilsizlik (TCK m.33),
- Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma (TCK m.34).
Yukarıdaki nedenlerin kusurluluğa etkisine göre faile ceza verilmeyebilir veya cezada indirim yapılabilir. Kusurluluğa etkisi nedeniyle bu hallere ceza sorumluğunu azaltan veya kaldıran nedenler denilmektedir.
TCK’da Şahsi Cezasızlık Sebepleri Nelerdir?
Taksirle Yaralama ve Taksirle Öldürme Suçlarında Şahsi Cezasızlık (TCK m.22/6)
5237 sayılı TCK’nın 22/6 maddesi, “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.” hükmünü içermektedir. Madde, sıklıkla taksirle işlenen trafik kazalarında uygulama alanı bulmaktadır. Örneğin, kendisinin sürücüsü olduğu aracın sebep olduğu trafik kazasında eşini kaybeden ve geriye 1 çocuğu kalan kişi hakkında TCK m.22/6 hükümleri gereği ceza verilmemektedir.
Taksirle yaralama veya taksirle öldürme suçunda, TCK m.22/6’da düzenlenen şahsi cezasızlık sebelerinin uygulanabilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir (CGK-K.2010/228):
-
Basit taksirle işlenmiş bir suç bulunmalıdır: 5237 sayılı TCY’nın 22. maddesinin 6. fıkrasının ilk cümlesinde; “taksirli hareket sonucu neden olunan netice”den bahsediliyor olması, sözkonusu şahsi cezasızlık sebebinin sadece taksirli suçlarda uygulanabileceğini göstermektedir. Doğrudan kast, olası kast veya kast taksir kombinasyonu ile işlenen suçlarda bu hüküm uygulanamaz. Bilinçli taksirin varlığı halinde ise; aynı fıkranın “bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir” şeklindeki son cümlesi uyarınca, şahsi cezasızlık hali değil, “cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep” sözkonusu olabilecektir.
-
Meydana gelecek netice, “münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından” etkili olmalıdır: Buna göre, failin taksirli hareketiyle neden olduğu netice, hem bizatihi kendisi bakımından acı ve ızdırap doğurmalı, hem de failin cezalandırılması fail ve ailesi bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağduriyete yol açmalıdır. Görüldüğü gibi bu koşul, üç ayrı hususu içermektedir:
Bunlardan birincisi, “failin kendi taksirli eyleminden ağır düzeyde etkilenmiş olması”, başka bir deyişle, failin kendi eyleminin mağduru durumuna düşmesidir. Burada failin uğradığı mağduriyet, maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Hangi mağduriyetin cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacağı ise somut olaya göre belirlenmelidir.
İkincisi, failin taksirli eyleminden “ailevi durum” itibarıyla da etkilenmesidir. Bu koşul, fail ile taksirli suçun mağduru arasında belli derecedeki yakınlığı ifade etmektedir. Bu anlamda, üzerinde durulması gereken husus akrabalığın derecesinden çok “aile” kavramıdır. Çünkü, yasa koyucu belli derecede akrabalığı ifade eden herhangi bir kavramı değil özellikle “ailevi” kavramını tercih etmiş ve bir manada faille, mağdur arasında “aynı aileden olma ilişkisini” aramıştır
Üçüncü şart ise; taksirli suçtan “münhasıran failin”, kişisel ve ailevi hayatının etkilenmiş olmasıdır.Buradan anlaşılması gereken; taksirli hareket sonucu ailesinden birisinin zarar görmesi nedeniyle failin ziyadesiyle etkilendiği olayda, faille ailevi ilişkisi bulunmayan başka bir kişinin zarar görmemesidir. Fail ve ailesi dışında bir kişinin de zarar gördüğü olaylarda ise bu fıkra hükmü uygulanamaz. Ancak başkalarının zarar görmesinden maksat, başkalarının dolaylı olarak etkilenmesi değil, olay sırasında bizzat zarar görmesidir. Taksirli hareket sonucu failin ailesi dışında herhangi bir kimse yaralanmış veya ölmüş ise, fail hakkında şahsi cezasızlık nedeni olan TCK m.22/6 hükmü uygulanmaz. Çünkü kanunda münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından mağdur olması şahsi cezasızlık sebebi olarak kabul edilmiştir.
Malvarlığı Suçlarında Şahsi Cezasızlık Sebepleri (TCK 167)
5237 sayılı TCK’nın 167. maddesi malvarlığına karşı suçlarda şahsi cezasızlık nedenlerini düzenlemektedir. Şahsi cezasızlık sebepleri bulunan malvarlığına karşı işlenen suçlar şunlardır:
- Hırsızlık suçu,
- Mala zarar verme suçu,
- Hakkı olmayan yere tecavüz suçu,
- Güveni kötüye kullanma suçu,
- Bedelsiz senedi kullanma suçu,
- Dolandırıcılık suçu,
- İbadethane ve mezarlıklara zarar verme suçu,
- Hileli ve taksirli iflas,
- Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi,
- Bilgi vermeme suçu,
- Şirket veya kooperatifler hakkında yanlış bilgi,
- Karşılıksız yararlanma suçu.
TCK m.167’ye göre yukarıdaki malvarlığına karşı işlenen suçların;
- a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
- b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın,
- c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.
Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.
İzlenen suç politikası nedeniyle, aralarında belli akrabalık ilişkisi bulunan kişilerin birbirlerinin malvarlığına karşı işlemiş bulundukları suçlardan dolayı cezalandırılmamaları kabul edilmiştir. Ancak, yağma ve nitelikli yağma suçları açısından bu şahsî cezasızlık sebebinden yararlanma kabul edilmemiştir. Şahsî cezasızlık sebebinin söz konusu olduğu durumlarda, ilgili kişinin sadece cezaî sorumluluğuna gidilemez. İşlenen fiil, suç oluşturma özelliğini devam ettirmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında ise, malvarlığına karşı işlenen ve birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî nedenler gösterilmiştir (Madde Gerekçesi).
Başkasına Ait Kartın Kötüye Kullanılması Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebebi (TCK 245/4)
Bazı yakın akrabalara ait gerçek bir banka veya kredi kartının izinsiz bir şekilde kötüye kullanılması halinde faile ceza verilmez. TCK m.245/1’de düzenlenen başkasına ait bir banka veya kredi kartının izinsiz kullanılması suretiyle yarar sağlama suçunun;
-
Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
-
Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın,
-
Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,
zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.
Yalan Tanıklık Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebepleri (TCK 273)
Yalan tanıklık suçunda şahsi cezasızlık halleri TCK m.273’te düzenlenmiştir.
Kişinin;
-
a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması,
-
b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması,
Halinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.
Birinci fıkra hükmü, özel hukuk uyuşmazlıkları kapsamında yapılan yalan tanıklık hallerinde uygulanmaz (TCK m.273).
Suç Delillerini Yok Etme, Gizleme veya Değiştirme Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebepleri (TCK 281)
Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunda şahsi cezasızlık ve cezada indirim yapılmasını sağlayan etkin pişmanlık hükmü düzenlenmiştir (TCK m.281):
-
Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçla ilgili olarak kişiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmez (TCK m.281/1).
-
İlişkin olduğu suç nedeniyle hüküm verilmeden önce gizlenen delilleri mahkemeye teslim eden kişi hakkında bu maddede tanımlanan suç nedeniyle verilecek cezanın beşte dördü indirilir (TCK m.281/3).
Suçluyu Kayırma Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebepleri (TCK 283)
Suçluyu kayırma suçunda şahsi cezasızlık nedeni TCK m.283’te düzenlenmiştir:
-
Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlayan kimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(TCK m.283/1).
-
Bu suçun üstsoy, altsoy, eş, kardeş veya diğer suç ortağı tarafından işlenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz (TCK m.283/3).
Şahsi Cezasızlık Sebepleri Yargıtay Kararları
Taksirle Öldürme Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebepleri
Somut olayda çözümlenmesi gereken uyuşmazlığın “5237 sayılı TCY’nın 22. maddesinin 6. fıkrası” ile ilgili olması nedeniyle, öncelikle bu fıkrada düzenlenen “şahsi cezasızlık sebebinin” incelenmesi ve bu müesseseye ilişkin koşulların belirlenmesi gerekmektedir. 5237 sayılı Yasanın 22. maddesinin 6. fıkrasında; “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fıkranın gerekçesinde de uygulanma koşulları; “… Örneğin ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hallerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkum edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.
Söz konusu fıkraya göre, hakim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette ki hakim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır; böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır” şeklinde belirtilmiştir.
Buna göre; 5237 sayılı Yasanın 22. maddesinin 6. fıkrasında, taksirli hareket sonucu meydana gelecek neticenin münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması durumunda, taksirle hareket eden faile ceza verilmeyeceği düzenlenmiştir.
Fıkrada taksirli suçlar açısından “bir şahsi cezasızlık hali” düzenlenmiştir. Şahsi cezasızlık hallerinin bulunduğu durumlarda aslında bir suç vardır, bunun yanında failin kusurlu olduğu da kabul edilebilir, ancak yasa koyucu izlediği suç siyaseti gereği bu hali, cezasızlık sebebi saymış, buna bağlı olarak da 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinin 4. fıkrasının ( a ) bendinde “ceza verilmesine yer olmadığına” hükmedileceğini hüküm altına almıştır.
Maddenin 6. fıkrasında yer alan düzenlemenin kapsamının belirlenmesi bakımından uygulamada sorunlarla karşılaşıldığı ortadadır. Bu konudaki tartışmaların genellikle, “fail ile mağdur arasındaki yakınlığın hangi düzeyde olması gerektiği” ve “olay nedeniyle failin hangi ölçüde zarar görmesi gerektiği” konularında yoğunlaştığı görülmektedir.
Düzenlemeye bakıldığında; söz konusu şahsi cezasızlık nedeninin uygulanabilmesi için her somut olay açısından ayrıca değerlendirilmesi gereken iki temel koşulun bulunması gerektiğinden bahsedilebilir:
1- Basit taksirle işlenmiş bir suç bulunmalıdır:
5237 sayılı TCY’nın 22. maddesinin 6. fıkrasının ilk cümlesinde; “taksirli hareket sonucu neden olunan netice”den bahsediliyor olması, sözkonusu şahsi cezasızlık sebebinin sadece taksirli suçlarda uygulanabileceğini göstermektedir. Doğrudan kast, olası kast veya kast taksir kombinasyonu ile işlenen suçlarda bu hüküm uygulanamaz. Bilinçli taksirin varlığı halinde ise; aynı fıkranın “bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir” şeklindeki son cümlesi uyarınca, şahsi cezasızlık hali değil, “cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep” sözkonusu olabilecektir.
2- Meydana gelecek netice, “münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından” etkili olmalıdır: Buna göre, failin taksirli hareketiyle neden olduğu netice, hem bizatihi kendisi bakımından acı ve ızdırap doğurmalı, hem de failin cezalandırılması fail ve ailesi bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağduriyete yol açmalıdır. Görüldüğü gibi bu koşul, üç ayrı hususu içermektedir: Bunlardan birincisi, “failin kendi taksirli eyleminden ağır düzeyde etkilenmiş olması”, başka bir deyişle, failin kendi eyleminin mağduru durumuna düşmesidir. Burada failin uğradığı mağduriyet, maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Hangi mağduriyetin cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacağı ise somut olaya göre belirlenmelidir. ( Aynı görüş öğretide de paylaşılmaktadır. Bkz. Prof. Dr. Veli Özer Özbek, TCK İzmir Şerhi, Türk Ceza Kanununun Anlamı, c. 1, 4. baskı, s.284 ) İkincisi, failin taksirli eyleminden “ailevi durum” itibarıyla da etkilenmesidir. Bu koşul, fail ile taksirli suçun mağduru arasında belli derecedeki yakınlığı ifade etmektedir. Bu anlamda, üzerinde durulması gereken husus akrabalığın derecesinden çok “aile” kavramıdır. Çünkü, yasa koyucu belli derecede akrabalığı ifade eden herhangi bir kavramı değil özellikle “ailevi” kavramını tercih etmiş ve bir manada faille, mağdur arasında “aynı aileden olma ilişkisini” aramıştır. Aile ise, yasalarımızda tüm yönleriyle tanımlanmış bir kavram değildir. Bu konuyla ilgili olarak; bir yanda, aile kavramının Medeni Kanun anlamında üstsoy, altsoy ve evlilik ilişkisini kapsar şekilde yorumlanması gerektiğini savunan öğreti, diğer yanda ise ortada bir ailenin bulunup bulunmadığını değerlendirirken biyolojik gerçekten çok toplumsal gerçekliğe ağırlık veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bulunmaktadır.
Dolayısıyla; bu fıkranın uygulanması bağlamında, aile kavramını çok geniş tutmanın sakıncaları yanında, bir ailenin kimlerden oluşacağının “sınırlı” olarak sayılması da doğru değildir. Burada yapılması gereken, fail ile mağdurun aynı aileden olup olmadığının her somut olayın özelliklerine göre ayrıca değerlendirilmesidir. Zira bazı durumlarda, kişilerin aynı aileden olup olmadıkları hususu sadece akrabalık bağının derecesine göre değil, tüm diğer bilgi ve belgelerle birlikte çözümlenmeli, belli bir derecede akrabalık bağının bulunması ise her zaman bu fıkranın uygulanması gerektirecek bir karine olarak değerlendirilmemelidir. ( Örneğin, haklarında ayrılık kararı bulunan karı-kocanın durumu veya aralarında husumet bulunan iki kardeşin durumu gibi ) Bu hususla ilgili olarak; failin, sadece kendisine değil, aynı ailede yer aldığı başka bir kişiye zarar vermek suretiyle “ailevi hayatına” da zarar vermesi gerekir. Bunun dışında, taksirli olayda, aynı aileden olmayan bir kişinin zarar görmesi de zaman zaman kişinin ailevi hayatını derinden etkileyebilirse de, böylesine dolaylı bir zarar, 22. maddenin 6. fıkrasının uygulanmasını gerektirmez. ( Örneğin, failin otomobil kullanırken, kusurlu hareketiyle eşinin çok sevdiği bir arkadaşının veya akrabasının ölümüne neden olmasından ötürü, eşiyle boşanmak zorunda kalmaları gibi… )
Üçüncü husus ise; taksirli suçtan “münhasıran failin”, kişisel ve ailevi hayatının etkilenmiş olmasıdır: Buradan anlaşılması gereken; taksirli hareket sonucu ailesinden birisinin zarar görmesi nedeniyle failin ziyadesiyle etkilendiği olayda, faille ailevi ilişkisi bulunmayan başka bir kişinin zarar görmemesidir. Fail ve ailesi dışında bir kişinin de zarar gördüğü olaylarda ise bu fıkra hükmü uygulanamaz. Ancak başkalarının zarar görmesinden maksat, başkalarının dolaylı olarak etkilenmesi değil, olay sırasında bizzat zarar görmesidir. Buna göre, örneğin, olay sırasında eşinin yanında akrabası olmayan bir kişinin de öldüğü ya da yaralandığı durumlarda fail bu fıkradan yararlanamayacak, buna karşılık sadece eşinin öldüğü durumlarda, eşinin diğer akrabalarının bu olay nedeniyle üzülecek olmaları failin bu fıkradan yararlanmasına engel teşkil etmeyecektir. Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; yasa koyucunun “münhasıran failin kişisel ve ailevi” durumundan bahsetmiş ve “kişisel” ile “ailevi” kelimelerinin arasına “ve” bağlacını koymuş olması, ikinci koşulun gerçekleşebilmesi için belirtilen üç hususun da birlikte bulunmasının zorunlu olduğunu açıkça göstermektedir. Bunun dışında, taksirli fiil sonunda, örneğin failin yakınının ölmesine rağmen kişisel ilişkilerinin zayıflığı nedeniyle bundan ailevi durum itibarıyla etkilenmediği ya da ailesinden olmayan ancak tüm hayatının akışını etkileyecek şekilde iş ortağının öldüğü veya failin yakını dışında başka kişilerin de zarar gördüğü durumlarda ise bu fıkra hükmü uygulanamayacaktır (Yargıtay CGK-K.2010/228).
Mala Zarar Verme Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebebi (TCK 167)
Sanığın, eşinin babası olan (kayınpederi) katılana ait evin kapı camını kırmak suretiyle mala zarar verme suçunun anlaşılması karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 167/1-b maddesi gereğince cezaya hükmolunamayacağının gözetilmemesi, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 13.CD-Karar : 2020/3304).
5237 sayılı TCK’nın 167/2. maddesine göre, mala zarar verme suçunun, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin zararına olarak işlenmesi hâlinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek cezanın yarı oranında indirileceğinin hüküm altına alındığı ve somut olayda da, sanığın, katılanın aynı konutta oturmayan kardeşi olduğu dikkate alınarak, 5237 sayılı TCK’nın 167/2. maddesi gereğince cezasından indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde artırım yapılmak suretiyle hüküm kurularak fazla ceza tayini, bozma nedenidir (Yargıtay 8. Ceza Dairesi - Karar : 2019/4486).
Dolandırıcılık Suçunda Şahsi Cezasızlık Nedeni (TCK 167)
Dolandırıcılık suçundan sanıkların beraatlerine ilişkin hükümler, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık …’nün, hileli söz ve davranışlarda bulunarak suça konu traktörün borçlarıyla birlikte satılmasını sağlayacağı konusunda babası olan katılanı aldatıp kendisinden söz konusu traktörü almak suretiyle haksız yarar sağladığı anlaşılmakla, nüfus kayıt örneğine göre, sanıkla katılan arasında üstsoy-altsoy ilişkisinin bulunması karşısında, sanık hakkında, 5237 sayılı TCK’nın 167/1-b ve 5271 sayılı CMK’nın 223/4-b maddeleri kapsamında şahsi cezasızlık hükümleri gereğince, atılı suçtan ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde sanığın beraatine hükmedilmesi bozma nedenidir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar : 2019/6949).
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebebi
Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanık hakkında verilen mahkumiyet hükmü sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
5237 sayılı TCK 167/2.maddesi gereği ana baba bir olup ayrı konutta yaşamakta olan kişi aleyhine bu suçun işlenmesi durumunda takibin ve yargılamanın şikayete tabi olduğu yönündeki düzenleme gereği, dosya kapsamında mağdur …‘in ile sanığın kardeş olup mağdur …‘ın abisi olan sanıktan bu eylem sebebi ile şikayetinin olmadığını beyan etmesi karşısında, sanıktan şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediğinin 5237 sayılı TCK 73/6.maddesi gereği sorulmasının ardından, sonucuna göre yargılama yapılması gerekirken bu hususun eksik bırakılması sureti ile hüküm kurulması
Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Suçunda Şahsi Cezasızlık
Katılan vekilinin hüküm tarihinden sonra sunduğu 21/04/2017 tarihli dilekçesi göz önüne alındığında, bozma sonrası katılanın duruşmaya çağrılarak şikayete ilişkin beyanının alınması veya katılan vekilinin şikayetten vazgeçmeye ilişkin yetkisini içerir vekaletname sunmasının istenilmesi, akabinde de şikayetten vazgeçme iradesini yenilemeleri halinde, sanığın, eylemini aynı konutta beraber yaşamayan kardeşi aleyhine gerçekleştirmiş olması karşısında; sanığa atılı hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun TCK’nun 167/2. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olduğu gözetilerek, 5237 sayılı TCK’nın 73/6. maddesi gereğince sanığın şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği de sorulduktan sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiğinin gözetilmesi bozma nedenidir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar : 2019/6042).
Banka veya Kredi Kartının Kötüye Kullanılması Şahsi Cezasızlık
Suça sürüklenen çocuğun, müştekinin torunu olması nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 167/1-b maddesi gereğince hırsızlık suçu ve aynı Kanun’un 245/4. maddesi uyarınca banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu nedeniyle cezaya hükmolunamayacağı gözetilerek, 5271 sayılı CMK’nın 223/4-b maddesi gereğince şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği nazara alınmadan yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 2. Ceza Dairesi - Karar : 2019/2716).
Hırsızlık Suçunda Şahsi Sebep Nedeniyle Kamu Davasının Düşmesi
Dosya kapsamına göre, müştekinin kayınbirader sanığın ise enişte oldukları ve Medeni Kanuna göre bu akrabalığın 2.derece kayın hısımlığı olduğu ve TCK’nın 167/2. maddesine göre suçun takibinin şikayete ve uzlaşmaya tabi olduğu, müştekinin mahkemede sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğini beyan etmesi karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 73/4-6 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca hakkındaki kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi bozma nedenidir (Yargıtay 13. Ceza Dairesi - Karar : 2019/761).
Suça sürüklenen çocuğun 06/01/2015 tarihli celsedeki savunmasında girdiği evin anneannesine ait olduğunu ve herzaman eve girip çıktığını, suça konu etinde anneannesine ait olduğunu belirtmesi karşısında, suça sürüklenen çocuğun anneannesi,müştekinin annesi olan Münevver Kaçmaz’ın tanık sıfatı ile dinlenilerek, suça konu etin kime ait olduğu belirlenip hırsızlık suçu açısından 5237 sayılı TCK’nın 167/1. maddesi ve konut dokunulmazlığının ihlali açısından suça sürüklenen çocuğun eve serbestçe girip girmediği tespit edilerek konut dokunulmazlığının ihlali suçunun kanuni unsurlarının oluşup oluşmadığı tartışılarak suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken eksik kovuşturma ile yazılı şekilde üzerine atılı hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından mahkumiyetine karar verilmesi bozma nedenidir (Yargıtay 17. Ceza Dairesi - Karar : 2018/7909).
Hırsızlık Suçuna Azmettirmede Şahsi Cezasızlık Olmaz
TCK’nın 40. maddesinde yer alan bağlılık kuralı gereği faillerden birisinin diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır hükmü bağlamında katılan … ’in kendi evinden hırsızlık yapmasının TCK 167. maddesine göre cezasızlık sebebi olsa da, katılanı hırsızlığa azmettiren sanık …’un bu hükümden istifade edemeyeceği göz önünde bulundurulmadan hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 13. Ceza Dairesi - Karar : 2018/12290).
Annenin Çocuğunu İhmal Etmesi ve Ölüm Nedeniyle Şahsi Cezasızlık
Olay tarihinde ölen küçük M. A., Iğdır ilinde bulunan ikametlerinde annesi olan sanık Ö. A., aşamalarda dinlenen tanıklar D.A., D. A. ve A. A. ile birlikte evde bulunduğu esnada ailesinin evlerini İstanbul’a taşıyacak olmaları sebebiyle evde bulunanların eşya kolilerini düzenlemekle uğraştıkları bu nedenle sanık annenin, kendi beyanı ile sabit, eşya toplamaya devamla, küçüğü bakım ve gözetiminden yoksun bıraktığı, küçüğün dördüncü katta bulunan evin kapalı balkonunun camından aşağı düşmek suretiyle yaralandığı ve hastaneden taburcu olması akabinde 25/06/2014 tarihinde rahatsızlanarak Iğdır Devlet Hastanesine götürüldüğü ve burada vefat ettiği, İstanbul Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulunun 30/12/2014 tarihli raporu ile küçüğün ölümünün düşme sonucu oluşan yaralanmasına bağlı “… femur açık kırığı, sol humerus açık kırığı ve sağ el bileği kırığı ile gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu”nun bildirildiği olayda;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, mahalli Cumhuriyet savcısının, sanığın maktulün annesi olması nedeni ile ilgili mevzuat hükümlerinden kaynaklı dikkat ve özen yükümlülüğü kapsamında ihmalinin bulunduğu bu nedenle beraat kararının usul ve yasaya aykırı olduğu nedeniyle kararın bozulması yönündeki temyiz itirazının reddine, ancak;
Sanık üzerine atılı eylemin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 22/6. maddesi kapsamında kaldığı ve bu nedenle yüklenen suç açısından sanık hakkında şahsi cezasızlık sebebinin bulunması nedeniyle 5271 Sayılı CMK’nın 223/4-b. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, sanığın meydana gelen olayda kusurunun bulunmadığı yönündeki yanlış gerekçe ile sanık hakkında aynı kanunun 223/2-c-e. maddeleri gereğince beraat hükmü kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi - Karar: 2022/2214).
Şahsi cezasızlık sebepleri; gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında failin cezalandırılmamasını gerektiren, fakat fiilin suç olma özelliğini ortadan kaldırmayan ve suçun işlendiği sırada menvut olan hallerdir.
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.