0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tutuklama Nedir? (CMK m.100)

Tutuklama, delillerin korunması, şüpheli veya sanığın kaçmasını önleme vb. gibi nedenlerle geçici olarak başvurulan bir koruma tedbiridir. Tutuklama kararı, ister soruşturma ister kovuşturma aşamasında olsun mutlaka bir hakim tarafından verilmelidir. Savcılığın belli şartların gerçekleşmesi halinde yakalama kararı çıkartma yetkisi varsa da tutuklama kararı verme yetkisi yoktur. Soruşturma aşamasında tutuklama kararı Sulh Ceza Hakimliği, kovuşturma aşamasında ceza davasının açıldığı mahkeme tarafından verilmektedir.

Somut bir vakıada tutuklama nedenleri olsa bile, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı vermek yerine adli kontrol kararı alarak yargılamayı sağlıklı yürütmek mümkünse tutuklama tedbirine başvurulamaz.

Tutuklama Kararı Şartları (CMK m.100)

Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre tutuklama kararı verilebilmesi için aranan şartlar şunlardır (CMK m.100):

1. Kuvvetli Suç Şüphesi: Tutuklama kararı verilebilmesi için ilk şart, şüpheli veya sanık hakkında “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin” bulunmasıdır. Kuvvetli suç şüphesi, şüpheli veya sanığın suçu işlediğine dair yüksek bir ihtimal bulunmasıdır.

2. Tutuklama Nedeni: Tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesi mevcut olsa bile, ayrıca bir “tutuklama nedeni” de bulunmalıdır (CMK m.100/1).

Tutuklama konusunda tali ceza davası yargılaması yapacak hakim veya mahkeme, öncelikle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin var olup olmadığını değerlendirecektir. Şüpheli veya sanığın suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi varsa, ayrıca bir tutuklama nedeni olup olmadığına bakılacaktır. Bir tutuklama nedeni de varsa, mahkeme tutuklama kararı verebilecektir.

Bir tutuklama sebebinin mevcut olduğu varsayılan haller şunlardır:

  • Şüpheli veya sanığın “kaçması veya kaçması şüphesini uyandıracak somut olguların varlığı” halinde bir tutuklama nedeni olduğu kabul edilir (CMK m.100/2),

  • Şüpheli veya sanığın “delillerin karartılacağı” konusunda kuvvetli şüphe halinin varlığı bir tutuklama nedenidir (CMK m.100/2),

  • Katalog suçlar, yani kanunda açıkça tutuklama sebebi olarak gösterilen suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde bir tutuklama nedeninin de mevcut olduğu kabul edilir (CMK md. 100/3). Yani, katolog suçlardan birinin işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, şüpheli veya sanığın kaçacağı veya delilleri karartma ihtimalinin bulunduğu kendiliğinden varsayılır. Örneğin, kasten adam öldürme veya yağma suçu işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri varsa, bir tutuklama nedeni olduğu kendiliğinden kabul edilir. Tutuklamada katalog suçların neler olduğu yazımızın ilerlen bölümlerinde açıklanmıştır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre iki durumdan birinin gerçekleşmesi halinde tutuklama kararı veya tutukluluğun devamı kararı verilebileceği kabul edilmiştir (CMK m. 100):

  • “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı şartı + risk şartı (delil karartma/kaçma şüphesi)” hallerinin birlikte gerçekleşmesi,

veya

  • “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı şartı + katalog suç şartı” hallerinin birlikte gerçekleşmesi.

Tutuklama Kararının Amacı Nedir?

Tutuklama kararı, şüpheli veya sanık hakkında verilir. Şüpheli, soruşturma evresinde suç şüphesi altında bulunan kişiyi; sanık ise, ceza davası ile kovuşturma evresinin başlamasından (iddianamenin kabulünden) hükmün kesinleşmesine kadar geçen sürede suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade eder (CMK m.2 (1), a-b).

Tutuklama kararının iki temel amacı vardır:

  • Delillerin korunmasını sağlamak: Şüpheli veya sanığın davranışları; tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma girişiminde bulunma hususunda kuvvetli şüphe oluşturuyorsa, delilleri korumak amacıyla tutuklama kararı verilebilir. Ceza muhakemesinde, belge, beyan ve belirti olmak üzere üç çeşit delil vardır. Şüpheli veya sanığın, herhangi bir delili karartma, yok etme, vasfını değiştirme vb. gibi bir girişimde bulunabileceği somut davranışlarından anlaşılıyorsa tutuklama kararı verilmesi mümkündür.

  • Şüpheli veya sanığın kaçmasını önlemek: Şüpheli veya sanığın davranışlarında, kaçma hususunda somut olgulara dayanan kuvvetli suç şüphesi varsa, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. Hemen özellikle belirtelim ki, kaçma şüphesi somut olgulara dayanmalıdır. Somut olgulara dayanmadan kişinin kaçacağı yönünde subjektif değerlendirmeler tutuklama nedeni olarak kabul edilemez.

Tutuklama Kararının Hukuki Niteliği

1. Tutuklamanın Geçici Olması: Tutuklama kararı, gözaltına alma tedbiri gibi geçici niteliktedir. Tutuklama, bir ceza veya cezanın infazı aracı değildir. Tutuklama nedenleri ortadan kalkınca tutuklama tedbirine de son verilmelidir. AİHM ve Anayasa Mahkemesi, yargılamanın başında var olan tutuklama nedenlerinin daha sonraki aşamalarda devam edip etmediğinin daha sıkı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini kabul etmiştir. Örneğin, yargılamaya konu deliller toplanmış veya şüpheli ve sanığın delillere etki etmesi mümkün değilse, somut olgulara dayanan kaçma şüphesi ortadan kalkmış ise tutuklama nedenleri de ortadan kalkmıştır.

2. Tutuklamanın Kişiselliği: Ceza hukukunda suç ve cezanın şahsiliği ilkesi vardır. Bu ilke, ceza muhakemesi hukukunda da şüpheli veya sanık konumunda olmayan kişiler hakkında tutuklama tedbirine başvurulamaması olarak ortaya çıkar. Tutuklama işlemi bir tarafa, şüpheli veya sanık yakınlarının yargı organları tarafından herhangi bir şekilde rahatsız edilmesi dahi hukuk devleti ilkesine ayıkırıdır.

3. Tutuklamanın Araç Olması: Tutuklama, delillerin korunması veya yargılamanın sağlıklı yapılması için bir araçtır. Tutuklama başlı başına yargılama konusu uyuşmazlığı çözecek bir amaç haline getirilerek cezaya dönüştürülemez. Tutuklamanın cezanın infazını temin gibi bir amacı da olmamalıdır.

4. Tutuklamanın Görünüşte Haklı Olması: Görünüşte haklılık, tutuklama kararı verilmezse birtakım zararların derhal gerçekleşebileceğine dair bir görünüm olmasıdır. Gecikmede tehlike bulunması, tutuklama işleminin hemen yapılmasının zorunlu olması, gecikmenin telafisi imkansız tehlike doğuracak olmasıdır.

5. Tutuklamanın Orantılı/Ölçülü Olması: Orantılılık, kişi özgürlüğünü sınırlayan koruma tedbirlerine belli bir gereklilik ve ağırlık sırasına göre başvurmayı ifade eder. En hafif tedbirden en ağır tedbir olan tutuklama kararına kadar, hangi tedbir şüpheli veya sanığın hukuki durumu ile orantılı ise o tedbir uygulanmalıdır.

Tutuklama Sorgusunda Şüphelinin Temel Hakları Nelerdir?

Tutuklama kararı verilip verilmeyeceği konusunda yapılan yargılama, ceza hukukunda bir tali ceza davası yargılaması olarak kabul edilir. Şüpheli veya sanığa sorgudan önce hatırlatılması gereken temel hakları şunlardır:

1. Avukatın hukuki yardımından yararlanma hakkı: Şüpheli veya sanığın en temel haklarından biri, müdafiin (ceza avukatı) hukuki yardımından yararlanma hakkıdır. Şüpheliye avukat seçme hakkının bulunduğu ve bir avukatın hukukî yardımından yararlanabileceği, avukat seçeçek durumda değilse ve avukatın hukuki yardımından yararlanmak istiyorsa baro tarafından kendisine ücretsiz avukat tayin edileceği, avukatın ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine tutuklama sorgusundan önce bildirilir (CMK md. 147/1-c).

2. Susma hakkı: Şüpheli veya sanığın susma hakkı evrensel bir haktır. Aleyhine yapılan suçlama hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu tutuklama sorgusundan önce bildirilmelidir (CMK md. 147/1-e).

3. Delillerin toplanmasını isteme hakkı: Şüpheli veya sanık, kendis lehine olan delilleri ileri sürebilir veya toplanmasını talep edebilir. Şüpheli veya sanığa, somut delillerinin toplanmasını isteme hakkının bulunduğu tutuklama sorgusundan önce hatırlatılır (CMK md. 147/1-f)

4. Savunma hakkı: Savunma hakkı, sadece bir hukuk devletinde değil, az çok kanunların işlediği her devlette en asgari şüpheli veya sanık haklarından biridir. Şüpheli veya sanığa kendisi aleyhine var olan şüpheleri ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınmak zorundadır (CMK md. 147/1-f).

Tutuklamaya İtiraz Süresi Nedir?

Tutuklama kararına karşı itiraz kanun yoluna gidilebilir. Tutuklamaya itiraz, şüpheli veya sanığa tanınan en önemli haklardan biridir (AİHS md. 5/3 ve Anayasa md. 19/7). Ceza Muhakemesi Kanunu’a göre tutuklamaya itiraz süresi 7 gündür (CMK md.101/5, md. 104/2, md. 267 ve 268).

Tutuklamaya itiraz süresi, şüpheli veya sanığın tutuklandığı gün dikkate alınmadan hesaplanır.

Şüpheli hakkında tutuklamaya dönük yakalama kararı çıkartılmışsa, kanunda açıklık olmamakla birlikte yakalama kararına her zaman itiraz mümkündür. Ancak, şüpheli veya sanık, tutuklamaya yönelik yakalama kararı üzerine yakalandıktan sonra, yapılan değerlendirme neticesinde tutuklanırsa, tutuklamaya itiraz süresi tutuklandıktan sonra işlemeye başlar.

Tutuklama Kararına Kimler İtiraz Edebilir?

Tutuklamaya itiraz, esas olarak tutuklanan kişiye, yani şüpheli veya sanığa ait bir haktır. Şüpheli veya sanık dışında şu kişilerin de tutuklamaya itiraz hakkı vardır:

  • Tutuklamaya itiraz başvurusu, tutuklanan şüpheli veya sanığın avukatı tarafından da yapılabilir (CMK md. 261).

  • Tutuklanan kişinin yasal temsilcisi (babası, annesi veya varsa başka yasal temsilcisi) de tutuklama kararına itiraz edebilir (CMK md. 262/1).

  • Tutuklunun eşi de tutuklama kararına itiraz edebilir (CMK md. 262/1).

Tutuklama Kararına İtiraz Nasıl ve Nereye Yapılır?

Tutuklama kararına itirazın nasıl ve nereye yapılacağı CMK md. 268’de ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Tutuklama kararına itiraz, tutuklamaya itiraz dilekçesi verilerek veya tutuklama kararını veren mahkemeye beyanda bulunularak bu beyanın katip tarafından tutanağa geçirilmesi ile yapılabilir (CMK 101/5 ve 268/1).

Tutuklama kararına itiraz üzerine, tutuklama kararını veren hakimlik veya mahkeme, kendi verdiği tutuklama kararının 3 gün içinde değiştirmezse, yani tutukluluğun devam etmesi gerektiği kanaatindeyse itiraz dilekçesinin kendisine verildiği tarihinden itibaren üçüncü günün sonunda itirazı incelemeye yetkili merciiye gönderir (CMK 105).

Sulh ceza hâkimliğinin tutuklama kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi hâkimine aittir. İtirazı incelemeye yetkili mercilerin farklı olduğu hâllerde, itirazların gecikmeksizin incelenmesi amacıyla, kararına itiraz edilen sulh ceza hâkimliği tarafından gerekli tedbirler alınır. Sulh ceza hâkimliği işleri, asliye ceza hâkimi tarafından görülüyorsa itirazı inceleme yetkisi ağır ceza mahkemesi başkanına aittir (CMK m.268/2-b).

Asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesi birden çok daireden oluşuyorsa, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir (CMK 268/3-c).

Tutuklama Süresi En Fazla Ne Kadar?

Tutuklama süresi, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) en fazla mahkum olduğu konudur. AİHS’e (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) göre tutukluluk soruşturma ve kovuşturma için gerekli olan makul süreden uzun ise, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı (AİHS md. 5/3) ihlal edilmiş sayılır.

1. Soruşturmada Azami Tutukluluk Süresi: Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez. Ancak, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir (CMK m.102/4).

2. Asliye Ceza Mahkemesinde Tutukluluk Süresi: CMK’nın 102/1. maddesine göre, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen suçlarda, yani asliye ceza mahkemesinin yargı yetkisine giren işlerde tutukluluk süresi en fazla 1 yıldır. Bu süre zorunluluk hallerinde 6 ay daha uzatılabilir. Yani, soruşturma veya kovuşturma konusu suç, asliye ceza mahkemesinin görevine giriyorsa tutuklama süresinin üst sınırı en fazla 1,5 yıldır.

3. Ağır Ceza Mahkemesinde Tutukluluk Süresi:Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarda (5235 Sayılı Kanun m.12) tutukluluk süresi en fazla iki yıldır. Bu süre zorunluluk hallerinde en çok üç yıl daha uzatılabilir. Madde metninde, “uzatma süresi üç yılı geçemez” dendiği için uzatılan süre üç yıl olacaktır. İki yıllık temel tutukluluk süresine bu süre de eklendiğinde ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarda tutukluluk süresi en fazla beş yıldır (CMK m.102/2).

4. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu Kapsamında Tutukluluk Süresi: Uzatma süresi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez. Yani, bu suçlarda toplam tutukluluk süresi 7 yıldır (CMK m.102/2).

Yukarıdaki tutukluluk süreleri, fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanır.

Tutuklamanın uzatılması kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.

Hemen belirtelim ki, bu süreler şüpheli veya sanık hakkında tutuklama nedenleri olsa bile uygulanacak maksimum sürelerdir. Tutuklama nedenleri yoksa bu süreler beklenmeden şüpheli veya sanık derhal tahliye edilmelidir.

Tutuklamaya Yönelik Yakalama Kararı ve İtiraz Hakkı

Uygulamada, mahkemeler şüpheli veya sanığın gıyabında (yokluğunda) “tutuklamaya yönelik yakalama kararı” vermektedir. Karar şüpheli veya sanığın yokluğunda verildiği için, kararda itiraz hakkına ilişkin kanun yolu çoğu zaman gösterilmemektedir. Hukuki niteliği itibariyle bir koruma tedbiri olan “tutuklamaya yönelik yakalama kararı”na ilgilisinin itiraz hakkı vardır. İtiraz hakkı, CMK m.267 ve devamında düzenlenen itiraz kanun yolunun genel ilkeleri doğrultusunda kullanılır.

Tutuklamaya yönelik yakalama kararalarında itiraz kanun yolunun gösterilmemesi yanıltıcı/hukuka aykırı olmakla birlikte şüpheli veya sanığın bu hakkını kullanmasını engellemez.

Sanık …. müdafiinin tutuklamaya yönelik yakalama kararının KALDIRILMASI TALEBİNİN REDDİNE, Sanık …..’a verilen sonuç ceza miktarı ve hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkartılması nedenlerinde bir degisiklik olmamasına göre CMK’nın 100 vd. maddeleri uyarınca sanık hakkındaki TUTUKLAMAYA YÖNELİK YAKALAMA KARARININ DEVAMINA,

Tutuklamaya yönelik yakalama kararının kaldırılması talebinin reddi kararı yönünden, 7 gün içinde CMK’nın 267. ve devamı maddeleri uyarınca Dairemize verilecek dilekçe veya tutanaga geçirilmek üzere zabıt kâtibine beyanda bulunmak veyahut da bir baska ilk derece ceza mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi ceza dairesi aracılıgıyla dilekçe gönderilmek, tutuklu sanık yönünden ise; CMK’nın 263/1. maddesi geregince bulundugu ceza infaz kurumu veya tutukevi müdürüne beyanda bulunmak veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle Istanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi’nde İTİRAZ kanun yolu açık olmak üzere, karar verildi (ISTANBUL BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI 21. CEZA DAIRESI ESAS NO : 2019/2673 KARAR NO : 2019/859).

Tutuklama Kararı Verilemeyecek Haller Nelerdir?

Bazı hallerde hakimin tutuklama kararı verme yetkisi yoktur. Kanun, bazı durumlar için şüpheli veya sanığın tutuklanmasını yasaklamıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre tutuklama kararı verilemeyecek haller, yani tutuklama yasağı halleri şunlardır:

  • İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde tutuklama kararı verilemez (CMK md.100/1).

  • Sadece adli para cezası gerektiren suçlarda tutuklama kararı verilemez (CMK md.100/4).

  • Hapis cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez (CMK md.100/4).

  • Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar açısından (kasten yaralama, taksirle yaralama, taksirle öldürme vs. tutuklama yasağı yoktur. Yani bu suçlarda ceza alt veya üst sınırı ne olursa olsun, mahkeme, ceza sınırına bağlı olmadan tutuklama kararı verebilir (CMK md.100/4).

Tutuklama Nedeni Sayılan Katalog Suçlar Nelerdir?

Ceza Muhakamesi Kanunu, somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin varlığı halinde aşağıdaki katalog suçlar (CMK’da tek tek sayılan suçlar) açısından bir tutuklama nedeni olduğunu kabul etmiştir (CMK md. 100):

Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar (kasten yaralama, taksirle yaralama veya taksirle öldürme vs.) katolog suçlar arasında olmamasına rağmen, tutuklama yasağı da olmayan suçlardandır (CMK md.100/4). Yani, kuvvetli suç şüphesi olsa bile vücut dokunulmazlığına karşı suçlar da ayrıca bir tutuklama nedeninin varlığı aranır.

Tutukluluğun İncelenmesi (Gözden Geçirilmesi) Usulü

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m.108’e göre, tutuklanan kişinin tutukluluk halinin belli aralıklarla incelenerek gözden geçirilmesi, tutukluluğun devamı veya salıverilmesi koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekir. CMK m.108’e göre tutukluluğun incelenmesi şu usulle yapılmaktadır:

1. Soruşturma Evresinde Tutukluluğun İncelenmesi: Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100. madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir. Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıda öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir. (CMK m.108/1).

2. Kovuşturma Evresinde Tutukluluğun İncelenmesi: Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine; her oturumda (duruşmada) veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da en geç 30 günlük süre içinde re’sen karar verir. (CMK m.108/2).

3. İstinaf Mahkemesinde Tutukluluğun İncelenmesi: İstinaf (Bölge Adliye) mahkemesi, istinaf başvurusu üzerine dosyadaki tutukluluk durumunu, duruşma açarak veya dosya üzerinden esastan inceleme aşamasına kadar değerlendirmemektedir. Bu nedenle, yerel mahkemenin mahkumiyet kararı vermesinden başlayarak Bölge Adliye Mahkemesi’nin dosyayı incelemesi aşamasına kadar geçen sürede tutukluluk incelemesi yapılamamaktadır. Uygulamada sanık bu aşamada hükmen tutuklu olarak nitelendirilmekte, tutukluluğun mahkumiyet kararına bağlı bir tedbir olduğu kabul edilmektedir.

Tutukluluk incelemesi neticesinde tutukluluğun devamına karar verildiği takdirde, tutukluluğun devamı kararına da 7 gün içinde itiraz edilebilir.

Tutuklama Kararında Gerekçe Nasıl Olmalıdır?

Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

d) Adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir (CMK m.101/2).

İnsan Hakları Belgelerinde Tutuklama Koşulları

Uluslararası hukuk belgelerinde tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda üç temel koşul bulunduğu söylenebilir:

1. Tutuklamanın Hukukiliği Şartı: Tutuklama, iç hukuktaki maddi hukuk ve usul hukuk normlarına uygun olmalıdır. İç hukuk normlarına uygun yapılmayan bir tutuklamanın hukukiliği şartı gerçekleşmemiştir.

2. Kişinin Suç İşlediğine Dair Makul Şüphe Şartı: Şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilmesi için belli ölçülerde yoğunlaşmış şüphe olmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre kişinin tutuklanabilmesi için suç işlediğinden ‘makul ölçüde kuşku’ duyulmalıdır. Avrupa İnsan Haklar Sözleşmesi, tutuklama kararı verilebilmesi için “kişinin suç işlediği hakkında geçerli şüphenin varlığını, suçun işlenmesinin önlenmesi ya da suçlunun kaçmasının engellenmesi zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin varlığını” aramaktadır (AİHS md. 5/1-c).

3. Tutuklama Kararı ve Risk Koşulu: Şüpheli veya sanığın serbest bırakılması, yargılamanın amacı açısından belli risklerin doğmasına yal açacak ise tutuklama kararı verilebilir. Bu riskler şunlardır: - Kaçma, saklanma, - Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, - Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapma, - Şüpheli veya sanığın tekrar suç işleme ihtimali.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, risk koşulu kavramına yer vermemiştir. Sözleşmeye göre, İnsan Hakları Mahkemesi değerlendirme yaparken “tutuklama kararının hukukiliği + makul şüphe” ölçütlerini dikkate alacaktır.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir (Anayasa md. 19).

Tutuklama ve Masumiyet (Suçsuzluk) Karinesi İlişkisi

Suçluluğu, kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü ile belirlenmedikçe, haklarında ceza soruşturması ve kovuşturması yürütülen herkes masum kabul edilir. Bu nedenle, her şüpheli veya sanık “masumiyet (suçsuzluk) karinesi” güvencesinden yararlanma hakkına sahiptir (AİHS md. 6/2; AY md. 36, 38/4). Tüm devlet organları (yasama, yürütme ve yargı) ve özellikle basın, haklarında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişilerin suçsuzluk karinesinden yararlanma hakkını korumakla sorumludur.

Hakkında tutuklama kararı verilen kişinin medya organları, devlet kurumları veya kamu görevlileri tarafından suçu kesin bir şekilde işleyen kişi olarak tanıtılması masumiyet karinesinin ihlalidir. Özellikle medyanın hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişi hakkında “görünür gerçekliği” aşan ölçüde yaptığı tüm haberler masumiyet karinesini ihlal eder.

Tutuklama Kararında “İlgili” ve “Yeterli” Gerekçe Şartı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), daha önceki tüm kararlarında ilk tutuklama için suçun işlendiğine dair “makul şüphe”, ilk tutuklamadan sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda da makul şüphenin yanı sıra, tutukluluğun devamı için “ilgili ve yeterli gerekçe” bulunması gerektiğini yerleşik içtihat haline getirmişti. Ancak, AİHM bu içtihadını tamamen değiştirerek ilk tutuklama kararında da hem suçun işlendiğine dair “makul şüphe” hem de “ilgili ve yeterli gerekçe” olması gerektiğine hükmetmiştir (Moldova vs. Buzadji Kararı - Tarih: 05.07.2016).

AİHM’in ilk tutuklama kararında da iç hukuktaki tutuklama nedenleri ile birlikte “ilgili ve yeterli gerekçe” şartını araması, yerel mahkemelerin karar gerekçelerinde tutukluluk açıklaması yapmasını zorunlu kılmaktadır. Artık, suç vasfı veya suçun katolog suçlar arasında yer alması tutuklama kararı verebilmek için yeterli olmayacaktır.

Moldova vs. Buzadji AİHM kararı, hakimlerin tutuklama kararı verirken kullandığı takdir hakkını daraltarak ceza muhakemesi hukukunda yeni bir tutuklama rejimi dönemi başlatmıştır. Yerel mahkemeler, kararlarında makul şüphenin yanı sıra somut olayda tutuklama tedbirinin neden gerekli olduğuna; yani, kaçma şüphesi veya delil karartma riskini ispatlayan somut olgulara ve bu risklerin neden adli kontrol tedbiri yoluyla giderilemeyeceğine dair açık gerekçelere yer vermek zorundadır. Aksi takdirde, ilk tutuklama kararı veya tutukluluğun devamına ilişkin karar “ilgili ve yeterli gerekçe” içermediğinden hukuka aykırı hale gelecektir.

Bir ülkenin iç hukukunda tutuklama sebepleri ne olursa olsun, bu tutuklama sebeplerinin hukuki olup olmadığı AİHM tarafından “Makul Şüphe + İlgili ve Yeterli Gerekçe” kriterleri esas alınarak denetlenecektir (Moldova vs. Buzadji Kararı).

Tutuklamada Makul Süre Nedir?

CMK’da, tutuklama için azami süreler düzenlenmiş olmakla birlikte, tutuklama için makul bir süre öngörülmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de tutuklamada makul süre hususunda kesin bir süre öngörülmemiştir. Bu bakımdan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tutuklulukta geçen sürenin makul olup olmadığını incelerken her somut olayın koşullarına göre değerlendirmektedir. Mahkeme, tutuklulukta makul sürenin tespitinde; özgürlüğün kısıtlandığı süre, isnat edilen suçun niteliği, mahkûmiyet halinde verilmesi olası ceza, özgürlüğün kısıtlanmasının kişi üzerindeki etkileri, kişinin davranışları, soruşturmanın yürütülme şekli ve ilgili adli işlemlerin niteliği gibi ölçütleri dikkate almaktadır. Anayasa Mahkemesi de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları doğrultusunda karar vermektedir. Anayasa Mahkemesine göre, tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir kişinin tutuklu olarak kaldığı sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği, özellikle kişi hakkında uygulanan tutuklama tedbirine dayanak olan suçlamaların ifade özgürlüğü, siyasi faaliyette bulunma hakkı ve sendika hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı eylemler nedeniyle yöneltilmesi durumunda, tedbirin ölçülü olup olmadığı ve gerekçelerin ilgili ve yeterli bulunup bulunmadığı hususları üzerinde durmakta ve tutukluluk sürelerinin makul olup olmadığı değerlendirilirken söz konusu tedbirin, kişilerin siyasi parti faaliyetleri gibi kamusal yönü de olan faaliyetlerine olumsuz etkileri dikkate almaktadır. Yargılama süresinin makul olup olmadığını da, somut olayın özelliklerine göre, davanın karmaşık bir yapıya sahip olup olmamasına, davanın taraflarının davranışlarına göre belirlemektedir. (Ceza Genel Kurulu - Karar: 2022/123).

Tutuklama ve Tutukluluk İncelemesi (Gözden Geçirilmesi) Sorular/Yargıtay Kararı


Tutuklama Kararını Kim Verir?

Tutuklama kararı, hakim veya mahkeme tarafından verilir. Ceza yargılaması, soruşturma ve kovuşturma olmak üzere iki ana aşamadan oluşur. Soruşturma, suç şüphesi ile başlar, şüpheli hakkında düzenlenen iddianamenin kabulüyle sona erer. Soruşturma aşamasında tutuklama kararı vermeye yetkili mercii Sulh Ceza Hakimliği’dir. Kovuşturma, savcılık iddianamesinin mahkeme tarafından kabulüyle başlar, hüküm verilip kesinleşinceye kadar devam eder. Kovuşturma aşamasında tutuklama kararı, ceza davası hangi mahkemede görülüyorsa o mahkeme tarafından verilir.

Tutuklama Yasağı Nedir?

Bazı suçlar ve cezalar açısından olayın mahiyeti ne olursa olsun tutuklama yasağı vardır.

  • Yalnızca adli para cezası yaptırım olarak düzenlenen suçlarda tutuklama yasağı vardır.

  • Kanundaki cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama yasağı vardır.

  • Vücut dokunulmazlığına karşı suçlarda; yani (kasten yaralama, taksirle yaralama, taksirle öldürme) vs. ceza alt veya üst sınırı ne olursa olsun, tutuklama yasağı uygulanamaz.

Azami Tutukluluk Süresi Nedir?

Azami tutukluluk süresi, sanığın yargılandığı suç vasfı veya mahkemenin türüne göre değişebilmektedir. Azami tutuklama süresi, bir kimsenin bir suç nedeniyle tutuklu olarak yargılanabileceği maksimum süreyi ifade etmektedir. Yargılanan kişi hakkında azami tutukluluk süresi aşılmadan soruşturma tamamlanmalı ve hüküm verilmelidir. Aksi takdirde, tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle derhal tahliye kararı verilmelidir. Azami tutukluluk süreleri aşağıdaki gibidir:

  • Soruşturmada Azami Tutukluluk Süresi: Soruşturma aşamasında azami tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde 1 yıl, girmeyen işlerde 6aydır (CMK m.102/4).

  • Asliye Ceza Mahkemesinde Azami Tutukluluk Süresi: Asliye ceza mahkemesinin yargı yetkisine giren işlerde tutukluluk süresi 1 yıldır. Bu süre zorunluluk hallerinde 6 ay daha uzatılabilir. Yani, asliye ceza mahkemelerinde azami tutukluluk süresi 1,5 yıldır.

  • Ağır Ceza Mahkemesinde Azami Tutukluluk Süresi: Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarda, tutukluluk süresi en fazla iki yıldır. Bu süre zorunluluk hallerinde en çok üç yıl daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda azami tutukluluk süresi en fazla 5 yıldır (CMK m.102/2).

  • 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu Kapsamında Azami Tutukluluk Süresi: 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda azami tutukluluk süresi 7 yıldır (CMK m.102/2).

Tutukluluk Süresi Nasıl Hesaplanır? (Yargıtay Kararı)

CMK’nın 102. maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami kanuni süreler düzenlenmiştir. Madde metninde, ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve girmeyen işler bakımından bir ayrıma gidilmiştir. Birden fazla suça ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmiş olması hâlinde bu soruşturma ve kovuşturmaların belli bir bütünlük içinde yürütüleceği göz önüne alındığında, uygulanan bir tutuklama tedbirinin soruşturma ve kovuşturmaların tamamı açısından sonuç doğuracağı açıktır. Bu nedenle azami tutukluluk süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki tüm suçlar açısından en fazla beş yıl olması gerektiği anlaşılmalıdır. Tutuklama tedbiri, bir yaptırım olmadığından aynı dosya kapsamındaki her bir suç için azami tutukluluk süresinin ayrı ayrı hesaplanması kabul edilemez. Suç ve sanık sayısı, davanın karmaşık olması gibi etkenler tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusundaki değerlendirmede ele alınabilecek faktörler olup kanuni tutukluluk süresinin belirlenmesinde esas alınmaları mümkün değildir. Normun lafzı ve amacı, tutuklama tedbirinin ceza … sistemi içerisindeki yeri ve CMK’nın 102. maddesindeki düzenleme ile kişi özgürlüğüne yönelik sınırlamaların dar yorumlanması hususları birlikte değerlendirildiğinde aksine bir sonuca varmak mümkün görünmemektedir (Anayasa Mahkemesi, … …, Başvuru No:2012/1137, 02.07.2013 tarihli).

Buna göre CMK’nın 102. maddesinin ikinci fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmalıdır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.04.2011 tarihli ve 51-42 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır. (Anayasa Mahkemesi, Hamit Kaya, Başvuru No:2012/338, 02.07.2013 tarihli)

Diğer taraftan, özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin sınırlamaların kanunla yapılması ve sınırlamanın şekil ve şartlarının da kanunda açıkça belirtilmesi gerekir. Kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, tutuklama nedenlerini ve sürelerini belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek şekilde olmalıdır. Dolayısıyla uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçları bakımından yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. CMK’daki azami tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından uzatmalarla birlikte azami beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır. Ancak kanuni tutukluluk süresinin her suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yönündeki yorum, bireylerin tutuklu olarak yargılanabileceği azami süreyi belirsiz ve öngörülemez bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi hakkında birden fazla suç isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her biri için ayrı ayrı hesaplandığında kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği süre öngörülemez bir şekilde uzayacaktır.

Öte yandan tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma haline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Anayasa Mahkemesi, Hamit Kaya, Başvuru No: 2012/338, 02.07.2013 tarihli kararı; AİHM’nin Solmaz/Türkiye, Başvuru No: 27561/02, 16.01.2007, Şahap Doğan/Türkiye, Başvuru No: 29361/07, 27.05.2010)

Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve 12.04.2011 tarihli ve 51-42 sayılı kararda, “Hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmakla sanığın atılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü olmaktadır.” gerekçesiyle, temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir. Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde göz önünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Ceza Genel Kurulu 2017/862 E. , 2022/829 K.). .

Tutukluluk İncelemesinin Yapılması Ne Demek?

Tutukluluk incelemesi, mahkemenin duruşma aralarında yaptığı bir incelemedir. Tutukluluk incelemesi, kural olarak dosya üzerinden şüpheli veya sanığın tutukluluk durumunun incelenerek tahliyesi veya tutukluluğunun devamına yönelik bir karar verilmesidir.

Tutukluluğun Gözden Geçirilmesi Ne Demek?

Tutukluluğun gözden geçirilmesi, tutukluluk incelemesi ile aynı anlama gelmektedir. Tutukluluk incelemesi ile tutukluluğun gözden geçirilmesi arasında hiçbir fark olmamasına rağmen halk arasındaki kafa karışıklığına neden olduğu görülmektedir. Tutukluluğun gözden geçirilmesi kavramı da tutukluluğun incelenmesi kavramı da mahkeme tutanaklarında kullanılan kanuni terimlerdir.

Tutukluluğun Gözden Geçirilmesi Duruşması

Tutukluluğun gözden geçirilmesi duruşması, istisnai bir duruşma türüdür. Kural olarak tutukluluğun gözden geçirilmesi işlemi hakim veya mahkeme tarafından evrak üzerinden yapılır. Ancak, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlarda tutukluluk halinin uzaması halinde 90’ar günlük süreler halinde tutukluluğun gözden geçirilmesi duruşmalı olarak yapılmaktadır. Tutukluluğun gözden geçirilmesi duruşması herkese açık değildir. Müşteki (şikayetçi), tutukluluğun gözden geçirilmesi duruşmasına katılamaz. Şüpheli, sanık veya müdafii, tutukluluğun gözden geçirilmesi duruşmasına katılabilir.

Tutukluluk İncelemesinde Müdafiiye Haber Verilmemesi

30’ar günlük tutukluluk incelemesi evrak üzerinden müdafiiye haber verilmeden yapılabilir. Ancak, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlarda 90’ar günlük süreler halinde tutukluluğun gözden geçirilmesi duruşmasında mutlaka tutuklu kişi veya müdafii dinlenmelidir. Mahkeme, tutukluluk incelemesinde sanığı dinlemişse artık müdafii dinlemesine gerek yoktur. Sanık hazır edilmişse tutukluluk incelemesinde müdafiiye haber verilmemesi de hukuki aykırılık teşkil etmez. Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde duruşmalı yapılan tutukluluk incelemelerinde tutuklu kişi veya müdafiinden herhangi birinin dinlenmesini yeterli saymıştır.

Tutukluluğun Devamı Kararı Nedir?

Tutukluluğun devamı kararı, olağan duruşmada veya tutukluluk incelemesinde halihazırda cezaevinde tutuklu olan kişi hakkındaki tutukluluğun devam etmesine karar verilmesidir. Tutukluluğun devamı kararı da itiraza tabidir.

Tutukluluğun Devamına İtiraz Nereye Yapılır?

Tutukluluğun devamı kararına itiraz, 5271 sayılı CMK’nın genel itiraz kanun yolu hükümlerine tabidir. Örneğin, İstanbul Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen tutuklamanın devamı kararına itiraz, İstanbul Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından incelenecektir.

Yargıtay’da Tutukluluğun Devamı Kararına İtiraz Hakkı

Hükme yönelik sanığın yasal süresinde olan temyiz isteminin, yerel mahkemece süre yönünden reddedildiği, temyiz isteminin reddi kararının da sanık tarafından süresi içinde temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nce; “sanığa atılı suç için yasa maddesinde öngörülen hapis cezasının alt sınırı itibariyle zorunlu müdafi tayin edilmesi gerektiği gözetilmeksizin yargılamaya devamla hüküm kurulması suretiyle CYY’nın 150/3. maddesine aykırı davranıldığı” gerekçesiyle, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına ve “hükmolunan ceza miktarı, temyizde geçen sürenin tutukluluktaki makul süreden sayılmadığı gözetilerek tutukluluk halinin devamına” oy çokluğu ile karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da tutukluluğun devamı yönünde verilen karara karşı olağanüstü itiraz yasa yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için olağan bir yasa yolu olan itiraz ile, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınmış bulunan ve olağanüstü bir yasa yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumları üzerinde durulmalıdır.

Olağan itiraz yasa yolu, 5271 sayılı CYY’nın 267. maddesinde, itiraz usulü ise aynı Yasanın 268. maddesinde düzenlenmiştir.

5271 sayılı CYY’nın 267. maddesinde düzenlenen itiraz, kural olarak hakim kararlarına, yasada açık hüküm bulunması koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulabilen olağan bir yasa yoludur. Nitekim yasada itiraz yasa yoluna tabi olan mahkeme kararları ilgili hükümlerinde açıkça bilirtilmiş, anılan Yasanın 268. maddesinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddesinde de itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir. Tutukluluk halinin devamına ve salıverilme isteminin reddine ilişkin kararların, itiraz yasa yoluna tabi oldukları aynı Yasanın 104/2. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.

5271 sayılı CYY’nın 260/2. maddesinde ise; Cumhuriyet savcılarının hakim ve mahkeme kararına karşı yasa yollarına başvuru yetkilerini, hangi mahkemeler nezdinde kullanacağı düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeye göre;

“Asliye Ceza Mahkemesi’nde bulunan Cumhuriyet sevcıları bulundukları mahkemenin yargı çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin kararlarına karşı;

Ağır Ceza Mahkemeleri’nde bulunan Cumhuriyet savcıları ise, bulundukları ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin kararlarına karşı, Bölge Adliye Mahkemesi bünyesinde bulunan Cumhuriyet savcıları da, bölge adliye mahkemeleri kararlarına karşı CYY’nda düzenlenmiş olan kanun yollarına başvurabilirler”.

Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri ise 5271 sayılı CYY’nın 104. maddesinde;

“1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.

2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk halinin devamına veya salıverilmesine hakim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.

3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re’sen de verilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu çerçevede Cumhuriyet savcısı, tutuklu şüpheli, sanık veya müdafii; soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında ilgili yargı merciinden, tutuklama kararının geri alınmasını ve tutuklu bulunan şüpheli veya sanığın salıverilmesini isteyebilirler. Bu konuda karar vermeye yetkili yargı mercii soruşturma aşamasında sulh ceza mahkemesi, kovuşturma aşamasında ise, davanın açılmış bulunduğu mahkemedir. Mahkemece herhangi bir talep bulunmaksızın ve duruşma günü de beklenmeksizin her zaman salıverilme kararı alması olanaklıdır. Dosya, temyiz incelemesi amacıyla Yargıtay’a geldiğinde, salıverilme istemleri konusunda karar vermeye yetkili merci bu kez, Yargıtay ilgili Ceza Dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’dur. Bu aşamada salıverilme konusunda dosya üzerinden yapılacak inceleme sonucu karar verilecektir. İlk derece mahkemelerinde olduğu gibi Yargıtay’da da talep olmaksızın her zaman bu konuda bir karar verilmesi olanaklıdır.

5271 sayılı CYY’nın 104. maddesinin 2. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca, şüpheli veya sanığın salıverilme istemlerinin reddine ilişkin kararlara itiraz olanağı da bulunmaktadır.

Bu düzenlemeler ışığında değerlendirme yapıldığında; tutukluluğun devamına ilişkin kararların ister ilk derece mahkemesi, isterse Yargıtay ilgili Ceza Dairesi tarafından verilmiş olsun, aynı Yasanın 104. maddesi anlamında bir karar oldukları ve dolayısıyla temyize değil, anılan Yasanın 104/2-3, 267 ve 268. maddelerine göre itiraza tabi oldukları anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinin 4. fıkrasındaki “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı” 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde “olağanüstü itiraz yasa yolu” adı altında benzer düzenlemeye konu edilmiştir. 1412 sayılı CYUY ile 5271 sayılı CYY’ndaki düzenlemelere bakıldığında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itirazı kurumuna, 1412 Sayılı Yasa’da temyize ilişkin hükümler içerisinde yer verilmişken, 5271 Sayılı Yasa’da olağanüstü yasa yolları arasında yer verildiği görülmektedir. 1412 Sayılı Yasa’nın 322/4. maddesi; “Ceza Daireleri’nden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başsavcısı, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir” biçiminde iken; 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi; “Yargıtay Ceza Daireleri’nden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir, sanığın lehine itirazda süre aranmaz” hükmünü taşımaktadır. Görüldüğü gibi, madde metinleri arasında önemli bir fark bulunmamakta, 5271 sayılı CYY’nin 308. maddesinde yer alan “lehe itirazda süre aranmayacağına” ilişkin cümle dışında, metinler benzerlik arzetmektedir.

Bölge Adliye Mahkemeleri ile yasada açık hüküm bulunması durumunda ilk derece mahkemeleri kararlarının, temyizi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesi’nce incelenmesi ile olağan yasa yolları sona ermektedir.

Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü yasa yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itirazı gündeme gelebilecektir. Madde metnindeki anlatımın ayrıksı bir ifade içermemesi nedeniyle, Yargıtay Ceza Daireleri’nce verilecek her türlü kararlara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “olağanüstü itiraz yasa yolu”na gidebileceği, bu bağlamda, esas hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararlarının da itiraz yasa yoluna konu edilebileceği düşünülebilir ise de; bu tür bir uygulamanın, yasal düzenlemelerle çelişeceği gibi Ceza Genel Kurulu’nun ceza yargılaması sistemindeki konumuyla da bağdaşmayacaktır.

5271 sayılı CYY’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alan ve anılan Yasanın 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itirazının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın hukuka aykırı gördüğü Özel Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevini görmesi ve ayrıca kamuoyunun tatminine yönelik bir yönünün de bulunması karşısında; tutukluluğun devamına ilişkin Özel Daire kararının, yalnızca bu yönden olağanüstü itiraz yasa yoluna konu edilmesi ve belirtilen düzenlemenin, yorum yoluyla genişletilmesi de olanaklı değildir.

5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü itiraz yasa yoluna, Yargıtay Ceza Daireleri’nden biri tarafından verilen hükümler konu olabilecektir. Anılan Yasanın 104/2-3 ve 267/3-e. maddeleri anlamında olağan itiraz yoluna gidilebilecek bir konuda, aynı Yasa’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü itiraz yasa yoluna gidilebileceğinin kabulü olanaklı değildir. Aksinin kabulü. 5271 sayılı CYY’nda olağan bir yasa yolu olan itiraza tabi bulunan bir karara karşı olağan yasa yolu denetimi mevcut iken, aynı kararın olağanüstü itiraz yasa yoluna konu edilmesi, olağanüstü yasa yollarının ilkeleri ile örtüşmeyecek ve bir karar için aynı anda biri olağan, diğeri olağanüstü olan iki yasa yoluna başvurma sonucunu doğuracaktır.

Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilecek tutukluluğun devamı kararlarının, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi anlamında olağanüstü itiraz yasa yoluna tabi olduğunun kabulü halinde, bu yasa yoluna yalnızca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın gidebileceği, sanık veya müdafiinin doğrudan bu yola müracaat edemeyecekleri düzenlemesi karşısında sanık lehine de olmayacaktır.

Tutukluluğun devamına veya salıverilme isteminin reddine ilişkin kararlar ise, ister dosyanın esasına gidilerek hükümle birlekte, isterse dosyanın esasına girilmeden ara kararı olarak verilsin; yukarıda da belirtildiği üzere 5271 sayılı CYY’nın 104/2-3 ve 268/3-e. maddeleri çerçevesinde itiraza tabidir.

Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen “sanığının tutukluluk halinin devamına” ilişkin kararlara karşı, yasalarda açık bir hüküm bulunmaması sebebiyle, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi anlamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının olağanüstü itiraz yasa yoluna başvurma yetkisi de bulunmamaktadır.

Ancak, Yargıtay Ceza Daireleri’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla sapmış oldukları yargılama sonucu vermiş oldukları tutuklama kararlarına karşı 5271 sayılı CYY’nın 268. maddesinin 3. fıkrasının (e) bendinde yer alan; “Yargıtay Ceza Daireleri’nin esas mahkeme olarak baktıkları davalarda verdikleri kararlara yapılan itirazlarda; üyenin kararını görevli olduğu dairenin başkanı, daire başkanı ile ceza dairesinin kararını, numara itibarıyla izleyen ceza dairesi; son numaralı daire söz konusu ise birinci ceza dairesi inceler” hükmü uyarınca sanık veya müdafii tarafından fıkrada belirtilen Daire’ye itiraz edilebilecektir.

Somut olayda Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nce, hüküm; “sanığa atılı suç için yasada öngörülen hapis cezasının ilt sınırı itibariyle zorunlu müdafi tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden yargılamaya devamla karar verilmesi suretiyle CYY’nın 150/3. maddesine aykırı davranılması”Aisabetsizliğinden bozulmuş ve “hükmolunan ceza miktarı temyizde geçen süre tutukluluktaki makul süreden sayılmadığı gözetilerek tutukluluk halinin devamına” oy çokluğu ile karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca anılan kararın, yalnızca “sanığın tutukluluk halinin devamına” ilişkin bölümüne itiraz edilmektedir. Oysa yukarıda açıklanan nedenlerle kararın bu kısmı, 5271 sayılı CYY’nin 308. maddesi uyarınca olağanüstü itiraz yasa yoluna konu olabilecek bir hüküm niteliğinde değildir.

Özel Daire’nin tutukluluğun devamına ilişkin kararlarına karşı, ancak 5271 sayılı CYY’nın 104/2 ve 267. maddeleri uyarınca sanık veya müdafii tarafından olağan bir yasa yolu olan itiraz yoluna başvurulması olanaklı olup, böyle bir başvurunun yapılması halinde de itirazın, anılan Yasanın 268/3-e. maddesi uyarınca kararı verin Özel Daireyi takip eden Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nce incelenmesi gerekmektedir.

Bu itibarla; anılan karara karşı 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü itiraz yasa yoluna başvurulamayacağından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. (Yargıtay CGK - Karar No:2011/28).

Tutuklama kararı, ceza mahkemesi aracılığıyla kişi özgürlüğüne yapılan en sert müdahaledir. Tutuklamanın önemi nedeniyle tutuklamaya itiraz başvurularının bir Ceza avukatı aracılığıyla yapılması olası mağduriyetleri engelleyecektir.


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS