Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Asliye Hukuk Mahkemesi Nedir?

Asliye hukuk mahkemesi; özel hukuk uyuşmazlıklarına bakmakla görevli asıl mahkemedir (6100 sayılı HMK m.2). Asliye hukuk mahkemeleri, tek hakimli olup her yargı çevresinde (adliyede) kurulması zorunlu mahkemelerdendir (5235 sayılı Kanun m.5).

Özel hukuk davalarına bakan mahkemeler esasen üçe ayrılır:

Asliye hukuk mahkemesi ve sulh hukuk mahkemesi özel hukuk uyuşmazlıklarına bakmakla görevli temel iki mahkemedir. Genel mahkemelerden olan asliye hukuk mahkemesinin görevi asıl, sulh hukuk mahkemesinin görevi ise istisnadır. Özel bir kanun hükmü ile açıkça sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı bildirilmeyen bütün dava ve işler asliye hukuk mahkemesinde görülür. Kanunda belirli bir uyuşmazlık türü için açıkça özel bir mahkemenin görevli olduğu kabul edilmişse, uyuşmazlığı çözmeye görevli mahkeme kanunun belirlediği o özel görevli mahkemedir.

Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevleri Nelerdir?

Asliye hukuk mahkemesi, kanun başka bir mahkemeyi özellikle görevlendirmediği müddetçe dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın aşağıdaki iki kategori içinde yer alan her türlü davaya bakmakla görevlidir (HMK m.2):

  • Malvarlığı haklarına ilişkin davalar,

  • Şahıs varlığına ilişkin davalar.

Yukarıda açıkladığımız üzere, genel görevli mahkemeler Sulh Hukuk ve Asliye Hukuk mahkemeleridir. Sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu davalar kanunda özel olarak sayılmış ve görevinin sınırları çizilmiştir. Sulh hukuk mahkemesinin görevi dışında kalan tüm davalara da asliye hukuk mahkemesi bakmakla görevlidir.

Özellikle belirtelim ki; asliye ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, yeni HMK’ya göre iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisi haline getirildiğinden asliye ticaret mahkemeleri de genel mahkeme olmaktan çıkmış ve özel mahkeme haline gelmiştir.

Aralarındaki bağlantı nedeniyle birlikte açılan davalarda bir kısım dava arkadaşları veya talepler yönünden özel mahkeme, bir kısmı yönünden de genel mahkeme görevli ise davaya bakmaya tümüyle özel mahkeme görevlidir. Davanın diğerine tabaen tümüyle özel mahkemede görüleceği ilkesi, yargısal uygulamalarda kararlılıkla kabul edilip sürdürülmektedir. (Yargıtay HGK –K.2015/1232). Örneğin, trafik kazası nedeniyle sigorta şirketine karşı açılacak dava asliye ticaret mahkemesinde, araç sürücüsüne karşı açılacak dava asliye hukuk mahkemesinde açılabilir. Ancak, her iki davanın neticesi birbirini etkiler mahiyette olduğu için, her iki davada özel mahkeme olan asliye ticaret mahkemesinde birlikte açılmalıdır.

Asliye Hukuk Mahkemesi Hangi Davalara Bakar?

Asliye hukuk mahkemesinin görevine giren bazı davalar şunlardır:

Asliye Hukuk Mahkemesinde Dava Nasıl Açılır?

Asliye hukuk mahkemesinde dava, mahkemeye dava dilekçesi verilerek açılmaktadır. Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır. Dava dilekçesine davalı sayısı kadar örnek eklenir (HMK m.118). Örneğin, iki davalının bulunduğu bir davada 3 nüsha dava dilekçesi hazırlanarak mahkemeye sunulmalıdır.

Dava dilekçesi, yetkili asliye hukuk mahkemesine verilmelidir. Örneğin, İstanbul ili Bahçelievler ilçesinde bulunan bir gayrimenkule ilişkin tapu iptal ve tescil davası açmak için dava dilekçesi Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verilmelidir. Çünkü, Bahçelievler, Bağcılar, Esenler, Zeytinburnu vb. ilçeler Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yargı çevresindedir.

Dava dilekçesi davanın açılacağı yerin bağlı bulunduğu adliyenin Asliye Hukuk Mahkemesi’ne verilmelidir. Hangi asliye hukuk mahkemesinin davaya bakacağı yapılacak dosya dağıtımı (tevzi) neticesinde belirlenecektir. Hangi asliye hukuk mahkemesinin davaya bakması gerektiğini taraflar (davacı-davalı) belirleyemez.

Asliye hukuk mahkemesine verilen dava dilekçesi bazı şekil koşullarına sahip olmalıdır. Dava dilekçesi şekil şartlarına uygun hazırlanmadığı takdirde usulüne uygun açılmamış davanın açılmamış sayılmasına karar verilebileceği gibi bazı hallerde davanın reddine karar verilebilir. HMK m.119‘a göre asliye hukuk mahkemesine verilecek dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunmalıdır :

  • a) Asliye hukuk mahkemesinin adı. Örneğin, İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi.

  • b) Tarafların ad, soyad ve adesleri (Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri).

  • c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası. Davacının TC kimlik numarasının yazılması zorunludur. Ancak, davalının TC kimlik numarasının yazılması zorunlu değildir.

  • ç) Tarafların varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri. Örneğin, yaşı küçük kişinin velisi veya vesayet altındaki kişinin vasisinin ad, soyad ve adresi yazılmalıdır.

  • d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri.

  • e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.

  • f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği. Örn, tanıklar, yazılı deliller, başka kurumlardan getirtilecek deliller vs.

  • g) Dayanılan hukuki sebepler. Hukuki sebeplere değinilmemesi dava dilekçesinde usuli bir eksikliğe yol açmaz.

  • ğ) Açık bir şekilde talep sonucu. Her dava dilekçesi gibi asliye hukuk mahkemesine sunulacak dava dilekçesinde de talep sonucu açıkça belirtilmelidir.

  • h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.

Asliye Hukuk Mahkemeleri Yargılama Süreci

Asliye hukuk mahkemesi, kural olarak yazılı yargılama usulünün uygulandığı bir mahkemedir. Yazılı yargılama usulünde belli periyotlarla duruşmalar yapılmakla birlikte, esas olarak yargılama yazılı bir şekilde sürdürülmektedir. Örneğin, asliye hukuk mahkemesinde açılan bir davaya yazılı bir şekilde cevap verilmekte, deliller ve beyanlar prensip olarak yazılı bir şekilde mahkemeye sunulmaktadır.

Yazılı yargılama usulünde yargılama çeşitli aşamalara ayrılmıştır. Her aşamada ayrı usul işlemleri yapılarak açılan davanın aşama aşama ilerlemesi sağlanmaya çalışlmıştır. Tüm aşamalar bittikten sonra karar aşamasında mahkeme esas hakkındaki kararını açıklayacaktır. Asliye hukuk mahkemesi yargılaması kural olarak şu aşamalardan oluşmaktadır:

1. Dilekçeler Teatisi Aşaması : Dilekçeler teatisi aşamasında, davacının dava dilekçesi davalı tarafa tebliğ edilir, davalı tarafın sunduğu cevap dilekçesi ise davacı tarafa tebliğ edilir. Davacının, davalının sunduğu cevap dilekçesine cevap verme hakkı vardır. Davacının cevap dilekçesi davalıya tebliğ edildiğinde davalının ikinci cevap dilekçesi verme hakkı (cevaba cevap dilekçesi) vardır. Yani, dilekçeler teatisi aşamasında her iki taraf ikişer dilekçe verme hakkına sahiptir. Taraflar bu aşamada iddia ve savunmayı genişletebilir veya değiştirebilir. Örneğin, dava dilekçesinde 100.000 TL manevi tazminat isteyen davacı, davalının cevap dilekçesine karşı sunduğu cevaba cevap dilekçesiyle manevi tazminatı arttırak, 250.000 TL manevi tazminat talebinde bulunabilir. Bu aşama tamamlandıktan sonra karşı tarafın rızası veya ıslah olmadan iddia veya savunma genişletilemez.

2. Ön İnceleme Aşaması: Ön inceleme duruşması asliye hukuk mahkemesinde dilekçeler teatisi aşamasının tamamlanmasından sonra yapılan ilk duruşmadır. Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder (HMK m.140/1). Ön inceleme duruşmasında mutlaka tarafların üzerinde anlaştıkları ve anlaşmadıkları noktaların tespit edilmesi gerekir. Çübkü, sonraki aşama olan tahkikat aşaması ön inceleme duruşmasında yapılan tespit çerçevesinde yürüyecektir.

3.Tahkikat Aşaması: Tahkikat aşaması, bütün iddia ve savunmaların araştırılarak incelendiği aşamadır. Bu aşamada mahkeme delilleri ve beyanları inceleyerek davayı hüküm vermeye hazır hale getirir (HMK m.143). Asliye hukuk mahkemesi gerekli gördüğünde davanın taraflarını (davacı ve davalı) da duruşmaya çağırarak dinleyebilir (HMK .143). Tahkikat aşamasında daha önceki aşamalarda toplanmayan deliller toplanır, bilirkişi incelemesi yapılır, tanıklar dinlenir. Tahkikat aşaması tamamlandıktan sonra sözlü yargılama ve hüküm aşamasına geçilir.

4. Sözlü Yargılama Aşaması ve Hüküm: Sözlü yargılama aşamasında taraflara son sözleri sorulur ve hüküm verilir (HMK m.186). Asliye hukuk mahkemesi, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür. Hüküm, yargılamanın sona erdiği son duruşmada verilir ve tefhim olunur (öğrenmeleri sağlanır). Hükmün gerekçesinin son duruşmada açıklanmadığı hallerde, gerekçeli karar duruşmada yapılan tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılmalıdır.

Asliye hukuk mahkemesinin bir davayı karara bağlama süresi davanın özelliğine göre değişmekle birlikte ortalama 1,5 - 3 yıl arasıdır.

Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevsizlik Kararı

Görevsizlik kararı veren asliye hukuk mahkemesi bu kararında dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesine karar vermekle yetinir. Dava dosyasını kendiliğinden ( re’sen ) görevli mahkemeye gönderemez.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesi hükmü gereğince; taraflardan birinin görevsizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki; bu süre hak düşürücü nitelikte olup mahkemece re’sen gözetilir. Hak düşürücü süre içerisinde dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesi başvurusu yapılmadığı takdirde, asliye hukuk mahkemesi tarafından davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

Asliye hukuk mahkemesinin görevsizlik kararına karşı 2 hafta içinde istinaf mahkemesine (bölge adliye mahkemesi) istinaf başvurusu yapılabilir. İstinaf mahkemesinin yerel mahkemenin görevi ile ilgili verdiği karar kesindir.

Asliye Hukuk Mahkemesinin Kararına Karşı İstinaf ve Temyiz Başvurusu

Asliye hukuk mahkemesi kararlarına karşı istinaf başvurusu yapılması mümkündür. İstinaf, asliye hukuk mahkemesi tarafından verilen kararın hem maddi vakıa hem de hukuki açıdan bir üst mahkeme tarafından yeniden değerlendirilmesini sağlayan bir kanun yoludur. İstinaf kanun yoluna başvuru süresi, asliye hukuk mahkemesi kararının usulüne uygun bir şekilde taraflara tebliği edildiği günden itibaren 2 haftadır. İstinaf başvurusu, bölge adliye mahkemesine gönderilmek üzere kararı aleyhine başvuru yapılan asliye hukuk mahkemesine bir istinaf dilekçesi verilerek yapılır.

Asliye hukuk mahkemesi kararlarına karşı istinaf başvurusu yapılabilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:

  • Aleyhine istinaf başvurusu yapılan asliye hukuk mahkemesi kararında yer alan malvarlığı davasının miktar ve değeri 28.250 TL’yi aşmalıdır (HMK 341/2). Miktar ve değeri 28.250 TL’yi aşmayan asliye hukuk mahkemesi kararları kesin olduğundan aleyhine istinaf başvurusu yapılamaz (2024 yılı için).

  • Kural olarak ara kararlar aleyhine istinaf başvurusu yapılamaz. Ancak, ihtiyati tedbir ve ihtiyati gibi kararlar ara kararı olmasına rağmen son kararı beklemeden bu kararlar aleyhine istinaf başvurusu yapılması mümkündür (HMK 341/1).

Temyiz, asliye hukuk mahkemesi kararı hakkında istinaf incelemesi neticesinde verilen hükmün, hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığı açısıdan denetlenmesini sağlayan bir kanun yoludur. Asliye hukuk mahkemesi kararlarının temyiz edilmesi de mümkündür.

Temyiz kanun yoluna başvurulabilmesi mümkün olan asliye hukuk mahkemesi kararlarının da şu şartları sağlaması gerekir:

  • Aleyhine temyiz başvurusu yapılan istinaf mahkemesi kararında yer alan miktar ve değer 378.290 TL’yi aşmalıdır (HMK 362/1-a). Miktar ve değeri 378.290 TL’yi aşmayan istinaf mahkemesi kararları kesin olduğundan aleyhine temyiz başvurusu yapılamaz (2024 yılı için).

  • İstinaf mahkemesinin ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi kararlarına karşı temyiz kanun yoluna başvurulamaz.

Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevi Yargıtay Kararları


İdarenin Haksız Tahsil Ettiği Paranın İstirdatı Davasına Bakma Görevi

2577 Sayılı İdare Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde2577 Sayılı İdare Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinde; idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara dair davalardan ibarettir.Bir davanın tam yargı davası olarak nitelendirilebilmesi için, ortada öncelikle bir idari işlem veya eylemin bulunması ayrıca, bu işlem veya eylem sebebiyle kişisel bir hakkın ihlal edilmiş olması gerekir.

Somut olayda; davacıdan tahsil edilen bedellerin hukuka aykırı bulunduğu ve sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tahsili talep edilmekte, isteme dair idari işlemin iptali talebinde bulunulmamaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece; talebin 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesinde ifadesini bulan sebepsiz zenginleşmenin iadesi niteliğinde olduğu ve işin esasına girilerek, varılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, mahkemenin görevsiz olması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/112).

Trafik Sigortası Tazminat Davası Asliye Ticaret Mahkemesinde Görülür

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde “zorunlu sorumluluk sigortaları” düzenlenmiştir. Bir hukuki işlemin veya fiilin kapsamında kaldığının kabul edilmesi için Kanun’un amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlarla, bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukuki işlemin veya fiilin olması gerekir.

Asliye mahkemeleri, Asliye Hukuk ve Asliye Ticaret Mahkemeleri olarak ikiye ayrılır. Asliye Ticaret Mahkemeleri, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevine giren ticari davaların çözümlendiği mahkemelerdir. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevine giren işler dışında kalan tüm uyuşmazlıklar Asliye Hukuk Mahkemesince çözümlenir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 4.maddesinde hangi davaların ticari dava olduğu sayılmıştır. Bundan başka, bir yerde ticaret mahkemesi varsa Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevi, içinde bulunan ve bu kanunun 4.maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla hususi hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere Asliye Ticaret Mahkemesinde bakılacağı düzenlenmiştir (m.5/2). Asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yargı çevresindeki bir ticari davada görev kuralına dayanılmamış olması, görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez; asliye hukuk mahkemesi, davaya devam eder (m.5/4).

Somut olayda, davacının trafik sigorta şirketi, işleteni ve sürücüden trafik kazası sebebiyle trafik yön levhalarına çarpması sebebiyle tazminat talebini zorunlu trafik sigortası poliçesine dayanarak davalı işleten ve sürücü birlikte sigorta şirketinden talep ettiği, bu itibarla davanın, Türk Ticaret Kanunu’nun 1483 vd. maddelerinde sayılan hususlardan olduğu anlaşılmakla uyuşmazlığa ticaret mahkemesi sıfatıyla bakıldığından yetkisizlik kararı verilirken İstanbul Anadolu Ticaret Mahkemesine gönderilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/4343).

Ad-Soyadı Değişikliği Davası Asliye Hukuk Mahkemesinde Görülür

4721 Sayılı Türk Medenî Kanununun uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinin 1/a bendinde 1/a bendinde, nüfus kayıtlarına dair düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun ( b ) fıkrasında ise ad ve soyada dair düzenleme bulunmaktadır. Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen Kanun maddeleri uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.12.2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsenmiştir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/7946).

Ticari Elektrik Aboneliği – Görevli Asliye Ticaret Mahkemesi

Dava, elektrik abonelerinden tahsil edilen kayıp-kaçak bedelinin istirdatı istemine ilişkindir. Dava, 6335 Sayılı yasa ile değişik 6102 Sayılı TTK’nın 4., 5. maddelerinin yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmıştır.

Dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşıldığı üzere, davaya konu abonelik ticarethane aboneliğine dair olduğundan uyuşmazlık; ticari mahiyette olup, davanın çözümü Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevi içerisindedir. Hal böyle olunca, mahkemece; uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu gözetilerek, o yerde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi varsa görevsizlik kararı verilmesi, yok ise davaya Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakılacağına karar verilerek, Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla davaya bakılması gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde Asliye Hukuk Mahkemesi olarak işin esasına girilerek hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/15866).

Sigortacının Halefiyet Nedeniyle Açtığı Davada Asliye Hukuk Mahkemesi Görevlidir

Buna göre, sigortalının halefi olan davacı, davalıların kusuru sebebiyle oluşan zararın rücuan tahsilini talep etmekte olup, bu şekilde uyuşmazlığın her ne kadar görevsizlik kararı veren mahkemeler arasında asliye hukuk mahkemesi bulunmamakta ise de HMK’nın 114. maddesi gereğince görev dava şartı olup, her aşamada re’sen gözetileceğinden, merci incelenmesinde doğru merciye davanın yönlendirilmesinin kamu düzeninden olduğu dikkate alınarak uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. Buna göre, sigortalının halefi olan davacı, davalıların kusuru sebebiyle oluşan zararın rücuan tahsilini talep etmekte olup, bu şekilde uyuşmazlığın her ne kadar görevsizlik kararı veren mahkemeler arasında asliye hukuk mahkemesi bulunmamakta ise de HMK’nın 114. maddesi gereğince görev dava şartı olup, her aşamada re’sen gözetileceğinden, merci incelenmesinde doğru merciye davanın yönlendirilmesinin kamu düzeninden olduğu dikkate alınarak uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/6993).

Dükkanların Teslim Edilmemesi Nedeniyle Gelir Kaybı – Görevli Asliye Hukuk Mahkemesi

Antalya 10. Asliye Hukuk Mahkemesi taraflar arasındaki ihtilafın 6502 Sayılı TKHK kapsamında kaldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Antalya 1. Tüketici Mahkemesi uyuşmazlık konusu bağımsız bölümün konut veya tatil amaçlı taşınmaz niteliğinde olmayıp, depolu dükkan olduğu ve 6502 Sayılı Kanun kapsamında mal vasfında olmayıp davacının yasa kapsamında tüketici konumunda bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

Dosya kapsamından; davacı vekilinin, davacının davalı taraftan daire satın aldığı, ancak davalı yüklenicinin sözleşmede belirtilen tarihte bağımsız bölümü teslim etmediği, gecikme olması ve oturma izni alınamaması sebebiyle taşınmazın kiraya da verilemediği, bu sebeplerle davacının uğradığı gelir kaybının tahsili amacıyla yapılan icra takibine davalının itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptalini talep ettiği anlaşılmıştır.

Somut olayda, davacı, davalı ile aralarında taşınmaz alım satımına dair düzenlenen sözleşme gereğince taşınmazların zamanında teslim edilmediği iddiasıyla, uğradığı gelir kaybının tazminini talep ettiği ve tüketici sıfatı taşımayan davacının, tacir de olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre uyuşmazlığın, genel hükümler çerçevesinde asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/6743).

Aile Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi Arasındaki Fark

Davacılar, haksız eylemi gerçekleştiren davalı küçük aleyhine, cismani zarar sebebiyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle dava açmışlardır. Haksız fiili gerçekleştiren davalının dava tarihinde reşit olmaması sebebiyle velayeti altında bulunduğu anne-babasının velayeten davaya dahil edilmiş oldukları, davacılarının aile başkanının kusursuz sorumluluğuna ilişkin, mahkemeye sundukları dava ve ıslah dilekçelerinde ayrıca bir taleplerinin olmadığı anlaşıldığından, davanın haksız fiilden kaynaklandığı ve Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usûllerine Dair 4787 Sayılı Kanun’un 4/1. maddesinde yer alan aile hukukundan kaynaklanan dava ve işlerden olmadığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/6725).

Kira Sözleşmesinde Sulh Hukuk Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevi

Dava, kira sözleşmesinin, irade sakatlığına dayalı olarak iptali istemine ilişkindir. Beylikova Sulh Hukuk mahkemesince, davanın, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin, irade fesadı sebebiyle kurulduğundan itibaren geçersizliğine yönelik olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nın 4/1-a maddesinde, kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine dair hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalara, konuları ve değerlerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemelerinde bakılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Dosya kapsamından, davacı vekili, davalının müvekkilinin hile ile okuma yazma bilmemesinden faydalanarak müvekkiline ait taşınmazın az bir kira bedeli ile uzunca bir süre için kiraladığını ileri sürerek kira sözleşmesinin irade fesadı sebebiyle feshini istemiştir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 4. maddesinde düzenlendiği üzere, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın, kiralanan taşınmazların 09.06.1932 tarihli ve 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine dair hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalara bakma görevinin sulh hukuk mahkemesine ait olduğu düzenlenmiş olup, davacı tarafın talebi, kira sözleşmesinin iptali olduğundan, HMK’nın 4/1. maddesi gereğince davaya bakma görevi dava konusunun değerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesindir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/6241).

İhtisas Mahkemesi ile Asliye Ticaret Mahkemesi Arasında Görev Ayrımı

Mahkemece tüm dosya kapsamına göre açılan tazminat davasının fikir ve sanat eserleri sahipliğinden kaynaklanan ticari nitelikte dava olduğu, m.4 gereğince davaya bakma görevinin Asliye Ticaret Mahkemesine ait olduğu, HSYK’nın 23.07.2015 gün ve 1157 sayılı kararı ile Gebze’de Asliye Ticaret Mahkemesi kurulup 07.09.2015 tarihinde faaliyete geçmiş olduğu, gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Kararı davalı İ… Ltd. Şti. vekili temyiz etmiştir.

Dava, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre yazılım programının lisansız kullanımından dolayı tazminat istemine ilişkin olup, bu konudaki delillerin takdirinin ihtisas mahkemesine ait olacağı kuşkusuzdur.

“5846 sayılı kanun ile 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için ve Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kurulmayan yerlerde, bir ticaret mahkemesi varsa bu mahkemenin, birden fazla ticaret mahkemesi varsa eşit tevzi suretiyle ticaret mahkemelerinin, müstakil ticaret mahkemesi olmayıp, bir ve iki nolu asliye hukuk mahkemesi varsa 1 numaralı birden fazla asliye hukuk mahkemesi varsa 3 numaralı Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna” ilişkin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, 20.11.2003 tarih ve 537 sayılı kararından sonra, 556 sayılı KHK’nin, 22.06.2004 tarih ve 5194 sayılı Yasa ile değiştirilen hükmüne göre, bu Kanun Hükmünde Kararnamede öngörülen davalarda görevli mahkemenin ihtisas mahkemeleri olduğu, bu mahkemelerin tek hakimli olarak görev yapacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca, bu mahkemelerden hangilerinin ihtisas mahkemeleri olarak görevlendirileceğini ve bu mahkemelerin yargı çevresini Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun belirleyeceği düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye uygun olarak, dava sırasında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, 16.09.2004 tarih ve 396 sayılı kararı ve daha sonra alınan ve halen yürürlükte olan 24.03.2005 tarih ve 188 sayılı kararı ile Hükmünde Kararnamelere ilişkin davalar bakımından, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kurulmayan yerlerde, Asliye Ticaret Mahkemesi kurulmuş olup olmamasına bakılmaksızın, bir ya da iki asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bir numaralı asliye hukuk mahkemesi, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde 3 numaralı asliye hukuk mahkemesi görevlendirilmiş, bu mahkemelerin yargı çevresinin adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsadığı da belirtilmiştir. Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenmiş olup, görev kuralları, kamu düzenine ilişkindir ve temyiz dahil, yargılamanın her aşamasında resen olup, görev kuralları, kamu düzenine ilişkindir ve temyiz dahil, yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınır, İhtisas Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, görev ilişkisidir. Bu durumda mahkemece, davanın esasına girilerek karar vermesi gerekirken Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğuna ilişkin hüküm tesisi doğru görülmemiştir (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi - Karar: 2017/133).

Avukatlık Ücreti Talebi Halinde Asliye Hukuk Mahkemesi Görevlidir

Dava, menfi tespit istemine ilişkindir. Mahkemece, tüketici mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya kapsamından, davalının avukat olduğu ve takip ettiği bir davada dava dışı müvekkili ile davacının sulh oldukları, davalının avukatlık ücretini alamadığı, 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 165. maddesine göre ödenmesi gereken vekalet ücretinden her iki tarafın da müteselsilen sorumlu olduğu kabul edildiğinden davalı tarafından davacı ve dava dışı müvekkil aleyhine icra takibi başlatıldığı, yapılan icra takibine davacının borçtan sorumlu olmadığını düşünerek takibe itiraz etmemesi üzerine takibin kesinleşerek, davacıya ait araç ve taşınmaza haciz konulduğu, bunun üzerine davacı tarafından borçlu olmadığının tespiti istemine dair bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Dava, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 165. maddesine dayalı olarak yapılan icra takibine yönelik menfi tespit davası olup Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Bu sebeple davaya tüketici mahkemesinde değil, genel mahkemede bakılması gerekir. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeden, uyuşmazlığın genel hükümler uyarınca ve asliye hukuk mahkemesi tarafından çözümlenmesi gerektiği halde işin esasının incelenmeksizin görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/80).

Rücu Alacağının Tahsilinde Asliye Hukuk Mahkemesi Görevlidir

Dava, davacının dava dışı E.S.’ye tedavi masrafı olarak ödediği 2307 Liranın yasal faizi ile davalı Kurumdan tahsili istemine ilişkindir.

İş Mahkemeleri 5521 Sayılı Kanun ile kurulmuş olan istisnai nitelikteki özel mahkemelerdir. Yasal düzenleme 5521 Sayılı Yasa’nın 1.maddesidir. Anılan maddede; işçiyle iş veren veya işveren vekili arasında iş aktinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının İş Mahkemelerinde çözümleneceği hükmü öngörülmüştür. Maddede belirtildiği üzere, İş Mahkemesi’nin görevli olması için şu iki unsurun birlikte gerçekleşmesi koşuldur. a )Uyuşmazlığın tarafları işçi ve işveren ( ya da işveren vekili ) olmalıdır. b )Uyuşmazlık iş sözleşmesinden veya İş Kanunundan kaynaklanmalıdır. Somut olayda, davacı şirketinin davalı Kurumdan 46 FH 566 plakalı aracın karıştığı kaza sonrasında dava dışı E.S. için ödenen tedavi giderinin tahsilini talep ettiği anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı Kurum arasındaki uyuşmazlığın çözüm yerinin, gerek 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ve gerekse İş Kanunu 1.maddeleri uyarınca İş Mahkemeleri değil Genel Mahkemeler olduğu açıktır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın uyuşmazlığın genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanına girdiğinden dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/12413).

Asliye Hukuk Mahkemesi ile Asliye Ticaret Mahkemesi Arasındaki Fark Nedir?

Davacı, davalı kurum ile arasında 2013 yılında hizmet alım sözleşmesi imzalandığını, sözleşmedeki tüm edimlerini yerine getirdiğini ancak hizmet bedelinin ödenmediğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin anapara ve cezai şart açısından devamına, davalının asıl alacağın % 20 sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, dava tarihinden önce yapılan ödeme sebebiyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/3 fıkrası uyarınca dava tarihi itibariyle Asliye Hukuk Mahkemesi ile Asliye Ticaret Mahkemesi arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, somut olayda uyuşmazlık, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Davalı, tacir olmadığı gibi eldeki davada Ticaret Kanununda düzenlenen mutlak ticari davalardan değildir. Hal böyle olunca davaya bakmaya ticaret mahkemesi değil asliye hukuk mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine dair olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir. O halde mahkemece, davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esasına girilerek karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/4152).

Bilindiği gibi asliye mahkemeleri, asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemeleri olarak ikiye ayrılır. Asliye ticaret mahkemeleri, asliye hukuk mahkemesinin görevine giren ticari davaların çözümlendiği mahkemelerdir. Asliye Ticaret Mahkemesinin görevine giren işler dışında kalan tüm uyuşmazlıklar asliye hukuk mahkemesince çözümlenir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 4. maddesinde hangi davaların ticari dava olduğu sayılmıştır. Bundan başka, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve bu Kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla hususi hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı düzenlenmiştir (TTK’nın 5/2). Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki görev değil iş bölümü ilişkisidir. (TTK’nın 4 ve 5. maddeleri) Asliye ticaret mahkemesi kanunla belirtilmiş olan ticari davalara bakar. Asliye hukuk mahkemesi ise ticari davalar dışında kalan hukuk davalarına (dar anlamda hukuk davalarına) bakar (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/2782 E. , 2019/4643 K.).

Kadastro Mahkemesi İle Asliye Hukuk Mahkemesi Arasında Görev Ayrımı

3402 Sayılı Kadastro Kanununun 25/ son maddesi gereğince kadastro tutanağının düzenlendiği günden sonra doğan haklar ile mahkemeden yenilik doğurucu hüküm almayı gerektiren dava ile ilgili isteklerin incelenmesi kadastro mahkemesinin görevi dışındadır.

Dosya kapsamından, davacının, kendisine ait olduğunu iddia ettiği ve dava sırasında yapılan arazi kadastrosu neticesinde 208 ada 2 parsel numaralarını alan taşınmazlara dair ecrimisil ve kal isteminin mahkemeden yenilik doğurucu hüküm almayı gerektirir istek olduğu ve bu tür davaların da kadastro mahkemesince incelenemeyeceği anlaşıldığından, davanın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/7525).

Kamulaştırma Neticesinde Oluşan Zararın Tazmini Görevli Asliye Hukuk Mahkemesi

Dava, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 12/6. maddesine dayanan baraj için yapılan kamulaştırma sonucu çevrenin sosyal, ekonomik ve yerleşme düzeninin bozulması nedeniyle, taşınmazdan ekonomik ve sosyal yönden yararlanma olanağı kalmadığı iddiasına ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 17,18. maddesine dayanan taşınmaz bedelinin tahsiline ilişkindir.

Mahkemece, davaya bakmanın idari yargının görevi dahilinde olduğundan bahisle, yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 12. maddesinin 5. fıkrasındaki “baraj inşası için yapılan kamulaştırmalar sonucunda kamulaştırma sahasına mücavir taşınmaz mallar, çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin bozulması hallerinde sahiplerinin yazılı başvurusu üzerine kamulaştırmaya tabi tutulur” hükmü ile aynı maddenin son fıkrasındaki” Bu maddenin uygulanmasından doğacak anlaşmazlıklar adli yargıda çözümlenir” hükmü uyarınca açılan bu davanın taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesinde görüleceğinden işin esasına girilerek, taşınmazın; baraj inşası için yapılan, kamulaştırma sahasının mücavir alanında olup olmadığının; kamulaştırmanın kesinleşmesini takiben idarece ilan yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise ilanın indirildiği günden itibaren taşınmaz mal sahibi tarafından bir yıl içerisinde kamulaştırma talebinde bulunup bulunmadığının incelenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi, doğru görülmemiştir (Yargıtay 5. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/572).

Elbirliği Mülkiyetini Paylı Mülkiyete Dönüştürme – Görevli Asliye Hukuk Mahkemesi

Dava; elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi ve mirasçının hissedarlıktan çıkartılması istemine ilişkindir. 4721 Sayılı Türk Medenî Kanunun 644. maddesinde “Bir mirasçı, terekeye dahil malların tamamı veya bir kısmı üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi isteminde bulunduğu takdirde sulh hâkimi, diğer mirasçılara çağrıda bulunarak belirleyeceği süre içinde varsa itirazlarını bildirmeye davet eder.

Elbirliği mülkiyetinin devamını haklı kılacak bir itiraz ileri sürülmediği veya mirasçılardan biri belirlenen süre içinde paylaşma davası açmadığı takdirde, istem konusu mal üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesine karar verilir. Terekeye dahil diğer hakların ve alacakların paylar oranında bölünmesi hususunda da yukarıdaki hükümler uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda; dava elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi iddiasıyla açılmış olup mirasçılar arasında rızai taksim sözleşmesi imzalandığı ve bu sözlşemeye göre davalının hak talep etmeyeceği ileri sürülerek payının iptali talep edilmiş ve sulh hukuk mahkemesince davalının mirasçılıktan çıkarılması istemine yönelik tefrik kararı verildiğine göre malvarlığı hakkına dair olan davanın çözümünde asliye hukuk mahkemesi görevlidir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/7503).

Rehin Açığı – Menfi Tespit Davası – Görevli Asliye Hukuk Mahkemesi

İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan ilamlı takip sonucunda alınan rehin açığı belgesiyle ilamlı takip yapılabilir. Bu nitelikteki takip nedeniyle verilen rehin açığı belgesi takip hukuku açısından ilam niteliğinde olup içerisinde yazılı alacağın varlığı ve miktarı icra mahkemesince tartışılamaz ise de; borçlu dayanak belgedeki alacağın miktarını asliye hukuk mahkemesinde dava konusu yapmıştır. Bu durumda rehin açığı belgesinde yazılı olduğu kadar borcun bulunmadığı yönündeki bu dava, Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açılan menfi tespit davası olup mahkemece incelenip karara bağlanması gerekir. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş ise de; anılan bu karar temyiz edilmeksizin kesinleştiği için bağlayıcı değildir.

İcra Mahkemesi’nce görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esası incelenerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/441).

Hizmet Alım Sözleşmesine Dayanan Dava Asliye Hukuk Mahkemesinde Görülür

Mahkemece, taraflar arasındaki ilişkinin ticari nitelikte olduğu saptaması yapılıp Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı Belediye ile davalılar arasında hizmet alım sözleşmesi imzalandığı ihtilafsız olup, davacı idare eldeki davada dava dışı işçilere ödediği bedelin davalılardan tahsilini istemektedir. Özel hukuk hükümlerine tabi olan ihtilafta, davacı idare tacir olmadığı gibi, yargılamaya konu olan davada Ticaret Kanununda belirtilen mutlak ticari dava niteliğinde değildir. Bu itibarla davanın görüm ve çözüm yerinin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü zorunludur. Mahkemece, değinilen bu yön gözetilerek işin esasına girilmek suretiyle hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/149).

Tereke Temsilcisinin Görevden Alınması Görevli Asliye Hukuk Mahkemesi

Dava tereke temsilcisinin görevden alınmasına ilişkindir. Miras ortaklığı temsilcisi (MK m.640) özel kayyım niteliğindedir. Türk Medeni Kanununun uyarınca vasi tayininde usul kayyım (mümessil) için de uygulanır. Türk Medeni Kanununun gereğince vasinin sıfatına karşı yapılan itirazları veya vasinin ileri sürdüğü kaçınma sebeplerini (özürleri) inceleme görevi ile ilgili yasal hükümlerin mümessile yapılan itirazın ya da kaçınma sebeplerinin incelenmesinde de gözetilmesi zorunludur. Vesayet makamının itirazı ret etmesi halinde itirazı denetim makamının incelemesi gerekir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 397. maddesinde belirtilen denetim makamı görevi; Asliye Hukuk Mahkemesine aittir. (5133 S.K. md.2-3, TMK. Md.397/2)

Tapu İptal ve Tescil Davasın Asliye Hukuk Mahkemesinde Bakılır

Dava, bağışlamadan rücu sebebine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde genel hükümlere dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde aile emvalinin paylaşımı suretiyle tapu iptal ve tescil ve ecrimisil istemine ilişkindir.

Asliye Hukuk Mahkemesi, davaya bakmaya aile mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Aile Mahkemesi ise davanın, BK’nın 295. maddesinde düzenlenen bağışlamadan dönmeye dayalı tapu iptali ve tescil davası olduğu gerekçesi ile karşı görevsizlik yönünde hüküm kurmuştur.

Somut olayda davacı, davaya konu taşınmazın evlilik birliği içerisindeyken kendisinin …‘da olması sebebiyle ücretinin kendisince verilmesine rağmen davalı adına tescil edildiğini, tarafların kesinleşmiş mahkeme kararı gereğince boşandığını, boşanmakla bağışlamadan rücu koşullarının oluştuğunu belirterek öncelikle bu sebeple, olmadığı takdirde genel hükümler uyarınca, bu da olmadığı takdirde aile emvalinin paylaşımı suretiyle taşınmazın tapusunun iptali ile ecrimisil talebinde bulunmuştur. Somut olayda uyuşmazlığın bağışlamadan rücu sebebine dayanan tapu iptal ve tescil istemine dair olduğu, TMK’nın aile ve mal rejimine dair hükümlerin tatbikini gerektiren bir husus bulunmadığı anlaşıldığından davada görevli mahkeme aile mahkemesi değil genel mahkemelerdir. Bu durumda uyuşmazlığın asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/8016).

Soyadının Düzeltilmesi Davası Asliye Hukuk Mahkemesinde Açılır

Davacı 23.10.2015 tarihli dilekçe ile; nüfus kayıtlarındaki soyisminin düzeltilmesi istemiyle asliye hukuk mahkemesinde dava açmıştır.Asliye Hukuk Mahkemesi; “… davacının evli ve çoçukları bulunduğundan kendi soyadının değişmesi halinde eşi ve çocuklarının da soyadının değişmesi ihtimali olduğundan davaya bakma görevinin aile mahkemesine ait olduğu…” gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Aile Mahkemesi ise; “… ad ve soyad değiştirilmesine dair davalara bakma görevinin Nüfus Hizmetleri Kanunun uyarınca asliye hukuk mahkemesine ait bulunduğu…” gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

İsmin ve soyismin değiştirilmesi istemi, 6100 Sayılı HMK’nın 382/2-a-2 de çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmiştir. 383. maddeye göre çekişmesiz yargı işinde görevli mahkeme aksine bir düzenleme olmadığı surette sulh hukuk mahkemesidir.

4721 Sayılı Türk Medenî Kanununun uyarınca, haklı bir sebebe dayanmak kaydıyla, adın değiştirilmesi hâkimden istenebilir. Diğer yandan 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinin 1/a bendinde 1/a bendinde, nüfus kayıtlarına dair düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahısların yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun ( b ) fıkrasında ise ad ve soyada dair düzenleme bulunmaktadır. Davacının talebinin çekişmesiz yargı kapsamında olmadığı, adı geçen Kanun maddeleri uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesinde görüleceği Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.12.2013 gün ve 2013/18-464 E. - 2013/1698 K. sayılı ilâmıyla da benimsenmiştir. Bu durumda 5490 Sayılı Kanun’un 36/1-a-b maddesi kapsamında olan uyuşmazlığın 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi uyarınca genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/7946).

Asliye Hukuk Mahkemesi Yetki İtirazı

Yetki, bir davanın hangi yerdeki mahkeme tarafından görüleceğini ifade eder ve mahkemelerin yetkileri kanunla düzenlenir. Yetki kuralları, bütün davalar açısından uygulanan yetki kuralları olan genel yetki kuralları ve yalnız belli davalar için uygulanan yetki kuralları olan özel yetki kuralları olarak ikiye ayrılmaktadır. Bundan başka bazı kanun hükümlerinde bazı davaların mutlaka belli bir yerdeki mahkemelerde açılması öngörülmüştür ki bu halde kesin yetkiden söz edilir (Örneğin 6100 sayılı HMK’nın 12. maddesi gereğince taşınmazın aynına ilişkin davalar, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülmek zorundadır.). Kesin olmayan yetki hallerinde ise, davacının birden fazla mahkemeye başvurma konusunda seçimlik hakkı vardır. Yetkinin kesin olmadığı hallerde, tarafların yetki sözleşmesi ile başka bir mahkemeyi belirlemeleri mümkündür. Kesin olmayan yetki halinde yetki itirazı 6100 sayılı HMK’nın 116/1-a, 19/2 maddesi gereğince esasa cevap süresi içerisinde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Kesin yetkinin sözkonusu olmadığı hallerde taraflar bir mahkemeyi yetki sözleşmesi ile ( 17. madde) yetkili kılabileceği gibi, bir tarafın yetkisiz mahkemede açtığı davaya karşı taraf itiraz etmeyerek ( 19/4) yetkisiz mahkemeyi yetkili hale getirebilecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olayımıza gelince; öncelikle ve önemle belirtmek gerekir ki bu davada söz konusu olan yetki, kesin yada münhasır yetki hali değildir. Bir başka deyişle kamu düzeninin ilgilendiren bir husus olmadığından re’sen nazara alınması gereken bir yetki hali söz konusu olmayıp, taraflarca ileri sürülmesi halinde değerlendirilmesi gereken bir yetki hali söz konusudur. Dava, öncelikle 28.01.2015 tarihinde Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açılmış, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davalı tarafın ileri sürdüğü itirazı usul ve yasaya uygun bulunarak mahkemenin 08.10.2015 tarih, 2015/59 Esas, 2015/432 Karar sayılı kararı ile davanın usulden reddine dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Tüketici Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş ve bu karar taraflarca temyiz edilmemesi nedeniyle 14.12.2015 tarihinde kesinleşmiş ve dosya İstanbul Tüketici Mahkemesine gönderilmiş, bu mahkemece yapılan yargılama sonucunda ilk mahkeme yetki itirazı ileri sürülmediği ve yetkisizliği de içerecek şekilde karar verilmesi mümkün olmadığı gerekçesi ile 31.12.2015 tarih, 2015/2395 Esas, 2015/2210 Karar sayılı kararı ile Mahkemenin yetkisizliğine ve Bakırköy Tüketici Mahkemesi’ne dosyanın gönderilmesine karar verilmiştir. Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararı taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleşmiş bulunduğundan taraflar artık bu davanın İstanbul Mahkemesi’nde görülmesi konusunda yetkili mahkemeyi belirlemiştir. Bir başka deyişle taraflar verilen kararı temyiz etmeyerek yetkili olmayan İstanbul Mahkemelerini yetkili duruma getirmişlerdir. 6100 sayılı HMK’nın 19/4 maddesinde yer alan “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir.” hükmü süresinde ve usulüne uygun bir itirazın bulunmadığı durumları düzenlemektedir. Somut olayımızda bu konuda karar verme yetkisini haiz mahkemece, usulüne uygun olarak yapılmış bir yetki itirazı var kabul edilerek yetkisizlik kararı verilmiş ve taraflar, bu karara karşı kanun yoluna başvurmayarak, bu karara rıza göstererek (bir anlamda zımnî bir yetki sözleşmesi yapmak suretiyle) davanın İstanbul Mahkemelerinde görülmesini istemişler ve dosyada bu mahkemeye intikal etmiş bulunmaktadır. Farklı düşünce ile yeniden yetkisizlik kararı verilmesi mümkün değildir.

Mahkemece yapılması gereken iş; davanın ve bu davada ki mahkemenin yetkisinin niteliği gözetilerek, mahkemenin usulüne uygun kabul ederek verdiği ve taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleşen yetkiye ilişkin karara uygun şekilde usulî işlemleri tamamlanarak önüne gelen davada esasa girmekten ibaret olmalıdır. Aksi düşüncelerle verilen karar usul ve yasaya aykırı olmuş, bozulması uygun bulunmuştur (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/187).

Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevi

Davacı vekili; müvekkili tarafından tasarlanan ve faydalı model belgesiyle korunan “Yalıtım odası” buluşunun davalılar tarafından haksız olarak kullanıldığını ve haksız kazanç elde edildiğini, buluşu kullanırken müvekkilinden izin alınmadığı gibi davalılar tarafından kendi buluşlarıymış gibi piyasaya arz edildiğini ileri sürerek 551 sayılı KHK’nın gereğince tecavüzün tespiti, durdurulması, tecavüzün men’i ile zarara uğradığı iddiasıyla maddi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Vodafone Telekominikasyon A.Ş. vekili ve davalı M… Sistem Çözümleri Servis ve Tic. Ltd. Şti. vekili; ayrı ayrı haksız iddialara dayalı davanın reddini istemiştir.

Mahkemece tüm dosya kapsamına göre; görülen tazminat davasının ticari niteliği bulunduğu davaya bakma görevinin asliye ticaret mahkemesine ait olduğu, HSYK’nın 23.07.2015 gün ve 1157 sayılı kararı ile Gebze’de Asliye Ticaret Mahkemesi kurulduğu gerekçesiyle mahkemenin görevine ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nın 114/1-c, 115/2 maddeleri gereğince davanın usulden reddine, m. 20 uyarınca, süresi içerisinde başvurulması halinde dosyanın görevli Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir. Kararı, davalı Vodafone Telekominikasyon A.Ş. vekili temyiz etmiştir.

Dava, faydalı model belgesi ile korunan buluşun haksız kullanımı nedeniyle açılmış tecavüzün tespiti, durdurulması, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, uyuşmazlığın bu niteliğine göre 551 sayılı KHK’nın, 22.06.2004 tarih ve 5194 sayılı Yasa ile değiştirilen 146. maddesi hükmü uyarınca davaya bakma görevi fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesine aittir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, 16.09.2004 tarih ve 396 sayılı kararı ve daha sonra alınan ve halen yürürlükte olan 24.03.2005 tarih ve 188 sayılı kararı ile anılan Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenen hususlardan kaynaklanan uyuşmazlıklara ilişkin davalar bakımından, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, asliye ticaret mahkemesi kurulmuş olup olmamasına bakılmaksızın, bir ya da iki asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bir numaralı asliye hukuk mahkemesi, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde 3 numaralı asliye hukuk mahkemesi görevlendirilmiş olup, bu mahkemelerin yargı çevresinin adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsadığı da belirtilmiştir. Bu durumda, davayı görüp sonuçlandırmaya Gebze 3 nolu Asliye Hukuk Mahkemesi görevli bulunduğundan, mahkemece, işin esasına girilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın görev yönünden usulden reddi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/7308).

Yabancı Bayraklı Gemide İş Akdinde Görevli Asliye Hukuk Mahkemesidir

Dava, yabancı bayraklı gemi çalışanının hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olup, mahkemece İş Mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle görev yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Ancak; hizmetin ifa edildiği geminin yabancı bayraklı olması nedeniyle uyuşmazlık, Türk bayraklı gemilerde bir hizmet akdi ile yapılan çalışmaları düzenleyen 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun 1. maddesi kapsamı dışında kalmaktadır. Bu durumda mahkemece, taraflar arasındaki temel ilişkinin hizmet akdinden kaynaklanıp, uygulanacak hükümlerin de hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler olduğu, uyuşmazlığın Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen hususlardan da doğmadığı ve davacının alacaklarının hükümlerine göre tespiti gerektiği gözönüne alındığında davaya Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılması gerekmekle görevsizlik kararı vermek gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/7310).

Haksız Fiil Tazminat Davası Asliye Hukuk Mahkemesinde Açılır

Dava, haksız fiil nedeni ile tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın yargı yolu nedeni ile reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, tekniker olarak çalıştığını, 2001-2013 yılları arasında şoför olarak görev yaptığı dönemde bir çok defa çeşitli dönemlerde valilik yazı işleri müdürlüğünde geçici görevli olarak görevlendirildiğini, vali yardımcılarına makam şoförlüğü yaptığını, vali yardımcısının talimatıyla sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfından adına 00 TL avans çıkarıldığını ve kendisinin teslim aldığını, 5 günlük görev sonunda 00 TL harcandığını, kalan 00 TL’yi vakıf müdürüne teslim ettiğini, 3 yıl geçtikten sonra vakıf müdürü hakkında soruşturma başlatıldığını, kendisinin ifadeye çağrıldığını, iade ettiği avans paranın kayıtlarda görünmediğini ve kendisinden iade makbuzunun sorulduğunu, 3 yıl süre geçtiği için makbuzu bulamadığını, il idare kurulu tarafından hakkında dolandırıcılıktan suç duyurusunda bulunulduğunu; fakat takipsizlik kararı verildiğini, il idare kurulu raporunun el altından basına sızdırılarak, basın yayın yoluyla tüm kamuoyuna olayın duyurulduğunu, haysiyet ve şerefinin ayaklar altına alındığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın hizmet kusuruna dayandığı gerekçesiyle yargı yolu nedeni ile görevsizlik kararı verilmiştir.

Davacı, haksız şikayet ve basına haber sızdırma nedenleri ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davacının bu istemleri haksız fiile dayandığından davanın yargılama yeri idari yargı olmayıp, adli yargıdır. Şu halde, davanın yargılama yeri genel görevli asliye hukuk mahkemesi olduğuna göre, işin esası incelenip varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/8287).

Eser Sözleşmesinde Görevli Asliye Hukuk Mahkemesidir

Somut olayda; uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine dair bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. O halde, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ve asliye ticaret mahkemesinin uyuşmazlığı çözmesi için uyuşmazlık konusu işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olması zorunludur. Bu durumda, eldeki davanın asliye ticaret mahkemesince görülüp karara bağlanabilmesi için uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması ve bu bağlamda tarafların her ikisinin birden tacir olması zorunludur.

Davacı şirketin uyuşmazlık konusu inşaat yapım işini ticari işletmesiyle ilgili olarak yaptığında tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşılık davalı belediye uyuşmazlık konusu ihaleyi ticari işletmeleriyle ilgili olarak değil, kamu hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla gerçekleştirmiştir. Kaldı ki, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 16/II. maddesi uyarınca belediyenin tacir olarak kabulü mümkün olmadığından, tacirin işlerinin ticari olması esasının da burada kullanılmasını imkansız hale getirmektedir.

Yapılan açıklamalara göre, eldeki davaya bakma görevi 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesine ait olup, görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olduğundan, mahkemece işin esası incelenmeksizin davanın görev yönünden reddine karar verilerek talep halinde ..Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesi gerekirken, davanın niteliğinde ve görevli mahkemenin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/3507).

Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Doğan Zararda Görevli Mahkeme

Davacı ilgili binada bulunan bir adet bağımsız bölümün kendisine ait olduğunu, davalı tarafından Bakanlar Kurulunun 05.07.2012 tarihli kararına dayanılarak 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/138 D.İş sayılı dosyası kararıyla taşınmazının kamulaştırılmasına karar verildiğini, içinde ikamet ettiği taşınmazının davalı kurum tarafından 2010 yılı içerisinde fiili olarak boşaltılıp, afet riski altında yer alan bir sahada bulunduğundan daha sağlam yapıların tesis edilmesi için kamulaştırıldığını, evinin kamulaştırılmasından sonra zorunlu olarak ev kiraladığını, kiraladığı eve her ay ….TL kira ödediğini ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla ….TL kira alacağının davalıdan tahsili karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın konusunun idari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinde bulunduğunu, ilgili kurumun idari kurum olduğunu, bu davaların 2577 Sayılı idari yargılama usulü kanunun hükmünce idari yargı yerinde açılması gerektiğini savunarak görev itirazında bulunmuştur. Mahkemece, yargı yolu yönünden davanın usulden reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı tarafça temyiz edilmiştir.

Davacı maliki olduğu taşınmazın idarece acele kamulaştırılması sebebiyle kiralamak zorunda kaldığı ev için ödediği kira bedelinin tazmini istemiyle işbu davayı açmıştır. Mahkemece, “davanın idari kurumun idari hizmet kusuruna dair olduğu, davanın konusunun idari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinde bulunduğu, 6100 Sayılı HMK.nun 1 ve 2 Sayılı maddeleri gereğince ( …. )’nin idari kurum olduğu, bu davaların 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2.maddesi hükmünce idari yargı yerinde açılması gerektiği” gerekçesiyle yargı yolu yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Somut olayda 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 27.maddesine göre Bakanlar Kurulunca 05.07.2012 tarihinde, Van ili merkez ilçesi Şerefiye Mahallesinde yer alan ve ekli harita ile listede sınır ve koordinatları gösterilen sahadaki taşınmazların acele kamulaştırılmasına karar verildiği, bu kapsamda bir kısmı davacının mülkiyetinde olan taşınmaza dair olarak davalı idarenin Kamulaştırma kanunun 27. maddesi gereğince acele el koyma talebi üzerine 08.10.2013 tarihinde Van 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/138 D. iş sayılı kararı ile bedel karşılığında el koyma kararı verildiği, davalı idarenin mahkeme kararına istinaden davacıya ait taşınmaza el attığı, dolayısıyla somut uyuşmazlıkta idari karar ve eylemlerden doğan bir zarar olmadığı ve idari yargıyı ilgilendiren idari bir işlem ve tasarruf bulunmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre, uyuşmazlığın adli yargı mahkemelerinde çözümlenmesi gerekir. Hal böyle olunca, mahkemece işin esasına girilip taraf delilleri toplanarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görev yönünden davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/23915).

Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevsizlik Kararı Vermesi Halinde Yapılacaklar

Görevsizlik kararı veren mahkeme, görevsizlik kararında dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesine karar vermekle yetinir; dava dosyasını kendiliğinden görevli mahkemeye gönderemez. Dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilebilmesi ve o mahkemede davaya devam edilebilmesi için taraflardan birinin, iki hafta içerisinde görevsizlik kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir.

Ancak, görevsizlik kararından sonra görevli mahkemede davaya devam edilebilmesi için öncelikle görevsizlik kararının kesinleşmesi gerektiği açıktır. Nitekim, HMK’nın 20/1. maddesinde iki haftalık başvuru süresinin görevsizlik kararı verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren başlayacağı hüküm altına alınmıştır.

Somut olayda ise görevsizlik kararını veren Çardak Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görevsizlik kararı taraflardan sadece davacıya tebliğ edilmiş, davacının temyiz talebinde bulunmaması üzerine kararın 05.11.2012 tarihinde kesinleştiğine dair şerh verilerek dosya kendiliğinden Çardak Sulh Hukuk Mahkemesine göndermiştir.

Görüleceği üzere görevsizlik kararı davalı … Müdürlüğüne tebliğ edilmediği gibi taraflardan birinin gönderme talebi de aranmaksızın dosya görevli mahkemeye gönderilmiştir. Bu durumda ortada usulüne uygun şekilde kesinleşmiş bir görevsizlik kararının varlığından söz etme olanağı bulunmamaktadır. Görevsizlik kararı kesinleşmediğinden görevli mahkemede davaya devam edilmesi de mümkün değildir.

O halde; öncelikle görevsizlik kararının davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek kesinleşmesinin sağlaması için dosyanın görevsizlik kararını veren mahkemeye iadesi ile kararın anılan mahkemece kesinleştirilmesi ve taraflardan birinin talepte bulunması üzerine görevli mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir. Tarafların, kararın kesinleşmesinden itibaren yasal süresi içerisinde gönderme talebinde bulunmaması hâlinde ise HMK’nın 20/1. maddesi uyarınca görevsizlik kararını veren mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinden direnme kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiği Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmiştir (Hukuk Genel Kurulu 2017/1237 E. , 2019/453 K.).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS