Maddi ve Manevi Tazminat Davası Nedir?
Maddi tazminat davası, hukuka aykırı bir eylem veya işlem nedeniyle malvarlığında meydana gelen eksilmenin, yani maddi zararların giderilmesi; manevi tazminat davası ise aynı işlem veya eylemler nedeniyle bireyin yaşadığı üzüntü, elem ve yıpranmanın yol açtığı manevi zararların giderilmesini amaçlayan bir dava türüdür.
Maddi ve manevi tazminat davaları birlikte açılabileceği gibi ayrı ayrı da açılabilir. Ticari nitelikte olmayan tüm tazminat davaları, talep edilen tazminat miktarına bakılmaksızın asliye hukuk mahkemelerinde açılır.
Devletin, yani idarenin işlem ve eylemleri nedeniyle zarara uğrayanların açtığı tazminat davasına “tam yargı davası” denilmektedir. Tam yargı davasına bakma görevi idari yargı yerleri olan vergi mahkemeleri veya idare mahkemeleri tarafından yerine getirilir.
Maddi ve Manevi Tazminat Davası Hangi Nedenlerle Açılabilir?
Maddi ve manevi tazminat davası, herhangi bir nedenle uğranılan haksız bir maddi veya manevi zararı gidermek amacıyla açılabilir. Tazminat davaları, genel olarak haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine bağlı olarak açılmasına rağmen, birbirinden farklı birçok hukuki gerekçeye dayalı olarak açılmaktadır. Genel olarak en çok açılan tazminat davaları şunlardır:
- İş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası,
- Trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası,
- Sözleşme ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası,
- Suç işlenmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası,
- Hatalı doktor uygulamalarından kaynaklanan, yani tıbbi malpraktis nedeniyle tazminat davası,
- Boşanma davası ile birlikte açılan maddi ve manevi tazminat davası,
- Telif haklarının ihlali nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası
- Yazılı veya görsel basın veya sosyal medya üzerinden kişilik haklarına saldırı nedeniyle açılan manevi tazminat davası.
Maddi ve Manevi Tazminat Davası Açma Süresi ve Zamanaşımı
Maddi ve manevi tazminat davası açma süresi, tazminat nedenine bağlı olarak değişmektedir. Tazminat davasının hangi hukuki nedene dayalı olarak açıldığı tazminat davası açma süresini de belirlemektedir.
Maddi ve manevi tazminat davası açma süresi açısından temel ilkeler şu şekildedir:
-
Tazminat davasına temel teşkil eden fiil suç teşkil ediyorsa (örneğin, iş kazası, doktor hatası,trafik kazası nedeniyle ölüm veya yaralama), o fiil için kanunlarda daha az zamanaşımı süresi öngörülse bile, ceza kanununda o suç için öngörülen dava zamanaşımı süresi ne ise maddi manevi tazminat davası açma süresi de odur. Ceza kanunundaki temel dava zamanaşımı süresi geçse bile, ceza davası devam ediyorsa yani uzamış dava zamanaşımı devreye girmişse, ceza davası devam ettiği müddetçe de tazminat davası açılabilir.
-
Tazminat hukuku davalarının büyük bir kısmı haksız fiil olarak nitelenen fiillerden kaynaklanır. Örneğin, suç işlenmesi, trafik kazası, iş kazası, doktor hatası (tıbbi malpraktis), telif hakları ihlali birer haksız fiildir. Haksız fiiller için dava zamanaşımı süresi, fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren 2 yıl, fiil ve fail daha sonra öğrenilse bile her halukarda 10 yıldır (Borçlar Kanunu md. 72/1). İşlenen haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa, ceza hukuku zamanaşımı süresi de Borçlar Kanunu’nda belirtilen sürelerden daha fazla ise, tazminat davası açma süresi açısından ceza hukuku zamanaşımı süresi uygulanır.
-
Boşanma davası neticesinde maddi manevi tazminat davası açma süresi, boşanmanın kesinleşmesinden itibaren 1 yıldır (Medeni Kanun md. 178). Maddi ve manevi tazminat davası boşanma davası ile birlikte açılabileceği gibi boşanma davasının kesinleşmesinden sonraki 1 yıl içinde de ayrı bir dava olarak açılabilir.
-
Sözleşmenin ihlali nedeniyle açılacak tazminat davalarında genel zamanaşımı süresi, 10 yıldır (Borçlar Kanunu md. 146).
-
Trafik kazası, taksirle işlenen bir haksız fiildir. Haksız fiiller için geçerli olan genel zamanaşımı trafik kazaları için de geçerlidir. Ancak, Karayolları Trafik Kanunu trafik kazası nedeniyle tazminat davası açma süresini ayrıca düzenlemiştir. Trafik kazası nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasının zamanaşımı süresi, trafik kazasının meydana gelmesi ve fiili işleyenin öğrenilmesinden itibaren 2 yıl, fiil ve fail daha sonra öğrenilse bile her halukarda 10 yıl içinde dava zamanaşımına uğrar (Karayolları Trafik Kanunu md. 109). Ancak, trafik kazası neticesinde ölüm veya yaralama gerçekleşmişse, ceza kanunun bu fiil için öngördüğü dava zamanaşımı süresi daha fazla ise, bu durumda dava zamanaşımı süresi ceza hukuku dava zamanaşımı ilkelerine ve sürelerine göre belirlenir.
Maddi ve Manevi Tazminat Davasını Kimler Açabilir?
Tazminat davasına sebep teşkil eden konu ne olursa olsun, fiil veya işleme muhatap olan kişi maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Örneğin, trafik veya iş kazası nedeniyle yaralanan kazazede, doktor hatası nedeniyle vücut bütünlüğü zarar gören hasta, boşanma davasında eşler maddi manevi tazminat davası açabilirler.
Tazminat nedeni, hukuka aykırı işlenen bir fiil nedeniyle bir kişinin ölümü ise, ölenin destekte bulunduğu yakınları da maddi tazminat davası açabilirler. Ölüm nedeniyle açılan maddi tazminat davalarında hükmedilen tazminata, “destekten yoksun kalma tazminatı” denilmektedir. Ölen kişinin eşi, çocukları, anne-babası veya ölenin kendisine destekte bulunduğunu ispat edebilen herkes maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Ölenin herhangi bir desteği olmamasına rağmen ölümden üzüntü duyan birinci derece yakınlar da manevi tazminat davası açabilirler. (Borçlar Kanunu md. 56/2). Yaralanma halinde, yaralananın yakınlarının maddi tazminat isteme hakları yoktur. Ancak, yaralanma ağır bedensel zarar meydana getirmişse (örneğin, bir gözün gözün kör olması, bacak veya kolun kopması), özellikle uzuv kaybı meydana gelmişse yaralananın yakınları da manevi tazminat talep edebilir (BK md. 56/2).
Maddi ve Manevi Tazminat Davası Kime Karşı Açılır?
Maddi ve manevi tazminat davası, ölüm, yaralanma veya başkaca maddi zarara neden olan eylem veya işlemi gerçekleştiren gerçek veya tüzel kişilere karşı açılır.
Haksız fiillerde, haksız fiil kimin tarafından işlenmişse, tazminat davası da o kişiye karşı açılır. Ancak, bazen haksız fiili işleyen kişi ile birlikte tazminat sorumlulukları olan bazı kimseler de bulunabilir. Örneğin, haksız fiili işleyen kişi ile iş ilişkisi olan işveren iş nedeniyle üçüncü kişiye verilen zarardan sorumludur. Yine, trafik kazası ile üçüncü kişiye zarar veren aracın şoförü ile birlikte aracın sahibi de sorumludur. Bu duruma borçlar hukukunda tehlike sorumluluğu denilmektedir.
Motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölmesi, yaralanması veya eşyanın zarara uğramasına neden olursa tazminat hukuku gereği ilgililerin tazminat sorumluluğu vardır (Karayolları Trafik Kanunu md. 85/1). Trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası, aracın sürücüsü, işleteni, sahibi ile aracı sigortalayan sigorta şirketine karşı birlikte veya ayrı ayrı açılabilir.
Doktor hatası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası, hatayı yapan doktora, doktorun çalıştığı hastaneye veya sağlık kuruluşuna, doktor Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışıyorsa bakanlığa karşı, bir üniversite veya vakıf hastanesinde çalışıyorsa ilgili vakfa veya üniversiteye tazminat davası açılabilir.
Maddi ve Manevi Tazminat Davası Nasıl ve Nerede Açılır?
Maddi ve manevi tazminat davası, tüm davalar için yetkili yer olan davalının ikametgahında, davalı tüzel kişi (şirket, vakıf, dernek, üniversite vs.) ise tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinde açılabilir (Hukuk Muhakemeleri Kanunu md.6). Davalı sayısı birden fazla ise, tazminat davası herhangi birinin yerleşim yerinde açılabilir (HMK md.7). Örneğin, trafik kazasına neden olan aracı sigortalayan şirketin merkezi İstanbul/Çağlayan, araç sahibinin ikametgahı İstanbul/Bakırköy araç şoförünün adresi İstanbul/Kartal olsa bile, trafik kazası nedeniyle açılacak tazminat davası İstanbul Çağlayan Adliyesinde, İstanbul Bakırköy Adliyesinde veya İstanbul Anadolu Adliyesinde açılabilir.
Sözleşmenin ihlali nedeniyle açılacak tazminat davaları, yukarıdaki yetkili mahkemelerde açılabileceği gibi sözleşmenin ifa edileceği yerdeki asliye hukuk mahkemesinde de açılabilir (HMK md. 10).
Haksız fiil (trafik kazası, iş kazası, doktor hatası vs.) nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat davası, yukarıda belirttiğimiz genel yetkili mahkemelerde açılabileceği gibi aşaığıdaki mahkemelerde de açılabilir (HMK md. 16):
- Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinde tazminat davaları açılabilir.
- Zarar haksız filin işlendiği yerden başka bir yerde meydana gelmişse, zararın meydana geldiği yerde de tazminat davası açılabilir. Örneğin, İstanbul’da bilişim sistemi üzerinden İzmir’de bulunan bir şirkete zarar verildiğinde hem İstanbul mahkemeleri hem de zararın meydan geldiği yer olan İzmir mahkemeleri yetkilidir.
- Haksız fiillerde zarar görenin ikametgahında da tazminat davası açılabilir. Örneğin, Balıkesir’de iş kazası geçiren bir işçinin ikametgahı İstanbul’da ise tazminat davası İstanbul’da da açılabilir.
Ticari bir iş veya işlemden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davaları açısından görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir.
Maddi Tazminat Davasında İstenebilecek Zararlar
1. Bedensel Zarar (Yaralanma) Halinde Maddi Tazminatın Kapsamı
-
Geçici işgöremezlik nedeniyle oluşan kayıplar; kişinin olay nedeniyle kalıcı bir sakatlığı olmadığı halde geçici bir şekilde, iyileşinceye kadar “çalışamadığı süre” nedeniyle uğradığı maddi zarardır.
-
Sürekli işgöremezlik nedeniyle oluşan kayıplar; kalıcı sakatlık nedeniyle çalışma gücü ve kazanç kayıplarıdır. Kalıcı sakatlık veya sürekli işgöremezlik, kişinin beden gücünde bir azalmayı ifade eder. Kişinin maluliyet oranı doktor raporuyla belirlenir ve maddi tazminat tespit edilen oran üzerinden hesaplanır.
-
Tedavi giderleri ve tedavi boyunca yapılan her türlü masraflar.
-
Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan maddi kayıplar.
2. Ölüm Halinde Maddi Tazminatın Kapsamı
Ölüm halinde maddi tazminat davasının kapsamı Borçlar Kanunu m.53’te belirlenmiştir. Kanuna göre, ölüm hâlinde uğranılan ve istenebilecek maddi zararlar özellikle şunlardır:
-
Cenaze giderleri.
-
Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
-
Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar. Destekten yoksun kalma tazminatı, ölüm halinde ölenin anne, baba, eş ve çocuklarının isteyebileceği maddi tazminattır.
Manevi Tazminat Talep Etme Şartları Nelerdir?
Manevi tazminat, ancak kişilik değerleri saldırıya uğrayan kişinin isteyebileceği bir tazminat türüdür. Kişilik değerleri, bireyin kişilik haklarını meydana getirmekte olup kanunda tanımlanmamış olmakla birlikte Yargıtay kararlarına göre manevi tazminata konu olabilecek kişilik hakları şunlardır:
- Kişinin yaşamı (Örneğin, babası öldürülen kişinin manevi tazminat hakkı vardır),
- Kişinin sağlığı (Örneğin, doktor hatası nedeniyle bağırsak florası bozulan kişi manevi tazminat talep edebilir),
- Kişinin vücut bütünlüğü (Örneğin, iş kazası nedeniyle gözü kör olan kişi manevi tazminat talep edebilir),
- Kişinin ruh bütünlüğü (Örneğin, aleyhine suç işlenmesi veya internetten bir haber yayınlanması nedeniyle depresyona giren veya ruh sağlığı bozulan kişi manevi tazminat isteyebilir),
- Müdahale edildiğinde kişinin üzüntü veya elem duymasına yol açan diğer fiziki, duygusal ve sosyal kişilik değerleri.
Tazminat hukuku, bireye ait bu değerlerin korunması amacıyla kişilik hakları herhangi bir suretle ihlal edilenlere manevi tazminat davası açma hakkı tanımaktadır. Bir kimsenin, her üzüntü duyduğu bir olay ve olgu karşısında, manevi tazminat isteme hakkı doğmamış olabilir. Diğer bir anlatımla, her üzüntü veren olay manevi tazminatı isteme hakkını kazandırmaz. Bunun için, kişilik değerlerinin saldırıya uğramış olması gerekir. Örneğin, komşuluk halinde bazı zorunluluk ve rahatsızlıkların makul sınırlar içinde kalması halinde komşuların katlanma yükümlülüğü vardır. Evin tamiratının çıkardığı ses makul sınırlar içindeyse manevi tazminat istenemez (Y4HD-K.2003/7489).
Manevi Tazminat Nasıl Hesaplanır?
Kanunda, manevi tazminat miktarının teknik olarak hesaplanmasını sağlayan bir metot yoktur. Manevi tazminat miktarı, bazı kriterler değerlendirilerek somutlaştırılır. Manevi tazminat miktarını belirleyen kriterler şunlardır (BK md. 47):
- Somut durumun özellikleri,
- Tarafların mali durumları,
- Tarafların olaydaki kusurlarının ağırlığı (kusur oranları),
- Meydana gelen manevi zararın büyüklüğü (Örneğin, ölüm, yaralanma veya sadece üzüntü duyulması),
- Olay tarihi itibariyle paranın satın alma gücü.
Manevi tazminat olarak belirlenecek miktar, tazminat sorumlusunu fakirleştirmemeli, tazminat alacaklısını da zenginleştirmemelidir.
Yukarıda gösterilen manevi tazminatı etkileyen haller her olayın özelliğine göre değişebileceğinden, hakim tazminatın miktarını belirlerken her somut olayın özelliğine uygun olarak takdir hakkını kullanmalıdır. Kararının gerekçesinde de manevi tazminatı etkileyen hallerin ve ölçütlerin neler olduğunu açıkça göstermelidir.
Hakim, hakkaniyete uygun bir manevi tazminat miktarı belirlemelidir. Hakim manevi tazminat miktarını belirlerken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı sebebiyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir (H.G.K. 2003/355 karar). Örneğin, bir parmağını kaybeden bir kimsenin malululiyet derecesi ile bir kolunu kaybeden kişinin maluliyet derecesi aynı olmadığından hükmedilecek manevi tazminat miktarları da farklı olacaktır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hâl ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenler karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü Kanun’un takdir hakkı verdiği hususlarda hâkimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği TMK’nın 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna dair bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O hâlde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır (HGK -K.2021/1760).
6098 sayılı TBK’nun 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1966 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir (Y17HD-K.2020/6696).
Manevi tazminat miktarının nasıl belirleneceğine ilişkin bazı örnek Yargıtay kararları aşağıdadır:
İş Kazası Manevi Tazminat Miktarı Yargıtay Kararları
-
2007 yılında geçirdiği iş kazası nedeniyle %88 sürekli iş göremezliğe maruz kalan işçiye 30.000 TL olarak belirlenen manevi tazminatın miktarı 22.06.1966 günlü ve 7/7 tarihli Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı göz önüne alındığında oldukça azdır (Yargıtay 21.HD - Karar No: 2014/12199).
-
2008 yılında meydana gelen iş kazasında işçinin iş göremezlik derecesi %39 olarak, iş kazasının meydana gelmesinde davacının %30 oranında, davalıların ise %70 oranında kusurlu olduğu olayda, işçi lehine hükmedilen 90.000 TL manevi tazminat miktarı yüksektir (Yargıtay HGK - 2014/575 karar).
-
2002 yılında gerçekleşen iş kazasında % 0 (sıfır) oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan işçinin, iş kazasında, % 20 kusurlu olduğu, işverenin ise % 80 oranında kusurlu olduğu anlaşıldığından, maluliyet olmasa bile işçinin iş kazası nedeniyle 7000 TL manevi tazminata hükmedilmelidir (Yargıtay 21. HD - 2010/5749 karar).
-
2005 yılında gerçekleşen iş kazası neticesinde %10.3 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan işçi %30 oranında, davalı işverenler toplam %70 oranında kusurlu olduğundan 20.000 TL olarak hükmedilen manevi tazminatın miktarı yüksektir (Yargıtay 21.HD - 2011/12661 karar).
-
Ölümlü iş kazası nedeniyle 2009 yılında vefat eden sigortalı E.T.’nin anne, baba ve kardeşlerinin manevi zararlarının giderilmesi için mahkemece, davacı anne ve baba için 30.000,00’er TL, davacı kardeşleri için ise 10.000,00’er TL olarak hükmedilen manevi tazminatın miktarı kaza tarihi, tarafların kusur dağılımı ile sosyal ekonomik durumlar dikkate alındığında fazladır (Yargıtay 21.HD - 2014/1207 karar).
Trafik Kazası Manevi Tazminat Miktarı Yargıtay Kararları
-
07.04.2011 tarihli iş kazası neticesinde vefat eden işçinin, davacı eşi lehine takdir edilen 100.000 TL tutarındaki manevi tazminatın fazla, davacı çocuk lehine takdir edilen 60.000 TL tutarındaki manevi tazminatın ise az olduğu açıktır (Y10HD-K.2022/10879).
-
2009 yılında meydana gelen yaralamalı trafik kazasında davalı sürücünün %100 oranında kusurlu olduğu kabul edilerek 10.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi hukuka uygun olmuştur (Yargıtay 17. HD - Karar: 2016/575).
-
Trafik kazası neticesinde bacağı kesilerek %47 oranında maluliyete maruz kalan, kusursuz olan ve kaza tarihinde 19 yaşında olan davacı mağdur lehine hükmedilen 80.000 TL manevi tazminat miktarı uygundur (Yargıtay HGK - 2013/201 karar).
-
Davaya konu yaralamalı trafik kazası sebebi ile maluliyetin bulunmayışı, kazaya bağlı olarak yaşı küçük çocukta oluşan yaraların iyileşme süresinin bir ay olması göz önüne alındığından anne için 10.000 TL baba için 10.000 TL olarak hükmedilen manevi tazminat miktarı yüksektir (Yargıtay 17. HD Karar: 2016/1139).
-
Ölümlü trafik kazasında vefat eden E’nin 25 yaşında olması, araç sürücüsünün de tam kusurlu olmasına rağmen davacı baba için 15.000,00 TL, davacı anne için 15.000,00 TL, davacı kardeş F. için 9.000,00 TL, davacı kardeş için Y. için 7.000,00 TL olarak belirlenen manevi tazminat miktarı oldukça azdır (Yargıtay 17. HD - Karar: 2015/10507).
-
Ölümlü trafik kazasında çocuğu ölen ve kendi çocuğu %25 kusurlu olan anne-baba için ayrı ayrı 7.000’er TL olarak hükmedilen manevi tazminat miktarı oldukça azdır (Yargıtay 17. HD - Karar: 2015/3324).
Haksız Tutuklama Nedeniyle Manevi Tazminat Miktarı Yargıtay Kararları
-
30/09/2012-19/06/2014 tarihleri arasında 627 gün haksız bir şekilde tutuklu kalan kişi lehine hükmedilen 252.000 TL manevi tazminat yüksek bulunmuştur. Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar ile tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar faizi ile birlikte elde edeceği parasal değer gözetilmek suretiyle, hak ve nesafet ilkelerine uygun, makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, belirlenen ölçütlere uymayacak ve emsal uygulamaların da üzerinde olacak şekilde fazla manevi tazminata hükmolunması bozma nedenidir (Y12CD-K.2022/6154).
-
23.10.2008 – 24.03.2011 tarihleri arasında 883 gün gözaltında ve tutuklu kalan kişi lehine 32.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi yerindedir (Y12CD-K.2022/7694).
-
07/07/2011 - 05/10/2011 tarihleri arasında 90 gün tutuklu kalan kişi lehine hükmedilen 4000 TL manevi tazminat yerindeddir (Y12CD-K.2021/7016).
Maddi Tazminat Nasıl Hesaplanır?
Maddi tazminat nasıl hesaplanır sorusunun nispeten daha somut ve teknik bir cevabı vardır. Maddi tazminat, belli kriterlerle yapılan matematiksel hesaplamalar ile belirlenir. Maddi tazminatın kapsamınını belirleyen temel unsurlar şunlardır:
-
Doğrudan uğranılan maddi zarar,
-
Tarafların kusur oranı,
-
Maluliyet varsa maluliyet oranı,
-
Ölüm varsa ölenin yaşı ve destek olunan kişilerin yaşı
gibi kriterlerler dikkate alınarak maddi tazminat hesaplanır.
İş Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası
İş kazası, işyerinde veya işin yürütülmesi sırasında meydana gelen, işçinin ruhsal ve bedensel olarak zarar gördüğü bir olaydır. İş kazaları nedeniyle işçilerin uğradığı zarar nedeniyle kendileri veya yakınları tarafından “iş kazası tazminat davası” açılabilir.
İş kazasından kaynaklanan tazminat davalarında tazminat miktarı, hesap bilirkişisi raporunun düzenlendiği tarihte, ölen veya yaralanan işçinin bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. İşçinin bakiye ömrü, PMF tablosu gibi bazı özel tablolar kullanılarak bulunur.
Trafik Kazası Sebebiyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası
Ölümlü veya yaralamalı trafik kazası nedeniyle tazminat davası, uygulamada en çok karşılaşılan tazminat davası türüdür. Trafik kazası, karayolunda bir taşıtın diğer taşıtlara, taşıtlar içindeki kişilere, yayalara veya herhangi bir nesneye çarpmasıyla oluşur. Trafik kazası nedeniyle hem malvarlığı hem de vücut bütünlüğü zarar görebilir. Trafik kazası nedeniyle zarara uğrayanlar veya yakınları da maddi ve manevi tazminat davası açabilirler.
Trafik kazası nedeniyle mağdur yaralanmışsa; mağdurun bu nedenle uğradığı bedensel zarar, yani maluliyeti tespit edilmelidir. Tazminatın hesaplanmasına esas alınacak maluliyet oranı ancak usulüne uygun bir bakım ve tedavi uygulanan kazazede hakkında tanzim edilen doktor raporuyla belirli bir netliğe kavuşur.
Hatalı Doktor Uygulamasından (Tıbbi Malpraktis) Kaynaklanan Tazminat Davası
Hatalı doktor uygulamaları, yani tıbbi malpraktis nedeniyle tazminat davası en sık karşılaşılan tazminat davası türüdür. Teşhis veya tedavi aşamalarında yapılan herhangi bir doktor hatası hastaların tüm yaşamını etkileyebilir. Doktor hatası veya diğer bir deyişle tıbbi malpraktis nedeniyle ruhsal veya bedensel bir zarara uğrayan herkes maddi ve manevi tazminat davası açabilir.
Tıbbi malpraktis; doktorun belli bir tedavi uygularken bilgisizlik, tecrübesizlik veya ilgisizlik nedeniyle hastanın bedenine hatalı bir uygulama yapması veya görevi ihmal etmesi neticesinde bir zararın doğması halinde söz konusu olur. Doktorun tazminat sorumluluğu hastasına uyguladığı hatalı tedavi nedeniyle doğar, usulüne uygun tedavi uygulanmasına rağmen gelişen komplikasyonlardan doktor sorumlu tutulamaz.
Sözleşme İhlali Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası
Borçlar hukukuna göre sözleşmeler, pek çok nedenden kaynaklanabilir. Alım satım sözleşmesi, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi, şufa sözleşmesi gibi tipik sözleşmeler yapılabileceği gibi taraflar özgür iradeleriyle karma sözleşmeler de yapabilirler.
Sözleşmenin eksik ifası, ifa edilmemesi veya haksız feshedilmesi hallerinde tarafların birbirinden maddi ve manevi tazminat talep etme hakları doğar.
Suç İşlenmesi Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası
Suç, kasıtlı veya taksirli hareket sonucu hukuka aykırı bir fiil ile bir kimseye zarar verilmesidir. Bir kişiye karşı suç işlenmesi, o kişiye hem maddi zarar verir hem de kişinin manevi bütünlüğünü bozar. Kişi aleyhine suç işlenmişse, maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı özellikle zamanaşımı olgusu açısından daha geniş haklar sağlar.
Esasen; iş kazası, trafik kazası, doktor hatası vb. nedenlerle açılan birçok maddi ve manevi tazminat davası, aynı zamanda mağdura karşı taksirli bir hareketle işlendiğinden suç teşkil etmektedir. Tazminat sorumlusunun suç teşkil eden fiili neticesinde yaralanma meydan gelmişse taksirle adam yaralama suçu, ölüm meydana gelmişse taksirle ölüme neden olma suçu işlenmiş olur.
Özellikle son dönemlerde internet üzerinden işlenen hakaret suçu, tehdit suçu, şantaj suçu, bilişim suçu vb. gibi suçlar sıklıkla tazminat davasına konu olmaktadır.
Boşanma Davası ile Birlikte Açılan Maddi ve Manevi Tazminat Davası
Boşanma davası, tarafların evlilik sözleşmesine son verdikleri bir dava türüdür. Taraflar boşanma davası ile birlikte karşı tarafın evlilik sırasında kusurlu hareketleriyle verdikleri zararları maddi ve manevi tazminat davasına konu yapabilirler.
Boşanmada maddi ve manevi tazminat davası, boşanma sebepleri konusunda kusursuz veya daha az kusurlu olan eşin diğer eşten talep ettiği tazminatı konu alan bir tazminat davasıdır. Boşanma sebepleri konusunda her iki taraf eşit kusurlu ise, tarafların birbirinden tazminat talep etme hakları yoktur.
Telif Hakları Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası
Telif hakları, fikri bir çabanın ürünü olan eserleri korumaktadır. Günümüzde teknoloji ve iletişimin gelişmesi nedeniyle en çok ihlal edilen haklar arasında telif hakları yer almaktadır. Telif hakları ihlal edilen hak sahibi, hem müdahalenin önlenmesi için dava açabilir hem de maddi ve manevi zararını tazmin etmek için tazminat davası açabilir.
Telif hakları; eser sahibinin izni olmadan eserin umuma arzedilmesi ve yayımlanması, başkasına ait eseri kendi eseriymiş gibi yayınlama, henüz alenileşmemiş bir eserin muhtevası hakkında kamuoyuna açıklamada bulunma gibi sayısız nedenlerle ihlal edilmektedir. Telif hakkkı ihlali suç teşkil ettiğinde, şikayet üzerine fail hakkında Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi tarafından yargılama yapılır.
Maddi ve Manevi Tazminat Davası Ne Kadar Sürer?
Tazminat davaları, taraf iddialarının ileri sürülmesi, tanık dinlenmesi, maluliyet oranı tespiti, kusur tespiti, maddi zararın hesaplanması gibi aşamalardan oluşur. Tazminat davasını ele alan mahkeme, her aşamada gerekli tespitler yapıldıktan sonra tarafların itirazlarını değerlendirir. Örneğin, bilirkişi tarafından yapılan kusur tespitine tarafların itirazı varsa, mahkeme itirazı değerlendirir, itirazı yerinde görürse dosyayı yeniden kusur bilirkişisine gönderir. Tüm bu işlemler ve işlemlere itiraz edilip edilmemesi tazminat davasının ne kadar sürede sonuçlanacağını belirler. Tazminat davaları yerel mahkemede ortalama 1,5 – 2 yıl gibi bir sürede sonuçlanmaktadır.
Maddi ve Manevi Tazminat Yargıtay Kararları
Manevi Tazminat, Kişilik Haklarına Saldırı ve Matufiyet Şartı
Mahkemece, davalı hesabından yapılan “… TV adlı kanalda dört p… Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına hakaret ediyor” şeklindeki paylaşımın eleştiri sınırı ötesine geçtiği, bu sebeple davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Matufiyet kelime anlamı olarak, “yöneliklik, yönelmiş olmaklık” olarak tarif edilmektedir. Özellikle kişilik haklarına saldırı sebebiyle tazminat istemini içeren davalarda söz konusu olan matufiyet şartı, açıkça kanunda yer almamakla birlikte, Yargıtay içtihatlarıyla hukukumuza girmiştir. Matufiyet şartı içtihatlarda adı, sanı, kimliği belli olmasa da ona yöneldiği konusunda kuşku bırakmayacak şekilde ithamlara, yönelimlere yer veren ifadeler olarak kabul edilmektedir. Matufiyet yargısal kararlarda yayın ile şeref ve haysiyetine veya özel yaşamına dolayısıyla kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia eden yönünden varlığı aranan önemli bir koşul olarak tarif edilmiş, matufiyetin varlığını kabul için o yayında veya konuşmada, ya kişinin adından açıkça söz edilmesi ya da konumunun, sıfatının gösterilmesi veya bunlardan söz edilmese dahi yayın içeriğinden bu kişinin amaçlandığı, sözlerin ona yönelik olduğunun anlaşılması veya anlaşılabilir olması şartları aranmıştır.
Hukuka aykırı eylemde bulunan kişi mağdurun ismini açıkça belirtmemiş veya isnat ettiği fiili üstü kapalı bir biçimde geçiştirmişse, isnadın mahiyetinde ve mağdurun şahsına matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa, hem isim zikredilmiş, hem de hakaret vaki olmuş sayılır (Hukuk Genel Kurulu 16/09/2015 gün ve 2014/4-85 E 2015/1774 K- 07/07/2010 gün ve 2010/4-377 E 2010/365 K).
Bu ilke ve açıklamalar kapsamında; somut olayda, davalının sosyal paylaşım ağı … hesabı üzerinden yazdığı ifadelerde, ortalama bir kişinin davalının sözlerini gördüğü anda sözlerin muhatabının davacılar olduğunu anlayamayacağı görülmüştür. Bu durumda davalının ifadelerinin davacılara matuf olmadığının kabulü gerekir. O halde, internet yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine dair davanın, matufiyet unsuru gerçekleşmediğinden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - K. 2017/8684).
Boşanmada Maddi ve Manevi Tazminat Nedir?
Maddi tazminat, kişinin malvarlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174 üncü maddesinin ikinci fıkrasında maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır (Yargıtay HGK - Esas : 2022/682, Karar : 2023/752).
Hakaret Suçu Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davası
Tazminat davası; haksız fiil nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. Dosya kapsamından davacının avukat olup, dava dışı müvekkili Seçil davalı arasında boşanma davasında dava dışı Seçil’i temsil ettiği, davalının davacı hakkında baroya devam eden davada sunulan dilekçelerde kişilik haklarına hakarette bulunduğu iddiasıyla şikayette bulunulduğu, davacı tarafından dava dilekçesine mesaj suretlerinin eklenmiş olduğu, bu mesajların incelenmesinde davalı tarafça davacı avukat için kullanılan “salak”, “gerzek”, “kıro” gibi ifadelerin davacıyı müvekkili nezdinde küçük düşürücü nitelikte olduğu, bu mesajların birçok kişi tarafından görüldüğü, bu haliyle de kişilik haklarına hukuka aykırı şekilde saldırı yapıldığı, baroya yapılan şikayetin ise anayasal şikayet hakkı kapsamında olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda; kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları, söz konusu mesajların devam eden boşanma davası sırasında yazılmış olması, davacının müvekkilinin bu yazışmadaki rolü de nazara alınarak uygun miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken davacının manevi tazminat talebinin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Davacının maddi tazminata yönelik talebi yönünden ise davalının haksız fiiliyle oluştuğu iddia olunan zarar arasında uygun nedensellik bağı bulunmadığından ve zararı kanıtlanmadığından davacının maddi tazminat talebinin reddine dair ilk derece mahkemesi kararı maddi vakıa ve yasaya uygundur. Bu itibarla davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK.353/l-b maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek, yeniden esas hakkında hüküm kurmak gerekmiştir.
Yukarıda değinilen nedenler ve manevi tazminatın amacına göre davacının (avukatın) manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 5.000,00TL manevi tazminatın davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, fazlaya dair manevi tazminatla maddi tazminata yönelik talebin reddine karar vermek gerekmiştir (İstanbul Bölge Adliye (İstinaf) Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi - Karar:2017/645).
Trafik Kazası Tazminat Davası Zamanaşımı
-
2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunun motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazmini için kaza gününden itibaren iki yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüş, aynı maddenin ikinci fıkrasında, davanın cezayı gerektiren bir eylemden kaynaklanması durumunda ceza kanununun öngördüğü ceza zamanaşımının (sürücü, işleten veya diğer sorumlular için fark gözetilmeksizin) uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Eylemin suç oluşturması yeterli olup, ayrıca fail hakkında mahkumiyet kararı ile sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı gerekmemektedir. (HGK’nin 10.10.2001 gün 2001/705 Karar)
-
Olayın meydana geliş şekli itibariyle ölen sürücünün eylemi bir bütün olarak ele alındığında, murisin işleteni olmadığı aracı kullanırken tek taraflı ve kendisinin tam kusuru ile meydana gelen eylem aracın frenlerinin arızalı olması nedeniyle 179/2 maddesinde tanımlanan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmaktadır. Buna göre davacının desteğinin tam kusuru ile neden olduğu ve kendisinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK’nun 179/2. maddesinde düzenlenen ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK’nun 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçmeden açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır (HGK - 2015/1495 Karar)
Tüp Patlaması Tazminat Davası Zamanaşımı
Tazminat davası, davacıların murisi tarafından işletilmekte olan lokantaya alınan … markalı tüpün patlaması sonucu uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacıların murisi ile davalı …nin bayiisi arasında tüp satım akdi yapılmış olup, dava açılırken de davalının imalatçı sıfatı değil, bayiileri aracılığı ile satıcı sıfatı ön plana çıkarılmıştır. Bu durumda, taraflar arasındaki zamanaşımı süresinin haksız fiile ilişkin zamanaşımı hükümleri gereğince 1 yıl olarak değil, satım akdinde geçerli olan 10 yıl olarak kabulü gerekir (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi - 2017/4093 karar)
Trafik Kazası Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Davasında Kusurluluk
- Ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat niteliğinde olan destekten yoksun kalma tazminatı isteyen kişiler üçüncü kişi konumundadır. Bu nedenle, ölümlü trafik kazasında ölen şoför veya işleten %100 kusurlu (tam kusurlu) olsalar bile, işleten veya şoförün destekten yoksun kalan yakınları maddi ve manevi tazminat talep edebilir. Tazminat davasında destekten yoksun kalan bu kişilere kusur yansıtılarak hesaplama yapılamaz ( (HGK- 2011/411 karar, HGK - 2012/92 karar, HGK - 2013/74 karar).
Doktor Hatası (Malpraktis) Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat
-
Dava, davalı doktor ve hastanenin özen yükümlülüğüne aykırı davranmaları neticesinde; davacıların bebeğinin sağ ayağında kemik kırığı meydana gelmesi, bebeğin doğumdan itibaren inlemesine rağmen durumun davalılar tarafından fark edilmemesi, akabinde Özel T… Hastanesi’ne sevk edilen bebeğin kontrollerinin burada yapılarak bebekte kemik kırığının tespit edilmesi iddiası nedeniyle istenilen manevi tazminata ilişkindir. Doğumdan sonra bebeğin inlemesine ve bunun uzun saatler boyunca devam etmesine rağmen, çocuk hekiminin tek oluşu gerekçe gösterilerek sadece telefonla çocuk doktorundan sözlü bilgi alınmak suretiyle bebeğin tedavi altına alınmaya çalışılması, yeni doğan bir bebeğin çocuk doktoru yerine acil hekimi tarafından değerlendirilmesi, tüm bu olaylar esnasında ise bebeğin inlemeye devam etmesi bir bütün olarak değerlendirilerek, Mahkemece; üniversiteden, itirazları karşılayan, aralarında yenidoğan konusunda uzman, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, davalıların bebek ile ilgili gereken tüm kontrolleri yapıp yapmadığı, yapıldıysa bu işlemlerin tıp bilimi açısından yeterliliği tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekmektedir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi - 2016/6289 karar).
-
Dava, doktor hatası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacılar, davalı doktorun ihmali ve hastane personelinin gerekli acil muayeneyi yapmaması nedeniyle çocuklarının vefat ettiğini ileri sürerek doktor aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Doktorun görev yaptığı hastane devlet hastanesidir. Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. Somut olayımızda devlet hastanesinde gerçekleşen hizmet kusuru nedeniyle Sağlık Bakanlığı’na dava açılması gerekirken doğrudan doktora dava açılması hukuka aykırı olup dava husemet yönünden reddedilmelidir (Yargıtay 4. HD - 2015/13323 karar).
Doktor Hatası Nedeniyle Hekime Açılan Tazminat Davasında Görevli Mahkeme
Dava, doktor hatası (malpraktis) nedeniyle açılan tazminat davası niteliğindedir. Davacı, oğlunun trafik kazası geçirmesi sonucu tedaviye alındığını, davalının Hastanede beyin cerrahi uzmanı olduğunu, görevi olmasına rağmen gerekli tıbbi müdahaleyi yapmadığını bu sebeple sakat kalmasına katkıda bulunduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkemece, kamu görevlilerinin görevlerini ifa ederken kasıtlı veya taksirli fiillerle kişilere verdikleri zararlar nedeni ile kendilerine rücu edilmek üzere açılan davaların idari yargı yerinde açılması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İdari yargı yerlerinde açılacak davalarda husumetin kimlere yöneltileceğine dair 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi gereğince, idari yargı yerlerinde ancak ilgili idari kuruluş dava edilebilir. Bu yasal düzenlemeye göre, gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri aleyhine idare mahkemelerinde dava açılamaz. Davacı, gerçek kişi olan doktorun eylemi sebebiyle zarara uğradığını ileri sürüp istekte bulunduğuna göre, davanın görüm ve çözüm yeri adli yargıdır. Açıklanan sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir.(Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/11849).
Dava, haksız eylem nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin tazminat davası niteliğindedir. Mahkemece, davalı doktor … yönünden Anayasa’nın 129/5 ve Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddeleri gerekçe gösterilerek kamu görevlilerine husumet yöneltilemeyeceğinden davanın husumetten reddine; diğer davalı Bakanlık yönünden ise, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi gereğince idari yargıda tam yargı davası açılması gerektiği gerekçesiyle davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Mahkemece, davalı doktor … yönünden Anayasa’nın 129/5 ve Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddeleri gerekçe gösterilerek kamu görevlilerine husumet yöneltilemeyeceğinden davanın husumetten reddine; diğer davalı Bakanlık yönünden ise, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi gereğince idari yargıda tam yargı davası açılması gerektiği gerekçesiyle davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Dosya kapsamından; davacının, davalı doktorun hatalı tedavi yaptığı iddiasıyla maddi ve manevi tazminat istediği anlaşılmaktadır. Davaya konu olan saç ekim işlemi 02.02.2014 tarihinde gerçekleştirilmiştir. 6518 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 122. maddesi ile “Türkiye Diyanet Vakfına ait hastaneler, taşınır ve taşınmazları; alt işveren veya hizmet alımı ilişkisi olmaksızın bir iş sözleşmesine dayalı olarak 21.11.2013 tarihi itibarıyla anılan hastanelerde çalışmakta olup da Sosyal Güvenlik Kurumuna Kurumuna tescili yapılmış olanlardan 14.07.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinde öngörülen genel ve ilgili kadro veya pozisyon için aranılan özel şartları taşıyanlar aşağıdaki usul ve esaslar çerçevesinde Vakfın talebi üzerine bir yıl içinde Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna devredilir.” düzenlemesi yapılmıştır. Bu düzenleme 19.02.2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Davalı doktorun davaya konu saç ekim işlemini gerçekleştirdiği tarihte, … Hastanesinin … Vakfına ait olduğu ve henüz Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna devredilmediği anlaşılmaktadır. Şu halde, saç ekiminin gerçekleştirildiği tarihte … özel hastane konumunda olup, davanın görülme ve çözüm yeri adli yargıdır. Ayrıca, davalı doktorun eylemi gerçekleştirdiği iddia edilen tarihte kamu görevlisi olmamasından dolayı kendisine husumet yöneltilebilir. Hal böyle olunca, mahkemece davanın husumet ve yargı yolu nedeniyle reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/11558).
İş Kazası Nedeniyle Tazminat Davasında İşverenin Kusuru Nasıl Belirlenir?
- Davacılar yakınıın 11.02.2009 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmesi olayının 5510 Sayılı Kanun’un 13. maddesi kapsamında iş kazası olduğu hususu açıktır. Dosyada tartışma konusu olan öncelikli husus yargılama konusu iş kazasında davalıların kusurunun bulunup bulunmadığıdır. Bilindiği üzere iş kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında kural olan işverenlerin kusurlu eylemlerinden sorumu tutulmalarıdır. Bu sebeple bu tür davalarda yargılama konusu edilen zararlandırıcı olayın İş Kanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşulların göz önünde tutularak ve özellikle işverenin niteliğine göre, iş yerinde uygulanması gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin iş yerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir. Kuşkusuz ki tarafların kusur durumunu inceleyen bilirkişi heyetinin konusunda ehil iş güvenliği uzmanlarından oluşması gerektiği gibi yine heyeti oluşturanların uzmanlık konularının da olaya uygun meslek gurubundan seçilmesi gerekir. Somut olaya geldiğimizde Mahkeme “makine mühendisi” iş güvenliği uzmanı olan bilirkişinin 28.01.2015 havale tarihli raporunu gözeterek eldeki davayı neticelendirmiştir. Oysaki yargılama konusu iş kazası oluş şekli bakımından kusur irdelemesinin içerisinde en az bir kardiyolog hekimin bulunduğu bilirkişi heyetine yaptırılması gerektiği açıktır. Zira yukarıda belirtildiği üzere davacılar murisinin maruz kaldığı zararlandırıcı olay “kalp krizi” olup makine mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporun tek başına hükme esas alınamayacağı bellidir. Yapılacak iş; içerisinde en az bir kardiyolog hekim bilirkişi de olacak şekilde işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman 3 kişilik bilirkişi heyetine dosyayı tevdi ederek olayı yeniden inceletmek, tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonuca göre karar vermekten ibarettir (Yargıtay 21. HD - Karar: 2016/9335).
İş Kazasının Tespiti ve Maddi ve Manevi Tazminat Davası Açılması
- Somut olayda; iş kazası olduğu iddia olunan 13.10.2005 tarihli olayın Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediği anlaşılmaktadır. Kurumca davacılara iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanabilmesi için öncelikle zararlandırıcı olayın iş kazası niteliğince olup olmadığının tespiti ön sorundur. Ayrıca belirtmek gerekirse böylesi bir tespitin Mahkemelerin görevine dair neticeleri de vardır. Diğer yandan iş kazasının tespiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Güvenlik Kurumunun hak alanının doğrudan ilgilendirmekte olup işbu tazminat davasında ise Kurum taraf değildir. Bu noktada öncelikle yapılması gereken iş; davacılara 13.10.2005 tarihli zararlandırıcı olayı Sosyal Güvenlik Kurumuna ihbar etmesi, bu ihbar sonucunda olayın Kurumca iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde ise bu kez Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine “iş kazasının tespiti” davası açmaları için önel vererek tespit davasını eldeki tazminat davası için bekletici sorun yapmak,ihbar sonunda zararlandırıcı olayın Kurumca iş kazası olduğunun kabul edilmesi halinde ise bu kez davacılara iş kazası sigorta kolundan kendilerine gelir bağlanmasını istemeleri için önel vermek, bu safahatlar sonunda anılan olayın iş kazası olduğu hususları tereddütsüz olarak ortaya konulursa bu kez işin esasına girip özellikle 03.10.2005 tarihli olayı içlerinde trafik-iş güvenliği uzmanı da bulunan iş güvenlik uzmanlarına İş Kanununun 77.maddesinin öngördüğü koşulları da gözeterek irdelemeleri için tevdi ederek buradan çıkacak sonuca göre tüm delilleri bir arada değerlendirip karar vermekten aksi halde ise; yani gerek olayın iş kazası olmadığının ortaya çıkması halinde ise eldeki davanın B.K.’nın 49.maddesinden kaynaklanan haksız fiil sebebiyle uğranılan zararın giderilmesine yönelik bir dava olduğu ve ortada İş Kanunundan kaynaklanan bir uyuşmazlık bulunmayıp tazminat istemli işbu davaya genel görevli mahkemelerde bakılması gerektiği gerekçeleri ile Asliye Hukuk Mahkemesi olarak karar vermekten ibarettir (Yargıtay 21. HD - Karar: 2016/8703).
Hakaret ve İftira Nedeniyle Manevi Tazminat Davası
Tazminat davası, hakaret ve iftira eylemlerine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, müvekkili olan dava dışı İngiliz vatandaşı davalının çeşitli tarihlerde gönderdiği e-maillerle müvekkilinin gözünde küçük düşürüldüğünü ve hakaret edildiğini, e-maillerde yer alan sözlerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu ileri sürerek, manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalı, e-maillerin davacıya gönderilmediğini, hakaret ve iftira suçlarından hakkında yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davaya konu e-maillerin davacıya değil davacının müvekkiline gönderildiği, e-maillerde yer alan ifadelerin yakınma ve eleştiriden ibaret olup hakaret amacı taşımadığı, e-maillerde davalının davacıdan yakındığı, davacıya karşı hakaret suçundan bahsedilebilmesi için gerekli olan üç kişilik ihtilat unsurunun da gerçekleşmediği, böylece davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırıdan söz edilemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Ceza soruşturmasında, davalının e-maillerde yer alan davacı hakkındaki sözlerinin hakaret niteliği taşıdığının benimsendiği, ancak üç kişi ile ihtilat unsuru bulunmadığından gıyapta hakaret suçunun yasal unsurlarının gerçekleşmediği, iftira suçunun da yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan gıyapta hakaret suçuna dair kanun metninde “hakaretin cezalandırılması için” denilerek, aslında hakaretin oluştuğu, ancak cezalandırılması için ihtilatın gerçekleşmesi gerektiği vurgulanmakta olup, kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararda da aynı olgunun benimsendiği görülmektedir.
Somut olayda, davalının davacının müvekkiline gönderdiği elektronik postaların geneline bakıldığında, davacıyı küçük düşürücü ifadelerin yer aldığı ve özellikle “avukatın seni aldatıyor, senin avukatın sadece senden para sızdırmak istiyor, aptal avukatının kölesi olma” gibi ifadelerle davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Şu halde, davacı yararına somut olaya uygun bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairedi K.2017/3918).
İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Tazminat Davasında Görevli Mahkeme
Dava maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin tazminat davası niteliğindedir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, 2007 yılında bir araç satın alıp yeni bir plaka ile adına tescil ettirdiğini ancak aracı satmak istediği sırada aracın üzerinde 19 tane haciz olduğunu öğrendiğini, yaptığı araştırma sonucu bu durumun … sisteminde aracın eski plaka ile önceki sahibine ait görünmesinden kaynaklandığını öğrendiğini, davalı tarafından veri girişinin yapılmaması sebebiyle aracı satamadığı gibi hacizleri kaldırmak için de kendisinin uğraştığını belirterek maddi ve manevi tazminat istemlerinde bulunmuştur. Davalı, idari yargının görevli olduğunu, haciz yazılarının gereğinin yapıldığını ve bu sebeple kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, trafik tescil bürosu görevlilerinin kayıtları incelerken gerekli dikkat ve özeni göstermemeleri sonucu davacının maddi olarak zarar gördüğü gerekçesiyle benimsenen bilirkişi raporu uyarınca maddi tazminat istemi kısmen kabul edilmiştir.
Davaya konu olayda, davalı idarenin sistemine veri girişi yapmaması sebebiyle zarar görüldüğü ileri sürülmüştür. Bu olgu, kamu hizmeti ile ilgili ve hizmet kusuruna ilişkindir. İdare’nin, hizmet kusuru niteliğindeki eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı; İdari Yargılama Usulü Yasası’nın gereğince İdare’ye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. Görev sorunu, açıkça veya hiç ileri sürülmese de kendiliğinden ( re’sen ) dikkate alınır. Mahkemece, açıklanan olgular gözetilerek yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının çözümlenmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi - Karar: 2016/6222).
Manevi Tazminatın Bölünmezliği İlkesi
Uyuşmazlık, manevi tazminatın bölünüp bölünmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Gerçekten, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının davaya konu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay H.G.K’nun 25.09.1996 gün ve 1996/21-397-637 karar ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 Sayılı kararı da bu doğrultudadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda somut olayda, davacı tarafın asıl dava dosyasında talep ettikleri manevi tazminat miktarını daha sonra açtıkları birleşen dava dosyasında artırması, sonrasında yerel mahkeme tarafından asıl dava dosyasında talep edilen manevi tazminat miktarlarını aşacak şekilde davacılar yararına manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi hatalı olmuştur (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/1618).
Trafik Kazası Nedeniyle Maluliyet Halinde Manevi Tazminat Miktarı
Davacı vekili, davalıların maliki ve sürücüsü olduğu otobüsün, yaya davacıya çarpmasıyla oluşan kazada, davacının ağır biçimde yaralandığını, davalı sürücünün kazada tam kusurlu olduğunu, davacının sol bacağının diz üstünden kesilmesi sonucu sakat kaldığını ve manevi yönden büyük zarar gördüğünü belirterek maddi ve manevi tazminat talep etmiştir.
Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulü ile 164.373,54 TL. maddi tazminat ile 20.000,00 TL. manevi tazminatın, kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalı EGO Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6098 sayılı TBK’nun 56. maddesi (818 sayılı BK. 47. md.) hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
O halde mahkemece, meydana gelen trafik kazası sonucu, davacının cismani zarara uğraması nedeniyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, davacının kazada hiçbir kusurunun bulunmaması, davalı sürücünün kazada tam kusurlu olması, davacının kaza sonucu bir bacağının diz kapağından kesilmesiyle %46,2 oranında kalıcı maluliyete uğraması, oluşan zararın ağırlığı hususları gözönünde tutularak, olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen, davacı için hak ve nesafet kuralları çerçevesinde daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, somut olay ile bağdaşmayan, çok düşük miktarda manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmemiştir (Yargıtay 17. HD - Karar: 2017/100).
İnternet Üzerinden Hakaret Halinde Manevi Tazminat
Mahkemece, davalı hesabından yapılan “… TV adlı kanalda dört p… Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına hakaret ediyor” şeklindeki paylaşımın eleştiri sınırı ötesine geçtiği, bu sebeple davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Matufiyet kelime anlamı olarak, “yöneliklik, yönelmiş olmaklık” olarak tarif edilmektedir. Özellikle kişilik haklarına saldırı sebebiyle tazminat istemini içeren davalarda söz konusu olan matufiyet şartı, açıkça kanunda yer almamakla birlikte, Yargıtay içtihatlarıyla hukukumuza girmiştir. Matufiyet şartı içtihatlarda adı, sanı, kimliği belli olmasa da ona yöneldiği konusunda kuşku bırakmayacak şekilde ithamlara, yönelimlere yer veren ifadeler olarak kabul edilmektedir.
Matufiyet yargısal kararlarda yayın ile şeref ve haysiyetine veya özel yaşamına dolayısıyla kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia eden yönünden varlığı aranan önemli bir koşul olarak tarif edilmiş, matufiyetin varlığını kabul için o yayında veya konuşmada, ya kişinin adından açıkça söz edilmesi ya da konumunun, sıfatının gösterilmesi veya bunlardan söz edilmese dahi yayın içeriğinden bu kişinin amaçlandığı, sözlerin ona yönelik olduğunun anlaşılması veya anlaşılabilir olması şartları aranmıştır.
Hukuka aykırı eylemde bulunan kişi mağdurun ismini açıkça belirtmemiş veya isnat ettiği fiili üstü kapalı bir biçimde geçiştirmişse, isnadın mahiyetinde ve mağdurun şahsına matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa, hem isim zikredilmiş, hem de hakaret vaki olmuş sayılır (Hukuk Genel Kurulu 16/09/2015 gün ve 2014/4-85 E 2015/1774 K- 07/07/2010 gün ve 2010/4-377 E 2010/365 K).
Bu ilke ve açıklamalar kapsamında; somut olayda, davalının sosyal paylaşım ağı … hesabı üzerinden yazdığı ifadelerde, ortalama bir kişinin davalının sözlerini gördüğü anda sözlerin muhatabının davacılar olduğunu anlayamayacağı görülmüştür. Bu durumda davalının ifadelerinin davacılara matuf olmadığının kabulü gerekir.
O halde, internet yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine dair davanın, matufiyet unsuru gerçekleşmediğinden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 4.Hukuk Dairesi - K. 2017/8684).
Boşanma Davasında Manevi Tazminat
Boşanmada manevi tazminatın amacı, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, bozulan ruhsal dengesini telafi etmek, manevi değerlerindeki eksilmeyi karşılamaktır. Onun için, kişilik haklarını ihlal eden fiille, tazminat miktarı arasında makul bir oranın bulunması gerekir. Bir tarafın zenginleşmesine yol açacak sonuçlar doğurur miktarda manevi tazminat takdiri, müesseseyi amacından saptırır. Hakim, tazminat miktarını saptarken, bir yandan kişilik hakları zedelenen tarafın, ekonomik ve sosyal durumunu ve boşanmada kusuru bulunup bulunmadığını ve varsa kusur derecesini, fiilin ağırlığını; öbür yandan da, kişilik haklarına saldırıda bulunanın kusur derecesini, ekonomik ve sosyal durumunu göz önünde bulundurmak zorundadır. Açıklanan ilkeler gözetildiğinde davacı-davalı erkek yararına takdir edilen manevi tazminat miktarı, ölçülülük ilkesine uygun olmayıp fazla bulunmuştur. Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda tazminat takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2018/9674).
Soybağının Reddi ve Maddi/Manevi Tazminat
Davacı vekili asıl davada ve birleşen ek davada, müvekkilinin kendisinden olmadığını sonradan öğrendiği çocukların doğumlarından velâyetlerinin anneye verildiği tarihe kadar bakım ve yetiştirilmesi için yaptığı masraflar nedeniyle uğradığı maddi zararın tazminini istemiştir.
4721 sayılı TMK’nın “Babalık karinesi” başlıklı 285. maddesine göre, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. TMK’nın 286. maddesinde ise soybağının reddi davası açılarak babalık karinesinin çürütebileceği belirtilmiştir.
Eldeki davada, soybağının reddi davası ile çocukların davacıdan olmadığı ve biyolojik babalarının davalı A.Ç….olduğu tespit edilinceye kadarki dönemde, davacının TMK’nın 327. ve 328. maddeleri gereğince, velâyet hakkına sahip olan baba sıfatıyla çocukların bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderleri karşılamış olması hayatın olağan akışına uygundur. Şu durumda, davacının maddi zararını kanıtlaması ve miktarının tam olarak tespiti mümkün değilse de, yerel mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler dikkate alınarak çocukların yaşı, eğitim durumu ve diğer şartlar birlikte değerlendirilip, BK’nın 42/2. maddesi gereğince takdir edilecek uygun bir miktar maddi tazminatın davalı A.Ç……..’dan tahsiline hükmedilmesi gerekmektedir. (HGK - Karar No: 2019/314).
Şikayet Hakkının Kullanılması Manevi Tazminat Gerektirmez
Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının yanında hizmet akdi ile çalıştığı günlerin kuruma bildirilmediğinin tespitine ilişkin dava açtığını, yargılamanın sonunda davalının sigorta primlerini yatırmadığını ve olması gerekenden düşük ücret vererek çalıştırdığının mahkeme kararı ile tespit edildiğini, davalı tarafından yargılama aşamasında … kullanmasının kanuna aykırı olduğunun iddia edildiğini, davalının bu iddiasını kanıtlayamadığını, … kullanabileceğinin … kayıtlarıyla ortaya çıktığını, bu iddiaların aksi ispatlandığı halde davalının kendisini dolandırıcılıkla itham ettiğini ve suç duyurusunda bulunduğunu, hakkında takipsizlik kararı verildiğini, dolandırıcılık gibi yüz kızartıcı bir suçla suçlandığını, suçsuz olduğu halde küçük düştüğünü ve toplum içerisindeki itibarının zarar gördüğünü belirterek uğradığı manevi zararın giderilmesini istemiştir.
Davalı, davacının yanında işçi olarak çalıştığını ve bu çalışması karşılığında ücret aldığını, ancak … başvurusu yaparken hiçbir gelirinin olmadığını beyan ettiğini, davacının bu çelişkili beyanları nedeniyle şikayet hakkını kullandığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının dolandırıcılık gibi yüz kızartıcı bir suçla suçlandığı, toplum içerisindeki itibarının zarar gördüğü ve küçük düştüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda, davaya konu söz ve şikayetlerin savunma amaçlı olarak sarf edildiği, ayrıca iddia edilen hususlarda emare olduğu da anlaşılmasına göre davalının hak arama özgürlüğü kapsamında şikayet hakkını kullandığının kabulü gerekir. Şu durumda mahkemece, istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekir. (YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ -KARAR NO: 2019/2590).
Manevi Tazminat Miktarının Hakkaniyete Uygun Belirlenmesi
İlk derece mahkemesince annenin maddi tazminat isteminin kabulüne, anne için 90.000,00 TL, büyükanne ve büyükbaba için 20.000,00’er TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi kararına karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi davalıların manevi tazminatın miktarına yönelen istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, annenin maddi tazminat isteminin kabulüne, anne için 35.000,00 TL, büyükanne ve büyükbaba için 10.000,00’er TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle, hüküm altına alınan manevi tazminatların az doluğunu, müteveffa sigortalının annenin tek çocuğu, büyükanne ve dedenin tek torunu olduğunu, emsal dosyada davacı olan baba ile annenin müteveffa küçükken ayrıldıklarını, müteveffayı davacı annenin büyüttüğünü, büyükanne ve büyükbaba ile aynı adreste birlikte yaşadıklarını ileri sürmüştür. Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı anne yararına hükmedilen 35.000,00 TL manevi tazminatın az olduğu, büyükanne ve dede yararına hükmedilen 10.000,00’er TL manevi tazminatın ise bir miktar az olduğu açıktır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Yargıtay 21. HD - Karar : 2019/5193).
Marka Hakkına Tecavüz ve Tazminat Davası
Uyuşmazlık marka hakkına tecavüzün tespiti, durdurulması, önlenmesi, maddi-manevi tazminat ve marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla davalıya ait 2010/82785 tescil numaralı “ISLE OF MAN POLO CHALLENGE” markasının 25 inci ve 35 inci sınıflarda 27.12.2010 tarihinde tescil edildiği, davacıya ait markanın tanınmış olduğu, dava konusu markanın asli unsurunun “POLO” ibaresi olduğu ve davalının kullanımlarının “POLO” ibaresi esas alınarak yapıldığı, davalının davacıya ait tanınmış markanın tanınmışlığından yararlanmak istediği, davalının fiili kullanımlarının davacı markasıyla seri marka imajı verdiği, somut olay bakımından davalının kullanımlarının markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu, somut olay bakımından 556 sayılı KHK’nın 8 inci maddesinin dördüncü fıkrasındaki hükümsüzlük şartlarının da oluştuğu, davacı tarafça, davalının elde ettiği kazanca göre tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmış ise de yargılama sırasında davalı tarafın ürünler ve bu ürünlerin satışı üzerinden ne kadar kar elde ettiğinin tespitinin mümkün olmadığı, bu durumda ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun hakime verdiği takdir yetkisi kapsamında İlk Derece Mahkemesince maddi tazminatın 10.000,00 TL olarak belirlendiği, bu miktarın davalının eylemlerinin ağırlığı ve davacı markasının tanınmışlığı gözetildiğinde yerinde olduğu, hükmedilen manevi tazminatın da somut olay bakımından ve az önce belirtilen gerekçeler karşısında yerinde olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf taleplerinin esastan reddine karar verilmiştir (Yargıtay 11. HD Esas : 2021/5120 Karar : 2023/151).
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.