0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Esas Hakkında Mütalaa Nedir? (CMK 216)

Esas hakkında mütalaa; delillerin duruşmada ortaya konulması evresinden sonra, “delillerin tartışılması” aşamasında kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet Savcısının ceza davasının esası hakkındaki beyanıdır. Diğer bir deyişle, uyuşmazlığın nasıl çözülmesi gerektiği konusunda Cumhuriyet Savcısının son görüşüne esas hakkında mütalaa denir.

Esas hakkında mütalaa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının vazgeçilmez bir unsuru olan “çelişmeli yargılama” ilkesinin gereğidir. İddia makamı ile savunma makamı arasında meydana gelen çelişme adil yargılanmayı temin etmektedir.

Esas hakkında mütalaa, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 216. maddesinde düzenlenmiştir.

Esas Hakkında Mütalaa Ne Zaman Verilir?

Cumhuriyet Savcısı esas hakkında mütalaa vermeden önce, ceza davasındaki tüm deliller ortaya konulmuş ve tarafların delillere ilişkin beyanı alınmış olmalıdır. Yani deliller tek tek tartışılmış olmalıdır (CMK 215). Örneğin, sanık, tanık, müşteki dinlenerek beyan delilleri duruşmada tartışılmalı, ses kaydına dair belirti niteliğindeki tapeler okunmalı, görüntü kayıtları izlenmeli ve her türlü belge delili duruşmada taraflara okunarak tartışılmalıdır.

Her dava dosyasının kendine özgü delilleri toplanıp ortaya konulduktan ve tek tek tartışıldıktan sonra; duruşmanın sonuç çıkarma evresinde bir “bütün olarak delillerin tartışılması” aşaması başlar. Delillerin bir bütün olarak tartışılması aşamasında ceza davasının esası hakkında söz sırası şu şekildedir (CMK m.216):

  • Bireysel iddia makamını temsil eden müdahil (katılan) ve avukatı, herkesten önce davanın esası hakkındaki son sözünü söyler.

  • Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, müdahil ve vekilinden hemen sonra esas hakkındaki görüşünü, yani esas hakkındaki mütalaasını açıklar.

  • Sanık ve avukatına veya sanığın kanunî temsilcisine, esas hakkında savunma yapmak üzere söz hakkı verilir.

Taraf beyanları bu şekilde alındıktan sonra, mahkeme sanığa son sözünü sorar ve duruşmayı bitirerek kararını açıklar.

Esas Hakkında Mütalaa Nasıl Olmalıdır?

Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaayı nasıl vermesi gerektiği konusunda Ceza Muhakamesi Kanunu’nda açık bir hüküm yoktur. Ancak, yargıtay kararları ile yerleşik bir yargısal uygulama mevcuttur. Buna göre, Cumhuriyet savcısının görüşü mahkumiyete ilişkin ise esas hakkında mütalaası üç zorunlu unsur içermelidir:

1. Olayın Anlatılması: Cumhuriyet savcısı esas hakkında mütalaasını açıklarken sanığın suçlandığı vakıayı açık ve seçik bir şekilde ortaya koymalıdır. Örneğin, “Sanık Mehmet Çelik’in 01.02.2020 tarihinde saat:19.00 sıralarında Ahmet Durmaz’a ait…..adresinde bulunan bir adet bilgisayarı yerinden alarak kaçtığı anlaşıldığından” şeklinde bir olay anlatımı olmalıdır. Mütalaadaki olay anlatımı, özellikle karmaşık ceza davalarında savunma yapmaya imkan verecek düzeyde açık olmadığı takdirde sanığın savunma hakkı ihlal edilmiş olacaktır.

2. Suç Vasfının Gösterilmesi: Cumhuriyet savcısı mütaalaasında suç vasfını, yani sanığın hangi suç ile cezalandırılması gerektiğini açıklamalıdır. Örneğin, “Sanık Mehmet Çelik’in hırsızlık suçunu işlediği anlaşıldığından” şeklindeki bir ifadeyle suçun vasfını ismen açıklamalıdır. Çünkü, suçun vasfına göre savunmanın biçimi değişebileceği gibi ceza miktarına göre hagb, cezanın ertelenmesi, adli para cezası veya etkin pişmanlık uygulanması ihtimallerinde sanık ve avukatı bir savunma stratejisi belirleyebilir.

3. Kanun Maddesinin Gösterilmesi: Mütalaada sanığın suçlandığı kanun ve kanun maddesinin numarası mutlaka gösterilmelidir. Kanun maddesinin gösterilmesi; suç vasfının olaya uygun olup olmadığı, suçun işlenip işlenmediği veya işlenmişse suçun tabi olduğu hukuki rejimin ne olduğunun savunma tarafından anlaşılması açısından gereklidir. Örneğin, “Sanık Mehmet Çelik’in 5237 sayılı TCK’nın 142/2-h maddesi gereği cezalandırılması…” şeklinde bir açıklama olmalıdır.

Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını yargılama konusu olan tüm suçlar yönünden açıklaması ve bu mütalaanın mahkûmiyet yönünde olması durumunda uygulanması talep edilen kanun ve maddelerini de kapsaması zorunlu kabul edildiğinden, Cumhuriyet savcısının sanığın da bulunduğu 28.05.2015 tarihli celsede esas hakkında mütalaa olarak açıkladığı ancak yukarda izah edildiği şekilde suç isimleri ve uygulanması istenen kanun maddelerini içermeyen mütalaasıyla birlikte sanığın son savunması alınarak mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, bozma nedenidir (Y16CD-K. 2017/5658)

4. Delillerin Gösterilmesi: Savcılık esas hakkında mütalaa verirken suçun işlendiği veya sanığın beraat etmesi gerektiği görüşüne ilişkin delillerinin nelerden ibaret olduğunu açıklamalıdır. Ancak, uygulamada savcılar mütalaa açıklarken çoğunlukla suçun delillerini göstermemektedir. Yargıtay da deliller gösterilmeden açıklanan mütalaayı geçerli saymakta, bozma nedeni yapmamaktadır. Tez, antitez ve sentez şeklindeki adil bir yargılamada savcılık görüşünü açıklarken delillerini de bildirmelidir. Örneğin, “müşteki ve tanık x’in beyanı, kamera görüntüleri, yakalama tutanağı içeriğine göre suçun işlendiği anlaşıldığından” şeklinde bir ifadeyle suçlamaya dair deliller mutlaka gösterilmelidir.

Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 08.06.2017 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delillere yönelik olan “Usul ve yasaya uygun olması nedeni ile mahkemenin önceki kararında direnilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır (YCGK-K.2022/289).

Esas Hakkında Savcılık Mütalaası Örneği

Yukarıda örneklerle parçalı olarak yer verdiğimiz esas hakkında mütalaa bir bütünlük içerisinde şu şekilde olmalıdır:

“Sanık Mehmet Çelik’in 01.02.2020 tarihinde saat:19.00 sıralarında Ahmet Durmaz’a ait…..adresindeki mağazada masa üstünde bulunan bir adet bilgisayarı yerinden alarak olay yerinden kaçtığı, olaydan bir gün sonra bilgisayarı satarken polis tarafından yakalandığı; müşteki ve tanık x’in beyanı, kamera görüntüleri, yakalama tutanağı ile anlaşıldığından, sanık Mehmet Çelik’in 5237 sayılı TCK’nın 142/2-h maddesinde düzenlenen “bina içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında” nitelikli hırsızlık suçu nedeniyle cezalandırılması kamu adına talep ve mütalaa olunur.”

Esas Hakkında Mütalaa ve Savunma Hakkı

Esas hakkında mütalaa verildikten sonra, esas hakkında savunma yapmak üzere sanık ve avukatına söz hakkı verilir. Sanık ve avukatının esas hakkında savunma yapmak üzere “makul süre” talep etme hakkı vardır. Makul sürenin ne kadar olduğu kanunda yer almadığı gibi AİHM içtihatlarında da belirli bir süre şeklinde değil, niteliği ve içeriği her olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Uygulamada mahkemeler esas hakkında savunma hazırlamak üzere sanık ve avukatına genellikle bir duruşma aralığı kadar (2-3 ay) süre vermektedir.

Esas hakkkında mütalaa açıklandıktan sonra, sanık veya avukatı tevsii tahkikat talebinde bulunabilir. Tevsii tahkikat, diğer bir deyişle kovuşturmanın genişletilmesi; daha önce araştırılmamış, incelenip tartışılmamış veya taraflarca ileri sürülmemiş yeni delillerin mahkeme aracılığıyla duruşmaya getirtilmek suretiyle yargılamaya dahil edilmesini ifade eder. Mütalaanın açıklanması ile birlikte sanık ve avukatı, mütalaa ile oluşan hukuki duruma göre mütalaaya itirazlarını bildirir, yeni deliller toplanmasını ve deliller toplandıktan sonra savcılığın yeni mütalaası üzerine savunma yapabilir. Özellikle vurgulayalım ki tevsii tahkikat talebi reddedilen sanık ve avukatına savunma yapmak üzere yeniden makul bir süre verilmelidir.

Esas Hakkında Mütalaanın (Görüşün, Beyanın) Önemi Nedir?

Esas hakkında mütalaa, iddianame ile ceza davası açarak kovuşturma aşamasında davayı takip eden savcılığın son görüşüdür. Ceza yargılaması faaliyeti; tez ve antitezin çatışması ile bir senteze varılması esası üzerine kuruludur. Yani, iddia makamı olan savcılık tez ileri sürecek, savunma makamı olan müdafii veya sanık antitez ileri sürecek ve ceza mahkemesi karar verecektir. Yargılama diyalektiği açısından esas hakkında mütalaa kritik bir konumda olduğundan, mütalaanın usule uygun verilmediği hallerde Yargıtay, yerel mahkeme kararlarını usulden bozmaktadır.

Esas hakkında mütalaa, etkin bir savunma faaliyeti açısından da zorunludur. Savunma makamı, yargılama boyunca tezler ileri süren iddia makamının olay ve delil değerlendirmesini esas hakkında mütalaa ile öğrenir. İddia makamının ceza davasıyla ilgili son görüşünü dikkate alarak bir savunma yöntemi belirler ve uygular.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ozerov/Rusya (18.05.2010-64962/01) kararında; yargılamaya savcının katılmamasını, konumuz açısından mütalaa vermeyerek katılmamasını AİHS’nin 6. maddesi kapsamında “adil yargılanma hakkının” ihlali olarak değerlendirmektedir.

Türkiye’de savcılık makamı ağır ceza mahkemesi duruşmalarına katılırken, asliye ceza mahkemesi duruşmalarına katılmamaktadır. Bu durum, çelişmeli yargılama ilkesine açıkça aykırıdır.

İddianame ile Mütalaa Arasında Ne Fark Vardır?

İddianame, Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma neticesinde “yeterli şüphe” sebepleri el etmesiyle kamu davası açmasını sağlayan belgedir. İddianame, soruşturmanın son usul işlemidir. Savcılığın iddianameyi mahkeme vermesiyle birlikte mahkeme iddianamenin kabul edilebilirlik şartlarına sahip olup olmadığını değerlendirir. İddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesiyle birlikte soruşturma sona erer, kovuşturma başlar.

  • İddianame savcılığın bir soruşturma işlemidir, esas hakkında mütalaa ise kovuşturma işlemidir.

  • İddianame ceza davasını başlatır, esas hakkında mütalaa ise ceza davasının karar aşamasında sunulur.

  • İddianame düzenlenmesi için yeterli şüphe gereklidir. İddianamenin düzenlenmesine yol açan “yeterli şüphe”, şüphelinin ceza yargılaması neticesinde mahkum olma ihtimalinin beraat etme ihtimalinden yüksek olmasıdır. Halbuki, esas hakkında mütalaa ihtimale değil, bir kesinliğe dayanır. Esas hakkında mütalaa, ceza davasının sonuç çıkarma evresinde sanık hakkında beraat veya mahkumiyet, ceza davasının düşmesine vb. ilişkin savcılığın kesin nitelikteki görüşüdür.

Esas Hakkında Savcılık Mütalaası Yargıtay Kararları


Esas Hakkında Mütalaaya Karşı Savunma Yapmak Üzere Süre Verilmelidir

Bozma sonrası yapılan yargılamada son oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından esas hakkında mütalaanın verilmesinden sonra sanıklar müdafilerinin esas hakkında mütalaaya karşı savunmada bulunmak için süre talep ettikleri ve bu talebe yönelik makul bir süre verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, 5271 sayılı Kanun’un 216 ıncı maddesi, 289 maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ıncı maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olarak taleplerin reddine karar verilmek suretiyle savunma hakları ile adil yargılanma haklarının ihlal edilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2023/16792 E. , 2023/11653 K.).

Esas Hakkında Mütalaada Yer Verilen Maddenin Uygulanmaması

İddianamede ve Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 35/2. maddesinin uygulanması istenildiği halde, 5271 sayılı CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmeden, 5237 sayılı TCK’nın 35/2. maddesi uygulanmaması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, bozma nedenidir (Yargıtay 20. Ceza Dairesi- 2019/7148 K.).

İddianamede sanık hakkında TCK’nın 188. maddesinin 5. fıkrasının uygulanması talep edilmediği, Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasında bu fıkra belirtilse de sanık veya müdafiinin esas hakkında mütalaaya karşı savunma yapmadığının anlaşılması karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmeden anılan maddenin uygulanması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, bozma nedenidir (Yargıtay 20. Ceza Dairesi - 2019/6417 K.).

Esas Hakkındaki Mütalaaya Karşı Diyeceklerin (İtirazlarının) Sorulmaması

Hükmün açıklandığı duruşmada hazır bulunan ve suça ilişkin savunması alınan sanığa CMK’nun 216. maddesine aykırı olarak esas hakkındaki mütalaaya karşı diyeceği ile son sözü sorulmadan hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, bozma nedenidir (Yargıtay 7. Ceza Dairesi - 2019/36851 K.).

İddianamede Yer Almayan Maddeye Mütalaada Yer Verilip Savunma Alınmış Olması

28.06.2011 tarihli iddianameye göre; sanık İ.. B.. hakkında dava açıldığı ve 5237 sayılı Kanun’un 148/1, 35. maddesinin uygulanmasının talep edildiği, sanık hakkında anılan Kanun’un 149/1-a, d, 35. maddenin uygulanması için 5271 sayılı Kanun’un 226. maddesi uyarınca sanığa ek savunma hakkı tanınmamış ise de; sanık ve savunmanının hazır bulunduğu 18.10.2011 günlü oturumda okunan Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaasında, sanığın TCK’nın 149/1-a, d, 35 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılmasının talep edildiği, sanık savunmanının esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanda bulunduğu, bu durumda sanığın savunma hakkının kısıtlandığından söz edilemeyeceği anlaşıldığından, tebliğnamedeki bozma isteyen düşünce benimsenmemiştir. (Yargıtay 6. Ceza Dairesi - Karar : 2015/42535).

Mütalaa Nasıl Yazılmalı, Hazırlanmalı ve Verilmelidir?

Ceza yargılamasının amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için kanıtların duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu kanıtlardan sonuç çıkarma yani tartışma evresi başlar. Böylriece ortaya konulan kanıtlarla ilgili taraflara CYY’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma olanağı sağlanacaktır. Bu tartışma tamamlandıktan sonra, önce bireysel iddia makamını temsil eden katılan ve vekili, sonra da kamusal iddia makamını temsil eden C.Savcısı esas hakkındaki görüşünü beyan edecektir. Soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, bu suretle CYY’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Kovuşturma aşaması sonunda da iddia makamı, duruşmaya getirilip tartışılan kanıtları değerlendirerek esasa ilişkin iddialarını ortaya koyacak, sanık veya müdafii de buna ilişkin savunmasını yapabilecektir. Bu, tez yani iddia ile antitezin yani savunmanın çatışmasıyla, sonuca yani karara ulaşılan bir süreç olan yargılama sonucunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu koşuludur.

Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CYUY’nın 251. ve 5271 sayılı CYY’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Yasada da, C.Savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.

Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.

Kamusal iddia makamını temsil eden C.Savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.

Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” ( Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul, s.193, 936-937 ); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime ( veya hâkimin takdirine ) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir. ” ( Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s.258-262 ) şeklinde görüşler bulunmaktadır.

Bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde;

Kamusal iddia makamını temsil eden C.Savcısının esas hakkındaki görüşünün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda beyan edilen “mahkememizce önceden verilen karar gibi hüküm kurulması mütalaa olunur” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar : 2009/48).

Esas Hakkında Mütalaanın Geçerliliği

Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;

“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.

2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.

3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir.

Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.

Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine 5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 19.04.2018 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delile yönelik olan “Bozma ilamına uyulmasını talep ediyoruz” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesince Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu kabul edilmelidir.

Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanığa esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir (Ceza Genel Kurulu - 2019/266 E. , 2021/411 K.).

Usulüne Uygun Esas Hakkında Mütalaa Verilmemesi

Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan suça sürüklenen çocuğa esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır. Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi; “1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık … müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. 3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir. Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık … müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır. Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CMUK’nın 251 ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanun’da da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.

Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, …, ….193, 936-937.); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâa­sının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir.” (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, …, 1970, ….258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine 5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 11.06.2014 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delile yönelik olan “Usul ve yasaya uygun Yargıtay bozma ilamına kısmen uyulmasına, beraat hususu ile ilgili olarak uyulmamasına karar verilmesi talep ve mütalaa olunur.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün kurulduğu kabul edilmelidir.Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin suça sürüklenen çocuk hakkında kurduğu direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan suça sürüklenen çocuğa esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir (Ceza Genel Kurulu 2020/190 E. , 2022/525 K.).

Usulüne Uygun Esas Hakkında Mütalaa Verilmeden Hüküm Kurulamaz

Delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.

Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.

Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.

Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.

Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, …, s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hak­kındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumun­da olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâa­sının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir.” (Dr….. Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, …, 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.

Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümlerin Özel Dairece bozulmasından sonra, sanıklar ve müdafileri ile katılan mağdure vekilinin hazır bulundukları 08.01.2020 tarihli oturumda, sırasıyla sanıklar ve müdafilerinden, katılan mağdure vekilinden ve Cumhuriyet savcısından Özel Daire bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanıklara esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmanın bitirildiği ve direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu dosyada;

Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 08.01.2020 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan “Yargıtay bozma ilamının usul ve yasaya uygun olması nedeniyle uyulması gerektiği mütalaa olunur.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesince Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu kabul edilmelidir.

Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesinin sanıklar Kamil ve Niyazi hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanıklara esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir (Ceza Genel Kurulu 2020/469 E. , 2022/35 K.)


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS