0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

El Atmanın Önlenmesi (Müdahalenin Men’i) Davası Nedir?

El atmanın önlenmesi davası, diğer bir deyişle müdahalenin men’i davası; ayni hak sahibinin (mülkiyet, intifa, oturma vb.) bu haktan kaynaklanan yetkilerini bir haksız fiille müdahale eden kişilere karşı açtığı bir davadır. Ayrıca, kira gibi şahsi hakların sahibi de hakkına yapılan tacavüzü engellemek için müdahalenin meni davası açabilir. Ayni veya şahsi hakkın kullanmasının haksız olarak engellenmesi, kısıtlanması veya zorlaştırılması halinde, hak sahibi ihlallerin ortadan kaldırılması için bu fiilleri işleyen kişilere karşı el atmanın önlenmesi davası açabilir. Müdahalenin önlenmesi davası ile mülkiyet hakkı (ayni hak) veya intifa, sükna hakkı vb. (sınırlı ayni haklar) veya kira gibi şahsi hakların her türlü zarar verici fiile karşı korunması hedeflenmiştir. Örneğin, dükkanına haksız bir şekilde giren kişiye karşı mülkiyet hakkı sahibi men-i müdahale davası açabileceği gibi dükkanda intifa (kullanma) hakkına sahip olan sınırlı ayni hak sahibi veya kira sözleşmesine dayanarak kiracı da el atmanın önlenmesi davası açabilir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683. maddesine göre; bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.

Özellikle belirtelim ki, el atmanın önlenmesi davası açan ayni veya şahsi hak sahipleri bu davayla birlikte genellikle ecrimisil davası da (haksız işgal tazminatı davası) açmaktadır.

Elatmanın Önlenmesi Davasının Şartları

El atmanın önlenmesi davası, aşağıdaki üç şartın gerçekleşmesi halinde açılabilmektedir:

1. Ayni veya Kira vb. Şahsi Hak Sahibi El Atmanın Önlenmesi Davası Açabilir

Taşınır veya taşınmaz malda bir ayni hak olan mülkiyet hakkı sahibi veya sınırlı ayni hak (intifa hakkı, sükna hakkı, üst hakkı, geçit hakkı vb.) sahipleri haksız el atmalara karşı, el atmanın önlenmesi (müdahalenin men’i) davası açabilir. Ayrıca, bir hukuki ilişkiye dayanan şahsi hakkını ispatlayan kişisel hak sahibi de el atmanın önlenmesi davası açabilir. Örneğin, bir yeri mülkiyet hakkı sahibinden kiralayan kiracı, kiraladığı taşınmaz haksız bir şekilde işgal edildiğinde işgalciye karşı müdahalenin önlenmesi davası açabilir.

Taşınmaz mallarda tapu sicilinde ayni hak sahibi olarak gözüken kimseler el atmanın önlenmesi davası açabilir. Taşınırlar açısından ise zilyetlik mülkiyet karinesi teşkil ettiğinden uygun bir şekilde ayni hak ispatlanmalıdır.

Elbirliği mülkiyeti veya paylı mülkiyet hallerinde her ortak/paydaş el atmanın önlenmesi davası açabilir. Bu durumda el atmanın önlenmesi davası açan paydaşın payı oaranında (veya örneğin ortağın miras hissesi oranında) değil, malın tümü hakkında el atmanın önlenmesi kararı verilmelidir (Y8HD-K.2021/5160).

2. El Atmanın Başlamış veya Başlama Tehlikesi Olmalıdır

El atmanın önlenmesi davası açılabilmesi için taşınır veya taşınmaz mal üzerindeki ayni veya şahsi hakka el atılmış olmalı veya elatma tehlikesi bulunmalıdır. El atmanın gelecekte vuku bulacak olması önceden elatmanın önlenmesi davası açılmasına engel değildir.

Elatmanın önlenmesi davası, ayni hakka (mülkiyet, intifa vb.) elatmanın sona erdirilmesi veya elatma tehlikesinin engellenmesini hedeflemektedir.

3. El Atma Haksız Olmalıdır

Ayni veya şahsi hakka haksız bir şekilde el atılmış olması gerekir. Haksız el atma doğrudan ayni/şahsi hakka yapılmış olabileceği gibi çeşitli vasıtalar veya şahıslar kullanılarak dolaylı bir biçimde de yapılabilir. Elatma doğrudan bir insan fiili ile yapılabileceği gibi dolaylı bir biçimde bir insanın yarattığı durum nedeniyle de gerçekleşebilir. Örneğin, bir taşınmaza kamyondan çöp dökmek doğrudan el atma, bir taşınmazın manzarasını kapatmak dolaylı el atma olarak kabul edilir.

Özellikle belirtelim ki, ayni/şahsi hakka yapılan müdahale bir yasa hükmünden veya sözleşmeden kaynalanmaktaysa ortada haksız bir el tama fiilinden bahsedilemeyecektir. Ayni hakka yapılan müdahalenin haksız kabul edilebilmesi için hiçbir hukuki dayanağının olmaması gerekir. Örneğin, süresi dolsa da usulüne uygun bir şekilde feshedilmemiş kira sözleşmesine dayanarak bir taşınmazı kullanan kimse, sözleşmeye dayalı bir hakkı kullandığından ortada haksız bir el atma söz konusu olmayacaktır.

Kural olarak hiçbir arazi maliki, komşu taşınmazda yapılan bir yapının kendi arazisine taşırılmasına katlanmakla yükümlü değildir. Bu nedenle TMK’nın 683/2. maddesine göre haksız el atmanın önlenmesini dava edebilir. Ancak yapıyı yapan malik, yapıyı taşırmasına imkân veren bir irtifak hakkına sahip ise komşu arazi maliki yapının kendi arazisine taşırılmasına katlanmakla yükümlü olur ve böyle bir durumda yapının taşırılan kısmının mülkiyeti, arazi malikine değil yapıyı yapan malike ait olur (HGK-K.2021/1241).

El Atmanın Önlenmesi Davasında Ek Talepler (Ecrimisil, Yıkım vb.)

El atmanın önlenmesi davası, haksız el atmaya son vermek amacıyla açılmaktadır. Bazı durumlarda haksız el atma ayrıca bir zarara da sebebiyet vermektedir. Şahsi veya ayni hak sahibi (mülkiyet hakkı, intifa hakkı, oturma hakkı vb) haksız el atma nedeniyle oluşan zararın da giderilmesini talep edebilir. Haksız el atma halinde zararın giderilmesi amacıyla şu taleplerde bulunulabilir:

  • Şahsi veya ayni hak sahibi, haksız el atmadan dolayı zedelenmiş veya bozulmuş malın eski hale getirilmesini isteyebilir.

  • Haksız müdahale edilen taşınmaz üzerinde muhdesat varsa, muhtesatın yıkımı (kal’i) veya kaldırılmasını talep edebilir. Örneğin, taşınmaz üzerinde haksız ve kötüniyetli bir şekilde bina inşa eden kişinin inşa ettiği bu bina muhtesat olarak kabul edildiği için, mülkiyet hakkı sahibi bu binanının yıkılmasını (kal’ini) talep edebilir.

  • Şahsi veya ayni hak sahibi haksız işgale uğrayan mal için ecrimisil (haksız işgal tazminatı) talep edebilir.

El atmanın önlenmesi davasında, yukarıdaki hususlar ayni/şahsi hak sahibi tarafından talep edilmedikçe kendiliğinden karar veremez. Örneğin, mülkiyet hakkı sahibi el atmanın önlenmesi yanında, hem yıkım hem de ecrimisil talep ediyorsa dava dilekçesinde bu talepleri ayrı ayrı ileri sürmesi gerekir.

Paylı Mülkiyette ve Elbirliği Mülkiyetinde El Atmanın Önlenmesi

El atma haksız fiil niteliğinde olduğundan elbirliği mülkiyetinde her ortak, paylı mülkiyette her paydaş üçüncü kişilere karşı tek başına elatmanın önlenmesi (meni müdahale) davası açabilir.

Paydaşlar birbirine karşı da elatmanın önlenmesi davası açabilir. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa, açacağı el atmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyuun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir (Y8HD-K.2020/7172).

El Atmanın Önlenmesi Davasında Yargılama

1. Zamanaşımı: El atma, hukuki niteliği itibariyle bir haksız fiildir. Ayni/şahsi haklara yönelik el atma fiili devam ettiği müddetçe elatmanın önlenmesi (müdahalenin men-i) davası her zaman açılabilir. Bu nedenle, elatmanın önlenmesi davasında herhangi bir hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi yoktur. Örneğin, arsası üzerine izinsiz bir şekilde barakalar yapılan kişi aradan 7 yıl geçmiş olmasına rağmen el atmanın önlenmesi davası açabilir. Çünkü haksız müdahale varlığını devam ettirmektedir.

2. Harç : El atmanın önlenmesi davası, dava konusu eşyanın değeri üzerinden nisbi harca tabidir.

3. El Atmanın Önlenmesi Davasında Taraflar: Elatmanın önlenmesi davasında, mülkiyet hakkına elatılan taşınır veya taşınmaz malın maliki veya şahsi hak sahibi kiracı davacı taraf olarak yer alır. Eşyaya haksız olarak elattığı iddia edilen kişi veya kişiler davalı tarafta yer alır. Paylı mülkiyete veya elbirliği mülkiyetine tabi taşınır veya taşınmaz mallarda her ortak/paydaş tek başına el atmanın önlenmesi davası açabilir.

4. El Atmanın Önlenmesi Davasında İspat: Elatmanın önlenmesi davasında, ispat yükü ayni/şahsi hak sahibi olan davacıdadır (TMK m. 6, 6100 sayılı HMK m.190/1). Davacı, ayni/şahsi hakkını ve bu ayni/şahsi hakkına haksız bir şekilde müdahale edildiğini ispatlamakla mükelleftir. Davalı taraf, ise ayni/şahsi hakka el atmadığını ispatlamakla yükümlüdür. Davalı taraf, ayni/şahsi hakka el attığını kabul ediyor ise bunun hukuki gerekçesini, yani el atmanın haksız olmadığını ispatlamalıdır.

5. Görevli Mahkeme: Elatmanın önlenmesi davasına bakmaya görevli mahkeme genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi olarak belirlenmiştir.

6. Yetkili Mahkeme: Taşınmaz mallarda elatmanın önlenmesi davasına bakmaya yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Taşınır mallarda ise genel yetki kuralı olan davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

7. El Atmanın Önlenmesi Davasında Hüküm: Elatmanın önlenmesi davası sonucunda davalı, elatmayı sona erdirecek davranışları yapmaya veya elatmaya yol açacak davranışlardan kaçınmaya mahkûm edilir. Elatmanın önlenmesi davasının amacı da, davalıyı yapmaya veya yapmamaya mahkûm eden hükmün icrası ile gerçekleşir (HGK-K.2021/802).

8. Hükmün İcrası İçin Kesinleşmesinin Gerekip Gerekmediği: El atmanın önlenmesi davalarında ihtilaf konusu eşyanın mülkiyeti de çekişmeli ise, bu durumda yapılan yargılama neticesinde elde edilen hükmün kesinleşmeden icraya konulması mümkün değildir. Ancak, eşyanın aynı çekişmeli değilse elatmanın önlenmesi davası neticesinde elde edilen hüküm kesinleşmeden icraya konulabilir. Örneğin, A’nın B’ye açtığı müdahalenin men’i (elatmanın önlenmesi) davasında, davalı B dava konusu taşınmazın mülkiyet hakkına sahip olduğu savunmasında bulunursa, taşınmazın aynı çekişmeli hale geleceğinden, bu dava neticesinde nasıl bir hüküm verilirse verilsin hükmün icraya konulabilmesi için kesinleşmesi gerekir.

Taşınmazın aynının ihtilaflı olduğu hallere ilişkin ilamların kesinleşmeden icraya konulamayacağı yasa hükmü gereğidir. Ne var ki, taraflar arasında görülen el atmanın önlenmesi davasında davalılar bir mülkiyet iddiasında bulunmamışlar, bu hususta bir dava da açmamışlardır. Takibe konu hususunda el atmanın önlenmesine ilişkin karar değil, yargılama giderleridir. Asıl olan mülkiyet hakkına üstünlük tanınması, malikin malına bir an evvel kavuşmasını temin etmek olduğuna ve müdahale edenler tarafından mülkiyete yönelik bir istemde de bulunulmamış bulunmasına göre yargılama giderine ilişkin ilamın icraya konulması için kesinleşmesi gerekmez (HGK- K.2012/780).

Elatmanın Önlenmesi (Müdahalenin Men’i) Davası Yargıtay Kararları


Paylı veya Elbirliği Mülkiyetinde El Atmanın Önlenmesi

Paylı mülkiyette de taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa, açacağı el atmanın önlenmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

Paydaşlar arasındaki el atmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi TMK’nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir (Hukuk Genel Kurulu 2017/2113 E. , 2019/965 K.).

Kat Malikinin Baz İstasyonun Kaldırılması (Müdahalenin Meni) Talebi

Somut olayda, davacılar kat mülkiyetine konu olan ana taşınmazın 70/760 arsa paylı 15 numaralı bağımsız bölüm malikleridir. Bir ana yapının çatısının ortak yer niteliğinde bulunduğu ve bu gibi ortak yerlerin kiralanmasının önemli yönetim işleri olduğu hususu izahtan varestedir.

Davaya konu baz istasyonunun kurulduğu apartmanda kat maliki olan davacının, kendileri dışında kalan diğer kat maliklerinin katılımı olmaksızın, davalının ana taşınmazın ortak yerine yönelik el atmasının önlenmesi (eski hâle getirme) istemiyle dava açması hukuken mümkün olduğu gibi, kira sözleşmesinde imzası bulunan ve kat malikleri kurulu kararında olumlu oy kullanan kat maliklerinin davada taraf olarak yer alması gerekmemektedir (Hukuk Genel Kurulu - 2017/1997 E. , 2021/689 K.).

El Atmanın Önlenmesinin Hukuki Mahiyeti ve İspatlanması

Mülkiyet hakkının içeriği ise, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683. maddesinde düzenlenmiştir. TMK’nın 683. maddesinde; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü bulunmaktadır.

Anılan madde hükmü dikkate alındığında; mülkiyetin sağladığı aktif yetkiler (mülkiyetin müspet unsuru), “o şeyde hukuk düzeninin sınırları içinde dilediği gibi tasarruf etme hakkı” dır. Bu tasarruf malın fiilen kullanılması, semerelerin toplanması, malda değişiklik yapılması, malın tahrip ve tağyir edilmesi gibi fiili tasarrufları içine aldığı kadar malı başkasına devretme, üzerinde hak tesis etme gibi hukukî tasarrufları da içine alır. Mülkiyeti koruyucu yetkiler (mülkiyetin menfi unsurları) kapsamında malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini dava edebilir. Bu talepler mülkiyet hakkından kaynaklanır ve varlıklarını mülkiyet hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı olarak sürdürürler (…, M.K./ Seliçi, Ö./ …, S.: Eşya Hukuku, … 2020, s. 313 vd.).

Mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız elatmanın önlenmesi, taşkınlığın giderilmesi ve durdurulması için, elatmanın önlenmesi davası hakkı tanınmıştır.

Mülkiyet hakkına yönelik saldırıların önlenmesine ilişkin davaların büyük çoğunluğu dayanağını TMK’nın 683. maddesinden almakta ise de, bu madde kapsamı dışında kalan ve özel maddeler ile düzenlenen mülkiyeti korumaya yönelik çeşitli davalar da mevcuttur (zilyetlikten doğan davalar, taşınır davası, komşuluk hukukundan doğan davalar…). Kanun’un genel nitelikli bu maddesi ve öteki hükümleri ile mülkiyet hakkının her türlü zarar verici davranışlara karşı korunması amaçlanmıştır.

Elatma, doğrudan doğruya bir insan fiili ile meydana gelebileceği gibi, davalının kendi iradesiyle yarattığı bir durum ile malikin mülkiyet hakkını kısıtladığı bir hâl olarak da görünebilir (…/Seliçi/…, s. 322). Başka bir ifade ile, yapma veya yapmama şeklinde insan fiiline dayanmakla birlikte insanın sorumlu olduğu durumdan (yok etme veya önleme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi gibi) da kaynaklanabilir. Burada önemle vurgulanmalıdır ki, kanun hükmünde haksız el atmadan söz edilmiş olması karşısında, bütün bu müdahalelerin haksız olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla müdahale yasadan veya sözleşmeden kaynaklanan aynî ya da şahsî bir hakka dayanmamalıdır. İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulununun 25.05.1938 tarihli ve 1937/29 E., 1938/10 K. sayılı kararında da haksız işgal “Fuzulî işgal denilen şeyin hukukî bakımdan mahiyeti bir hakka, zımnî veya sarih bir akte müstenit olmaksızın gayrin malını izinsiz ve rızasız işgal veya istimal etmekten veyahut başkasının zilyetliğini gasp ve ona tecavüz eylemekten ibarettir. O gayr veya zilyedin bundan mutazarrır olup olmaması müsavidir…” şeklinde tanımlanmıştır.

Öğretide elatma, doğrudan elatma ve dolaylı elatma olarak ikiye ayrılmaktadır (Eren, F.: Mülkiyet Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2016, s. 44-45). Doğrudan elatma, eşyanın özüne etki eden ve doğrudan doğruya davacının eşyasında ortaya çıkan, davalının fiilinden veya sorumlu olduğu bir durumdan ileri gelen elatma (davacının taşınmazına sürekli olarak çöp dökülmesi, moloz yığılması, taşkın yapı vb..), dolaylı elatma ise davalının taşınmazındaki fiillerinin davacının taşınmazında kendisini göstermesi şeklinde oluşan elatma olarak ifade edilmesi mümkündür. Dolaylı elatmalar da, kendi içinde olumlu ve olumsuz elatmalar olarak ikiye ayrılırlar. Davalının taşınmazındaki fiillerin davacının taşınmazında kendisini göstermesi olarak ifade edebilecek olan olumlu elatmalar, maddi veya manevi olabilir (dolaylı maddi elatma; duman, buğu, toz veya koku çıkarmak, pis su akıtılması vb.., manevi dolaylı elatma; kişide korku, kaygı vb. duruma neden olma). Olumsuz elatmalar, davalının taşınmazından kaynaklanan sebeplerle, davacının taşınmazında bir yoksunluğa yol açılması (manzara, hava, su, güneş, ışık vb..yoksunluk) şeklindedir.

Elatmanın önlenmesi davası, mülkiyet hakkına elatılan taşınır veya taşınmaz malın maliki tarafından eşyaya haksız olarak elatan kişiye karşı açılır. Davanın açılabilmesi için, taşınır veya taşınmaz üzerindeki aynî hakka elatmanın mevcut veya gelecekte doğacak olması ve davacının elatmaya katlanma yükümlülüğünün bulunmaması gereklidir. Elatmanın önlenmesi davasında, ispat yükü davacıdadır (TMK m. 6, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 190/1). Bu anlamda davacı, aynî hakkını ve davalının aynî hakka elattığını ispatla yükümlüdür. Davalı da, aynî hakka elatmadığını veya elatmakla birlikte elatmasının haksız olmadığını (davacının elatmaya katlanmakla yükümlü olduğunu) ispatla yükümlüdür.

Elatmanın önlenmesi davasının amacı, aynî hakka elatmanın sona erdirilmesi veya elatma tehlikesinin önlenmesidir. Elatmanın önlenmesi davası sonucunda davalı, elatmayı sona erdirecek davranışları yapmaya veya elatmaya yol açacak davranışlardan kaçınmaya mahkûm edilir. Elatmanın önlenmesi davasının amacı da, davalıyı yapmaya veya yapmamaya mahkûm eden hükmün icrası ile gerçekleşir.

Ecrimisile gelince; gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere, hak sahibinin kötü niyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarihli ve 1945/22 E, 1950/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Yine bahsi geçen İçtihadı Birleştirme Kararında; başkasının gayrimenkulünü haksız olarak zaptedip kullanmış olan kötüniyetli kimsenin o gayrimenkulü elinde tutmuş olmasından doğan zararları ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği semereleri tazminle mükellef olduğu, bir zarara uğramamış malik veya zilyede ecrimisil adı veya başka bir ad altında herhangi bir tazminat vermekle mükellef olmadığı sonucuna varılmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira bedeli, en fazlası mahrum kalınan gelir kaybı karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler.

Nitekim TMK’nın 995. maddesinin 1. fıkrasında, iyi niyetli olmayan zilyedin geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorunda olduğu hüküm altına alınmıştır. Haksız işgal, haksız eylem niteliğinde olup, bu durumda ecrimisilin tahsili için genel mahkemelerde genel hükümlere göre dava açılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.

Yukarıda da ifade edildiği üzere (§ 24), elatmanın önlenmesi davasında davacı, taşınmazına davalı tarafından haksız olarak elatıldığını ispatlamakla yükümlüdür. Dosya kapsamından, davacı tarafından iddiasına konu asfaltlama ve düzleme işleminin davalı tarafından gerçekleştirildiğinin ispatlanamadığı gibi, tam tersine asfaltlama ve düzleme işleminin … Belediyesi tarafından yapıldığı resmî belge ile sabittir. Yine bu alanda araçların park etmesinin davalının olumlu veya olumsuz davranışı ya da davalının sorumlu olduğu durumdan (yok etme veya önleme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi gibi) kaynaklandığının ortaya konularak davalının söz konusu alanı otopark olarak kullanma, davacının taşınmazında fiili hakimiyet kurma ya da zilyetlik iradesinin ispatlandığını kabul etmeye olanak bulunmamaktadır. Davacı tanıkları dahi davalının elatmaya konu yerin davalı tarafından kullanıldığını ifade etmemişlerdir (Hukuk Genel Kurulu 2020/720 E. , 2021/802 K.).

Kamulaştırmasız El Atmanın Önlenmesi Davası

16.5.1956 gün 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilir. Kamulaştırmasız el koyma nedeniyle ister el atmanın önlenmesi davası isterse yer bedeli veya tazminat ya da ecrimisil davası açılmış olsun, davacının iddiasının araştırılması bilirkişi incelemesine bağlıdır (Ali Arcak- Edip Doğrusöz, Kamulaştırmasız Elkoyma, Ankara 1992, s. 55).

Bu noktada, bilirkişilerin taşınmazın değerinin tespitine ilişkin değer biçme esaslarını düzenleyen herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir. Ancak, öteden beri Yargıtay İçtihatlarında kamulaştırma hukukunda olduğu gibi, kamulaştırmasız el atma davalarına da kamulaştırma davalarındaki değer biçme esasları uygulanır. Bu kriterlere de, Kamulaştırma Kanununun 11.maddesinde yer verilmiştir. Kamulaştırma bedelinin tespiti esaslarını düzenleyen 4650 sayılı Kanun ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesinde; taşınmazın cins ve nevinin, yüzölçümünün, kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurların, her unsurun ayrı ayrı değerinin, kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerinin ve özellikle yapılarda resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarının ve yıpranma payının, ayrıca bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin esas alınarak bedel takdiri gerektiği öngörülmüştür. Sözkonusu 11. maddede, kamulaştırılan taşınmazın bedeli belirlenirken taşınmazın değerini etkileyen tüm unsurların dikkate alınması ilkesi getirilmiştir (Hukuk Genel Kurulu 2015/2165 E. , 2016/804 K.).

Harici Taşınmaz Satış Sözleşmesi Nedeniyle Elatmanın Önlenmesi

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 930 parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı olduğu, davacı tarafından davalıya haricen satıldığı konusunda yerel mahkeme ve Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmadığından, davalı lehine hapis hakkı tanınmak suretiyle el atmanın önlenmesine karar verilmesinde kural olarak bir isabetsizlik yoktur.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık ise; çaplı taşınmazda harici satın alma olgusu nedeniyle davalı lehine tanınacak hapis hakkı tutarının hangi değer esas alınarak belirlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 706, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 213.maddesi, (yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m 237) ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26.maddesi uyarınca taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmi şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır. Taşınmazların harici satışı mülkiyetin nakli sonucunu doğurmayıp, geçersizdir.Bu nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz.

Ancak ortada geçersiz bir sözleşme olsa bile taraflar birbirlerine verdiklerini geri alacaklardır. Taşınmaz maliki mülkiyet hakkına dayalı olarak el atmanın önlenmesini istediğinde satım sözleşmesi resmi şekilde yapılmadığı için taşınmazını geri alabilecektir. Ne var ki, 10.07.1940 tarih, 2/77 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı’nda da belirtildiği üzere “haricen yapılan (tapu memuru huzurunda yapılmayan) taşınmaz mal satışından dönüldüğünde, satış bedelini geri vermeyen taraf taşınmaz malın kendisine verilmesi için karşı tarafı zorlayamaz.” (6098 s.TBK m 97, mülga 818 s. BK m. 81). 10.04.1940 tarih, 2/77 sayılı YİBK uyarınca taşınmazı haricen satan, satıştan kaynaklanan aldığı parayı iade etmedikçe verdiğini geri isteyemeyeceği, harici satış senedinde gösterilen satış bedeli ile varsa zorunlu ve yararlı giderler üzerinden hapis hakkı tanınarak el atmanın önlenmesine karar verileceği kural olarak kabul edilmektedir .

Tapulu taşınmazın satışı, sözleşme resmi şekilde yapılmadığından geçersiz olsa da taşınmaz maliki satış parası adı altında bir bedel alıp kullanmış, karşılığında alıcı da iade anına kadar taşınmazdan yararlanmıştır. Ancak karşılıklı olarak verilenlerin iade edileceği gün, taşınmaz maliki taşınmazını değer kaybı olmaksızın geri alabilse de, bedel ödeyen aradan geçen uzun süre gözetildiğinde ödediği bedeli aynı alım gücünde alamayacaktır.

O halde üzerinde durulması gereken husus, hapis hakkı tanınırken iadesi gereken satış bedelinin miktarının ne şekilde hesaplanacağıdır.

Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 993 ve 994.maddeleri geri vermekle yükümlü iyiniyetli zilyedin hak ve borçlarını düzenlemiştir. Geçersiz sözleşme nedeniyle taşınmazı geri vermekle yükümlü olan iyiniyetli zilyedin, taşınmazı geri vermekten kaçınma ya da hapis (alıkoyma) hakkı TMK ‘nun 994/1. maddesi ile tanınmış bir haktır. İyiniyetli zilyet, el atmanın önlenmesi ( geri verme) davası sırasında def’i (savunma) yoluyla zorunlu ve yararlı giderler ile harici satış bedelinin ödenmesini ileri sürebileceği gibi, taşınmazın geri verilmesinden sonra da, taşınmazı geri verirken açıkça veya örtülü olarak vazgeçmemiş (feragat etmemiş) olduğu hallerde, faydalı ve zorunlu giderler ile satış bedelini sonradan ve ayrı bir dava ile de istemesine engel bulunmamaktadır.

Bunun yanı sıra geçersiz harici satış sözleşmesi nedeniyle yanlar verdiklerini sebepsiz zenginleşme (haksız iktisap) veya mülkiyet (İstihkak MK 618. md (TMK 683.md)) davasıyla geri isteyebilirler. TMK 994. maddesi sebepsiz zenginleşmeyi önleyen özel bir düzenleme olup, her iki davada da TMK 994-995 maddelerinin uygulanması gerekir Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle TMK 2/2 maddesinde düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı, sonrada sebepsiz zenginleşme (haksız iktisap) ilke ve esasları dikkate alınmalıdır.

Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı ve hakkaniyet gözetilerek, sözleşme tarihinde satış bedeli olarak verilen paranın, taşınmazın iadesinin talep edildiği dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaşları ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile ulaşacağı alım gücü, paranın reel değeri tespit edilerek bu bedel, hapis hakkı( alıkoyma) bedelinin tayininde hükme esas alınmalıdır (Hukuk Genel Kurulu 2013/1117 E. , 2014/745 K.)

El Atmanın Önlenmesi Davası Kararının İcrası İçin Kesinleşmesi

Somut olayda taşınmazın maliki olan Süleyman Aksay taşınmazına, ekip dikmek suretiyle kısmen müdahale eden şikayetçilerin de bulunduğu kişilere karşı el atmanın önlenmesi davası açmış ve neticeten istem kabul edilerek, el atmanın önlenmesine ve yargılama giderlerine hükmedilmiştir. Hüküm temyiz incelemesinde olup, kesinleşmemiştir.

Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında öne sürülen bir görüş olarak, karşı taraf olan Süleyman Aksay’ın kayden maliki olduğu 221 parsel sayılı taşınmazına, davalılardan olan şikayette bulunanların müdahale ettiği iddiası ile el atmanın önlenmesi(men’i müdahale) istemi ile dava açtığı ve mahkemece müdahalenin önlenmesine karar verildiğine göre, el atmanın önlenmesi davası mülkiyet hakkına dayalı olarak açıldığından verilen karar taşınmazın aynına ilişkin olup, karar kesinleşmeden infaza konulamaz. Dolayısıyle ilamda hükme bağlanan yargılama giderlerinin de ilamın fer’ii niteliğinde olduğundan infaza konulamayacağı hususu savunulmuşsa da, bu görüş azınlıkta kalmıştır.

Taşınmazın aynının ihtilaflı olduğu hallere ilişkin ilamların kesinleşmeden icraya konulamayacağı yasa hükmü gereğidir. Ne var ki, taraflar arasında görülen el atmanın önlenmesi davasında davalılar bir mülkiyet iddiasında bulunmamışlar, bu hususta bir dava da açmamışlardır. Takibe konu hususunda el atmanın önlenmesine ilişkin karar değil, yargılama giderleridir. Asıl olan mülkiyet hakkına üstünlük tanınması, malikin malına bir an evvel kavuşmasını temin etmek olduğuna ve müdahale edenler tarafından mülkiyete yönelik bir istemde de bulunulmamış bulunmasına göre yargılama giderine ilişkin ilamın icraya konulması için kesinleşmesinin gerekmeyeceği hususu Hukuk Genel Kurulu çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir (Hukuk Genel Kurulu 2012/12-823 E. , 2012/780 K.).

Ortak Arazi Üzerine Yapılan Ev İnşaatı Nedeniyle Elatamanın Önlenmesi

Davacı; davacı, davalı ve diğer dava dışı kişilerle birlikte elbirliği şeklinde ortak taşınmazları olduğunu, davalının ortak olan bu taşınmaz üzerine ev inşaatına başladığını, kendisinden izin almadığını, halen ev inşaatının devam ettiğini, bu konuda 2014/11 D.İş sayılı dosyası ile ihtiyati tedbir talebi üzerine mahallinde keşif yapıldığını, davalı tarafından başlatılan inşaatın halen devam ettiğini izah ederek davalının ortak taşınmaz üzerine yaptığı el atmanın önlenmesine ve inşaatın durdurularak yapılan kısmının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmişti.

Dava konusu taşınmazın tapu kaydı incelendiğinde elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olduğu sabittir. Türk Medeni Yasası’nın 701 ila 703. maddeleri arasında elbirliği mülkiyetine ilişkin yasal düzenlemelere yer verilmiştir. Aynı Yasanın 702/4. maddesi “terekeyi temsil eden ortaklardan herbiri topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir ve bu korumadan bütün ortaklar yararlanırlar ” hükmünü içermektedir. Bu kapsamda elbirliği mülkiyetinde paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına taşınmaza müdahale eden kişi veya kişiler aleyhine elatmanın önlenmesi ve yıkım davası açabilir. Aynı Yasanın 702/2. maddesi hükmü gereği “Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oy birliğiyle karar vermeleri gerekir”.

Somut olayda, davalı taraf taşınmazın tamamını değil, tapuda kendine düşen alan kadar kısmını kullanmakta ise de taşınmazın vasfı tapuda “fıstık bahçesi” olarak geçmekte iken söz konusu alana bina inşa edildiği tespit dosyası içeriğinden anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle davalı ortağın kullanımı taşınmazın vasfını değiştirecek niteliktedir. Elbirliği mülkiyet hükümleri gereği bu hususta ortakların oybirliğiyle karar vermeleri şarttır. Dosya kapsamından davacının rızası hilafına binanın inşa edildiği, Yasa’nın aradığı oybirliği şartının gerçekleşmediği sabittir. Mahkemece, davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/1899 E. , 2020/4186 K.).

İntifa Hakkı Sahibinin El Atmanın Önlenmesi Davası Açması

davacının taşınmazda intifa hakkı sahibi olduğu, Kat Mülkiyeti Kanununun 19.maddesi kapsamında kalan davaları açma yetkisinin bağımsız bölüm maliklerine tanındığı, Yargıtay uygulamalarında intifa hakkı sahibinin ancak kullandığı bağımsız bölümünü etkileyen müdahaleler yönünden dava hakkının bulunduğu kabul edilmektedir. Somut olayda ortak yer niteliğindeki koridora büfe yapılması davası intifa hakkı sahibinin bağımsız bölümünü etkilemediğinden aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın reddi yerine, mahkemece yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değil ise de, sonucu itibarıyla doğru olan kararın gerekçe değiştirilmek suretiyle ONANMASINA, 15.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi-2015/13982 E. , 2015/14503 K.).

Başkasının Arsasına İnşaat Yapılması

Bilindiği üzere, başkasının taşınmazına temelli ve kalıcı nitelikte yapı yapılması durumunda, T.M.K.684. ve 718 inci maddelerinin hükümleri gereğince yapı, üzerinde veya altında bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüzü) haline geleceğinden ana taşınmazın mülkiyetine tabi olur.Yasa koyucu bu konumdaki taşınmaz malikiyle yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi genel hükümlere bırakmamış Medeni Kanunun 722, 723, 724 üncü maddelerinin özel hükümleriyle düzenlemeyi uygun bulmuştur.

Bir kimse kendi malzemesiyle başkasının taşınmazına sürekli esaslı ve tamamlayıcı (mütemmim cüz) nitelikte yapı yapmışsa ve (T.M.K.724 maddesine göre) yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa, iyi niyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini istiyebilir. Söz konusu madde hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere, taşınmazın mülkiyetinin yapı malikine verilebilmesi için öncelikli koşul iyi inançtır. Öngörülen iyi inancın Medeni Kanunun 3 üncü maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyi inanç olduğunda kuşku yoktur. Bu kural, el attığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın bilecek durumda olmamasını, ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebin bulunmasını ifade eder. Böyle bir davada iyi inançlı olduğunu iddia eden kişinin 14.2.1951 tarih 17/1 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında belirtildiği gibi bu iddiasını ispat etmesi gerekir. İkinci koşul ise, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır. Bu koşul, dava gününe ve objektif esaslara göre saptanmalı, fazlalık ilk bakışta kolayca anlaşılmalıdır. Üçüncü koşul olarak da yapıyı yapan, taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemelidir. Uygun bedel genellikle yapı için lazım olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de, büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde meydana gelecek noksanlıklar, varsa taşınmaza bağlı öteki zararlar gözönünde bulundurularak bu bedelin aşılması hak ve nesafet kuralı gereğidir. Hemen belirtmek gerekir ki, temliken tescil isteme hakkı ancak yapı yapıldığı sıradaki taşınmazın maliki olan kişiye karşı açılacak davada ileri sürülebilecek bir kişisel hak olup, yenilik doğurucu bu dava sonunda verilen kararın kesinleşmesinden sonra ayni hakka dönüşebilir.

Öte yandan, T.M.K.722. maddesi taşınmaz malikine rızası olmaksızın yapılmış ve yıkımı aşırı zarar doğurmayan yapının yıkımını isteme hakkı tanımış, yıkım masrafının yapı malikine ait olacağını hükme bağlamıştır. Ne var ki, yasada aşırı zarar kavramı tanımlanmadığından yasa koyucunun bu yöndeki asıl amacının göz önünde tutulmasında yarar vardır.

Değinilen maddenin düzenlemesine yol açan asıl neden, meydana getirilen yapının korunmasındaki mevcut olan genel iktisadi yarardır. Diğer bir söyleyişle yapının yıkımı halinde dava tarihine göre objektif ölçüler içerisinde tespit edilecek zararın çok fazla olması aşırı zararın varlığını gösterir. Bununla birlikte gerektiğinde özel ve teknik hususlarda uzman bilirkişilerin bilgisine başvurulmak suretiyle taşınmaz sahibinin o yapıdan yararlanma derecesi, arsanın bütünlüğünün bozulup bozulmaması, taşınmazın değerinde doğacak noksanlık gibi sübjektif olgular da dikkate alınmalıdır.

Aşırı zarar doğması sebebiyle yapı yıkılamadığı takdirde taşınmaz malikinin mamelekinde sebepsiz bir zenginleşme meydana geleceğinden, taşınmaz malikinin malzeme malikine (muhik) bir tazminat vermesi gerektiği, malzeme maliki iyi niyetli değilse tazminat miktarının levazımın en az kıymetini geçemiyeceği aynı Kanunun 723. maddesinde belirtilmiştir. Bu durumda. 4.3.1953 tarih 10/3 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararının gerekçesinde benimsenen ve uygulamada kararlılık kazanmış ilke uyarınca aşırı zarar sebebiyle yapı yıkılamıyorsa, iyi veya kötü niyete göre haklı (muhik) tazminat veya en az levazım bedelini ödeyip ödemeyeceği arsa malikinden sorulmalı, kabul ettiği takdirde bu bedel karşılığında yapının taşınmaz malikine aidiyetine karar verilmeli, aksi halde yıkım istemi reddedilmelidir. Maddedeki “muhik tazminat” sözcüğünden salt inşaat bedeli değil, olayın özelliğine göre Medeni Kanunun 4 üncü maddesinden aldığı yetkiye dayanarak hakimin takdir edeceği en uygun bedel; “asgari levazım bedeli” sözcüğünden ise, taşınmaz maliki yönünden yapının sübjektif (öznel) olarak taşıdığı değer anlaşılmalıdır.

Somut olayda, el birliği mülkiyetine tabi taşınmazda ortaklardan birinin verdiği muvafakatin diğer ortaklar bakımından bağlayıcılık taşımayacağı ve davalının iyiniyetli sayılmasına yeterli olmayacağı kuşkusuzdur. Bu durumda. T.M.K.nun 724 üncü maddesindeki koşullardan öncelikli koşul olan iyiniyet koşulu gerçekleşmediğinden, karşı davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ne varki, asıl dava bakımından hükme yeterli bir soruşturma yapılmış değildir.

Hal böyle olunca, asıl davada ileri sürülen el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinin yukarda değinilen ilkeler çerçevesinde toplanacak delillerle değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla hüküm kurulması isabetsizdir. (YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ - Karar No.2011/10559).

Kira Sözleşmesine Dayalı El Atmanın Önlenmesinde Husumet

Davaya dayanak yapılan 01/05/2013 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli kira sözleşmesi, davacı ile … Toplu Yapı Yönetim Kurulu arasında düzenlenmiştir. Davada, davalıların, haksız müdahalede bulunduğu ileri sürülerek kira sözleşmesine dayalı el atmanın önlenmesi talep edilmektedir. Davacı kira sözleşmesine dayandığına göre, öncelikle kira sözleşmesinin geçerli olup olmadığının belirlenmesi ve ona göre el atmanın önlenmesi talebi hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece, kira sözleşmesinin geçerli olduğu kabul edildiği halde davanın kiraya verene yöneltilmediği gerekçesiyle husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de uyuşmazlık davacı ile davalılar arasında meydana gelmiştir. Bu durumda husumetin davalılara yöneltilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/4664 E. , 2021/9136 K.).

Şahsi Hakka Dayalı Zilyetlik Nedeniyle Müdahalenin Önlenmesi

Dava mülkiyet ihtilafına dayalı olmayıp, somut olayın özellikleri nazara alındığında tamamen zilyetliğe dayalı komşuluk hukukuna aykırı davranışlar nedeniyle elatmanm önlenmesi isteğine ilişkin bulunmaktadır. Dosya içeriğinden de anlaşılacağı üzere; davacı, babası Ali Osman’ın 10/130 hisse itibariyle tapu ile paydaş bulunduğu 2. kattaki bağımsız bölümde oturmaktadır. Diğer bir ifade ile davacı, somut olayda feri zilyet durumundadır. Mülkiyet hakkının aşırı, taşkın veya sorumsuz kullanılmasından olumsuz yönde etkilenen veya zarar gören her taşınmaz maliki veya o taşınmaz üzerinde ayni yahut şahsi hakkı nedeniyle fiili hakimiyeti bulunan şahıslar komşu sayıldıklarından elatmanm önlenilmesi davası açabilirler. Zarar görenin malik ya da taşınmazı fiili hakimiyeti altında bulundurmaya yetkili ayni veya kişisel hak sahibi olması, komşuluk sıfatının belirlenmesinde sonuca etkili değildir. Komşuluk hukukundan kaynaklanan davaları sadece malikler değil, kiracı ve ortakçı gibi sıfatlarla taşınmazı kullananlar da açabilirler. Davacının komşu taşınmazda kira akdine dayalı olarak oturuyor olması da gerekli görülemez. Zira davacı, davalılara komşu olarak babasına ait evde devamlılık arz eder şekilde oturduğuna ve bağımsız bölümü fiili hakimiyeti altında bulundurduğuna göre, feri zilyet konumunda olduğunun kabulü gerekir. Kaldı ki, davacı aynı zamanda sözü edilen binanın da yöneticisi durumundadır. Bu itibarla, böyle bir davanın açılabilmesi için davacının malik sıfatını taşıması gerekmez. Buna göre de, uyuşmazlık bu kapsamda değerlendirilerek tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde tüm delillerinin eksiksiz olarak toplanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2006/7914 E., 2007/201 K.).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS