Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Cezai Ehliyet Nedir?

Ceza ehliyeti; bir kimsenin belirli bir tarihte ve yerde işlediği bir suça ilişkin kusur yeteneğine sahip olmasını ifade eder. Cezai ehliyeti, isnat yeteneğine (kusur yeteneği) göre belirlenir. Bir kimsede cezai ehliyetinin tam olması için isnat yeteneğinin iki unsurunun bir arada bulunması gerekir:

  • Algılama Yeteneği: Kişinin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, diğer bir deyişle anlayabilme, kavrayabilme yeteneğidir.

  • Davranışlarını Yönlendirme (İrade) Yeteneği: Fiilin hukuki anlam ve sonucunu kavrayan kişinin davranışlarını bu algılaması doğrultusunda yönlendirme yeteneğidir. Ceza hukukunda davranışlarını yönlendirme yeteneğine “irade yeteneği” de denilmektedir.

Suç teşkil eden bir fiil işleyen kişinin “algılama” ve “irade” yeteneklerinden birinin bulunmaması veya bu yeteneklerde azalma olması halinde, bu kişinin cezai ehliyetinin tam olmadığı kabul edilir. Ceza hukukunda kişinin ceza ehliyeti şu şekilde ayrıma tabi tutulmaktadır:

  • Ceza Ehliyeti Tam Olanlar : Suç işleyen failin hem “algılama” hem de “irade” yeteneği mevcutsa, cezai ehliyetinin tam olduğu kabul edilir. Cezai ehliyeti tam olanlar, işledikleri suçun cezası ile cezalandırılır.

  • Ceza Ehliyeti Olmayanlar (TCK m.32/1): Kişinin “algılama” ve “irade” yeteneklerinden birinin bulunmaması halinde ceza ehliyetinin bulunmadığı kabul edilir. Ceza ehliyeti olmayanlar işledikleri suçlar nedeniyle cezalandırılmazlar. Ancak, haklarında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine hükmedilebilir.

  • Ceza Ehliyeti Eksik Olanlar (TCK m.32/2): Suç teşkil eden bir fiil işleyen kişinin “algılama” ve “irade” yeteneklerinde azalma olması halinde cezai ehliyetinin eksik olduğu kabul edilir. Cezai ehliyeti eksik olanlar hakkında ceza indirimi uygulanır veya hükmedilen hapis cezası güvenlik tedbirine çevrilir. Akıl zayıflığı bulunan kişiler cezai ehliyeti eksik olanlar grubunda kabul edilmektedir.

Yaşlıların ve çocukların ceza ehliyeti daha dikkatli değerlendirilmelidir. Örneğin, yaşlılarda demans (unutma) hastalığı bazı suçlarda cezai ehliyetini etkiler. Çocukların cezai ehliyeti, başka bir makalemizde ayrıca değerlendirilmiştir.

Akıl Hastalığı veya Zayıflığının Ceza Ehliyetine Etkisi (TCK 32)

Akıl hastalığı veya zayıflığı, kusur yeteneğini ortadan kaldıran veya zayıflatan sebeplerdendir. Yargılanan kişide akıl hastalığı veya zayıflığına ilişkin en ufak kuşku bulunması halinde mahkeme tarafından konu bilimsel bir şekilde araştırılmalıdır. Mahkeme yaptığı araştırma neticesinde sanığın herhangi bir akıl hastalığı veya zayıflığı olduğunu tespit ettiğinde, akıl hastalığı veya zayıflığının, sanığın işlediği fiille ilgili olarak “algılama” ve “irade yeteneği” üzerine etkisini de araştırmalıdır. Fail, akıl hastası olmasına rağmen, hastalığın, belirli bir tarihteki bir suç ile ilgili failin algılama ve irade yeteneği üzerinde etkisi olmayabilir. Örneğin, bipolar duygulanım bozukluğu olan kişinin suç tarihinde bu hastalığının etkisi altında olmadan suç işleme ihtimali vardır.

Suç işlediği esnada akıl hastası olan failin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığı (algılama yeteneğinin olmadığı) veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin (irade yeteneği) önemli derecede azalmış veya tümüyle ortadan kalkmış olduğu hallerde, fail işlediği suç nedeniyle cezalandırılamaz (TCK m.32/1).

Uygulamada kusur yeteneğini azaltan veya ortadan kaldıran şu hastalıklara sıklıkla rastlanmaktadır:

  • Şizofreni,
  • Manik atak,
  • Kleptomani (hırsızlık hastalığı),
  • Mental retardasyon (zeka geriliği),
  • Alkol bağımlılığı,
  • Anti-sosyal kişilik bozukluluğu,
  • Uyuşturucu madde bağımlılığı,
  • Epilepsi (sara) hastalığı
  • Bipolar affektif (duygulanım) bozukluğu,
  • Paranoya,
  • Borderline kişilik bozukluğu,
  • Obsesif Kompulsif kişilik bozukluğu,
  • Diğer psikotik bozukluklar (psikozlar) ve atipik psikozlar.

Tekraren belirtelim ki; önemli olan bu hastalıkların suçun işlendiği tarihte failin algılama ve davranışları yönlendirme yeteneği üzerindeki etkisidir. Örneğin, kleptomani (hırsızlık hastalığı) hastalığı olan kişinin hırsızlık suçunda irade yeteneği olmayabilir, ancak insan öldürme suçu açısından irade yeteneği vardır. Mahkeme, aşağıda ayrıntılı bir şekilde anlattığımız üzere belli bir usule göre bilimsel raporlarla failin durumunu tespit ettikten sonra, durumun ceza ehliyetine etkisini kendisi takdir edecektir.

Ayrıca vurgulamakta yarar var ki; failin kendi iradesiyle aldığı uyuşturucu ve alkolün etkisiyle suç işlemesi halinde cezai ehliyetinin tam olduğu kabul edilir (TCK m.34). Bu halde, failin algılama veya irade yeteneğinin kaybolması tamamen kendi kusurlu davranışından kaynaklanmaktadır.

5237 sayılı TCK m.32’de akıl hastalığının ve akıl zayıflığının cezai ehliyet üzerindeki etkisi şu şekilde düzenlenmiştir:

  • Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur (TCK m.32/1).

  • Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir (TCK m.32/2).

Sanık ve mağdurların beyanlarında, sanığın psikiyatri tedavisi gördüğünü belirtmeleri ve hastane raporları sunmaları karşısında, suç tarihi itibariyle TCK’nın 32. maddesi uyarınca “akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle, işlediği fiillerin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiillerle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış veya önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, iki kişilik rapora göre hükümler kurulması, bozma nedenidir (Y4CD-K.2020/4258).

5237 sayılı TCK’nın 32/1. maddesi gereğince, akıl hastalığı nedeniyle algılama ve irade yeteneği ortadan kalkmış sanığa ceza tayin edilemez. Sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223/3-a maddesi uyarınca ‘‘ceza verilmesine yer olmadığı’’ hükmünün verilmesi gerekir. Ancak, sanığa ceza verilmese bile, suçun işlendiği sabit olduğunda sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 57. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri uygulanmalıdır.

TCK m.32/2 gereği, mahkeme, kusur yeteneği azalmış kişiye ceza indirimi uygulayacak, ancak sanığa verilen ceza, aynı süreyi kapsamak şartıyla kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

Mahkemenin akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle “ceza verilmesine yer olmadığı” veya akıl hastalarına özgü güvenlik rejimine hükmetmesi halinde, sanık sadece cezanın infaz edilmemesi veya infaz biçimi ile ilgili bir avantajdan yararlanır. Cezanın neden olduğu hak yoksunlukları ise varlığını sürdürecektir. Çünkü, mahkeme sanık hakkında ceza mahkumiyetine karar vermiş, ancak cezanın infaz biçimini değiştirmiştir.

Akıl Hastalığı veya Zayıflığının Cezai Ehliyete Etkisi Nasıl Tespit Edilir?

Mahkeme, akıl hastalığı veya zayıflığına ilişkin en küçük belirtiyi dahi dikkate almalıdır. Örneğin, sanığın duruşmada, “rahatsızım, sürekli ilaç kullanıyorum” , “kafam gidip geliyor, psikolojim iyi değil, ne dediğinizi anlamıyorum” şeklindeki beyanları dahi mahkeme tarafından dikkate alınarak incelenmelidir.

Uygulamada, sanık, sanık yakınları veya sanık avukatının temyiz aşamasında sundukları dilekçelere ekledikleri hekim raporları dahi dikkate alınmakta ve Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılarak sanığın ceza ehliyetinin araştırılmasına karar verilmektedir.

Devlet hastanelerinden alınan heyet raporları veya tek hekim raporları (Örneğin, psikiyatr doktor raporu vb.) sanığın ceza ehliyetini tespit etmede ölçü olarak kabul edilemez. Ancak, böyle raporların varlığı halinde, sanığın cezai ehliyetinin olup olmadığının araştırılması hukuki bir zorunluluktur.

Özellikle belirtelim ki; akıl hastalığı veya zayıflığına dair heyet raporlarının suç tarihine göre düzenlenmesi gerekir. Heyet raporunda suç tarihi belirtilerek sanığın ceza ehliyeti tespit edilmelidir.

Yargısal uygulamada akıl hastalığı veya zayıflığının ceza ehliyetine etkisi mahkemeler tarafından şu şekilde tespit edilmektedir:

  • Tam teşekküllü ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden alınan heyet raporu ceza ehliyetinin tespitinde bilimsel ölçüt olarak kabul edilmektedir. Örneğin , Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastenesi tam teşekküllü bir hastane olup cezai ehliyet konusunda tanzim ettiği raporlar Yargıtay tarafından kabul edilmektedir.

  • Adli Tıp Kurumu İhtisas Daireleri de cezai ehliyet konusunda rapor verme yetkisine sahiptir.

  • Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinden alınan heyet raporu ile adli tıp ihtisas dairesinin heyet raporu arasında çelişki ortaya çıkması halinde, çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f. maddesi uyarınca Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmalıdır.

Mahkeme, bazı durumlarda yargılanan kişinin gözlem altına alınarak cezai ehliyetinin tespitine karar verebilir. Gözlem altına alma, yalnızca cezai ehliyetin tespiti amacıyla Ceza Muhakemesi Kanunu m.74 gereği yapılan bir usul işlemidir:

  • Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir (CMK m.74/1).

  • Şüpheli veya sanığın müdafii yoksa hâkim veya mahkemenin istemi üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilir. (CMK m.74/2).

  • Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin toplamı üç ayı geçemez (CMK m.74/3)

  • Gözlem altına alınma kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur (CMK m.74/4).

Uygulamada, heyet raporlarında “davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemiştir”, “ceza ehliyeti vardır” veya “ceza ehliyeti yoktur” vb. ifadeler kullanılmaktadır. Cezai ehliyet konusunda bilimsel rapor alındıktan sonra, akıl hastalığı veya zayıflığının ceza ehliyetine etkisi münhasıran mahkeme tarafından takdir edilmelidir.

Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri Nelerdir? (TCK 57)

Mahkeme, akıl hastalığı veya zayıflığının etkisi altında suç işleyen kişi hakkında, hapis cezası yerine akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verebilir. Hükümlü hakkında hükmedilen hapis cezasının (akıl zayıflığı halinde TCK m.32/2), hükümlünün akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine aykırı davranması halinde cezaevinde infaz edilmesine de karar verilebilir.

5237 sayılı TCK’nın 57. maddesinde akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri şu şekilde düzenlenmiştir:

(1) Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.

(2) Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine infaz hâkimi kararıyla serbest bırakılabilir.

(3) Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıkları belirtilir.

(4) Tıbbi kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmeleri ile sağlanır.

(5) Tıbbi kontrol ve takipte, kişinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaşıldığında, hazırlanan rapora dayanılarak, infaz hâkimliğince yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu durumda, bir ve devamı fıkralarda belirlenen işlemler tekrarlanır.(1)

(6) İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, infaz hâkimi kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

(7) Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine infaz hâkimi kararıyla serbest bırakılabilir.

Akıl Hastalığı veya Zayıflığının Cezai Ehliyete Etkisi Yargıtay Kararları


Akıl Hastası Olsa Bile Sanığın Sorgusu Yapılmalıdır

TCK’nun 57. maddesi uyarınca, muhafaza ve güvenlik tedbirinin, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında ve toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığı veya önemli ölçüde azaldığı sağlık kurulu raporuyla tespit edilene kadar devam edeceği nazara alındığında, sanık açısından ağır sonuçlar meydana getireceği tartışmasızdır. Dolayısıyla kendisi açısından ağır neticeler doğuracağı muhakkak olan kararın verilme ihtimali bulunan bir yargılama sırasında bizzat sanığa, bu sonucu önlemeye yönelik savunma imkânı tanınması, sorguya ilişkin kanuni düzenlemenin getirdiği bir zorunluluk olduğu kadar, adil yargılanma hakkının da gereğidir.

Öte yandan, bilirkişi raporunu denetleyecek, değerlendirecek ve gerektiğinde yeni bir bilirkişi görüşüne başvurabilecek olan hâkimin, duruşmadaki sorgusu sırasında sanığı bizzat görmesi, izlemesi ve kanunun gerekli kıldığı durumları tutanağa kaydetmesi gereklidir. Yine zamanaşımının dolması hâlinde güvenlik tedbirine hükmedilmesi imkânı bulunmadığından, dava zamanaşımını kesici özelliği olan sanığın sorguya çekilmesi işleminin gerçekleştirilmesi bu yönüyle de zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;

Sanık hakkında TCK’nun 57. maddesinde uyarınca hükmolunan tedbirlerin, sanığın suç işlediğinin sabit olması hâlinde uygulanabileceği gözetildiğinde, öncelikle sanığın atılı suç nedeniyle sorgusunun yapılmasının zorunlu olması, söz konusu güvenlik tedbirlerinin sanık hakkında yükümlülükler içermesi karşısında; Sanığa bu sonucu önlemeye yönelik savunma imkânının tanınması gerektiği ve duruşmanın yüz yüzeliği, sözlülüğü ilkeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de güvence altına alınan adil yargılanma hakkı birlikte değerlendirildiğinde;

Psikotik bozukluk nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalktığı adli raporlarla tespit edilen sanığın sorgusu yapılmadan, müdafinin dinlenmesiyle yetinilerek hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ve koruma amaçlı tedavi altına alınmasına karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, direnme kararına konu hükmün, belirlenen bu usulü nedenden dolayı sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir. Açıklanan nedenlerle; Yunak Asliye Ceza Mahkemesinin 08.06.2017 gün ve 67-81 sayılı direnme kararına konu hükmünün, ceza sorumluluğuna sahip olmayan sanığın sorgusu yapılmadan hakkında koruma ve tedavi tedbirine hükmolunması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, karar verildi (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar : 2018/298).

Devlet Hastanesi Raporu İle Akıl Hastalığı veya Zayıflığı Teşhis Edilemez

TCK’nın 32 nci maddesi gereğince sanığın suç tarihinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilir durumda olup olmadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olup olmadığı yönünden tam teşekküllü bir Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden ya da Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesinden rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden Çorum Devlet Hastanesince düzenlenen yetersiz sağlık kurulu raporuna dayanılarak eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 16. Ceza Dairesi - Karar: 2015/443).

Kleptomani Hastalığının Tespiti Amacıyla Adli Tıp Kurumu Raporu

Dosya mevcut 23.11.2012 tarihli Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin tek uzman hekim raporunda özetle sanığın “kleptomani denilen hastalığın sonuç olarak Ağır Stres Reaksiyon ve Uyum bozukluğu” hastası olduğunun bildirilmiş olmasına karşılık, 05.09.2013 tarihli Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin heyet raporunda özetle, sanığın “temaruz (simülasyon) teşhisi konarak cezai ehliyetinin tam olduğunun” belirtildiğinin anlaşılması karşısında; 5237 Sayılı TCK’nın 32. maddesi ışığında, suç tarihinde Kleptomani hastası olup olmadığı ve işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme (irade) yeteneğini tamamen kaldıracak veya önemli derecede azaltacak nitelikte olup olmadığının, dosya kapsamındaki tüm raporlar irdelenmek ve varsa çelişki giderilmek suretiyle Adli Tıp Kurumu Dairesi’nden alınacak raporla saptanarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 13. Ceza Dairesi - Karar: 2017/93).

Sanık müdafiinin temyiz dilekçesi ekinde ibraz ettiği Uzman Dr. imzalı belgede kleptomani rahatsızlığı tanısıyla sanığın tedavi olduğunun belirtilmesi ve sanığın savunmasında kleptomani rahatsızlığı nedeniyle çaldığını beyan etmesi karşısında; sanığın 32. maddesi gereğince “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı” hususunda rapor alınmasından sonra, sonucuna göre sanığın hukuksal durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması hukuka aykırıdır (Yargıtay 17. Ceza Dairesi - Karar: 2015/6424).

Mental Retardasyon Şeklinde Akıl Hastalığına İlişkin Raporu Suç Tarihine Göre Düzenlenmeli

Dosya içeriğine göre, Bucak Devlet Hastanesinin 05.10.2012 ve Antalya Atatürk Devlet Hastanesinin 15.08.2014 tarihli raporlarında kendisinde hafif derecede mental retardasyon şeklinde akıl hastalığı bulunduğu belirlenen sanıkla ilgili olarak Adli Tıp Kurumu Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 03.06.2014 tarihli raporda, sanığın yer ve zaman oryantasyonunun tam olmadığı, kendine özen ve özgüvenin bulunmadığı, sorulan basit matematiksel hesapları yapamadığının gözlendiği bildirilip Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Sağlık Kurulunun 12.06.2014 tarihli sağlık kurulu raporunda ise sanıkta sınır zeka potansiyeli bulunduğu ve işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabileceği ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak veya kaldıracak düzeyde bir akıl hastalığının bulunmadığı ve cezai sorumluluğunun tam olduğu belirtilmekle bu raporlar hükme esas alınmış ise de; raporlarda suç tarihleri de tam olarak belirtilmediğinden, sanık hakkında suç tarihleri itibariyle TCK’nın 32. maddesi uyarınca akıl hastalığı veya zayıflığı sebebiyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu suça dair davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olup olmadığı hususlarında İstanbul Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas Kurulundan rapor alındıktan sonra, toplanan deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hükümler kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 14. Ceza Dairesi - Karar: 2017/61).

Akıl Hastalığında Tek Hekim Raporuyla Karar Verilemez

Sanığın, TCK’nın 32. maddesi gereğince, “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış veya önemli derecede azalmış olup olmadığı” sağlık kurula raporu ile saptandıktan sonra, yazılı şekilde sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, tek hekimin verdiği rapora dayanılarak eksik hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2016/15565).

Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirine Hükmedilmesi

Akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmadığı saptanan sanığın, savunması tespit edilip, yükletilen suça ilişkin tüm kanıtlar gösterilip tartışıldıktan sonra, suçun kanıtlanması halinde TCK’nın 32/1, 57. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunması, kanıt bulunmaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle doğrudan ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2015/24680).

Raporlar Arasında Çelişki Halinde Adli Tıp Genel Kurulundan Rapor Alma Zorunluluğu

Suça sürüklenen çocuk Nuri hakkında M… Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 09.06.2015 tarihli raporda hafif derecede zeka geriliği saptandığı ve işlediği iddia edilen eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 32/1. maddesi kapsamında olduğunun bildirilmesinin ardından Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 09.10.2015 tarihli raporda ise, suça sürüklenen çocuğun 2008 yılı Temmuz ayında işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmiş olduğunun belirtilmesi karşısında, raporlar arasında ortaya çıkan çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f. maddesi uyarınca Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak sonucuna göre suça sürüklenen çocuk Nuri’nin hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 14. Ceza Dairesi - Karar: 2016/6469).

Davranışlarını Yönlendirme Yeteneği Gelişmeyen Hafif Derecede Zeka Geriliği Olan Çocuk

Dr. B… U… Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 23.11.2011 günlü rapor içeriğine göre suça sürüklenen çocukta hafif düzeyde zihinsel gerilik saptandığı, iddia edilen fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayacağı, ancak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediği kanaatine varılması karşısında, suç tarihinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamamasına veya fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmasına etkili akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunup bulunmadığı ve varılan sonuca göre, TCK’nın 32/1-2. maddesinden faydalanıp faydalanamayacağı hususu araştırılıp, gerekirse Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 14. Ceza Dairesi - Karar: 2016/6496).

Silahla Kasten Yaralama Suçunda Ceza Ehliyeti

Sanık hakkında, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen 28.05.2012 tarihli sağlık kurulu raporunda, sanıkta “psikotik bozukluk” rahatsızlığı bulunduğu belirtilip, sanığın işlediği iddia olunan “ateşli silahla yaralama” suçlarına karşı akıl hastalığı sebebiyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını tam olarak algılayamayacağı, bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azaldığı ve 5237 Sayılı TCK’nin 32/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesinin uygun olduğu bildirildiği halde, Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesinden aldırılan 16.05.2014 tarihli rapor ile Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan aldırılan 09.06.2014 tarihli raporda aksi yönde görüş bildirilmesi karşısında, 2659 Sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f maddesi uyarınca Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen rapor ile Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi ve 4. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporlar arasındaki çelişkinin, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan sanığın muayenesi yaptırıldıktan sonra 6136 Sayılı Kanuna muhalefet ve silahla kasten yaralama suçlarına karşı cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığı hususunda aldırılacak raporla giderilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği düşünülmeden eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 3. Ceza Dairesi - Karar: 2016/14907).

Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Alkol Kullanımına Bağlı Davranış Bozukluğu

Sanık hakkında … Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından, obsesif kompulsif bozukluk, alkol kullanımına bağlı zararlı kullanım ve davranış bozukluğu bulgularıyla TCK’nın 32/2. maddesi kapsamında bulunduğu görüşüyle heyet raporu verildiği, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin 28.06.2013 tarihli raporunda ise, cezai ehliyetinin tam olduğunun belirtilmesi karşısında, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi bakımından Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan yöntemince rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2016/11168).

Sanığın Psikolojik Rahatsızlıklarını Beyan Eden Dilekçe

Sanık Erkan’ın annesi Hayriye tarafından mahkemeye sunulan 24.02.2015 tarihli dilekçede özetle: “…oğlunun iki yıl önce kaza geçirdiğini, kazaya bağlı olarak kafa travması geçirip bir hafta yoğun bakım ve müşahede altında kaldığını, o zamandan beri yerinde duramama, saldırganlık, kendini ısırma, bayılma, sürekli sol bacak ve kolda seyirme şeklinde hareket iletişimine girmemekte olduğunun” beyan edildiği; dilekçeye ekli Adana Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 06.11.2014 tarihli belgede, “Sanığın anksiyete bozukluğu ve depresif epizodlar tanısı ile ayakta muayene edildiğinin öğrenildiğinin” belirtildiği; yine dilekçeye ekli Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 11.12.2014 tarihli engelli sağlık kurulu raporunda, “…alınan öyküde sanığın 2 yıl önce kaza geçirmiş olup kazadan sonra psikiyatrik tedavi gören hastada alınan öyküde korku, sıkıntı, uyum bozukluğu tarif edildiği, ARSHH tedavide uyum bozukluğu (tedaviyle kısmen düzelen) raporu mevcut olduğu, hasta hakkında bir karar verilemediği ve bir üst kurulda yataklı tedavi sonrası hakkında karar verilmesinin uygun olduğunun” belirtildiğinin anlaşılması karşısında; sanık Erkan’ın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediğinin tespiti bakımından Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tespiti gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi -Karar: 2016/4121).

Temyiz Dilekçesine Eklenen Rapor Gereği Cezai Ehliyet Araştırılmalıdır

Sanığın temyiz dilekçesine eklediği 08.05.2012 tarihli Torbalı Devlet Hastanesinden verilen sağlık kurulu raporuna göre, psikotik bozukluk teşhisinin konulduğunun anlaşılması karşısında; öncelikle CMK’nın 74/2. maddesi uyarınca zorunlu müdafiii atanarak, TCK’nın 32/1-2. maddeleri uyarınca sanığın suç tarihi itibariyle akıl hastalığı bulunup bulunmadığı ve bu hastalığı sebebiyle üzerine atılı hırsızlık fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığı veya aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği iddia olunan fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı hususunda rapor alınarak hukuki durumunun buna göre değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması hukuka aykırıdır (Yargıtay 22. Ceza Dairesi - Karar: 2016/5161).

Madde Bağımlılığına Bağlı Psikoz ve Şizofren Teşhisinin Araştırılması

Sanık A’nın annesinin hükümden sonra 03.06.2008 tarihli dilekçe ekinde sunulan 09.01.2008 tarihli Akdeniz Üniversitesi Hastanesi ilaç raporunda sanığa “madde bağımlılığına bağlı psikoz ve şizofren tanısı konulduğunun belirtilmiş olması karşısında; ilgili hastanelerden sanığın tıbbi dosyaları getirtilerek, suç tarihinde 5237 Sayılı TCK’nın 32/1-2. maddesi gereğince, üzerine atılı suçun anlam ve sonuçlarını algılama veya bu eylemle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığı ya da azalmış olup olmadığı konusunda rapor düzenlettirilmesinden sonra hukuki durumunun saptanmasında zorunluluk bulunması nedeniyle bozma kararı verilmesi gerekmiştir (Yargıtay 22. Ceza Dairesi - Karar: 2016/4791).

Alkol Bağımlılığı, İntihar Gibi Davranışların Araştırılması

Sanığın soruşturma aşamasındaki sürekli alkol aldığına ve alkol bağımlısı olduğuna dair savunmaları, müşteki Seher ile sanığın üvey babası Kazım’ın da soruşturma aşamasında benzer yönde beyanda bulunmaları, sanığın gayriresmi olarak birlikte yaşadığı müştekinin evi terkedip gitmesinden dolayı 14.05.2007 tarihinde ilaç içerek intihara teşebbüs ettiğinin anlaşılması ve Saray Devlet Hastanesinin 14.05.2007 tarihli raporu ile de intihara teşebbüs eden sanığın psikiyatri polikliniğe sevkinin uygun olduğunun bildirilmesi karşısında, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan, tıp fakültesi psikiyatri ana bilim dalı başkanlığından ya da tam teşekküllü ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesinden sanığın 5237 sayılı TCK’nın 32. maddesi kapsamında akıl hastalığı bulunup bulunmadığı hususunda rapor aldırılarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 3. Ceza Dairesi - Karar: 2015/12855).

Şizofreni ve Anti-Sosyal Kişilik Bozukluğu

Olayın olduğu dönemlerde uyuşturucu bağımlısı olduğunu ve psikolojik tedavi gördüğünü beyan eden sanığın, dosyaya sunduğu 02.08.2012 havale tarihli dilekçesi ekindeki Dr. … Devlet Hastanesi Özürlü Sağlık Kurulu Raporuna göre, % 80 özürlü ve psikoz hastası; … Araştırma ve Uygulama Hastanesi Sağlık Kurulu raporuna göre de, şizofreni ve antisosyal kişilik bozukluğu tanısı konulmuş olması karşısında, sanığın suç tarihinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığı ve TCK’nın 32. maddesi kapsamında olup olmadığının tespiti açısından yöntemince rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 16. Ceza Dairesi - Karar: 2016/1531).

Bipolar Duygulanım Bozukluğu Teşhisi

Sanık müdafiinin 27.10.2011 tarihli temyiz dilekçesi ekinde ve sanığın annesinin Dairemize gönderdiği 14.08.2013 havale tarihli dilekçesi ekinde ibraz edilen belgelerden “Bipolar duygulanım bozukluğu” tanısıyla Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gördüğünün ve sanık müdafii ile annesinin dilekçelerde sanığın ceza ehliyetinin bulunmadığını iddia ettiklerinin anlaşılması karşısında; durumunun kesin olarak belirlenmesi için, TCK’nın 32/1-2. maddeleri uyarınca sanığın suç tarihi itibariyle akıl hastalığı bulunup bulunmadığı ve bu hastalığı sebebiyle işlediği hırsızlık fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığı veya aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı hususunda rapor alınarak hukuki durumunun buna göre değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması hukuka aykırıdır (Yargıtay 22. Ceza Dairesi - Karar: 2016/2805).

Kronik Şizofreni Tanısı ve Hastane Raporları Arasında Çelişki

Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin 05.07.2006 gün 2006/547 sayılı raporunda ceza sorumluluğunun tam olduğu bildirilen sanık hakkında, 03.06.2010 tarihli duruşmada incelenerek tutanağa geçirilen Manavgat 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2005/347, 2009/214 sayılı dosyasında hükme esas alınan Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nin 22.12.2008 tarihli raporunda kronik şizofreni tanısı ile ceza sorumluluğunun bulunmadığı bildirilmekle, her iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesi gerekeceğinden, suç tarihinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinde varsa azalmanın önemli derecede olup olmadığı, 5237 sayılı TCK’nın 32. maddesi kapsamında cezai ehliyetini etkileyen akıl hastalığının bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas kurulundan rapor aldırılıp sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 2. Ceza Dairesi - Karar: 2016/2402).

Sosyal İnceleme Raporuna Göre Adli Tıp Kurumundan Rapor Alınması

Suça sürüklenen çocuk hakkında düzenlenen sosyal inceleme raporunda suça sürüklenen çocuğun “davranış bozukluğu, depresif bozukluk tedavisi için ilaç kullandığı ve uçucu madde bağımlısı olduğunun öğrenildiği” hususunun belirtilmesi ve gerekçeli kararda “mahkememizde yapılan diğer yargılamalarında ise hiçbir ifadesinin hazırlıktaki beyanı ile örtüşmediği, hatta sanığın geldiği her duruşmada aynı dosya ve aynı eylem için olayı farklı olarak anlattığı, her duruşmada beyan değiştirdiği bilindiğinden beyanlarına itibar edilemeyeceği…” şeklindeki değerlendirme nazara alınarak TCK’nın 32. maddesi gereğince sanığın suç tarihinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğini ortadan kaldıran veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmasına yol açan bir akıl hastalığının ve yüklenen suç yönünden cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığı hususunda Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alındıktan sonra suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 16. Ceza Dairesi - Karar: 2016/5).

Şizofreni Hastalığının Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı Oluşturup Oluşturmadığının İncelenmesi

Sanığın kovuşturma evresinde alınan 06.04.2013 tarihli savunmasında; “şizofreni hastası olduğunu, olay tarihinde kriz geldiğini ve bu kriz neticesinde iddianamede anlatılan olayları gerçekleştirdiğini” beyan etmesi, dosya içerisinde mevcut olan Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan alınan 17.09.1998 tarihli raporda, sanığın ceza ehliyetini müessir ve kişide irade, şuur, hareket serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede olan (şizofreni) denilen akıl hastalığı saptandığı ve 29.08.1993, 27.08.1993 tarihlerinde sanığı bulunduğu suça karşı ceza ehliyetinin olmadığı belirtildiği halde, Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesinin 05.06.2009 tarihli ve Adli Tıp 4. İhtisas Kurulunun 19.10.2009 tarihli raporlarında, 19.01.2002 tarihinde sanığı bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğu tam olup hakkında 5237 Sayılı TCK.nın 32/1 veya 32/2 maddelerinin tatbikine mahal bulunmadığının belirtilmesi karşısında, sanığın aynı Kanunun 32. maddesi kapsamında suç tarihi olan 24.07.2005 günü işlediği fiillerin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına engel veya fiillerle ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmasına etkili akıl hastalığı ya da akıl zayıflığı bulunup bulunmadığı hususunda rapor alındıktan sonra sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 14. Ceza Dairesi - Karar: 2016/807).

Gözlem İhtisas Dairesinde Müşahade Altına Alınması

Dosya kapsamına göre; Sanığın 06/04/2009 - 07/05/2009 tarihleri arasında Bolu Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde kaldığı ve “Disosyal kişilik bozukluğu” ve “simulasyon” tanısı ile tedavi gördüğü, Bartın Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 14/12/2010 tarihli raporlarında sanık hakkında “tedavi ile düzelmeyen antisosyal kişilik bozukluğu” teşhisi konulduğu, Bartın Devlet Hastanesi’nin 17/05/2012 tarihli raporunda ise sanıkta “delüzyonel ve depresif bozukluk” tanılarının bulunduğu düşünülerek Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevkinin gerektiğinin bildirildiği, sanığın adı geçen hastaneye sevk edilerek düzenlenen 19/09/2012 tarihli raporunda ise, sanığın “kasten öldürme” suçu yönüyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildiği ve suç ile ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin tam olduğunun tespit edildiği, ancak sanığın savunmaları ve ruh sağlığına ilişkin birbirleriyle çelişkili olan raporları dikkate alındığında, sanığın ceza ehliyeti ile ilgili her türlü şüpheyi ortadan kaldırmak amacıyla dava dosyası ile birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek Gözlem İhtisas Dairesi’nde müşahedeye tabi tutulması, suç tarihi itibariyle ve halen akli durumu, cezai ehliyeti konusunda 5237 sayılı TCK’nun 32. maddesi kapsamında 4. İhtisas Kurulu’ndan rapor aldırılması, raporlar arasında çelişki bulunması halinde Adli Tıp Genel Kurulunda muayenesi yaptırılarak rapor alınmasından sonra sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi yerine, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden alınan raporla yetinilerek eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2015/1612).

Çevresinde Akıl Hastası Olarak Bilinen Sanığın Akıl Hastalığının Araştırılması

Sanığın, psikolojik rahatsızlığı olduğunu ve daha önce de ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi gördüğünü ileri sürmesi ve kolluk tarafından düzenlenen 24.04.2009 tarihli, sanığın çevrede “akıl hastası” olarak bilindiğine dair tutanak karşısında, TCK’nın 32. maddesi uyarınca sanığın suçu işlediği sırada akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle eylemin hukuksal anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini tamamen kaldıracak veya önemli ölçüde azaltacak şekilde akıl hastalığının bulunup bulunmadığı hususu yöntemine uygun olarak raporla saptandıktan sonra, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle hükümlülük kararı verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2015/24550).

Orta Derecede Zeka Geriliği Varsa Usulüne Uygun Rapor Alınmalıdır

İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinden alınan sağlık kurulu raporunda, suça sürüklenen çocuğun orta derecede zeka geriliğinin bulunduğunun tespit edilmesi karşısında, suç tarihi itibariyle TCK’nın 32, 34. maddeleri uyarınca “akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun belirlenmesi gerektirirken Malatya Devlet Hastahanesi Baştabipliğinde Çocuk ve Ergen psikiyatrının imzası bulunan yetersiz rapor ile hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2015/24247).

Paranoid ve Borderline Kişilik Bozukluğu Araştırılmalıdır

Her ne kadar yargılama sırasında Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nden alınan 26.02.2014 tarihli raporda suça sürüklenen çocuğun ayakta yapılan muayenesinde cezai ehliyetinin tam olduğu belirtilmiş ise de; raporu düzenleyen doktorların uzmanlık alanları bilinmemekle birlikte muayene bulgularında “eşik altı düzeyde paranoid” ve “borderline kişilik” özelliklerine sahip olduğunun saptanması, müdafii tarafından suça sürüklenen çocuğun daha önce ruhsal bir takım sorunlar nedeniyle tedavi gördüğünün belirtilmesi karşısında, dava dosyası ile birlikte İstanbul Adli Tıp Kurumuna sevkinin yapılmasından, suçu işlediği sırada 5237 sayılı TCK’nun 32/1-2. maddesi kapsamında işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltacak şekilde bir akıl hastalığının bulunup bulunmadığı konusunda Gözlem İhtisas Dairesinde müşahadeye tabi tutulduktan sonra 4. İhtisas Kuruluna gönderilerek rapor aldırılmasından, alınan raporlar arasında çelişki bulunması halinde ise Adli Tıp Genel Kurulunda muayene de edilmek suretiyle rapor temin edilmesinden sonra sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde hükümler kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2015/4770).

Zeka Geriliği ve Organik Olmayan Psikoz

Sanığın, temyiz dilekçesine eklediği rapor örneği incelendiğinde, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından sanığa, “zeka geriliği+ organik olmayan psikoz” tanısı konulduğunun anlaşılması karşısında, suç tarihi itibariyle sanığın, TCK’nın 32. maddesi uyarınca, “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda, usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi zorunludur (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2015/26411).

Tek Hekim Raporuyla Bipolar Affektif Bozukluk Tanısı Yeterli Değildir

Dosyada mevcut 7.1.2014 tarihli Ataköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin tek hekim adli vaka raporuna göre “Bipolar Affektif Bozukluk” tanısı konulan sanığın bu hastanede bulunan; hasta tabela, müşahade kağıdı, epikiriz, teşhis ve tedaviye dair tüm belgeler temin edilerek sanığın dosya suretiyle birlikte Adli Tıp Kurumu ya da en yakın ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesine şevki ile 32/1. madde ve fıkrasındaki “… suç tarihi itibariyle işlediği iddia olunan fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.” hükmüyle aynı maddenin 2. fıkrasındaki “… birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye…” ceza indirimi veya güvenlik tedbiri uygulanacağına dair hüküm gözetilerek, cezai ehliyetinin belirlenmesi hususunda rapor aldırılmadan yetersiz tek hekim raporuyla hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 8. Ceza Dairesi - Karar: 2015/13354).

Kendi İçinde Çelişkili Rapor Hükme Esas Alınamaz

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan 31.10.2011 tarihli raporunda, sanrısal bozukluk persekütuar tip saptanan sanık hakkında “kişinin diğer alanlarda cezai ehliyeti korunmakla kendisine bir şekilde kötü niyetli davranıldığına ilişkin sanrıları olan hastanın, bu alanda davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli ölçüde azalmıştır” şeklinde bulguların yer aldığı, sanığın akıl hastası olup olmadığı tespitine yer vermediği gibi akıl hastası ise TCK’nın 32/1 ya da hangisinin uygulanması gerektiğini de belirtilmediği, raporda “cezai ehliyetin korunduğu” ifadesi ile “davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azaldığı” şeklindeki tespitin çelişkili olduğu anlaşılmakla; suç tarihi itibariyle sanığı olduğu suçlara ilişkin, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığına dair Ruh Sağlığı ve Akıl Hastalıkları Hastanesinden alınacak rapora göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden çelişkili rapora dayanılarak eksik inceleme ile akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine hükmolunması hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2015/24087).

Epilepsi Hastalığının Ceza Sorumluluğuna Etkisi

Suç tarihinde alkollü olduğu halde elbiselerini çıkartarak çevredeki insanları rahatsız ettiği bildirilen sanığın olaya müdahale eden polis memuruna sinkaflı sözlerle hakaret edip, yakasından tutarak vurmak istemesi üzerine etkisiz hale getirilmek istenildiğinde yaşanan boğuşma sırasında müştekinin yere düşerek yaralandığı, bu itibarla görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarının tüm yasal unsurları itibariyle gerçekleştiği olay tutanağı, tevilli ikrar mahiyetindeki savunma, şikayetçi ve tanık beyanları, adli rapor içeriği ile tüm dosya kapsamından anlaşılmakla TCK’nın 32. maddesine göre epilepsi hastalığının ceza sorumluluğuna etkisi hususunda usulüne uygun biçimde rapor alındıktan sonra hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu beraet kararları verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2015/956).

Manik Atak Dönemlerinde Suç İşleyen Kişinin Cezai Ehliyeti

Sanığın aşamalarda, psikolojik tedavi görüp ilaç kullandığını ve bu nedenle arada kriz dönemleri geçirdiğini savunması, Tekirdağ Devlet Hastanesi’nce düzenlenen 26.05.2011 tarihli rapora göre, sanığın hastalığının iyilik döneminde olduğu ancak manik dönemi gibi hastalık zamanlarında, TCK’nın 32. maddesi kapsamında değerlendirilebileceğinin belirtilmesi ve soruşturma aşamasında dinlenen sanığın oğlu K.A.’ın da, olaydan sonraki gündüz vaktinde, babası olan sanığın, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne götürüldüğünü belirtmesi karşısında, sanığın oğlunun ifadesinde geçen hastaneden ilgili belgeler temin edildikten sonra, sanığın, suç tarihi itibariyle TCK’nın 32. maddesi uyarınca, “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda, Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınarak, sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2014/34176).

Çalma (Hırsızlık) Hastalığı ve Ceza Ehliyeti

Sanığın soruşturma aşamasındaki savunmasında, “askerden sonra kendisinde çalma hastalığının oluştuğunu, altın veya para gördüğünde kafasında sesler duyduğunu ve bu nedenle altın ve para gördüğünde çaldığını, bundan dolayı Manisa Ruh ve Sinir Hastanesinde bir hafta tedavi gördüğünü” söylemesi karşısında; 32. maddesi anlamında akıl sağlığı ve davranışlarını yönlendirme yeteneği konusunda araştırma yapılarak sonucuna göre sanığın hukuksal durumunun saptanması yerine eksik soruşturma ile yazılı biçimde karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 13. Ceza Dairesi - Karar: 2014/26272).

Şizoaffektif Teşhisi ve Akıl Hastalığı Nedeniyle Rapor Alınması

Sanık hakkında dosya içinde onaylı örneği bulunan Karabük Devlet Hastanesince düzenlenen 935 sayı, 16.04.2008 tarihli Sağlık Kurulu Raporunda şizoaffektif teşhisinin konulduğunun anlaşılması karşısında; öncelikle sanığın iddia edilen rahatsızlığı ile ilgili tedavi görmüşse bu tedavi evrakının araştırılıp temin edilmesinden sonra 5237 sayılı TCK’nın akıl hastalığını düzenleyen öngörülen kriterlere göre de “sanığın suç tarihinde işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinde tamamen ya da önemli derecede azalma olup olmadığı” araştırılıp, ‘‘işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp-azalmadığı” hususunda yöntemince raporla saptanılıp, sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi - Karar: 2014/14220).

Akıl Zayıflığının Ceza Ehliyetine Etkisi

Dosyada mevcut Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin 15.05.2012 tarihli raporunda, suça sürüklenen çocuğun hafif derecede zeka geriliği gösterdiğinin belirlendiği, üzerine atılı hırsızlık suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabildiği ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince geliştiği, TCK’nın 31/2 maddesi gereğince isnat edilen suçun anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek olgunluğa erişmediği, farik mümeyyiz olmadığının belirtilmiş olması karşısında öncelikle suç tarihinde 12-15 arası yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 31/2. maddesi uyarınca işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişip gelişmediği ve yine raporda belirtilen hastalığın 5237 sayılı TCK’nın 32. maddesi ışığında, suç tarihinde işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme (irade) yeteneğini tamamen kaldıracak veya önemli derecede azaltacak nitelikte olup olmadığının, dosya kapsamındaki rapor irdelenip çelişki giderilmek suretiyle yeniden alınacak raporla saptanarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 13. Ceza Dairesi - Karar: 2014/22431).

Ceza Ehliyeti İçin Sanığın Gözlem Altına Alınması

Sanığın 23.10.2013 tarihinde bulunduğu cezaevi aracılığıyla gönderdiği dilekçesinde, 21.10.2013 tarihinde 12 yıl 8 ay ceza aldığını, bu cezayı yatacak durumda olmadığını, kendi ihtiyaçlarını bile karşılayamadığını, hastane raporlarının olduğunu, tuvalete ve banyoya bile arkadaşlarının yardımıyla gidebildiğini, %70 sakat raporu olduğunu, bu durumdayken cezaevi şartlarına uyum sağlayamayacağını,

Sanık savunmanının 03.12.2013 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinde, müvekkilinin uyuşturucu madde kullanması nedeniyle atılı suçu da uyuşturucunun etkisiyle işleme ihtimalinin bulunduğunu ve uyuşturucu madde bağımlısı olan sanığın tedavi görmesi gereken ve ceza ehliyeti tartışılan biri olduğunu belirttiği,

Sanığın dosya içinde bulunan adli sicil kaydı içeriğine göre ise, Konya 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 24.01.2012 gün, 2009/663 Esas, 2012/28 sayılı kararıyla, sanık hakkında akıl hastalığı nedeni ile güvenlik tedbirinin uygulanmasına karar verildiğinin anlaşılması karşısında,

Sanığın ve sanık savunmanının iddiaları ile sanığın adli sicil kaydı bu haliyle dikkate alındığında, öncelikle sanığın sağlık durumuna ilişkin hususun, beden ya da akıl sağlığı konusunda mı olduğunun duraksamaya yer bırakmayacak şekilde tespiti gerekmektedir.

Hal böyle olunca; 5271 sayılı CMK’nın usule uygun olarak sanığın gözlem altına alınarak atılı suç tarihinde mevcut bir hastalığının bulunup bulunmadığı, işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinde bir azalma olup olmadığı, 5237 sayılı Yasanın 32/1-2. maddeleri kapsamında akıl hastalığı bulunup bulunmadığı saptanarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 6. Ceza Dairesi - Karar: 2014/13087).

Psikotik Bozukluk ve Psikoz Tanısı

Yargılamaya konu kasten öldürme suçu yönünden, sanığın, Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nde 20.10.2010- 29.11.2010 tarihleri arasında müşahade altına alındıktan sonra düzenlenen 29.11.2010 tarihli raporda, psikotik bozukluk ve psikoz tanısıyla üzerine atılı suç bakımından TCK’nun kapsamında ceza sorumluluğunun bulunmadığının belirtildiği, Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi’nde düzenlenen 14.10.2011 gün ve 821 sayılı raporda ise, sanıkta ceza ehliyetini etkileyecek veya ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı veya akıl zayıflığı tespit edilmediğine, suç tarihinde, suçunu takip eden günlerde de herhangi bir akli arıza içinde olduğuna delalet edecek tıbbi bulgu ve belgeye rastlanılmadığına ve ceza ehliyetinin tam olduğuna ilişkin kanaat bildirildiği, Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulu’nun 19.09.2012 gün ve 3456 sayılı raporunda da, sanığın yapılan muayeneleri sonucunda cezai sorumluluğunu müessir ve kişide şuur ve hareket serbestisini ortadan kaldıracak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı veya zeka geriliği saptanmadığı, adli dosya tetkikinde sanığın mezkur suçları işlediği sırada fiillerinin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiillerle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak boyutta bir akli arızanın içinde olduğuna delalet edecek herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı ve cezai sorumluluğunun tam olduğunun belirtildiği anlaşıldığından; raporlar arasındaki çelişkinin giderilebilmesi amacıyla, dava dosyası ve tüm tedavi evrakı ile birlikte sanığın, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’na sevk edilerek, Adli Tıp Genel Kurulu’nda muayenesi yapıldıktan sonra suçu işlediği sırada ve şimdiki hali itibariyle akli durumu ve ceza ehliyeti ile ilgili olarak 32/1-2. maddesi kapsamında rapor aldırılması, sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde eksik inceleme sonucu hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2014/3315).

Akıl Hastalığında Güvenlik Tedbiri Uygulanması

Akıl hastalığı sebebiyle ceza ehliyetin bulunmadığından bahisle hakkında 5237 sayılı TCK’nin 32/1. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve 57/1. maddesi gereğince bir Akıl Sağlığı Hastanesinde kontrol ve tedavi altına alınmasına karar verilirken, aynı yasanın 57/2. maddesi gereğince “hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi üzerine mahkemece serbest bırakılmasına” dair kısmın yasal sorumluluk olması nedeniyle mahallince karara eklenmesi mümkün görüldüğünden bozma nedeni yapılmamıştır (Yargıtay 3. Ceza Dairesi - Karar: 2014/19893).

Obsesif Kompolsif Bozukluk Nedeniyle Sanığın Müşahade Altına Alınması

Uşak Devlet Hastanesinin 08/09/2011 tarihli raporlarıyla obsesif kompulsif bozukluk nedeniyle tedavi gördüğü anlaşılan sanığın, dava dosyası ile birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek; Gözlem İhtisas Dairesinde müşahedeye tabi tutulması, müşahede sonucu akli durumu ve cezai ehliyeti konusunda 4. İhtisas Kurulundan rapor aldırılması, raporlar arasında çelişki bulunursa bu kez çelişkinin giderilmesinin sağlanması yönünden, Adli Tıp Genel Kurulundan muayenesi yapıldıktan sonra rapor aldırılması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi yerine, Manisa Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi 26/06/2012 tarihli raporuyla yetinilerek yazılı şekilde eksik soruşturma sonucu hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2014/1508).

Psikotik Bulgulu Depresif Bozukluk Teşhisi ve Ceza Ehliyeti

Sanık hakkında Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi tarafından verilen 03/05/2011 tarihli psikotik bulgulu depresif bozukluk teşhisi konularak 32/2 maddesinden istifade edeceğinin belirtildiği rapor ile sanığın cezai sorumluluğunun tam olduğuna ilişkin Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulunun 28/03/2012 tarihli raporu arasında çelişki bulunduğu halde, sanığın Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna gönderilerek muayenesi yapılarak suç tarihi itibariyle akli durumu ve cezai ehliyeti konusunda rapor aldırılması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı biçimde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2014/1320).

Anksiyete Bozukluğu ve Cezai Ehliyet

Ruh sağlığı bilimine göre, kişide kaygı, korku, gerilim ve sıkıntı halini ifade eden anksiyete, kişinin dış ortama uyumu sırasında geliştirdiği koruyucu bir tepki olarak kabul edilmiş, Türkçede de “kaygı, bunaltı, iç sıkıntısı, stres” gibi sözcüklerle tanımlanmaya çalışılmıştır. Anksiyete, her insan tarafından bazı durumlarda yaşanabilecek bir duygu olup, esasen; denetim dışına çıkıp kişinin işlevselliğini aksatmadığı sürece insanın gerek bireysel gerekse toplumsal adaptasyonu için belli ölçüde anksiyetenin de gerekli olduğu konunun uzmanları tarafından kabul edilmektedir.

25.08.2008 tarihinde işlenen inceleme konusu suç nedeniyle verilen mahkumiyet hükmünün duruşmalı temyiz incelemesi sırasında, sanık müdafii tarafından sunulan Eskişehir Askeri Hastanesinin 14.07.1993 günlü “anksiyete reaksiyonu” (anksiyete bozukluğu) tanılı ve sanığın bir ay hava değişimine gönderilmesine ilişkin rapora dayanılarak sanığın ceza sorumluluğunun araştırılması gerektiği ileri sürülebilir ise de; raporun düzenlendiği tarih ve içeriği itibariyle herhangi bir akıl hastalığına işaret etmemesi, sivil hayattan, disiplin kurallarının etkin olarak uygulandığı askeri hayata geçişin ilk döneminde sanıkta ortaya çıkan sıkıntı ve gerilim halinin bir sonucu olarak verildiğinin anlaşılması karşısında, anılan raporun gerek verildiği tarihte, gerekse inceleme konusu suç tarihinde sanığın ceza sorumluluğunun araştırılmasını gerektirecek nitelikte rapor olmadığı anlaşılmaktadır (Yargıtay CGK - Karar No: 2012/115).

Akıl Hastasına Güvenlik Tedbiri Uygulanması İçin Suçun İspatlanması Gerekir

Akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmadığı saptanan sanığın, CMK’nın 191 ve 147. maddeleri uyarınca yöntemine uygun olarak savunması tespit edilip, yükletilen suça ilişkin tüm kanıtlar gösterilip tartışıldıktan sonra, suçun kanıtlanması halinde TCK’nın 32/1 ve 57. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunması, kanıt bulunmaması ve suçu işlediğinin ispatlanamaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle doğrudan güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2020/5200).

Akıl hastalığı veya zayıflığı; mahkeme tarafından ceza verilmesine yer olmadığı veya hapis cezası yerine güvenlik tedbiri kararı verilmesine yol açacağından savunmanın bir ceza avukatı tarafından yapılmasında yarar vardır.


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS