Resmi Evrakta Sahtecilik Suçu Nedir? (TCK 204)
Resmi evrakta (belgede) sahtecilik suçu, kamu güvenine karşı suçlar arasında TCK 204. maddede düzenlenmiştir. Resmi evrakta sahtecilik, üç farklı seçimlik hareketle kasten işlenebilen bir suçtur:
-
Sahte resmi belge üretilmesi veya mevcut resmi belgenin gerçeğe aykırı düzenlenmesi,
-
Gerçek bir resmi belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi,
-
Sahte resmi belgenin kullanılması.
Yukarıdaki üç seçimlik hareketten herhangi birinin fail tarafından işlenmesiyle resmi evrakta (belgede) sahtecilik meydana gelir. Resmi evrakta sahtecilik suçu ile özel evrakta sahtecilik suçu arasındaki en önemli fark, birincisinde sahtecilik konusu evrakın gerçeğinin yetkili resmi memur tarafından düzenlenebilen belgelerden olmasıdır.
Resmi Evrakta Sahtecilik ve Mağdur
Resmi evrakta sahtecilik suçu bir kişi aleyhine işlense bile suçun mağduru daima devlet olarak kabul edilmektedir. Fail, suçu işleyerek kamu güvenini zedelemiştir. İşlenen suç nedeniyle maddi-manevi zarar gören gerçek kişiler mağdur değil, “suçtan zarar gören” sıfatıyla soruşturma ve kovuşturmada şikayetçi olup yargılamaya katılabilirler (YCGK– K.2014/202).
Resmi Evrakta Sahtecilik Suçu Şikayet Süresi
TCK’da şikayete tabi suçlarda şikayet süresi genel olarak fiilin işlenmesinden itibaren 6 aydır.
Resmi evrakta sahtecilik suçu, şikayete bağlı olmadığından herhangi bir şikayet süresi yoktur. Bu suçun zamanaşımı süresi en basit halinde dahi 8 yıl olduğundan, suçun şikayetçi tarafından 8 yıl içinde savcılığa bildirilmesi halinde savcılık soruşturma yapabilir. Ancak, suçun mümkün olan en kısa sürede savcılığa bildirilmesi etkin bir soruşturma yapılması açısından önemlidir.
Resmi Evrakta (Belgede) Sahtecilik Suçunun Şartları
Resmi evrakta sahtecilik suçunun maddi konusu resmi bir belgedir. Resmi belgede sahtecilik suçunun tüm fiiller açısından bazı ortak özellikleri vardır. Resmi belgenin düzenlenmesi, değiştirilmesi veya kullanılması suçunun seçimlik hareketleri açısından ortak özellikler şunlardır:
- Sahtecilik konusu belgenin resmi belge niteliğinde olması,
- Belgenin zarar olasılığı doğurmaya elverişli olması,
- Belgenin aldatıcılık özelliğine sahip olması.
1. Resmi Evrakta (Belgede) Sahtecilik Suçunda Resmi Belge
Resmi evrakta sahtecilik suçunun konusunu oluşturan belge bazı özelliklere sahip olmalıdır. Suçun konusu olan belgenin özellikleri şunlardır:
Resmi Belgede Sahtecilik Yazılı Belge Üzerinde İşlenebilir
Suçun konusu olan resmi belge, yazılı olmalı ve belgede mutlaka bir dil kullanılmaldır. Resmi belgede kullanılan dil Türkçe dışında yaşayan veya ölü bir dil de olabilir. Ancak okunabilen evraklar resmi belgede sahtecilik suçunun konusu olabilir. Orjinali okunamayan ve içeriği anlaşılmayan belgeler zarar olasılığı doğurmayacağından resmi belgede sahtecilik suçunun konusunu oluşturamazlar.
Resmi Evrakta Sahtecilik Delil Değerine Sahip Belge Üzerinde İşlenebilir
Resmi evrakta sahtecilik, ancak delil değerine sahip resmi belge üzerinde işlenebilir. Resmi belgenin delil değeri yoksa, yani herhangi bir hukuki değeri yoksa suç da oluşmaz. Belgenin bir hakkın doğumuna veya sona ermesine ilişkin ispat gücüne sahip olması gerekir. Hukuki bir iddiaya esas teşkil edebilme niteliği olmayan belgeler üzerinde resmi belgede sahtecilik suçu oluşmaz.
Hukuken delil niteliğine sahip evraklar “Mahsus Evrak” ve “Tesadüfi Evrak” olmak üzere iki ayrılırlar. Mahsus evrak, özellikle belli bir konuda delil olarak düzenlenen resmi belgedir. Örneğin, noterden verilen vekaletname, mahkeme ilamı, icra dairesi ödeme emri, nüfus cüzdanı, pasaport, araç ruhsatı vs. gibi evraklar mahsus evrak niteliğindedir. Tesadüfi Evrak ise belli bir konuda delil olarak düzenlenmemesine rağmen içeriği nedeniyle sonradan delil niteliği kazanan belgedir.
Resmi Belgeyi “Düzenleyen” Belgeden Anlaşılmalıdır
Resmi belgede sahtecilik suçunun konusunu oluşturan belgenin gerçeğinin bir kişi veya kurum tarafından düzenlenmesi gerekir. Belgenin gerçeğini düzenleyen bir kişi veya kurum yoksa resmi evrakta sahtecilik suçu oluşmaz. Düzenleyen kişi ad-soyad ve imzayla anlaşılabileceği gibi evrakın üzerinde olan bir amblem veya işaretle de anlaşılabilir. Örneğin, resmi nitelikli evrak olarak kabul edilen kambiyo senetleri altındaki imza düzenleyen kişiyi ispatlar. Aynı şekilde İSKİ, Milli Piyango, İBB vs. gibi amblemli resmi belgelerden de düzenleyen kurum anlaşılabilmektedir.
Resmi Belge Mutlaka Kamu Görevlisi Tarafından Düzenlenmeli
Suçun konusu olan resmi belgenin kamu görevlisi tarafından düzenlenebilen belgelerden olması gerekir. Belgede adı geçen kamu görevlisinin suçun konusu olan resmi belgenin gerçeğini düzenleme yetkisi olmalıdır. Kamu görevlisinin suç konusu resmi evrakın gerçeğini düzenleme yetkisi yoksa, düzenlenen sahte evrak nedeniyle resmi evrakta sahtecilik suçu da oluşmaz. Kanundaki özel hüküm gereği bazı belgelerin gerçeği kamu görevlisi tarafından düzenlenmese bile resmi evrakta sahtecilik suçunun konusunu oluşturur. Gerçeği kamu görevlisi tarafından düzenlenmese bile resmi belgede sahtecilik suçunun meydana gelmesine neden olan belgeler şunlardır: Bono veya çek gibi kambiyo senetleri, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil, vasiyetname.
Resmi Belgenin Özel Şekil Koşulları
Resmi evrakta sahtecilik suçunun vücut bulması için belgenin mutlaka belirli bir şekilde düzenlenmesi şartı yoktur. Herhangi bir şekilde düzenlenen resmi evrak suçun konusu olabilir. Ancak, TCK dışındaki herhangi bir kanun, bazı resmi belgeler için özel şekil şartları öngörmüşse belgenin o kanunda belirtilen usul ve şekil şartlarına uygun düzenlenmesi gerekir. Kanunda öngörülen usul ve şekle riayet edilmeden düzenlenen belgeler resmi evrak olarak kabul edilemeyeceğinden resmi belgede sahtecilik suçunun da konusu Örneğin, 3 kişilik kurul halinde hazırlanan bir bilirkişi raporunda bir bilirkişinin imzası eksikse resmi belgede usul eksikliği vardır. Bu belge üzerinde bir kişi tarafından tahrifat yapılsa bile resmi evrakta sahtecilik suçu oluşmaz. Çünkü, imza eksikliği nedeniyle evrak kanunda belirtilen usul ve şekil şartlarına sahip değildir.
2. Resmi Evrakta Sahtecilik Suçunda Zarar Olasılığı
Resmi belgede sahtecilik suçu hem kamu güvenini bozmalı hem de kişilerin haklarını ihlal ederek zarar olasılığı doğurmalıdır. Suçun konusu resmi evrakın somut bir zarar meydana getirmesi şart değildir. Mahkeme, yargılama sırasında suçun unsurlarının tespiti amacıyla belgenin meydana getirdiği somut zararı değil, zarar olasılığının var olup olmadığını araştırmalıdır. Zarar olasılığı doğurmaya elverişli olmayan evrak, resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturmaz.
3. Resmi Belgede Sahtecilik Suçunda Aldatıcılık
Resmi belgede sahtecilik suçunun en önemli şartlarından biri belgenin “aldatıcılık” özelliğine sahip olmasıdır. Zarar olasılığının doğması için evrakta yapılan sahteciliğin çok sayıda insanı aldatacak özellikte olması gerekir. Belgedeki aldatıcılık özelliği objektif olarak mevcut olmalıdır. Belgenin objektif özellikleri sebebiyle değil de, belgenin muhatabı olan şahsın kişisel hatası, dikkatsizliği veya özensizliği nedeniyle zarar olasılığı doğmuşsa aldatıcılıktan bahsedilemez. Mağdur veya suçtan zarar gören şahıstan kaynaklanan kişisel hatalar iğfalin meydana gelmesine neden olmuşsa resmi belgede sahtecilik suçu oluşmaz.
Sahtecilik belgeden açıkça anlaşılıyorsa o belgenin aldatma yeteneği olmadığından, suçun unsuru olan “aldatıcılık” özelliğinin gerçekleştiği ileri sürülemez.
Belgenin aldatma yeteneği olmamasına rağmen, belgenin verildiği devlet kurumu görevlisinin dikkatsizliği yüzünden işlem yapılsa bile resmi belgede sahtecilik suçu oluşmaz.
Ayrıca özel bir kanun devlet kurumlarına ibraz edilen belgenin sahte olup olmadığının araştırılmasını zorunlu kılıyorsa, araştırma yapmadan belgenin kabul edilmesi halinde resmi belgede sahtecilik suçu oluşmaz. Örneğin, Yargıtay, diploma denkliği için yabancı ülkeden diploması olmadığı halde gerçek dışı bir diplomayla başvuran kişinin resmi belgede sahtecilik suçunu işlemediğine karar vermiştir. Çünkü bu konuyla ilgili yönetmelik, özel olarak idari kuruma diplomanın sahte olup olmadığını araştırma zorunluluğu getirmiştir. Kurum araştırma yapmadan diplomayı kabul etse bile resmi belgede sahtecilik suçu meydana gelmez (Yargıtay - 11. CD. 4570/2836 K.)
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Seçimlik Hareketleri
Resmi evrakta sahtecilik suçu, genel olarak aşağıdaki üç hareketten herhangi birisinin işlenmesiyle meydana gelir:
- Resmi Belgeyi Sahte Olarak “Düzenleme”,
- Resmi Belgeyi Başkalarını Aldatacak Biçimde “Değiştirme”,
- Sahte Resmi Belgeyi “Kullanma”.
1. Resmi Belgeyi Sahte Olarak “Düzenleme” Suçu (TCK 204/1)
TCK md. 204/1, resmi evrakta sahtecilik suçu için bazı seçimlik hareketler öngörmüştür. Söz konusu seçimlik hareketlerden biri de “resmi belgeyi sahte olarak düzenleme” fiilidir. Resmi belgeyi sahte olarak düzenleme, bir belgenin resmi belge gibi gerçekmiş gibi üretilmesi suretiyle işlenir. Belge, kısmen veya tamamen gerçeğe aykırı üretilmişse suç oluşur. Belgenin form, şekil, amblem, başlık, ünvan ve diğer yazı özellikleri yönünden taklit edilmesi de “düzenleme” suçu için yeterlidir. Örneğin, nüfus müdürlüğü tarafından verilen Nüfus Cüzdanının şekil yönünden taklit edilerek üretilmesi resmi belgeyi sahte olarak düzenleme suçunu oluşturur.
TCK m.204/1’deki düzenleme fiili, gerçek resmi belgeyi düzenleyen kişiden başka bir kimse tarafından işlenmelidir. Resmi belgeyi sahte olarak düzenleme suçunun oluşabilmesi için kamu görevlisi gerçek bir resmi evrak düzenlemiş olmalı, başkası da bu gerçek evrakın sahtesini düzenlemelidir. Görevi gereği düzenlemesi gereken bir resmi belgeyi sahte bir şekilde düzenleyen, yani gerçek ve sahte resmi belgeyi düzenleyen kişinin aynı kişi olduğu hallerde TCK m.204/2 hükümleri uygulanacaktır. Kamu görevlisinin görevine girmeyen bir resmi evrakı düzenlemesi halinde ise TCK m.204/1 hükümleri uygulanacaktır.
Suçun oluşması için belgenin düzenlenmesi fiili yeterli olup ayrıca kullanılması şart değildir. Evrakın aldatma yeteneği varsa, evrak kullanılmasa bile resmi belgeyi sahte olarak düzenleme suçu oluşur.
2. Resmi Belgeyi Başkalarını Aldatacak Biçimde Değiştirme Suçu (TCK 204/1)
Bu seçimlik hareketle suçun işlenebilmesi için öncelikle kamu görevlisi tarafından görevinden dolayı düzenlenen gerçeğe uygun bir resmi belgenin mevcut olması gerekir. Gerçeğe uygun olarak kamu görevlisi tarafından düzenlenen belgeye, delil olma özelliklerini veya hukuki farklılık yaratacak unsurların eklenmesi veya çıkarılması bu suçun oluşmasına neden olur. Resmi belgedeki bir yazının değiştirilmesi veya yazı eklenmesi, imzanın silinmesi, belge üzerindeki tarihin değiştirilmesi veya silinmesi, belgenin kazınmak suretiyle tahrif edilmesi halinde, yapılan bu değişikliklerle belgenin aldatıcılık vasfı varsa “resmi belgeyi başkalarını aldatacak biçimde değiştirme suçu” meydana gelir.
Suç, değiştirme fiilinin işlemesiyle tamamlanır, ayrıca resmi belgenin kullanılması gerekmez.
Belgenin karalanması, lekelenmesi veya kimyasal araçlar kullanılarak yazıların silinmesi mümkündür. Belge üzerinde bulunan harf veya rakamların amaca uygun hale getirilmesi de mümkün olup bu yöneteme “sürsarj metodu” denilmektedir. Örneğin, 3 rakamının 8 yapılması gibi. Tüm bu hallerde mahkeme tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılarak resmi belgede sahtecilik suçunun oluşup oluşmadığı araştırılır.
3. Sahte Resmi Belgeyi Kullanma Suçu (TCK 204/1)
TCK md.204/1’deki sahte belge kullanma suçu, ancak sahte olarak üretilmiş, taklit edilmiş veya değiştirilmiş resmi niteliği olan bir belgenin mevcudiyeti ve bu belgenin fail tarafından kullanılması halinde vücut bulur. Herhangi bir kimse tarafından kendisine verilen sahte resmi belgeyi kullanan fail suçu işlemiş olur. Belgeyi kullanan failin belgenin sahte olduğunu bilmesi ve belgenin sahteliğini bilerek kullanması gerekir. Fail kullandığı belgenin sahte olduğunu bilmiyorsa cezalandırılması mümkün değildir. Örneğin, sahte ehliyet üreten kişi “resmi belgeyi sahte olarak düzenleme suçu”nu işler, bu ehliyeti düzenleyen kişiden alıp kullanan kişi “sahte resmi belgeyi kullanma suçu”nu işler.
Sahte resmi belge hem fail tarafından düzenlenmiş hem de kullanılmış ise yine tek suç oluşur. Her iki seçimlik hareket de TCK md. 204/1’de düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları olduğundan faile tek bir ceza verilir. Fakat bu halde mahkemenin faile vereceği cezada alt sınırdan ayrılarak daha fazla ceza vermesi gerekir.
Resmi Evrakta (Belgede) Sahtecilik Suçunun Nitelikli Halleri
Resmi evrakta sahtecilik suçunun daha fazla cezayı gerektiren nitelikli halleri şunlardır:
-
Kamu görevlisinin resmi belgeyi sahte olarak düzenlemesi, değiştirmesi, kullanması (TCK 204/2).
-
Belgenin sahteciliği ispatlanıncaya kadar geçerli belgelerden olması (TCK 204/3).
1. Kamu Görevlisi veya Memurun Resmi Belgede (Evrakta) Sahtecilik Suçu (TCK 204/2)
Kamu görevlisi olan kişinin veya memurun görevinden dolayı düzenlemeye yetkili olduğu resmi belge üzerinde sahtecilik suçu işlemesi suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir. Kamu görevlisi veya memurun söz konusu resmi belgeyi sahte olarak düzenlemesi veya değiştirmesi veya kullanması halinde suçun daha ağır ceza gerektiren nitelikli şekliyle cezalandırılmayı gerektirir.
Bu fıkrada tanzim edilen suç, yalnızca kamu görevlisi veya memur tarafından işlenebilir. Kamu görevlisi veya memur, resmi evrakta sahtecilik suçunu görevini kötüye kullanma suretiyle işlemelidir.
Kamu görevlisi veya memur, görevinden dolayı suçun konusu resmi belgeyi düzenleme, değiştirme ve kullanma yetkisine sahip olmalıdır. Resmi evrakta sahtecilik suçunu işleyen kamu görevlisi veya memur, evrakı düzenlemeye veya kullanmaya yetkili değilse, bu fıkra hükümlerine göre değil, TCK md. 204/1 fıkra hükümlerine göre cezalandırılır.
TCK md. 6/1-c gereği kamu görevlisi (tanık, bilirkişi, avukat vs.) sayılan kişilerin de işledikleri fiiller bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
2. Sahteliği İspatlanıncaya Kadar Geçerli Belgelerde Sahtecilik Suçu (TCK 204/3)
İspat gücü bakımından hukuken iki grup resmi belge olduğu kabul edilir:
1- Sahteliği ispatlanıncaya kadar geçerli resmi belge,
2- Aksi ispatlanana kadar geçerli resmi belge.
Sahteliği ispatlanıncaya kadar (sabit oluncaya kadar) geçerli belgelerde evrakta sahtecilik suçu işlendiğinde, suçun daha ağır ceza gerektiren şekli işlenmiş olur.
Sahteliği ispatlanıncaya kadar geçerli olan belgeler, resmi kurumlar nezdinde tam güvenirliliğe sahip olup kesin delil niteliğinde belgelerdir. Örneğin, hakim tarafından tutulan duruşma tutanakları sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerdendir. Bu belgelerin aksi başka delillerle ispatlanamaz, ancak sahte oldukları ispatlanabilir. Örneğin, hakimin tuttuğu duruşma tutanağına duruşmanın oluş biçimi ile ilgili yazdığı herhangi bir şeyin aksi ispatlanamaz, duruşmanın hakimin tuttuğu duruşma tutanağından farklı cereyan ettiği iddia ve ispat olunamaz. Ancak duruşma tutanağının hakim tarafından tutulmadığı, sahte olduğu ileri sürülebilir. Aynı şekilde noterde düzenlenen vekaletname, imza beyannamesi, noterde düzenlenen satış sözleşmesi gibi evraklar sahteliği ispat oluncaya kadar geçerli resmi evraklardandır. Ancak, noterde onay şeklinde düzenlenen belgeler, onay dışındaki içeriği noter düzenlemediğinden onay kısmı bakımından resmi evrakta sahtecilik; içerik açısından ise özel evrakta sahtecilik suçunun konusu olabilirler.
Sahteliği sabit olana kadar geçerli belgeler özel kanunlar düzenlenmiştir. Şu belgeler sahteliği ispat oluncaya kadar geçerli belge olarak kabul edilir:
- Mahkeme İlamları,
- Noterlerde Düzenleme Biçiminde Tanzim Edilen Evraklar,
- Duruşma Tutanakları,
- Seçim Tutanakları,
- Belediye Ceza Tutanakları (1608 sayılı Kanun md.6),
- İlam Niteliğindeki Belgeler (İİK md. 38),
- Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu gereği tutulan suç tutanakları,
- Sayıştay İlamları.
Aksi ispatlanıncaya kadar geçerli belgeler, resmi evrak olarak yine güvenilirliğe sahip olmakla birlikte aksi her zaman ispatlanabilen belgelerdendir. Yani, herhangi bir devlet kurumunun düzenlediği bir evrak (örn, trafik cezası tutanağı) bu kategoriye girer. Örneğin, ehliyet, nüfus cüzdanı, pasaport gibi şahsi kimlik belgeleri; avukatlık kimliği, mali müşavirlik kimliği gibi mesleki kimlik belgeleri aksi ispatlanıncaya kadar geçerli geçerli belgelerdendir.
TCK md. 204/3’e göre resmi evrakta sahtecilik suçu yalnızca birinci gruptaki belgelerde, yani sahteliği ispatlanıncaya kadar (sabit oluncaya kadar) geçerli belgelerde işlendiğinde suçun cezası nitelikli, yani daha ağır hale gelir. Aksi ispatlanıncaya kadar geçerli belgelerde suçun temel şekli işlenmiş olur. Örneğin, icra dairesi tutanakları aksi ispatlanıncaya kadar geçerli belgelerden olduğundan, bu tutanaklar üzerinde sahtecilik suçunun işlenmesi halinde suçun nitelikli hali meydana gelmez.
Hukuki İlişkiye Dayanan Alacağın İspatı veya Gerçek Bir Durumun Belgelenmesi Amacıyla Sahtecilik (TCK 211)
Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, verilecek ceza, 1/2 oranında indirilir (TCK md. 211).
Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde daha az cezayı gerektiren hal olarak düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın 211. maddesindeki hafifletici nedenin uygulanabilmesi için failin gerçek olan bir olayın kanıtlanmasını sağlamak amacıyla hareket etmiş olması gereklidir. Kanıtlanmak istenen olayın doğruluğu veya gerçekliği şart olmayıp, failin iyi niyetle bu olayın doğruluğuna inanması yeterlidir.
Resmi Belge Hükmünde Olan Özel Belgeler Nelerdir?
1. Resmi Belge Hükmünde Olan Belgeler ve Senetler: Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi (bono, çek vs.) , emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması halinde, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır (TCK m.210/1). Yani, bu belgeler aslında özel evrak niteliğindedir, özel belgede sahtecilik suçunun konusu olabilecekken özel bir kanuni düzenlemeyle resmi evrakta sahtecilik suçunun konusu haline getirilmişlerdir. Özellikle belirtelim ki kurucu unsurları eksik çek, poliçe, bono vs. gibi evraklar, unsur eksikliği nedeniyle özel evrakta sahtecilik suçunun konusu olabilirler. Ancak unsurları tam olan belgeler resmi evrakta sahtecilik suçunun konusu olabilirler.
2. Kamu Görevlisi Olmayan Sağlık Mensuplarının Düzenlediği Belgeler: Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip (hekim, doktor), diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması halinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur (TCK m.210/2). Kamu görevlisi olmayan sağlık çalışanlarının düzenledikleri evraklar da özel belge niteliğindedir. Sahte ilaç raporu, sahte reçete veya sahte rapor düzenleyen ve kamu görevlisi olmayan sağlık mensupları özel evrakta sahtecilik suçu nedeniyle 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar (TCK m.210/2-birinci cümle). Ancak, örneğin özel hastanede çalışan doktor veya hemşirenin düzenlediği belgenin kendilerine haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına neden olması halinde TCK m.204 gereği resmi belgede sahtecilik suçu hükümlerine göre cezalandırılacaktır. Kamu görevlisi olmayan doktor tarafından düzenlenen içeriği sahte raporu kullanan kişi, TCK m.207/2 gereği sahte özel belgeyi kullanmak suçu nedeniyle yargılanacaktır. Çünkü, kamu görevlisi/memur olmayan doktorun hazırladığı raporlar özel belge niteliğindedir.
Resmi Evrakta (Belgede) Sahtecilik Suçu Cezası
Resmi evrakta sahtecilik suçu cezası, işlenen suçun basit ve nitelikli hallerine göre farklılık arz etmektedir. Buna göre;
-
Resmi belgede sahtecilik suçu, resmi bir belgenin sahte olarak düzenlenmesi, başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya kullanılması şeklindeki suçun basit haliyle işlenirse sanığa verilecek ceza 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md. 204/1)
-
Kamu görevlisinin görevinden kaynaklanan görevi kötüye kullanma suretiyle, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemesi, değiştirmesi, kullanması halinde resmi evrakta sahtecilik suçunun cezası 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md. 204/2).
-
Resmi belgede sahtecilik suçunun maddi konusu olan belge, sahteliği ispatlanıncaya (sabit oluncaya) kadar geçerli olan resmi belgelerden ise yukarıdaki fıkralara göre belirlenen suçun cezası 1/2 oranında arttırılır.
-
Sağlık mensubu kişilerin (ebe, hemşire, doktor ve diğer tüm çalışanlar vs.) gerçeğe aykırı belge düzenleyerek kamunun veya kişilerin zararına yol açması veya herhangi bir haksız menfaat elde etmesi halinde resmi belgede sahtecilik suçu hükümleri gereği cezalandırılırlar (TCK md. 210/2 - 2. Cümle).
Senette Sahtecilik Halinde Savcılık veya Ceza Mahkemesinin İcra Takibini Durdurma Yetkisi
Yargıtay, senette sahtecilik soruşturma veya kovuşturmalarında Cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemelerinin tedbir kararı vererek icra takibini durdurabileceğini kabul etmektedir.
Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, cumhuriyet savcılığına sahtecilik nedeniyle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan dava da kendiliğinden icra takibini durdurmaz ve bekletici mesele yapılamaz. Ancak cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibi durdurulabilir (Y12HD-K.2015/6149).
Resmi Evrakta Sahtecilik ve Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Dolandırıcılık suçu, failin hileli davranışlarla bir kimseyi aldatması, mağdurun veya başkasının zararına olarak kendisine veya başkasına yarar sağlamasıyla oluşur. Nitelikli dolandırıcılık suçu ise suçun belli dini, sosyal, mesleki, teknolojik araçların veya kamu kurumlarının araç olarak kullanılarak işlenmesidir.
Uygulamada çoğu zaman fail, resmi evrakta sahtecilik suçu işlemekte, bu suç ile bağlantılı olarak da insanlardan menfaat temin etmektedir. Bu durumda, fiil tek olsa bile, fail hem resmi evrakta sahtecilik suçu ile hem de nitelikli dolandırıcılık suçu ile cezalandırılmalıdır.
Sanığın, keşidecisinin elinden rızası hilafına çıkmış ve keşideci imzası sahte olarak atılmış olan 20.000 TL bedelli çeki ele geçirerek katılandan beyaz eşya almak suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda; Sanığın suçlamayı kabul etmeyen ifadesinin aksine, çeki aldığını beyan ettiği … isimli kişinin kimlik bilgilerini verememesi, çeki almasına neden olan ticari ilişkiye dair belge ve fatura sunamaması ve katılanın zararını ödememesi karşısında, sanığın nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından mahkumiyetine yönelik mahkemenin kabulünde isabetsizlik görülmemiştir (Y15CD-2020/5048).
Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Adli para cezası, işlenen bir suça karşılık hapis cezasıyla birlikte veya tek başına uygulanabilen bir yaptırım türüdür. Resmi belgede sahtecilik suçunun ceza alt sınırı 2 yıl olduğundan hükmedilen hapis cezası adli para cezasına çevrilemez.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması sanık hakkında hükmolunan cezanın belli bir denetim süresi içerisinde sonuç doğurmaması, denetim süresi içerisinde belli koşullar yerine getirildiğinde ceza kararının hiçbir sonuç doğurmayacak şekilde ortadan kaldırılması davanın düşmesine neden olan bir ceza muhakemesi kurumudur. Resmi belgede sahtecilik suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası 2 yıl veya altında olduğunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) kararı verilmesi mümkündür.
Cezanın ertelenmesi, mahkeme tarafından belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesidir. Resmi evrakta sahtecilik suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası 2 yıl veya altında olduğunda hükmedilen hapis cezasının ertelenmesi de mümkündür.
Resmi Evrakta Sahtecilikte Zamanaşımı ve Uzlaştırma
Resmi evrakta sahtecilik suçu, takibi şikayete bağlı suçlar kategorisinde değildir. Suç şikayete tabi olmadığı için herhangi bir şikayet süresi yoktur. Savcılık, dava zamanaşımı süresi içinde her zaman resen soruşturma yapabilir. Suçun temel dava zamanaşımı süresi 8 yıl olup şikayet hakkına sahip herkes bu süre içerisinde şikayetçi olup davaya ‘müdahil’ sıfatıyla katılabilir. Kamu görevlisinin resmi evrakta sahtecilik suçu (TCK m.204/2) işlemesi halinde dava zamanaşımı süresi 15 yıldır.
Resmi belgede sahtecilik suçu, uzlaşma prosedürü uygulanmasını gerektiren suçlardan değildir.
Resmi Evrakta Sahtecilik Yargıtay Kararları
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Unsurları ve Özellikleri
Resmi belgenin temel unsurları doktrinde;
1- Kamu görevlisi tarafından düzenlenmesi,
2- Görevi gereği düzenlenmesi,
3- Öngörülmüşse, usul ve şekil kurallarına uyulması, şeklinde açıklanmaktadır.
Resmi belgenin varlığı için zorunlu bu unsurları sırasıyla incelediğimizde;
1- Kamu görevlisince düzenlenmesi:
Resmi belgeyi belirleyen en temel özellik, onun bir kamu görevlisince düzenlenmesidir. Düzenleyen kişinin kamu görevlisi olmaması durumunda, o belge resmi belge olarak kabul edilemez. Kamu görevlisi kavramı, TCK’nun 6/1-c maddesinde tanımlanmıştır. Ayrıca bu tanım kapsamına girmese dahi, ilgili özel yasasında yer alan hükümler dolayısıyla da bir kişinin görev dolayısıyla kamu görevlisi sayılması mümkün olabilir. Örneğin KİT personeli hakkındaki 399 sayılı KHK’nin 11/b maddesindeki hüküm bu şekildedir.
2- Görev gereği düzenlenmesi:
Belgeyi düzenleyenin kamu görevlisi olması, her durumda yeterli bir ölçüt olmamaktadır. Kamu görevlisinin kamu göreviyle ilgisiz bir belge düzenlemesi durumunda, özel belgeden söz edilir. Bu nedenle kamu görevlisinin, bu belgeyi görevi gereği düzenlemiş olması da aranmalıdır. Bu husus 204/2. maddede; “görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi…” sözleriyle açıklanmıştır.
Dolayısıyla 2. fıkra bakımından belgenin, kamu görevlisinin görev ve yetki alanıyla ilgili bulunması zorunludur. Yargıtay, 765 sayılı Yasa döneminde bu zorunluluğun, görevle belge arasında illiyet bağı ilişkisi şeklinde aranması gerektiğini belirtmekteydi. Şu halde görevlinin yetkisi dışında, başka deyişle yetkisini aşarak düzenlediği belge, görevlinin resmi belgede sahtecilik suçunun (204/2) maddi konusu olarak kabul edilemez. Kanunda, resmi belge hakkındaki sahteciliğin kamu görevlisi olmayan fail tarafından işlenmesi 204/1. madde ile, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği ise ikinci fıkrada düzenlenmiştir. Kanun koyucu, resmi belge niteliğini taşımasa dahi, bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleme fiilini de resmi belge üzerindeki sahtecilikle birlikte cezalandırmıştır. Bu tür bir eylemin failinin düzenlemeye yetkili kamu görevlisi olması 2. fıkra, sivil kişi veya yetkisiz kamu görevlisi olması halinde ise 1. fıkra uygulanmaktadır.
3- Usul ve şekil şartlarına uyulması:
Resmi belgenin mutlaka belirli bir şekle uygun olması veya bazı unsurları taşıması şartı yoktur. Fakat, mevzuat gereği belirli usul ve şekil şartlarının aranması söz konusu olabilir. Örneğin resmi vasiyetnamenin kanunda belirtilen şekle uygun olarak düzenlenmesi zorunludur (MK. m. 532-536). Bu takdirde belirtilecek unsurların yer almaması, belgenin resmi belge sayılmasını önleyebilir. Belgenin usul ve şekil koşullarına uygun olması gerektiği bir kararda da açıklanmıştır. Buna karşın, görevlinin yetkisi kapsamında düzenlenmiş olan resmi belgenin birtakım unsurları olmadığı halde, varmış gibi gösterilmesi halinde de, resmi belgede sahtecilikten söz edilir. Yine, belgenin birden fazla görevli tarafından imzalanması gerekli ise (örneğin kurul halinde verilen karar veya raporların tüm üyelerce imzalanması gereklidir), imza eksikliği, belge sayılmasını önleyecektir.
Noterlerce düzenlenen belgeler; düzenleme (Noterlik Kanunu m.84 vd.) belgeler ve onay işlemler olarak ikiye ayrılmaktadır. Düzenleme belgeler, içeriği de bizzat noterce düzenlendiğinden, bu belgenin herhangi bir yönüyle ilgili sahtecilik, resmi belgede sahtecilik olarak kabul edilmektedir. Buna karşın, onay işlemi şeklindeki belgelerde, onay kısmını kapsamayan, içerik sahteciliğinde resmi belge öğesinin oluşmayıp, özel belgede sahtecilik suçunun işlendiği kabul edilmektedir.
Resmi belgeler ispat gücü bakımından; ‘sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belge’ ve ‘aksi sabit olana kadar geçerli belge’ şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrım 765 sayılı Yasada da yapılmış ve 339/1, 342/2-4. maddelerinde cezalandırmada farklılıklar yaratılmıştı. Benzeri bir ayrıma 5237 sayılı Kanunun 204/3. maddede de yer verilmiş, ispat gücü yüksek olan belgeler bakımından cezanın artırılması öngörülmüştür.
Unsurları bakımından resmi belge sayılması olanaklı olmadığı halde, bazı özel belge türleri yasa tarafından özel olarak resmi belge düzeyinde korumaya alınmıştır. Bu tür belgeler TCK 210/1. maddede gösterilmiştir. Bunlar; emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, tahvil, hisse senedi, emtiayı temsil eden belge ve vasiyetnamedir. Belirtilen türdeki belgelerin, resmi belge sayılabilmesi için kanunda öngörülen usul ve şekil şartlarının bulunması zorunludur.
TCK 210/2. maddede belirtilen, kamu görevlisi olmayan veya görevi gereği hareket etmeyen sağlık mesleği mensuplarının gerçeğe aykırı belge düzenleme suçu, özel nitelikli özel belgede sahtecilik suçu vasfındadır. Fakat cezalandırma yönünden resmi belgede sahtecilik hükümlerine atıf yapılmıştır.
Özel belgeler, resmi belge sayılmasını gerektiren unsurları taşımayan belgelerdir. Ancak, özel belgenin de belge niteliğinin, yani belge sayılması için gereken öğelerin bulunması aranmalıdır. Başka bir anlatımla; yazılı bir evrakın, hukuki sonuç doğurmaya elverişli bir biçimde kamu görevlisi olmayan belirli bir kimse tarafından düzenlenmesi durumunda özel belgenin varlığı söz konusu olur. Örnek verirsek; bir bankanın hesap bilgileri hakkındaki yazısı, kredi sözleşmesi, teminat mektubu, adi senet, fatura, mal beyanı, vergi beyanı, gümrük beyanı, sigorta giriş bildirimi, mektup, özel bir vaka hakkında ilgililerince düzenlenen tutanak, kira sözleşmesi, tahliye taahhüdü, dilekçe, ihbar yazısı, vb. belgeler özel belge sayılmaktadır.
Kimi özel belgelerin (hisse senedi, kambiyo senedi, tahvil vs.) kanun tarafından resmi belge gibi kabul edildiğini (m.210/1) hatırlamak gerekir. Fakat resmi belge sayılan belgelerdeki unsur eksikliği nedeniyle bu niteliğini kaybetmesi durumunda, özel belge sayılmaktadır. Örneğin bono veya çekin yasal öğelerinin eksik bulunması durumunda özel belge kabul edilmektedir.
Kamu görevlisi tarafından düzenlense dahi, göreviyle ilgisi olmayan belgeler de özel belge sayılır. Özel belgenin suça konu olması için, doğrudan hukuki sonuç doğurması gerektiği kabul edilmektedir. Resmi belgede sahtecilik suçu için, suçun maddi konusunun resmi belge olması (gerçek bir resmi belgede sahtecilik veya resmi belgenin sahte üretilmesi) gerekmektedir. Fakat, kimi durumlarda özel bir belgenin resmi belgede sahteciliğe vücut vermesi olanaklıdır.
Özel belgenin resmi daireye sunulması üzerine kayda alınması, üzerine kayıt kaşesi veya havale imzası atılması, kayda almayla ilgili işlemler olup, özel belgeyi resmi belge haline dönüştürücü nitelikte değildir. Buna karşın özel belge resmi bir makam tarafından onaylanmışsa, onay kısmı itibariyle resmi belge sayılır. Bu tür bir belgenin içeriğinde sahtecilik özel belgede, onay kısmında sahtecilik ise resmi belgede sahtecilik sayılır.
Yine, sahte bir özel belgenin resmi bir belgenin dayanağı olması nedeniyle resmi belgenin de gerçekliğine zarar verildiğinden, failin resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği kabul edilmektedir. Örneğin Yargıtay, hasta sevk kağıtlarına sahte ilaç kupürü ekleyip, sahte fatura düzenleyerek ilaç bedeli alınması eylemini resmi belgede sahtecilik olarak kabul etmiştir. Bir başka olayda, özel belge olan sahte satış sözleşmesi sunularak mahkeme yanıltılıp, gerçeğe aykırı ilam elde edilmesi nedeniyle failin resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması gerektiği belirtilmiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar : 2018/524).
Resmi Evrakta Sahtecilik Suçunda Görevli Mahkeme
İddianamede yer alan “PTT görevlisi olan sanığın, katılana gönderilen bir tebligatın tebliğ imkansızlığı nedeniyle iade edilmesi sırasında, tebligat tarihinde yurt dışında bulunduğu anlaşılan bir kişiden gerçekte herhangi bir bilgi almadığı halde bilgi almış gibi tebliğ evrakına şerh düşmesi”, şeklindeki isnadın sübutu halinde TCK’nın 204/2. maddesinde tanımlanan kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturabileceği anlaşılmakla davaya bakmanın, delillerin takdir ve tartışılmasının 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 12. maddesi uyarınca Ağır Ceza Mahkemesinin görevi kapsamında bulunması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması bozma nedenidir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2015/1962).
Sahteliği mahkemece kabul edilen 26.2.2009 tarihli belgenin özel güvenlik görevlisi sanık M. A. G. tarafından tanzim edildiği, 5188 Sayılı Kanunun 23. maddesi uyarınca kamu görevlisi statüsünde bulunduğu diğer sanık A. B.’nın da memur olduğu hususları nazara alınarak eylemin TCK’nın 204/2 maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturabileceği, davaya bakmanın 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesi’nin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 12. maddesine göre ağır ceza mahkemesine ait olduğu, bu sebeple görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması bozma nedenidir (Yargıtay 9. Ceza Dairesi - Karar: 2014/11477).
Özel Belgede ve Resmi Evrakta Sahtecilik Suçlarında Zincirleme Suç Uygulaması
Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması, her iki suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması, unsurlarının tamamen benzer olarak düzenlenmesi de göz önünde bulundurulduğunda, resmi belgede sahtecilik ile özel belgede sahtecilik suçlarının “aynı suç” olduğu ve her ikisinin varlığı halinde, 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde yer alan; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” hükmü gereğince, resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulup zincirleme suç hükümlerine göre uygulama yapılması gerekeceğinden hareketle; sanığın, kimliği tespit edilemeyen kişiyle birlikte hareket ederek şikayetçi Ş.’nün kimlik bilgilerini ele geçirip aslına uygun nüfus cüzdanı düzenleyerek, Ş. adına düzenlenmiş ikametgah ilmühaberi, trafik tescil belgesi, araç rehin yazısı ve noter ihtarnamesi ile başvuruda bulunup, sahte kredi sözleşmesinin düzenlenmesini sağlayarak resmi ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlediği kabul edilmiş ise de; resmi belgede sahtecilik suçuna konu nüfus cüzdanı, trafik tescil belgesi, araç rehin yazısı ve ikametgah ilmühaberi ile imza sirküleri asıllarının dosya içerisinde mevcut olmaması nedeniyle bankaya asıllarının verilip verilmediği araştırılarak asıllarının bulunması halinde iğfal kabiliyetlerinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapılması ve trafik tescil belgesi ile araç rehin yazısının sahte kimlik verilerek ilgili kurum tarafından gerçekte verilip verilmediğinin araştırılması sonucunda; gerçek oldukları veya aldatıcılık özelliklerinin olduğunun anlaşılması halinde, kredi sözleşmesi ile diğer özel belgeleri de içerisine alacak şekilde resmi sahtecilik suçundan hüküm kurulup, zincirleme suç hükümlerine göre artırım yoluna gidilmesi; asıllarının ele geçirilememesi ya da iğfal kabiliyetlerinin bulunmadığının anlaşılması halinde ise, sanıkların yalnızca özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmaları gerektiği, bu kapsamda özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulurken güdülen amaç ve saik, suç konusunun önemi, kastın yoğunluğu ve sahte belge çeşitliliği dikkate alınarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini gerekeceği gözetilmeden, yazılı şekilde resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarından ayrı ayrı hüküm kurulması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar: 2014/13134).
Kimlik bilgilerini kullandığı mağdur adına ikametgâh belgesi düzenlettirmek suretiyle resmî belgede sahtecilik suçunu, sonrasında söz konusu sahte ikametgâh belgesiyle katılan bankaya başvuruda bulunup içeriği itibarıyla sahte olarak düzenlenmesini sağladığı bireysel kredi başvuru formunu mağdura atfen imzalamak suretiyle de özel belgede sahtecilik suçunu işleyen sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin ve bu itibarla zincirleme şekilde resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır (CGK - K.2018/22).
Kamu Görevlisinin Resmi Evrakta Sahtecilik Suçunda Soruşturma İzni
Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçuna yönelik temyiz isteminin incelenmesinde ise;
Sanığın görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu belgelerde sahtecilik yaptığının iddia edilmesi karşısında, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca yetkili merciden bu suç yönünden soruşturma izni alındıktan sonra dava açılması gerektiği gözetilmeden, genel hükümlere göre açılan davaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar : 2016/5285).
Resmi Belgede “Faydasız Sahtecilik” Halinde Beraat Kararı
-
Suça konu çekin keşide tarihi üzerinde yapıldığı iddia olunan tahrifat, çekin ibraz süresi yönünden sanık lehine hukuki sonuç doğurması imkanının bulunmaması nedeniyle “faydasız sahtecilik” niteliğinde olup resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları oluşmamıştır (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2012/264).
-
Sanığın, 2022 Sayılı Kanun uyarınca katılan SGK Başkanlığı’ndan özürlü aylığı talebinde bulunduğu, kurum tarafından aylık bağlanmaya esas belgelerin yapılan incelenmesinde Van Eğitim Araştırma Hastanesi’nden alınan sağlık kurulu raporunun hastane kayıtlarına uygun olmadığı ve sahte olduğunun tespit edildiği, Van Devlet Hastanesi’nden aldırılan sağlık kurulu raporuna göre ise sanığın tüm vücut fonksiyon kayıp oranının %8 olduğu, sanığın zikredilen 2022 Sayılı Kanun ve bu kanunun uygulanmasına yönelik yönetmelik uyarınca halihazırda almış olduğu sahte sağlık kurulu raporuna göre özürlü aylığı almasına imkan bulunmadığı, nitekim SGK Başkanlığı’nın yazı cevabına göre de herhangi bir maaş ödemesi yapılmadığı, bu sebeple SGK’nın herhangi bir zararının oluşmadığı, dolayısıyla sanığın eylemlerinin faydasız sahtecilik olarak değerlendirileceği ve sanığın üzerine atılı suçların maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle verilen beraat hükmü hukuka uygundur (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar: 2016/2277).
-
Avukat sıfatını henüz kazanmayan stajyer avukat sanık C. Ö. adına, 05.09.2006 ve 22.02.2007 tarihlerinde, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 56. maddesi gereğince “yetki belgesi” düzenlenmesi ve sanık C.’ın bu yetki belgelerini kullanarak mahkemede duruşmaya davalı vekili olarak katılması, icra takip dosyalarında işlemler yapmasından ibaret olayda; 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 26. maddesine göre verilecek muvafakatname ile stajyer avukatların dahi icra takip işlemlerini yapma yetkisinin bulunduğu, sanık C.’ın da yetki belgesi verildiği tarih itibariyle bu statüye sahip olduğunun ve dolayısıyla suça konu yetki belgelerinin kullanılması ile elde edilebilecek olan hukuki sonuçların elde edilmesi mümkün olduğunun anlaşılması karşısında; bu haliyle yapılan sahteciliğin “faydasız sahtecilik” olarak nitelenmesi gerektiği gözetilmeden mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2014/1687).
Fiili İğfal ve Resmi Belgede Sahtecilik Suçu
Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararında da, belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup, hakim olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir (Yargıtay CGK - Karar: 2012/1804).
Gerçek Bir Durumun Belgelenmesi Amacıyla Sahtecilik ve Ceza İndirimi
-
Sanığın, kendisine ve aile fertlerine ait yeşil kart sağlık karnelerine sahte vize yaptırdığı iddia ve kabul edilen olayda; sanık ve ailesinin suç tarihi itibariyle yeşil kart alma koşullarını halen taşıyıp taşımadıkları, sanık A. ve ailesinin yeşil kart alma koşullarını yitirmemiş olmaları durumunda eylemin 5237 Sayılı TCK’nun 211. maddesi gereği “Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.” kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesi gerekir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2016/283).
-
Sanık ile şikayetçi arasında borç ilişkisinin bulunduğu, ancak katılanın suça konu senedi imzalamadığını buna rağmen senedin sanık tarafından imzalanıp takibe konulduğunu beyan etmesine karşı; sanık ile şikayetçi arasında ticari ilişki olduğu sabit olduğundan sanık olan kişinin eyleminin 211. maddesinde düzenlenen “gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla sahtecilik” suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmemesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 21. Ceza Dairesi - Karar: 2015/4759).
-
Sanığın, katılana yaptığı kombi işinde gerekli olan malzemeleri almak için suça konu senetleri düzenleyip mal aldığı toptancıya verdiğine ilişkin savunması, katılanında nakit olarak 6000 TL ödemede bulunduğunu beyan etmesi karşısında, sanığın katılanla iş bedeli olarak ne kadara anlaştığı, katılanın sanığa 6000 TL’yi ne zaman ödediği hususları araştırılarak aralarında alacak-borç ilişkisinin varlığının tespiti halinde eylemin 211. maddesi kapsamında bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı amacıyla resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi gerekir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2014/8310).
Aynı Anda Yakalanan Resmi Belgelerin Düzenleme Tarihlerinin Araştırılması
Suça konu belgelerin farklı tarihlerde düzenlenip düzenlenmediklerinin açıklığa kavuşturulması ile farklı tarihlerde düzenlendiklerinin anlaşılması halinde; sanığın eylemlerinin, TCK’nın göre aynı suç işleme kararının icrası kapsamında işlenip işlenmediğinin tespiti, belgelerin farklı tarihlerde düzenlendiklerinin kesin olarak ortaya konulamaması halinde, aynı anda ele geçirildikleri hususu da dikkate alındığında, suça konu belge sayısı ve çeşitliliği nazara alınarak 61. maddesi uyarınca alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde her bir belge yönünden ayrı ayrı resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurularak fazla ceza tayini hukuka aykırıdır (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2017/4739).
Sahte Vekaletname Düzenleme ve Kullanma/Satış Yapma
-
Sanık S. S.’nın, F. Y. adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanını kullanarak noterde şirket hisse devir sözleşmesi yaptığı, devir sözleşmesine istinaden E… D… İletişim Tanıtım isimli şirketi 10 yıl süre ile temsile yetkili kılındığı, akabinde noterde sahte imza beyannamesi ve vekaletname düzenlettirmek suretiyle şirket adına katılan bankaya başvurarak taşıt kredi sözleşmesi imzaladığının anlaşılması karşısında, suça konu belgeler arasında yer alan imza beyannamesi ile vekaletnamenin sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olup, sanığın eylemi resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturur (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2015/23063).
-
Suça konu sahte vekaletnamelerin aynı anda ele geçirilmesinden ibaret olayda, sahte vekaletnamelerin farklı zamanlarda düzenlendiğine dair delil bulunmaması sebebiyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı ancak, belge sayısının 61. maddesine göre temel cezanın belirlenmesi sırasında dikkate alınabileceği gözetilmeden, yazılı şekilde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan ceza verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2014/14059).
-
Suça konu Kadıköy 12.Noterliği tarafından tanzim olunan 18458 yevmiye numaralı sahte vekaletnameye istinaden Kadıköy 18. Noterliği tarafından 24.07.2002 tarih 26843 yevmiye numaralı Kati Satış Sözleşmesi tanzim olunması karşısında eylemlerinin, zincirleme şekilde sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeyerek yazılı şekilde eksik ceza tayini yasaya aykırıdır (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2014/11530).
-
Sanıkların müştekiler H. E. ve M. K.’ya yönelik eylemde sahte kimlikle noterde müşteki H. E.’e suça konu taşınmazı satış yetkisi veren düzenleme şeklindeki vekaletname tanzim ettirmeleri ve gerçek taşınmaz sahibi adına ancak sanığın fotoğrafı bulunan sahte tapu vermeleri ve sözkonusu vekaletnamenin 5237 Sayılı TCK’nın 204/3 maddesinde öngörülen belgelerden olması karşısında, sanıklar hakkında sözkonusu maddenin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, ayrıca anıkların dolandırıcılık eylemini nüfus müdürlüğünün maddi varlığı olan sahte nüfus cüzdanı ve tapu müdürlüğünün maddi varlığı olan tapu belgesini kullanarak gerçekleştirmeleri karşısında, sanıkların eylemi 158/1-d maddesinde öngörülen nitelikli dolandırıcılık suçunu da oluşturur (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar: 2014/15973).
Çek Sahibinin Rızası ve İmza Taklidi Suretiyle Çek Keşide Etme
-
Ayrıntısı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.03.1992 gün ve 80/98 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, belgede sahtecilik suçlarında, önceden verilen rıza üzerine borçlu yerine onun imzasının atılmasında zarar verme bilinç ve iradesi ile hareket edilmediğinden suç kastından söz edilemeyeceği, rızanın açık veya zımni olabileceği cihetle; somut olayda sanığın savunmasında, keşidecinin kayınpederi olduğunu ve birlikte iş yaptıklarını, işyerinde olmadığı zamanlarda kendisinin çek keşide etmesi konusunda rızasının ve bilgisinin olduğunu, çeki tanzim ettikten sonra ekonomik durumları bozulduğu için çek bedelini ödeyemediklerini savunması; suça konu çekte keşideci olan diğer sanığın da sanığın savunması doğrultusunda, damadı ve aynı zamanda iş ortağı olduğunu, çek karnesi kendi adına olsa da damadı olan sanığın bilgi ve rızası dahilinde çeki keşide ettiğini beyan ettiği, çekin karşılıksız çıkması üzerine yapılan şikayet neticesinde alınan beyanlarda çekteki imzaya itiraz edilmediği gibi sanık ve keşideci tarafından da borcun inkar edilmemesi karşısında; çekin, sahibi tarafından rıza dahilinde verilip daha sonra düzenlenerek keşide edilmesi eyleminde sanığın sahtecilik kastıyla hareket ettiğinden söz edilemeyeceği ve bu halde suçun manevi unsurunun gerçekleşmediği gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi (Yargıtay 11.Ceza Dairesi - Karar: 2017/6275).
-
Ayrıntısı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ nun 30.03.1992 gün ve 80/98 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, belgede sahtecilik suçlarında önceden verilen rıza üzerine borçlu yerine onun imzasının atılmasında suç kastından söz edilemeyeceği cihetle; somut olayda, sanığın katılanların yetki ve sorumluluğunda bulunan şirkete ait çekleri sahte olarak düzenlediğinin iddia olunması, sanığın ise katılanlara ait iş yerinde çalışıp onların istemi üzerine çekleri keşide ettiğini, seksen civarında çek keşide edip bunların büyük çoğunluğunda sorun çıkmadığını bildirmesi karşısında; sanığın suç kastının tayini, savunmanın doğruluğunun ve gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi bakımından, sanık tarafından ticari ilişki sebebiyle daha önceden bu suretle düzenlenmiş ve ödenmiş çeklerin olup olmadığı araştırılıp, sanığın başlangıçtan itibaren sahtecilik kastıyla hareket edip etmediği belirlenerek yine sanığın savunmalarında geçen ve şirketin gayrı resmi ortağı olarak bildirdiği Ç. G. isimli şahsın kimlik ve adres bilgilerinin tespiti ile tanık olarak dinlendikten sonra hukuki durumunun takdir ve tayini yerine eksik inceleme ile yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2016/1369).
Çok Sayıda Sahte Belge Kullanma ve Zincirleme Suç
Sanığın katılanın bankadan kredi çekmesine yardım etme bahanesi ile vekaletname, borçlularına götürüp vermek bahanesiyle bir adet imzalı senet ve mal beyanında bulunacağını söyleyerek iki adet boş belgeyi katılana imzalatıp aldıktan sonra senedi doldurup, alacaklı ve ciranta ekleyip M.B.’e vermesi onun da icraya koyması, boş belgelerin üstünü doldurup vekaletnameye dayanarak katılanın evini satmak üzere anlaştığı ancak azilname sonrası satışın gerçekleşmemesi üzerine alacak davası açan ve kendisini davalı gösteren E.E.’in alacak davasında kullanması biçimindeki eylemlerinin; belgede sahtecilik suçlarının niteliği gereği neticesi harekete bitişik suçlardan olduğundan bu suçlara teşebbüsün mümkün olmadığı da dikkate alındığında kül halinde TCK md.204/1 uyan zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, sahte belge sayısı ve kastın yoğunluğu dikkate alınarak 61. maddesi uyarınca temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, 5237 sayılı yasanın 204/1-3. maddesindeki kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge olduğu gerekçesiyle mahkumiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2015/30675).
Geçersiz Vekaletname ile Tapuda İşlem Yapılması
Katılanın yurtdışında yaşaması nedeniyle eşi ve iki oğlu ile birlikte Türkiye’deki işleriyle ilgilenmek üzere 15.08.1995 tarihinde genel vekaletname vererek sanığı vekil tayin ettiği, 28.09.1998 tarihinde katılan tarafından sanığın bu vekillikten azledildiği, 14.11.2005 tarihinde ise sanığın azledildiği bu vekaletnameye dayanarak katılana ait taşınmazı üçüncü bir kişiye sattığı olayda, vekillikten azledildiğinden haberdar olan sanık azilname ile geçersiz hale gelen vekaletnameyi kullanarak katılana ait taşınmazı üçüncü kişiye satmış ve tapu işlemleri sırasında katılanın vekili olmadığı halde bu durumu tapu memurundan gizlemiştir. Azilname ile geçersiz hale gelen resmi belge niteliğindeki vekaletnamenin kullanılması nedeniyle somut olayda resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluştuğunun kabulü gerekir.
Resmi belgede sahtecilik suçunun yanında, sanığın hileli davranışlar yapmak suretiyle katılanın aleyhine olarak kendisine haksız bir yarar sağlamış olması nedeniyle dolandırıcılık suçunun oluşması da sözkonusu olacaktır. Önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede, iddianamede dolandırıcılık suçunu oluşturabilecek bir anlatıma yer verilmediği, dolayısıyla dolandırıcılık suçundan açılan bir dava bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından bu konuda mahallinde zamanaşımı süresi içinde kamu davası açılmasının mümkün olduğu hususuna işaret edilmekle yetinilmiştir (Yargıtay CGK - Karar: 2015/1).
Vekaletname ile Çek Keşide Etme ve Sahte Vekaletname
Suça konu çekleri sahte olarak düzenlemek suretiyle, aldığı mal karşılığında katılana verdiği iddiasıyla açılan kamu davasında sanık H.L.’ün; keşideci olarak görünen E.. İnşaat Turizm Sanayi Tic. Ltd. Şti. adına çek keşide etme yetkisine sahip olduğunu, sahtecilik kastının bulunmadığını savunması, E.. İnşaat Turizm Sanayi Tic. Ltd. Şti. sahibi E.D.’ın da; sanık H.. L.. adına çek keşide etme yetkisine sahip olduğunu, buna ilişkin Alanya 4. Noterliğinden 2006 tarihli vekaletnamesinin de bulunduğunu beyan etmesi karşısında, söz konusu vekaletnamenin aslının ilgili noterden istenerek, doğruluğunun tespiti halinde, savunması dikkate alındığında, vekaletnamedeki yetkisine dayanarak çek keşide eden sanıkların, sahtecilik kastı ile hareket etmediklerinden yüklenen ‘resmi belgede sahtecilik’ suçundan beraatine karar verilmesi gerekir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2015/22747).
Sahte Gümrük Beyannamesinin Hukuki Sonuç Doğuracak Nitelikte Olması
Gümrük Müdürlüğü’nün, suça konu gümrük beyannamesine dair 20.08.2007 gün ve 18793 Sayılı cevabi yazısına göre; sahte olarak düzenlenen gümrük beyannamesinin, duruşmaya getirtilerek mahkeme heyeti tarafından incelenip, özellikleri denetime olanak verecek şekilde zapta geçirilmeden ve Gümrük Müdürlüğü’nün 18793 Sayılı cevabi müzekkeresindeki belirtilen hususlar ile imzasız olduğu da gözetilerek, belgenin hukuki sonuç doğuracak nitelikte bulunup bulunmadığı ayrıca iğfal kabiliyetinin ne şekilde oluştuğu tartışılmadan ve belge aslı denetime olanak sağlayacak şekilde dosya içinde bulundurulmadan ekspertiz raporuna dayanılarak eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hukuka aykırıdır (Yargıtay 7.Ceza Dairesi - Karar: 2016/9075).
Özel Belgede ve Resmi Evrakta Sahtecilik Suçunun Birlikte İşlenmesi
Resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçlarının 5237 Sayılı farklı maddelerde düzenlenmeleri sebebiyle sanığın gerçek içtima kuralları uyarınca cezalandırılması gerektiği ileri sürülebilir ise de, belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması, her iki suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması, unsurlarının tamamen benzer olarak düzenlenmesi de göz önüne alındığında, resmi belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçlarının “aynı suç” olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu sebeple sanığın sahte nüfus cüzdanı ve sürücü belgesi düzenleyerek bu belgelerle katılan adına sahte oto kiralama sözleşmesi düzenlediği somut olayda; sanığın aynı suç işleme kararıyla, aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin ve eylemin bir bütün halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/495).
Sahteliği İspatlanıncaya Kadar Geçerli Belgede Sahtecilik Suçu
-
Suça konu taahhütnamenin, noter tarafından düzenlenmeyip onaylanması sebebiyle 1512 Sayılı Noterlik Kanunu’nun 82. maddesinde belirtilen sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belge niteliğinde olmaması sebebiyle şartları oluşmadığı halde 204/3. maddesinin uygulanması hukuka aykırıdır (Yargıtay 11.HD - Karar: 2016/2003).
-
Tapu kaydında sahtecilik yapılmadan sadece gerçeğe aykırı olarak düzenlenen resmi senetler (tapu belgesi), HMUK. nun sözü edilen sahteciliği kanıtlanıncaya kadar geçerli belgelerden sayılamaz (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2009/8766).
-
Sahte olarak düzenlenen belgelerin içerisinde, sahteliği kanıtlanıncaya kadar geçerli noterden düzenlenen hisse devir sözleşmesi bulunması ve farklı tarihlerde birden çok sahte belgenin düzenlenmesi sebebiyle belge sayısı da dikkate alınarak 204/3, 43. maddeleri uyarınca artırım yapılması gerekir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2016/601)
-
Tapuda düzenlenen “resmi satış senedi”nin 5237 sayılı TCK’nun 204/3 maddesinde belirtilen “sahteliği kanıtlanıncaya kadar geçerli belgelerden” olmadığı, kullanılan vekaletnamede herhangi bir sahtecilik yapılmadığı, suçun sahte nüfus cüzdanı ile tapuda satış senedi düzenlenmesinden ibaret 5237 sayılı TCK’nun 204/1, 43/1 maddesindeki zincirleme resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturtuğu kabul edilmelidir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2014/8034).
-
Sahte sürücü belgesiyle şikayetçi M. Ş.’a ait otomobili N… ilinden 18.4.2010 tarihinde 4 günlüğüne kiralayan sanığın, üzerinde kendi fotoğrafı bulunan şikayetçi M. Ş. adına düzenlenmiş sahte sürücü belgesiyle Ardahan Noterliğinde düzenlenen “Araç Satış Sözleşmesi” ile satmasından ibaret eylemlerinin, 204/1-3, “zincirleme şekilde işlenen sahteliği kanıtlanıncaya kadar geçerli resmi belgede sahtecilik” suçunu oluşturtuğu kabul edilmelidir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2013/9273).
-
Orman muhafaza memuru olan sanıkların, sahte orman suç tutanağı ve sevk pusulası düzenlemekten ibaret eylemlerinin, 6831 sayılı Yasa’nın 82/4. maddesi uyarınca suç tutanaklarının kanunen “sahteliği sabit oluncaya kadar” değil, “aksi kanıtlanıncaya kadar” geçerli belgelerden olup, 5237 sayılı Yasa’nın 204/2. maddelerinde düzenlenen “memurun resmi belgede sahteciliği” suçunu oluşturur (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2012/10611).
Sahte Sürücü Belgesi (Ehliyet) Düzenleme ve Kullanma
Sanıkların, … adına tamamen sahte sürücü belgesi düzenlemek ve kullanmak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işledikleri iddiasıyla açılan kamu davasında, dosyada mevcut 06.10.2010 tarihli ekspertiz raporunda belgede fotoğraf bulunmaması sebebiyle aldatma kabiliyetinin bulunmadığının belirtilmesi ve mahkemece belge üzerinde yapılan gözlemde fotoğraf kısmının kesildiğinin belirlenmesi karşısında; mevcut haliyle suça konu belgenin unsurlarının tam olmadığı üzerindeki fotoğraf sökülmeden önceki halinin ise halihazırda denetlenemeyeceği cihetle, unsurları oluşmayan suç yönünden sanıkların beraatine karar verilmesi gerekirken, sanığın mahkumiyetine hükmedilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 21. Ceza Dairesi - Karar: 2016/4073).
Sahte Plaka Kullanılması Suçu ve İğfal Kabiliyeti
Elde edilen plakalar üzerinde bulunması gereken Emniyet Genel Müdürlüğü ile Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Fedarasyonuna ait mühür izlerinin bulunmadığının belirtilmesi karşısında, suça konu plakaların aldatma yeteneği bulunup bulunmadığının takdir ve tayini hakime ait olup, plakalar duruşmaya getirilip mahkemece incelenip özellikleri zapta geçirilmeden, bu gözlem sonucunda gerekçeli kararda aldatma kabiliyetine haiz olup olmadığı tartışılmadan ve denetime olanak sağlayacak şekilde dosya içerisinde de bulundurulmadan eksik incelemeyle mahkumiyete karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 8. Ceza Dairesi - Karar: 2016/6125).
Resmi belgede sahtecilik suçlarının konusunu oluşturan belgenin, taşınabilen bir şey üzerine yazılıp da hukuki hüküm ifade eden bir olayı kanıtlamaya yarayan yazı olduğu, 5237 Sayılı TCK’nın 204. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, belgenin varlığının kabulü için yazılı kağıdın bulunmasının zorunlu olmadığı, bir metal levha üzerine yazı yazılması halinde de diğer unsurların varlığı durumunda, belgeden söz edilebileceği, bu bakımdan araç plakalarının da resmi belge olarak kabulü gerekeceği cihetle, Kayseri Kriminal Polis Laboratuvarının 22.01.2009 tarihli ekspertiz raporunda, suça konu sahte plakada herhangi bir soğuk mühür izinin bulunmadığının belirtilmesi, suç tarihinde yürürlükte bulunan 18.07.1997 tarih ve 23053 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 30. maddesine göre; tescil plakalarında, işlemi yapan tescil kuruluşu ile plaka basım işlemini gerçekleştiren kuruluşun mühürlerinin bulunmasının zorunlu olduğunun hüküm altına alınması, bu şekilde suça konu plakanın resmi belge niteliğini kazanabilmesi için üzerinde mührün varlığının zorunlu olduğunun anlaşılması karşısında, belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığının takdirinin hakime ait olduğu göz önüne alınıp, sahte olduğu iddia edilen plakanın duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle özellikleri tutanağa geçirilip, yasal unsurları taşıyıp taşımadığı ve aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığı yöntemince tartışılarak denetime olanak verecek şekilde dosya arasında bulundurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hukuka aykırı olup bozma nedenidir (Yargıtay 11.Ceza Dairesi - K. 2018/1857).
Sahte Plaka ve Sürücü Belgesi (Ehliyet) Kullanma
Sahte plakalar ile aynı anda sahte sürücü belgesinin de ele geçirildiği olayda, suça konu belgelerin farklı zamanda düzenlendiğine dair delil bulunmaması durumunda eylemin tek bir resmi belgede sahtecilik suçunu, farklı zamanda düzenlenmesi durumunda ise zincirleme şekilde işlenmiş resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturur (Yargıtay 21. Ceza Dairesi - Karar: 2016/515).
Sahte Nüfus Cüzdanı (Kimlik) Düzenleme ve Kullanma
Sanık hakkında mağdur . adına düzenlenmiş üzerinde kendi fotoğrafı bulunan sahte nüfus cüzdanını kullanarak noterde imza beyannamesi düzenleterek, bu beyanname ve kimlik bilgileriyle … Tekstil Sanayi ve Tic. Ltd. Şirketini kurduktan sonra şirket adına çek karnesi alıp aynı sahte kimlikle çekler keşide ettiği iddiasıyla resmi belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasında; sanığın aşamalardaki savunmasında suçlamaları kabul etmediğini belirtmesi, 02.06.2010 tarihli bilirkişi raporunun ise fotokopi belgeler üzerinde yapılan inceleme neticesinde düzenlenmesi ve fotokopi belge üzerinden yapılan bilirkişi incelemesinin de hükme esas alınamayacağının anlaşılması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek bir biçimde belirlenebilmesi için, sahteciliğe konu nüfus cüzdanının nüfus cüzdanı talep belgesine istinaden nüfus müdürlüğünden verilmiş olması ve noterde düzenlenen imza beyannamesi sırasında bu nüfus cüzdanının kullanılmış olması karşısında, nüfus cüzdanı talep belgesi ve imza beyannamesinin asıllarının duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, aldatıcı nitelikte olup olmadıklarının kararda tartışılması ve denetime imkan verecek şekilde dosya içine konulması, ayrıca sahteciliğe konu belgeler üzerindeki fotoğrafların sanığa ait olup olmadığı yönünde inceleme ve karşılaştırma yapılması, imza beyannamesinde mağdur adına atılı imzaların sanığa ait olup olmadığı hususunda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken (Yargıtay 21. Ceza Dairesi - Karar: 2016/2933).
Sanığın katılanın kimlik bilgilerini kullanarak, katılan adına düzenlenmiş sahte kimlik fotokopisiyle bankaya müracaat ettiği, burada katılan adına başvuru formu, temel bankacılık hizmet sözleşmelerini kendisi doldurarak imzaladığı olayda; suçta kullandığı kimlik aslının ele geçirilememesi nedeniyle iğfal kabiliyetinin olup olmadığının tespiti mümkün olmadığından resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları itibariyle oluşmadığına dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir (Yargıtay 23. Ceza Dairesi - Karar: 2015/7318).
Aynı Anda Sahte Nüfus Cüzdanı ve Sürücü Belgesi (Ehliyet) Kullanma
06.01.2012 tarihli iddianamede, 19.02.2011 tarihli “yakalama, üst yoklama, rıza ile muhafaza altına alma, …” isimli tutanakta sanıktan ele geçirildiği belirtilen sahte nüfus cüzdanı dava konusu edilmiş ise de, aynı tutanakta sanıktan ayrıca sanığın fotoğrafı bulunan, “…” adına düzenlenmiş sahte sürücü belgesi ele geçirildiğinin anlaşılması karşısında, her iki sahte belgenin aynı anda ele geçirilmiş olması nedeniyle olayda tek sahtecilik suçu oluşması ihtimali bulunduğu cihetle mükerrer yargılama ve fazla cezalandırmaya sebebiyet vermemek bakımından, sahte sürücü belgesiyle ilgili dava açılıp açılmadığının tespit edilmesi, açılmışsa mümkün olduğu takdirde her iki davanın birleştirilerek görülmesi, mümkün olmadığı takdirde dosya arasına alınarak incelenmesi ve ilgili kısımların onaylı suretlerinin dosya içine alınması ile zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı da karar yerinde tartışılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Yargıtay 21. Ceza Dairesi - Karar: 2016/2883).
İmza Taklit Etme Suretiyle Sahtecilik Suçu ve Mağdurun Rızası
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.03.1992 tarih ve 6-80/98 Sayılı kararında da açıklandığı üzere, belgede sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmektedir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından sahtecilik kastının varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura herhangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının kastı ortadan kaldırabilmesi için fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede sahtecilik kastının varlığı kabul olunamaz. Bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; sanık A’nın katılan C’ye ait çeklerden 7 tanesini katılanın rızası ile, 16 tanesini ise katılanın rızasını almadan, yerine imzalamak sureti ile toplam 23 adet çek yaprağını katılanın bilgisi dahilinde piyasada kullandığı iddiası ile açılan kamu davasında; sanığın, katılanın daha önce de benzer şekilde kendisine kullanması için birden fazla kez hatır çeki verdiğini ve suça konu çeklerin de koçan olarak kendisine teslim edildiğini savunması, çek koçanının sahibi katılanın da mahkeme huzurundaki beyanında, arkadaşı olan sanığa çekleri koçanı ile birlikte kendisinin teslim ettiğini söylemesi ve çeklerden 7 tanesinin de bizzat katılan tarafından imzalı şekilde verildiğinin anlaşılması karşısında, yüklenen suçtan sanığın beraatine karar verilmelidir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2016/2005).
Kamu Görevlisi Memurun Resmi Evrakta Sahtecilik Suçu ve Soruşturma İzni
Olay tarihinde … Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğünde polis olarak görev yaptıkları belirtilen sanıklar …, ‘nın ikamet harçlarını yatırmak için başvuran sığınmacılardan alınan harç paralarına karşılık sahte makbuz düzenleyip bu makbuzları görevlerinin gereği olarak düzenlemek ve tekemmül ettirmek durumunda oldukları ikamet dosyalarına takmak ve sanıklardan …‘ün 83 mültecinin mülakatlarının sanık … tarafından yapılmadığı halde onun tercümanlığında yapılmış gibi gösteren bir liste hazırlamak suretiyle “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği” suçunu işledikleri diğer sanık …‘ın da bu suçlara iştirak ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında; memur sanıklar hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca soruşturma izni alınması gerektiği gözetilmeden, genel hükümlere göre açılan davaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması bozma nedenidir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar : 2016/3008).
Yetkili Olmayan Kamu Görevlisinin Belge Düzenlenmesi
Memurun resmi belgede sahteciliği suçunun oluşabilmesi için, düzenlenen sahte belgenin memurun görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmasının gerekli olduğu, Şırnak Emniyet Müdürlüğü Pasaport Şube Müdürlüğünde polis olarak görev yapan sanıklar … ve …‘ün, pasaport yeniletmek veya süresini uzatmak için müracaat eden mağdurlara ait pasaportların üzerine hayali makbuz tarih ve sayısı yazarak, kurum yetkilisi adına sahte imza atmak suretiyle sahtecilik suçunu işledikleri iddiası ile açılan davalarda, sanıkların pasaportlara hayali makbuz numaraları yazıp kendilerine verilen şifre ile bilgi girişleri yaptıkları belirlenmiş ise de; suça konu pasaportları, kurum yetkilileri olan emniyet müdürleri veya vekilleri yerine sahte olarak imzaladıkları, bu kısımları imzalama görev ve yetkileri olmadığı, böylece görevleri gereği düzenlemeye yetkili olmadıkları suça konu pasaportlara sahte bilgi girişi yapmak şeklinde gerçekleşen eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 204/1 maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, sanıklar hakkında kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan mahkumiyetlerine hükmolunması, hukuka aykırıdır (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2018/5646).
Memurun (Kooperatif Yöneticisinin) Resmi Belgede Sahteciliği
S.S….… Konut Yapı Kooperatifi yönetim kurulu üyesi olan sanıkların, kooperatif karar defterini katılan yerine imzaladıklarının iddia olunması karşısında; 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 62 /son maddesi uyarınca, kooperatif yönetim kurulu üyeleri ile memurlarının kooperatifin para ve malları ile evrak ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlar nedeniyle kamu görevlisi gibi cezalandırılacağı cihetle; eylemlerin sübuta ermesi halinde 5237 sayılı TCK’nun 204/2. maddesinde yazılı “memurun resmi belgede sahteciliği” suçunu oluşturup oluşturamayacağına ilişkin delilleri takdir ve değerlendirme görevi üst dereceli ağır ceza mahkemesine aittir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar: 2016/3073).
Sahte Belge (Çek) Düzenleme ve Kullanma Suçu
Kambiyo senetlerinde yapılan sahteciliğin resmi belgede yapılmış sayılabilmesi için ilgili kambiyo senedinin Türk Ticaret Kanununda öngörülen bütün unsurlarını taşıması gerekli olup, Yargıtay İBK’nun 14.12.1992 tarih ve 1/5 Sayılı kararında da açıklandığı üzere suç tarihinde yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK’nun 692/5. maddesi gereğince çeklerde keşide yerinin yazılması, yazılmadığı takdirde keşidecinin adı yanındaki yerde düzenlenmiş sayılacağı ve bu unsurun eksikliği halinde çekin özel belge niteliğinde olacağı cihetle; suça konu çekte, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre bulunması zorunlu unsurlardan olan çekin “keşide yerinin” bulunmaması, ayrıca çeki keşide edenin adı yanında da herhangi bir yer yazılmamış olması karşısında, sanığın eyleminin özel belgede sahtecilik suçuna uygun bulunduğu gözetilmeyerek, yazılı şekilde resmi belgede sahtecilik (çekte sahtecilik) suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 21. Ceza dairesi - Karar: 2016/1481).
Belgede Sahtecilik Suçunda Mağdurun Rızası ve Zarar Kastının Olmaması
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.03.1992 gün ve 80/98 Sayılı kararında açıklandığı ve Dairemizin benzer birçok kararında vurgulandığı üzere: belgelerde sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmelidir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan fail de mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura herhangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının kastı ortadan kaldırabilmesi için fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığı kabul olunamaz.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; suç tarihinde katılan S.S. Y… Denizkent Yapı Kooperatifi başkanı olan sanık A’nın, 19.07.2006 tarihli kooperatif üyelik başvuru formunu kardeşi olan sanık C. adına doldurarak imzalaması şeklinde gerçekleşen eylemde, sanık C’nin savunmasında, sanık A’nın suça konu belgeyi bilgi ve rızası dahilinde imzaladığını beyan etmesi, 27.11.2013 tarihli bilirkişi raporu ile sanık A’nın kooperatif üyeliği sebebiyle ödediği 15.000 TL’lik üyelik aidatının kooperatifin yasal hesaplarına geçmesi sebebiyle bu yönde bir zarar oluşmadığının da tespiti karşısında, yüklenen sahtecilik suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden yasal olmayan gerekçeyle mahkumiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 11. CD - Karar: 2017/1575).
Sahte Plaka Kullanma - Trafik Tescil Belgesi- Ruhsat ve Zincirleme Suç
Ceza Genel Kurulu’nun 27.10.1998 gün 264-341 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 765 sayılı TCY’nin yürürlükte olduğu dönemde sahte plaka kullanma eyleminin, 333/2. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu kabul edilmekte ve buna göre uygulama yapılmakta iken, 5237 sayılı TCY’nin 204. maddesinin gerekçesinde; “…Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması halinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmi belge olarak kabul edilmek gerekir” şeklindeki anlatım ile araç plakalarının da resmi belge olarak kabul edileceğinin açıkça belirtilmiş olması karşısında, bu tür eylemlerde artık 765 sayılı TCY’nin 333/2. maddesinin karşılığını oluşturan 5237 sayılı TCY’nin 202/2. maddesinde düzenlenen mühürde sahtecilik suçuna ilişkin hükmün uygulanma olanağı bulunmayıp, sahte plaka kullanma eyleminin 5237 sayılı TCY’nin 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Sahte plaka kullanma eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğunun kabulü karşısında; sahte plaka dışında ayrıca sahte olarak düzenlenmiş olan motorlu araç tescil ve trafik belgelerini kullanan sanığın eyleminin bütün halinde 5237 sayılı TCY’nın 204/1. maddesi kapsamında tek suç mu, yoksa zincirleme suç hükümlerinin mi uygulanacağına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirmesine gelince;
Zincirleme suç, 765 sayılı Yasa’nın 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün birkaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır” şeklinde düzenlenmişken, 5237 sayılı Yasa’nın 43/1. maddesinin konumuza ilişkin ilk cümlesinde; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir” biçiminde düzenlenmiştir.
765 sayılı TCY’de yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesinden hareketle aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer koşulların da varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi olanaklıdır. 5237 sayılı TCY’nin 43/1. maddesinde bulunan “değişik zamanlarda” ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus 5237 sayılı TCY’nin 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde gözönüne alınabilecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Gerçek plakası 34 …… 83 olan ve 13.04.2006 tarihinde İstanbul İlinde çalındığına ilişkin kayıt bulunan aracın sanık Ömer tarafından Cihan isimli kişiden suç tarihinden bir gün önce 29.04.2006 tarihinde suça konu sahte plaka ve belgelerle birlikte satın alındığı yönündeki sanık savunmasının aksine kanıt elde edilemediğinden, eylemin sahte belge düzenlemek suçunu oluşturma olasılığı yoktur. Aynı araca ait suça konu sahte plaka ile motorlu araç tescil ve trafik belgelerinin sanık tarafından farklı zamanlarda kullanıldığına ilişkin bilgi ve belge dosya içerisinde bulunmadığına göre sahteliği sabit olan tüm belgelerin aynı zamanda bilerek kullanıldığının kabulü gerekir. Dolayısıyla eylem bir bütün halinde 5237 sayılı TCY’nin 204/1. maddesine uyan tek bir resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturmakta ve olayda zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır (Yargıtay CGK - 2011/197 K.)
Fotokopi Belge ile Fiili İğfal Sahtecilik Suçu Oluşturmaz
Resmi belgede sahtecilik suçunun oluşması için, belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte bulunması gerekir. Yine bu suçun oluşumu bakımından belgenin sahte olarak düzenlenmesi yeterli olup, kullanılması zorunlu değildir. Bu nedenle zarar olasılığının bulunması için belgede yapılan sahteciliğin çok sayıda kişiyi aldatacak nitelikte olması, bir başka anlatımla belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması gerekir. Aldatma keyfiyeti belgeden objektif olarak anlaşılmalıdır. Muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfal, aldatma yeteneğinin varlığını göstermez.
Resmi belgenin aslı, resmi memur tarafından ilk olarak meydana getirilmiş nüshalarıdır. Suret ise, aslın tam bir örneğini ifade eder. Ancak teknik hukukta suretin daha dar bir anlamı vardır; bu anlamda suret, “resmi bir daire veya noterlikte saklı bulunan bir resmi varakanın aslına tamamen ve kelimesi kelimesine uygun bulunan ve bu uygunluğu yetkili memur tarafından onaylanan belge” anlamına gelir.
Bu itibarla, burada söz konusu olan suretin şu nitelikleri taşıması gereklidir:
a ) Yetkili memur tarafından düzenlenmiş olmalı,
b ) Suretin aslına uygun olduğu memur tarafından onaylanmış bulunmalı,
c ) Asıl mevcut ve resmi bir daire veya noterlikte saklı olmalı,
d ) Suretin aslına uygunluğunu onaylayan memur, tasdik hususunda yetkili bulunmalıdır.
Görüleceği üzere, suret sıfatı yetkili memurun onayı ile doğmaktadır. Böyle olunca, asıl belgenin, el yazısı, yazı makinesi veya fotokopi yoluyla çıkarılan suretleri de, onaylanmış olmak şartıyla geçerlidir.
Bu nitelikleri taşıyan suretler kanıt olabilme yeteneğini taşıdığından, kanun koyucu bunlarda yapılan sahteciliğin kamunun güvenini sarsacağını kabul etmiş ve buna yönelik eylemlerin cezalandırılmasını öngörmüştür. Gerçekten Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun , mahkeme kalemine verilecek bir senedin sureti yetkili memur tarafından çıkarılıp da mahkeme başkanına tasdik ettirilince bu suretin “asıl hüküm ve kuvvetinde” olduğunu belirtmektedir. Esasen bu özel hüküm dışında da, suretin -aslın ibrazı talep edilinceye kadar veya ibrazdan sonra asla uygunluğu tespit .olununca- aslın taşıdığı ispat gücüne aynen malik olacağı kuşkusuzdur. Ancak, surette yapılan sahtecilik eylemi, asılda yapılan sahteliğe oranla, daha az bir tehlike arzeder. Aslın ibrazı daima istenebileceği ve -yasal istisnalar dışında- bundan kaçınılamayacağı cihetle, suretin asla uygun olup olmadığı kontrol edilebilir ve sahtelik kolaylıkla meydana çıkarılabilir.
Somut olaydaki sahtecilik eylemine konu Trafik Kazası Tespit Tutanağı, ancak resmi trafik görevlileri tarafından düzenlenebilecek bir belge olduğundan, resmi belge niteliğinde sayılacağında kuşku bulunmamaktadır. Ancak, başlangıçtan itibaren kastı sahte resmi belge sureti düzenlemek olan sanığın, bu belgeyi el yazısı ile düzenleyip, belgenin tamamlanabilmesi için gerekli olan görevli isim ve imzaları ile aslına uygunluğu onaylayan bölümlerini başka bir belge fotokopisinden kesip yapıştırmak suretiyle doğrudan doğruya sahte resmi belge sureti oluşturduğundan, memur olmayanların resmi belge aslındaki sahtecilik suçlarını düzenleyen TCK hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Kaldı ki, bu yolla düzenlenen belge sanık tarafından yok edilmesi nedeniyle elde edilemediğinden, aldatıcılık yeteneğinin araştırılmasına da olanak bulunmamaktadır.
Sanığın bu belgeden çektiği fotokopi ise onaysız olup, bu yönüyle suret belge özelliğini taşımadığı, hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte olmadığı ve aldatıcılık yeteneğinin bulunmadığı, şirket görevlilerinin belgenin onaylı suretini istememeleri biçimindeki özensiz davranışları nedeniyle ortaya çıkan fiili iğfalin de aldatıcılık yeteneğinin varlığını göstermeyeceği anlaşıldığından, sahte resmi belge sureti düzenlemek suçunun unsurları da oluşmamıştır (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2003/250 - Yargıtay ceza daireleri tarafından halen atıf yapılan önemli bir karardır.)
Geçersiz Vekaletname, Evrakta Sahtecilik ve Dolandırıcılık Suçu
Katılanın yurtdışında yaşaması nedeniyle eşi ve iki oğlu ile birlikte Türkiye’deki işleriyle ilgilenmek üzere 15.08.1995 tarihinde genel vekaletname vererek sanığı vekil tayin ettiği, 28.09.1998 tarihinde katılan tarafından sanığın bu vekillikten azledildiği, 14.11.2005 tarihinde ise sanığın azledildiği bu vekaletnameye dayanarak katılana ait taşınmazı üçüncü bir kişiye sattığı olayda, vekillikten azledildiğinden haberdar olan sanık azilname ile geçersiz hale gelen vekaletnameyi kullanarak katılana ait taşınmazı üçüncü kişiye satmış ve tapu işlemleri sırasında katılanın vekili olmadığı halde bu durumu tapu memurundan gizlemiştir. Azilname ile geçersiz hale gelen resmi belge niteliğindeki vekaletnamenin kullanılması nedeniyle somut olayda resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluştuğunun kabulü gerekir.
Resmi belgede sahtecilik suçunun yanında, sanığın hileli davranışlar yapmak suretiyle katılanın aleyhine olarak kendisine haksız bir yarar sağlamış olması nedeniyle dolandırıcılık suçunun oluşması da sözkonusu olacaktır. Önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede, iddianamede dolandırıcılık suçunu oluşturabilecek bir anlatıma yer verilmediği, dolayısıyla dolandırıcılık suçundan açılan bir dava bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından bu konuda mahallinde zamanaşımı süresi içinde kamu davası açılmasının mümkün olduğu hususuna işaret edilmekle yetinilmiştir (Yargıtay CGK - Karar: 2015/1).
Senedi Hukuka Aykırı Olarak Ele Geçirip veya Elde Bulundurup Doldurma
Mağdurun sanık Erkan’ın işyerinde tır şoförü olarak işe girerken teminat amacıyla tanzim tarihi, ödeme tarihi, bedel miktarı ve alacaklı kısmı boş olarak açığa imzalı olarak verdiği boş senedin daha sonradan sanıklar Erkan ve Recep tarafından tarafından üzeri doldurularak ciro edilip Recep tarafından suça konu senedi 24.000 TL bedelli olarak icra takibe koyması şeklindeki olayda; mağdurun işten ayrıldıktan sonra istemesi üzerine teslim etmeleri gereken senedi teslim etmemeleri nedeniyle hukuka aykırı olarak ellerinde bulundurmaları ve ayrıntısı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.05.2001 gün ve 2001/6-70-2001/77 sayılı kararında da belirtildiği üzere, imza sahibinin tevdii ettiği kişinin kağıdın zilyetliğinden vazgeçerek bunu yazdırması halinde kağıdı bertakrip (hukuka aykırı) ele geçirme keyfiyeti gerçekleşmiş olacağından, eylemin TCK’nın 209. maddesinin ikinci fıkrası delaleti ile resmi belgede sahtecilik suçu oluşturacağına dair mahkeme kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. CEZA DAİRESİ - Karar No: 2019/3213).
(YCGK 2001/6-70-2001/77 Kararı): TCK.nun 509. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ve unsurları ile koşulları açıklanan açığa imzanın suiistimali suçu, bu özellikleri gereği güveni kötüye kullanmak suçunun özel bir türüdür. Konumuzu ilgilendiren suçlardan 509. maddenin 2. fıkrasında düzenlenen “ele geçirilen, imzalı yazısız kağıdı kullanmak” suçunu inceleyecek olursak; Ceza Genel Kurulumuzun 02.11.1999 gün ve 259/252 sayılı kararında vurgulandığı üzere, bu fıkranın uygulanabilmesi için, geri verilmek veya üzerine kararlaştırılan bir hukuki işlemi yazmak üzere ilgilisine teslim edilen ve önceden imzalanmış bulunan boş kağıdın, imza sahibinin istek ve iradesi dışında fırsatını bularak ele geçiren sanık tarafından hukukça geçerli bir hale getirilmesi ve hukuki bir sonuç doğurması gerekir. Diğer bir anlatımla, ele geçirilen imzalı fakat yazısız kağıt sanık tarafından doldurulmalı, hukuki sonuç yaratacak bir duruma getirilmelidir. Bu suçun faili, imza sahibi tarafından kendisine tevdi edilmemiş olan imzalı ve yazısız bir kağıda, imza sahibinin rıza ve muvaffakati dışında herhangi bir suretle zilyet olarak hukukça hükmü haiz işlem yazan veya yazdıran kişidir. 509. maddenin 2. fıkrasına göre, bu suç failleri hakkında altıncı babın üçüncü ve dördüncü fasıllarında açıklanan hükümlere göre ceza verilir. Kanunumuzun altıncı babının üçüncü faslında “Evrakta sahtekarlık” dördüncü faslında ise “Hüviyet Cüzdanı ve Nüfus Tezkeresi, Pasaport, Ruhsatname, İlmuhaber, Şahadatnema ve Beyannamelerde Sahtekarlık” suçları düzenlenmiştir. Açığa imzayı taşıyan kağıt, imza eden tarafından teslim edilmeyip de herhangi bir bahane ile fırsatını bularak (bertakrib) ele geçirildikten sonra buna hukuken geçerli bir işlem yazıldığı takdirde evrakta sahteciliğin bir türü mü yoksa güveni kötüye kullanmanın bir çeşidinin mi gerçekleşeceği gerek yargı kararlarında gerekse doktrinde tartışılmış, yerleşik biçimde yargısal kararlarda ve hemen tüm yazarlar tarafından ise öğretide, bu halde oluşan suçun sahtecilik cürmü olduğu konusunda görüş birliği oluşmuştur. Gerek açıklanan yargısal kararlarda vurgulanan gerekse yukarıdaki alıntılarda belirtilen ve öğretide geniş katılım bulan görüş doğrultusunda, TCK.nun 509/2. maddesinde yazılı suçu, niteliği itibariyle bir sahtecilik suçu olup, koruduğu hukuki yarar belgeye duyulan güvendir. Sahtecilik suçu olmasının doğal sonucu olarak da, mala karşı suçlarda ortak hükümler olan TCK.nun 522, 523 ve 524. maddelerinin bu suç failleri hakkında uygulanması olanağı bulunmamaktadır.
Avukatın “Aslı Gibidir” Yaparak Evrakta Sahtecilik Suçu
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Örnek çıkarabilme ve tebligat yapabilme hakkı” başlığını taşıyan 56. maddesi;
“Usulüne uygun olarak düzenlenen ve avukata verilmiş olan vekaletname 52 nci maddede yazılı dosyada saklanır. Avukat, bu vekaletnamenin örneğini çıkarıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabilir. Avukatın çıkardığı vekaletname örnekleri bütün yargı mercileri, resmi daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişiler için resmi örnek hükmündedir.
Asıllarının verilmesi kanunda açıkça gösterilmiyen hallerde avukatlar, takibettikleri işlerde, aslı kendilerinde bulunan her türlü kağıt ve belgelerin örneklerini kendileri onaylıyarak yargı mercileri ile diğer adalet dairelerine verebilirler.
Aslı olmayan vekaletname veya diğer kağıt ve belgelerin örneğini onaylayan yahut aslına aykırı örnek veren avukat, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır…” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hükümle birlikte avukatların aslı kendilerinde bulunan vekaletname, her türlü kağıt ve belgelerin örneklerini kendileri onaylayarak kullanabilmesi sağlanmıştır. Maddenin ilk fıkrası ile usulüne uygun olarak düzenlenen ve avukata verilmiş olan vekaletnamenin 1136 sayılı Kanun’un 52/1. maddesindeki “Avukat, üzerine aldığı her iş yahut yazılı mütalasına başvurulan her husus hakkında düzenli dosya tutmak zorundadır.” şeklinde düzenlenen fıkrada belirtilen tutulması zorunlu dosyada saklanması gerektiği belirtilmiştir. Avukatın kendisinde bulunan ve dosyada muhafaza ettiği vekaletnamenin bir örneğini çıkarıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabilecek olup, kullanılan vekaletname örneklerinin bütün yargı mercileri, resmi daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişiler için resmi örnek hükmünde olduğu kabul edilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise aslı kendilerinde bulunan vekaletname dışında her türlü kağıt ve belge örneklerinin avukat tarafından ne şekilde kullanılabileceği düzenlenmiştir. Her türlü kağıt ve belgenin avukat tarafından örneğinin çıkartılması için bazı şartlar kabul edilmiştir. Öncelikle avukatlar takip ettikleri işlerde kağıt ve belgelerin örneğini çıkartıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanabilir. Ancak kağıt ve belgelerin asıllarının verilmesi gerektiği kanunda açıkça gösterilmemelidir. Kağıt ve belgelerin asıllarının verilmesi gerektiği kanunda açıkça gösterilmişse avukat o kağıt ve belgenin örneğini çıkartıp aslına uygunluğunu imzası ile onaylayarak kullanamayacaktır. Ayrıca örneklerin onaylanıp kullanabilmesi için kağıt ve belgelerin asıllarının kendisinde olması gerekir. Avukatlar kağıt ve belgenin aslını görüp örneğini çıkarttıktan sonra belgenin aslını iade etmeyecek, onaylı örnek belgenin içeriği veya şekliyle ilgili tereddüt hasıl olması durumunda yani sahtecilik iddiası ihtimaline karşı belgenin aslını dosyasında muhafaza edecektir. Her ne kadar maddenin 1. fıkrasında vekaletnamenin örneği çıkartıldıktan sonra aslının 52. maddede yazılı dosyada saklanacağı belirtilmesine rağmen örneği çıkartılan her türlü kağıt ve belgenin aslının dosyada saklanması gerektiği ayrıca belirtilmemiş ise de 56. maddenin 2. fıkrasındaki “aslı kendilerinde bulunan” ibaresinden örneği çıkartılarak kullanılan her türlü kağıt ve belge aslının da muhafaza edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Onaylama işlemini de avukatlar bizzat kendileri yapacak olup yanında çalışan stajerleri veya yardımcı elemanları örnek belgelerin onaylamasını yapamayacaktır.
Maddenin 2. fıkrası ile 1. fıkrası arasındaki temel fark ise vekaletname örnekleri bütün yargı mercileri, resmi daire ve kurumlar ile gerçek ve tüzel kişilere verilebilirken, diğer belgeler bakımından bu yetki sınırlanmakta ve sadece yargı mercileri ile diğer adalet dairelerine verme yetkisi mevcuttur.
Maddenin 3. fıkrasında ise 1. ve 2. fıkralarda avukata tanınan vekaletname, her türlü kağıt ve belgelerin örneklerini çıkartıp, onaylayarak kullanma yetkisinin kötüye kullanılması hali suç olarak tanımlanmıştır. Bu hal kanun koyucunun avukata tanıdığı hak ve görevlerle, ona verdiği önem ve gösterdiği itimadın mantıki bir sonucudur. Bu suretle avukatın örnek çıkarmak için başka mercilere müracaat ederek zaman kaybetmesi önlenmiş ve mesleğin itibarı artırılmıştır.
Söz konusu suç, maddenin üçüncü fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup aslı olmayan vekaletname veya diğer kağıt ve belgelerin örneğinin onaylanması yahut aslına aykırı örnek verilmesi durumunda suç oluşacaktır. Üçüncü fıkrada belirtilen “aslı olmayan” ibaresinin vekaletname veya diğer her türlü kağıt ve belge aslının avukatın kendisinde olmaması şeklinde anlaşılması gerekir. Keza maddenin 1. fıkrasında vekaletnamenin avukata verilmiş olmasından, 2. fıkrasında ise her türlü kağıt ve belge asıllarının kendilerinde bulunması gerektiğinden bahsedilmiştir. Maddenin 3. fıkrasında belirtilen aslı olmayan vekaletname, her türlü kağıt veya belgenin aslının avukatın kendisinde bulunmaması anlaşılacak, bir başka deyişle avukatın belgenin aslını görüp muhafaza etmesi gerektiği halde belgenin muhafaza edilmemesi sebebiyle aslının dosyaya sunulamaması durumu belge aslının görüldüğü yönündeki savunmayı çürütecektir. Vekaletname veya diğer belge asıllarının onaylı örneğinin yargı mercileri veya diğer adalet dairelerine sunulduğu durumda, asılların avukat tarafından hiç görülmemesi veya görüldüğü halde iade edilen asılların dosyaya sunulamaması durumunda suç oluşacaktır. Bununla birlikte, onay öncesinde kağıt veya belgenin aslı kendisinde bulunan avukatın bunların örneğini çıkartıp aslının uygunluğunu imzası ile onaylamasından sonra kağıt ya da belgenin aslını resmi bir kuruma verme zorunluluğundan dolayı muhafaza etmesinin fiilen imkansız hale geldiği durumlarda söz konusu kağıt ya da belgenin aslını ilgili kuruma verdiğini ispatlaması şartıyla bu kağıt ya da belgenin aslını muhafaza etme yükümlülüğüne aykırı davrandığı, buna bağlı olarak da üçüncü fıkrada düzenlenen suçu işlediği söylenemez. Bu durumda, söz konusu suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Suçla korunan hukuksal değer belgede sahtecilik suçlarında olduğu gibi kamunun güvenidir. Ancak burada kanun koyucu avukatlık mesleği mensuplarına tanıdığı bir yetkinin kötüye kullanılmasını da cezalandırmaktadır. Sonuç olarak kanun koyucu, avukatlara kamu nazarında ek bir güven atfetmekte ve bu güvene aykırı davranışları özel olarak düzenlenmektedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 62. maddesi; “Bu Kanun ve diğer kanunlar gereğince avukat sıfatı ile veya Türkiye Barolar Birliğinin yahut baroların organlarında görevli olarak kendisine verilmiş bulunan görev ve yetkiyi kötüye kullanan avukat Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesi hükümlerine göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda özel olarak düzenlenen suçlar dışında görev ve yetkinin kötüye kullanılması durumunda TCK’nın 257. maddesi uyarınca cezalandırılacağı öngörülmüştür.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde “Görevi kötüye kullanma” suçu ise 257. maddede;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin, uyuşmazlıkla ilgili birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması halinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması halinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd.; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.769; Veli Özer Özbek - Mehmet Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık Av. … tarafından, 06.10.2009 tarihinde, Kadıköy 5. Aile Mahkemesinin 2009/195 esas sayılı dosyasına, sahte olduğu iddia edilen 18.09.2006 tarihli kendisinde olmayan rapor aslının örneğini “aslı gibidir” şeklinde şerh düşerek onaylayıp delil olarak sunduğu olayda; raporun aslını muhafaza etmemesi sebebiyle sahtecilik iddiasına karşı rapor aslının talep edilmesine rağmen ibraz edilmemesi, boşanma davasına ait dosyaya delil olarak sunulan doktor raporunda mevcut olan doktorun isim ve sicilinin karalanarak kullanıldığı anlaşılan raporun aslının görülmediğinin sabit olması, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 56. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarıyla avukatlara tanınan hakların kendilerine verilen önem ve gösterilen itimadın sonucu olması nedeniyle bu itimada aykırı davranışların özel bir düzenlemeyle suç sayılması hususları dikkate alındığında, sanığın eyleminin aynı Kanun’un 62. maddesi delaletiyle TCK’nın 257. maddesinin birinci fıkrasında yer alan görevi kötüye kullanma suçuna göre özel norm niteliğindeki 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 56/3. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu kabul edilmelidir. (YCGK - Esas : 2016/1170, Karar : 2019/488).
Avukatın İlamsız İcra Takibi ile Resmi Belgede Sahtecilik Yapması
Kocaeli Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yapan sanığın, 3194 sayılı İmar Kanununun 18. maddesinin son fıkrasındaki “Veraset yolu ile intikal eden, bu Kanun hükümlerine göre şüyulandırılan Kat Mülkiyeti Kanunu uygulaması, tarım ve hayvancılık, turizm, sanayi ve depolama amacı için yapılan hisselendirmeler ile cebri icra yolu ile satılanlar hariç imar planı olmayan yerlerde her türlü yapılaşma amacıyla arsa ve parselleri hisselere ayıracak özel parselasyon planları, satış vaadi sözleşmeleri yapılamaz.” hükmünü bertaraf etmek amacıyla, uygulama imar planı haricinde bulunan Bursa İli .. İlçesi .. Mahallesi 1400 Ada 96 parsel sayılı taşınmazdan haricen hisse satın almış ve bir kısmı taşınmaz üzerine yapı da yapmış olan 23 kişiden vekaletnamelerini toplu olarak aldığı ve gerçekte aralarında bir alacak borç ilişkisi bulunmamasına rağmen danışıklı olarak vekilleri sıfatıyla taşınmaz maliki O.. S.. hakkında Kandıra İcra Müdürlüğünün 2007/92 sayılı takip dosyasında sahte takip talebi düzenleyerek icra takibi başlattığı, borçlunun herhangi bir itirazının bulunmaması üzerine takibin kesinleştiği, borçlu adına kayıtlı söz konusu taşınmazın haczedildiği, bilahare Bursa 7. İcra Müdürlüğünün 2007/1669 talimat sayılı dosyasında söz konusu taşınmazın cebri icra yoluyla satılmasına karar verildiği, yapılan ihalede taşınmazı alacaklılar vekili sıfatıyla 23 alacaklı adına alacağa mahsuben eşit hisselerde satın aldığı ve tapuda tescilini sağlamaya çalıştığı,..
…..1136 sayılı Avukatlık Kanununun 1. maddesindeki avukatlığın kamu hizmeti ve yargının kurucu unsurlarından olduğuna ilişkin belirleme, 2. maddesinde yazılı amacı, 76/1 ve 109/1-2. maddelerindeki baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olduğuna ilişkin hükümler ile 5237 sayılı TCK’nın 6/1-c maddesindeki tanım ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde; avukatların 1136 sayılı Kanunun 35/1 ve 35/A maddelerinde yazılı ve münhasıran avukatlar tarafından yapılabilecek iş ve işlemler ile uzlaştırma işlemi ve barolar ile Türkiye Barolar Birliğinin organlarında ifa ettikleri görevleri yönünden kamu görevlisi olduklarında kuşku bulunmadığı, kamu görevlisi olan sanığın görevi gereği düzenlediği takip talebinin içeriği itibarıyla sahte, buna bağlı olarak kamu görevlileri tarafından düzenlenen haciz kararı, satış kararı ve taşınmazın satışına ilişkin işlemlerin de gerçeğe aykırı olduğu, bu itibarla eylemlerin 5237 sayılı TCK’nın 204/2., 43/1. maddelerinde tanımlanan kamu görevlisinin zincirleme resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde TCK’nın 257/1. maddesine göre uygulama yapılması, bozma nedenidir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar:2015/12058
Resmi Evrakta Sahtecilik Suçunda Zarar Kastı ve Rıza
Belgelerde sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmektedir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek belge düzenlenmesinde, durumu bilen mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura her hangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Ancak mağdurun rızasının, fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığı kabul olunamaz. Yargıtay’ın duraksamasız uygulamaları da bu yöndedir.
Bu genel açıklamalardan sonra olaya bakıldığında; sanığın, şikayetçi Halil’in oğlu olup şirketin işlerini yürütmesi için babasından vekaletname aldığını, babasının suça konu işlemden de haberdar olduğunu savunması, sanığa Bigadiç Noterliği’nde düzenlenmiş 18.08.1999 gün ve 4675 yev. No.lu vekaletname ile her türlü işlem için genel vekaletname verdiği anlaşılan şikayetçinin,suça konu senetlere bağlı olarak yapılan genel kredi sözleşmesinden doğan borçların ödenmemesi üzerine kendisi ve şirket hakkında yapılan icra takipleri sonucu hukuk mahkemelerinde açılan itirazın iptali davalarında borcu kabullendiğinin anlaşılması karşısında, sahtekarlık kastı bulunmadığı anlaşılan sanığın beraati yerine yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ - 2009/2292 K.).
Senette Sahtecilik Suçunun Unsurları
Sanığın, alacaklısı olduğu senede ilişkin borçlu tarafından tarafına farklı zamanlarda yapılan kısmi ödemeleri senet üzerine not almasına rağmen daha sonra bu notları silerek senedi kalan borç miktarından fazla olarak icra takibine koymak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia olunduğu olayda; dosya kapsamından senet ve senede bağlı borca ilişkin bir itiraz ile senedin zorunlu unsurlarında herhangi bir tahrifat, silinti veya kazıntı bulunmadığının anlaşılması karşısında; senetin ön yüzünde evvelce kurşun kalemle yazılı bulunduğu tespit edilen tek başına bir anlam ifade etmeyen rakamların silinmesinin de resmi belgece sahtecilik suçunu oluşturmayacağı, senedin arka yüzünde temyiz dışı sanık …‘a ait cironun da bizzat kendisi tarafından yazılıp karalanması nedeniyle bu yönden de senet üzerinde bir sahtecilik mevcut olmadığı gözetilmeden, atılı suçtan sanığın beraati yerine, eksik araştırma ve inceleme ile mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir (YARGITAY 11. Ceza Dairesi - K.2021/6016).
Noterin “Onay” Şeklinde Düzenlediği Belgenin İçerik Bakımında Resmi Belge Değildir
Sanığın, T.C. Vakıflar Bankası Mersin Şubesinden alınan otomobil kredisinin 11 ve 12. taksitlerinin ödenmemesi nedeniyle banka tarafından aleyhine girişilen icra takibine vaki itiraz üzerine, suça konu 06.05.1999 tarih ve 99222002 nolu 2.132.411.617 TL. miktarlı kredi borcunun ödendiğine dair özel belge niteliğindeki dekontu, Mersin 8. Noterliğinin 24.03.2000 gün ve 06995 yevmiye numarası ile tasdik ettirdikten sonra aleyhine açılan davada delil olarak bildirmekten ibaret eyleminde suça konu belgenin 1512 Sayılı Noterlik Kanununun 84 ve devamı maddelerinde belirtilen düzenleme şeklindeki işlemlerden bulunmadığı, Noter tarafından yapılan onay işleminin belge içeriğini kapsamayacağı cihetle somut olayda noter onay bölümünde herhangi bir sahteciliğin söz konusu olmaması nedeniyle belgenin hukuki niteliğinin değişmeyeceği gözetilmeden sanığın özel belgede sahtecilik suçundan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Y11CD-Karar : 2007/7734).
Kamu Görevlisinin Resmi Evrakta Sahteciliği
. İlköğretim Okulu’nda müdür olan sanık … ile ingilizce öğretmeni olarak görevli olan sanık …’nın 19/03/2012-21/03/2012 tarihleri arasında 3 gün süre ile rapor alarak okula gelmemesine rağmen 19.03.2012 tarihli ders defterlerini derse gelmiş gibi doldurmak suretiyle adına ders ücreti tahakkuk ettirilerek kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu işledikleri iddia olunan olayda; sanıkların zarar verme bilinç ve iradesi ile hareket etmediğinden sahtecilik kastından söz edilemeyeceği, eyleminin kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olduğu takdirde TCK’nin 257. maddesinde tanımlanan ‘‘görevi kötüye kullanma’’ suçunu oluşturup oluşturmadığı tartışılarak sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan mahkûmiyet hükümleri kurulması (Y11CD-Karar : 2021/4175).
Elektronik Ortamda Verilen Sahte SGK İşe Giriş Bildirgesi
Mali müşavir olan şikâyetçi …’in bürosunda çalışması nedeniyle mükelleflere ait elektronik bildirge şifrelerini öğrenen sanık …’ın, iş yerinden ayrıldıktan sonra katılan …’e ait şifreyi onun bilgisi dışında kullanarak … Kuyumculuk isimli iş yerinde gerçekte çalışmayan … isimli kişileri sanki bu iş yerinde çalışıyorlarmış gibi gösterip haklarında gerçeğe aykırı elektronik işe giriş bildirgeleri düzenlediği olayda; suç tarihinde yürürlükte bulunan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 11 ve 15. maddeleri gereğince elektronik ortamda düzenlenmesi gereken işe giriş bildirgelerinin 5510 sayılı Kanun’un 100. maddesi gereğince adli ve idari makamlar nezdinde resmî belge niteliğinde olacağı ve elektronik ortamda düzenlenecek bu belgeler üzerinde yapılacak sahtecilik eylemlerinin de resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı öngörülmüş ve Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 204. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyet hükmü kurulmuş ise de aynı Kanun’un 244. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklindeki düzenleme karşısında sanığın eyleminin aynı zamanda bilişim sistemine veri yerleştirme suçunu da oluşturduğu, TCK’nın 244. maddesinin ikinci fıkrasındaki bu düzenlemenin elektronik belgelerde yapılacak sahtecilik eylemlerine ilişkin özel norm niteliğinde olduğu ve özel normun önceliği ilkesi gereğince de sanık hakkında genel normun değil özel normun uygulanması gerektiği hususları göz önünde bulundurulduğunda, sanığın eyleminin TCK’nın 204. maddesinin birinci fıkrasında yer alan resmî belgede sahtecilik suçuna göre özel norm niteliğinde olan aynı Kanun’un 244. maddesinin ikinci fıkrasındaki bilişim sistemine veri yerleştirme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu-K.2020/381).
Avukatın “Aslı Gibidir” Yaptığı Belgede Sahtecilik
Sanık hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan kamu davası açılması, ihtarname aslı ve “aslı gibidir” yapılarak dava dilekçesi ekinde sunulan ihtarname örneğinin incelenmek üzere dosya arasına alınmaması, suça konu ihtarnamenin aldatma yeteneğini haiz olup olmadığına yönelik Yerel Mahkemece herhangi bir inceleme yapılmaması, belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdirinin hâkime ait olması, ıslak imzalı olan “aslı gibidir” şerhli belge üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına rağmen ihtarname aslı üzerinden inceleme yaptırılmayıp fotokopi belge üzerinden alınan raporlar ile yetinilmesi hususları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde; adli emanette kayıtlı bulunduğu anlaşılan suça konu ihtarname aslı ve “aslı gibidir” şerhli örneğinin, duruşmada incelenerek özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve denetime olanak verecek şekilde dosya içerisine konulmasından sonra iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve ihtarname aslı üzerindeki yazı ve imzaların sanığa ait olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması sonucunda sanığın eyleminin kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu mu yoksa 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 56/3. maddesinde tanımlanan suçu mu oluşturduğunun tespiti bakımından sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu 2020/227 E. , 2021/591 K.).
Başkasının Yerine Sınava Girme Suçu ve İğfal Kabiliyeti
Olayın ………‘nun cevap kağıdını doldurmaya başladıktan sonra ancak salon görevlisine teslim etmesinden önce anlaşılması halinde, teslim edilen sınav cevap kağıdı belgesinin baştan itibaren görevlilerce içeriği itibariyle sahte olduğunun bilinmesi nedeniyle hukuki sonuç doğurmaya elverişli bulunmadığı, durumun cevap kağıdının doldurularak sınav salonunda görevli olan salon başkanı ve sınav gözetmenine teslim edilip bu kişiler tarafından imzalanmasından sonra tespit edilmesi halinde, eylemin 5237 sayılı TCK’nun 204/1. maddesindeki resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, sanık ……‘in eyleminin ise baştan beri fikir ve eylem birliği içinde olduğu diğer sanığı bu suça azmettirme olarak değerlendirilmesi gerekeceği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 21. Ceza Dairesi 2015/4482 E. , 2015/5983 K.).
Dosya içinde aslı bulunan suça konu nüfus cüzdanı üzerinde yapılan gözlemde belgedeki sanığa ait fotoğrafın üzerinde soğuk damga izinin bulunmadığı ve fotoğrafın hane ile uyumlu olmadığı, suça konu sınav giriş belgesinde ise sürücü kursu adına atılan imza ve mührün ıslak mühür olması gerekirken, fotokopi yoluyla oluşturulduğu, İl Milli Eğitim Müdürlüğü adına atılan mühür ve imzanın da orjinallerinden renk ve şekil itibariyle farklı görüntüde olduğu, fotoğrafın hane içinde kalması gerekirken dışına taştığı ve dosya kapsamından sınav sırasında dağıtılan cevap kağıdındaki fotoğraf ile bu belgelerdeki fotoğrafların aynı kişiye ait olması gerekirken farklı kişilere ait oldukları anlaşıldığından; suça konu belgelerin aldatma niteliği bulunmadığı ve hukuki sonuç doğurmayacağı, 5237 sayılı TCK’nin 204/1. maddesi kapsamında resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı gözetilmeden, sanıklar hakkında beraat yerine mahkûmiyet hükümleri kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2018/6750 E. , 2018/11084 K.).
Sahteliği Sabit Oluncaya Kadar Geçerli Belge Üzerinde Sahtecilik Suçu
Suça konu sahte nüfus cüzdanı ile noterde araç satış sözleşmesi imzalamak şeklinde gerçekleşen eylemde, 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 82 nci maddesi gereğince noterler tarafından düzenlenen belgelerin sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olması nedeniyle, 5237 sayılı Kanun’un 204 üncü maddesi gereğince hükmedilen cezadan aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi nedeniyle, sanık hakkında kurulan hüküm hukuka aykırı bulunmuştur (Yargıtay 11CD Esas : 2019/9778, Karar : 2023/4307).
Belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğu cihetle, suça konu şasi numarasında yapılan değişikliğin aldatma niteliğini taşıyıp taşımadığının bilirkişi katılımı ile yapılacak keşif sonucunda belge özellikleri tutanağa yazılarak belirlenmesi ve suçun sübutu halinde ise 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 82 nci maddesi gereğince noterler tarafından düzenlenen belgelerin sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olması nedeniyle, sanığın suç konusu aracın şasi numaralarını değiştirdikten sonra, içeriği itibariyle sahte olarak noterde araç satış sözleşmesi düzenlenmesini sağlamaktan ibaret eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 204 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarında düzenlenen sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu da gözetilerek hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan beraat kararı verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur (Yargıtay 11CD Esas : 2021/667 Karar : 2023/4856).
Sahte Bono ve Kamu Görevlisinin Resmi Belgede Sahteciliği Suçu
Sanıkların, vadeli olarak arsa satmak isteyen katılana, sahte bono ve resmi kuruluşlardan alınan maaşlarında haciz bulunmadığına dair belgeleri vererek taşınmazın tapuda devrinin yapılmasını sağlamak ve bono bedellerini ödememek şeklinde gerçekleştirdikleri eylemlerinde, kamu kurumu olan tapu müdürlüğünün araç olarak kullanılması ve maaş haczi olmadığına dair alınan belgelerin resmi kurumlardan alınması nedeniyle eylemlerin, 5237 sayılı Kanun’un 158 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde düzenlenen “kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” ve aynı Kanun’un 204 üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği” suçlarını oluşturup oluşturmadığına ilişkin delillerin takdirinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesi‘ne aittir (Yargıtay 11 CD-Karar:2023/3474).
Resmi evrakta sahtecilik suçu, kamu güvenine karşı işlenen ve sosyal düzenin esaslı bir şekilde hukuki güvenlik kavramından yoksun kalmasıyla neticelendiğinden kanun yapıcı tarafından özellikle ayrıntılı düzenlenmiştir.
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.