Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İş Mahkemesi Nedir?

İş mahkemesi, iş hukuku uyuşmazlıklarından kaynaklanan alacak, tazminat, tespit vb. iş davalarına bakmakla görevli hukuk mahkemesidir (7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu). İş mahkemesi, özel mahkeme niteliğinde olan bir ilk derece mahkemesidir.

İş mahkemeleri, genel olarak işçi ile işveren arasında çıkan uyuşmazlıklar ile Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) taraf olduğu uyuşmazlıkları çözmekle görevlidir. Özel hukuk davalarına bakmakla görevli hukuk mahkemeleri genel olarak üçe ayrılır:

Asliye hukuk mahkemesi ve sulh hukuk mahkemesi özel hukuk uyuşmazlıklarına bakmakla görevli temel iki mahkemedir. Genel mahkemelerden olan asliye hukuk mahkemesinin görevi asıl, sulh hukuk mahkemesinin görevi ise istisnadır. Özel bir kanun hükmü ile açıkça sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı bildirilmeyen bütün dava ve işler asliye hukuk mahkemesinde görülür. Kanunda belirli bir uyuşmazlık türü için açıkça özel bir mahkemenin görevli olduğu kabul edilmişse, uyuşmazlığı çözmeye görevli mahkeme kanunun belirlediği o özel görevli mahkemedir. İş mahkemesi, özel bir kanun olan “7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu” ile kurulduğundan özel mahkeme statüsüyle görev yapmaktadır. Belirli kişiler arasında çıkan uyuşmazlıklara veya belli çeşit uyuşmazlıklara bakmak için kurulmuş olan mahkemelere “özel görevli mahkemeler” denir. Özel ve genel görevli mahkemeler arasındaki ilişki bir görev ilişkisidir.

İş Mahkemesinin Görevleri Nelerdir?

İş mahkemesinin görevleri şunlardır (7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu m.5):

  • İşçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına iş mahkemesi bakmakla görevlidir. İşçiler haricinde gemi adamları ve gazetecilerin iş ilişkisi nedeniyle açtıkları her türlü dava hakkında yargılama yapma görevi de iş mahkemesine aittir.

    • İşçinin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı gibi tazminat alacaklarına ilişkin davalar iş mahkemesinde görülür.
    • Ücret alacağı, fazla mesai alacağı, yıılık ücretli izin alacağı gibi alacak davalarına da iş mahkemesi bakmakla görevlidir.
    • İş kazasından kaynaklanan maluliyet veya ölüm nedeniyle tazminat davası iş mahkemesinde görülür.
    • İş hukukundan kaynaklanan tespit davaları iş mahkemesinde görülür. Örneğin, yaşlılık aylığına veya emekliliğe hak kazanıldığına ilişkin tespit davaları, hizmet tespiti, maluliyetin tespiti, iş kazasının tespiti gibi davalar iş mahkemesinde görülür.
    • İşe iade davalarına iş mahkemeleri bakmakla görevlidir.
  • Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara, iş mahkemeleri bakmakla görevlidir (İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariçtir).

  • Diğer özel kanunlar iş mahkemesini özellikle görevli kılmışsa, iş mahkemeleri bu özel kanunların verdiği görevleri de yerine getirmek zorundadır.

İş Davalarında Dava Şartı Olarak Zorunlu Arabuluculuk

Arabuluculuk; bir özel hukuk uyuşmazlığının tarafı olan kişilerin, özgür iradeleriyle seçtikleri tarafsız ve uzman bir üçüncü kişinin (arabulucu) hakemliğinde, dava açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra başvurdukları bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Bazı uyuşmazlıklar için iş mahkemesine dava açılmadan önce arabulucuya gitme zorunluluğu vardır. Zorunlu arabuluculuk, bu uyuşmazlıklar açısından dava şartıdır. Yani, arabulucuya gitmeden doğrudan iş mahkemesine açılan dava, dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilir (7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu m.3).

İşçi ve işveren arasındaki iş ilişkisinden kaynaklanan aşağıdaki uyuşmazlıklar için iş mahkemesine dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması zorunludur:

  • Kıdem, ihbar, kötüniyet tazminatları,

  • Ücret alacağı (maaş), fazla çalışma ücreti veya yıllık ücretli izin alacakları, genel tatil ücretleri, milli ve dini bayram tatil ücretleri,

  • İşe iade davası,

  • İşçi ile işverenin birbirine hakaret etmesinden kaynaklanan tazminat davaları.

Yukarıdaki davalar dışında kalan tüm iş hukukundan kaynaklanan davalar doğrudan iş mahkemesinde açılabilir. Örneğin, tespit davaları, iş kazasından kaynaklanan tazminat davaları arabuluculuk yoluna gidilmeden doğrudan iş mahkemesine dava açılabilir.

İş Mahkemesinin Yargılama Usulü Nasıldır?

İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır (7036 sayılı Kanun m.7). Basit yargılama usulünün özellikleri şunlardır:

  • Basit yargılama usulünde mahkemede dava açılması ve davaya cevap verilmesi bir dilekçe ile olur.

  • Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremezler.

  • Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.

  • İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.

  • 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır. Kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar. Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır.

Yetkili İş Mahkemesi Nasıl Belirlenir?

İş davalarına bakmakla görevli iş mahkemeleri şu şekilde belirlenir (7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu m.6):

  • İş mahkemelerinde açılacak davalarda yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesidir.

  • Davalı birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.

  • İş kazasından doğan tazminat davalarında, iş kazasının veya zararın meydana geldiği yer ile zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir

  • İş mahkemelerinin yetkilerine ilişkin olarak diğer kanunlarda yer alan hükümler saklıdır.

  • Bu madde hükümlerine aykırı yetki sözleşmeleri geçersizdir.

İş Mahkemesinin Görevsizlik Kararı

Görevine girmeyen bir konuyla ilgili dava açıldığı takdirde iş mahkemesi görevsizlik kararı verir. Görevsizlik kararı veren iş mahkemesi bu kararında dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesine karar vermekle yetinir. Dava dosyasını kendiliğinden (re’sen) görevli mahkemeye gönderemez.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20. maddesi hükmü gereğince; taraflardan birinin görevsizlik kararının kesinleştiği tarihten itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki; bu süre hak düşürücü nitelikte olup mahkemece re’sen gözetilir. Hak düşürücü süre içerisinde dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesi başvurusu yapılmadığı takdirde, iş mahkemesi tarafından davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.

İş mahkemesinin görevsizlik kararına karşı 2 hafta içinde istinaf mahkemesine (bölge adliye mahkemesi) istinaf başvurusu yapılabilir. İstinaf mahkemesinin yerel mahkemenin görevi ile ilgili verdiği karar kesindir.

İş Mahkemesi Kararlarının İstinaf veya Temyiz Edilmesi

İş mahkemesi kararlarına karşı istinaf başvurusu yapılması mümkündür. İstinaf, İş mahkemesi tarafından verilen kararın hem maddi vakıa hem de hukuki açıdan bir üst mahkeme tarafından yeniden değerlendirilmesini sağlayan bir kanun yoludur. İstinaf kanun yoluna başvuru süresi, İş mahkemesi kararının usulüne uygun bir şekilde taraflara tebliği edildiği günden itibaren 2 haftadır. İstinaf başvurusu, bölge adliye mahkemesine gönderilmek üzere kararı aleyhine başvuru yapılan İş mahkemesine bir istinaf dilekçesi verilerek yapılır.

İş mahkemesi kararlarına karşı istinaf başvurusu yapılabilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:

  • Aleyhine istinaf başvurusu yapılan iş mahkemesi kararındaki davanın miktar ve değeri 28.250 TL’yi aşmalıdır (HMK 341/2). Miktar ve değeri 28.250 TL’yi aşmayan iş mahkemesi kararları kesin olduğundan aleyhine istinaf başvurusu yapılamaz (2024 yılı için).

  • Kural olarak ara kararlar aleyhine istinaf başvurusu yapılamaz. Ancak, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi kararlar ara kararı olmasına rağmen son kararı beklemeden bu kararlar aleyhine istinaf başvurusu yapılması mümkündür (HMK 341/1).

Temyiz, iş mahkemesi kararı hakkında istinaf incelemesi neticesinde verilen hükmün, hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığı açısıdan denetlenmesini sağlayan bir kanun yoludur. İş mahkemesi kararlarının temyiz edilmesi de mümkündür.

İş mahkemesi kararları hakkında istinaf mahkemesinin verdiği kararlar aleyhine temyiz kanun yoluna başvurulabilmesi için şu şartların sağlanması gerekir:

  • Aleyhine temyiz başvurusu yapılan istinaf mahkemesi kararında yer alan miktar ve değer 378.290 TL’yi aşmalıdır (HMK 362/1-a). Miktar ve değeri 378.290 TL’yi aşamayan istinaf mahkemesi kararları kesin olduğundan aleyhine temyiz başvurusu yapılamaz (2024 yılı için).

  • İstinaf mahkemesinin ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi kararlarına karşı temyiz kanun yoluna başvurulamaz.

İş Mahkemesinin Görevi Yargıtay Kararları


Mahkemenin Görevli Olup Olmadığı Yetki Sorunundan Önce İncelenir

Bilgi ve belgelere göre davanın görülmesinde davanın açıldığı … İş Mahkemesi’nin yetkisiz olup, davalının ikametgahının bulunduğu … İş Mahkemesinin yetkili olduğu anlaşılmaktadır.

Dava yetkisiz Mahkeme tarafından arabuluculuğa başvurulmadan açıldığından, başka bir deyişle dava şartı gerçekleşmediğinden usulden reddedilmiş ise de, bir mahkemenin açılan davada yargılama yapıp, dava şartlarını inceleyebilmesi için öncelikle görevli olması, görevli ise yetkili olması gerekir. Görevli ve yetkili olmayan bir mahkemenin diğer dava şartlarını usul ekonomisi yada başka bir gerekçe ile değerlendirmesine hukuken olanak yoktur.Bu nedenle görevli mahkeme tarafından, öncelikle yetkili olup, olmadığı belirlenip, yetkili ise diğer dava şartlarının değerlendirilmesi gerekirken, yetki hususu ve özellikle davalının yetki itirazı değerlendirilmeden davanın 7036 sayılı Yasada düzenlenmiş bir başka dava şartı olan arabuluculuğa başvurulmadığı gerekçesiyle usulden reddine karar verilmesi ve istinaf merci olan … Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi tarafından da davalı tarafın yetki hususundaki istinaf başvurusunun değerlendirilmeden istinaf başvurusunu reddetmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi - Karar No: 2019/5144).

İş Mahkemesinin Görevli Olmadığı İş Davası

Somut uyuşmazlıkta, davacı 3308 sayılı Kanun’un 25. maddesi gereğince ücret alacağı talebinde bulunmuş ise de, 3308 Sayılı Meslek Eğitimi Kanunu’na göre, işletmelerde meslek eğitimi gören öğrenciler ile eğitim gördüğü yerin işyeri sahibi arasındaki sözleşme, 4857 sayılı İş Kanunu anlamında bir iş sözleşmesi niteliğinde değildir. Dolayısıyla, davacının talebi hakkında görevli mahkeme iş mahkemesi değil, genel görevli mahkeme yani Asliye Hukuk Mahkemesidir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek sonuca gidilmesi hatalıdır (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi - Karar No: 2014/4726).

Sendikanın Aidat Alacağına İlişkin Dava İŞ Mahkemesinde Görülür

Davacı sendika, davalı işveren belediyenin, kendi nam ve hesabına kestiği üyelik aidatlarını ödemediğini ileri sürerek 2821 sayılı yasanın 61. maddesi gereğince, kesilen aidatların davalıdan tahsiline karar verilmesini dilemiştir. Davalı işverenin aidat kesintilerini, davacıya ödemediği; davacı sendikanın merkezinin Ankara’da; davalı belediyenin ikamet adresinin ise Gediz/Kütahya’da olduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Yukarıda anlatılanlar ışında, uyuşmazlık konusu olayda; davacı sendikanın aidat alacağının yasal dayanağı 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 61. maddesi olup, aynı Kanununun 63. maddesinde bu kanundan doğan bütün anlaşmazlıklarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtildiğine göre görevli mahkemenin yer itibariyle yetkisi o mahkeme için öngörülen özel yetki kurallarına göre belirlenmelidir (Yargıtay CGK - Karar:2010/89).

Prim Borçlarının Tahsili Nedeniyle Açılan Tasarrufun İptali Davası İş Mahkemesinde Görülür

Davacı SGK kurum vekili, davalı … Tic. Ltd.Şti’nin prim borçları için 6183 sayılı Yasa’ya göre yapılan takip sırasında, dava konusu …plakalı aracı şirket ortağı …‘e taşınmazı ise …‘in boşandığı eşi …‘a sattığını belirterek bu tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

5510 sayılı Yasa’nın 88.maddesinin 16.fıkrasında, “Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil ve Usulü Hakkındaki Kanunun 51., 102 ve 106.maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır.” aynı maddenin 19.fıkrasında da, “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil ve Usulü Hakkındaki Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı birimin bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir.” denilmektedir (506 sayılı Yasa’nın 80/7).

5510 sayılı Yasa’nın 101.maddesinde de aynı yönde bir düzenleme ile “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulamasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür.” hükmü yer almaktadır. (506 sayılı Yasa’nın 134.Maddesi)

Bu durumda, uyuşmazlığa genel mahkemelerde bakılamayacağından ve görev konusu kamu düzenine ilişkin olup mahkemece bu husus görevi nedeniyle resen gözönünde tutularak, davanın görev yönünden reddi ile dosyanın İş mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/8847).

İş Mahkemeleri Kararlarına Karşı Temyiz İsteminde Bulunma Hakkının Tanınması

İş mahkemeleri kararlarına karşı temyiz süresi 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 2/3/2005 tarih ve 5308 sayılı Kanunla değişmeden önceki 8. maddesine göre belirlenmekte ise de, temyiz usul ve işlemlerinde 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK’nın hükümleri uygulanmaktadır.

Her ne kadar uygulamada iş mahkemesinde karşı temyiz yolu ile temyiz hakkı tanınmamakta ise de gerek iş hukuku mevzuatında gerekse de HUMK’nun temyize ait hükümlerinde bunu engelleyen bir hüküm bulunmadığı açıktır. Bu nedenle 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfiyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 433/1. maddesi gereğince temyiz dilekçelerinin hüküm veren mahkeme aracılığı ile karşı tarafa tebliğ edilmesi ve karşı tarafa temyiz dilekçesine karşı cevap verme ve karşı temyiz isteminde bulunmak hakkının tanınması gereklidir.

Yukarıda yer alan açıklamalar doğrultusunda yapılan incelemede;

Davacı vekiline ait temyiz dilekçesinin davalı tarafa tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır. Temyiz eden davacı vekili tarafından sunulan temyiz dilekçesinin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nu “Geçici madde 3” atfiyla uygulanmakta olan HUMK’nun 433. maddesi gereğince davalı vekiline Tebligat Kanunu ve ilgili mevzuat dikkate alınarak tebliğ edilmeli ve yasal süre beklenildikten sonra Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2017/847).

Yaşlılık Aylığına Hak Kazanma ve Emekliliğin Tespiti Davası

Davacı, 01/12/2008-03/09/2012 tarihleri arasında 2926 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olduğunun ve yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

İş mahkemesi tarafından yapılacak iş; … … sigortalılığının yeniden 01.12.2008 tarihinden itibaren başladığının kabulü ile davalı Kurum’dan davacının yaptığı prim ödemelerinin hangi tarihler arasını kapsadığını sorarak sigortalılık süresini, tahsis talep tarihi itibari ile prim borcu bulunup bulunmadığını belirlemek ve gelen yazı cevabı gereğince de davacının yaşlılık aylığı koşullarını değerlendirerek sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/1928).

Yetkili İş Mahkemesinin Tespitinde İşyerinin Adresi

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5 inci maddesi uyarınca, iş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme geçerli değildir.

İş mahkemesinin görevi kapsamında bulunan bir dava, dava tarihinde davalının ikametgâhının bulunduğu veya işçinin işini yaptığı yerdeki iş mahkemesi veya iş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.

İş veya toplu iş sözleşmesinin tarafları, davalının yerleşim yeri ve işin yapıldığı yer dışındaki bir mahkemenin yetkili olduğuna dair düzenleme yapmaları, 5521 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin emredici nitelikteki son cümlesi gereğince geçersizdir.

İş mahkemesinin yetkisi kamu düzeni ile ilgili olduğundan, davalı tarafça süresinde yetki itirazı yapılmamış olsa bile, mahkeme tarafından bu husus kendiliğinden göz önünde bulundurmalıdır. Bir başka anlatımla hâkim, davanın her aşamasında yetki itirazını dikkate alabileceği gibi, kendisi de resen yetkisizlik kararı verebilir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı işçinin çalıştığı işyerinin Yalova Tersaneler bölgesinde yer aldığı, adres itibariyle söz konusu işyerinin Kocaeli İş Mahkemesinin yargı yetkisinde olduğu, dolayısıyla davanın açıldığı tarih itibariyle Kocaeli İş Mahkemesinin yetkili mahkeme olduğu yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2017/36).

İşçiden Alınan Teminat Senedi (Bono) Nedeniyle Açılan Menfi Tespit Davası

Davacı vekili; davalı işletmenin sahibi …‘ın davacı işçiden teminat olarak aldığı 150.000,00 TL lik senedi icraya koyduğunu, davalılardan …‘ın, davacının sözkonusu senetle ilgili şikayeti nedeniyle alınan ifadesinde davacıya 300.000,00 TL borç verdiğini beyan ettiğini ancak sigortalı ustabaşı olarak çalışan davacıya bu miktarda borç verilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ileri sürerek, … İcra Müdürlüğünün 2014/4498 Sayılı icra dosyası üzerinden yürütülen takip nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir. Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.

Mahkemece savunmaya değer verilerek davacının davalının işçisi olmadığı, taşeron olduğu kabul edilerek görevsizlik kararı verilmiş ise de, davalılar davacıyla taşeron olarak iş yaptıklarını iddia etmelerine rağmen yazılı bir taşeronluk sözleşmesi sunulmamıştır. Davalılardan Kinesis Şirketi’nin taşeron olarak kabul ettiği bir kimseyi sigortalı göstermiş olması da olağan akışa aykırıdır.

Tanık anlatımlarına bakıldığında, davalı şirket tanıkları, davacının işyerinde ustabaşı olduğunu, işçileri sevk ve idare ettiğini, inşaatta çalışan yaklaşık 120 işçinin maaşının davacının hesabına yattığını ve şantiyede çalışan işçilere maaşlarını davacının dağıttığını belirtmişlerdir.

Taşeron olduğu iddia edilen davacının davalı şirket tarafından sigortalı gösterilmesi, davalı tarafından davacıya ait işe giriş bildirgesi sunulması, davalının taşeronluk ilişkisini gösterir yazılı bir sözleşme sunamaması ve davacı tanıklarının ifadeleri karşısında, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin hizmet akdi olduğu anlaşıldığından Mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davacının taşeron olduğunun kabulü ile görevsizlik kararı verilmesi hatalıdır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi - Karar : 2016/20636).

Şirketler Arası Rücu Davası İş Mahkemesinde Açılamaz

Dava, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesine dayalı olarak, işçi alacaklarının ödenmesinden kaynaklanan tazminatın rücuen tahsili istemine ilişkindir. Davacı ile davalılar arasında “Güvenlik Hizmet Sözleşmesi” bulunduğu tartışmasızdır. Davacı, iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçilerin sözleşmesinin feshi nedeniyle işçiye ödenen tazminatların, alt işveren olan davalılardan tahsilini istemiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.maddesinde, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş aktinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hükmü öngörülmüştür. Maddede belirtildiği üzere, İş Mahkemesi’nin görevli olması için uyuşmazlığın tarafları işçi ve işveren (ya da işveren vekili) olmalı ve uyuşmazlık iş sözleşmesinden veya İş Kanunundan kaynaklanmalıdır.

Somut olayda, şirket olan taraflar arasında hizmet sözleşmesi bulunmakta olup işçi, işveren, işveren vekili ilişkisi (hizmet ilişkisi) bulunmadığından, tazminat istemli davanın İş Mahkemesinde değil, davacı ile davalı arasındaki sözleşme hükümlerine göre genel mahkemelerde bakılması gerekirken, belirtilen gerekçe ile mahkemenin görevsizliğine dosyanın İş Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi - Karar : 2016/23783).

Sosyal Güvenlik Kurumu Alacağının Tahsili Davası İş Mahkemesinde Açılmalıdır

Dava, trafik kazası geçiren hastalara uygulanacak tedavi giderlerine ilişkin alacağın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın görevsiz mahkemede açılması nedeniyle görevsizlik kararı verilmiş; karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, 5510 sayılı…. Kanunu ve diğer bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik yapılması hakkında Kanunun 59. maddesi ile 2918 sayılı…Trafik Kanunu’nun yeniden düzenlenen 98. maddesinde; “Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlık hastaneler ve diğer bütün resmi ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın …Kurumu tarafından karşılanır.” ifadesine yer verildiğini, bu düzenlemeler doğrultusunda, davacı üniversitenin…. Merkezi’ne başvuran ve tedavileri yapılan trafik kazalı hastaların evraklarının ödenmesinin….Merkezi’nden istendiğini ve fakat ödeme yapılmadığını belirterek alacağın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacı ile aralarındaki ihtilafın 5510 sayılı ….Sağlık Sigortası Kanunu’ndan kaynaklandığını, bu kanuna göre görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğunu, bu nedenle görevsizlik kararı verilerek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.

İş Mahkemeleri, 5521 sayılı Kanun ile kurulmuş istisnai nitelikte özel mahkemeler olup, 5510 sayılı ,…ve … Sigortası Kanunu’nun 106. maddesi ile mülga 1479 sayılı Kanunun 70. maddesinde ve 506 sayılı Kanunun 134. maddesinde, bu Kanunların uygulamasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde görüleceği, 5510 sayılı Kanun’un 101. maddesinde de, aksine hüküm bulunmayan hallerde, 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği düzenlenmiştir. Görev konusu, kamu düzeni ile ilgili olup, mahkemelerce yargılamanın her aşamasında re’sen ele alınması gereken bir husustur.

Somut olayda; uyuşmazlığın çözümünde, 506 sayılı Kanun, 1479 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un uygulama yeri bulunmamakta olup, davanın yasal dayanağının 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 112. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanununun 96. maddesi) ve devamı maddeleri olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca yukarıda sözü edilen kanun maddeleri hükümlerine göre iş mahkemesi görevli olmayıp, uyuşmazlığın çözümünde genel mahkemelerin görevli olduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar : 2016/11879).

Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Ölüm Tazminatı Davası İş Mahkemesinde Görülmez

Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davalı …‘na bağlı Cihanbeyli İlçesi Yeniceoba bucağında bulunan Mehmet Zeki Kart İlköğretim Okulu’nun bahçesine, bir hayırsever tarafından masrafları karşılanmak üzere, dava dışı taşeron … ile anlaşıldığı, davacıların murisinin de bu çeşmenin yapımı sırasında geçirdiği iş kazası nedeniyle vefat ettiği, olayın SGK Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından iş kazası olduğunun tespit edildiği, hükme esas kusur raporunda olayın meydana gelmesinde, davalı …‘nın % 30, dava dışı taşeron …‘ün % 50, kazada vefat eden sigortalı işçinin % 20 oranında kusurlu olduklarının belirtildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, Medeni Yargılamada ilk derece mahkemeler, genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ayrılmışlardır. Öncelikle genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti üzerinde durulmasında yarar vardır. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel Mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe, Medeni Yargılama Hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer.

Buna karşın özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Eş deyişle özel mahkemeler özel yasalarla kurulmuş olup özel yasalarda belirtilen davaları yürütür. Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hakim ilkesine aykırı düşmeyeceği Anayasanın 37. maddesinde belirtilmiştir.

Türk Medeni Yargılama Hukukunda özel yasalarla kurulmuş özel mahkemeler;

  • Kadastro Mahkemeleri (3402 sayılı Kanun),

  • İcra Mahkemeleri (İİK.)

  • Tüketici Mahkemeleri (4077 sayılı Kanun),

  • Aile Mahkemeleri (4787 sayılı Kanun),

  • Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemeleri (551 sayılı KHK m.146, 554 sayılı KHK m.58, 555 sayılı KHK m.30, 556 sayılı KHK m.71, 5846 sayılı Kanunun 21.02.2001 gün ve 4630 sayılı Kanunla değişik 76 maddesi),

  • Denizcilik İhtisas Mahkemesi (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu )

  • İş Mahkemeleridir. (5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu (yeni 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu))

Somut olaya gelince; müteveffa ile davalı … arasında hizmet akdinin bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. İş sözleşmesi; 4857 sayılı İş Kanununun 8. maddesinde “bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme” olarak tanımlanırken, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 393. maddesinde hizmet sözleşmesi “işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır. Bu düzenlemeden de anlaşıldığı üzere ücret, iş görme (emek) ve bağımlılık hizmet sözleşmesinin belirleyici unsurlarıdır. Hizmet sözleşmesini diğer iş görme sözleşmelerinden ayırt etmeye yarayan en önemli ölçüt bağımlılık unsurunun bulunup bulunmadığıdır. Çünkü sözleşmenin “ücret” ve “iş görme” unsurları, iş görmeyi konu edinen diğer sözleşmelerde de çoğu zaman bulunmaktadır. Dolayısıyla iş sözleşmesini, konusu çalışma (emek) olan diğer sözleşme tiplerinden ayırt etmek bağımlılık unsuru sayesinde mümkün olmaktadır. Şayet çalışan kimsenin işverene bağımlı olarak çalışması söz konusu değilse aralarındaki ilişkinin bir iş ilişkisi olduğundan bahsedilemez.

Başka bir deyişle bağımlılık unsuru ihtiva etmeyen bir iş görme sözleşmesi, iş hukuku anlamında iş sözleşmesi olarak nitelendirilemez. Nitekim konusu iş görme olan eser sözleşmelerinde işverenin verdiği emir ve talimatlar genellikle edim sonucuna yöneliktir. Taraflar sözleşmenin yapılmasından sonra bağımsız bir ilişki içindedirler ve önemli olan işin bitirilmesidir. Bu süreç içinde çalışan kişiler, çalışma şekli ve sürelerini iş sahibinden bağımsız olarak kendileri belirlemektedir. Oysa ki iş sözleşmesinde işçi işin bitip bitmemesinden sorumlu tutulmaksızın doğrudan işverenin emir ve talimatı doğrultusunda çalışmak zorundadır. Şu halde iş ve sosyal güvenlik mevzuatının temel ölçütü hizmet sözleşmesi olmakta, işçi ve sigortalı kavramları da kural olarak bu sözleşmeye göre çalışanları kapsamaktadır.

Hizmet sözleşmesinin belirleyici unsuru olan bağımlılık çalışanın iş ve sosyal güvenlik hukuku anlamında işçi sayılıp sayılmadığının belirlenmesi açısından temel bir ilkeye dönüşmüştür. Genel anlamıyla bağımlılık, işçinin belirli veya belirsiz bir süre içerisinde işverenin talimatlarına göre ve onun denetimine bağlı olarak çalışmasını ifade eder.

Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; taraflar arasındaki hukuki ilişkide hizmet akdini karakterize edici özelliklerinin bulunmadığı, … ile … arasında istisna akdinin unsurlarının mevcut olduğu ve davanın bu nedenle iş mahkemelerinde görülemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Hal böyle olunca, maddi ve hukuki olgular dikkate alındığında eldeki davaya genel mahkemede bakılması gerekirken, yerel mahkemenin (iş mahkemesi) görevli olduğu gerekçesiyle davanın esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2017/262).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS