0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar (KYOK) Nedir? (CMK 172)

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK), diğer bir deyişle takipsizlik kararı; Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen soruşturma neticesinde şüpheli kişi hakkında kovuşturma olanağı veya yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmaması nedeniyle ceza mahkemesinde kamu davası açılmasına gerek görülmemesini ifade eder (CMK md.172/1).

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK), kovuşturma olanağının bulunmadığını veya savcılığın toplanan delilleri değerlendirerek soruşturma işlemlerini sona erdirme ve soruşturma dosyasını kapatma kararı aldığını gösterir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.172/1’de savcılığın hangi hallerde kovuşturmaya yer olmadığına karar vereceği düzenlenmiştir:

1. Yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi,

2. Kovuşturma olanağının bulunmaması.

Soruşturmaya yer olmadığına dair karar ise, savcılığın kendisine gelen ihbar veya şikayetle ilgili işlem yapmaya gerek görmemesi, soruşturma başlatmamasını ifade eder.

1. Yeterli Şüphe Bulunmaması Nedeniyle KYOK Kararı Verilmesi

Yeterli şüphe, 5271 Sayılı CMK’nın 170/2. maddesinde “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenler” şeklinde düzenlenmiştir. Ceza muhakemesinde soruşturma “zehap derecesinde” basit şüpheyle başlar. Cumhuriyet savcısı, basit şüpheyle başlattığı soruşturma ile elde ettiği deliller neticesinde suç işlendiğine ilişkin “yeterli şüphe” oluştuğuna kanaat getirirse, bir iddianame ile kamu davası açacaktır.

Yeterli şüphenin oluştuğundan söz edebilmek için; soruşturma ile ulaşılan deliller akla, mantığa ve bilime uygun bir şekilde soruşturulan şüpheli şahsın suçu işlediğine işaret etmelidir. Yeterli şüphe, Cumhuriyet savcısının delilleri değerlendirerek bir sonuç çıkarmasını gerektirir. Cumhuriyet savcısısının elde ettiği delil, iz, eser ve emareler kamu davasının açılması için yeterli ise, yani yeterli şüphe oluşturuyorsa, iddianame ile kamu davası açacaktır. Aksi takdirde, yani suç işlendiğine ilişkin yeterli şüphe yoksa kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (kyok) verecektir.

Yeterli şüphe, kamu davasının konusunu, sınırlarını ve nasıl yürütüleceğini belirleyen bir kavramdır. Bu nedenle Cumhuriyet savcısının yeterli şüphe oluşup oluşmadığına ilişkin kararının denetlenmesi gerekir. Bu denetim, yeterli şüphe oluşmadığı gerekçesiyle Cumhuriyet savcısı KYOK kararı verdiği takdirde, KYOK kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurma suretiyle sağlanabilir. Ancak, yeterli şüphe oluştuğu gerekçesiyle iddianame düzenlenerek kamu davasının açılması halinde, dava açılan mahkeme yeterli şüphe oluşmadığı gerekçesiyle iddianameyi iade edemeyecektir. Maalesef, Cumhuriyet savcısının yeterli şüphenin oluşması nedeniyle kamu davası açma yönündeki kararına karşı bir denetim mekanizması yoktur.

2. Kovuşturma Olanağının Bulunmaması Nedeniyle KYOK Kararı Verilmesi

Kovuşturma olanağının bulunmaması, bazı muhakeme şartlarının gerçekleşmemesi nedeniyle savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermesini gerektirir. Savcılığın, kovuşturma olanağının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (kyok) vermesi şu hallerde mümkündür:

a. Şikayet Şartının Gerçekleşmemesi: Takibi şikayete bağlı suçlarda, şikayet hakkına sahip kişinin bu hakkını kullanmaması halinde ortada bir suç olsa bile kovuşturma olanağı yoktur. Bu nedenle, şikayete tabi olup şikayet şartı gerçekleşmeyen suçlarla ilgili KYOK kararı/takipsizlik kararı verilmesi gerekir. Şikayetçi olduktan sonra soruşturma aşamasında şikayetten vazgeçme halinde de KYOK kararı (takipsizlik kararı) verilmelidir.

b. Dava Zamanaşımı Süresinin Geçmesi: Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmaması halinde devletin cezalandırma hakkından vazgeçmesidir. Kovuşturma aşamasında dava zamanaşımı süresinin geçmesi halinde ceza adavasının düşmesi kararı verilir. Soruşturma aşamasında ise, dava zamanaşımı süresinin dolması halinde savcılık kovuşturmaya yer olmadığına karar (takipsizlik kararı) verir.

c. Yaş Küçüklüğü: Belli durumlarda yaş küçüklüğü nedeniyle cezai ehliyet ve sorumluluk yoktur. 5237 sayılı TCK m.31/1’e göre, 12 yaşından küçük çocukların cezai ehliyeti yoktur. Bu nedenle, kovuşturma olanağı bulunmayan bu halde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik kararı) verilmesi gerekir.

d. Suçun Affedilmesi: Genel af, ceza mahkumiyetinin tüm sonuçlarıyla ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Genel af halinde, yürütülmekte olan savcılık soruşturmaları takipsizlik kararı ile sonuçlandırılır. Ancak, özel af halinde soruşturmanın sürdürülerek şartları varsa kamu davasının açılması gerekir.

e. Şüphelinin Ceza Ehliyetinin Olmaması: TCK m.32/1’e göre, akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Bu gibi hallerde de savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik kararı) vermesi gerekir.

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararı (KYOK) Kim ve Nasıl Verir?

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (kyok), soruşturmayı yapan savcı tarafından verilir.

Savcılık soruşturma yaparak suç işlenip işlenmediğini, suç işlenmişse şüphelinin suçun faili olup olmadığını araştırır. Savcılık, soruşturma konusu suç ile ilgili her türlü bilgi, belge, beyan veya başkaca delilleri titizlikle değerlendirerek suçun işlenip işlenmediğini araştırmalıdır. Yapılan araştırma işlemleri neticesinde şüpheli hakkında elde edilen deliller yeterli değilse, şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK) verilmelidir.

Bu karar, suçtan zarar gören, müşteki ve önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilmelidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda; itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilmelidir. (CMK md.172-1)

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara (KYOK) Karşı Nereye İtiraz Edilir? (CMK md.173)

İtiraz, cumhuriyet savcılığı kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle üst merciiye başvurulması anlamına gelmektedir.

Müşteki veya suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren iki hafta içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hakimliğine itiraz edebilir (CMK md.173/1). Örneğin, İstanbul Çağlayan Adliyesinde verilen bir takipsizlik kararına İstanbul Sulh Ceza Hakimliği’ne itiraz edilebilir.

Özellikle vurgulayalım ki, KYOK kararına iki haftalık itiraz süresi kararın tebliğinden itibaren başlar.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı, bir itiraz dilekçesi verilerek itiraz edilir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı verilen itiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilmelidir (CMK md.173/2).

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara (Takipsizlik Kararına) İtirazın Sonuçları

Sulh ceza hakimliği önüne gelen itiraz hakkında dosyada mevcut bulunan evrak üzerinde değerlendirme yapabileceği gibi karar vermek için yeni deliller toplanmasını da isteyerek soruşturmanın genişletilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir.

Sulh ceza hakimliği kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, sulh ceza hakimliğinin kararını kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir (CMK md.173/3).

Sulh ceza hâkimliği, itiraz edenin itiraz gerekçelerini veya soruşturma dosyasından anlaşılan nedenlerle itirazın haklı olduğu kanaatine varırsa, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı (takipsizlik kararını) kaldırır. Bu halde, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye vermek zorundadır.

Bazı durumlarda Cumhuriyet savcısının kamu davası açmada takdir yetkisi vardır. Örneğin, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumunun uygulanması gereken hallerde Cumhuriyet savcısı takdir yetkisini kullanarak dava açmayabilir. Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı bu gibi hâllerde Sulh Ceza Hakimliği sadece takdir hakkının yerinde kullanılıp kullanılmadığını denetler. Yoksa, takdir hakkının kullanıldığı bu hallerde yeterli şüphe olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet savcısının kamu davası açması için karar alamaz (CMK md.173/5).

KYOK (Takipsizlik) Kesinleştikten Sonra Yeniden Soruşturma Başlatılması Mümkün mü?

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK), itiraz edilmezse kararın tebliğinden iki hafta sonra, karara itiraz edilirse sulh ceza hakimliği tarafından itiraz başvurusunun reddedilmesi üzerine kesinleşir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik kararı) usulüne uygun bir şekilde kaldırılmadıkça savcılık tarafından kendiliğinden kamu davası açılamaz.

Kovuşturmaya yer olmadığına kararları kesin hüküm niteliğinde değillerdir. Kovuşturmama kararı sanık ve/veya sanıklar için bir baskı aracı da olamaz, o halde gelişi güzel bu karar kaldırılıp dava açılamaz. Ayrıca sanık ve/veya sanıkların, haklarında her aşamada suçları oluşturan hangi eylemlerden usulüne uygun bir yargılama yapıldığını bilme hakkına sahip olduğu da önemsenmelidir. CMK’nın 171. maddesinde Cumhuriyet Savcısının kamu davasını açıp açmayabileceği hususuna yer verilmiştir. Yani her durumda dava açma yetkisi Cumhuriyet Savcısında bulunmaktadır. CMK’nın 174. maddesine göre, “Soruşturma, kovuşturma ve hüküm, yalnız iddianamede beyan olunan suç ve zan altına alınan şahıslara yöneliktir. Hükmün konusu, duruşma sonucuna göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir. İddianamede anlatılan olay hükmün konusudur. Dava konusu yapılmayan bir eylem nedeniyle yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya aykırıdır. Usulüne uygun olarak tanzim edilen iddianame ile açılan kamu davası, bir suç için yargılamanın başlayabilmesini sağlayan dava şartıdır. Somut olayda, sanık hakkında, katılana yönelik 28.12.2007 tarihli tehdit eylemi nedeniyle verilen 08.02.2008 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılmadan ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın CMK’nın 172/2-3, 173. maddeleri uyarınca ortadan kaldırılmadığı gözetilmeden, sanık hakkında, katılana yönelik 28.12.2007 tarihli tehdit suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir kamu davasının bulunmadığı düşünülmeden, yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi hukuka aykırıdır (Y6CD-K.2016/5163).

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kesinleştikten sonra, yeniden soruşturma yapılarak kamu davası açabilmenin iki yolu vardır:

  • Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip kesinleştikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz. (CMK md.172-2).

  • Kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar aleyhine “kanun yararına bozma” başvurusu yapılarak kovuşturmaya yer olmadığına dair kesinleşmiş karar ortadan kaldırılırsa, savcılık soruşturma yaparak kamu davası açabilir.

Savcılığın Takipsizlik Kararından Sonra Yeniden Soruşturma Yapabilmesi ve Yeni Delil Kavramı

Fail hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik kararı) verildikten sonra aynı fiile ilişkin olarak yeniden soruşturma yapılabilmesi kanun koyucu tarafından “yeni delilin meydana çıkması” şartına bağlanmış ve bu husus ceza muhakemesi şartı olarak belirlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nun 172/2. maddesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, yeni bir delil meydana çıkmadan Cumhuriyet savcısınca kendiliğinden kamu davası açılamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Diğer bir ifade ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, meydana yeni bir delil çıkmadığı müddetçe aynı delil ve emarelere dayanarak yeni bir iddianame düzenlenemeyecektir. Kanun koyucu bu düzenleme ile kişilerin hukuk güvenliğini sağlamak istemiştir.

CMK’nun 172/2. maddesinde yer alan “yeni delil” kavramından ne anlaşılması gerektiğine gelince; kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan önce mevcut olan, ancak ele geçirilemeyen, dosyada bulunan ancak Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen ve değerlendirilmeyen delil, yeni delildir. Yeni bir soruşturmanın başlatılabilmesi için, delilin yeni olmasının yanında, tek başına veya diğer delillerle birlikte bir suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip olması gerekir. Dava açmaya yetecek kadar güçlü elverişlilikte veya kovuşturmama kararının nedenini ortadan kaldırıcı ve ayrıca davanın da açılmasını sağlayacak kuvvette, suç şüphesini kuvvetlendirici nitelikte bulunması gerekir. Bu nitelikte yeni bir delil ortaya çıktığında, Cumhuriyet savcısı işe tekrar el atarak, iddianame düzenleyebilecek, kabulü halinde kamu davası açılmış olacaktır. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmesi üzerine, itiraz reddedildiğinde bu karar kesinleşir. İtirazın reddi üzerine yeni delil olsa dahi, aynı fiilden dolayı Cumhuriyet savcısının kendiliğinden dava açması mümkün değildir. Önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan merciin, kamu davasının açılması hususunda karar vermesi gerekir. Diğer bir anlatımla Cumhuriyet savcısınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip karar itiraz edilmeksizin kesinleştiğinde Cumhuriyet savcısının aynı işe tekrar el atması için, yeni bir delilin ortaya çıkması yeterli iken; kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilerek itiraz merciine başvurulduğunda; itiraz merciinin kararı ile kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesinleşmişse, Cumhuriyet savcısının iddianame düzenlemesi için, (5271 sayılı CMK’nda yargılama makamının kararını Cumhuriyet savcısının kaldırması kabul edilmediğinden) yeni delilin yanında, önceden verilmiş itiraz dilekçesi hakkında karar veren merciin, kamu davasının açılması hususunda, yeniden bir karar vermesi gereklidir. Bu husus kanun koyucu tarafından ceza muhakemesi şartı olarak düzenlenmiştir.

Kanun koyucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın dava zamanaşımı süresince bir tehdit oluşturmasını önlemek amacıyla, aynı kişi hakkında, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturma başlatmak için yeni delil şartını getirerek, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara “kesin hüküm” niteliği vermemekle birlikte, kişiler açısından hukuki güvenli alan oluşturarak adeta “kesin hükmün önleme etkisini yaratan bir hal” olarak düzenlemiştir.

Bu suretle, insan haklarını ilgilendiren yönü nedeniyle şüpheliye önemli bir yargısal güvence getirilmiş, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, kesin hükmün önleyici etkisine benzer sonuçlar doğuran bir karar niteliğine sahip olmuştur. Böylece, kişilere getirilen kanuni teminatla, soruşturma aşamasına tekrar dönülebilir endişesi ortadan kalkmış bulunmaktadır. Nitekim Yargıtay uygulamaları da bu yönde istikrar kazanmıştır.

Cumhuriyet savcısınca verilip denetimden geçmeden kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile merciince itirazın reddedilmesi üzerine kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar arasında, önleme etkisi bakımından bir farklılık bulunmamaktadır.

Zira CMK’nun 172/2. maddesinde “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra” ifadesi kullanılmakta, yeni bir delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı ifade edilmektedir.

Nitekim öğretide de; kovuşturmaya yer olmadığı kararının kesin hüküm teşkil etmediği, ancak yeni delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı fail hakkında yeniden soruşturma işlemlerine başlanamayacağı ve kamu davası açılamayacağı, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın merciince ret edilmesi durumunda ise Cumhuriyet savcısının fail hakkında aynı fiilden dolayı kamu davasını açabilmesinin yeni delilin meydana çıkmasının yanında önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan merciin bu hususta karar vermesine bağlı olduğu, bu hususun kanun koyucu tarafından ceza muhakemesi şartı olarak düzenlendiği vurgulanmıştır (Yargıtay CGK-Karar : 2015/241).

Ek Kovuşturmaya Yer olmadığına Dair Karar (Ek Takipsizlik Kararı) Nedir?

Savcılık birden fazla suç ile ilgili aynı dosya kapsamında soruşturma yapabilir. Örneğin, bir kişi hakkında hakaret, tehdit, şantaj, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal, yaralama vb. gibi birçok suçtan aynı dosyada soruşturma yürütülmesi mümkündür. Şüpheli kişi hakkında müştekiye hakaret ve tehdit ettiğine dair tanık beyanları olmasına rağmen, şüphelinin müşteki aleyhine diğer suçları işlediğine dair adli rapor veya beyan delili yoksa; hakaret ve tehdit suçları nedeniyle iddianame düzenlenerek kamu davası açılır, diğer suçlarla ilgili ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (ek takipsizlik kararı) verilir.

Savcılık dava açmak için yeterli delil bulunan suçlarla ilgili şüpheli kişi hakkında iddianame düzenleyerek kamu davası açar. Kamu davası açmak için yeterli delil bulunmayan suçlarla ilgili de “ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” verilir. Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, sadece ilgili kişi ve suç hakkında soruşturmanın sona erdirildiği anlamına gelir. Savcılığın soruşturmayı bir kişi ve suç hakkında sona erdiren bu işlemine “ek takipsizlik kararı” da denilmektedir.

Ek takipsizlik kararına karşı mağdur ve müştekinin, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde sulh ceza mahkemesine itiraz hakkı vardır.

Anayasa Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuru

Anayasa mahkemesine bireysel başvuru, tüm olağan iç hukuk yolları tüketildikten sonra yapılan bir başvurudur. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik kararı) kesinleştikten sonra hukuken başvurulacak tüm iç hukuk yolları tüketilmiş olacağından anayasa mahkemesine bireysel başvuru yapılabilir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru, anayasa mahkemesine bireysel başvurunun da olumsuz sonuçlanması halinde gidilen bir uluslararası hukuk yoludur. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik kararı) kesinleştikten sonra etkin soruşturma yapılmadığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği vb. gibi birçok nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulabilir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır. (CMK/172-3)

AİHM veya anayasa mahkemesi bireysel başvuruyu kabul edip hak ihlalini tespit etse bile, savcılık kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı (KYOK) kendiliğinden kaldırarak soruşturmaya devam etmez. Savcılığın soruşturmaya kaldığı yerden devam edilebilmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararının kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde savcılığa başvurarak talepte bulunulması gerekir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK kararı – Takipsizlik Kararı), soruşturmayı sona erdiren önemli bir karar olduğundan itiraz hakkının bir avukat vasıtasıyla kullanılması hakkın etkin bir şekilde yerine getirilmesini sağlayacaktır.

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar (Takipsizlik Kararı) Yargıtay Kararları


Başsavcı Takipsizlik Kararını İade Ederek Savcının İddianame Düzenlemesini İsteyemez

Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar, muhakeme faaliyeti sonunda, yargılama makamı tarafından verilmiş kararlar olmasa da adli nitelikte kararlardır. Ancak, bu kararlara itiraz yolunun açık olması nedeniyle itiraz üzerine kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, mahkeme denetiminden geçerek yargısal karar hâlini alır ve yargı otoritesi özelliğini gösterir. Gerek itiraz üzerine kesinleşen, gerekse itiraz edilmeksizin kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar bakımından, kanunun aradığı anlamda yeni delil ortaya çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı Cumhuriyet savcısı aynı işe tekrar el atamayacağından, kesin hüküm etkisine benzer bir durum ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftan, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri yakından ilgilendirdiğinden sıradan bir adli işlem niteliği de taşımamaktadır. Kesinleşmiş bir kovuşturmaya yer olmadığı kararının varlığı ile ceza muhakemesi sona ermekte, CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı, üçüncü fıkrası uyarınca ise kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmedikçe soruşturmanın yeniden dirilmeyeceği istisnai şekilde Kanun’da kabul edilmiştir. Anılan şartlar gerçekleşmeden Kanun’un istisnai olarak belirlediği bu hâl dışına çıkılarak başka makama kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırma yetkisi verilemeyecek, böylece kişilerin aynı fiilden dolayı soruşturma baskısı altında kalması engellenmiş olacaktır. Bu bakımdan mülga CMUK’da düzenlenen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuki statüsünün 5271 sayılı CMK’da kabul edilmediği anlaşılmaktadır.

Cumhuriyet savcısının soruşturma evresinin asıl yetkilisi olduğu, kamu davasını açma tekelini elinde bulundurduğu ve soruşturma evresinin sonunda iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verme hususunda kanundan doğan asli yetkiye sahip olduğu, 1412 sayılı CMUK’dan farklı olarak 5271 sayılı CMK’da kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasının belli şartlara tabi kılındığı, CMK’ya göre Cumhuriyet savcısınca kendiliğinden veya başkaca bir makamın talimatı üzerine aynı fiilden dolayı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kaldırılarak kamu davası açılamayacağı, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra hangi hâllerde soruşturma yapılarak kamu davası açılabileceğinin CMK’nın 172. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında istisnai şekilde düzenlendiği gibi CMK’nın 173. maddesinde de kovuşturmaya yer olmadığına dair karara kimlerin itiraz edebileceğinin açıkça belirtildiği, CMK’nın tasarı metninde Cumhuriyet başsavcılarına tanınan itiraz yetkisinin de kanunlaşma sürecinde kaldırılarak Kanun metnine işlenmediği, bu bağlamda Cumhuriyet başsavcılarının itiraz dahi edemediği kararları iade de edemeyeceği, kanunlarda idari veya adli denetim yaparak Cumhuriyet savcısının suç soruşturması sonucunda verdiği kararların kaldırılması yetkisinin Cumhuriyet başsavcısına tanınmadığı, 5235 sayılı Kanun 17, 18 ve 20. maddeleri uyarınca Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde görevli Cumhuriyet savcılarının, aynı yer Cumhuriyet başsavcısından müstakilen adli göreve ilişkin işlemleri yapabilecek olup bu kapsamda münferiden ve bizzat soruşturma yaparak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği, 2802 sayılı Kanun’un 5 ve 5235 sayılı Kanun’un 18. maddelerinde düzenlenen, sınırları açık ve net bir şekilde çizilmeyen gözetim ve denetim yetkisi adı altında Cumhuriyet başsavcısı tarafından yapılacak işlemlerin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların hukuken sonuç doğurmasına bir etkisi olmayacağı, anılan gözetim ve denetim yetkisinin bir suç soruşturması sonucunda hangi kararın verilmesi gerektiği yönündeki emirleri veya kararın onanmasını/iade edilmesini kapsamayacağı, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın geçerlilik şartları arasında Cumhuriyet başsavcısı tarafından anılan kararın onaylanması şeklinde bir işlemin bulunmadığı, Cumhuriyet savcısı tarafından elektronik imza ile imzalanan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hiçbir onay işlemine gerek olmadan hukuken geçerli hâle geleceği, CMK’da açıkça düzenlenen şartlar gerçekleşmeden hukuken geçerli kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kaldırılarak iddianame tanzim edilemeyeceği anlaşılmakla;

04.08.2016 tarihli ve 68487-36101 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuken geçerli olduğu, CMK’nın 172. maddesinde yer alan şartların da gerçekleşmediği, bu aşamada kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik CMK’nın 173. maddesinde düzenlenen itiraz imkânının sağlanması için gerekli tebliğ işlemlerinin yapılması gerektiği, itiraz edilmesi durumunda merci tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kaldırılırsa Cumhuriyet savcısının iddianame düzenlemek zorunda olduğu, bu hâliyle 16.08.2016 tarihli ve 26294-19842 sayılı iddianamenin hukuki değerinin bulunmadığı, usulüne uygun şekilde açılmış bir kamu davasından bahsedilemeyeceğinden Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.02.2018 tarihli ve 614-114 sayılı durma kararı ile bu karara yapılan itiraz üzerine verilen Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.04.2018 tarihli ve 294 değişik iş sayılı itirazın reddi kararının usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar:2020/399).

Aynı Fiilden Dolayı Kovuşturmaya Yer Olmadığı ve İddianame Düzenlenmesi Kararı

Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için “fiil” ve “aynı fiil” kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.

Fiil kavramı; ceza muhakemesinde ve maddi ceza hukukunda kullanılan ortak bir kavram olmakla birlikte içerik olarak birbirinden farklılık arz etmektedir. Ceza muhakemesi anlamında fiil, uyuşmazlık konusu olay olup, muhakemenin konusunu oluşturan olayın bütününü ifade etmektedir. Maddi ceza hukukunda ise fiil, belirli bir amaca yönelen, kişinin isteğine göre ve iradesine bağlı, dış dünyada etki doğuran icrai yahut ihmali bir insan davranışıdır.

Ceza muhakemesindeki fiil, maddi ceza hukuku anlamında tek bir fiilden oluşabileceği gibi birden fazla fiilden de oluşabilir. Bu itibarla ceza muhakemesindeki fiil kavramı, maddi ceza hukukundaki fiil kavramından daha geniş bir içeriğe sahiptir. Bununla birlikte, maddi ceza hukuku anlamındaki tek fiilin, ceza muhakemesinde birden fazla fiili oluşturması da mümkün değildir.

Ceza muhakemesinde Cumhuriyet savcısı, yapmış olduğu soruşturma sonucunda kaleme aldığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya iddianame ile uyuşmazlığın konusunu ve sınırlarını ortaya koymaktadır. Ceza muhakemesine konu edilen fiilin aynı olup olmadığının tespitinde de iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda belirtilen olaylar bütününün esas alınması gerekmektedir. Buna göre iddianame ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda yer alan fiilin işlendiği yer, fiilin süresi, zamanı, kullanılan araçlar, kullanılma biçimleri belirtilmek suretiyle bireyselleştirilerek tanımlanan olaylar göz önünde bulundurularak fiilin aynı olup olmadığı belirlenecektir. Fiilin aynı olup olmadığının belirlenmesinde Cumhuriyet savcısınca yapılan hukuki nitelendirmenin bir önemi bulunmamaktadır.

“Aynı konuda biri doğru, diğeri yanlış iki karar aynı zamanda verilmişse, yanlışı yok sayılmalıdır. Meselâ aynı eylem hakkında bir tavsiften kamu davası açılmış, diğer tavsiften açılmamışsa, hatalı olan ikincisini ortadan kaldırmak için vakit kaybedilmemelidir.” (Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Bası, sahife 206 - Kunter / Yenisey / Nuhoğlu) Nitekim, Yüksek Yargıtay CGK 19.04.1978 tarihli ve 78/1-129 sayılı içtihadıyla yukarıda alıntı yapılan görüş doğrultusunda karar vermiştir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanık hakkında “Sanığın katılanı bıçakla tehdit etmek suretiyle telefonunu zorla aldığına dair yeterli delil bulunmadığından” bahisle nitelikli yağma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği hâlde 12.12.2007 tarihli ve 12521-1079 sayılı iddianame ile “Sanığın mağdurun telefonunu müzik dinlemek için aldıktan sonra telefonu iade etmeyerek olay yerinden ayrıldığı” iddiası ile kamu davası açıldığı olayda; ek kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın mağdura tebliğ edildiğine ve bu kararın kesinleştirildiğine dair dosya kapsamında herhangi bir bilginin olmadığı, aynı fiille ilgili biri doğru, diğeri yanlış iki kararın aynı zamanda verilmesi durumunda yanlış olan kararın hukuki değerden yoksun olacağı, ceza muhakemesine konu edilen fiilin aynı olup olmadığının tespitinde de iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda belirtilen olayların bir bütün olarak esas alınması gerektiği, ceza muhakemesindeki fiil, maddi ceza hukuku anlamında tek bir fiilden ibaret olabileceği gibi birden fazla fiilden de oluşabileceği, bu itibarla ceza muhakemesindeki fiil kavramının, maddi ceza hukukundaki fiil kavramından daha geniş bir içeriğe sahip olduğu ve fiilin aynı olup olmadığının belirlenmesinde Cumhuriyet savcısınca yapılan hukuki nitelendirmenin bir öneminin bulunmadığı hususları göz önünde bulundurulduğunda; sanık hakkında düzenlenen iddianame ile kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararda anlatılan fiillerin ceza muhakemesi anlamında tek bir fiil niteliğinde olduğu, dolayısıyla aynı fiil hakkında aynı zamanda hem kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar hem de iddianame düzenlendiği, bu hâliyle sanık hakkında Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı fiilden dolayı hukuki nitelendirme yapılarak verilmiş olan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararının hukuki değerden yoksun olduğunun, sanık hakkında düzenlenen iddianamenin ise usul ve yasaya uygun olduğunun kabulü gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/264).

Eksik Soruşturma Yapılarak Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı Verilmesi

Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.

Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden ilkeye “araştırma mecburiyeti ilkesi”; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda, yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden ilkeye ise “kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi” denilmektedir.

Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 13. maddesi uyarınca da, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, (Örn: Vilko E. - Finlandiya kararı 2007; Sürmeli - Almanya kararı 2006) etkili başvuru yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği belirtilmektedir.

İncelenen dosyada, müşteki …’ın Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğu ifadelerinde, kullandığı araçla maddi hasarlı yaralamalı bir trafik kazasına neden olduğunu, bu olayın soruşturması için… İlçe Emniyet Müdürlüğüne ait karakolda bulunduğu sırada isimlerini daha sonra öğrendiği polis memurları …, … ve …’ın kendisine hakaret ettikleri ve tehdit içerikli sözler söylediklerini, kendisini kasten yaraladıkları iddiasıyla şikayetçi olduğu, müşteki İsa Süren’nin Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadesinde, ….’ın kaza yaptığını öğrendikten sonra …. İlçe Emniyet Müdürlüğüne ait karakola gittiğini, burada isimlerini daha sonra öğrendiği polis memurları …, … ve … ile sivil üniformalı görevlilerin kendisine hakaret ettikleri ve tehdit içerikli sözler söylediklerini, kendisini kasten yaraladıkları iddiasıyla şikayetçi olduğu, şüphelilerin alına ifadelerinde suçlamaları kabul etmedikleri, şüphelilerin olay kapsamında yasal zor kullanma yetkilerini kullandıkları, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aşmadıkları, bu suretle üzerlerine atılı hakaret, tehdit, kasten yaralama ve görevi kötüye kullanma suçlarını işlediklerine dair iddiadan başka, şüpheli savunmalarının aksine haklarında kamu davası açılmasını gerektirecek yeterli delil bulunmadığından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği görülmektedir.

Yapılan itiraz üzerine değerlendirme yapan Bodrum Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/998 değişik iş numaralı kararıyla, soruşturma evrakının incelenmesinde itiraz dilekçesi ekinde sunulan 26/02/2016 tarihli raporun teknik detay başlıklı değerlendirmesi, sesin görüntüyle uyumsuzluğu dikkate alındığında hakaret ve tehdit suçlarından kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşmadığı, şüphelilerin yasal zor kullanma yetkileri dikkate alınarak yaralama ve görevi kötüye kullanma suçlarından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesi usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, itirazın reddine karar verilmiştir.

Ancak dosya kapsamında temin edilen adli muayene raporları, olaya ilişkin kamera kayıtları ve bilirkişi raporları değerlendirildiğinde, olay dahilinde hakaret ve kasten yaralama eylemlerinin gerçekleştiğine ilişkin kamu davası açmaya yeterli şüphe oluştuğu, kamera kayıtları detaylı bir şekilde değerlendirilerek, hakaret ve kasten yaralama eylemlerinin kim tarafından gerçekleştirildiği açıkça tespit edilmek suretiyle gereğinin takdir edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle itiraz merciince soruşturmanın eksik yapılmış olduğu gözetilerek, gereğinin takdir edilmesi gerekirken itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 18. Ceza Dairesi - Karar : 2017/2172).

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın Hukuk Mahkemesine Etkisi

Ceza Mahkemesi kararlarının, Hukuk Mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen TBK’nın 74. maddesinde; hakimin, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla bağlı bulunmadığı, aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararının da, hukuk hakimini bağlamadığı düzenlenmiştir. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.

Hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak, delilleriyle tespit edilip edilmediğidir. Ceza mahkemesinin, kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararı, yani, fiilin işlendiği sabit olduğu halde, kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptaması, hukuk hakimini bağlamaz. Maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Beraat kararının tespit ettiği vakıa bakımından kesin delil teşkil edebilmesi için, beraat kararında o vakıanın mevcut olup olmadığının delillerle kesin biçimde tespit edilmiş olması gerekir. Buna göre hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kusura ilişkin değerlendirmesiyle ve buna etkili tespit edilen olgularla bağlı kalmaksızın, taraflarca ileri sürülen delilleri toplayıp, tümünü birlikte değerlendirerek bir sonuca varmalıdır.

Her ne kadar hukukumuzda koğuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuk mahkemesindeki davaya etkisini düzenleyen özel bir hüküm bulunmamakta ise de; maddi olayın ne şekilde meydana geldiği, eylemin hukuka aykırılığı ve eylem ile meydana gelen sonuç arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığı noktalarını kesin olarak delillerle ortaya koyan kararların mahkemeyi bağlayacağını söylemekte bir sakınca bulunmamaktadır. Zira, koğuşturmaya yer olmadığına dair kararlar da tıpkı ceza yargılaması neticesinde verilen kararlar gibi taraf delilleri ile bağlı olmaksızın re’sen yapılan araştırma neticesinde edinilen kanaate göre verilen kararlar olup, kesinleşen maddi olguların hukuk yargılamasına etkisi bakımından aralarında bir farklılık bulunmamaktadır.

O halde; yukarıda ceza mahkemesi kararlarının hukuk yargılaması bakımından bağlayıcılığına ilişkin açıklamalar koğuşturmaya yer olmadığı kararları bakımından da geçerlidir.(Yargıtay 3.HD - KARAR NO : 2018/2790).

Savcılığın KYOK Kararına Karşı Soruşturmanın Genişletilmesi Talebi

5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, bir suçun işlendiği ihbarını alan Cumhuriyet savcısı, delil toplayıp maddi gerçeği araştırmaya başlayarak, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe bulunması halinde, aynı Kanun’un 170/2. maddesi uyarınca iddianame düzenleyip kamu davasını açmakla, yeterli şüphe bulunmaması halinde ise Kanun’un 172. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına karar vermekle görevli bulunmaktadır. Buna karşın Cumhuriyet savcısının kararına itiraz üzerine Sulh Ceza Hakimliğince Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli delillerin toplanmadığı veya araştırmanın olayın özelliğine göre yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşıldığı durumlarda, soruşturmanın eksik yapıldığından bahisle, genişletilmesine gerek görürse bu hususu açıkça belirtmek suretiyle CMK’nın 173/3. maddesi uyarınca soruşturmanın genişletilmesi kararı vererek, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir, Cumhuriyet başsavcılığı belirtilen eksikleri tamamlayıp delilleri topladıktan sonra itirazı incelemek üzere dosyayı yeniden Sulh Ceza Hakimliğine gönderecektir. Sulh Ceza Hakimi bu kez dosyayı inceleyip itirazı kabul veya reddedecektir.

İnceleme konusu dosyada Cumhuriyet başsavcılığınca, şikâyetçinin cep telefonunun çalındığını ya da kaybolduğunu belirterek şikâyet dilekçesi sunmasından sonra belirtmiş olduğu imei numarası üzerinden araştırma yapılarak suç tarihinde ve o tarihten sonra bahse konu cep telefonunun kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmış ise kimler tarafından kullanıldığının tespiti, yine olayın gerçekleşmiş olduğu yere ilişkin olarak müştekinin ayrıntılı beyanının alınmasını müteakip, olayın gerçekleştiği yerde iş yeri/yerleri ve varsa güvenlik kamerası kayıtlarının olup olmadığı araştırılarak, bulunması halinde kamera görüntülerinin incelenmesi gerekirken herhangi bir soruşturma işlemi yapılmadan soyut gerekçelerle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinin anlaşılması karşısında; kanunun öngördüğü şekilde soruşturma yapılmasının sağlanması için itiraz merciince itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (BAKIRKÖY) 4. Sulh Ceza Hakimliğince kesin olarak verilen 20.02.2018 gün ve 2018/1329 D. İş sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA karar verilmiştir (Yargıtay 2. Ceza Dairesi - Karar : 2018/6733).

Sulh Ceza Hakimliğinden Karar Alınmadan Dava Açılmaması Zorunluluğu

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172/2. Maddesinde yer alan, “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hakimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, … Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/2476 soruşturma sayılı dosyası üzerinden yürütülen soruşturma sonucunda sanık hakkında; 23.03.2015 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği ve yukarıdaki usul hükmü işletilmeden sanık hakkında düzenlenen 18.12.2015 tarihli iddianame ile sanık hakkında dava açıldığı anlaşıldığından, sanık hakkında CMK’nın 172/2 maddesi gereğince sulh ceza hakimliğinden karar alınması gerektiği gözetilmeden açılan davanın kabulü ile yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2022/8814 E. , 2022/10710 K.).

Yeterli Suç Şüphesi Oluşturan Yeni Delil Olmadıkça Takipsizlik Kararı Kaldırılamaz

Her ne kadar, sanıkta ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddenin niteliği ve miktarı, ele geçiriliş biçimi, şüpheli hakkında istihbari bilgi bulunması, sanığın hayatın olağan akışına uymayan savunması ve tüm dosya kapsamına göre, şüpheli hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilmiş ise de;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172/2. maddesinde yer alan “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hakimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” şeklindeki düzenleme karşısında, somut olayda, “Kovuşturmaya yer olmadığına” dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilemediği anlaşıldığından; İzmir 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 29/01/2021 tarihli ve 2021/357 değişik iş sayılı “kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın kaldırılması talebinin reddine” ilişkin kararının kanuna uygun olduğu anlaşıldığından kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2021/14499 E. , 2021/14131 K.).

Dosyada Bulunup Savcı Tarafından Değerlendirilmeyen Delil de Yeni Delildir

Karar tarihlerinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nin 172. maddesinin 2. fıkrasına göre; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz”. İlgili maddenin gerekçesinde de ifade edildiği üzere maddenin ikinci fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata olmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tabir yerinde ise Demoklesin Kılıcı gibi durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir.

Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 23/06/2015 tarihli ve 2013/7-700 Esas, 2015/241 ile 06/10/2020 tarihli ve 2016/3-984 Esas, 2020/400 sayılı Kararlarında da belirtildiği üzere 5271 sayılı CMK’nin 172/2. maddesinde yer alan “yeni delil” kavramı; kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan önce mevcut olan ancak ele geçirilemeyen veya dosyada bulunup da Cumhuriyet savcısı tarafından görülmeyen ve değerlendirilmeyen delil olarak anlaşılmalıdır. Yeni bir soruşturmanın başlatılabilmesi için delilin yeni olmasının yanında, tek başına veya diğer delillerle birlikte bir suçun işlendiğini kuvvetle ispatlama gücüne sahip olması gerekir. Dava açmaya yetecek kadar güçlü elverişlilikte veya kovuşturmama kararının nedenini ortadan kaldırıcı ve ayrıca davanın da açılmasını sağlayacak kuvvette, suç şüphesini kuvvetlendirici nitelikte bulunması gerekir. Bu nitelikte yeni bir delil ortaya çıktığında, Cumhuriyet savcısı işe tekrar el atarak, iddianame düzenleyebilecek, kabulü halinde kamu davası açılmış olacaktır (Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2021/8146 E. , 2022/8269 K.).

KYOK Kararının Niteliği ve Kesin Hüküm Etkisi

Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar, muhakeme faaliyeti sonunda, yargılama makamı tarafından verilmiş kararlar olmasa da adli nitelikte kararlardır. Ancak, bu kararlara itiraz yolunun açık olması nedeniyle itiraz üzerine kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, mahkeme denetiminden geçerek yargısal karar hâlini alır ve yargı otoritesi özelliğini gösterir. Gerek itiraz üzerine kesinleşen, gerekse itiraz edilmeksizin kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar bakımından, kanunun aradığı anlamda yeni delil ortaya çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı Cumhuriyet savcısı aynı işe tekrar el atamayacağından, kesin hüküm etkisine benzer bir durum ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftan, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri yakından ilgilendirdiğinden sıradan bir adli işlem niteliği de taşımamaktadır. Kesinleşmiş bir kovuşturmaya yer olmadığı kararının varlığı ile ceza muhakemesi sona ermekte, CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı, üçüncü fıkrası uyarınca ise kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmedikçe soruşturmanın yeniden dirilmeyeceği istisnai şekilde Kanun’da kabul edilmiştir. Anılan şartlar gerçekleşmeden Kanun’un istisnai olarak belirlediği bu hâl dışına çıkılarak başka makama kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırma yetkisi verilemeyecek, böylece kişilerin aynı fiilden dolayı soruşturma baskısı altında kalması engellenmiş olacaktır. Bu bakımdan mülga CMUK’da düzenlenen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuki statüsünün 5271 sayılı CMK’da kabul edilmediği anlaşılmaktadır (Ceza Genel Kurulu 2020/111 E. , 2023/300 K.).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS