Tahkikatın Konusu
HMK Madde 143
(1) Tarafların davada ileri sürdükleri bütün iddia ve savunmalar birlikte incelenir.
(2) Hâkim, muhakemeyi basitleştirmek veya kısaltmak için resen veya taraflardan birinin talebi üzerine tahkikatın her aşamasında iddia veya savunmalardan birinin veya bir kısmının diğerinden önce incelenmesine karar verebilir.
HMK Madde 143 Gerekçesi
Madde, 1086 sayılı Kanunun 221 inci maddesinin dili sadeleştirilmiş hâlidir.
Maddede tahkikatın ne suretle yapılacağı açıklanmıştır. Tabiîdir ki hâkim ön inceleme sırasında öncelikle dava manileri ve sonra da dava şartlarını belirleyecek hadiseleri tahkik edecek, eğer davaya devam gerekli olursa diğerlerini tahkik ettikten sonra hep birlikte değerlendirecektir.
HMK 143 (Tahkikatın Konusu) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/9990 Karar : 2018/3248 Tarih : 14.03.2018
-
HMK 143. Madde
-
Tahkikatın Konusu
Tebligat Kanununun 20’nci ve 6099 sayılı Kanunla değişik 21’nci, 23’ncü ve özellikle bu Kanunun uygulanmasına dair Yönetmeliğin 30’ncu maddesi uyarınca; adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiç biri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir. Gösterilen koşul geçerlilik koşuludur. Davalıya dava dilekçesinin tebliğine ilişkin mazbatada “muhatap yerine mahalle muhtarına” şerhiyle tebliğ edilmiştir. Bu durumda yapılan tebligat Tebligat Kanun ve Yönetmeliğinde belirtilen usullere aykırı olarak yapılmış olduğunun kabulü gerekir.
O halde davalının 22.02.2016 tarihinde vermiş olduğu cevap dilekçesi ve yetki itirazı süresindedir. Süresinde olan yetki itirazının öncelikle ve esasa girilmeden hadise şeklinde incelenerek sonuçlandırılması, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 163-164. maddeleri uyarınca sonucun davalıya bildirilmesi (HMK m.138), ön inceleme duruşmasına davet edilerek (HMK m.139) delillerini bildirmesi için süre verilmesi ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 143. ve devamı maddelerince yargılamaya devam edilerek sonucu uyarınca hüküm kurulması gerekirken, eksik tahkikatla yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına
temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 14.03.2018(Çrş.)
YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/16071 Karar : 2017/17590 Tarih : 26.12.2017
-
HMK 143. Madde
-
Tahkikatın Konusu
Davacı vekili, taraflar adına müşterek mülkiyet hükümlerine göre kayıtlı olan 102 ada 98 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan … +1 katlı betonarme evin vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda; davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmaması nedeniyle HMK.nın 115/2. maddesi uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi üzerine, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yazılı yargılama usulüne (HMK.md.118-186) tabidir.
Dava dilekçesinin davalılara tebliğinden (HMK.md.122) sonra hangi usuli işlemlerin yapılacağı 6100 sayılı HMK`nın 122 vd. maddelerinde; yargılamadaki dilekçelerin değişimi (HMK.md.126-136), ön inceleme (HMK.md.137-142), kesitleriyle ilgili usulü işlemlerin tamamlanması, varsa dava şartları ve ilk itirazlar hakkında bir karar verilmesi (HMK.md.138), yoksa tahkikat aşamasına (HMK.md.143vd.) geçilerek sonucuna göre karar verilmesi şeklinde gösterilmiştir.
Dava şartı yönünden dosya üzerinden inceleme yapılarak HMK`nın 138/1. maddesi gereğince karar verilebilirse de, bunun için de dilekçeler değişimi aşamasının (HMK m.126-136) tamamlanması gereklidir (HMK m. 137).
Dava, 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra 11.05.2016 tarihinde açılmıştır.
Dava dilekçesinin davalılara tebliğ edilmediği görülmektedir. Dilekçelerin değişimi aşaması tamamlandıktan sonra (HMK m.126-136) da, ön inceleme aşamasına geçilmesi, bu aşamada gerekli incelemenin ve gerektiğinde ön inceleme duruşmasının yapılması gerekir (HMK m. 137-142).
Ön inceleme aşaması tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez (HMK m.137/1-2).
O halde, dilekçelerin değişimi aşaması tamamlanmadan davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi davacının hukuki dinlenilme hakkına (HMK. m. 27) aykırı olmuştur.
O halde Mahkemece yapılacak iş; öncelikle dava dilekçesini davalı tarafa tebliğ ederek dilekçeler teatisi aşamasının tamamlanmasının sağlanması, iddia ve savunma çerçevesinde toplanacak tüm delillerin sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekirken, böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan yazılı şekilde hüküm verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davacının temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmdığına, taraflarca HUMK`nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/6401 Karar : 2017/379 Tarih : 31.01.2017
-
HMK 143. Madde
-
Tahkikatın Konusu
Dava, eser sözleşmesinin eksik ve ayıplı ifa edilmiş olması sebebiyle uğranılan zararların tazmini istemine ilişkin olup, mahkemenin görevsizlik nedeniyle davanın usulden reddine dair kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK’nın 114/c maddesi gereğince dava şartı olan “mahkemenin görevli olması” şartı hakkında taraf teşkili sağlanmadan karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlükte olduğu 14.03.2016 tarihinde açılmıştır. 6100 sayılı HMK’da ilk derece yargılamasında yazılı yargılama usulü beş aşamadan oluşacak şekilde düzenleme yapılmıştır. Bunlar; 1-Davanın açılması ve dilekçeler aşaması, (Madde 118,126-136) 2-Ön inceleme, (Madde 137-142) 3-Tahkikat (Madde 143-293) 4-Sözlü yargılama (Madde 184-186) ve 5-Hükümdür (madde 294). Dava şartları ve ilk itirazlar ön incelemede sonuca bağlanır. Ön inceleme ise dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesinden sonra yapılır (HMK. m.137/1, 139/1 ilk cümle). Buna göre, usule ilişkin kararın verilebilmesi için; dava dilekçesinin davalıya tebliği, cevap süresinin (HMK. m. 127/1) beklenmesi, süresi içinde cevap verilmesi halinde davacıya tebliği, onun cevaba cevap verme süresinin (HMK. m.136/1) beklenmesi, davacı dilekçe verdiğinde bunun davalı tarafa tebliği ve davalının ikinci cevap süresinin beklenmesi zorunludur. Mahkemenin, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verebileceğini öngören aynı Kanun’un 138. maddesi hükmü, dilekçelerin karşılıklı verilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu hüküm, hakime belirtilen hususlar hakkında gerekmiyorsa ön inceleme duruşması yapmaksızın karar verebilme yetkisi tanır. Ön inceleme duruşması yapmaksızın dosya üzerinden karar verilebilmesi için de davanın ön inceleme aşamasına getirilmiş olması gereklidir. Yasa’nın 137/1’inci fıkrasında, ön incelemenin dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra yapılacağının açıkça öngörülmüş olması karşısında, dava şartlarının mevcut olup olmadığının davanın her aşamasında hakim tarafından kendiliğinden gözetileceğine ilişkin 115/1’inci madde hükmü de bu hususlarda, davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmeden karar verilebileceğine izin verir tarzda bir yoruma elverişli değildir.
Diğer yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 1086 sayılı Kanun’dan farklı olarak iddia ve savunmanın genişletilmesi yahut değiştirilmesi yasağını dava ve cevap
.
dilekçesinin verilmesiyle başlatmamış; bu yasağı, dilekçelerin karşılıklı verilmesinin tamamlanmasına, bazı hallerde ön inceleme duruşmasına kadar ileriye ötelemiştir. Tarafların bu haklarını kullanabilmeleri, dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesini veya bunun için kanunda belirlenen sürelerin geçmesini gerekli kılar. 6100 sayılı HMK’nın 138’inci maddesi uyarınca dava şartları hakkında dosya üzerinden karar verilebilir ise de; bunun için dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilerek savunma hakkı tanınması gerekir.
Bu genel anlatımlar ışığında somut olaya gelince; mahkemece davalıya dava dilekçesi tebliğinin yapılmayıp, dilekçeler aşaması tamamlanmadan görevsizlik sebebiyle usulden red kararı verilmesi Anayasanın 36. maddesinde ve .Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenme hakkına aykırıdır.
Bu nedenlerle Mahkemece 6100 sayılı HMK ile öngörülen yargılama aşamalarına uyulmadan, dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmeyip dilekçeler aşaması tamamlanmadan görevsizlik sebebiyle usulden red kararı verilmek suretiyle davalının hukuki dinlenilme hakkına aykırı davranılması usül ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 31.01.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
-K A R Ş I O Y-
Mahkemenin görevli olması Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 114/1-c maddeye göre dava şartıdır. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir. (HMK 1. md.) “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” (HMK 115. md.)
Yasada açıkça dava şartlarının her aşamada mahkemece kendiliğinden araştırılacağı düzenlendiğinden henüz taraflara tebliğ yapılmadan tensip aşamasında dahi mahkemenin
.
görevsiz olması halinde usulden red kararı verilebilir. HMK 137, 138 ve 140. maddedeki ön inceleme aşamasında dava şartlarının inceleneceğine dair düzenlemeler, henüz incelenmemiş ise tahkikata geçilmeden önce dava şartlarının incelenmesi zorunluluğunu belirtmekte olup görev yönünden bu incelemenin en erken değil, en geç ne zaman yapılması gerektiğini göstermektedir.
Konuya ilişkin HMK 138. maddenin yasa gerekçesi şöyledir: “Usule ilişkin hususlar, şeklî nitelik taşıdıklarından yargılamanın başında, dosya üzerinden de incelenerek karara bağlanabilir. Ancak, mahkeme, kararını vermek için tarafların dinlenmesine ihtiyaç duyuyorsa, bunu da tahkikat aşamasında değil, ön inceleme oturumunda yapacaktır. Böylece dava şartları ve ilk itirazlarla ilgili sorunların, en geç tahkikat başlamadan, ön inceleme duruşması sonunda karara bağlanması amaçlanmıştır.” Bu gerekçe ile de her aşamada görev hususunun incelenebileceğine açıklık getirilmiştir.
HMK hükümlerine göre her aşamada dava şartlarının incelenerek karar verilmesi mümkün olduğu için, kararın hukuka uygunluğu yönünden inceleme yapılması gerekirken, “dilekçeler safhası dolmadan görev konusunda karar verilemeyeceği” gerekçesiyle kararın bozulması” yönünde olan değerli çoğunluk görüşüne katılmıyoruz
YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/18660 Karar : 2014/2755 Tarih : 12.02.2014
-
HMK 143. Madde
-
Tahkikatın Konusu
Davacı vekili, davalı şirketin balık üretimi ve satışı yapan müvekkili firmaya balık yemi satan bir firma olduğunu, müvekkili şirketin 2008-2012 yılları arasında yetkili müdürü olan davalı B…‘le birlikte davalı şirketin birlikte gerçekleştirdiği yolsuz işlemleriyle müvekkili şirketin sahip olduğu tüm malvarlığını kaybettiğini, davalı şirketin müvekkili şirketten mevcut alacaklarını gerçek dışı faturalarla ve ve işlemlerle çok yüksek meblağlara çekerek şirket müdürü olan diğer davalının da bu işlemlerin hepsine göz yummak suretiyle müvekkili şirketin bir borç batağına saplanmasına neden olduğunu. Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı şirket müdürü tarafından açılan iflas davasında Mahkemenin 2011/594 E.-2013/15 K. sayılı kararıyla iflas kararının tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırıldığını ve müvekkili şirketin iflas durumuna son verildiğini, müvekkilinin Yunan ortağına ait şahsi çeklerinin ciro edilerek teminat amacıyla davalı şirkete verildiğini ve müvekkilinin davalıya olan borcu karşılığında 11.11.2008 tarihli 5 adet faturayla birlikte toplam 2.489.229,29 TL. bedelli balık satışı gerçekleştirildiği halde davalının teminat amacıyla aldığı çekleri iade etmediğini, ayrıca davalı şirket müdürü tarafından müvekkiline ait gerçek değeri 60.000.000 TL. Olan iki adet üretim lisans projelerinin de tüm demirbaşlarla birlikte iki ayrı sözleşmeyle davalı firmaya çok cüzi bir rakam olan 443.975 TL. Karşılığında devredildiğini, ileri sürerek şimdilik müvekkilinin 10.000 TL. borçlu olmadığının tespitine, fazla tahsilatın iadesine, müvekkilinin uğradığı zararın şimdilik 10.000 TL.`lik kısmı ile 10.000 TL. mahrum kalınan kar kaybının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili, müvekkili şirketin yerleşim yeri Samsun`da bulunduğundan Samsun mahkemelerinin yetkili olduğundan bahisle yetki ilk itirazında bulunmuş, H.M.K.nın 109. maddesi gereği kısmi dava açılamayacağını, davacının dilekçesine konu iddiaların ceza davası konusu olduğunu, davacı şirketin müvekkili şirketten alacaklı olmayıp halen borçlu olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili ise davaya cevap süresinin uzatılmasını istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılamaya, toplanan delillere göre dava tarihi itibariyle H.M.K.nın 6/1. maddesi uyarınca davalı şirketin yerleşim yeri adresinin Samsun olduğu, davalı şirketin H.M.K.nın 19/2. maddesi uyarınca usulüne uygun olan yetki ilk itirazının kabulü gerektiği gerekçesiyle; davalı şirket vekilinin yasal süresinde ileri sürdüğü yetki ilk itirazının kabulüyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, kararın kesinleşmesine müteakip ve talep halinde dosyanın yetkili ve görevli Samsun Asliye Ticaret Mahkemesi`ne gönderilmesine karar verilmiş,
hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
6100 Sayılı H.M.K.hükümlerine göre yazılı yargılama usulünde ilk derece yargılaması beş aşamadan oluşmaktadır. Bunlar, davanın açılması ve karşılıklı dilekçelerin verilmesi, ön inceleme, tahkikat, tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılama ve hükümdür.
Davanın açılması üzerine dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır.
Ön incelemede öncelikle dava şartları (H.M.K.madde 114-115) ve ilk itirazlar incelenir. (H.M.K.madde 116-117). Dava şartları mevcutsa ve ilk itirazlar yerinde değilse iddia ve savunma içinden tarafların uyuşmazlık noktalarının neler olduğu belirlenir. Taraflar ön inceleme duruşmasında sulhe teşvik edilir. Ön inceleme duruşmasından sonra mahkemece hak düşürücü süreler ve zamanaşımı hakkındaki itiraz ve defiler incelenerek karara bağlanır. (H.M.K.m. 142)
Mahkeme ön inceleme aşamasından sonra tahkikat işlemine gerek olmaması halinde nihai bir karar verebilir. (H.M.K.m. 138-142). Ancak mahkemenin ön inceleme aşamasında nihai karar verebilmesi için dava şartlarından birinin bulunmaması, ilk itirazların yerinde olması, hak düşürücü sürenin geçmiş olması veya zamanaşımı definin dinlenebilir olması gerekir. Mahkemece bu nedenler dışında işin esasına girilerek delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar verilecekse (H.M.K.nun 143 vd. maddeleri uyarınca) tahkikat aşamasına geçilmeli ve özellikle H.M.K.nun 147. maddesi uyarınca taraflar tahkikat için duruşmaya davet edilmelidir.
Somut olayda yazılı yargılama usulüne tabi iş bu davada davalı vekilinin yetki ilk itirazını havi cevap dilekçesi davacıya tebliğ edilmeden dosya üzerinden karar verilmiş olması davacının savunma hakkının ve hukuki dinlenilme hakkının (H.M.K.nın 27.md.) 2. fıkrasında yer verilen açıklama yapma ve ispat hakkının ihlali ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Kaldı ki davalı B…yönünden de 1 ay süre ile 17.9.2013 tarihinde cevap süresi uzatım kararı verildiği halde adı geçen davalının cevap dilekçesinin sunulmasını beklemeden 20.9.2013 tarihinde temyize konu yetkisizlik kararının verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
O halde yukarda ayrıntılı olarak açıklanan yazılı yargılama usulünün 5 aşamasından olan taraflarca karşılıklı dilekçelerin verilmesi aşaması tamamlanmadan yazılı şekilde yetki ilk itirazının kabulüyle yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün ( BOZULMASINA ), peşin harcın istenmesi halinde iadesine, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/3252 Karar: 2016/6533 Tarih: 11.05.2016
-
HMK 143. Madde
-
Tahkikatın Konusu
Dava, haksız eylem sebebiyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılamaya yönelik olarak; hakimin, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz vereceği, tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği, tahkikatın bitiminden sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet edeceği, taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilerek, taraflara son sözlerinin sorulmasından sonra hüküm verileceğine dair düzenleme getirilmiştir.
Dosya kapsamından, davalının hazır bulunduğu 14.07.2015 tarihli celsede davacı vekilinin mazeretli olduğu, mahkemece kurulan iki numaralı ara karar ile dosyanın zarar hesabı için bilirkişi incelemesine gönderilmesine karar verildiği, ancak ara kararının yerine getirilmesi için davacı vekiline açıklamalı davetiye tebliğ edilmediği, 20.10.2015 tarihli duruşmada ise davacı vekilinin yine mazeretli olduğu, davalının ise hazır bulunduğu, aynı celsede davacı vekilinin mazeretenin kabulüne karar verilerek tahkikat aşaması tamamlanmadan, hazır olan davalıya da tahkikat aşamasının bittiği, sözlü yargılama aşamasına geçileceği bildirilmeden yargılamaya son verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıkladığı üzere tahkikatın HMK’nın 143. maddesinde düzenlenen usul hükümlerine göre yapılmaması Hukuk Muhakemeleri Kanunu 184, 186. maddelerinin açık ve emredici hükümlerine rağmen davacı tarafın hukuki dinlenilme hakkını davalı tarafın ise savunma hakkını sınırlar mahiyette, tahkikatın tümü hakkında taraflara açıklama yapma hakkı tanınmaksızın karar verilmesi doğru bulunmamış, kararın bu sebeplerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 11.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas: 2013/21-615 Karar: 2014/557 Tarih: 30.04.2014
-
HMK 143. Madde
-
Tahkikatın Konusu
Taraflar arasındaki “sigortalılık süresinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 1. İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 02.02.2012 gün ve 2011/1150 E. 2012/63 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 25.06.2012 gün ve 2012/6637 E. 2012/12031 K. sayılı ilamı ile;
( … Dava, davacının Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının kısmen kabulüne karar verilmiştir.
HMK’nın 27. maddesinde “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları”, HMK’nın 143. ve devamı maddelerinde “Tarafların ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat için duruşmaya davet edileceği” ve HMK’nın 294. maddesinde ise “ Hükmün yargılamanın sona erdiği duruşmada verileceği ve tefhim olunacağı” belirtilmiştir.
Mahkemece, tahkikat aşamasında tarafların duruşmaya davet edilmeksizin ve yargılamanın sona erdiği duruşmada hüküm verilmeksizin tarafların hukuki dinlenilme haklarını ihlal eder şekilde dosya üzerinden inceleme yapılarak karar verilmesi hatalıdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, tarım Bağ-Kur sigortalılık süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili 15.11.2011 harç tarihli dava dilekçesinde özetle, davacının uzun yıllardır geçimini tarımsal faaliyet ile sağladığını belirterek, ürün bedellerinden yapılan ilk tevkifatı takip eden aybaşından itibaren tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu ( SGK ) vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının Kuruma bir müracaatı olmadığından henüz Kurum ile davacı arasında bir ihtilaf doğmadığını, geriye dönük prim ödemesi ile sigortalılık kazandırmanın Kurumun aktüeryal dengelerini bozduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 320. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda davanın kabulüne dair verilen karar, davalı SGK vekilinin temyizi üzerine özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece; “ 320/1.maddesi ile, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlere dosya üzerinde karar verilmesinin mümkün hale getirildiği ve hatta, basit yargılama usulüne tabi dava ve işler sayılırken bu durumun ayrıca bir bentte düzenlendiği, bu nedenle dilekçelerin verilmesi aşamasından sonra dilekçe ve dosyada yer alan deliller yeterli görülüyorsa ayrıca ön inceleme yapmadan ve duruşma açmadan da karar verilebileceğini, tarafların hukuki dinlenilme hakları; davalı tarafın cevap dilekçesi ve delilleri alınarak kullandırıldığı gibi, taraflardan hiçbirinin hukuki dinlenilme haklarının kullandırılmadığına dair bir itirazı ve temyizi de olmadığı” gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin kararda direnilmiştir.
Direnme hükmü davalı vekili tarafından temyiz edilmektedir.
Uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK’nun 320. maddesi uyarınca; taraflar duruşmaya davet edilmeden, dosya üzerinden karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için basit yargılama usulünün özellikleri üzerinde durulmasında yarar vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ( )’nda iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı ( m.118-186 ) ve basit ( m.316-322 ) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir. Örneğin, asliye hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanırken, sulh hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.
6100 sayılı HMK’nun “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin ( g ) bendi düzenlemesi uyarınca; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler” basit yargılama usulüne tabidir.
Bu aşamada öncelikle belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesinde yer alan; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir” hükmü uyarınca ve kanunların geriye yürümemesi ( geçmişe etkili olmaması ) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına Ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu olduğu ve uyuşmazlıkta iş mahkemelerinin görevli bulunduğu belirgindir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca, iş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanacağı belirtilmiş ise de, 6100 sayılı yazılı ve basit usul olmak üzere sadece iki yargılama usulü kabul etmiş olduğu ve 316. maddesinin ( g ) bendinin “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler” hakkında da basit yargılama usulünün uygulanacağı düzenlemesi dikkate alındığında, 6100 sayılı Kanun’un 01.10.2011 olan yürürlük tarihinden itibaren artık iş mahkemelerinde de basit yargılama usulünün uygulanacağı açıktır.
6100 sayılı Kanun’da yazılı yargılama usulü ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleri ve farklı noktalarıyla belirtilmiş, hüküm bulunmayan hallerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiştir ( m. 322/1 ).
Basit yargılama usulü, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür.
Basit yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur ( m. 317/1 ). Ancak dava ve cevap dilekçeleri, yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir ( m.317/4 ). Burada amaç, basit işlerde avukat tutamayanlara kolaylık ve böyle bir durumda dahi dava ve cevap dilekçelerinin bir düzen içinde mahkemeye verilmesini sağlamak, ayrıca hak kayıplarının önüne geçmektir.
Basit yargılama usulünde cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir ( m. 317/2 ).
6100 sayılı HMK’nun 317. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap ( replik ) ve ikinci cevap ( düplik ) dilekçesi verilemez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar. Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.
Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar ( m. 319 ).
6100 sayılı basit yargılama usulünde “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.”
Görüldüğü üzere basit yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de basitleştirilmiştir. Bu kapsamda eğer, dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse ( örneğin, geçici hukuki korumalarda ), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece dilekçe ve delilleri dikkate alınarak karar verilebilir.
Buna göre; 320. maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedilebilir; ilk itirazlar hakkında karar verilebilir ya da dilekçelere eklenen deliller yeterli görülürse davanın esası hakkında karar da verilebilir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka, davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde dosya üzerinden karar verildiğinde, taraflara dava ve cevap dilekçesinin tebliği ile bu dilekçelerinde bildirdikleri deliller toplanmış olacağından, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğinden de sözedilemeyecektir.
Yukarıda açıklandığı üzere, dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da, mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hakim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür ( m. 320/2 ).
Yukarıda belirtilen ön incelemeden sonra mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay olmalıdır ( m. 320/3-c. 1 ).
Basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hakim tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder ( m. 321/1 ).
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.03.2014 gün ve 2013/10-777 E. 2014/396 K. ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.06.2013 gün ve 2013/18-18 E. 2013/891 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde; davacının ilk prim tevkifatından 31.12.2002 tarihine kadar 2926 sayılı Kanun uyarınca tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitini talep ettiği, dava dilekçesinin ekinde ibraz edilen tevkifat listesinin incelenmesinde, teslim ettiği ürün bedellerinden; 19.07.1994 tarihinde ilki Tekel tarafından olmak üzere 04.05.1995, 10.04.1996, 03.04.1997, 01.05.1998, 22.04.1999, 28.04.2000, 09.05.2001 ve 25.04.2002 tarihlerinde Bağ-Kur prim kesintisi yapıldığı, mahkemece; “davacının dava konusu dönemde kendisine ait arazilerde aralıksız tarımsal faaliyetlerde bulunduğu, tütün üreticisi olduğu, Ziraat Odasının 04.10.2004 tarihinden itibaren üyesi olup, kendisine ait 37.000 m² tapulu tarım arazisinin bulunduğu, Tekel müdürlüğüne ve özel tütün şirketlerine 1994 yılından 2002 yılına kadar aralıksız her yıl teslim ettiği ürün bedellerinden Bağ-Kur prim kesintilerinin yapıldığı” gerekçesiyle davanın kabulü ile dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda davacının 01.08.1994 ila 31.12.2002 tarihleri arasında tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, taraflar duruşmaya davet edilmeksizin hüküm kurulmuş ise de, dosyanın incelenmesinde mahkemenin taraflarca bildirilen delillerle yetinmeksizin re’sen incelemeye girişerek delil topladığı ve değerlendirdiği, diğer bir ifade ile tahkikat aşamasına ilişkin işlemler yaptığı anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nun 320. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında “mümkün olan hallerde” taraflar duruşmaya davet edilmeksizin karar verileceği düzenlenmiş olup, mahkemece, 23.11.2011 tarihli “Tensip zaptı” başlıklı tutanağının 5,, 6,, 7,, 8,, 9 ve 12. bentlerinde belirtildiği üzere re’sen delil toplanmakla, dosyada mevcut delillerin karar verilmesine yeterli görülmediğinin kabulü zorunludur. Bu durumda somut olayda, dosya üzerinden karar verilebilmesi “mümkün olan haller” bulunmadığından, re’sen toplanan delillere karşı davalıya savunma hakkı tanınmadan, taraflar duruşmaya davet edilmeksizin karar verilmesi isabetsizdir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, somut olay itibariyle duruşma açmadan evrak üzerinden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenler ve yukarıda belirtilen ilave nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, mahkemece, duruşma açılmadan ve taraf delilleri toplanmadan dosya üzerinden karar verilmesine ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3. fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.04.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas : 2013/21910 Karar : 2014/5262 Tarih : 11.03.2014
-
HMK 143. Madde
-
Tahkikatın Konusu
Asıl ve birleşen dava,muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tecil,olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, işlemlerin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece, duruşmalı olarak yapılan ön incelemeden sonra tahkikat aşamasına geçildiği ve sonraki oturumda davanın esası hakkında karar verildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere; mahkeme ön inceleme aşamasında “dava şartlarını ve ilk itirazları” inceler.Tarafların uyuştukları ve uyuşamadıkları konuları tek tek belirler.Tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar.Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda onları sulhe teşvik eder,bu durumlar tutanağa geçirilir.(Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK/madde 137/f 1)) Taraflar ihtilaflı konularda sulh olmazlarsa tahkikat için tüm hazırlık işlemleri tamamlanmış olduğundan tahkikat aşamasında sadece varsa tanık dinlenmesi, keşif ve bilirkişi gibi usul işlemlerin yapılması gerekir.
Ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez.(HMK madde 137/f 2)
Tahkikat aşamasında, HMK 143/1 maddesine göre, tarafların davada ileri sürdükleri bütün iddia ve savunmalar birlikte incelenir.
Somut olayda; eldeki davanın 12.06.2012 tarihinde açıldığı,davacıların dava dilekçelerinde, dayandıkları vakıaları; davalıların da, cevap dilekçesinde savunmalarının dayanağı olarak ileri sürülen vakıaları hangi delillerle ispat edeceklerini gösterdikleri, davacı taraf ile davalı tarafın yazılı delillerini ibraz edip, tanıklarının isim ve adreslerini gösteren listeyi sundukları anlaşılmaktadır.
Taraf vekilleri, 24.12.2012 tarihli “ön inceleme” duruşmasına gelmişler, bu oturumda tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde sulh olamayacaklarını bildirdikleri görülmüş, doğrudan tahkikat aşamasına geçilmesine karar verilerek,taraflara beyanda bulunmaları ve davalı vekiline tanıklarını bildirmesi için süre verilmiştir.
Bir sonraki oturumda ise,davacılar vekili tanıklarının dinlenmesini ve daha sonra keşif yapılmasının talep ettiği halde bu talep hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadan ve olumlu-olumsuz herhangi bir karar verilmeden, ayrıca HMK’nin 186.maddesine göre taraflara son söz hakkı dahi tanınmadan doğrudan davanın esastan reddi yoluna gidilmiştir.
Bilindiği üzere HMK’nin 27.maddesinde ifadesini bulan hukuki dinlenme hakkı “1)-Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
2)- Bu hak;
a)- Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b)- Açıklama ve ispat hakkını,
c)- Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.”
Bu durumda davacı tarafın talep ettiği deliller toplanmadan karar verilmesinin Anayasanın 36.maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde ifadesini bulan adil yargılanma hakkı ile HMK’nin 27.maddesinde belirtilen hukuki dinlenme hakkına aykırı olduğu açıktır.
Öyle ise, mahkemece yukarıda belirtilen usul kuralları yerine getirilmeden ve tarafların bildirdikleri tüm deliller toplanmadan sonuca gidilmiş olması doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan davacılar vekili için 1.100.00.-TL. duruşma avukatlık parasının diğer temyiz edenlerden alınmasına, 11.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.