0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Dava ve Ceza Zamanaşımı Nedir? (TCK 66-68)

TCK md. 66’da düzenlenen dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise, devletin cezalandırma hakkından vazgeçmesi ve ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku kurumudur.

TCK md. 68’de düzenlenen ceza zamanaşımı, mahkumiyet hükmünün kesinleşmesinden itibaren belli bir sürenin geçmesiyle hükmün infaz edilmesinden vazgeçilmesidir. Dava zamanaşımında devletin cezalandırma hakkı ortadan kalkarken, ceza zamanaşımında hükmedilen cezanın infaz edilmemesi söz konusudur.

Önemle belirtmek gerekir ki, ‘olağan dava zamanaşımı süresi’ (asli dava zamanaşımı) ve ‘uzamış dava zamanaşımı süresi’ olmak üzere iki çeşit dava zamanaşımı süresi vardır. Zamanaşımının kesilmesi sebepleri varsa, şüpheli veya sanık hakkında ‘uzamış zamanaşımı süresi’ uygulanır. TCK md. 66’ya göre, en hafif suçlarda olağan zamanaşımı süresi 8 yıl, aynı suçlara ilişkin uzamış zamanaşımı süresi 12 yıldır. Makalemizde sırasıyla önce dava zamanaşımı ve sonuçları, daha sonra ceza zamanaşımı ve sonuçları ayrıntılarıyla açıklanmıştır.

Bir Suçun Dava Zamanaşımı Süresi Nasıl Belirlenir?

TCK’ya göre dava zamanaşımı süresi, her suç için kanunda belirlenen cezanın üst sınırı dikkate alınarak ayrı ayrı belirlenir (TCK md. 66/4). Önce suçun üst sınırı bulunur, suçun üst sınırına göre TCK md. 66/1’de düzenlenen zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı tespit edilir. Suçun kanundaki cezasının üst sınırı belli değilse, TCK md. 49’a göre, süreli hapis cezalarında üst sınır en fazla 20 yıl olarak kabul edilir.

Kanunda suçun cezası, seçimlik olarak “hapis cezası veya adli para cezası” şeklinde belirlenmişse, mahkumiyet kararında sanığa adli para cezası verilse dahi, dava zamanaşımı süresi hesaplanırken hapis cezasının üst sınırı dikkate alınır. Suçun cezası, “hapis cezası ve adli para cezası” şeklinde birlikte hükmedilen cezalardan ise yine hapis cezasının üst sınırı dikkate alınarak hesaplama yapılacaktır (TCK md. 66/4)

Mevcut delillere göre, mahkeme tarafından değerlendirme yapılırken suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinin de işlenmiş olabileceği görülüyorsa, dava zamanaşımı süresi suçun nitelikli hali dikkate alınarak belirlenir (TCK md. 66/3). Örneğin, TCK md. 157’ye göre dolandırıcılık suçunun temel şekli dikkate alınarak yapılan bir soruşturmada dava zamanaşımı süresi 8 yıldır, soruşturma veya yargılama sırasında kamu kurumunun araç olarak kullanıldığına ilişkin deliller ortaya çıkarsa, TCK md. 158 gereği suçun üst sınırı 7 yıl olduğundan dava zamanaşımı süresi de 15 yıl olacaktır.

Suçun temel şeklinde sadece arttırım yapmak suretiyle düzenlenen nitelikli halleri de dava zamanaşımı hesaplanırken göz önünde bulundurulmalıdır (Yargıtay CGK - 2012/1842 karar). Örneğin, basit mala zarar verme suçunun cezası (TCK m.151) 4 aydan 3 yıla kadar hapis cezası olduğundan olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Ancak, mala zarar verme suçunun patlayıcı madde kullanılarak işlenmesi halinde temel ceza bir katına kadar arttırılacağından (TCK md.152/2), arttırım ile birlikte suçun ceza alt sınırı 8 ay, üst sınırı ise 6 yıl olacaktır. Aşağıda ayrıntılı açıklandığı üzere, bu durumda cezayı arttıran nitelikli hal nedeniyle olağan zamanaşımı süresi de 15 yıl olacaktır.

Özellikle belirtelim ki, dava zamanaşımı hesaplanırken sadece suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri dikkate alınacaktır. Suçun daha az cezayı gerektiren yaş küçüklüğü, haksız tahrik, meşru müdafaa, suça teşebbüs, yardım etme vb. nitelikli halleri dava zamanaşımı süresi belirlenirken dikkate alınmaz.

Aynı fiilden dolayı tekrar yargılama yapılması gerekiyorsa, dava zamanaşımı süresi, belirlenen yeni suç vasfına göre hesaplanır (TCK md. 66/5). Aynı fiilden dolayı tekrar yargılama yapılması, yargılamanın yenilenmesi veya kanun yararına bozma hallerinde, yani ceza davasının yeniden ele alınmasının gerektiği hallerde söz konusu olabilir.

Dava Zamanaşımı Süresi Ne Zaman İşlemeye Başlar?

Kural olarak dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği günden itibaren işlemeye başlar. TCK md.66/6’ya göre dava zamanaşımı süresi;

  • Tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden,

  • Teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden,

  • Kesintisiz (mütemadi) suçlarda kesintinin gerçekleştiği (temadinin sona erdiği) günden,

  • Zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden,

  • Çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden,

itibaren işlemeye başlar.

İştirak halinde işlenen suçlarda, asli maddi failin (asıl fiili işleyenin) yaptığı hareket esas alınarak azmettiren, yardım eden ve diğer şeriklere uygulanacak dava zamanaşımı süresi ortak bir şekilde belirlenir.

Ceza Davasında Dava Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Ceza soruşturma ve kovuşturmalarında dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren yukarıda belirttiğimiz esaslar çerçevesinde TCK md. 66/1’e göre hesaplanır. Bu sürelere ‘olağan dava zamanaşımı süresi’ denilmektedir. Olağan dava zamanaşımı sürelerinin geçmesiyle kamu davası (ceza davası) hakkında düşme kararı verilir. Buna göre;

  • Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 30 yıl,
  • Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 25 yıl,
  • Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda 20 yıl,
  • 5 yıldan fazla ve 20 yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda 15 yıl,
  • 5 yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda 8 yıl

geçmesiyle ceza davası hakkında düşme kararı verilir.

  • Fiili işlediği tarihte 15-18 yaş arasında olan çocuklar için dava zamanaşımı süreleri (TCK md. 66/2):

    • Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 20 yıl,
    • Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 16 yıl 8 ay,
    • Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda 13 yıl 4 ay,
    • Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda 10 yıl,
    • Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda 5 yıl 4 ay.
  • Fiili işlediği tarihte 12 - 15 yaş arasında olan çocuklar için dava zamanaşımı süreleri (TCK md. 66/2):

    • Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 15 yıl,
    • Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 12 yıl 6 ay,
    • 20 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda 10 yıl,
    • 5 yıldan fazla ve 20 yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda 7 yıl 6 ay,
    • 5 yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda 4 yıl.

Hemen belirtelim ki, TCK 66/7’ye göre yurtdışında işlenen bazı suçlarda dava zamanaşımı süreleri işlemez, her zaman soruşturma veya kovuşturma yapılabilir.

Dava Zamanaşımı Süresinin Kesilmesi ve Hesaplama

Ceza hukukunda dava zamanaşımı süresinin kesilmesi; işleyen zamanaşımı süresinin adli makamların yaptığı bazı işlemler nedeniyle kesilmesini, zamanaşımı süresinin kesildiği gün tüm olağan zamanaşımı süresinin yeniden işlemeye başlamasını ifade eder (TCK md. 67/3). Zamanaşımı süresinin kesilmesi halinde, dava zamanaşımı süresi, ilgili suç için kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar (TCK md. 67/4). Örneğin, dava zamanaşımı süresi, şantaj suçu, tehdit suçu, basit dolandırıcılık suçu, basit kasten yaralama suçu gibi suçlarda 8 yıldır. Bu suçlar 01.09.2016 tarihinde işlenmesine rağmen fail 01.09.2017 tarihinde sorguya çekilirse, sorguya çekildiği 01.09.2017 tarihinden itibaren zamanaşımı süresi kesilir ve aynı gün 8 yıllık süre tekrar işlemeye başlar. Böylece somut olayda zamanaşımı süresi, 9 yıl olacaktır. Bu suçlarda, bu şekilde zamanaşımı süresi en fazla 12 yıla kadar uzayabilir.

Dava zamanaşımını kesen birden fazla sebep varsa, her kesme sebebi ayrı ayrı zamanaşımını keser, en son kesme sebebinden sonra zamanaşımı yeniden ve baştan itibaren işlemeye başlar. Dava zamanaşımı sürelerinin kesilmesi halinde düşme kararı için dikkate alınacak süreler olağan zamanaşımı süreleri değil, “uzamış zamanaşımı süreleri”dir.

Dava zamanaşımını kesilmesi sebepleri TCK md. 67/2’de sınırlı sayıda olacak şekilde belirlenmiş olup şunlardır:

İfade Alma İşlemi: TCK’ya göre ifade alma işlemi, kolluk veya savcılık tarafından yapılabilir (CMK md. 1/g). Kolluk tarafından alınan ifade, zamanaşımının kesilmesine neden olmaz. Sadece savcılık tarafından şüphelilerden veya sanıklardan herhangi birinin ifadesinin alınması işlemi dava zamanaşımı süresinin kesilmesine neden olur. Savcı, olay ile ilgili şüpheli veya sanıkların ifadesine bir kez başvurduktan sonra, aldığı diğer ek ifadeler dava zamanaşımı süresini kesmez.

Sorguya Çekilme İşlemi: Sorgu, şüpheli veya sanığın, hakim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesi anlamına gelir (CMK md. 1/h). Aynı fiil nedeniyle suçlanan şüpheli veya sanıklardan herhangi birinin sorguya çekilmesi dava zamanaşımı süresinin kesilmesine neden olur.

  • Sorgu kavramından anlaşılması gereken ve dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:

    • Şüphelinin tutuklanması veya adli kontrol uygulanması istemiyle mahkemeye sevk edilmesi halinde dinlenmesi sorgu olarak kabul edilir ve zamanaşımı süresini keser.
    • Sanığın mahkemede ilk defa olay ile ilgili beyanının alınması sorgu olarak kabul edilir ve zamanaşımı süresini keser.
    • Savcının ek ifade alması, zamanaşımı süresini kesmez.
    • Daha önce yapılan sorgu dışında, hakim veya mahkeme tarafından şüpheli veya sanık hakkında yakalama kararı çıkartılarak veya herhangi bir şekilde tekrar dinlemesi halinde dava zamanaşımı süresi kesilmez.
    • Ceza davası kararının Yargıtay temyiz incelemesi neticesinde bozulması halinde, tekrar sanığın beyanı alınsa bile zamanaşımı süresi bu yüzden kesilmez.
    • Mahkemenin herhangi bir nedenle sanığa ek savunma hakkı vermesi halinde dava zamanaşımı süresi kesilmez.

5237 sayılı TCK’da dava zamanaşımının sirayeti konusunda fiile bağlılığı esas alan nesnel ölçütün kabul edildiği, zamanaşımının kesilmesinin suçu işlediği iddia olunan kişiye ya da kişilere ilişkin olmayıp aksine suç konusu fiile ilişkin olduğu, bahse konu suçu oluşturan fiilin objektif olarak şerikler (iştirak halinde suç işleyenler) arasındaki bağı ifade ettiği, bu bağın suça iştirak eden kişilerden kaynaklanmayıp aksine ortak katkıda bulunulan fiilin çerçevesinde hüküm ifade ettiği, dolayısıyla objektif bu bağ kapsamında meydana gelen ve dava zamanaşımını kesen nedenlerin, kişilerden bağımsız olarak hukuki sonuç doğuracağı ve fiil nedeniyle birleşen tüm şerikler hakkında da geçerli olacağı anlaşıldığından iştirak hâlinde işlenen suçlarda, ortaklardan birisinin savunmasının alınmasının dava zamanaşımının kesilmesi yönünden diğer ortakları da etkileyeceğinin kabul edilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.05.2019 tarihli ve 147-428 sayılı kararında da benzer gerekçelerle aynı sonuca ulaşılmıştır (CGK-K.2021/61).

Tutuklama Kararı Verilmesi: Şüpheli veya sanıklardan herhangi biri hakkında tutuklama kararı verilmesi zamanaşımı süresini keser. Tutuklama kararı CMK md. 100 gereği yüze karşı veya CMK md. 248/5 gereği şüpheli veya sanığın yokluğunda verilebilir. İster yüze karşı isterse sanığın yokluğunda verilen tutuklama kararı olsun dava zamanaşımı süresini kesilmesine neden olur. Uygulamada şüphelilerin yokluğunda CMK md. 98 gereği sulh ceza hakimlikleri tarafından ‘tutuklamaya yönelik yakalama kararı’ verilmektedir. Tutuklamaya yönelik yakalama kararı dava zamanaşımı süresini kesmez. Her ne şekilde çıkarılmış olursa olsun yakalama kararları, zorla getirme müzekkereleri, çağrı kağıtları (davetiyeler) dava zamanaşımı süresini kesmez.

Suç ile İlgili İddianame Düzenlenmesi: İddianame, CMK md. 170 gereği savcılık tarafından düzenlenen, soruşturmayı sona erdirip kovuşturmanın başlamasını (ceza davası açılmasını) sağlayan belgedir. Suç ile ilgili iddianame düzenlenmesi de zamanaşımını kesen sebepler arasındadır.

Mahkemenin Mahkumiyet Kararı Vermesi: Ceza mahkemesinin sanıklardan bir kısmı veya biri hakkında mahkumiyet kararı vermesi de dava zamanaşımı süresini keser. Beraat, davanın reddi, ceza verilmesine yer olmadığı, düşme gibi mahkeme kararları dava zamanaşımı süresinin işlemesini kesmez.

Direnme Kararı: İstinaf mahkemesinin istinaf incelemesinden sonra verdiği bozma kararına karşı yerel mahkeme direnemez. Oysa, ceza temyiz kanun yoluna başvurulduğunda temyiz mahkemesi bozma kararı verirse, ilk derece mahkemesi tarafından direnme kararı verilebilir. İlk derece mahkemesi tarafından verilen bu direnme kararı teknik olarak bir mahkumiyet kararı olduğundan, bu karar zamanaşımı süresinin kesilmesine neden olur.

5237 sayılı TCK’nın 67/2. maddesine göre; kollukta alınan ifadeler, yakalama işlemi, celb, ihzar müzekkereleri, sanık hakkında son tahkikatın açılması kararı (Örneğin, avukatın görevi gereği yargılanmasında) dava zamanaşımının kesilmesine yol açmaz.

Dava Zamanaşımının Kesilmesi ve Uzamış Dava Zamanaşımı Süresi

Dava zamanaşımı süresi, her kesilme nedeninden sonra tekrar işlemeye başlar. Kesilme nedenleri varsa, zamanaşımı süresi ilgili suç için kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar. Kesilme halinde, ceza davasının düşmesi için ‘uzamış zamanaşımı süresinin’ geçmesi gerekir (TCK md. 67/4).

Hemen belirtelim ki ceza davası hakkında düşme kararı verilebilmesi için uzamış zamanaşımı sürelerinin tümüyle geçmiş olması gerekmez. Olağan dava zamanaşımı süreleri geçtikten sonra, kesilme halinde eklenmesi gereken süre hesaplanarak düşme kararı verilip verilmeyeceği bulunmalıdır.

Uzamış zamanaşımı süresine örnek vermek gerekirse;

Örneğin, 01.01.2016 yılında resmi evrakta sahtecilik suçu (TCK 204/1) işlenmiş, savcılık tarafından bir yıl sonra 01.01.2017 tarihinde ifade alınmış, 01.06.2017 tarihinde iddianame düzenlenmiş, davanın açıldığı ceza mahkemesi sanık hakkında savunmasını almak için yakalama kararı çıkartmış, sanık 01.12.2017 yılında yakalanarak sorgusu yapılmış, yargılama devam etmiş ve 01.01.2018 yılında sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmiştir. Mahkumiyet kararı istinaf ve temyiz incelmesi neticesinde bozulmuş ve dava yerel mahkemede devam etmiş, duruşma günü olan 02.01.2026 yılında zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmiştir. Resmi evrakta sahtecilik suçuna ilişkin olağan zamanaşımı süresi 8 yıl, uzamış zamanaşımı süresi ise en fazla 12 yıldır. Ancak, somut olayımızda dava zamanaşımını kesen son işlem 01.01.2018 tarihli mahkumiyet kararıdır. Bu işlemden sonra yapılan olağan duruşmalar zamanaşımını kesmez. Somut olayda, fiilin işlenmesinden zamanaşımını kesen son işleme kadar geçen süre 2 yıldır. Uzamaış zamanaşımı süresini bulmak için, bu 2 yıllık süre olağan zamanaşımı süresine eklenir. Zamanaşımını kesen en son işlemden itibaren 8 yıl olağan zamanaşımı + 2 yıl uzama süresi = 10 yıl uzamış zamanaşımı süresi geçmesiyle ceza davası hakkında düşme kararı verilmiştir. Görüldüğü üzere, somut suçta en fazla 12 yıl olan uzamış zamanaşımı süresi beklenmeden, yani fiilin işlenmesinden itibaren 10 yıl geçmesiyle dava zamanaşımına uğramıştır.

Uzamış zamanaşımı süreleri, en fazla aşağıdaki gibidir:

  • Fiili işlediği tarihte 18 yaşını bitirmiş şahıslar için ‘uzamış dava zamanaşımı süreleri’ şöyledir (m. 67/4. atfıyla m. 66/1. fıkra):

    • Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 45 yıl,
    • Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 37 yıl 6 ay,
    • 20 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda 30 yıl,
    • 5 yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda 22 yıl 6 ay,
    • 5 yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda 12 yıl.
  • Fiil işlediği tarihte 15 - 18 yaş arasında olan şahıslar için ‘uzamış dava zamanaşımı süreleri’ şöyledir (m. 67/4. atfıyla m. 66/2. fıkra):

    • Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 30 yıl,
    • Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 25 yıl,
    • 20 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda 20 yıl,
    • 5 yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda 15 yıl,
    • 5 yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda 8 yıl.
  • Fiili işlediği tarihte 12-15 yaş arasında olan şahıslar için ‘uzamış dava zamanaşımı süreleri’ şöyledir (m. 67/4. atfıyla m. 66/3 fıkra):

    • Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 22 yıl 6 ay,
    • Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 18 yıl 9 ay,
    • 20 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda 15 yıl,
    • 5 yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda 11 yıl 3 ay,
    • 5 yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda 6 yıl.

Dava Zamanaşımı Süresinin Durması

Dava zamanaşımı süresinin durması, kanunda öngörülen bir kovuşturma engelinin bulunması halinde, bu engel ortadan kaldırılıncaya kadar zamanaşımı süresinin işlememesini ifade eder. Durma kararı, süresiz bir şekilde zamanaşımının olduğu yerde durması, işlememesi sonucunu doğurur. Dava zamanaşımının durması hükümleri TCK md. 67/1’de düzenlenmiştir. Buna göre durma nedenleri şunlardır:

1. İzin Şartı: Bazı suçlar veya suç failleri hakkında kamu davasının açılması yetkili merciden izin alınması şartına bağlanmıştır. TCK uygulamasında çoğu zaman kovuşturma için izin vermeye yetkili mercii Adalet Bakanlığı olmaktadır. Kovuşturulması izin şartına bağlı olan suçlarda da zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren başlar. Yetkili mercie izin için başvurulan tarihte işleyen zamanaşımı izin alınıncaya kadar durur. Yetkili merciden kovuşturma izni alındıktan sonra zamanaşımı tekrar işlemeye başlar. Kovuşturması izin şartına bağlı suça örnek olarak TCK md. 299’da düzenlenen Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu gösterilebilir. Aynı şekilde Hakimler ve Savcılar Kanunu md. 82, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu md. 58, 1512 sayılı Noterlik Kanunu md. 153’te de hakim-savcı, avukat ve noterler hakkında görevlerinden dolayı kovuşturma yapılması izin şartının gerçekleşmesine bağlıdır.

2. Karar Şartı: Bazı suç failleri için ceza davası açılması yetkili mercilerin bir karar alması şartına bağlı tutulmuştur. Bu hallerde kanunun öngördüğü yetkili merci tarafından kovuşturma yapılması kararı alınmadıkça savcılık tarafından ceza davası açılamaz. Örneğin, TBMM tarafından milletvekili dokunulmazlığının kaldırıldığına dair bir karar alınmadıkça, milletvekilleri hakkında kovuşturma yapılamaz (Anayasa md. 83). Yine, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanmaları Hakkında Kanun, memurun görevi sebebiyle işlediği suçlardan dolayı savcının kamu davası açmasını ilgili mercilerden ‘soruşturma izni verilmesi’ şartına bağlamıştır. Her ne kadar kanun ‘izin’ kelimesini kullanıyorsa da, teknik olarak yetkili merciinin yaptığı işlem ‘karar’ niteliğindedir. Suçun işlenmesi ile işlemeye başlayan zamanaşımı, karar alınmasının talep edilmesi ile durur. Karar alındıktan sonra dava zamanaşımı süresi tekrar işlemeye başlar.

3. Bekletici Mesele Olması: TCK md. 67/1’e göre soruşturma ve kovuşturma yapılması, diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı ise, bekletici meseleden bahsedilebilir. Soruşturma ve kovuşturmada bir bekletici mesele vakıası ortaya çıkarsa, dava zamanaşımı süresi durur. Örneğin, ceza mahkemesi tarafından ilgili kanun maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yapılması halinde, başvurunun sonucu ‘bekletici mesele’ yapılır ve zamanaşımı durur. Hemen belirtelim ki, hakimin aldığı her bekletici mesele kararı zamanaşımını durdurmaz, hakim hiç gereği yokken veya kovuşturmayla ilgisi olmadığı halde bir bekletici mesele yapma kararı alırsa, bu karar zamanaşımını durdurmaz. Bu nedenle davayı takip eden avukat, davanın mahiyeti itibariyle bekletici meselenin yerinde olup olmadığını da iyi değerlendirmelidir. Ayrıca, mahkemenin kendi yaptığı işlemler bekletici mesele yapılmaz. Örneğin, bilirkişi raporu alınması, keşif yapılması, adli tıp raporu beklenmesi vs.

4. Kaçak Kararı Alınması: Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) md. 247’ye göre kaçaklık kararı, hem soruşturma hem de kovuşturma aşamasında alınabilir. Hakkındaki soruşturma veya kovuşturmanın sonuçsuz kalmasını sağlamak için saklanan kişi hakkında ‘kaçaklık kararı’ alınabilir. Kaçaklık kararı alındıktan sonra zamanaşımı durur, bu kaçaklık kararı kaldırıldıktan sonra dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar (TCK md 67/1).

Yargılamanın Yenilenmesi ve Dava Zamanaşımı

Yargılamanın yenilenmesi (iade-i muhakeme), kesinleşen hüküm ile ilgili hükümlünün lehine veya aleyhine yeniden yargılama yapılmasıdır.

Aynı fiilden dolayı tekrar yargılamayı gerektiren hallerde, yani yargılamanın yenilenmesi hallerinde, mahkemece yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edildiği tarihten itibaren fiile ilişkin zamanaşımı süresi yeni baştan işlemeye başlar (TCK m.66/5). Örneğin, 01.01.2010 tarihinde kesinleşen hüküm ile ilgili 01.07.2021 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebi kabul gör müş ise, kabul tarihinden itibaren yeni baştan bir zamanaşımı işleyecektir. İşleyen zamanaşımının süresi yeni suç vasfı da dikkate alınarak TCK m.66/1 hükmüne göre belirlenecektir. Yeni zamanaşımı süresinin işlemesi, durması, kesilmesi vs. TCK m.66’daki genel kurallara tabidir.

Ceza Zamanaşımı Nedir? Nasıl Hesaplanır?

Ceza zamanaşımı, kesinleşen mahkumiyet kararının belli bir süre içinde infaz edilememesi halinde, hükümlü hakkında mahkumiyet hükmünün infazından vazgeçilmesidir. Ceza zamanaşımı, sadece infazı ortadan kaldıran bir kurumdur. Mahkumiyet hükmünün infazından vazgeçilmesi dışında, cezanın diğer tüm hukuki sonuçları devam eder. Örneğin, belli suçların işlenmesi halinde memuriyet şartları, adli sicil kaydının silinmesi şartları, memnu hakların iadesi şartları vb. gibi cezaya bağlı sonuçlar varlığını devam ettirir.

Ceza zamanaşımı, kendiliğinden gözetilmelidir, yani hükümlünün talebi olmasa bile koşulları varsa “cezanın infaz edilmemesi kararı” resen verilmelidir.

Ceza Zamanaşımı Süreleri

Ceza zamanaşımı süreleri, TCK md. 68’de düzenlenmiştir. Ceza zamanaşımı süreleri, ceza mahkemesi tarafından hükmedilen ceza miktarına veya cezanın niteliğine göre belirlenmiştir.

Buna göre aşağıdaki ceza zamanaşımı süreleri geçtikten sonra ceza infaz edilmez (TCK md. 68/1):

  • Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında 40 yıl,
  • Müebbet hapis cezalarında 30 yıl,
  • 20 yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında 24 yıl,
  • 5 yıldan fazla hapis cezalarında 20 yıl,
  • 5 yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında 10 yıl,
  • Fiili işlediği sırada 12 yaşını doldurmuş olup da 15 yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; 15 yaşını doldurmuş olup da 18 yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle ceza infaz edilmez.
  • Müsadere Zamanaşımı: Müsadereye ilişkin hüküm, kesinleşmeden itibaren yirmi yıl geçtikten sonra infaz edilmez (TCK md. 70)

Ceza Zamanaşımı Süresinin Kesilmesi

Ceza zamanaşımı süresi, belli koşulların bulunması halinde kesilir, kesilme tarihinden itibaren yeniden işlemeye başlar. Ceza zamanaşımı süresinin kesilmesi, TCK md. 71’de düzenlenmiştir.

  • Buna göre ceza zamanaşımı süresi şu hallerde kesilir:

    • Mahkumiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye kanuna göre tebligat yapılması ceza zamanaşımı süresini keser.
    • Hükümlünün cezanın infazı için yakalanması: Yakalama müzekkeresi düzenlenmesi ceza zamanaşımı süresinin kesilmesine yol açmaz, hükümlünün fiilen yakalanması gerekir.
    • Hükümlünün önceki suçtan dolayı mahkum olduktan sonra, üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi.

Ceza Zamanaşımı Süresi Nasıl Hesaplanır?

Yukarıdaki hallerde ceza zamanaşımı süresi kesilir, kesilme tarihinden itibaren aynı süre yeniden işlemeye başlar. Ceza zamanaşımı süresi açısından ‘uzamış zamanaşımı’ kavramı yoktur. Zamanaşımı kesilince tekrar aynen işler.

Hükümlünün cezası infaz edilirken firar veya başka bir suretle infazın kesilmesi halinde, ceza zamanaşımı süresi kalan ceza miktarı dikkate alınarak hesaplanır. Hükümlünün, gözaltı, tutuklama vb. koruma tedbirleri nedeniyle cezaevinde geçirdiği süreler de mahkum olduğu hapis cezasından düşülerek kalan ceza süresi üzerinden ceza zamanaşımı hesaplanmalıdır (TCK md. 68/5). Örneğin, 1 yıl 6 ay tutuklu kaldıktan sonra 6 yıl hapis cezasına mahkum edilen hükümlünün, 6 yıllık hapis cezasından 1 yıl 6 aylık tutukluluk süresi düşüldükten sonra kalan cezası 4 yıl 6 ay olacaktır. Bu durumda ceza miktarı 5 yılın altına indiğinden ceza zamanaşımı süresi 10 yıl olacaktır.

Ceza zamanaşımı süresinin kesilmesi ve işlemesine örnek vermek gerekirse; 01.01.2016 tarihinde 3 yıl hapis cezası içeren mahkumiyet hükmü kesinleşmiş olsun. Hükümlüye 01.03.2016 tarihinde cezasının infazı amacıyla davetiye tebliğ edilmiş, hükümlü davete rağmen gelmediği için hakkında yakalama kararı çıkartılmış ve 01.03.2026 tarihinde yakalanmıştır. Hükümlünün ceza miktarı dikkate alındığında ceza zamanaşımı süresi 10 yıldır. Hükümlüye 01.03.2016 tarihinde davetiye tebliğ edilmesiye zamanaşımı süresi kesilmiş, hükümlü zamanaşımı süresinin son günü 01.03.2026 yılında yakalanmıştır. Hükümlü, ceza zamanaşımı süresi içinde yakalandığı için cezası infaz edilmelidir. Hükümlü, 1 gün sonra yakalansaydı cezası zamanaşımına uğradığı için, cezanın infazı mümkün değildi.

Birden Fazla Cezanın İçtima Edilmesi ve Mahkumiyetin Ferileri

Türleri başka başka cezaları içeren mahkumiyet hükümleri, en ağır ceza için konulan sürenin geçmesiyle infaz edilmez. Örneğin, 6 yıl hapis cezası ve 50.000 TL adli para cezasına mahkumiyet içeren bir hüküm, hem adli para cezası hem de hapis cezası için 20 yıl geçmekle ceza zamnaşımına uğrar.

Cezanın ferileri de mahkumiyet hükmünde yer alan asıl cezanın zamanaşımı süresine tabidir. Cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının süresi ceza zamanaşımı doluncaya kadar devam eder (TCK md. 69).

Müsadere için mahkumiyet hükmünün kesinleşmesinden itibaren 20 yıllık ayrı bir ceza zamanaşımı süresi olduğunu vurgulamıştık. Yani, mahkumiyet hükmünde yer alan müsadere kararı 20 yıl geçmekle artık infaz edilemez (TCK md. 70)

Dava ve Ceza Zamanaşımı Yargıtay Kararları


Dava Zamanaşımının Kesilmesi ve Sirayeti

Dava zamanaşımını kesen nedenler TCK’nın 67. maddesinin ikinci fıkrasında, bir suçla ilgili olarak; şüpheli veya sanıklardan birinin Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi ve sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi olarak belirtilmiştir. Dava zamanaşımının kesilme nedenleri sayılırken madde metninde kullanılan “şüpheli veya sanıklardan birinin”, “şüpheli veya sanıklardan biri hakkında”, “sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa” ibarelerinden dolayı 5237 sayılı TCK’da “dava zamanaşımının sirayeti” ilkesinin benimsendiği ve öznel kriter dışlanarak nesnel kriter esas alındığı için suç tarihinden itibaren dava zamanaşımının fail bazında değil de fiile bağlı olarak ortak hesaplanması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle iştirak hâlinde bir suç işlendiği takdirde şeriklerden biri hakkında dava zamanaşımını kesen işlemler yapılmış ise haklarında madde metninde sayılan işlemler yapılmış veya yapılmamış olan şerikler hakkında da dava zamanaşımı süresi kesilmiş olacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.03.2012 tarihli ve 241-114 sayılı kararı ile 31.01.2012 tarihli ve 243-7 sayılı kararında, 5237 sayılı TCK’da dava zamanaşımının sirayeti konusunda fiile bağlılığı esas alan nesnel ölçütün kabul edildiği, iştirak hâlinde suç işleyen sanıklardan bir kısmı hakkında verilen mahkûmiyet kararının tüm sanıklar için dava zamanaşımını keseceği vurgulanmıştır.

Nitekim öğretide de TCK’nın 67. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile ilgili olarak; bir şüpheli veya sanık hakkındaki ifade alma veya sorgunun diğer sanık veya şüpheliler bakımından da zamanaşımını keseceği (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara, 2017, s.984-986.), yeni TCK’nın sisteminde, dava zamanaşımı süresinin kesilmesinde nesnel ölçütün esas alındığı, başka bir deyişle, kesme sebebinin varlığı hâlinde, dava zamanaşımının suçla ilgili olarak kesildiğini kabul etmek ve fakat bunu ilgili suç ortağına özgü kesilme olarak mütalaa etmemek gerektiği (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara 2015, s. 887-890.), eğer bir suçta birden fazla kişi çeşitli sebeplerle şüpheli veya sanık durumunda iseler Kanun’un ifadesine göre bunlardan birinin ifadesinin alınması veya sorgulanmasının sanıkların tamamı bakımından zamanaşımını keseceği (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. bası, Ankara 2017, s.718-721.), zamanaşımının kesilmesinin suçu işlediği iddia olunan kişiye ya da kişilere ilişkin olmayıp aksine suç konusu fiile ilişkin olduğu, zamanaşımını kesen sebeplerin bir suç sebebiyle ortaya çıktığı, bahse konu suçu oluşturan fiilin objektif olarak şerikler arasındaki bağı ifade ettiği, bu bağın suça iştirak eden kişilerden kaynaklanmayıp aksine ortak katkıda bulunulan fiilin çerçevesinde hüküm ifade ettiği, dolayısıyla objektif bu bağ kapsamında meydana gelen ve dava zamanaşımını kesen nedenlerin, kişilerden bağımsız olarak hukuki sonuç doğuracağı ve fiil nedeniyle birleşen tüm şerikler hakkında da geçerli olacağı (Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara 2017, s. 728.), suç iştirak hâlinde işlenmişse, bir sanık hakkında dava zamanaşımını kesen nedenin tüm sanıkları etkileyeceği, böylece, şüpheli veya sanıklardan birinin, ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, hakkında tutuklama kararı verilmesi, onunla ilgili iddianamenin düzenlenmesi, mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde, haklarında soruşturma yapılmış veya yapılmamış tüm suç ortakları ile ilgili dava zamanaşımının kesileceği (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. bası, İstanbul 2017, s. 790-794.), iştirak hâlinde işlenen suçlarda ortaklardan biri için dava zamanaşımının kesilmesinin diğer ortakları da etkileyeceği, yani onlar için de dava zamanaşımı süresinin kesileceği (Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. bası, Ankara 2017, s. 917.), düzenlemenin lafzına ve ruhuna göre ortaklardan birinin ifadesinin alınması, tutuklama kararı verilmesi, mahkûmiyet hükmü kurulması durumunda o ortakla, o suçu iştirâk hâlinde işleyen şüpheliler veya sanıklar hakkında da zamanaşımı süresinin kesileceği, kanun koyucunun, sirayet ihtimalini düşünmese bu ibareleri kanuna koymayacağı (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. bası, Ankara, 2010, 2. cilt, s.2270-2271.) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

5237 sayılı TCK’da dava zamanaşımının sirayeti konusunda fiile bağlılığı esas alan nesnel ölçütün kabul edildiği, zamanaşımının kesilmesinin suçu işlediği iddia olunan kişiye ya da kişilere ilişkin olmayıp aksine suç konusu fiile ilişkin olduğu, bahse konu suçu oluşturan fiilin objektif olarak şerikler arasındaki bağı ifade ettiği, bu bağın suça iştirak eden kişilerden kaynaklanmayıp aksine ortak katkıda bulunulan fiilin çerçevesinde hüküm ifade ettiği, dolayısıyla objektif bu bağ kapsamında meydana gelen ve dava zamanaşımını kesen nedenlerin, kişilerden bağımsız olarak hukuki sonuç doğuracağı ve fiil nedeniyle birleşen tüm şerikler hakkında da geçerli olacağı anlaşıldığından iştirak hâlinde işlenen suçlarda, ortaklardan birisinin savunmasının alınmasının dava zamanaşımının kesilmesi yönünden diğer ortakları da etkileyeceğinin kabul edilmesinde zorunluluk bulunmaktadır (CGK-K.2021/61).

Kesinleşen Hükümlerin Uyarlanması ve Ceza Zamanaşımı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 02.05.2006 tarihli ve 2006/6-135 Esas, 2006/128 sayılı Kararında da belirtildiği üzere, Sanık hakkında hüküm verilip kesinleştikten sonra sanık lehine bir kanuni düzenleme olduğunda uyarlama yargılaması yapılarak lehe olan ve sanığın hukuki durumuna uygulanması gereken kanun tespit edilir. Daha sonra yürürlüğe giren lehe kanun sebebiyle yapılan uyarlama yargılamasında verilen kararlar hüküm niteliğindedir (Yargıtay CGK - 2006/128 karar).

Uyarlama yargılamasının yeni yasanın uygulanması koşullarının belirlenmesi amacı ile sınırlı ve kendine özgü bir yargılama olduğu, bu yargılama sonunda verilen karar hüküm niteliğinde ve temyizi kabil olmakla birlikte, sonradan yürürlüğe giren lehe yasanın hükümlü lehine uygulanması ve infaz yeteneği bulunan ilk hükmü değiştirmekten ibaret ve infaza ilişkin bir karar olduğu, bu nedenle ceza zamanaşımını yeniden başlatıcı vasfı bulunmadığı gibi 765 sayılı TCK.nun 114 ve 5237 sayılı TCK.nun 71. maddelerinde ceza zamanaşımını kesen nedenler arasında da sayılmadığı, kanunda sınırlı olarak gösterilen zamanaşımını başlatan ve kesen nedenlerin yorum ve kıyas yoluyla hükümlü aleyhine genişletilemeyeceği, 19.02.1991 tarihli yakalama kararından itibaren yirmi yıllık ceza zamanaşımının dolduğu, kaldı ki 13.06.2005 günlü ek karar duruşma dışı verilse dahi davanın esasını çözmesinden dolayı temyizinin olanaklı bulunduğu ve kesinleşmediği anlaşıldığından CMK.nun 309. maddesi uyarınca yerinde görülmeyen istemin REDDİNE karar verilmiştir. (Yargıtay 5. CD-Karar: 2011/25072)

Kanun Yararına Bozma ve Ceza Zamanaşımı

Mahkeme kararı kesinleştikten sonra, şartları varsa Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemi üzerine, hüküm kanun yararına bozulabilir. Ancak, kanun yararına bozma isteminden önce hüküm kesinleştiğinden, kanun yararına bozma talebinin kabul edilmesinden sonra yapılacak yargılama sırasında dava zamanaşımı hükümleri uygulanmaz. Kesinleşen kararın kanun yararına bozulmuş olması daha önce verilen hükmün kesinleşmesi sebebiyle sanığın hükümlü sıfatını almasını etkilemez; bu nedenle hükümlü hakkında dava zamanaşımı şartlarının değil, ceza zamanaşımı şartlarının oluşup oluşmadığı değerlendirilebilir (Yargıtay 2. CD - Karar: 2014/19694).

İddianame ve İddianamenin İadesinin Zamanaşımı Süresine Etkisi

Düşüncemize göre kabul edilmiş olmak kaydıyla iddianame, düzenlendiği yani sonuç doğuracak biçimde mahkeme kalemine kaydı yapıldığı tarihte zamanaşımını keser. Keza iddianamenin iadesi kararına itiraz edilir ve itiraz sonucunda iade kararı kaldırılırsa yine iddianamenin düzenlendiği tarihte zamanaşımı kesilmiş olur. Buna karşılık iddianame iade edilir ve iade üzerine eksiklikler tamamlandıktan sonra tekrar düzenlenip mahkeme kalemine kaydı yapılarak kabul edilirse iddianame bu ikinci düzenleme tarihinde zamanaşımını kesecektir. “İddianamenin mahkemece kabul edilmesi koşuluyla düzenlendiği tarihte zamanaşımı kesilecektir. Çünkü iddianamenin hukuki işlerliği ancak bu şekilde sağlanır. Mahkeme tarafından kabul edilmeyen bir iddianame ile soruşturma aşaması sona ermeyeceğinden yalnızca iddianamenin düzenlenmesi yetmez. Mahkeme tarafından kabulü de gerekir.” şeklinde benzer görüşlere yer verilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığa atılı sahte fatura kullanma suçuna 213 sayılı Kanunun 359/b-1. maddesinde yaptırım olarak on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, 104/2. maddesi de göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı 7 yıl 6 aydır. Daha ağır başka bir suçu oluşturma olasılığı bulunmayan ve 21.01.2005 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesinde belirlenen 5 yıllık asli zamanaşımının kabul edilen iddianamenin düzenlendiği 10.05.2010 tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmaktadır (YCGK - Karar : 2016/65).

Temyiz İncelemesinde Uzamış Dava Zamanaşımı Süresinin Dolması

Sanığın eylemine uyan suç için öngörülen cezanın türü ve yukarı sınırına göre, dava zamanaşımı süresinin 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e maddesi gereğince 8 yıl olduğu, TCK’nın 67/4. maddesi uyarınca olağanüstü zamanaşımının ise 12 yıl olacağı, suç tarihi olan 28/06/2006 tarihi ile temyiz inceleme tarihi arasında 12 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin durma süreleri de eklendiğinde geçmiş bulunduğu anlaşılmakla, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan; diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA; 5320 sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, 02.07.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 20. Ceza Dairesi - Karar : 2020/3764).

Sanıkların üzerine atılı tefecilik suçunun 5237 sayılı TCK’nın 241/1. maddesinde öngörülen cezasının üst sınırına göre aynı Kanunun 66/1-e ve 67/4. maddelerinde belirtilen 12 yıllık ilaveli dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, 2007 olan suç tarihi ile temyiz inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Yasanın 322/1 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE 09/06/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi (Yargıtay 9. Ceza Dairesi - Karar : 2020/445).

Suç tarihinde 15-18 yaş grubunda olan sanığın eylemine uyan suç için öngörülen cezanın türü ve yukarı sınırına göre, dava zamanaşımı süresinin 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e ve 66/2 maddeleri gereğince 5 yıl 4 ay olduğu, zamanaşımını kesen en son işlem olarak mahkûmiyet tarihi olan 02/07/2014 tarihi ile temyiz inceleme tarihi arasında 5 yıl 4 aylık dava zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından; diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA; 5320 sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, 09/04/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi (Yargıtay 20. Ceza Dairesi - Karar : 2020/1930).

Ceza Zamanaşımı Süresinin Kesilmesi / Yakalama

Ceza zamanaşımı süresi, hükümde yer alan her bir ceza için ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği gibi, hükümlü hakkında kesinleşerek infaza verilen ilamlar yönünden de ayrı ayrı belirlenip nazara alınması gerektiği, bu cümleden olmak üzere, hükümlünün başka mahkemelerce verilen mahkumiyet hükümlerinin infazı maksadıyla yakalanması durumunda, hangi suç veya suçlardan aldığı cezalar ile yakalanmış ise, o ceza veya cezalar ile ilgili zamanaşımının kesileceği,

Bu haliyle hükümlü hakkında çağrı kağıdının tebliğ edildiği 08/08/2008 tarihinden bu yana ceza zamanaşımını kesecek herhangi bir işlem yapılmadığı cihetle, sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği 13/05/2008 tarihinden hükümlünün yakalandığı 09/09/2019 tarihe kadar 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 68/1-e maddesinde öngörülen 10 yıllık ceza zamanaşımı süresinin gerçekleştiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi-K.2021/9271).

Hükümlüye Tebligat Halinde Ceza Zamanaşımının Kesilmesi

İncelenen somut olayda, “Sanık hakkında 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 201/a-2, 201/a-son ve 59/2. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis ve 2.650,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07/11/2007 tarihli ve 2004/32 esas, 2007/211 sayılı kararının temyiz edilmeden 15/11/2007 tarihinde kesinleştiği, sanık hakkında adli para cezasına ilişkin ilam için 28/05/2016 tarihinde ilanen tebligat yapıldığı anlaşılmıştır. Sanık hakkında aynı suça ilişkin ilamlardan adli para cezası için yapılan tebligat hapis cezasının zamanaşımının da kesilmesine neden olmuştur.

Sanık hakkında göçmen kaçakçılığına neden olma suçundan hükmedilen hapis cezasının ceza zamanaşımı, aynı suçta hükmedilen adli para cezasına ilişkin 28/05/2016 tarihinde yapılan tebligat nedeniyle kesilmiş olup ceza zamanaşımı dolmadığından itirazın reddine yönelik kararda bir isabetsizlik görülmemiştir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi-K.2021/14026).

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) Kararında Dava Zamanaşımının Durması

Dava zamanaşımı süresinin kesintisiz bir şekilde işleyip tamamlanması mümkün ise de sürenin işlemesi sırasında bir takım engellerle karşılaşılması da söz konusu olabilir. Bu engeller zamanaşımının durması ve kesilmesi hâlleridir.

Dava zamanaşımının kesilmesi kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden dolayı, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş sayılmasını ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade etmektedir. Suçun doğurduğu içtimai sarsıntı devam ettiği müddetçe suçlunun cezalandırılmasında kamu faydası olduğu esasından, dava canlı ve harekette iken zamanaşımı olmayacağı, davanın canlı ve hareketli olduğunu gösteren hadiselerin zamanaşımını keseceği sonucu çıkarılmıştır (Nurullah Kunter, Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, s. 92). Durma sebepleri gibi kesme sebeplerinin de kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. 765 sayılı TCK’da dava zamanaşımını kesen nedenler bakımından, dava zamanaşımı süresi bir yıldan az ve fazla olan suçlar olmak üzere ikili bir ayrıma gidilmiş ve bu suçlar için birbirlerinden farklı kesme nedenleri belirlenmiş, birinci gruba giren suçlarda her türlü usuli muamelenin dava zamanaşımını keseceği kabul edilmiş iken, ikinci gruba giren suçlarda kesme nedenleri tek tek ve sınırlı sayıda gösterilmiştir. 5237 sayılı TCK’da ise bu şekilde bir ayrıma gidilmeksizin bütün suçlar bakımından kesme nedenleri ortak olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’nın 104. maddesinde dava zamanaşımının; mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesileceği öngörülmüş, 5237 sayılı TCK’nın 67/2. maddesinde ise yakalama, celb, ihzar müzekkereleri ve sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karara yer verilmeyerek daha dar kapsamlı biçimde ve kesme nedenlerinin sirayeti konusunda nesnel sistem esas alınarak bir suçla ilgili olarak şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi halinde dava zamanaşımının kesileceği kabul edilmiştir.

Dava zamanaşımının durması ise kanunda açıkça sayılan bazı hallerde soruşturma veya kamu davasının yürütülememesinden dolayı, bu hâlin ortaya çıkmasından, kalkması anına kadar geçen sürede zamanaşımının işlememesini ifade etmektedir. Zamanaşımını durduran nedenlerin varlığı hâlinde, zamanaşımı süresi en son kesen işlemden itibaren, durdurucu nedenin ortaya çıktığı ana kadar işleyecek, bu engelin kalkmasıyla duran zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında ise önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle zamanaşımı süresi belirlenecektir. Dava zamanaşımının durmasının kabul edilmesinin nedeni, suçun soruşturma veya kovuşturma makamlarınca takip ediliyor olmasına rağmen kanunda sayılan bazı engel nedenlerden dolayı soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesinin mümkün olmamasına dayanmaktadır (Faruk Erem, Ahmet Danışman, Mehmet Emin Artuk, Ümanist Doktrin Açısından Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, s. 1013). Durma kabul edilmezse ortaya çıkan engel hâl nedeniyle işin uzaması sonucu davanın zamanaşımına uğraması söz konusu olabilecektir. Ancak davanın devam etmesini önleyebilecek her türlü engel dava zamanaşımının durmasını haklı göstermeyeceğinden, kanun açıkça bu sonuç ve etkiyi doğurabilecek hâlleri sınırlı bir şekilde saymıştır. Bu kapsamda 765 sayılı TCK’nın 107. maddesinde; “Hukuku âmme dâvasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar müruruzaman durur.”, 5237 sayılı TCK’nın 67/1. maddesinde ise; “Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.” hükümlerine yer verilmiştir. Her iki düzenleme arasındaki fark 5237 sayılı TCK’da 765 sayılı TCK’daki “hukuku âmme dâvasının ikamesi” ibaresi yerine “soruşturma ve kovuşturma yapılması” ibaresinin tercih edilmesi ve yeni bir durma nedeni ihdas edilerek kanun gereğince kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımının duracağının kabul edilmesidir.

Dava zamanaşımını durduran sebepler anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp ceza muhakemesi kanununda ve özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda bu konuda hükümler mevcuttur. Nitekim uyuşmazlık konusu olan CMK’nun 231/8. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi hâlinde denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı kabul edilmiştir.

Anayasa’nın 38. maddesinde dava zamanaşımının kanunilik ilkesi kapsamında olduğu benimsenmiş olup dava zamanaşımını durduran veya kesen nedenlerin kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. Bu nedenlerin yorum veya kıyas yoluyla genişletilmesi ise mümkün değildir.

TCK’nın 67. maddesinin birinci fıkrasında dava zamanaşımını durduran nedenler, izin veya karar alınması, bekletici sorun yahut kanun gereğince kaçak olduğu hususunda karar verilenler olarak sayılmıştır. Bu düzenlemeye göre, suçun işlenmesi ile başlayan dava zamanaşımı süresi, izin veya karar alınması için yetkili merciye başvurulduğu ya da bir bekletici sorunun ortaya çıktığı günde yahut kanun gereğince kaçak olduğu hususunda karar verildiğinde duracak, izin veya kararın alındığı tarihte ya da bekletici sorun çözümlendiğinde yahut kaçak olduğuna karar verilenler hakkında bu kararın kaldırıldığı tarihte kaldığı yerden işlemeye devam edecektir. Bu nedenle, durma süresinden önce geçmiş olan süre, durma süresinden sonra işleyen zamanaşımı süresine eklenecektir.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 58. ve 59. maddeleri uyarınca avukat hakkında soruşturma ve kovuşturma izninin istenmesi dava zamanaşımını durduran nedenlerden “izin” hâli ile ilgilidir. Bir avukatın işlediği görev suçu nedeniyle Cumhuriyet savcısının Adalet Bakanlığından soruşturma izni almak için başvurmasıyla dava zamanaşımı duracak, Bakanlıkça soruşturma izni verilmesiyle süre kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Yine Cumhuriyet savcısının Adalet Bakanlığından kovuşturma izni almak için başvuruda bulunmasıyla dava zamanaşımı duracak, Bakanlıkça kovuşturma izni verilmesiyle süre kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır.

Öte yandan 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 8. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi hâlinde sanığın beş yıl süreyle denetime tâbi tutulacağı, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilebileceği, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı; 10. fıkrasında, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması hâlinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi kararı verileceği; 11. fıkrasında ise denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde mahkemece hükmün açıklanacağı öngörülmüş, denetim süresinin hangi tarihleri kapsadığı, dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı hususlarında açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

CMK’nın 231/12. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. İtiraz durumunda merci tarafından itirazın kabul edilerek kararın kaldırılması her zaman mümkündür. Bu nedenle denetim süresinin başlayabilmesi ve denetimlik serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesinin istenebilmesi için kararın kesinleşmiş olması gerekir. İtiraz sürecinde dava zamanaşımının durması gerektiğine ilişkin bir hüküm de bulunmadığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımının, kararın itiraz edilmeksizin yahut itirazın reddine karar verilerek kesinleştiği yani uygulanma kabiliyeti kazanıp denetim süresinin başladığı tarihten itibaren durmaya başlayacağı kabul edilmelidir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile kovuşturma geçici olarak durmakta olup ancak denetim süresinin sonunda yahut denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ortadan kaldırılarak hüküm kurulabilmektedir. Durma nedeni ortadan kalktığında zamanaşımı süresinin tekrar işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır. Ancak, Anayasa’nın 38/4 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan “masumiyet karinesi” gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle hükmün açıklanabilmesi için ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gözetilmelidir.

Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 tarihli ve 599-99 sayılı kararında açıklandığı üzere, denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar dava zamanaşımının duracağına ilişkin açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İhbar olunan suçun kesinleşmesi şartının yorum yoluyla dava zamanaşımını durduran izin, karar yahut bekletici sorun olarak mütalaa edilmesi de mümkün değildir. Kanun koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması hâlinde özel bir durma nedeni ihdas etmiş ve dava zamanaşımının sadece denetim süresi içinde duracağını kabul etmiştir. Bu nedenle denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir. Bu yorum kanun koyucunun amacına daha uygun olacağı gibi yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle oluşacak “hukuki güvenlik” ilkesini zedeleyici sonuçların bertaraf edilmesi bakımından da en uygun çözüm yolu olacaktır.

Diğer taraftan, TCK’nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 8 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin 4. fıkrası uyarınca kesen bir nedenin varlığı hâlinde zamanaşımı süresi, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.

Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir. Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;

Sanığa atılı kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun yaptırımı TCK’nın 125 maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca bir yıldan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası olarak öngörülmüş olup, anılan Kanun’un 66/1-e maddesi gereğince bu suça ilişkin asli dava zamanaşımı sekiz yıl, aynı Kanun’un 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise on iki yıldır.

Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 16.08.2007 tarihinde gerçekleştirildiği iddia olunan eylemle ilgili olarak, dava zamanaşımı süresinin; sanık hakkında soruşturma izni verilmesinin talep edildiği 02.04.2008 ile soruşturma izninin verildiği 02.07.2008 tarihleri arasında 3 ay, sanık hakkında kovuşturma izni verilmesinin talep edildiği 13.01.2009 ile kovuşturma izninin verildiği 07.05.2009 tarihleri arasında 3 ay 24 gün ve sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 03.08.2010 ile dosyanın CMK’nın 231. maddesinde değişiklik yapan 6008 sayılı Kanun nedeniyle yeniden ele alındığı 29.09.2010 tarihleri arasında 1 ay 26 gün süreyle durduğu, sanığın sorgusunun yapıldığı 01.12.2009 ile sanık hakkında mahkûmiyet kararlarının verildiği 30.12.2010 ve 06.11.2014 tarihleri arasında ise kesildiği gözetildiğinde, TCK’nın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen on iki yıllık kesintili zamanaşımı süresinin, durma süreleri de eklendiğinde 11.05.2020 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, gerçekleşen dava zamanaşımı nedeni ile bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e, 67/4 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının dava zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir (Ceza Genel Kurulu - K.2021/74).

Ceza Zamanaşımının Durması ile Kesilmesi Arasındaki Fark

5320 sayılı Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasında; birden fazla mahkûmiyeti olan kişi bu mahkûmiyetlerden birine ilişkin cezayı infaz kurumunda çektiği sürece, diğer cezaları açısından ceza zamanaşımının işlemeyeceği, ikinci fıkrasında ise; cezanın infazının ertelenmesi veya durdurulması hâlinde, bu cezaya ilişkin zamanaşımının işlemeyeceği hususları düzenlenmiştir.

Ceza zamanaşımını durduran nedenlerin varlığı hâlinde o günden itibaren ceza zamanaşımı işlemeyecek ancak daha önce işleyen ceza zamanaşımı süresi saklı kalacaktır. Ceza zamanaşımının durduğu veya işlediği gün ise süreye dahil olacaktır. Yasal düzenlemelerde ceza zamanaşımının ne kadar süre duracağı (üst sınır) konusunda bir belirleme yoktur. Ceza zamanaşımını durduran nedenin ortadan kalkmasından sonra sürenin tekrar işlemeye başlayacağı açıktır.

Ceza zamanaşımının kesilmesiyle o güne kadar işlemiş olan zamanaşımı süresi yanar ve süre kesilme gününden itibaren yeniden ve tam olarak işlemeye başlar. Dava zamanaşımının kesilmesinin aksine, ceza zamanaşımının kesilmesinde bir üst sınır yoktur.

Ceza zamanaşımıyla birlikte düşen cezadır, hüküm diğer sonuçlarıyla birlikte varlığını sürdürmektedir. Ceza zamanaşımı süresinin dolmasıyla devletin cezayı infaz hakkı ortadan kalkar. Buna bağlı olarak, hükümlünün ceza zamanaşımından feragat etmesi mümkün değildir. Cezanın zamanaşımına uğraması, Cumhuriyet savcısı tarafından re’sen dikkate alınır. Cumhuriyet savcısı, cezanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda tereddüde düşer veya hükümlü cezanın zamanaşımına uğradığını ileri sürerse, 5275 sayılı Kanun’un 7242 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile değişik 98/1-b maddesi uyarınca infaz hâkimliğinden karar istenir (Ceza Genel Kurulu 2020/246 E. , 2021/592 K.).

Dava Zamanaşımı Süresinin Başlangıcı ve Bitimi

Dava zamanaşımı kural olarak tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Suçun işlendiği gün zamanaşımı süresinin birinci günüdür. Zira suçun işlendiği gün dahi kamu davasının açılması mümkündür. Bu nedenle dava zamanaşımının da dava açmak hakkı mevcut olduğu andan itibaren başlaması tabiidir. Kanun koyucu bazı hâllerde dava zamanaşımının süresinin başlangıcını özel olarak belirlemek gereğini hissetmiştir. Örneğin, iftira suçunda mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu, evlenme yasaklarına aykırılık suçlarında ise evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren dava zamanaşımının işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir (TCK m. 267/8 ve 230/4.).

Dava zamanaşımı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurularak kanunda öngörülen soyut cezası ve şüpheli veya sanığın yaşına göre belirlenen sürenin son günün hitamı ile gerçekleşecektir. Zamanaşımı süresinin son günü zamanaşımı süresine dâhildir (Ceza Genel Kurulu 2022/15 E. , 2022/627 K.).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS