Kanun Yararına Bozma Nedir? (CMK md.309)
Kanun yararına bozma, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen, ancak hukuka aykırılıklar bulunan karar ve hükümlerin bozulması istemiyle Adalet Bakanlığı tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurulmasıdır (CMK md.309/1). 1412 sayılı eski Ceza Muhakamesi Kanunu’nda kanun yararına bozma yolu, “yazılı emir” şeklinde düzenlenmişti.
Aleyhine kanun yararına bozma başvurusu yapılacak olan karar veya hüküm, hem maddi hukuka hem de usul hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklar içerebilir. Her iki hukuka aykırılık halinde de kanun yararına bozma kanun yoluna gidilebilir.
Kanun yararına bozma başvurusuna konu olabilecek bazı mahkeme kararlarına şu örnekler verilebilir:
-
Kural olarak istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeyen her türlü ceza mahkemesi kararı aleyhine kanun yararına bozma başvurusu yapılabilir.
-
Ağır Ceza Mahkemesi‘nin infaz hukuku ile ilgili İnfaz Hakimliği tarafından verilen kararlara itiraz edilmesi üzerine verdiği kesin nitelikteki kararlar aleyhine kanun yararına bozma başvurusu yapılabilir.
-
Savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına yapılan itiraz üzerine Sulh Ceza Hakimliği tarafından verilen itirazın reddi kararına karşı kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
-
Cumhuriyet savcısının iddianamenin iadesine itiraz etmesi üzerine itirazı incelemeye yetkili merciin itirazın reddi kararı aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
-
Yetkisizlik kararının kaldırılması için yapılan itiraz üzerine mahkemenin itirazın reddi kararına karşı kanun yararına bozma başvurusu yapılabilir.
-
Kesinleşen HAGB kararı aleyhine kanun yararına bozma başvurusu yapılabilir.
-
İsinaf veya temyiz başvurusu yapılmadan kesinleşen icra ceza mahkemesi kararları aleyhine de kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
-
Yargılamanın yenilenmesi (CMK m.311) başvurusunun redddine itiraz edilmesi üzerine yerel mahkemenin verdiği kesin nitelikteki karar aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
Kanun yararına bozma yasa yolunda incelemeyi yapan Yargıtay dairesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma talebinin kapsamıyla bağlıdır. Yargıtay Ceza Dairesinin Yargıtay Başsavcılığının talep etmediği bir hususta karar vermesi mümkün değildir.
Kanun yararına bozma kararı, şüpheli veya sanık lehine sonuç doğurabileceği gibi aleyhine de sonuç doğurabilir. 5271 sayılı kanunda kanun yararına bozmanın şüpheli veya sanık aleyhine sonuç doğurmayacağına ilişkin hüküm bulunmadığından kanun yararına bozma kararı aleyhe sonuçlar da doğurabilir.
Kanun Yararına Bozma Başvurusu Nereye ve Nasıl Yapılır?
Kanun yararına bozma başvurusunu yapma yetkisi Adalet Bakanlığı’na aittir. Ancak, yargılama sırasında karar veya hükme cumhuriyet savcısı, sanık, hakim, mahkeme, şikayetçi veya müdahil olarak katılan kişiler de yasa yararına bozma kanun yolunu kullanması için Adalet Bakanlığı’ndan talepte bulunabilir. Adalet Bakanlığı, yargılamaya daha önce katılan kişilerin bu talebiyle veya talebin içerdiği hukuki görüşlerle bağlı değildir.
Hemen belirtelim ki, Adalet Bakanlığı’ndan kanun yararına bozma başvurusu yapması için talepte bulunanların, bu taleplerini hukuki dayanakları ile birlikte açıklayarak ceza davası dosyasında hukuka aykırılıklara dikkat çekmesi Adalet Bakanlığı’nın bu konuda harekete geçirilmesi açısından çok önemlidir.
Adalet Bakanlığı kendiliğinden veya ilgilisinin başvurusu üzerine, karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir (CMk md.309/1). Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanlığı tarafından kendisine gönderilen istem yazısındaki yasal nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, yasa yararına bozma istemini o suç ile ilgili hangi ceza dairesi görevli ise o daireye verir.
Kanun yararına bozma başvurusunda ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Hangi Kararlar Aleyhine Kanun Yararına Bozma Başvurusu Yapılamaz?
Kanun yararına bozma, ancak hakim veya mahkeme tarafından verilmiş olup da maddi hukuka veya usul hukukuna önemli hukuka aykırılıklar içeren kararlar aleyhine gidilebilen bir kanun yoludur. Bu nedenle, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya idari yaptırım kararları aleyhine kanun yararına bozma başvurusu yapılamaz
Hakim veya mahkemenin verdiği karar istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşse bile, aşağıdaki hallerde kanun yararına bozma başvurusu yapılamaz (Yargıtay CGK – 2016/4 karar):
-
Hâkimlerin takdir hakkı kapsamına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar kanun yararına bozma başvurusunun konusu olamaz.
-
Mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları kanun yararına bozma başvurusu konusu yapılmaz. Örneğin, TCK md.62 gereği koşulları oluşmasına rağmen, hükmedilen cezadan 1/6 oranında yapılması gereken takdiri indirim yapılmamışsa, bu husus kanun yararına bozmaya konu edilemez.
-
Hakimin takdirini yerinde kullanıp kullanmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemez.
Usulüne uygun olarak tebliğ edilmeyen ve bu nedenle kesinleşmeyen kararlar aleyhine de kanun yararına bozma yoluna başvurulamaz (Y3CD-K.2022/5494).
Kanun Yararına Bozma Nedenleri Nelerdir?
İstinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen tüm karar ve hükümler aleyhine kanun yararına bozma başvurusu yapılabilir. Kanun, kanun yararına bozma başvurusu nedenlerini sınırlamamıştır. Kanun yararına bozma başvurusu, maddi hukuk veya usul hukukuna ilişkin hukuka aykırılık nedenlerine dayanılarak yapılabilir. Örneğin, tanıkların mahkeme tarafından dinlenmemesi usul hukukuna dair bir başvuru nedenidir. Suçun vasfı basit dolandırıcılık olmasına rağmen sanığa nitelikli dolandırıcılık suçundan ceza verilmesi maddi hukuka ilişkin bir başvuru nedenidir.
Kanun yararına bozma, olağanüstü bir kanun yolu olduğundan bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılığın ciddi bir boyuta erişmesi gerekir. Çünkü, diğer tarafta kesin hüküm teşkil eden bir karar vardır, kesin hükmün otoritesi de sarsılmamalıdır.
Mahkemenin delillerin takdirinde hataya düştüğü gerekçesiyle kanun yararına bozma başvurusu yapılamaz. Takdir hataları, ancak itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarında değerlendirme konusu yapılabilir.
Yargıtay Kanun Yararına Bozma Talebi Üzerine Nasıl Karar Verir?
Yargıtay ceza dairesi, kendisine yapılan kanun yararına bozma başvurusunun yerinde olduğu kanaatine varırsa, karar veya hükmü kanun yararına bozar ve yerel mahkemeye gönderir. Ancak, kanun yararına bozma isteminin kabulü hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi dosyayı yerel mahkeme göndermeden doğrudan kendisi hüküm verir (CMK md.309/4-d). Örneğin, adam öldürmeye teşebbüs suçu nedeniyle yargılanan sanığın işlediği suçun vasfında yerel mahkemenin yanıldığı, suçun adam öldürmeye teşebbüs değil de kasten adam yaralama suçu olduğu değerlendirildiğinde, Yargıtay ceza dairesi adam öldürmeye teşebbüs suçu nedeniyle verilen eski cezayı kaldırır ve sanığın daha az ceza gerektiren kasten adam yaralama suçu nedeniyle cezasını doğrudan kendisi hükmeder.
Hemen belirtelim ki, Yargıtay veya İstinaf Mahkemesinin daha önce esastan incelemediği, istinaf veya temyiz başvurusunun usulden reddedildiği kararlar aleyhine de kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
Kanun yararına bozma istemini kabul eden ilgili Yargıtay ceza dairesi aşağıdaki hallerde dosyayı yeniden yargılama yapmak üzere yerel mahkemeye gönderir (CMK md.309/4):
-
Durma kararı gibi “davanın esasını çözmeyen” bir karara ilişkin kanun yararına bozma isteminde bulunulmuşsa, dava dosyası kararı veren yerel mahkemeye gönderilir. Kararı veren hâkim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.
-
Aleyhine yasa yoluna bozma başvurusu yapılan hüküm sanığın mahkumiyeti ile sonuçlanmış olabilir. Bu halde, kanun yararına bozulan mahkumiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemleri, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılarak yargılama neticesine göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.
Kanun yararına bozma başvurusu nedenleri, davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez (CMK md.309/4-c).
Kanun Yararına Bozma Kararı İnfazı Durdurur mu?
Kanun yararına bozma, olağanüstü bir kanun yoludur. Bu nedenle, kanun yararına bozma kararı, kesinleşmiş hükmün infazını kendiliğinden infazı durdurmaz. İnfazın durdurulması isteniyorsa ilgili mahkemeden ayrıca talepte bulunulması gerekir.
İnfazın durdurulması talebi hem kanun yararına bozma istemini inceleyen Yargıtay ceza dairesinden hem de dosyanın gönderildiği yerel mahkemeden istenebilir. Kanun yararına bozma yoluyla verilen kararlar, infaz süresi açısından hükümlü aleyhine uygulanamaz.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Resen Kanun Yararına Bozma Başvurusu (CMK md.310)
Kanun yararına bozma isteminde bulunma yetkisi kural olarak Adalet Bakanlığı’na aittir. Ancak, istisnai bazı durumlarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da kendiliğinden kanun yoluna bozma başvurusu yapabilir.
Bozma sebebi hükümlünün cezasının kaldırılmasını veya daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
Bu yola Adalet Bakanlığı tarafından başvurulduğunda, bu yetki artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kullanılamaz.
Kanun Yararına Bozma ve Zamanaşımı
Kanun yararına bozma, kesinleşen ceza mahkemesi kararlarına karşı gidilen olağanüstü bir kanun yolu olduğundan, kanun yararına bozma isteminin Yargıtay tarafından kabul edilmesinden sonra yapılacak yargılama sırasında dava zamanaşımı hükümleri uygulanamaz. Kesinleşen hükmün Yargıtay tarafından yasa yararına bozulmuş olması, sanığın hükümlü sıfatı almasını etkilemez; bu nedenle kanun yararına bozma talebinin kabulü üzerine yapılan yargılamada hükümlü hakkında dava zamanaşımı şartlarının değil, ceza zamanaşımı şartlarının oluşup oluşmadığı değerlendirilebilir (Yargıtay 2. CD - Karar: 2014/19694).
Kanun Yararına Bozma Yargıtay Kararları
Delillerin Takdirinde Hata Halinde Kanun Yararına Bozma
Kanun yararına bozma, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309, 310. maddelerinde düzenlenmiş olup, ülke genelinde uygulama birliğini sağlamak ve farklı uygulamalar nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarının önlenmesi açısından kabul edilmiş bir kurumdur. Bu denetimin konusunu maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklar oluşturmaktadır. Ancak kesin hüküm otoritesinin korunması zorunluluğu nedeniyle dar kapsamlı olan olağanüstü bu yola başvurulabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Nitekim kanun yolunun bu özelliği nedeniyle delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle takdire ilişkin konularda bu yola başvurulması, sözü edilen olağanüstü kanun yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacaktır. Başka bir deyişle, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen karar ve bunlara ilişkin gerekçelerin yeterli veya yerinde olup olmadığı olağan kanun yolu olan temyiz incelemesinde değerlendirilebilecekken, olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozmaya konu edilemeyecektir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar: 2015/28558).
Kanun Yararına Bozma İsteminin Usulden Reddi
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 Sayılı CMK’nın 309, 310. maddelerinde düzenlenmiştir. 5271 Sayılı Kanun’un 309. maddesi5271 Sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna dair hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya dair karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Buna göre hâkim veya mahkemece verilen karar veya hükümlerin kanun yararına bozma konusu yapılabilmesi için istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi gerekmektedir.
İnceleme konusu somut olayda; hakaret, tehdit ve şantaj suçlarından sanık … hakkında yapılan yargılama sonucunda, İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 22.05.2014 tarihli kararıyla mahkumiyet kararı verilmiştir. Kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 10.12.2015 tarihli kararıyla şantaj suçu yönünden iade, tehdit ve hakaret suçları yönünden ise temyiz isteminin reddine karar verilmiştir. Bu karara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 16.03.2016 tarihinde itirazda bulunularak, sanık müdafiinin eski hale getirme talebinin içeriğine göre temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşıldığından, ret kararının kaldırılarak mahkumiyet hükümlerinin onanması talep edilmiştir. Dairemizce sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edildikten sonra 10.12.2015 tarihli iade ve ret kararının kaldırılmasına ve esas yönüyle incelenen mahkumiyet hükümlerinin onanmasına 21.04.2016 tarihinde karar verilmiştir.
Kanun Yararına bozma istemi İstanbul 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 22.05.2014 tarihli ve 2012/719 esas, 2014/170 karar sayılı ilamına ilişkindir. Ancak yukarıda yer verilen safahat bilgilerinden de anlaşılacağı üzere ilgili karar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine yeniden ele alınarak esastan incelenip itiraz yazısına uygun olarak onama kararıyla sonuçlandırılmıştır. Bu itibarla, kanun yararına bozma yoluna istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilmesi nedeniyle, ilgili kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği anlaşıldığından, kanun yararına bozma isteminin usulden reddine karar verilmiştir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2016/11750).
Yargılamanın Yenilenmesi ve Kanun Yararına Bozma
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 23/3. maddesinde5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 23/3. maddesinde yer alan “Yargılamanın yenilenmesi halinde önceki yargılamada görev yapan hakim aynı işte görev alamaz” şeklindeki düzenleme ile aynı Kanun’un 318/1. maddesindeki “Yargılamanın yenilenmesi istemi, hükmü veren mahkemeye sunulur. Bu mahkeme, istemin kabule değer olup olmadığına karar verir” biçimindeki düzenleme karşısında, ilk kararı veren hakimin olayla ilgili kanaatinin oluştuğu görüşünün ilk hükümle belirginleştiği, yeniden yargılama aşamasında ya da bu aşamaya götürecek talebin kabule değer olup olmadığına dair vereceği kararda önceki kanaat ve görüşünün etkisi altında kalabileceği, bu sebeple adil yargılanma hakkının bir uzantısı olarak olaya tamamen yabancı, farklı bir hakimin, yargılamanın yenilenmesi talebini incelemesi gerektiği cihetle, somut olayda sanık hakkında karar veren 03.04.2014 tarihli ve 2014/14 esas, 2014/122 Sayılı kararda heyette başkan olarak yer alan hakimin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair karara itiraz üzerine mercii tarafından verilen itirazın reddi kararında da mahkeme heyetinde görev alması hukuka aykırı olup hükmün yasa yararına bozulmasına karar verilmiştir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2016/2410).
Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara Karşı Kanun Yararına Bozma
Safranbolu Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda, şüphelinin üzerine atılı eylemi gerçekleştirdiğine dair yeterli şüphe oluşturacak, soyut iddia dışında, kamu davası açılmasını gerektirir delil bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de;
Şüphelinin, müşteki ile önceden husumetli olduğu ve olay günü sabah saat 07.00 sıralarında, evden çıkarak otobüs durağına doğru yürümekte olan müştekinin önüne geçerek sağ eli ile sağ kolunu sertçe tutup, sol eli ile sağ omzunu sıktığı, bu sırada müştekiye sinkaflı sözlerle küfrederek öldürmekle tehdit ettiği ve arbede sırasında müştekinin sağ elinden çıkan kelepçeli altın bileziğini alarak olay yerinden kaçtığının iddia edildiği olayda; tanığı bulunmayan olay nedeniyle, olay yeri yakınındaki apartmanın kamera kayıtlarının incelenmesinde, şüphelinin, aynı sitede oturan müştekinin çıkmasından 9 dakika sonra siteden çıkarak müşteki ile aynı istikamete doğru yürüdüğünün tespit edildiği, olaydan sonra yürüyerek polis merkezine giden müştekinin, yaklaşık 30 dakika sonra alınan adli muayene raporunda, sağ üst kolda 3x3 cm kızarıklık, sağ el bilek çevresinde yüzeyel kızarıklıklar, 3-4 adet 1x2 cm çizikler ile yüz burun sağ tarafında 2x3 cm ekimoz bulunduğu anlaşılmakla, dosya içerisinde kamu davasının açılmasını gerektirir yeterlilikte ve nitelikte delil bulunduğu gibi, mevcut delilleri değerlendirme yetkisinin mahkemesine ait bulunduğu gözetilmeden, itirazın kabulü ile kamu davasının açılmasına karar verilmesi yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nun uyarınca anılan kararın, Karabük Sulh Ceza Hakimliği’nden verilip kesinleşen, 11/02/2015 tarih ve 2015/189 değişik iş karar sayılı hükmün, kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi - Karar: 2015/45151).
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararında Yasa Yararına Bozma
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itiraz üzerine, mercii tarafından sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının var olup olmadığına ilişkin olarak ceza miktarı, adli sicil kaydı ve somut zarar bulunmamasına ilişkin sınırlı bir inceleme yapılmış ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/01/2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararı ile itiraz merciinin sadece şekli olarak değil, hem maddi olay, hem de hukuki yönden inceleme yapabileceği yönündeki kararı nazara alındığında, itiraz mercii Tavşanlı Ağır Ceza Mahkemesince işin esası hakkında da inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin koşulların var olup olmadığı yönünden değerlendirme yapılarak itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kanun yararına bozma talebini içeren tebliğnamesi yerinde görülerek yerel mahkeme hükmünün yasa yararına bozulmasına karar verilmiştir (Yargıtay 2.Ceza Dairesi-Karar: 2015/17522).
İletişimin Tespiti Talebinin Reddi Kararı Aleyhine Kanun Yararına Bozma
Kasten öldürme ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçlarından şüpheli …….hakkında Denizli 3 Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/ esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılama kapsamında, …… numaralı hat ile maktulün kullandığı ……..numaralı hattın 04/12/2013 ile 04/02/2014 tarihleri arasındaki ayrıntılı görüşme kayıtlarının ve baz istasyonlarını gösterir HTS kayıtlarının gönderilmesi için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına yazılan 03/02/2015 tarihli yazıya ilgili Başkanlık tarafından 24/02/2015 tarihli yazı ile itiraz edilmesi üzerine, itiraz konusunda karar verilmek üzere dosyanın gönderildiği mercii Denizli 4. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığın itirazını kabul etmiştir. Denizli 4. Ağır Ceza Mahkemesinin bu kararına karşı kanun yararına bozma başvurusu yapılmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. ve Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve Kayda Alınmasına Dair Usul ve Esaslar ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmeliğin 12. maddelerine göre; Hakim kararı gerektiren iletişimin tespiti tedbirinin şüpheli veya sanık tarafından kullanılan telefonlar hakkında uygulanabileceği, anılan düzenlemelerde tanıkların telefonlarına yönelik bir tedbirden bahsedilmediği, bu durumda adı geçen tanığın telefonu açısından iletişimin tespiti uygulamasının mahkemenin genel soruşturması ve delil toplama yetkisi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, mahkemenin ilgili kurumdan tanığın telefonu ile yapılan görüşmelerin kimle, ne zaman, hangi suretle yapıldığına ilişkin kayıtları içeren iletişimin tespitini isteyebileceği gözetilmeden Telekomünikasyon Başkanlığı itirazının reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiş, kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2015/4404)
Kesinleşen İcra Ceza Mahkemesi Kararı Aleyhine Yasa Yararına Bozma
İcra ceza mahkemesi kararı temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Sanığın 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına ilişkin, Sakarya 1. İcra Ceza Mahkemesinin temyiz edilmeden kesinleşen kararı aleyhine kanun yararına bozma başvurusu yapılmıştır.
Dosya kapsamına göre, 2004 sayılı Kanun’un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, 09/05/2013 tarihli taahhütnamede işlemiş faiz olarak 1.331,70 Türk Lirası belirtilmiş ise de, bu faizin hangi dönemleri kapsadığı, icra takibinin kesinleştiği tarihten taahhüt tarihine kadar işlemiş ve taahhüt tarihinden son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklık olmadığı gibi alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı ve bu nedenlerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın reddine karar verilmesi gerekirken sanığın aleyhine sonuç doğuracak surette yazılı şekilde itirazın kabulü ile sanığın cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Koşullu Salıverilmenin Geri Alınması Kararına Karşı Yasa Yararına Bozma
20/04/1991 doğumlu olup 29.11.2006 tarihinde işlemiş olduğu kasten adam öldürmek suçundan 10 yıl hapis cezasına mahkum olan 18 yaşından küçük hükümlü S. D.’in, adam öldürme suçundan tutuklandığı 02.12.2006 tarihinden 18 yaşını tamamladığı 20.04.2009 tarihine kadar fiilen 870 gün cezaevinde kaldığı, bu süreye 18 yaşını tamamladıktan sonra koşullu salıverildiği 13.03.2011 tarihine kadar cezaevinde kaldığı sürede eklendiğinde hükümlünün cezaevinde geçirdiği toplam sürenin 1562 gün olarak kabulü gerektiği, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un koşullu salıverilme sonrasında denetim süresine ilişkin 107/6.maddesi uyarınca hükümlünün 13/03/2011 tarihinde koşullu salıverilmesi sonrasında tabi olacağı denetim süresinin, 02/12/2006 tarihinden 13/03/2011 tarihine kadar infaz kurumunda geçirdiği fiili 1562 günün yarısı kadar olması gerektiği, denetim süresinin buna göre 02/05/2013 tarihinde dolacağı anlaşılmakla, hükümlünün denetim süresinin sona ermesinden sonra 11/09/2013 tarihinde işlemiş olduğu suç nedeniyle koşullu salıverilme kararının geri alınmasına karar verilemeyeceği, hükümlü hakkında koşullu salıverilme kararın geri alınmasına ilişkin Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 14.04.2014 tarih ve 2007/62-190 sayılı ek karara karşı yapılan itirazın kabulü yerine reddine dair Ankara 1.Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.08.2014 tarih ve 2014/552 değişik iş sayılı kararda isabet görülmediğinden kanun yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2015/4368).
Kanun Yararına Bozma Yolunda Aleyhe Bozma Yasağı
Kanun yararına bozma kanun yolu temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu kanun yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
Bu kapsamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz kanun yoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
Kanun yararına bozma yoluna kimlerin, ne şekilde başvurabileceği CMK’nın 309. maddesinde belirtilmiştir. TCK 309. maddenin 3. fıkrasında, “Yargıtay’ın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse hükmü kanun yararına bozar” denilmektedir.
Madde metninde aleyhe bozma yapılıp yapılmayacağına ilişkin bir açıklık yoktur. Ancak, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.06.2005 tarihli ve 55-64; 04.07.2006 tarihli ve 185-175 sayılı kararları ve yerleşmiş içtihatlarında vurgulandığı üzere; sanık aleyhine kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulabilmesi mümkündür; fakat, bu halde hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulması gerekir (YCGK - Karar : 2018/389).
Kesinleşen Hükümden Sonra Ortaya Çıkan Durum Yargılamanın Yenilenmesi Nedenidir
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 08/03/2017 tarihli ve 2017/20 Esas, 2017/321 Karar sayılı kararı ile sanık… …hakkında sanığın suç kastıyla hareket ederek atılı hırsızlık suçunu işlediği sabit olmadığından beraat kararı verildiği ve kanun yararına bozma isteminin sanık… …ile birlikte atılı suçu işlediği iddia edilen sanık… hakkında da beraat kararı verilmesi gerektiğine yönelik olduğu anlaşılmış ise de; kesinleşen hükümden sonra ortaya çıkan (Sanık… …ile ilgili olarak verilen istinaf kararı) bu durumun ancak 5271 sayılı CMK’nın 311/1-e maddesi uyarınca yargılanmanın yenilenmesi sebebi olabileceği, kanun yararına bozma gerekçesi yapılamayacağından ve delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşüldüğünden söz edilerek kanun yararına bozma yasa yoluna başvurma olanağı da bulunmadığından, (SİNOP) Ağır Ceza Mahkemesinden kesin olarak verilen 14/12/2016 tarihli ve 2016/450 D. İş sayılı karara yönelik kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 25/10/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2021/15377 E. , 2021/17438 K.).
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) Kararındaki Ağır Hukuka Aykırılık
İncelenen dosyada; mağdur …‘in 11.12.2014 tarihli, şikayetten vazgeçme dilekçesi verdiği, yine vekaletnamesinde vazgeçme yetkisi bulunan mağdur vekilinin de hükümden önce UYAP üzerinden vazgeçme dilekçesi gönderdiği, sanığa ise şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediğinin sorulmadığı anlaşılmıştır. Sanıklara şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorularak sonucuna göre hakaret suçundan açılan kamu davasının düşmesine karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi yerine, şikayetten vazgeçme beyanları dikkate alınmadan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile kesin mahkumiyet hükümleri hukuka aykırıdır.
Hukuka aykırılık bu şekilde belirlendikten sonra bu hususun kanun yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağı tartışılmalıdır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Hükmün açılanmasının geri bırakılması kararlarının, olağanüstü yasa yoluyla incelenmesinin kapsam ve sınırlarının anlatıldığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 gün ve 11/70-159 sayılı kararında, “sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibariyle bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır. Bu kapsamda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasa yoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Ancak, yasa yararına bozma yasa yolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 5–14. fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenerek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun İnkılâp Kanununda belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı ve denetim süresinin doğru tayin edilip edilmediği gibi hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecek, saptanan hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince giderilecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmü ise; hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve ancak bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde, koşulları bulunduğu takdirde yasa yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir.
Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği hallerde hükmün içeriğine dâhil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Kanun koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasa yolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz doğmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü bir yasa yolu olan “yasa yararına bozma” yasa yoluyla denetlenebileceğini kabul etmek yasa yollarına hakim olan temel ilkelere açıkça aykırılık oluşturacaktır.” görüşlerine yer verilmiştir. Ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı yapılan itirazlarda, kararın sadece suça ve sanığa ilişkin objektif şartların gerçekleşip gerçekleşmediğiyle sınırlı olarak incelenmesi uygulamasının, ihtilaf konusu hususlara köklü çözüm sağlamadığını düşünen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu hususun öğretide de yoğun olarak eleştirildiğini belirterek, itiraz merciince yapılacak incelemenin kapsam ve sınırlarının açıklandığı, 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında ise;
“İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK’nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
Açıklanan yasal düzenlemeler ve Genel Kurul kararları çerçevesinde yeniden değerlendirildiğinde, Yerel Mahkemece sanıklar hakkında, şikayetten vazgeçilmiş olmasına rağmen hakaret suçundan TCK’nın 73/4 ve 131 ile CMK’nın 223/8 maddelerine açık aykırılık oluşturacak şekilde mahkumiyet kararı verip bir kısım sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilerek, sanıklar 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmuştur.
Somut olayda yargılama hukukuna yönelik ağır bir hukuka aykırılık meydana gelmiş, kanun yararına bozma konusu yapılan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da, bu hukuka aykırılık üzerine oturtulmuştur. Bu çerçevede, karardaki ağır hukuka aykırılık halini tespit eden Yargıtay’ın, bu hukuka aykırılığı gidermek yerine, mahkumiyet hükmünün henüz hukuken varlık kazanmadığı bu nedenle kanun yararına bozma konusu yapılamayacağı gerekçesiyle ret kararı vermesi durumunda, sanık denetim süresi boyunca dava baskısı altında tutulacak, bu durum da İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracaktır. Bu itibarla, kanun yararına bozma konusu yapılan ağır hukuka aykırılık halinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını doğrudan etkilediği belirlenerek, bu hususun kanun yararına bozma konusu yapılabileceği kabul edilmek suretiyle talebin kabulüne karar verilmiştir (Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2016/216 E. , 2016/7893 K.).
Kanun Yararına Bozma Şartları ve Sonuçları
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen, 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır. Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür. CMK’nın 223. maddesinde kararlardan hangilerinin “hüküm” olduğu açıklanmıştır. Buna göre; “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür. “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da kanun yolu bakımından hüküm sayılmaktadır. Belirtilen kararlardan “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirine” dair hükümlerin “uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler” oldukları konusunda öğretide genel bir kabul de bulunmaktadır.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 21.11.2006 tarih ve 215-259 sayılı, 02.02.2010 tarih ve 236-12 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere; 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesindeki düzenlemeye göre, mahkûmiyet hükmünün kanun yararına bozulması, sanık aleyhine sonuç doğurmamalıdır. Yargıtay, bu durumda hukuka aykırılığa işaret edip aleyhe sonuç doğurmamak üzere hükmü kanun yararına bozmakla yetinmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 105/1. maddesinde öngörülen seçimlik cezalardan hapis cezasının tercih edilmesinden sonra, verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilerek aynı Kanun’un 50/2. maddesine muhalefet edilmesi isabetsiz olup Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin kabulüne ve kararın bozulmasına karar verilmesi kanuna uygundur.
Olayda; kanun yararına bozmaya konu edilen hukuka aykırılık, mahkûmiyet hükmünün esasına dahil olan bir hususla ilgilidir. Dolayısıyla, söz konusu hukuka aykırılığın CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasında sayılan dört hâlden birisi içerisinde mütalaa edilebilmesi mümkün değildir. Şu hâlde; CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasındaki kararlardan birisi verilemeyeceğine göre, Özel Dairece; hükmün, aynı Kanun’un 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca “aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere” bozulması yerine müteakip işlemlerin mahallinde merciince yapılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır (Ceza Genel Kurulu 2018/129 E. , 2022/781 K.).
Lehe veya Aleyhe Kanun Yararına Bozma
Kanun yararına bozma, hâkim veya mahkemeler tarafından verilen ve istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerdeki gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin hukuka ayrılıkların giderilmesi için, kural olarak Adalet Bakanlığı, istisnai durumlarda da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından başvurulan olağan üstü kanun yollarından birisidir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanlığı’nın kendisine ilettiği kararın kanun yararına bozulması için Yargıtay’ın ilgili ceza dairesine başvurur. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ilk önce olağan kanun yolları (itiraz, istinaf, temyiz), daha sonra da olağanüstü kanun yolları (Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, kanun yararına bozma, yargılamanın yenilenmesi) düzenlenmiştir. Henüz kesinleşmemiş olup olağan kanun yolunun açık olduğu karar veya hükümler aleyhine kanun yararına bozma yoluna başvurulamaz. Ancak verildiği anda kesin olan veya olağan kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşen karar veya hükümler aleyhine bu kanun yoluna başvurulabilir. Bu kanun yolunda önemli olan hem maddi hukuka hem de yargılama hukukuna ilişkin aykırılıkların karar veya hükümlerin verildiği anda mevcut olmasıdır. Hükümden sonra ortaya çıkan veya hüküm verilinceye kadar mahkemenin bilgisine sunulmamış olup da daha sonradan belirtilen nedenlere dayanılarak kanun yararına bozma talebinde bulunulamaz.
Kanun yararına bozma kararları sanık lehine ve aleyhine sonuç doğurabilir. Bu olağanüstü kanun yolu sonucunda verilen kararların sanık aleyhine sonuç doğurmayacağına ilişkin bir düzenleme mevcut değildir (Ceza Genel Kurulu 2023/161 E. , 2023/304 K.).
Sulh Ceza Hakimliğinin Kararına Karşı Kanun Yararına Bozma
Olağanüstü kanun yollarından olan ve CMK’nın 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluna, hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen ve maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğu öğrenilen karar veya hükümler aleyhine başvurulabilmesi karşısında; somut olayda kanun yararına bozma yoluna konu edilen/edilebilen kararın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisi olmayıp anılan karara yönelik itirazın reddine ilişkin hâkim kararı olduğunun anlaşılması, aynı Kanun’un 173. maddesi uyarınca sulh ceza hâkimliği tarafından verilen, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara yapılan itirazın reddine dair kararın verildiği anda kesin olan kararlardan olması, aynı Kanun’un 160. maddesi uyarınca maddi gerçeği ortaya çıkartmak ve adil bir yargılama yapılması için gerekli araştırmayı yaparak şüphelinin lehine veya aleyhine olan bütün delilleri toplamak zorunda olan Cumhuriyet savcısının, yine aynı Kanun’un 170. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa bir iddianame düzenlemek zorunda olduğundan, etkin soruşturma yükümlülüğüne ve kamu davası açma mecburiyeti ilkesine aykırı şekildeki muhakeme hukukuna aykırı yapılan işlemlerin itiraz kanun yoluyla değerlendirildiği merci kararlarına karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağına ilişkin sınırlayıcı bir düzenleme bulunmaması ve bu hususların değerlendirilmesinin merci kararını veren sulh ceza hâkiminin takdirinde olmaması, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra aynı Kanun’un 172. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz reddedildikten sonra aynı Kanun’un 173. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca; kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacak olmasının, itiraz üzerine sulh ceza hâkimliğince verilen kararda verildiği anda mevcut olan hukuka aykırılıklarla ilgili kanun yararına bozma yoluna başvurulabilmesine engel bir durum yaratmaması, verildiği anda mevcut olmayıp karardan sonra ortaya çıkan veya karar verilinceye kadar hâkimliğin bilgisine sunulmamış olan yeni delil vb. durumlarda zaten kanun yararına bozma yoluna gidilemeyip anılan fıkralarda düzenlenen ayrı bir yolun izlenecek olması hususları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin merci kararının CMK’nın 309. maddesi çerçevesinde kanun yararına bozma yoluyla denetlenebilecek kararlardan olduğu kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu 2021/263 E. , 2023/302 K).
Suçun Unsurlarının Oluşup Oluşmadığı Kanun Yararına Bozmaya Konu Edilebilir
Sanığın, olay tarihinde, önceye dayalı husumet nedeniyle zarar vermek istediği ve aynı kurumda birlikte çalıştığı inceleme dışı katılanın arkasından tuvalete girerek içeriye biber gazı sıktığı, inceleme dışı katılanın gazdan rahatsızlanıp dışarıya çıktığı, gelen sesler üzerine aynı tuvalete giren katılan ve mağdurların da sanığın sıkmış olduğu gazdan etkilenerek basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandıkları, böylelikle sanığın, katılan ve mağdurları olası kastla silahla kasten yaralama suçunu işlediğinin iddia ve kabul edildiği anlaşılan dosya kapsamında;
Sanığa atılı suçun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığına yönelik kanun yararına bozma isteminin, hâkimin takdir ve kanaat hakkına ilişkin olmayıp maddi ceza hukukunu ilgilendiren ve başka yolla da denetlenme imkânı bulunmayan ciddi bir hukuka aykırılık iddiası taşıması karşısında, somut olayda mahkûmiyet hükümlerine esas teşkil edecek şekilde delil bulunup bulunmadığı ile mevcut delillerin yerinde değerlendirilip değerlendirilmediği, bu bağlamda suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususlarının, kanun yararına bozma talebine konu edilebileceği kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu 2023/111 E. , 2024/117 K.).
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.