Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Ceza Hukukunda Hata (Yanılma) Nedir? (TCK m.30)

Ceza hukukunda hata; ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran veya azaltan nedenler arasında kabul edilmektedir. 5237 sayılı TCK, hata kavramını hukuki sonuçları itibariyle farklılıklar içeren iki şekilde düzenlemiştir:

  1. Esaslı Hata (TCK 30/1-2),

  2. Kaçınılmaz Hata (TCK 30/3-4).

5237 sayılı TCK, hata (yanılma) hallerini şu şekilde düzenlemiştir (TCK m.30):

TCK Madde 30 - Hata
1. Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır.
2. Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
3. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
4. İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.

Özellikle belirtelim ki; hata halleri sadece doğrudan kast ile işlenen suçlar bakımından uygulama alanı bulur. Olası kast ile işlenen suçlarda hata hükümleri uygulanmaz. Örneğin, bir düğünde havaya ateş ederken silahın eğiminin değişmesi nedeniyle ölüme neden olan kişi olası kast ile insan öldürme suçundan cezalandırılacaktır. Bu kişinin hata hükümlerinden faydalanması mümkün değildir.

1. Esaslı Hata/Yanılma (TCK m.30/1-2)

Adi hata (esaslı hata), hatadan kurtulmak için dikkatli ve özenli hareket etme yükümlülüğünün aranmadığı, sanığın basit bir şekilde hataya düşmesinin yeterli olduğu hata halidir. Ceza kanununa göre adi hata (yanılma) iki şekilde meydana gelir:

1. Suçun maddi unsurlarında hata (TCK 30/1): Suçun maddi unsurlarında hata, failin subjektif durumuna, algısına ve kavrayışına ilişkin bir durumdur. Bu nedenle fail veya avukatı tarafından ileri sürülmedikçe, kural olarak mahkeme tarafından failin suçun maddi unsurlarında hataya düşüp düşmediği kendiliğinden araştırılamaz. Ceza kanununda bir suçun temel şeklinin maddi unsurlarında hata halinde, failin hatası esaslı hata mahiyetinde ise kastı ortadan kaldırır. Örneğin, mağdurun 15 yaşından küçük olması TCK m.103’te düzenlenen cinsel istismar suçunun maddi unsurudur. 15 yaşından büyük olduğunu düşündüğü mağdur ile cinsel ilişkiye girerek nitelikli cinsel istismar suçu işleyen fail, mağdurun yaşında hataya düştüğünü ileri sürmedikçe mahkeme bu hususu resen araştıramaz. Maddi unsurlarda hata halinde, kasten işlenen suç nedeniyle cezalandırılamayacak olan failin işlediği fiili taksirle işlendiğinde cezalandırılabiliyorsa, taksirli fiilden dolayı sorumluluğu devam eder. Fiil, taksirli sorumluluk rejimi çerçevesinde suç olarak düzenlenmemişse failin hiçbir şekilde cezalandırılması mümkün değildir. Örneğin, fail “neticenin gerçekleşmemesi için gerekli dikkat ve özeni gösterseydi böyle bir netice ile karşılaşılmazdı” şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Örneğin, geceleyin çalılıklar arasındaki hareketliliği vahşi hayvan zannedip silahla ateş ederek yanlışlıkla insan öldüren fail, kasten öldürme suçu nedeniyle hata hükümlerinden yararlanabilecektir. Ancak, failin gerekli dikkat ve özeni göstermeden ateş ettiği ispat edildiği takdirde, fail taksirle öldürme suçu nedeniyle cezalandırılacaktır.

2. Suçun nitelikli hallerinde hata (TCK 30/2): Suçun temel halinde maddi unsurlarda hataya düşmeyip nitelikli hallerinde hataya düşen fail hakkında ceza tertip edilirken hataya düştüğü nitelikli haller dikkate alınmaz. Yani, suçun nitelikli hallerinde hata, nitelikli hale ilişkin kastı ortadan kaldırır. Örneğin, kamu malı olduğunu bilmediği, dışardan da baraka gibi görünen bir yerin camlarını kıran fail, mala zarar verme suçunun nitelikli hali olan kamu malına zarar verme nitelikli hali nedeniyle cezalandırılamaz. Bu halde, fail sadece suçun temel şekliyle cezalandırılır. Suçun nitelikli halleri, suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren tüm biçimleridir. Örneğin, değersiz, basit bir eşya olduğunu düşünerek beyaz altından üretilmiş değerli bir bilekliği çalan fail hakkında da hırsızlık suçu nedeniyle daha az cezayı gerektiren değer azlığı hükmü uygulanabilir.

Cezayı artıran nitelikli halin kişiye değil de fiile ilişkin olduğu durumlarda, bu nitelikli hal sanığa uygulanmalı, sanık suçun nitelikli hali ile cezalandırılmalıdır. Başka bir deyişle kişiye bağlı nitelikli hallerde sanık hatasından yararlanabilmeli ve eylemin basit halinden cezalandırılmalı, fiile bağlı nitelikli hallerde ise hata halinde dahi sanık nitelikli halden cezalandırılmalıdır. Örneğin, üçüncü bir kişiyi öldürmek isteyen sanığın hata ile üçüncü kişi yerine babasını öldürmesi durumunda, üstsoyu öldürme kişiye bağlı nitelikli hal olduğu için sanık hatasından yararlanacak ve öldürme suçunun basit haliyle cezalandırılması gerekecek, fakat, bir kişiyi yakarak öldürmeyi planlayan sanığın hata ile bir başkasını yakarak öldürmesi durumunda, yakarak öldürme fiile ilişkin bir nitelikli hal olduğu için, burada hata ile kastetdiğinden bir başkasını da öldürse sanığın nitelikli halden cezalandırılması gerekecektir (YCGK-K.2013/622).

Özellikle vurgulayalım ki; yaş küçüklüğünün suçun unsuru olduğu tüm hallerde, mağdurun yaşında yanılma halinde suçun maddi unsurlarında yanılma söz konusu olacaktır. Bu nedenle, mahkeme, failin mağdurun yaşı konusunda gerçekten yanılıp yanılmadığını; fail ile mağdur arasında tanışıklık, iş ilişkisi, öğrencilik, ailevi vb. ilişkiler olup olmadığını araştırarak tespit eder.

2. Kaçınılmaz Hata (TCK m.30/3-4)

Kaçınılmaz hata, failin gereken dikkat ve özeni göstermesine rağmen hataya düşmüş olması halidir. Fail, gerekli dikkat ve özeni gösterseydi, hata kaçınılabilir nitelikte ise TCK m.30/3-4 hükümleri uygulanamaz. Kaçınılmaz hata kavramı da kanunda iki şekilde düzenlenmiştir:

1. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda kaçınılmaz hata (TCK 30/3): Bu hallerin varlığı konusunda hataya düşen kişi hatasından yararlanır. Hukuka uygunluk nedenlerinin (örn, meşru savunma) maddi şartlarında hata ile kusurluluğu etkileyen hata halleri (örn, akıl hastalığı) TCK m.30/3 fıkrası kapsamında düzenlenmiştir. Failin bu hükümden yararlanabilmesi için, içerisinde bulunduğu şartlar bakımından hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir. Örneğin, babasına sopayla saldırıldığını duyarak olay yerine koşan kişinin, babasının yanında elinde sopa ve üzerinde kan izi bulunan ve babasına yüksek sesle konuşan, ancak kavgada sadece araya girdiği sonradan anlaşılan bir kimseyi saldırgan zannederek bıçaklaması halinde, fail, kaçınılmaz hatası nedeniyle haksız tahrik ceza indirimi hükümlerinden yararlanır. Haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşen fail haksız tahrik hükmünden yararlanacaktır. Fakat burada hatanın kaçınılmaz olması zorunludur. Buna karşılık, hata kaçınılabilir bir hata ise, yani failin kişisel özellikleri göz önüne alındığında, daha dikkatli ve özenli davranması durumunda hatasından kaçınılabilecekse başka bir anlatımla hata meydana gelmeyecekse artık haksız tahrik hükümlerinden yararlanamayacaktır (YCGK). Ceza sorumluluğunu kaldıran ve azaltan şu hallerde kaçınılmaz hata meydana gelirse, failin bu hatasından yararlanması mümkündür:

2. İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz hata (TCK 30/4): Fail, işlediği fiilin hukuka uygun olduğu, haksızlık meydana getirmediği, meşruiyet çizgisinde olduğu fikriyle hareket eder ve failin bu hatası içinde bulunduğu şartlar değerlendirildiğinde kaçınılmaz addedilecek nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olup olmadığı, failin bilgisi, eğitimi, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel koşullar dikkate alınarak tespit edilecektir. Örneğin, sınırların belirsiz olması nedeniyle kendi arazisinin sınırları içinde kaldığını zannederek hazineye ait ağaçları kesen fail mala zarar verme suçu nedeniyle cezalandırılamaz.

Ceza Hukukunda Şahısta Hata ve Hedefte Sapma

Hata kavramı bakımından uygulamada sorun yaşanan “şahısta hata” ve “hedefte sapma” hallerini de açıklamakta yarar var:

1. Şahısta Hata: Ceza hukukunda hata kavramını düzenleyen 5237 sayılı TCK’nın 30. madde gerekçesi, “sahısta hata” halinin TCK m.30 birinci fıkra ve ikinci fıkra bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek ayrı bir düzenleme yoluna gitmemiştir. Yani, şahısta hata hali, suçun temel şeklinin maddi unsurları veya nitelikli hallerinin hangisiyle bağlantılı ise TCK’nın 30. maddesinin birinci veya ikinci fıkrası uygulanır. Örneğin, hırsız zannederek camdan giren kardeşini öldüren fail, TCK m.30/2 kapsamında suçun nitelikli hali olan kardeşe karşı işlenen öldürme suçundan değil, basit insan öldürme suçundan cezalandırılacaktır. Doğal olarak olayda meşru savunma, zorunluluk hali ve haksız tahrik unsurları ayrıca değerlendirilecektir.

2. Hedefte Sapma: Hedefte sapma, 5237 sayılı TCK’da bir “hata hali” olarak kabul edilmemiştir. Hedefte sapma halinde hata hükümleri uygulanmaz. Somut bir olayda hedefte sapma meydana gelmişse, suçların içtimaı hükümleri değerlendirilerek karar verilecektir. Örneğin, A kişisine öldürme kastıyla ateş edilmesine rağmen A’nın eğilmesi nedeniyle kurşunun B kişisine isabet etmesi sonucu ölüm meydan gelirse; fail, A kişisine karşı kasten öldürmeye teşebbüs, B kişisine karşı da kasten öldürme suçu çerçevesinde ayrı ayrı cezalandırılır. Hedefte sapma halinde olası kast hükümleri de uygulama alanı bulur.

Hedefte sapma; yapılan hareketin, gerçekleştirilmek istenen suç konusu üzerinde değil de failin yetersizliği veya yeteneğini gereği gibi kullanamaması ya da sair bir sebepten ötürü meydana gelen sapma sonucunda başka bir konu üzerinde gerçekleşmesidir. Hedefte sapma hâlinde bir hata söz konusu değildir. Zira, hedefte sapmada sapan failin iradesi değil hareketidir. Bu halde hareket adeta saparak yön değiştirmekte ve neticesini istenilen konu üzerinde değil de başka bir konu ya da istenilen konu yanında istenilmeyen başka konu veya konular üzerinde gerçekleştirmektedir. Hatada ise failin bilgisizliği ya da yanlış bilgisi söz konusu olup, failin düşündüğü ile gerçek arasında zıtlık bulunmaktadır. Bu itibarla, hedefte sapma ile hatanın özel bir hali olan şahısta hata farklı hususlardır. Şahısta hatada fail mağdurun şahsında hataya düşmektedir. Örneğin, failin A’yı öldürmek isterken, A olduğunu zannederek B’yi öldürmesi gibi. Oysa hedefte sapmada fail, eylemini gerçekleştirmek istediği kişiyi karıştırmamakta, ancak hareketinin sonucunda meydana gelen sapma nedeniyle kastettiği kişi dışında bir başka kişi veya kastetdiği kişiyle birlikte başka bir kişiyi de öldürmekte ya da yaralamaktadır (YCGK-K.2013/600).

Hata (Normal Hata) ve Kaçınılmaz Hata (TCK 30) Yargıtay Kararları


Tasarlama Yoluyla İnsan Öldürme ve Hata, Haksız Tahrik ve Kaçınılmaz Hata

Cezayı artıran nitelikli halin kişiye değil de fiile ilişkin olduğu durumlarda, bu nitelikli hal sanığa uygulanmalı, sanık suçun nitelikli hali ile cezalandırılmalıdır. Başka bir deyişle kişiye bağlı nitelikli hallerde sanık hatasından yararlanabilmeli ve eylemin basit halinden cezalandırılmalı, fiile bağlı nitelikli hallerde ise hata halinde dahi sanık nitelikli halden cezalandırılmalıdır. Örneğin, üçüncü bir kişiyi öldürmek isteyen sanığın hata ile üçüncü kişi yerine babasını öldürmesi durumunda, üstsoyu öldürme kişiye bağlı nitelikli hal olduğu için sanık hatasından yararlanacak ve öldürme suçunun basit haliyle cezalandırılması gerekecek, fakat, bir kişiyi yakarak öldürmeyi planlayan sanığın hata ile bir başkasını yakarak öldürmesi durumunda, yakarak öldürme fiile ilişkin bir nitelikli hal olduğu için, burada hata ile kastetdiğinden bir başkasını da öldürse sanığın nitelikli halden cezalandırılması gerekecektir. Tasarlama nitelikli hali bir yönüyle fiile ilişkin bir nitelikli hal ise de, öldürülmek istenen şahsın kişiliği de tasarlamada ön plana çıktığı için tasarlama nitelikli halinin kişiye ilişkin bir yönünün de olduğu, bu nedenle öldürmeyi kastettiği kişiyle ilgili bir takım planlar yapıp, kastettiği kişide hata yaparak başka birini öldüren sanığın eyleminde tasarlamanın şartları oluşsa bile, suçun basit haliyle cezalandırılması gerekmektedir. Nitekim 13.11.1936 gün ve 14-32 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Öğretide tasarlamanın mağdurun şahsı ile değil, failin sübjektif durumu ile ilgili olması nedeniyle tasarlama ile hatanın bir arada uygulanabileceğine ilişkin görüşlerin yanında; “… tasarlayarak öldürmenin kastedilen kişiden bir başkasına işlenmesi halinde, öldürülen kişiye karşı tasarlama kastı bulunmamaktadır. Burada tasarlamanın fiile ilişkin olduğu ve mağdurun şahsından bağımsız olduğundan söz edilemez. Zira faili tasarlayarak öldürme fiilini işlemeye iten sebep, öldürülmek istenen mağdurla ilgilidir. Fail herhangi bir kişiyi değil, gerçekte öldürmek istediği kişiyi savunmasız yakalayarak suçu daha kolay işlemeyi planlamaktadır. Bu itibarla, fail bakımından kimin tasarlanarak öldürüldüğünün bir önemi yoktur denemez. Hata veya sapma nedeniyle gerçekte öldürülmek istenen kişiden bir başkasının tasarlanarak öldürülmesi halinde, fail hakkında tasarlamadan dolayı ceza artırılamaz” “tasarlayarak öldürme fiilini işlerken hata sonucu kastedilen dışında birinin öldürülmesi halinde bu ağırlaştırıcı neden uygulanmaz” şeklinde görüşlere yer vermek suretiyle, hata nedeniyle öldürülmek istenen kişiden başka birisinin tasarlanarak öldürülmesi halinde failin öldürme suçunun nitelikli halinden değilde, temel şeklinden sorumlu olması gerektiğini belirtmişlerdir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Karısını kaçıran K. S..’ı tasarlayarak öldürmeye karar veren sanığın hata ile K.. olduğunu zannederek kardeşi C. S..’ı öldürmesi sabit olup, sanık öldürme suçunun nitelikli unsurunun gerçekleştiği konusunda hataya düştüğünden ve bu hatanın kaçınılmaz olması şartı aranmadığından sanığın hatasından yararlanması gerekmektedir. Bu itibarla, sanığın kasten öldürme suçunun basit haliyle cezalandırılmasına karar veren yerel mahkeme hükmü isabetlidir.

Sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının gerekip gerekmediği, bu bağlamda kaçınılmaz hata halinin olayda bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde;

5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinin üçüncü fıkrasında “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır” hükmü yer almaktadır. Fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata halleri düzenlenmiştir. Hatanın kaçınılmaz olması halinde, fail bu hatasından yararlanacaktır. Kaçınılmazlık hali takdir edilirken, failin gereken dikkat ve özeni göstermesi durumunda bu hataya düşüp düşmeyeceği belirlenmelidir.

Ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerden olan haksız tahrikin varlığı konusunda da hataya düşülebilir. Haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşen fail haksız tahrik hükmünden yararlanacaktır. Fakat burada hatanın kaçınılmaz olması zorunludur. Buna karşılık, hata kaçınılabilir bir hata ise, yani failin kişisel özellikleri göz önüne alındığında, daha dikkatli ve özenli davranması durumunda hatasından kaçınılabilecekse başka bir anlatımla hata meydana gelmeyecekse artık haksız tahrik hükümlerinden yararlanamayacaktır (YCGK - Karar : 2013/622).

Hırsız Zannederek Arkadaşını Öldürme ve Kaçınılmaz Hata

Mahallelerinde daha önceden meydana gelen hırsızlık olayları nedeniyle olay gecesi hırsız geldiği takdirde yakalamak amacıyla sanık ve maktulün akrabalarıyla birlikte nöbet tutmak üzere toplandıkları, maktulün eşinin telefonla arayarak evlerinin çatısından ses geldiğini söylemesi üzerine hep birlikte maktulün evine doğru gittikleri, sanığın bu sırada elindeki tüfekle korkutmak amacıyla havaya doğru iki el ateş ettiği, maktul ile sanığın evin yanında ayrıldıkları, sanığın maktulün evinin arka tarafında beklediği, bir süre sonra maktulün sanığın bulunduğu merdivenli sokağa girdiği sırada, sanığın hırsız olduğunu düşündüğü maktule tüfekle uygun görüş şartları içinde ve yaklaşık üç metre mesafeden bir el ateş etmesi üzerine başından vurulan maktulün hayatını kaybettiği somut olayda; olay gecesi sanığın oturduğu mahallede herhangi bir hırsızlık olayının tespit edilmemesi, olayın meydana geldiği yerde yanan büyük boy sokak lambasının bulunması, sanığın tüfekle hiçbir şey söylemeden, uygun görüş şartları içinde ve üç metre mesafeden maktule doğru ateş etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın daha dikkatli ve özenli davranması durumunda ateş ettiği kişinin maktul … olduğunu anlayabileceği, bu nedenle sanığın hatası kaçınılmaz nitelikte bir hata olmadığından, hata hükümlerinden yararlanamayacağı, ayrıca maktulden kaynaklanan ve haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz veya davranış da bulunmadığından, yerel mahkemece sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmasında isabet bulunmamaktadır. Öte yandan sanık hırsız da olsa bir insanı öldürmek kastı ile hareket etmiş olup mağdurun kimliğinde yanılmış olsa bile kasten öldürme suçundan sorumluluğu cihetine gidilmesinde de bir hukuka aykırılık yoktur. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup sanığın hatası kaçınılmaz nitelikte bir hata olmadığından, dolayısıyla sanığın hata hükümlerinden yararlanması mümkün bulunmadığından, sanık hakkında haksız tahrik hükümlerini uygulayan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar : 2015/352).

Kamu Kurumu Olduğunu Bilmeden Mala Zarar Verme Suçu İşleme

Kamu malına zarar verme suçuna ilişkin hükme yönelik incelemede;

Davaya konu eylemin gerçekleştiği yerin tek katlı, PVC den mamül olduğu, dosyadaki mevcut resimlerden de anlaşılacağı üzere kamu kurumuna olduğuna ilişkin yazı, resim vs. bulunmadığı, bu nedenle mevcut spor tesisinin mahiyeti, tahsis amacı ve bulunduğu yer itibarıyla kamu kurum veya kuruluşuna ait yada kamu hizmetine tahsis edilmiş olup olmadığı anlaşılamadığından sanığın hukuki durumunun TCK’nın 30/2 (nitelikli unsurda kaçınılmaz hata) ve 151/1 maddeleri uyarınca takdir ve tayini yerine değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 23. Ceza Dairesi - Karar : 2015/6276).

Kasten Yaralama Suçunda Kaçınılmaz Hata ve Haksız Tahrik Hükümleri

Sanığın, olay tarihinde oğlu Ahmet’in dövüldüğünün kendisine söylenmesi üzerine hemen olay yerine gittiği ve burada oğlunu döven kişilerden birisi olduğunu zannettiği müşteki Hüseyin’le kavga etmeye başladığı, sanığın olay yerine gelen ve Hüseyin’le aralarındaki kavgaya müdahale eden müşteki Zeki’yi de yaraladığı anlaşılmasına göre, müştekilerin tahrik teşkil edebilecek haksız bir fiilleri olmadığı halde sanığın bu hususta yanılarak 5237 sayılı TCK’nın 30/3. maddesi kapsamında kaçınılmaz bir hataya düştüğü ve mefruz tahrik nedeniyle indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde sanık hakkında tahrik hükümlerinin uygulanmaması hukuka aykırıdır (Yargıtay 3. Ceza Dairesi - Karar : 2012/34575).

Birbirini Tanımayan Yaşı Küçük Çocukların Cinsel İlişkiye Girmesi ve Hata Hali

Birbirlerini tanımayan mağdureyle sanığın olaydan 7 gün önce tanıştıkları, sanığın tüm aşamalarda ısrarlı ve tutarlı biçimde mağdurenin kendisine yaşının büyük olduğunu söylediğini, 15 yaşından küçük olduğunu bilmediğini, mağdurenin görünüş itibariyle de büyük gösterdiği için yaşının küçük olduğundan şüphelenmediğini, suç işlemesi durumunda şartla tahliyesi geri alınacağından mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilse değil onunla cinsel ilişkiye girmek kesinlikle arkadaş dahi olmayacağını savunduğu, mağdurenin de aşamalardaki beyanlarıyla sanığın savunmalarını doğruladığı, mahkemece mağdurenin fizik görünümünün “14 yaşından daha iri yapıda ve büyük gösterdiği ancak 18 yaşını bitirmemiş görüntüye sahip olduğu” şeklinde gözlemlendiği, sanığın mağdureyle sadece bir kez cinsel ilişkiye girdiği, cinsel ilişki sonrası mağdurenin yaşının küçük olduğunu öğrendikten sonra tekrar ilişkiye girmediği, rızaen kaçtıkları günün ertesinde sanığın mağdureyi ailesine teslim ettiği, sanığın mağdurenin gerçekte 15 yaşından küçük olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini gösteren herhangi bir bilgi ve belgenin dosya içerisinde bulunmadığı anlaşıldığından, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin onbeş yaşını doldurmadığı halde, onbeş yaşını doldurduğu düşüncesiyle ve rızasıyla mağdureyle cinsel ilişkide bulunan sanığın mağdurenin yaşı konusundaki yanılgısının esaslı bir hata niteliğinde olduğu sabit olup, hakkında 30/1. maddesindeki hata hükümlerinin uygulanma şartları gerçekleşmiştir. Bu sebeple Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2013/581).

Kasten Öldürme Suçunda Şahısta Hata Dikkate Alınmaz

Mahallelerinde daha önceden meydana gelen hırsızlık olayları nedeniyle olay gecesi hırsız geldiği takdirde yakalamak amacıyla sanık ve maktulün akrabalarıyla birlikte nöbet tutmak üzere toplandıkları, maktulün eşinin telefonla arayarak evlerinin çatısından ses geldiğini söylemesi üzerine hep birlikte maktulün evine doğru gittikleri, sanığın bu sırada elindeki tüfekle korkutmak amacıyla havaya doğru iki el ateş ettiği, maktul ile sanığın evin yanında ayrıldıkları, sanığın maktulün evinin arka tarafında beklediği, bir süre sonra maktulün sanığın bulunduğu merdivenli sokağa girdiği sırada, sanığın hırsız olduğunu düşündüğü maktule tüfekle uygun görüş şartları içinde ve yaklaşık üç metre mesafeden bir el ateş etmesi üzerine başından vurulan maktulün hayatını kaybettiği somut olayda; olay gecesi sanığın oturduğu mahallede herhangi bir hırsızlık olayının tespit edilmemesi, olayın meydana geldiği yerde yanan büyük boy sokak lambasının bulunması, sanığın tüfekle hiçbir şey söylemeden, uygun görüş şartları içinde ve üç metre mesafeden maktule doğru ateş etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın daha dikkatli ve özenli davranması durumunda ateş ettiği kişinin maktul … olduğunu anlayabileceği, bu nedenle sanığın hatası kaçınılmaz nitelikte bir hata olmadığından, hata hükümlerinden yararlanamayacağı, ayrıca maktulden kaynaklanan ve haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz veya davranış da bulunmadığından, yerel mahkemece sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmasında isabet bulunmamaktadır. Öte yandan sanık hırsız da olsa bir insanı öldürmek kastı ile hareket etmiş olup mağdurun kimliğinde yanılmış olsa bile kasten öldürme suçundan sorumluluğu cihetine gidilmesinde de bir hukuka aykırılık yoktur (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar : 2015/352).

Olası Kastla İşlenen Suçlarda Hata Hükümleri Uygulanamaz

Olay gecesi sanık ve mağdur arkadaşları ile sokakta sohbet ettikleri, sanığın mağdura sözlü olarak sataştığı, mağdurun da cevap vermesi üzerine tartışmaya başladıkları, sanığın belinde bulunan tabancayı, sağ eli sargılı olduğu için, sol elle çekerek yakın mesafeden mağdura doğru ateşlediği, mağdurun koşarak maktül A ile tanıklar K ve M bulunduğu bakkal dükkanına girdiği, sanığın ateş etmeye devam ettiği, kurşunlardan birinin kafasına isabet etmesi nedeniyle maktül A’nın öldüğü, mağdurun ise yara almadığı olayda,

Olası kastla işlenen suçlarda TCK’nun 30. maddesinde düzenlenen hata hükmünün uygulanmasının mümkün olmadığı, bu suçlarda failin meydana gelen neticeden sorumlu olması gerektiği dikkate alındığında, suç tarihinde nüfus kaydına göre 18 yaşını doldurmayan çocuk maktule yönelik eylemi nedeniyle sanık hakkında TCK’nun 82/1-e maddesi gereğince hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde 81/1 maddesi uyarınca hüküm kurulmak suretiyle suç vasfında yanılgıya düşülmesi bozma nedenidir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar : 2015/5125).

Cinsel İstismar Suçunda Mağdurun Yaşında Esaslı Hataya Düşme

Cinsel istismar suçunun unsurlarından birisi de mağdur olup, kanun koyucu 103. maddesinde üç grup mağdura yer vermiştir. İlki on beş yaşını tamamlamamış olan çocuklar, ikincisi on beş yaşını tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklar, üçüncüsü ise onbeş yaşı tamamlayıp onsekiz yaşını tamamlamamış çocuklardır. Birinci ve ikinci grupta yer alan çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın dahi gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış istismar suçunu oluşturmakta, eylemin bu kişilere karşı cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, anılan maddenin dördüncü fıkrası uyarınca cezanın yarı oranında artırılmasını gerektirmektedir. Üçüncü grupta yer alan çocuklar yönü ile eylemin suç oluşturması için gerçekleştirilen cinsel davranışların cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Nitekim cebir, tehdit ve hile olmaksızın onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, 103. maddede düzenlenmiş olan çocukların cinsel istismarı suçundan değil, şikayet üzerine 104. maddede düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan cezalandırılacaktır.

Fail, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin onbeş yaşını doldurmadığı halde, onbeş yaşı doldurduğu düşüncesiyle mağdure ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunur ve şikayetçi olmayan mağdurenin yaşı konusundaki yanılgısı esaslı bir hata niteliğinde olursa, bu takdirde fail 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan mağdurun yaşına ilişkin bu hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda cezalandırılmadığından 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir. Suçun maddi unsurlarında hata hali faile ilişkin bir durum olduğundan, bu hususun fail veya müdafii tarafından ileri sürülmesi gerekmekte olup, kural olarak mahkemece suçun maddi unsurlarında hataya düşülüp düşülmediğine ilişkin bir araştırma yapılmayacaktır.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık ile mağdurenin aynı köyde ikamet ettikleri ve birbirlerini tanıdıkları, yaklaşık bir yıl süreyle de duygusal anlamda arkadaşlık yaptıkları sabit olan somut olayda, suç tarihi itibarıyla onbeş yaşın içerisinde olan sanığın, mağdurenin onbeş yaşından küçük olduğunu bilmemesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, kaldı ki sanık ya da müdafiinin hiç bir aşamada mağdurenin onbeş yaşından büyük olduğunu zannettiği veya mağdurenin kendisine böyle söylediği şeklinde savunmada bulunmadıkları göz önüne alındığında, sanık yönünden 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma şartları bulunmamaktadır. Bu nedenle, onbeş yaşından küçük olan mağdure ile zincirleme şekilde rızasıyla cinsel ilişkide bulunan sanığın çocukların cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme kararı isabetlidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2013/514).

Mağdurun Yaşında Esaslı Hata İddiası Fail Tarafından İleri Sürülmedikçe Araştırılamaz

Fail, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı halde, 15 yaşını doldurduğu düşüncesiyle mağdure ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunur ve şikayetçi olmayan mağdurenin yaşı konusundaki hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan mağdurun yaşına ilişkin bu hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda cezalandırılmadığından 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir. Suçun maddi unsurlarında hata hali faile ilişkin bir durum olduğundan, bu hususun fail veya müdafii tarafından ileri sürülmesi gerekmekte olup, kural olarak mahkemece suçun maddi unsurlarında hataya düşülüp düşülmediğine ilişkin bir araştırma yapılmayacaktır.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık ile mağdurenin aynı okulda öğrenci oldukları, yaklaşık bir yıl süreyle arkadaşlık yaptıkları sabit olan somut olayda, lise üçüncü sınıf öğrencisi olan sanığın kendisi ile birlikte aynı okulda lise birinci sınıf öğrencisi olan mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bilmemesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Kaldı ki sanık hiç bir aşamada mağdurenin onbeş yaşından büyük olduğunu zannettiği veya mağdurenin kendisine böyle söylediği şeklinde bir savunmada bulunmadığından mahkemece kendiliğinden araştırılması gereken bir husus olmadığı gibi, 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma şartları da mevcut değildir.

Bu nedenle, onbeş yaşını tamamlamamış olan mağdure ile zincirleme şekilde rızasıyla cinsel ilişkide bulunan ve mağdureyi alıkoyan sanığın çocukların cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme kararı isabetlidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2013/432).

Mağdurun Yaşında Esaslı Hataya Düşüldüğü İddiasının Araştırılması ve Bilirkişi İncelemesi

Oluşa göre, kayden 01.06.1992 doğumlu olup suç tarihinde 14 yaş 4 ay 26 günlük olan mağdure ile sanığın anlaşarak ailesinin karşı çıkmasına rağmen rıza göstermezlerse sanığa kaçacağını söyleyerek ikna etmek suretiyle, 27.10.2006 tarihinde gayri resmi olarak evlenerek birlikte yaşamaya başladıkları, sanıkla mağdurenin birden fazla ilişkiye girerek mağdurenin hamile kaldığı, hükümden önce de resmi olarak mağdure ile evlenen sanığın aşamalarda, mağdurenin fizik olarak 17-18 yaş görünümünde olduğunu ve gerçek yaşının 15’ten küçük olduğunu bilmediğini savunması karşısında; TCK.nın 30. maddesi hükümlerine göre hata halinin mevcut olup olmadığının tespiti için mağdurenin suç tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından küçük olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağı, içinde bulundukları sosyal ve kültürel durumları da dikkate alınarak sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün olup olmadığı araştırılarak, mahkemenin dosyadaki tüm verilerle birlikte kendi gözlemini de tespit edip, gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 14. Ceza Dairesi - Karar: 2013/638).

Belli Bir Süre Devam Eden İlişkide Hata İddiası İleri Sürülemez

Sanık savunmasında mağdureyi onbeş yaşından büyük olarak bildiğini, çünkü mağdurenin kendisine böyle söylediğini belirtmiş ise de, 6-7 ay devam eden duygusal arkadaşlıklarının bulunması ve sürekli görüşmeleri dikkate alındığında, sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düştüğü yönündeki savunması hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, mağdurenin de yaşını 15 yaşından büyük olarak söylediği yönünde bir anlatımı bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olayda 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma şartları da mevcut değildir. Bu nedenle, onbeş yaşını tamamlamamış olan mağdureyle rızasıyla cinsel ilişkide bulunan sanığın çocukların cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme kararı isabetlidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2014/9).

Sanık ile lise öğrencisi olan mağdurenin bir yıldır devam eden duygusal arkadaşlıklarının bulunduğu hususunun sabit olduğu somut olayda, sanığın bir yıldır duygusal arkadaşlık yaptığı lise öğrencisi olan mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bilmemesi hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, sanık da olaydan hemen sonra kollukta alınan savunmasında mağdurenin onbeş yaşından büyük olduğunu zannettiği veya mağdurenin kendisine böyle söylediği şeklinde bir savunma yapmadığından, mahkemece kendiliğinden araştırılması gereken bir husus bulunmamaktadır. Dolayısıyla, somut olayda 5237 sayılı TCK’nın 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma şartları da mevcut değildir. Bu nedenle, onbeş yaşını tamamlamamış olan mağdure ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunan ve mağdureyi alıkoyan sanığın çocukların cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme kararı isabetlidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2014/518).

Küçük Yaşta Çocukların Nişanlanması ve Mağdurun Yaşında Esaslı Hata

Sanığın, nişanlandığı mağdurenin yaşının küçük olması nedeniyle evlenmek için yaşının büyümesini bekledikleri sırada tam tarihi belirlenememekle birlikte 2006 yılı Temmuz Ağustos aylarında mağdurenin rızasıyla cinsel ilişki kurmaya başladığının sabit olduğu olayda, sanığın nişanlısı olan mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bilmemesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Kaldı ki, sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düştüğüne dair bir beyanı da bulunmamaktadır. Dolayısıyla mahkemece kendiliğinden araştırılması gereken bir husus olmadığı gibi, 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma şartları da mevcut değildir. Bu nedenle, onbeş yaşını tamamlamamış olan mağdure ile zincirleme şekilde rızasıyla cinsel ilişkide bulunan sanığın çocukların cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme kararı isabetlidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2014/95).

Cinsel İstismar Suçunda Mağdurun Yaşında Esaslı Hata

Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

Sanığın mağdurenin on beş yaşından küçük olduğunu bilmediğine yönelik savunması ve mağdurenin yargılamada sanığa suç tarihinde 17 yaşında olduğunu söylediği yönündeki beyanı karşısında, sanık savunması ve mağdure beyanına göre 5237 sayılı TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı tartışılmadan, gerekçeli karar hakkı dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edilerek hüküm kurulduğunun anlaşılması nedeniyle, ilk derece mahkemesinin sübuta yönelik delillerin değerlendirilmesine ilişkin olarak 5271 sayılı CMK’nın 230/1-b. maddesine uygun düşmeyen gerekçeyle kurduğu mahkumiyet hükmünün bozulması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde anılan hükme yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi suretiyle aynı Kanunun 289/1-g. maddesine muhalefet edilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 14. Ceza Dairesi - Karar: 2019 / 8561).

Şahısta Hata Halinde Suçun Nitelikli Hali Uygulanmaz

Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanık Ali’nin yeğeni olan tanık Fatma ile Azim arasında duygusal birliktelik olduğu, bu durumun öğrenilmesi ve birlikteliğe karşı çıkılmasına rağmen Fatma ile Azim’in görüşmeye devam ettikleri, bunun üzerine Ali’nin Azim’i öldürmeye karar verdiği, kendisine ait av tüfeğini de yanına alıp olay günü Azim’in hergün işe gidip gelirken kullandığı köy yolunu taşlarla kapattığı ve Azim’i beklemeye başladığı, Azim’in kullandığı otomobil ile aynı renkte ve benzer tipte otomobille o sırada yoldan geçmekte olan maktul Ahmet’in yolun taşlarla kapalı olması nedeniyle aracı durdurduğu, Ali’nin ise duran kişiyi Azim sanarak üzerinde bulunan tüfekle birden fazla ateş ederek maktul Ahmet’i öldürdüğü olayda;

Sanık Ali’nin öldürmeyi tasarladığı kişi yerine, o zannederek bir başka kişiyi öldürdüğü ve 5237 sayılı TCK.nın 30. maddesi gereğince hatasından yararlanacağı ve ağırlaştırıcı nedenden sorumlu tutulamayacağı gözetilmeden, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde tasarlayarak öldürme suçundan hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2013/5446).

Kaçınılmaz Hata ve Meşru Savunma İlişkisi

….marka tabancanın 6136 sayılı Yasa kapsamında bulunmadığının, ancak, ebat, görünüm ve mekanik yapısı ile ateşli bir silah görünümünde olduğunun, silahı tanıyan birinin dahi eline alıp incelemeden ilk bakışta ateşli bir silahtan ayırt etmesinin zor olduğu ve iğfal kabiliyeti bulunduğunun tespit edildiği anlaşılmakla; elinde kurusıkı tabanca bulunan kişiye tabanca ile ateş etmek suretiyle öldürmek biçiminde gelişen eylemde, meşru savunmanın “orantı” koşulunun oluştuğu söylenemezse de, 5237 sayılı TCK.nın 30/3. Maddesi uyarınca, ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerden olan “hukuka uygunluk nedenlerinden olan meşru savunma koşullarının varlığı” hususunda kaçınılmaz bir hataya düştüğü anlaşılan sanık …‘nın, bu hatasından yararlanması gerekeceğinden, sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nın 30/3. maddesi yollamasıyla TCK.nın 25/1 ve CMK’nın 223/3-c maddesi gereğince beraatına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin doğrudan TCK.nun 25/1. maddesi uyarınca hüküm kurulmuş olması sonuç karar doğru bulunduğundan bozma nedeni yapılmamıştır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar : 2014/2676).

Kaçınılmaz Hata Sonucu Eşini Öldürme

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; olay günü saat 00.30 sıralarında eşi… ile birlikte yatak odasında uyumaya başlayan sanığın, saat 4.30 sıralarında gürültü üzerine uyanarak 15 gün önce evine hırsız girmesi sebebiyle yakınında bulundurduğu tabanca ile gürültünün geldiği pencereye doğru toplam 13 kez ateş ederek orada bulunmakta olan eşi …‘yi sağ yüz, göbek üzeri ve sol uyluk bölgelerinden 3 isabet ile vurarak öldürdüğü anlaşılan olayda;

Sanığın gece vakti pencereden gelen ses üzerine 15 gün kadar önce evine hırsız girmesinin de etkisiyle evine hırsız girdiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşerek, tamamı aynı yöne olmak üzere tabanca ile 13 kez ateş ettiği dikkate alındığında pencerede bulunan kişiye yönelik olarak doğrudan ateş etmek suretiyle gerçekleştirdiğinden 30/2 maddesi gereğince nitelikli halde hatasından yararlanarak kasten öldürme suçundan ve aynı maddenin 3. fıkrasında belirtilen ceza sorumluluğunu azaltan haksız tahrikteki kaçınılmaz hatasından yararlanarak haksız tahrik hükümlerininin uygulanması suretiyle 81, 29, 62 maddeleri uyarınca cezalandırılması yerine delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2016/1754).

Cinsel Saldırı Suçunda Kaçınılmaz Hata

Sanığın arabaya binmesi konusunda teklifte bulunduğu, katılanın ise arabaya binmeyeceğini evde kimsenin olmadığını söyleyerek İsmai’i eve davet etmesi üzerine … birlikte eve girdikten sonra ona sarılan … … sopayla vurduğu anlaşıldığından, mevcut haliyle olayda sanık …‘in, katılan … rızası olduğu düşüncesiyle evine giderek sarıldığı nazara alındığında … eyleme rızası olduğu yönünde kaçınılmaz hataya düştüğü gözetilerek hüküm kurulması yerine yazılı şekilde (basit cinsel saldırı suçundan) mahkûmiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 14. Ceza Dairesi - Karar : 2017/1926).

Hazine Arazisindeki Ağaçları Kesen Kişinin Kaçınılmaz Hatası

Mala zarar verme suçudan sanık hakkında verilen ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hükmün temyiz edilmesiyle;

Sanığın kendi arazisi yakınında hazineye ait arazide bulunan dört adet söğüt ağacını kestiği iddia olunan olayda; sanığın savunmasında kestiği ağaçların kendisine ait arazide olduğunu savunması, suça konu ağaçların dere yatağında ve mülkiyetinin hazineye ait olduğunun ancak yapılan keşif ve bilirkişi raporu ile anlaşılabildiği, sanığın ağaçların kendisine ait olduğu düşüncesiyle ve TCK’nın 30/2. maddesinde belirtilen işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşmek suretiyle kestiği gerekçeleriyle mahkemece verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair hükümde bir isabetsizlik görülmemiştir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar : 2016/5358).

Kendisine Teslim Olunan Malları Satan Yeddieminin Kaçınılmaz Hatası

Sanığın fabrikasının bahçesinde muhafaza ettiği ve bu suretle zilyetliğinde bulundurduğu yaklaşık 8,5 ton ağırlığındaki hurda demirin hırsızlık suçundan elde edildiği iddiası üzerine, hurdaya yöntemince elkonulmasını ve CMK’nın 132/5. maddesi uyarınca yediemin sıfatıyla sanığa teslimini takiben yapılan soruşturma sonunda, eylemin hukuki ihtilaf niteliğinde bulunduğu gerekçesiyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi karşısında, soruşturma veya kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmadığı bu suretle saptanan, ancak iadesi hususunda karar verilmesi unutulan eşyanın CMK’nın 131/1. maddesi gereğince zilyedi olan sanığa iadesinin zorunlu bulunduğu ve kesinleşen kararın kendisine hurda demirler üzerinde tasarruf hakkı bahşettiğini düşünerek bunları satan sanığın işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düştüğü, bu itibarla hakkında TCK’nın 30/4 (fiilin haksızlık oluşturduğu hakkında kaçınılmaz hata) ve CMK’nın 223/3-d maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden hatalı kabul ve gerekçe ile mahkumiyetine hükmedilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/27802).

Kasten Öldürme Suçunun Nitelikli Halinde Hata

Kasten öldürme suçunun 5237 sayılı TCK’nun 82 nci maddesinin, (a), (b-2.hal) ve (c) bentlerinde belirtilen şekillerde gerçekleştirilmesi fiile bağlı nitelikli haller iken, (d), (e) ve (f) bentlerinde sayılan kişilere karşı gerçekleştirilmesi mağdurun şahsından kaynaklanan, (b-1.hal), (g), (h), (i), (j) ve (k) bentlerinde belirtilen saiklerle gerçekleştirilmesi ise failin subjektif durumuyla ilgili nitelikli hallerdir.

Öğretide nitelikli haller arasında ayırım yapılmaksızın, hata sonucu kastettiği kişiyi değilde bir başkasını öldüren kişinin eyleminde hangi nitelikli hal bulunursa bulunsun, bu hatasından yararlanması ve kasten öldürmenin nitelikli şeklinden değilde, temel halinden sorumlu olması gerektiği görüşü dile getirilirken, bir kısım görüşlerde ise hata sonucu kastettiği kişiyi değilde bir başkasını öldüren failin sadece mağdurun şahsından kaynaklanan nitelikli hallerden sorumlu olmaması gerektiği, diğer bir ifadeyle kasten öldürme suçunun temel şeklinden sorumlu olması gerektiği, ancak mağdurun şahsından kaynaklanan nitelikli haller dışındaki tüm nitelikli hallerde ise failin hatasından yararlanmasının söz konusu olamayacağı, dolayısıyla kasten öldürme suçunun nitelikli halinden sorumlu olmasgerektiği belirtilmiştir.

Kasten öldürme suçunun kan gütme saikiyle gerçekleştirilmesi failin subjektif durumuyla ilgili nitelikli bir hal ise de, öldürülmek istenen kişinin şahsı da kan gütme saikiyle eylemin işlenmesinde ön plana çıkmaktadır. Zira kan gütme saikiyle öldürmede fail suçu herhangi bir kişiye karşı değil de, önceki suçun failine veya onun mensubu bulunduğu grup ya da aileden birisine karşı gerçekleştirilmektedir.. Dolayısıyla kastettiği kişide hata yaparak başka birini öldüren failin eyleminde kan gütmenin şartları oluşsa bile, kasten öldürme suçunun nitelikli halinden değil, temel şeklinden sorumlu olması gerekmektedir. Nitekim 13.11.1936 gün ve 14-32 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır

Öğretide bir kısım yazarlar bu konuda; “Yanılma/sapma halinin varlığı kan gütme saikiyle işlenen suçlar bakımından özellik göstermez. Yanılma/sapma durumunda da bu nitelikli hal uygulanmaya devam eder.” , “Kan gütme saikiyle işlenen insan öldürme suçunda şahısta hata yapılması, bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanmasını engellememelidir.” şeklinde görüş açıklarken, bir kısım yazarlar ise, “Gerçekten, taammütten farklı olarak, kan gütme saiki, failin esas kastettiği kişinin sıfatından doğan bir ağırlatıcı nedendir. Herhangi bir kimseye karşı kan gütme saiki söz konusu olamaz. Bu nedenle failde bulunan subjektif bir hal olmasına karşın, kan gütmeyi mağdurun sıfatından doğan bir ağırlatıcı neden saymak zorunludur. Böyle olunca da, şahısta hata veya sapma halinde bu ağırlatıcı nedenin 52 nci maddenin açık metni karşısında uygulanamayacağını kabul etmek gerekir.” (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, Beta Yayınevi 2001, 16. Baskı, s. 80) şeklinde görüş ileri sürmüşlerdir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Akrabalarını öldüren Kemal Yıldız isimli kişinin ailesinden birisini öldürdüklerini zannederek hata sonucu arkadaşı olan Özcan Ciyavul’u kan gütme saikiyle öldüren sanıklar Engin ve Askeriyle sanıkları bu suça azmettiren sanık Recep’in kastettiklerinin dışında bir kişiyi hata sonucu öldürmüş olmalarından dolayı, 5237 sayılı TCK’nun hata hükümlerinden yararlanmaları ve kasten öldürme suçunun nitelikli halinden değil, temel şeklinden sorumlu olmaları gerekmektedir.

Bu itibarla, somut olayda tasarlamanın şartlarının bulunmadığı ve kan gütme saikiyle eylemi gerçekleştiren sanıkların kastetdikleri kişi dışında bir başka kişiyi öldürmüş olmalarından dolayı hata hükümlerinden yararlanarak, kasten öldürmenin nitelikli halinden değilde, temel şeklinden sorumlu olmaları gerektiğinden bahisle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına ilişkin Özel Daire kararı yerinde olup, itirazın reddine karar verilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar : 2014/1).

Askerlik Yapan Kişinin Oy Kullanması Suçunda Kaçınılmaz Hata

Sanık hakkında 298 sayılı yasaya muhalefet nedeniyle mahkumiyet hükmü kurulmuştur.

Sanığın suç tarihinde askerlik görevini yaptığı halde 29.03.2009 tarihli yerel seçimlerde oy kullanmak suretiyle 298 Sayılı Kanuna aykırılık suçunu işlediği iddia edilen davada, sanığın olay tarihinde izne geldiğini, evinde seçmen kağıdını gördüğünü ve oy kullanmaması halinde ceza alacağını düşünerek oyunu kullandığını savunması ve bu savunmayı doğrular şekilde asker olan sanığın adresine seçmen kartı gönderilmesi karşısında, oy kullanmaması halinde idari yaptırımla karşılaşacağını düşünen sanığın suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlar konusunda kaçınılmaz hataya düştüğü ve anılan eylemin taksirli halinin de cezalandırılmadığı cihetle, TCK’nın 30/1.maddesi gereğince kasten hareket etmiş sayılmayan ve kusurluluğunu ortadan kaldıracak şekilde hata düşen sanık hakkında CMK’nın 223/3-d maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir (Yargıtay 19. Ceza Dairesi - Karar : 2016/20055).

Hata Halinin Sanık Tarafından İleri Sürülmemesi

5237 sayılı TCK’nın 30. maddesi hata kavramını düzenlemektedir. Maddede çeşitli hata halleri düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.

İkinci fıkra ile kişinin, suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre, kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren fail, kasten öldürme suçunun nitelikli hallerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin basit halinden sorumlu tutulacak, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında da değer azlığı hükmü uygulanacaktır.

Üçüncü fıkrada ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış, fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata halleri düzenlenmiştir. Failin bu hükümden yararlanabilmesi için, içerisinde bulunduğu şartlar bakımından hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir. 5377 sayılı Kanun ile eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüş, diğer bir ifadeyle eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmiş ve bu yanılgısı da içerisinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.

Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup, hatanın kaçınılabilir olması halinde kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.

Maddenin birinci fıkrasının gerekçesinde; “Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir. Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup, bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması halinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Birinci fıkranın ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk halinin saklı bulunduğu belirtildiğinden, taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik veya dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle öldürmeden sorumlu olacaktır. Öğretide bu konuya ilişkin olarak; “Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi gerçekleştirmesi.” , “Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, bu suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır.” şeklinde görüşlere yer verilmiştir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; sanık ile mağdurenin iki yıldır devam eden duygusal arkadaşlıklarının bulunduğu ve bir süre aynı evde yaşadıkları hususlarının sabit olduğu somut olayda, sanığın kendisi ile birlikte bir süre aynı evde kalan mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bilmemesi hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, sanıkta hiç bir aşamada mağdurenin onbeş yaşından büyük olduğunu zannettiği veya mağdurenin kendisine böyle söylediği şeklinde bir savunmada yapmadığından, mahkemece kendiliğinden araştırılması gereken bir husus bulunmamaktadır. Dolayısıyla, somut olayda 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma şartları da mevcut değildir. Bu itibarla, onbeş yaşını tamamlamamış olan mağdure ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunan ve mağdureyi alıkoyan sanığın çocukların cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme kararı isabetli olup onanmasına karar verilmelidir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2014/334).

Hata Hali Olsa Bile Taksirli Sorumluluk Devam Eder (TCK 30/1)

Somut olaya dönüldüğünde; pencerenin önünde hareket eden cismin sincap olduğunu zannederek ateş ettiği kabul edilen sanığın eylemi sırasında; “suçun konusu” ile ilgili olarak hataya düşmesi nedeniyle “doğrudan kastla”, orada bir insan olduğunu öngörmediği kanaati hasıl olduğundan da “olası kast” veya “bilinçli taksirle” hareket ettiği söylenemez.

Buna karşılık; sanık, gerekli dikkat ve özeni göstermiş olsa idi ya da başka bir deyişle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmemiş olsaydı kardeşinin ölümü şeklinde gerçekleşen neticeyi öngörebilirdi.

Şu durumda; yorgun olarak eve gelip, aydınlık olan dış ortamdan karanlık olan ev ortamına giren sanığın, sincaplarla ilgili olarak daha önceden meydana gelmiş olan olayların da etkisiyle, pencerenin önünde hareket eden canlıyı sincap zannedip, gerekli dikkat ve özeni göstermeden av tüfeği ile ateş etmek suretiyle pencerenin önünde bulunan kardeşini vurmaktan ibaret eylemi, hem 765 sayılı Yasa açısından, hem de 5237 sayılı Yasa yönünden “taksirle öldürme” suçunu oluşturacağından Yerel Mahkemenin direnme kararı yerinde değildir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2008/192).

Haksız Tahrikin Varlığı Konusunda Kaçınılmaz Hata

Ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerden olan haksız tahrikin varlığı konusunda da hataya düşülebilir. Haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşen fail haksız tahrik hükmünden yararlanacaktır. Fakat burada hatanın kaçınılmaz olması zorunludur. Buna karşılık, hata kaçınılabilir bir hata ise, yani failin kişisel özellikleri göz önüne alındığında, daha dikkatli ve özenli davranması durumunda hatasından kaçınılabilecekse başka bir anlatımla hata meydana gelmeyecekse artık haksız tahrik hükümlerinden yararlanamayacaktır.

Öğretide bu konuya ilişkin olarak; haksız tahrikin koşulları bulunmamasına rağmen fail haksız tahrikin bulunduğu düşüncesiyle hareket etmiş olsa, ceza sorumluluğunu azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen fail bu hatasından yararlanacaktır (m.30/3). O halde haksız tahrikin koşullarında kaçınılmaz hataya düşen fail haksız tahrik hükmünden yararlanacak ve cezası indirilerek verilecektir. Burada ele alınması gereken diğer bir husus da hem ağırlatıcı sebebin hem de haksız tahrikin aynı olayda gerçekleşmiş olması ihtimalidir. Örneğin, A kendisini her gün döven babasından kurtulmak için onu öldürmek isterken babası yerine annesini öldürür. Bu durumda hem gerçekleşen hem de gerçekleştirilmek istenen suçlardaki ağırlatıcı sebep A’ya uygulanmayacak (m.30/2) ancak buradaki hata kaçınılmaz bir hata olarak kabul edilebilirse haksız tahrik hükümlerinden yararlanabilecektir.” (Veli Özer Özbek, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2016, s.459-460); “Olayda hafifletici neden bulunmadığı halde, failin bu nedenin var olduğu inancıyla hareket etmesi durumunda, failin hatasından yararlanması kuralı gereği hafifletici neden var gibi kabul edilir. Örneğin, değersiz (taklit) zannederek aslında kıymetli bir kolyeyi çalan kişi hakkında değer azlığına ilişkin 145. madde uygulanır. Kendisine haksız bir fiil işlemiş olan hasmı zannederek başkasını öldüren kişi, şahısta hata dolayısıyla hatasından yararlanacağı (TCK m.30/1) için, haksız tahrik uygulanmalıdır…Şahısta hata, failin eylemini kastettiği kişiden başka bir kimseye karşı işlemesidir. Fail, eylemini hedef aldığı kişiye karşı gerçekleştirmekte ve fakat, hedef aldığı kişinin gerçekte suçu işlemek istediği kişiden başka bir kimse olduğunu bilmemektedir. Diğer bir anlatımla fail, mağdurun kimliğinde yanılmaktadır. Bu nedenle şahısta hata, hedefte sapma olarak adlandırılan ve hedef alınan kişiye karşı icrasına başlanıldığı halde herhangi bir nedenle başka birine isabet etmesi ile sonuçlanan durumdan farklıdır. 30. madde gerekçesinde, şahısta hata hallerinin de bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları kapsamında düşünülmesi gerektiği belirtilmiştir. Şahısta hata halleri öldürme ve yaralama suçlarında, kastedilenden başka bir kişinin yanılgıyla hedef alınması sonucunda ölümüne veya yaralanmasına neden olunması şeklinde gerçekleşmektedir. Ancak neticede yaralanan veya ölen bir kişi bulunduğuna göre failin suçun temel şekli bakımından kasıtlı hareket ettiği kabul edilmeli ve her halde cezalandırılmalıdır. Bu bakımdan şahısta hatanın cezalandırma yönünden bir sonucu doğmamakla birlikte, cezayı artıran veya azaltan nedenlere ilişkin olarak hataya düşülmesi durumunda 30/2. maddenin uygulanması söz konusu olmaktadır.” (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - …. Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.897-902-903), “Kusurluluğu azaltan bir neden olarak haksız tahrikin varlığı konusunda da yanılgıya düşülebilir. Gerçekten ortada haksız bir fiil bulunmamasına rağmen fail bulunduğunu zannederek öfkeye kapılıp, bunun etkisiyle bir suç işleyebilir. Bu yanılgının kaçınılmaz olması halinde de fail haksız tahrikten yararlanır ve cezasında indirime gidilir. Buna karşılık hata kaçınılabilir bir hata ise yani failin kişisel özellikleri göz önünde tutulduğunda, onun daha dikkatli ve özenli davranması halinde haksız tahrikin koşullarının somut olayda gerçekleşebileceğini öngörmesi mümkündür şeklinde bir değerlendirmede bulunulabiliyorsa, fail artık haksız tahrik hükümlerinden yararlanamaz.” (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 8. bası, Ankara, 2015, s. 350-351), “Kusurluluğu azaltan bir nedenin maddi koşullarında hataya düşülmüşse (örneğin, haksız tahrik, TCK.m.29), kişi yanılgısı kaçınılmaz nitelikteyse bundan istifade eder ve ilgili kusurluluğu azaltan halden faydalanır. Bununla birlikte, hatası kaçınılabilir mahiyette ise, artık kusurluluğu azaltan sebepten faydalanamaz” (M.Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, s. 531) şeklinde görüşlere yer verilmiştir (YCGK-Karar : 2017/64).

Suçun Maddi Unsurlarında Esaslı Hata / Fetö Üyeliği

Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK’nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK’nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK’nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK’nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK’nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir (TCK’nın 27/1. maddesi).

İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir. TCK’nın 30/1. maddesinde “suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı” belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez. Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur.

Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır.

Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir (Ceza Genel Kurulu-K.2021/265).

Rıza Açıklama Ehliyeti ve Kaçınılmaz Hata

Üçüncü fıkrada (TCK M.30/3), ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata hâlleri düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için bulunduğu durum itibarıyla hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir. Hataya düşmenin kaçınılmaz olmasını, kusursuz olmak şeklinde anlamak gerekir (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku, Genel Kısım, Savaş Yayınevi, … 2016, sayfa 194.). Bunun için fail, fiili işlediği sırada ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususundaki hatası nedeniyle kınanamamalı, dikkatsiz ve özensiz davranmış olmamalıdır.

Maddeye 5377 sayılı Kanun’la eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.

Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.

..Motosiklet tamirciliği yapan sanığın … yerinde suç tarihi itibarıyla 6-7 senedir çalıştığı, mağdurun eşi olan ve hakkında kronik psikoz teşhisi bulunan şikâyetçi İbrahim’in olaydan bir gün önce sanığın … yerine gittiği, sanığın mağduru ve eşini olay günü kendi arabasıyla evlerinden alarak bahçeye götürdüğü, sonrasında ise evlerine geri bıraktığı ve mağdurun olay tarihinden önce de sanığın bahçesinde çalıştığı hususlarının birlikte değerlendirilmesi ile sanığın mağduru ve ailesini uzun süredir yakından tanıdığının anlaşıldığı, ilkokul mezunu olan, esnaflık yapan, mağdur ve ailesini yakından tanıyan ve suç tarihi itibarıyla 50 yaşında olan sanığın, mağdurdaki rahatsızlığı fark etmemesinin mümkün olmadığı, kaldı ki bu hususun Adli Tıp Kurumunca da mağdurdaki hastalığın hekim olmayanlar tarafından da anlaşılabileceğinin belirtilerek doğrulandığı, bu hâliyle sanığın eylemini, 18 yaşından büyük mağdurun akıl hastası olduğunu bilerek gerçekleştirdiği, bu bağlamda sanık hakkında “Hata” başlıklı TCK’nın 30. maddesinin uygulanamayacağı kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu 2018/226 E. , 2022/478 K.).

Ceza hukukunda hata; failin cezalandırılmaması veya mahkum olacağı ceza miktarının değişmesi neticesini doğuracağından sanığın bir bir ceza avukatı vasıtasıyla temsil edilmesinde yarar vardır.


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS