0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Zincirleme Suç Nedir? (TCK 43)

Zincirleme suç, diğer bir deyişle müteselsil suç, aynı kişiye veya topluma karşı farklı zamanlarda sergilenen birden fazla hareketle bir suç işleme kararının icra edilmesi veya aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek fiille işlenmesidir (TCK m.43).

Suçun zincirleme bir şekilde işlenmesi halinde, faile tek ceza verilir. Ancak, hükmolunan ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır.

Ceza hukukunda zincirleme suç (müteselsil suç) hükümleri iki şekilde uygulanabilir:

  • Bir kişiye karşı farklı zamanlarda aynı suçun işlenmesi (TCK m.43/1): Örneğin, belli bir plan yaparak aynı kişinin işyerinden 5 farklı zamanda çeşitli malları çalan faile hırsızlık suçu nedeniyle tek ceza verilecek, ancak hükmolunan ceza belli oranda arttırılacaktır. Somut olayda faile tek hırsızlık suçu nedeniyle 5 yıl hapis cezası verildiğinde, zincirleme suç hükümleri gereği bu ceza takdiren ½ oranında arttırılarak 7,5 sene olarak belirlenebilecektir.

  • Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek fiille işlenmesi (TCK m.43/2): Örneğin, bir kişinin 10 kişilik bir gruba “hepiniz şerefsizsiniz” demesi halinde, fail tek hakaret suçu nedeniyle cezalandırılır ve cezası dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Zincirleme suç uygulamasında aynı suç; 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinde “bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır (Yargıtay CGK - Karar: 2013/391)

5237 sayılı TCK, kural olarak failin icra ettiği fiil kadar suç meydana geldiğini, işlenen suç sayısı kadar da ceza verilmesi gerektiğini kabul etmektedir. Ancak, ceza hukukunda zincirleme suç uygulaması bu kuralın istisnalarından biridir. Zincirleme suç hükümleri uygulandığından failin fiilleri adeta toplanmakta ve tüm fiiller tek suç haline gelmektedir. Ceza hukukunda bu duruma “suçların içtimaı” (suçların toplanması) denilmektedir.

Zincirleme Suç (Müteselsil Suç) Hükümlerinin Uygulanma Şartları

Zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır (Yargıtay CGK – 2015/495 karar).

Zincirleme suçu oluşturan suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmesi gerekir. Yerleşik yargısal kararlarda “aynı suç işleme kararı” kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir (YCGK-K.2015/47).

Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.

Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.

Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.(YCGK-K.2015/47).

5237 sayılı TCK md. 43/1’de yer alan “bir kişiye karşı farklı zamanlarda aynı suçun işlenmesi” şeklinde zincirleme suç (müteselsil suç) hükümlerinin uygulanabilmesi için aşağıdaki şartların bir arada bulunması gerekir:

  • Zincirleme (müteselsil) suç hükümlerinin uygulanabilmesi için ilk şart; aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kere işlenmesidir. Failin işlediği her bir suçun niteliği farklı ise, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Yargıtay uygulamasına göre; “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hali de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır . Örneğin, bir kişinin işyerine hırsızlık amacıyla 2 kere giren fail, birincisinde işyerinde bilgisayar çalmış, ikincisinde de işyeri sahibi ile karşılaştığından şiddet uygulayarak bilgisayar çalmışsa; failin birinci fiili hırsızlık suçu, ikinci fiili yağma suçunu oluşturur. Bu halde, suç vasfı birbirinden farklı olan iki ayrı suç işlendiğinden zincirleme suç hükümleri uygulanmaz ve faile her suç için ayrı ceza verilir.

  • Zincirleme (müteselsil) suç hükümlerinin uygulanabilmesi için ikinci şart; işlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olmasıdır. Mağdurların farklı olması halinde zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Örneğin, bir alıveriş merkezinde aynı gün içinde farklı mağazalardan giysi çalan fail hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmaz ve faile her suç için ayrı ayrı ceza verilir. Çünkü, somut olayda her hırsızlık suçunun mağduru farklıdır.

  • Zincirleme (müteselsil) suç hükümlerinin uygulanabilmesi için üçüncü şart; işlenen bu suçların “aynı suç işleme kararı” altında işlenmesidir. Failin aynı suç işleme kararını icra edip etmediğini anlamak için suçun işlendiği zaman, yer ve failin kastı değerlendirilerek sonuca ulaşılır.

Fiiller arasında hukuki ve fiili kesinti meydana gelmişse, her bir fiil ayrı bir suç olarak kabul edilip zincirleme suç hükümleri uygulanmamalıdır. Örneğin, hırsızlık suçu işleyen fail hakkında 01.06.2017 tarihinde iddianame düzenlenmiş, fail ise 02.06.2017 tarihinde aynı mağdura karşı aynı yerde başka bir hırsızlık suçu daha işlemişse; bu durumda,zincileme suç hükümleri uygulanamaz. Çünkü, iddianame hukuki bir kesinti meydana getirmiştir. İddianamenin düzenlenmesinden sonra işlenen fiiller ayrı bir suçu meydana getirir.

Hukuki veya fiili kesinti halinde failin kesinti nedeninden sonraki fiilleri ayrı bir suç oluşturur.

Hukuki kesinti nedenleri şunlardır:

Fiili kesinti nedenleri ise şunlardır:

  • Failin eylemine ara vermesi,
  • Filin yakalanması,
  • Faili hakkında tutuklanma kararı verilmesi,
  • Failin askere gitmesi,
  • Uzun süre hastanede yatması gibi bir sebeple eylemin sürdürülememesi hallerinde meydana gelmektedir.

Her ne kadar her iki dava dosyasına konu olayda iddianamenin düzenlenmesi ile oluşan hukuki kesinti mevcut değil ise de ; sanığın Rize Ağır Ceza Mahkemesi ve Giresun Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davalara konu eylemleri arasında iki ay yirmi iki günlük bir zaman aralığının bulunması, her iki eylemde ele geçirilen sahte paraların farklı birim ve değerlerde olması, sanığın ikinci eylemini daha rahat hareket edebileceği düşüncesi ile farklı bir yerde gerçekleştirmesi hususları bir bütün olarak göz önüne alındığında; her iki olay arasında fiili kesintinin oluştuğu ve sanığın her iki eylemi nedeniyle ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir (Y8CD-K.2021/21481).

Zincirleme Suç Hükümleri Hangi Suçlarda Uygulanmaz?

Zincirleme suçun uygulanması için tüm şartlar gerçekleşse bile, bazı suçlarda özel kanuni düzenleme nedeniyle zincirleme suç hükümleri uygulanmaz, fail işlediği her suç için ayrı ayrı cezalandırılır.

TCK md.43/3’e göre aşağıdaki suçlarda zincirleme suç hükümleri uygulanmaz:

Özel veya Resmi Evrakta Sahtecilik Suçunda Zincirleme Suç

Özel evrakta (belgede) sahtecilik, yazılı, okunabilir ve hukuki bir değere sahip özel bir belgenin sahte olarak düzenlenmesi, değiştirilmesi veya kullanılması fiilleridir. Örneğin, taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesinin kiracı tarafından tahrif edilerek aylık kira bedeli miktarının değiştirilmesi özel belgede sahtecilik suçunu oluşturur.

Resmi evrakta (belgede) sahtecilik suçu, resmi belgenin sahte olarak üretilmesi veya mevcut resmi belgenin gerçeğe aykırı düzenlenmesi, gerçek bir resmi belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmi belgenin kullanılması ile meydana gelir. Örneğin, sahte nüfus cüzdanı kullanılması resmi belgede sahtecilik suçuna vücut verir.

Evrakta sahtecilik suçları, TCK’da “kamu güvenine karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmiş olup suçların hukuki konusu kamu güvenidir. Bu nedenle, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamı, diğer bir ifadeyle kamunun olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağı kabul edilmektedir. (Yargıtay CGK - 2014/202 karar).

Resmi veya özel evrakta sahtecilik suçunun konusunu oluşturan birden fazla belgenin aynı anda ibraz edilmesi veya yakalanması halinde faile tek suçtan ceza verilir ve zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Bu durumda, yani birden fazla belgenin aynı anda ibrazı veya yakalanması halinde, mahkeme tarafından suçun cezası tayin edilirken suçun konusu belgelerin sayısı ve kastın yoğunluğu dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşılarak ceza verilebilir. Örneğin, noterliğe sahte nüfus cüzdanı ve 3 adet sahte araç ruhsatı ibraz ederek satış yapmak isterken yakalanan kişi hakkında tek resmi belgede sahtecilik suçu nedeniyle alt sınırdan uzaklaşılarak ceza verilmeli, ancak zincirleme suç hükümleri uygulanmamalıdır.

Aynı suç işleme kararı ile farklı zamanlarda işlenen sahtecilik suçlarında TCK md.43 gereği zincirleme suç hükümleri uygulanmalıdır. Örneğin, sahte kimlik ibraz ederek noterde vekaletname çıkartan, sahte olarak çıkarttığı bu vekaletnameyi tapu müdürlüğüne ibraz ederek tapunun devrini sağlayan fail, değişik zamanlarda aynı suç işleme kararı ile sahte belge düzenleme veya kullanma fiillerini gerçekleştirdiğinden, faile tek ceza verilir, ancak cezası zincirleme suç hükümleri gereği arttırılır.

Resmi evrakta sahtecilik suçu ile özel evrakta sahtecilik suçunun birlikte işlenmesi halinde;

Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması, her iki suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması, unsurlarının tamamen benzer olarak düzenlenmesi de göz önünde bulundurulduğunda, resmi belgede sahtecilik ile özel belgede sahtecilik suçları “aynı suç” olarak kabul edilmelidir. Aynı mağdura karşı tek suç işleme kararı ile hem özel belgede sahtecilik hem de resmi belgede sahtecilik suçu işlendiğinde, faile tek suç nedeniyle ceza verilmelidir. 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde yer alan; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” hükmü gereğince, resmi evrakta sahtecilik ile özel evrakta sahtecilik aynı suç olarak kabul edilmelidir. Bu durumda cezası daha yüksek olan resmi belgede sahtecilik suçundan faile tek ceza verilerek zincirleme suç hükümleri gereği verilen ceza arttırılmalıdır.

Aynı mağdura karşı resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçları birlikte işlendiğinde şu şekilde yargılama yapılarak hüküm kurulmalıdır:

Sahte resmi belgenin iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapılmalı, resmi belgelerin gerçek oldukları veya aldatıcılık özelliklerinin olduğunun anlaşılması halinde, özel belgeleri de içerisine alacak şekilde resmi sahtecilik suçundan hüküm kurulup, zincirleme suç hükümlerine göre artırım yoluna gidilmelidir. Resmi evrakların asıllarının ele geçirilememesi ya da iğfal kabiliyetlerinin bulunmadığının anlaşılması halinde ise, sanıkların yalnızca özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmaları gerekir. Bu kapsamda özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulurken güdülen amaç ve saik, suç konusunun önemi, kastın yoğunluğu ve sahte belge çeşitliliği dikkate alınarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini gerekir.

Sahte Fatura Düzenleme ve Kullanma Suçunda Zincirleme Suç

Sahte fatura düzenleme ve kullanma suçu, haksız kazanç sağlamak veya az vergi ödemek ya da hiç vergi ödememek suretiyle vergi kaçırmak için işlenen bir suçtur.

Vergi suçlarında (Vergi kaçakçılığı suçu, sahte belge düzenleme, sahte fatura kullanma vb.), vergilendirme açısından da geçerli olan dönemsellik ilkesi dikkate alınarak suçun zincirleme suç olup olmadığı değerlendirilir.Aynı takvim yılına ait sahte fatura kullanma eylemleri tek bir suç oluşturur, sahte faturaların birden fazla olması halinde zincirleme suç hükümleri uygulanır. Örneğin, 2009 vergi yılında farklı aylarda 10 adet sahte fatura, 2010 yılında ise 1 adet sahte fatura kullanan mükellef; 2009 yılında kullandığı 10 adet sahte fatura için tek bir sahte fatura kullanma suçu ile cezalandırılacak, ancak cezası TCK 43 gereği zincirleme suç hükümleri uygulanarak arttırılacaktır. 2010 yılında kullandığı bir adet sahte fatura ise, ayrı bir vergi yılında işlenen ayrı bir suç olarak değerlendirilerek zincirleme suç hükümleri uygulanmadan faile tek bir ceza verilecektir.

Parada Sahtecilik Suçunda “Zincirleme Suç”

Parada sahtecilik suçu, Türkiye’de veya yabancı bir ülkede kendi kanunlarına uygun bir şekilde tedavülde bulunan bir parayı, sahte bir şekilde üretmek (basma), sahte olduğunu bilerek ülkeye sokmak, nakletmek, muhafaza etmek veya tedavüle sokma suretiyle işlenen seçimlik hareketli bir suçtur.

Aynı anda üretilen, nakledilen, ülkeye sokulan paraların tümü tek bir suç oluşturmaktadır. Sayılan fiillere katılmadan, yasal olmayan yollardan elde edilen bir miktar sahte para ve paraya eşit sayılan değerlerin kullanıma sunulması ise, “tedavüle koymak” fiilini oluşturmakta ve niteliği itibariyle sürekliliği gerektirmesi sebebiyle tek bir suçu teşkil etmektedir. Bu halde, parada sahtecilik suçu işleyen fail hakkında TCK md. 43’te düzenlenen zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Çünkü, suç teşkil eden hareketler doğal anlamda birden fazla olsa bile, hukuki anlamda tek bir hareket olarak kabul edilir. Örneğin, aynı gün İstanbul’un Bakırköy ve Zeytinburnu ilçelerinde farklı zamanlarda piyasaya sahte para sürülmesi hareketleri tek bir suç teşkil ettiğinden zincirleme suçun uygulanma koşulları oluşmamıştır.

Ancak, parada sahtecilik suçunda yıllarca devam eden fiilin her zaman tek bir suçu oluşturacağı şeklinde de yorumlanmamalıdır. Fiili veya hukuki kesintinin varlığı halinde ayrı suçların oluştuğu kabul edilmelidir. Hukuki ve fiili kesintinin meydana geldiği durumlarda eylemlerin gerçekleştirildiği yer ve araya giren zaman aralığı, yeni bir suç işleme kastı fiili kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti açısından önem arz etmektedir. Hukuki ve fiili kesintinin varlığı hallerinde aynı mağdura karşı işlenen fiiller bakımından, bu fiillerin ayrı suç mu olduğu yoksa tek suç kabul edilip TCK md.43 gereği zincirleme suç hükümlerinin mi uygulanacağı tartışılmalıdır.

Örgüt Üyeliği Suçunda Zincirleme Suç

Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun mütemadi/kesintisiz suçlardan olması nedeniyle hukuki ve fiili kesintinin birlikte gerçekleşmesine kadar icra olunan tüm örgütsel faaliyetlerin tek suç oluşturacağı, örgüt üyeliğinin, yakalanma, örgütün dağılması, örgütten ihraç ya da kendiliğinden örgütten ayrılma gibi sebeplerle sona erebileceği, yakalanmayan sanık hakkında düzenlenen iddianamenin temadi eden suç için fiili kesinti oluşturmayacağı nazara alındığında, sanık hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30.11.2017 tarihli iddianamenin tanzim tarihinde sanığın firari olup yakalanamadığı, 18.10.2018 tarihinde yakalanması ile fiili kesintinin de gerçekleştiği, sanık hakkında 02.01.2019 tarihli Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen yeni iddianamelerin içerik itibariyle sanığın yakalanma tarihinden önceki faaliyetlerine ilişkin olduğu anlaşılmakla, fiili ve hukuki kesintinin gerçekleştiği 18.10.2018 tarihine kadar icra olunan eylemlerin kül halinde bir kez terör örgütü üyeliği suçunu oluşturacağı gözetilmeden yasal ve yerinde olmayan gerekçe ile iki ayrı suç oluşturduğunun kabulü ile fazla ceza tayini bozma nedenidir (Yargıtay 3. CD - Esas : 2022/22618, Karar : 2023/1758).

Hırsızlık Suçunda Zincirleme Suç

Sanık hakkında hırsızlık suçundan uygulama yapılırken; hırsızlık suçlarında zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, aynı suçun aynı mağdura karşı müteaddit defa işlenmesi gerektiği, suçun mağdurunun farklı kişiler olması halinde, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, buna göre sanık çaldığı cep telefonları ve eşyaların birden çok kişiye ait olduğunu biliyor veya bilebilecek durumda ise, mağdur adedince suçun oluşacağı, ancak bunu bilebilecek durumda değilse sanığın eyleminin tek suç olarak kabul edileceği, dava konusu olayda sanığın çalmış olduğu eşyaların farklı kişilere ait olduğunu bilebilecek durumda olmadığının anlaşılması karşısında “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince de sanık hakkında tek suçtan hüküm kurulması gerekirken hatalı nitelendirme ile zincirleme suç olarak kabul edilip yazılı şekilde karar verilmesi yasaya aykırıdır (Yargıtay 13.CD - Karar: 2017/139).

İddianamenin Düzenlenmesi ve Hukuki Kesinti

Öğretide de; “İddianame, olaylar arasında hukuki bir kesinti meydana getirir ve iddianameden sonra devam eden olaylar artık başka bir ceza yargılamasının konusunu oluşturur. Bu nedenle, devam eden hareketler, kesin hükme dahil sayılmaz; bunlar, yeni bir yargılamanın konusu yapılabilir. Hukuki kesintiden sonraki eylemler, kendi aralarında zincirleme suç kapsamında değerlendirilebilir” şeklinde görüşlere yer verilmiştir. Öte yandan 1412 sayılı iddianamenin kabulü kurumuna yer verilmemesi nedeniyle Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin mahkemeye verilmesiyle kamu davasının açıldığının kabul edildiği, ancak 5271 sayılı CMK’nun 175. maddesinde iddianamenin kabulü kurumuna yer verilmesi nedeniyle kamu davasının açılmasının iddianamenin kabulü koşuluna bağlandığı görülmektedir. Diğer bir anlatımla kovuşturmanın başlaması için düzenlenen iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi şarttır. Bu nedenle 01.06.2005 tarihinden sonra düzenlenen iddianamelerin hukuki kesinti oluşturabilmesi için mahkemece kabul edilmiş olması gerekir.

Buna göre mahkeme tarafından kabul edilen iddianamenin düzenlendiği tarihten itibaren hukuki kesinti oluşacak, sonra devam eden eylemler başka bir ceza davasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında mahkemece kabul edilmek şartıyla iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumda hukuki kesinti nedeniyle yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacak, mahkeme tarafından iddianame iade edildiği aşamada ise aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlemesi durumunda hukuki kesinti gerçekleşmediğinden sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanabilecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Aynı mağdura ait işyerinden 10.05.2009 ve 24.05.2009 tarihlerinde hırsızlık yapan sanık hakkında ilk olayla ilgili 13.05.2009 tarihinde iddianame düzenlendiği, bu iddianamenin de 26.05.2009 tarihinde mahkemece kabulüne karar verildiği olayda; 13.05.2009 tarihli iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi nedeniyle bu iddianamenin düzenlenme tarihi itibariyle hukuki kesinti oluştuğundan 24.05.2009 tarihinde gerçekleştirilen ikinci eylemin ayrı bir suç olarak değerlendirilerek iki ayrı hırsızlık suçundan hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu itibarla hukuki kesinti nedeniyle zincirleme suç hükmünün uygulanma şartları bulunmadığını kabul eden yerel mahkemenin direnme hükmü isabetli olup onanmasına karar verilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/47).

Kesinleşen Dava Dosyasında Zincirleme Suç Hükümleri Nasıl Uygulanır?

Sanık hakkında 17/05/2013 tarihli suçtan dolayı 24/01/2014 tarihli iddianame ile temyiz konusu bu davanın açıldığı; UYAP ve dosya içerisindeki bilgi ve belgelere göre, 24/02/2013 tarihli suç nedeniyle Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 30/05/2013 tarihli iddianamesi ile açılan dava üzerine, Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce TCK’nın 188/3-4,, 62 maddeleri uygulanarak sanık hakkında 7 yıl 6 ay hapis ve 3.000 TL adli para cezasına hükmolunduğu, bu hükmün Dairemizin 2013/14207 esas, 2014/9021 karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği anlaşıldığından, 17/05/2013 tarihli suç ile kesinleşen davaya konu olan tarihli suçun “bir suç işleme kararının icrası kapsamında” işlenip işlenmediğinin ve buna bağlı olarak belirtilen suçların zincirleme suç oluşturup oluşturmadığının tartışılarak belirlenmesinde, zincirleme suç oluşturduğunun saptanması durumunda, bunlardan en ağır sonuç doğuran suç esas alınarak tayin edilecek cezanın, zincirleme suç nedeniyle TCK’nın 43. maddesi gereğince artırılmasında ve böylece bulunacak sonuç cezanın, kesinleşen hükümdeki sonuç cezadan “fazla olması halinde” aradaki fark kadar “ek cezaya hükmolunmasında” zorunluluk bulunması nedeniyle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 10. Ceza Dairesi - Karar: 2018/101).

Aynı Olayda Farklı Suçlarda Arttırım Oranındaki Çelişki

Sanığın katılanlar …, …, … ve …‘ye karşı gerçekleştirdiği kabul edilen hakaret eyleminde TCK’nın 43/2. maddesinin uygulaması sırasında 1/4 oranında arttırım yapılmasına karşın, katılanlar …, … ve …’ya yönelik zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilen görevi yaptırmamak için direnme eyleminde TCK’nın 43/2. maddesinin tatbiki sırasında, aynı gerekçelerle 1/2 oranında arttırım yapılması suretiyle çelişkili ve dosya içeriğiyle uygun düşmeyen şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 18. Ceza Dairesi - Karar : 2019/13138).

Zincirleme Suçta “Değişik Zaman” ve “Aynı Zaman” Kavramları

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın “Suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.

5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, . ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.

TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir. Burada “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları üzerinde durulmalıdır. Kanunda bu konuda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin belirlemelerin yapılması mümkün olmadığından, bu husus her somut olayın ve suçun özellikleri göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği tespit edilmelidir.

Bu bağlamda “aynı zamanda” kavramı dar yorumlanmayarak, çok kısa zaman aralıkları aynı zaman dilimi olarak kabul edilmelidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli ve 98-143 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da bu hususlar vurgulanmıştır.

TCK’nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.

Aynı suç işleme kararının varlığının olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlâl edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.

TCK’nın 43/1. maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır. Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan düzenleme; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da birinci fıkra hükmü uygulanır” hükmünü içermekte olup, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil, yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.

Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tekliğidir. Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı üzere, bir fiilin hukuki anlamda tekliği ile doğal anlamda tekliği kavramlarının aynı olmadığı göz ardı edilmemelidir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2016, s. 492). Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin her biri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi vb. gibi.

Suç tarihinde cezaevinde bulunan sanık M.B.’nin, boşanma aşamasında olduğu eşi mağdur E. B.’ye ve aynı evde ikamet etmekte olan kayınbiraderi mağdur K.Ç.’ye, tek bir zarf içerisinde, ancak mağdurlara hitaben ayrı ayrı yazılmış tehdit içerikli iki mektup gönderdiği olayda; sanığın mağdurlara hitaben ayrı ayrı mektup yazması eylemleri, gerçekleştirilmesi düşünülen suç öncesi birer hazırlık hareketi niteliğinde olup, suçun icrai hareketinin, farklı mağdurlara yönelse de hukuki anlamda tek bir fiil olarak değerlendirilmesi gereken mektupları “gönderme” eylemi ile gerçekleştirildiğinin kabulü ve hukuki anlamda tek bir fiilden ibaret olan tehdit suçundan TCK’nın 43/2. maddesinin yollamasıyla Aynı Kanun’un 43/1. maddesi uyarınca artırım yapılarak cezanın belirlenmesi gerekmektedir. Kaldı ki sanık aynı içerikteki sözleri tek bir mektupla mağdurlara gönderseydi eylemi yine zincirleme şekilde işlenen tek suç olarak değerlendirilecek ve bundan kuşku duyulmayacaktı. Sırf, aynı sözlerin farklı kâğıtlara yazılarak tek bir zarfla gönderilmesinin iki ayrı suç olarak değerlendirilmesi hakkaniyete aykırıdır (Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar : 2018/541).

Zincirleme Suç (TCK 43) Nasıl Uygulanır?

5237 Sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için,

a- ) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi, b- ) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması, c- ) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlığa konu olayda, resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu kabul edilen eylemlerin değişik zamanlarda gerçekleştirilmesi ve suçların mağdurunun aynı olması şartlarının mevcut olduğu konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, “suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi”ne dair şartın gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.

Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 gün ve 384-2, 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173-145 ile 08.07.2003 gün ve 189-207 Sayılı kararlarında yer verildiği üzere, aynı suç işleme kararı altında suç işlenmesi her biri ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri birbirine bağlayan ve olaya zincirleme suç özelliğini veren subjektif bir bağdır. Sanığın çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suç işlediği ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.

Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre “suç işleme konusunda tek kararı” olmayıp, ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına dair olan bu gereklilik sübjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkan sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir.

Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.

Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermez. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilir.

Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusunda tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.” şeklinde, suç kastının yenilenmesi hususunda karar vermiştir.

Ayrıca yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 tarihli, 2003/5-189 Esas, 2003/207 Karar sayılı kararında; “Ceza Hukukunda, yasadaki tarife uygun her netice, ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmişse, o kadar suç işlemiş sayılarak,her biri sebebiyle ayrı ve bağımsız yaptırıma maruz kalır. Ancak, bazı hallerde, değişik neticelerden dolayı faile tek bir ceza hükmedilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın, faile tek ceza verilmesini gerektiren hallerden biri, müteselsil ( zincirleme ) suçtur.

T.C.Y.nın 80. maddesinde müteselsil suç, “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.” biçiminde düzenlenmiştir.

Bu yasal tanımlamadan anlaşılacağı gibi, müteselsil suçun varlığı için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan birisi, birden fazla suçun ( neticenin ) bulunması, diğeri; bu suçların kanunun aynı hükmünü ihlal etmeleri, üçüncüsü ise; birden fazla suçun aynı suç işleme kararına bağlanmasıdır.

Somut olayda, Kanun’un aynı hükmünün birden fazla ihlal edildiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığından, müteselsil suçun üçüncü koşulu olan ve öğretide suçun subjektif koşulu olarak adlandırılan, aynı suç işleme kararı üzerinde durmak gerekmektedir. Ceza Yasasının 80. maddesi, 4055 Sayılı Kanun ile değiştirilmiş ve maddedeki “aynı kasdi cürmü” sözcükleri çıkartılarak yerine, “aynı suç işleme kararı” sözcükleri konulmuştur. Bu değişiklikle, haklı olarak müteselsil suçlarda suç kastlarının ayrılığında zorunluluk bulunduğu, “aynı suç işleme kararının” kasttan başka bir anlam taşıdığı vurgulanmak istenmiştir.

Kaynak yasa ile yasamızdaki “aynı suç işleme kararı” kavramından ne anlaşılacağı öğreti ve yargısal kararlarda değerlendirilmiş, bunun, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ( Antokosei Maggiore, Manzini’ye atfen DÖNMEZER-ERMAN cilt1, Sh.387 ), kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususundaki genel bir niyet ( Raineri-Pannen’e atfen DÖNMEZER-ERMAN ) anlamında bulunduğu, ancak çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, örneğin hırsızlığı kendisine meslek edinmiş bir kimsenin, çok sayıda hırsızlık suçu işlemesinde saik birliği bulunduğu halde, bu saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif koşulunu oluşturmayacağı ( SANCAR ), işlenen suçlar aynı olsa dahi, failin eline geçirdiği fırsatlardan yararlanarak bunları işlemesinde, aynı suç işleme kararından bahsedilemeyeceği, suçlar arasında uzun bir süre bulunmasının, aynı suç işleme kararının değil ortaya çıkan fırsatlardan yararlanma şeklinde yorumlanabileceği ( ÖNDER ), görüşleri ileri sürülmüştür.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun konuya dair 2.3.1987 gün ve 341/84 sayılı, 20.3.1995 gün ve 48/68 Sayılı kararlarında, öğretideki görüşlere yer verildikten sonra “aynı suç işleme kararından” Kanun’un aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiştir.

Aynı suç işleme kararının varlığı, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenecektir.

Yine yargısal kararlarda, suçların işlenme tarihleri arasında az veya çok bir zaman aralığı bulunması, suç mağdurlarının birden fazla olması halinde teselsülü reddetmenin adalet ve hakkaniyete uygun bulunmayacağı genel bir kabul görmekte ise, 2-3 ay gibi, uzun sayılabilecek ve makul kabul edilemeyecek bir zaman aralığının bulunması halinde, suç işleme kararında birlik bulunamayacağı kabul edilmiş, ( …nun, 17.4.1995 gün ve 97-122 sayılı, 17.10.1988 gün ve 303-367sayılı kararları ) öğretide de, aradan geçen uzun sürenin aynı suç işlemek kararının değil ortaya çıkan fırsatlardan yararlanma şeklinde yorumlanması gerektiğine, iki ihlal arasında çok uzun bir zaman aralığı bulunmasının suç kararında birlik olmadığına karine teşkil edebileceğine değinilmiştir. (ÖNDER), (EREM-DANIŞMAN-ARTUK ). İ.Malkoç’da, Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler isimli eserinde; tasaddi suçunun ancak kısa aralıklarla aynı mağdura karşı işlenmesinde TCY.nın 80. maddesinin uygulanabileceğini belirtmiştir.” şeklinde karar vermiştir.

İncelenen dosyada; sanığın, müşteki hakkında gıyabında “ahlaksız, tacizci” şeklinde sözler sarfettiği iddiasıyla, 5237 Sayılı TCK’nın 125/1. maddesi uyarınca kamu davası açıldığı, aynı madde uyarınca mahkumiyet hükmü kurulduğu ve verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, yapılan itiraz üzerine değerlendirme yapan itiraz mercii tarafından itirazın reddine karar verildiği görülmektedir.

Somut olayda, müşteki …‘nin 11.12.2012 tarihli dilekçesiyle Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek, hakaret suçundan sanık hakkında şikayetçi olduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamı incelendiğinde, tanık …‘un mahkeme aşamasında alınan beyanında, sanığın, suça konu sözleri, 2011 yılı Şubat ayında tanık huzurunda söylediği ve tanık … tarafından bu sözlerin bir kaç gün sonra müştekiye iletildiği, yerel Mahkemece yapılan kabule göre, sanığın, tanıklardan … ile 2011 yılı sonbahar aylarında yaptığı telefon görüşmesi sırasında müşteki ile ilgili olarak suça konu sözleri söylediği ve tanık tarafından müştekiye iletildiği, yine Mahkemece yapılan kabul ve tanık …‘in beyanı incelendiğinde aynı nitelikte olan suça konu sözlerin 2012 yılı Mart veya Nisan aylarında sanık tarafından söylendiği ve aynı tarihlerde müştekiye iletildiği, tanık …‘nin beyanı değerlendirildiğinde ise, yine aynı nitelikteki sözlerin 2012 Eylül-Ekim aylarında sanık tarafından söylendiği ve aynı tarihlerde müştekiye iletildiği görülmektedir.

Bu suretle dosya kapsamında, yukarda belirtilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları ve yasal mevzuat dahilinde değerlendirme yapıldığında, sanık tarafından aynı nitelikteki hakaret içerikli sözlerin, farklı tarihlerde, farklı tanıklar huzurunda söylendiği, yerel Mahkemenin kabulü ve tanık beyanlarına göre, tanıklar huzurunda söylenen bu sözler arasındaki zaman aralığı dikkate alındığında, her bir tanık huzurunda söylenen sözler açısından, sanığın kastının yenilendiği anlaşılmakla, gerçek içtima kuralı göz önüne alınarak, her bir eylem açısından hakaret suçu kapsamında ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Tanıklar … ve … huzurunda ve müştekinin gıyabında söylenen sözler açısından, suçun işlendiği tarih ile şikayet tarihi arasında altı aylık yasal hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu , ayrıca gıyapta hakaretin gerçekleşmesi için aranan “fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi” unsurunun her iki eylem kapsamında gerçekleşmediği anlaşılmıştır.

Tanık … huzurunda ve müştekinin gıyabında söylenen sözler açısından ise, suçun işlendiği tarih ile şikayet tarihi arasında altı aylık yasal hak düşürücü sürenin geçmemiş olduğu tespit edilmesine karşın, gıyapta hakaretin gerçekleşmesi için aranan “fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi” unsurunun somut olayda gerçekleşmediği görülmektedir.

Sonuç olarak, iddianameye konu yukarda açıklanan eylemler açısından sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurularak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu nedenle, yukarda yer verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında da vurgulandığı üzere, itirazı inceleyen mercii tarafından hem usul hem esas yönünden inceleme yapılarak, açıklanan gerekçelere göre itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur (YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ - E. 2016/18243 - K. 2017/2413).

Propagandanda Suçunda Zincirleme Suç

Zincirleme suç, aynı suç işleme kararıyla değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden çok işlenmesidir. Terör örgütünün propagandası yapmak suçu, kamu güvenliği aleyhine işlenen somut tehlike suçudur. Aynı suç işleme kararı altında kısa zaman aralığında kamu güvenliği aleyhine sayılan bu suçun işlenmesi halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması zorunluluğu karşında; sanığın, örgüt çağrısı üzerine 30.12.2012 ve 12.11.2012 tarihlerinde açlık grevine destek olmak amacıyla toplanan grup içerisinde yer alarak, 3713 sayılı Kanunun 7/2-b2. maddesi uyarınca örgütün destekçisi olduğunu belli edecek şekilde sloganlar atması şeklinde gerçekleşen eylemlerinde, iki suç arasında geçen zamanın tek bir kastın kapsamında kabul edilebilecek makul bir süre olarak düşünülmesi ve sanık hakkında 5237 sayılı Kanunun 43. maddesinin uygulanması gerekirken, yazılı şekilde ayrı ayrı propaganda suçundan hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2015/215 E. , 2015/746 K.).

Aynı Odada İcra Edilen Hırsızlık Suçunda Zincirleme Suç Nasıl Uygulanır?

Sanık …’ün 22.10.2015 tarihinde gündüz bir vakitte … Devlet Hastanesi Acil Servisinde bulunan personel soyunma odalarının olduğu bölüme yöneldiği, önce erkek soyunma odasına girerek kilidi bulunan dolapları zorlamak suretiyle açıp mağdur …’un dolabından 93 TL; mağdur …’un dolabından 160 TL’yi çalarak buradan ayrıldığı, daha sonra kadın soyunma odasına girip buradaki dolapları da zorlamak suretiyle açarak mağdur …’ün dolabından 120 TL, mağdur … …’in dolabından ise 10 TL çalarak hastaneden ayrıldığı anlaşılan olayda; sanığın, önce erkek soyunma odasına girip tek bir iradi karara bağlı olarak aynı zaman ve mekan birliği içinde ve birbirini takip eden ardışık hareketlerle mağdurlar … ve …’a ait dolapları açarak her iki dolaptan da para çalıp buradan ayrılması; daha sonra kadın soyunma odasına geçerek yine tek bir iradi karara bağlı olarak aynı zaman ve mekan birliği içinde ve birbirini takip eden ardışık hareketlerle mağdurlar … ve …’e ait dolapları karıştırıp paraları çalması şeklindeki eylemlerinin, her bir soyunma odasında gerçekleşen hırsızlık suçu bakımından hukuki anlamda tek bir fiili oluşturduğu, sanık, dolapların ve içindeki eşyanın farklı kişilere ait olduğunu bilebilecek durumda ise de, her bir soyunma odasındaki mağdur sayısının birden fazla olmasının, sanığın tekrarlanan hareketleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde fiilin tekliğini etkilemediği, sonuç olarak, sanığın farklı soyunma odalarından gerçekleştirdiği hırsızlık suçunda, mekan farklılığı nedeniyle iki ayrı fiilin meydana geldiği kabul edilerek sanık hakkında TCK’nın 43/2. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 43/1. maddesi gereğince iki ayrı hırsızlık suçundan uygulama yapılmasına ilişkin Özel Daire kararında isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu 2021/204 E. , 2022/744 K.).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS