0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İtirazın İptali Davası Nedir?

İtirazın iptali davası, İcra İflas Kanununun (İİK) 67. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:

İcra İflas Kanunu m.67

Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.

Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.

İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.

Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.

Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır

(HGK-K.2022/694)

İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;

i) İlamsız takip yapılmış olması,

ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,

iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde itirazın iptali için mahkemeye başvurmuş olması, yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.

Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.

İtirazın İptali Davasının Niteliği, Yargılama Usulü ve Hukuki Yarar

(HGK-K.2022/1077)

Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini talep eder (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 251).

Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden, davanın reddi hâlinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi davanın kabulü hâlinde borçlu da alacaklıya karşı menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır. Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.

İtirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yaptığı itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.

Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK m. 67/1). Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri dışında, itirazın iptali davasında başka itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden, mahkemenin borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi hâlinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkâr tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.

Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamışken, itirazına konu borcun tamamını öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukukî yararı bulunmayacaktır. Zira itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukukî yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukukî yarar mevcut olmayacaktır.

Hangi Hallerde İtirazın İptali Davası Açılır?

(Y9HD-K.2020/11925)

Genel haciz yoluyla ilamsız icra takiplerinde borçlunun itirazı üzerine takip durur ve alacaklının takibin devamını sağlamaya yarayan imkanlarından biri İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde öngörülen itirazın iptali davasıdır. İtirazın iptali davası, takip alacaklısı tarafından itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılır. İcra takibinde yer alan ve borçlu tarafından itiraza uğrayan kısım davanın konusunu oluşturur. Borcun tamamına ya da bir kısmına itiraz hallerinde olduğu gibi imzaya itiraz ile faize itiraz edilmesi durumunda da itirazın iptali davası açılabilir. İcra İflas Kanunu’nun 68 ve 68 (a) maddelerinde sözü edilen belgelerden birine sahip olmayan alacaklı, itirazın giderilmesini sağlayabilmek için yalnız itirazın iptali yoluna başvurabilir. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemiş ya da itiraz geçerli değilse alacaklının itirazın iptali davası açmasında hukuki yarar yoktur.

İtirazın İptali Davası Açma Süresi, Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süre

(HGK-K.2020/621)

Alacaklı tarafından itirazın iptali davasının, borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması zorunludur. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.06.2019 tarihli ve 2017/19-1651 E., 2019/707 K. sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.

İİK’nın 67. maddesinde gösterilmiş olan süre hak düşürücü süredir. Hak düşürücü süre; hak sahibinin hakkın korunması için kanun veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde öngörülen eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran süredir. Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın borçlunun bir eylem veya işlem yapmasına gerek yoktur. Hak düşürücü süre geçmekle kendiliğinden son bulur. Hak düşürücü süreler itiraz niteliği taşırlar. Taraflar hak düşürücü süreyi davanın her aşamasında hatta kararın bozulmasından sonra da ileri sürülebilirler. Ayrıca hak düşürücü sürelerin incelenmesi tarafların iradelerine bırakılmamıştır. Hâkim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması, araştırma ve inceleme konusu yapılması gerekmektedir.

Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Nazilli 2. İcra Müdürlüğünün 2010/308 sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı T. Vakıflar Bankası T.A.O tarafından, davalı … ve dava dışı borçlular aleyhine toplam 49.824,66TL alacağın tahsili için icra takibine başlanıldığı, davalı tarafından ödeme emrine 13.06.2011 tarihinde (süresinde) itiraz edildiği, ödeme emrine itiraz dilekçesinin takip alacaklısına tebliğ edilmediği, davacı tarafından da 01.10.2014 tarihinde itirazın iptali davası açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, itirazın iptali davası, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gereken bir dava olup, açık kanunî düzenlemeye göre dava açma süresi itirazın tebliği ile başlar. Ödeme emrine itiraz, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak takip alacaklısına tebliğ edilmez ise kanunda öngörülen bir yıllık süre başlamayacaktır. İİK’nın 67/1. maddesindeki düzenleme dikkâte alındığında, icra dosyasında alacaklının icra işlemleri yapmış olmasının itirazın tebliği anlamına gelmeyeceği de açıktır. Bu durumda, mahkemece açılan davanın süresinde olduğu gözetilerek, işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmelidir.

İtirazın İptali Davasının Takibe Sıkı Sıkıya Bağlılığı İlkesi

(HGK-K.2021/377)

İtirazın iptali davası, itirazın hükümden düşürülmesi ana başlığı altında düzenlenmekle takip hukuku içinde ve takip talebiyle sıkı sıkıya bağlantılı ele alınması gereken, sonucuyla takibin devamına etkili bir dava türü olarak karşımıza çıkmaktadır ve takip talepnamesinde dayanılan borç ve borcun sebebi ile bağlılık asıldır. Öyle ki, genel hükümlere göre harca tabi olan itirazın iptali davasında alacaklı taraf isterse takip talebinde bulunurken yatırmış olduğu binde beş harcı geri alabilir ve itirazın iptali davası harcına mahsubunu isteyebilir (492 sayılı Harçlar Kanunu m. 28/a, 29/I, III).

Bu davada, ispat yükü kural olarak davayı açan alacaklıda olup, alacaklı alacağını ispatla yükümlüdür. Genel hükümler dairesinde her türlü delille ispat edilecek alacak da yine takip talebine konu olan ve borçlu tarafça itiraza uğrayan alacaktır. Zira aynı maddede itirazın haksızlığı borçlu açısından, takibin haksız ve kötü niyetli yapılması da alacaklı açısından tazminat müeyyidesine bağlanmıştır.

Genel hükümlere göre her türlü ispat olanağının varlığı, takip talebinde yer alan borç sebebinden ve takip dayanağından uzaklaşmak anlamında düşünülmemelidir. Burada sadece icra mahkemesinin dar yetkisi nedeniyle inceleyemediği delillerin genel mahkemede serbestçe ancak borca bağlı olarak ileri sürülmesi olanağının varlığı söz konusu olmaktadır.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Bursa 15. İcra Dairesinin 2013/5410 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı borçlu aleyhine 13 adet faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmış, icra takibine dayanak fatura örnekleri de takip talebi ekinde sunulmuştur. Ödeme emri davalıya 20.08.2009 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı borçlu vekilince 25.08.2009 tarihinde takibe itiraz edilmiş ve takibin durduğu anlaşılmıştır.

İtirazın iptali davaları, takibe sıkı sıkıya bağlı olup, uyuşmazlığın icra takibine dayanak yapılan belgelerle sınırlı olarak incelenip çözümlenmesi gerekir. Davacı tarafından icra takibinin dayanağı olarak takip talebine ekli faturalar gösterilmiş, mahkemece davacının iddia ettiği alacak miktarının tespitinde teslim belgelerine dayalı faturalardaki alacağın sabit olduğu kabul edilmiştir. Ancak mahkemece icra takibine dayanak yapılan fatura konusu alacak miktarının ödenip ödenmediği noktasında, takip konusu edilmeyen faturalar da inceleme konusu yapılarak karar verilmesi yerinde değildir.

Mahkemece, takip ve dava konusu edilen faturalarla ilgili araştırma ve inceleme yapılarak, teslim edildiği ispat edilen fatura konusu malzemelere ilişkin alacak miktarının ödenip ödenmeği hususunda bu faturalara bağlı olarak davacının ticari defterleri de incelenmek suretiyle takibe konu faturalardan sonra yapılan ödemeler var ise bu ödemeler de değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.

İtirazın İptali Davasında İcra İnkar Tazminatı

(HGK-K.2022/1046)

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 1. fıkrasına göre takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptali davası açabilir. Aynı maddenin 2. fıkrasına göre de itirazın iptali davasında borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı, diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre ret veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere uygun bir tazminatla mahkum edilir. Kanunda öngörülen tazminatların tespitinde takip talebi veya davadaki talep esas alınır.

İcra inkâr tazminatı Kanun’a borçlu olduğu miktarı bilebilecek ya da bu miktarı tayin edebilecek durumda olan borçlunun ödeme emri üzerine icrada borcunu inkâr etmesini önlemek amacıyla konulmuştur. İcra inkâr tazminatı için müstakil ayrı bir dava açılamaz. Ayrıca açılan itirazın iptali davasında talep edilen icra inkâr tazminatında ayrıca harç ödenmemiş olması da talebin geçersizliğini gerektirmez.

İcra inkâr tazminatı hüküm altına alınan alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz. İcra inkâr tazminatı Borçlar Kanunu anlamında bir tazminat olmayıp borçlunun ödeme emrine haksız yere itiraz etmesini önlemek için konulmuş bir müeyyidedir (Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2017, s. 112). Bu nedenledir ki Kanunda oran ile ilgili olarak üst sınır da öngörülmemiştir.

(Y9HD-K.2021/16789)

İtirazın iptali davasında borçlunun haksızlığına karar verilmesi halinde ve alacaklının talep etmiş olması şartıyla, borç miktarının Kanunda gösterilen orandan az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilir. İcra inkar tazminatına karar verilebilmesi için alacağın belirli ya da belirlenebilir olması gerekir. Ancak, hak tartışmalı ise icra inkar tazminatına hükmedilemez. Alacağın likit olması şartıyla itirazın iptali davası sonunda borçlunun itirazının kısmen kabulü halinde dahi, kabul edilen kısım bakımından icra inkar tazminatına hükmedilmelidir. İcra inkar tazminatı, asıl alacak bakımından söz konusu olur. İşlemiş faiz isteği yönünden icra inkar tazminatına hükmedilmesi mümkün değildir.

Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez.

(Y8HD-K.2014/20655)

Yargıtay Daire’leri ve Hukuk Genel Kurulu’nun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak inkar tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmamaktadır.

Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.

Borçlu, ne kadar borçlu olduğunu yada olmadığını her zaman kendi elinde olan delil ve bilgilerle bilme ve araştırma olanağına sahip olmayabilir. Borçlu, açıkça belli olmasa bile ne kadar borçlu olduğunu objektif kriterlere göre tespit edebiliyor veya edebilecek durumda yada tespit edebilmek için gerekli olan unsurlara ve bilgilere sahipse, alacak likit ve muayyen sayılır. Takibe konu alacağın yargılama faaliyetine ihtiyacı olup olmadığı takip talepnamesinde belirtilen rakamlarla, yargılama sonunda ortaya çıkan rakamların farklı ve takip talepnamesinden daha az olmasından da anlaşılabilir. İtirazın iptali davasına konu olan alacağın gerçek miktarının hesaplanması bilirkişi incelemesini gerektiriyorsa, takibe konu olan alacağın miktarı belli olmaktan çıkmıştır. Ancak her somut olayda çözümün bilirkişi incelemesine bağlı olup olmadığı, dosya bilirkişiye gitse dahi hakimlik bilgisi ve borçlu tarafından bilinebilecek olup olmadığı koşullarının gözetilmesi gerekir.

Borçlu belirli bir alacak için yapılan icra takibinde borcun bir kısmına itiraz etmek istediğinde, itiraz ettiği kısmı açıkça göstermek zorundadır. Borçlu buna uymaz ve borcun tamamına itiraz ederse, itirazın iptali davası sonucunda borçlu olduğu miktar bakımından icra inkar tazminatı ödemekle yükümlüdür (Yargıtay 9.HD. 4.4.2008 gün 2007/ 14360 E, 2008/ 7511 K.).

Alacağın likit olması şartıyla, itirazın iptali davası sonunda borçlunun itirazının kısmen kabulü halinde dahi, kabul edilen kısım bakımından icra inkar tazminatına hükmedilmelidir.

İcra inkar tazminatı, asıl alacak bakımından söz konusu olur. İşlemiş faiz isteği yönünden icra inkar tazminatına hükmedilmesi mümkün değildir.

İtirazın İptali Davasında Görevli Mahkeme

İcra takibinin konusu alacak hakkındaki dava hangi mahkemenin görevine giriyorsa itirazın iptali davası da o mahkemede açılmalıdır. Yargıtay kararlarına göre itirazın iptali davasının açılabileceği bazı mahkemeler şunlardır:

Dava, kurum zararından kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yürütülen icra takibine karşı yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemelerin görevi sorunu, kamu düzenine ilişkin olup taraflarca açıkça veya hiç ileri sürülmese bile, yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilmelidir. Şu durumda, somut olayda uyuşmazlığın çözümü genel mahkemelerin görevi içerisinde kaldığından, davanın genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerekir (Y4HD-K.2016/1226).

Davacı vekili, davalıya ait şehir atık su hattındaki tıkanıklık nedeniyle geri tepen pis suların davacıya sigortalı işyerinde hasara neden olduğunu, eksper tarafından belirlenen 2.203,00 TL. hasar bedelini ödeyip sigortalının haklarına halef olduklarını belirterek, davalının rücuen tahsil için başlatılan icra takibine itirazının iptalini talep etmiştir. Haksız fiilden doğan davada genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin görevli olduğu, davacının halefiyete dayalı olarak açtığı rücuen tazminat davasında da Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir (Y17HD-K.2019/7614)

Davanın davacının dava dışı kredi müşterisi ile imzaladığı genel kredi sözleşmesinin davalılarca müteselsil kefil olarak imzalanmış olmasına ve kredi borcunun ödenmemiş bulunmasına dayalı olarak açılmış bir itirazın iptali davası olmasına göre, davanın açıldığı tarihte Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olduğu kabul edilmelidir (Y19HD-K.2015/14521).

Dava itirazın iptali istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın 06.07.2015 tarihli iş makinesi kiralama sözleşmesinden kaynaklandığı ve bu sözleşmenin sadece iş makinesinin kiralanmasına ilişkin hususları içerdiği açıktır. Bu durumda, uyuşmazlığın sulh hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir (Y20HD-K.2016/11289).

İcra takibi konusu alacak (davası) iş mahkemesinin görevine girmekte ise, itirazın iptali davası da iş mahkemesinde açılır (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku, İstanbul Kasım 2004, s. 223.). Buna göre davada 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 7. maddesi uyarınca sözlü yargılama usulü uygulanır (Y9HD-K.2020/11925).

Taraflar, tüketici hakem heyetine başvuru zorunluluğu teşkil eden miktar dahilindeki uyuşmazlıklarda, isterlerse hakem heyetine başvuruda bulunmaksızın, İcra İflas Kanunu’ndaki ilamsız/ genel haciz yoluyla icra takibinde bulunabilecekler, takibe itiraz halinde ise icra takibinin devamını sağlamak için İİK.nun madde 67/1 uyarınca itirazın iptali davasını Tüketici Mahkemelerinde açabileceklerdir (Y3HD-K.2019/3427)

Süresinde İtirazın İptali Davası Açılması veya Açılmamasının Sonuçları

(Y3HD-K.2015/3568)

Alacaklı bir yıl içinde itirazın iptali davası açmazsa, yaptığı ilâmsız takip düşer, bir yıllık süreyi geçiren alacaklının, genel hükümlere göre alacağını dava etme hakkı saklıdır (İİK. 67/IV) Yani alacaklı alacağı zamanaşımına uğramadığı sürece, genel mahkemelerde bir alacak (tahsil) davası açabilir. Ancak, alacaklının açacağı bu alacak (tahsil) davası sonucunda alacağı ilâm ile düşmüş olan icra takibine devam edilmesini isteyemez; ancak bu ilâma dayanarak ayrıca ilâmlı icra takibine girişebilir.

İtirazın iptali davası bir yıl içinde açılmakla, derdest olan ve itiraz ile durmuş olan icra takibi iptal edilmiş olmaz; takip durmaya devam eder. Bu durumda, davayı kazanan alacaklı, “mahkemeden” alacağı ilâm ile, itiraz üzerine durmuş olan ilâmsız takibe devam edilmesini istem, dolaysıylada haciz olanağı elde eder. Dava, devam ettiği sürece bir yıllık haciz isteme süresi işlemez. (İİK. 78/II)

İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı/borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse “mahkeme” bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.

Mahkemece İtirazın iptali davasının sonucunda verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olarak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü içerecektir. Zira davanın reddi kararında; durmaya devam eden takip verilecek red kararının kesinleşmesi ile iptal edilmiş olacaktır. Davanın reddi kararının kesinleşmesi ile takip konusu alacağın mevcut olmadığı kesin (hüküm) olarak tespit edilmiş olur. Alacaklı, aynı borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamaz. Davanın reddine karar veren “mahkeme”, alacaklının kötüniyetle icra takibinde bulunduğu ve itirazın iptali davası açtığı kanısına varırsa borçlu talep etmişse alacaklıyı borçluyu tazminat ödemeye (şartaları varsa kötüniyet) mahkum edecektir. İtirazın iptali davasının reddi kararı ile eğer varsa ihtiyati haciz de kendiliğinden hükümsüz kalır.

İtirazın İptali Davası İle İtirazın Kaldırılması Davası Arasındaki İlişki

(HGK-K.2019/218)

Süresi içinde yapılan geçerli bir itiraz ile veya gecikmiş itiraz nedeninin icra mahkemesince kabulü üzerine duran icra takibine devam edebilmek için alacaklının başvurusu ile itirazın hükümden düşürülmesi lazımdır ve bunu temin gayesiyle alacaklının ya itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurması ya da genel mahkemelerde itirazın iptali davası açması gerekir. Bu doğrultuda; takip konusu alacak İİK’nın 68, 68-a maddelerindeki belgelerden birine dayanmaktaysa, alacaklı dilerse icra mahkemesinde itirazın kaldırılması, dilerse mahkemede itirazın iptali davası açma (m.67) yoluna gidebilir.

Alacaklı seçim hakkını mahkemede dava açmak suretiyle kullanmışsa, bu defa dava derdest iken bunu olduğu gibi bırakarak icra mahkemesinden itirazın kaldırılması yoluna başvuramaz. Hatta evvelce icra mahkemesine başvuran alacaklı, sonra mahkemeye başvurarak itirazın iptali davası açmışsa, bu davanın derdest olduğu sırada, tekrar icra mahkemesine dönerek ilk müracaatını yineleyemez. Bununla beraber önce itirazın kaldırılmasını talep eden alacaklı, bu yolu bırakarak itirazın mahkemede iptalini isteyebilecektir (Değnekli, A.: İtirazın İptali Davası, Ankara 2013, s.79).

Hem itirazın iptali davası, hem de itirazın kaldırılmasında kanun koyucu hak düşürücü süreler öngörmüş olup, bu süre itirazın kaldırılması için altı ay (m.68, 68-a), itirazın iptali davası için bir yıldır (m. 67). Her ikisinde de süre ödeme emrine itirazın alacaklıya veya vekiline Kanun’un 62/2. maddesi çerçevesinde tebliğinden itibaren başlar ve tebliğ Tebligat Kanunu hükümleri çerçevesinde sağlanır.

İtirazın İptali Davasının Islah Yoluyla Alacak Davasına Dönüşmesi

(Y20HD-K.2019/6680 )

Alacakla ilgili olarak daha önce icra takibi yapılmış olması davanın alacak davası şeklinde açılmasına engel teşkil etmemektedir. Alacağını tahsil için icra takibi yapan alacaklı, itirazın iptalini isteyebileceği gibi itirazın iptalini istemeden doğrudan alacağın tahsilini de isteyebilir. İtirazın iptali davası açılması halinde dahi ıslah yoluyla davasını alacak davasına dönüştürebilir. Mahkemece bu maddi ve hukuki vakıalar gözetilmek suretiyle davanın alacak davası şeklinde görülüp sonuçlandırılması gerekir.

(Y(Kapatılan)7. HD-K.2014/12688)

İtirazın iptali davasında dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması mümkün olup, arttırılan kısım yönünden tahsil davası olarak hüküm kurulmalıdır. Davaya konu miktarın ıslah yoluyla arttırılması itirazın iptali davasının niteliğini değiştirmez ve tamamını tahsil davasına dönüştürmez.


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS