0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Mahkumiyet Kararı (Hükmü) Nedir? (CMK 223/1)

Mahkumiyet kararı, sanığa isnat edilen suçun ispatlanmış olması nedeniyle verilen bir hüküm çeşididir. Mahkumiyet hükmü, sanığın hapis veya adli para cezasıyla cezalandırıldığı anlamına gelir. Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir (CMK m.223/1). Mahkumiyet kararı da duruşmanın sona ermesinden sonra sanığın suçu sabit görüldüğünde verilen bir hükümdür. Diğer hüküm çeşitleri şunlardır:

Mahkumiyet kararı, 5271 sayılı CMK’nın 223/5 maddesinde, “Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bir kimsenin suç işlediğinin sabit olması, hiçbir şüpheye yer bırakmadan suçun o kimse tarafından işlendiğinin kanıtlanmış olması demektir. Yargılama neticesinde şüphenin yenilmesiyle, yani suçun fail tarafından işlendiğine dair bir kesinliğe ulaşılmasıyla ortaya mahkumiyet kararı çıkar.

Mahkumiyet hükmü, dava zamanaşımını kesen nedenler arasında yer almaktadır.

Mahkumiyet Kararı Nasıl Olmalıdır?

Mahkumiyet kararı, gerekçeli olarak yazılmalıdır. Gerekçeli karar, genel olarak mahkemelerin yargılamanın konusu iddia ve savunmayı, vakıa, delil ve talepleri değerlendirerek hangi yasal nedenlerle hüküm kurduğunu açıklamak üzere yazdığı kararıdır.

Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir (CMK m.230/1):

1. İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler

İddia ve savunma tarafı tüm yargılama boyunca, iddianame ile yargılama konusu yapılan cezai uyuşmazlık hakkında görüşlerini dile getirirler. Mahkumiyet hükmünde iddia ve savunma tarafının ceza davasının konusu uyuşmazlık hakkındaki görüşlerinin ne olduğu ana hatlarıyla yer almalıdır. Böylece yargılamanın tez, antitez ve sentez diyalektiğine uygun bir şekilde yürüyüp yürümediği mahkumiyet kararı ile denetlenmiş olur.

2. Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi

Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi mahkumiyet kararının en önemli bölümüdür. Mahkeme, yargılama konusu suçun ispatına yarayan her türlü delili tartışmalı, sübut açısından önemini belirterek değerlendirmelidir. Mahkumiyet kararı gerekçesinde, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi gerekir. Hükme esas alınan delil; hüküm fıkrasını ispatlayan, hükmün beraat, mahkumiyet vb. yönünde oluşmasını sağlayan delildir. Reddedilen deliller de mahkumiyet kararında ayrıca gösterilmelidir. Duruşmada ortaya konularak tartışılmak istenen deliller aşağıdaki hallerde reddedilir (CMK m.206/2):

  • Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse,
  • Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa,
  • İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.

Mahkumiyet kararında dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerekir.

3. Ulaşılan kanaat

Yargılama sonunda mahkemenin ulaştığı kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi mahkumiyet kararında gösterilmelidir. Tarafların ileri sürdüğü istemleri de dikkate alınarak, TCK m.61 ve m.62’de belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi gerekir.

Ayrıca mahkumiyet hükmünde TCK m.53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi (CMK m.230/1).

4. Kişiselleştirme Kurumları ile Ek Güvenlik Tedbirlerine İlişkin Kararın Dayanakları

Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar mahkumiyet kararının gerekçesinde yer almalıdır.

  • Adli para cezası, işlenen bir suça karşılık hapis cezasıyla birlikte veya tek başına uygulanabilen bir yaptırım türüdür.

  • Cezanın ertelenmesi, mahkeme tarafından belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesidir.

Mahkumiyet Hükmünün Kesinleşmesi ve İnfazı

Mahkumiyet hükmü, istinaf veya temyiz olağan kanun yollarının tüketilmesi ile kesinleşir. Kesinleşen hüküm, infaz edilmek üzere mahkeme tarafından infaz savcılığı bürosuna gönderilir. İnfaz savcılığı, kesinleşen hükmün içeriğini göre hükmü infaz eder.

Hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşen kişi, ceza infaz kurumuna (cezaevi) alınır veya dışarda cezasının infaz süreci başlatılır. Özellikle, mahkumiyet kararında kişiselleştirme kurumları uygulanmışsa cezanın dışarda infazı sağlanır. Örneğin, ceza mahkumiyeti kararında hapis cezasının ertelenmesi veya adli para cezasına çevrilmesi halinde, hükümlünün cezaevine girmesine gerek kalmadan cezası dışarda infaz edilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı (hagb), deyim yerindeyse açıklanmayan bir hükmü bünyesinde barındırdığından teknik olarak bir mahkumiyet kararı değildir.

Mahkumiyet Kararının Yorumunda Duraksama

Mahkumiyet hükmünün bünyesinde yer alan bir husustaki hukuka aykırılık ancak istinaf, temyiz veya olağanüstü kanun kanun yollarına başvurularak giderilebilir. İnfaz aşamasında alınacak bir kararla bu hukuka aykırılık düzeltilemez. Ancak, bazı hallerde infaz aşamasında mahkumiyet hükmünün yorumunda duraksama meydana gelir. Mahkumiyet hükmünün uygulanırken infaz aşamasında yorum gerektiren bir hal oluştuğunda hükmü veren mahkemeye başvurularak hükmü yorumlaması istenir.

İnfaz aşamasında alınabilecek kararları düzenleyen 5275 sayılı Kanun’un “Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlığını taşıyan 98. maddesinin 1. fıkrasında; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda duraksama olursa veya sonradan yürürlüğe giren kanun hükmünün TCK m.7 (lehe kanunun uygulanması) kapsamında değerlendirilmesi gerekirse, hükmü veren mahkemeden, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için karar istenir.

Mahkumiyet kararının yorumlanması için yapılan başvurular cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme veya infaz hâkimliği olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir” hükmü yer almaktadır.

Mahkumiyet Kararlarına Karşı İtiraz, İstinaf veya Temyiz Başvurusu

1. Mahkumiyet Kararına İtiraz

İtiraz kanun yolu, ilk derece mahkemesinin verdiği bir kararın aynı derecede yer alan bir başka mahkeme tarafından değerlendirilmesi için öngörülmüştür. Mahkumiyet kararı ile birlikte tutuklama kararı veya mevcut tutukluluğun devamına karar verilmesi hallerinde, bu kararlara karşı itiraz başvurusu yapılabilir. Teknik olarak mahkumiyet kararı olarak kabul edilmeyen, ancak bünyesinde bir hüküm barındıran hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı da itiraz başvurusu yapılabilir.

İtiraz süresi tefhim (öğrenme) veya tebliğden itibaren 7 gündür (CMK md. 268/1). Mahkumiyet kararı hükmünün usulden veya esastan denetlenmesi itiraz yoluyla mümkün değildir. Hükmün denetlenmesi istinaf veya temyiz kanun yoluyla mümkündür.

2. Mahkumiyet Hükmüne Karşı İstinaf Başvurusu

İstinaf, mahkumiyet kararını hem maddi olay yönünden hem hukuki yönden denetleyen kanun yoludur. İstinaf denetimi, üst dereceli bir mahkeme olan istinaf mahkemesi (bölge adliye mahkeme) tarafından yerine getirilir. Mahkumiyet kararlarına karşı istinaf kanun yolu başvurusu yapılarak maddi olayın yerinde değerlendirilip değerlendirilmediği hükmün hukuka uygun olup olmadığına ilişkin denetim yapılması sağlanır.

Bazı mahkumiyet kararlarına karşı istinaf kanun yoluna başvurulamaz:

  • 3.000 TL veya daha az adli para cezasına ilişkin hükümler aleyhine istinaf kanun yoluna gidilemez.

  • Üst sınırı 500 günü (yaklaşık 10.000 TL) geçmeyen adli para cezasını gerektiren suçlar nedeniyle verilen “beraat kararları” kesindir. Bu kararlar aleyhine istinaf başvurusu yapılmaz. (CMK md. 272/3-b).

3. Mahkumiyet Kararlarına Karşı Temyiz Başvurusu

Temyiz, istinaf mahkemesinin bozma kararı dışında kalan hükümlerinin hukuki yönden yeniden incelenmesi için bir ceza davasının taraflarına tanınan olağan bir kanun yoludur. Mahkumiyet kararı aleyhine istinaf başvurusu yapılıp istinaf mahkemesinin başvuru hakkında karar vermesinden sonra, istinaf mahkemesinin bu kararı aleyhine temyiz başvurusu yapılabilir.

Temyiz süresi, istinaf mahkemesi kararının tefhimi veya tebliğinden itibaren 15 gündür (CMK 291/1).

Mahkumiyet Hükmüne Karşı Olağanüstü Kanunyolları

Mahkumiyet kararının kesinleşmesinden önce başvurulan itiraz, istinaf ve temyiz kanun yolları olağan kanun yollarıdır. Kesinleşen mahkumiyet kararlarına karşı olağanüstü kanun yollarına başvurulabilir. Olağanüstü kanun yolları; kanun yararına bozma, İstinaf veya Yargıtay başsavcılığının itiraz yetkisi ve yargılamanın yenilenmesi kanun yollarıdır. Kesinleşmiş mahkumiyet kararına karşı olağanüstü kanun yollarına başvurularak infazın durdurulması veya ertelenmesi de istenebilir.

Mahkumiyet Kararı (Hükmü) Yargıtay Kararları


Hüküm Çeşitleri Nelerdir?

Sanık hakkında düzenlenen iddianamede sanığa isnat olunan eylemler gösterilmiş, atılı suçları işlediği hususunda yeterli şüphenin mevcut olduğu belirtilmiştir. Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianame yerel mahkeme tarafından kabul edilmiş ve yargılama başlamıştır. Yargılama neticesinde yerel mahkeme tarafından sanık hakkında açılan kamu davasına ait iddianamede sanığın üzerine atılı suçları içeren herhangi bir eylemin isnat edilmediği gerekçesiyle hüküm kurulmasına yer olmadığına ve Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiş ise de, iddianamede eylemlerin açık bir şekilde belirtilmemesi, eylemlerin delillerle ilişkilendirilerek açıklanmaması gibi hususların varlığı halinde, CMK’nın 170. maddesine göre ancak mahkemenin iddianamenin iadesi yetkisinin gerekçesi olabileceği, mahkeme tarafından iddianame kabul edildikten sonra ise, varsa eksiliklerin kovuşturma aşamasında mahkemesince giderilmesi gerekeceği, yargılama sonucunda ise ancak aynı Kanunun 223.maddesinin “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.” düzenlemesine göre, yargılamaya devam edilerek sanık ve müştekiler dinlenip tüm deliller toplandıktan ve varsa eksiklikler giderildikten sonra, CMK’nın 223. maddesinde yazılı hükümlerden birinin verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Y4CD-Karar : 2020/3425).

Mahkumiyet Hükmünün Yorumunda Duraksama

İnfaz aşamasında alınabilecek kararları düzenleyen 5275 sayılı Kanun’un “Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlığını taşıyan 98. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” şeklindeki düzenleme uyarınca, hükmün bünyesine dahil bir husustaki hukuka aykırılığın infaz aşamasında alınacak bir karar ile düzeltilmesine olanak bulunmadığından bu nitelikteki bir hukuka aykırılık, ancak olağan veya olağanüstü kanun yollarına başvurulmasıyla giderilebilecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık hakkındaki adli para cezasının taksitlendirilmesine karar veren Yerel Mahkemece, kanunda öngörülen asgari taksit sayısına ilişkin kuralın açıkça ihlal edilmesi, hükmün bünyesine dahil olan bu hukuka aykırılığın, 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemesinden karar istenmesi yoluyla giderilmesinin mümkün olmaması ve hükümde taksitlendirilme yapılmış olması nedeniyle infaz aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığınca yeni bir taksitlendirme yapılmasına da imkan bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşen hükümdeki bu hukuka aykırılığın ancak kanun yararına bozma yoluyla giderilebileceğinin kabulü gerekmektedir (Yargıtay CGK - Karar : 2019/181).

Gerekçeli Mahkumiyet Kararı Nasıl Olmalıdır?

Anayasanın 141/3, CMK’nın 34 ve 230. maddelerine göre Yargıtayın gerekçe üzerinde tutarlılık denetimini yapabilmesi için, kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların ve sabit görülen fiilin, iddianın, savunma ile tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak kurulacak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan kanaatin ortaya konulması gerekirken yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 9. Ceza Dairesi -Karar : 2020/453).

Hüküm, Karar, Nihai Karar Nedir?

Hüküm kavramı, esasen arapca bir kelime olup Türk Dil Kurumu sözlüğünde “yargı, egemenlik, hakimiyet, değer, aynı veya benzer nitelikler, önem, geçerlilik, etki, hız, şiddet ve kararlar” anlamına gelmektedir. Arapça bir sözcük olan karar “ şüphelerin, tartışmaların son bulduğu, seçilen yolun uygulanmaya başlandığı, mantıksal sürecin nihai ürünü; birden çok kişinin iradelerinin aynı noktaya doğru olması ile ortaya çıkan anlaşma” (Yılmaz, Ejder, Hukuk sözlüğü, Ankara 2021, s.445).

Her ne kadar hüküm ve karar kelimeleri sözlükte benzer anlamı ifade ediyorlarsa da Ceza Muhakemesi açısından bu iki kavramı birbirinden ayırmak gerekir. Bu sebeple bu iki kavram her zaman birbirinin yerine kullanılmazlar. (Doç. Dr. Erdal Yerdelen, Hükmün Gerekçesi, s.11)

Muhakeme hukuku anlamında karar; yargılama merciilerinin hukuki bir uyuşmazlık hakkında verdikleri geçici veya nihai nitelikteki hukuki sonucun açıklanmasıdır. Karar; uyuşmazlık hakkında hukuki gerekçeye dayandırılmış irade açıklaması, yargılama sürecinde mahkemeler tarafından verilen, davayı neticelendiren nihai kararlar ile bütün ara kararlar olarak tanımlanmaktadır (Taner, M. Tahir. Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 1955, s. 231).

Hükümle duruşma son bulmakta ve mahkeme uyuşmazlıktan elini çekmektedir. Hüküm, uyuşmazlığın esasını çözdüğü için ara karar niteliğinde değildir. Esasen karar; bünyesinde hükmü ve diğer alt kategorileri barındıran bir üst kavram, genel bir terim niteliğini taşımaktadır Mehmet Akif Tutumlu Hukuk Yargılanmasında Hüküm ve Gerekçeli Karar, Ankara 2007, s.17). Bu nedenle her hüküm bir karardır, ancak her karar hüküm değildir (Ünver, Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2014, s. 698).

Dar anlamda hüküm mahkemenin olağan kanun yoluna müracaat imkanı bulunan, taraflar arasındaki dava konusunu çözümleyen, esas hakkındaki nihai karardır. Doktrinde hüküm kavramı birbirinden çok farklı olamamakla birlikte şu şekillerde tanımlanmaktadır: Kunter, Yenisey, Nuhoğlu’na göre; “Hukukta çoğunlukla muhakeme faaliyetinin son halkasını, duruşma sona erip hakimlerin müzakereye çekilmesinden sonraki faaliyeti ifade etmektedir’’ Erem’e göre; “Hakimin davayı neticelendiren kazayi kararlarıdır”. Öztürk/Erdem’e göre ise; “Hüküm, delillerin dinlenilmesinden ve nihayet son sözün sanığa verilmesinden sonra, mahkemenin, duruşmada ileri sürüp tartışılan delillerden edineceği kanaate göre, yalnız iddianamede beyan olunan suça veya suç şüphesi altında bulunan sanığa hasredilecek bir hüküm kurmak üzere müzakereye çekilmesiyle başlayan, mahkeme başkanı tarafından ifade edilen bir hükmün tefhimi ile sona eren, son soruşturmanın son evresindeki son karar devresidir”. Centel/ Zafer’e göre “Mahkemenin uyuşmazlık konusunda verdiği nihai karar, son karardır”. Yenisey’e göre; “Esas mahkemenin uyuşmazlığın esasını teşkil eden olay hakkında verdiği ve fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği, sanık tarafından işlenmişse hak ettiği cezanın ne olduğunu tayin eden kararlardır”. Şahin/Göktürk’e göre: “Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararlarıdır”. Erman’a göre İse de; “Uyuşmazlığı esasından çözen, davayı kesin şekilde sonuçlandırarak hakimin o işten el çekmesini gerektiren nihai nitelikteki karardır”.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.03.1992 tarih ve 14-81 sayılı ilamında, hüküm; “yargı makamlarınca gerekli ve yeterince araştırma, inceleme, kovuşturma ve soruşturma yapılıp tamamlandıktan sonra, somut olayın hukuk normları karşısındaki durumun tespiti yoluyla uyuşmazlığı ve davayı sonuçlandıran karar” olarak tanımlanmıştır.

Görüldüğü üzere uygulama ve doktrinde hükmün unsurları olarak; yargılama makamına ait olması, ilk derece yargılamasının son işlemi olması, kolektif bir çalışmanın ürünü olması, işin esasını çözmesi ve yasada öngörülen şekil şartlarını taşır nitelikte olması aranmıştır. Bu nedenle hüküm yürürlükte olan muhakeme kanununa uygun olarak belirlenmiş yöntemlerin uygulanması suretiyle, duruşmada ileri sürülüp tartışılmış hukuka uygun delillerden elde edilen kanaate göre, iddianamede belirtilen suç ve sanıkla ilgili olarak fiilin sanık tarafından gerçekleştirilip gerçekleşmediği, sanık tarafından gerçekleştirilmiş ise bunun karşılığında sanığa hangi yaptırımın uygulanacağını tayin eden, bu bakımdan psikolojik yönden insan zekasının bir faaliyeti olan olumlu ya da olumsuz bir yargıya ve bu yargıya niçin varıldığını ifade eden hâkimin (mahkemenin) davadan el çekmesine neden olan, kovuşturmanın bir bölümünü (ilk derece yargılamasını) sona erdiren ve genellikle kanun yoluna tabi olup kanunda belirtilen unsurları taşıyan kararlardır (Erdal Yerdelen s. 15). (Ceza Genel Kurulu-K.2021/103).

İstinaf Mahkemesi Beraat Hükmü Kurarken Duruşma Açmak Zorundadır

Hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararı, kural olarak ilk derece mahkemesi kararı üzerine bina edilen, incelenen kararda kısmi değişiklik yapılarak veya yeni bir hüküm fıkrası eklenerek verilen bir karardır. Ancak ilk derece mahkemesinin hükmü mahkumiyet iken, İstinaf mahkemesi duruşma açılmasına ihtiyaç duymaksızın CMK 303/1-a maddesi gereğince beraat kararı verip hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine kararı vermiş ise bu kararın hüküm niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.

Bu itibarla CMK 280/1-a,b,c maddesi kapsamında duruşma açılmaksızın verilen istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine ilişkin kararın, maddi vakıanın belirlenmesi bakımından yeni delil ikamesini veya mevcut delillerin yeniden takdir edilmesini gerektirmeyen hallerle sınırlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Doktrinde de, CMK m. 280/1-a (CMK m. 303/1-a) hükmü uyarınca “olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması” gerekçesiyle hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı, bu türden durumlarda duruşma açılması ve bir öğrenme yargılaması yapılması gerekeceği görüşü savunulmaktadır(Kaymaz Seydi Ceza Muhakemesinde İstinaf sh.132, Balcı/Öztürk Ceza Yargılamasında İstinaf ve Temyiz sh 165).

Yargıtayın CMK m. 193/2 (ve CMK m. 223/9) hükmünün uygulanmasında derhal beraat kararı verilmesi) bakımından dahi “delil takdiri gereken hallerde” savunma alınmaksızın ve sanık sorguya çekilmeksizin beraat kararı verilemeyeceğini kabul ettiği nazara alındığında CMK m. 280/1-a hükmü kapsamında duruşma açılmaksızın ve delil takdiri yapılmaksızın sadece dosya üzerinden inceleme yapılarak sanığın savunması alınmaksızın mahkumiyet kararı verilebileceğini kabul etmenin ceza muhakemesinin temel ilkelerine aykırı olacağı izahtan varestedir(Birtek Fatih Ceza Muhakemesinde İstinaf sh.235).

Şu hale göre istinaf mahkemesi, ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünü maddi vakıanın sübutu yönünden isabetli bulmakla birlikte, sübutu kabul edilen maddi vakıaya bağlanan hukuki neticenin hatalı olduğunu düşünmekte, mesala eylemin kanunda suç olarak düzenlenmediği ya da suç olmaktan çıkarıldığı kanaatinde ise incelenen hükmün bütünü kaldırılmaksızın sadece hukuki meselenin çözümüne ilişkin mahkumiyet yerine beraat kararı verebilecektir. Yerleşik Yargıtay uygulaması da böyledir. Bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet kararlarının istinaf edilmesi üzerine, delillerin hatalı değerlendirildiği mülahazasına istinaden 5271 sayılı CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin kanıtlanamaması gerekçesiyle duruşma açılmaksızın sanığın beraatine karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/19126 E. , 2022/3889 K.).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS