Hekimlerin (Doktorların) Cezai Sorumluluğu Nedir?
Tıpta hatalı uygulamalar, diğer bir deyişle malpraktis; hekimliğin kötü uygulanması, tıbbi uygulama hatası, tıpta yanlış uygulama, doktor hatası gibi çeşitli kavramlarla ifade edilmektedir. Malpraktis teşkil eden fiiller, 5237 sayılı TCK’ya göre doktorun (hekimin) işlediği taksirli yaralama veya öldürme suçlarının unsurlarını meydana getirir.
Doktor (hekim), diş doktoru ve diğer sağlık mensupları (hemşire, hasta bakıcı vs.) mesleklerini yerine getirirken icrai veya ihmali eylemleri nedeniyle TCK’da düzenlenen aşağıdaki suçlar meydana gelebilir:
-
Taksirle yaralama suçu (TCK m.89/1),
-
Taksirle öldürme suçu (TCK m.85),
-
Görevi kötüye kullanma (TCK m.257/1) veya görevi ihmal suçu, diğer bir deyişle ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu (TCK m.257/2). Sadece kamu görevlisi olan, yani kamu sağlık kurum veya kuruluşlarında çalışan doktorlar görevi kötüye kullanma veya ihmal suçunun faili olabilir.
Doktorların Cezai Sorumluluğunun Unsurları
Doktor, doktorluk mesleğinin gerektirdiği yükümlülükler ile tıp biliminin geçerli kurallarına uygun olarak müdahalede bulunmalı, tıbbın ilke ve prensiplerine aykırı teşhis ve tedavi işlemleri yapmamalıdır. Doktorun müdahalesi öncelikle endikasyon da denilen tıbbi bir gereklilik nedeniyle teşhis, tedavi ve hastalıktan korunma gibi sebeplerle gerçekleştirilmelidir. Bu zorunluluk Anayasa’mızın 17. maddesinde de vurgulanmıştır. Doktor tıptaki bilimsel gelişmeleri takip etmeli ve bu güncel bilgiler doğrultusunda tıbbi müdahalede bulunmalıdır. Doktorun standartlara ve bilimsel kurallara uygun olarak özenli bir şekilde müdahalede bulunup bulunmadığı belirlenirken işlem sonucunda hastanın şifa bulması değil, kurallara uygun davranıp davranmadığı göz önüne alınmalıdır.
Tıbbi müdahaleler genel olarak izin verilen risk kapsamında gerçekleştirilen müdahalelerdir. İzin verilen risk, hukuken müsaade edilen tehlike oluşturma alanı olarak tarif edilmektedir. Kişiler zarar ya da tehlike doğuracak bütün davranışlarında cezalandırılma tehdidi altında bulunmamalıdır. Toplumsal gelişmeyi sağlamak veya daha kıymetli hukuki değerlere ulaşabilmek için bazı durumlarda kişilere yaptıkları işin niteliği gereği belirli oran ve ölçüde risk oluşturması için izin verilmelidir. Önemli olan belirlenen kurallara uygun şekilde gerçekleştirilen davranışların izin verilen risk alanı içinde yapılması ve neticenin de bu alan içinde gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu takdirde sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Tıbbi müdahale türü olarak ameliyat yapılması, maden ocağı işletilmesi, spor faaliyeti, patlayıcı madde üretimi, trafikte araç kullanılması, kurallara uygun olarak av yapılması ve endüstriyel tesis işletilmesi izin verilen risk alanlarına örnek olarak gösterilmektedir. Ancak konunun uzmanı olmayan doktorun teşhis veya tedaviyi üstlenmesi anlamında üstlenme kusuru ile gerek doktorun bireysel olarak gerekse çalıştığı kurum yönünden kurumsal olarak organizasyon kusurunun izin verilen risk dışında kaldığını söylemek mümkündür.
Doktorun, tıbbi müdahale sırasında; standart uygulamayı yapmaması, bilgi, beceri veya deneyim eksikliği ile yanlış ya da eksik teşhis veya tedavide bulunması, gerektiği ölçüde ilgi ve itina göstermemesi veya hastaya gereken tedaviyi vermemesi neticesinde tehlike ve zarar oluşturan eylemleri tıbbi hata olarak kabul edilecektir. Tedavi sonrası bakım ve kontrol yükümlülüklerine aykırılıkların da bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir. Ön muayenenin eksik yapılması, hastanın anamnezinin (geçmiş bilgisi) ya hiç ya da gerektiği gibi alınmaması veya gerekli tetkiklerin yapılmaması teşhis aşamasında; gereken tıbbi müdahalenin hiçbir şekilde yapılmaması, ameliyat sırasında hastanın vücudunda yabancı madde unutulması, yanlış tedavi yöntemi seçilmesi, yanlış ilaç verilmesi, hastanın veya müdahale edilecek uzvun karıştırılması, müdahalenin ölçüsüz bir şekilde yapılması, hijyen kurallarına dikkat edilmemesi veya hatalı ameliyat tarzının benimsenmesi de uygulamada tedavi aşamasında görülen tıbbi hata örneklerindendir (Nebahat Kayaer, Ceza Hukukunda Hekimin Tıbbi Müdahalesi Çerçevesinde İşlenen Taksirle Öldürme Suçu (yayınlanmamış doktora tezi) Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı, İzmir, 2012, s. 237 vd).
Bu noktada komplikasyon kavramının da izah edilmesi gerekmektedir. Türk Dil Kurumunun Bilim ve Sanat Terimleri Sözlüğü’nde; “Bir hastalığın devamı sırasında oluşan başka patolojik olaylar veya hastalıklar, ardıl sorun, karmaşıklık” şeklinde tanımlanan komplikasyon, doktorun müdahale sırasında bilgi, beceri ve deneyim eksikliği olmaksızın standart uygulamayı, doğru teşhis ve tedaviyi özenli bir şekilde gerçekleştirmesine rağmen öngörülemeyecek ve engellenemeyecek şekilde ortaya çıkan, hekimliğin kötü uygulanmasından kaynaklanmayan zarar doğurucu durumları ifade etmektedir. Tıbbın kural ve gereklerine uygun davranıldığı hâlde hastanın veya doktorun elinde olmadan gelişen öngörülememiş ve engellenememiş zarar veya sonuç söz konusu ise komplikasyondan bahsedilir. Kusursuz sorumluluğun kabul edilmediği ceza hukuku sistemimizde failin bu durumdan sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir. (Ceza Genel Kurulu 2020/370 E. , 2024/158 K.).
Aydınlatma ve rıza koşulu gerçekleşmiş olsa bile, kusurlu bir tıbbi müdahale sonucunda gerçekleşen yaralanma veya ölüm nedeniyle doktor taksirle yaralama veya öldürme suçu nedeniyle cezalandırılacaktır. Hasta tıbbi müdahale konusunda aydınlatılmış ve tıbbi müdahaleye rıza vermiş olsa dahi, aydınlatma ve rıza tıbbi müdahalenin hukuka uygun olabilmesinin ön şartı olup, hekim müdahalesi tıp biliminin gerektirdiği şekilde yapılmamış ise başka bir anlatımla tıbbi müdahale kusurlu bir şekilde yapılmış ise hekim doğan sonuçtan sorumlu olacaktır. Rıza ve aydınlatma, tıp biliminin gereklerine uygun kusursuz bir tıbbi müdahale için verilmiş olup, kusurlu müdahale hallerinde, ön koşullar gerçekleşmiş olsa dahi hekim yine de doğan zararlı sonuçtan sorumlu olacaktır. Hekime yüklenebilecek bir kusur olmamasına rağmen tıbbi müdahale başarısızlıkla sonuçlanmışsa, bu durumda da komplikasyon söz konusu olacağından, bu durumda da hekimin sorumluğuna gidilemez. Kusurlu bir tıbbi müdahale sonucunda, hastanın sağlığının zarar görmesi veya yaşamının sona ermesi halinde, tıbbi müdahale ile doğan sonuç arasında illiyet bağı bulunmakta ise, aydınlatma ve rıza koşulu gerçekleşmiş olsa dahi, müdahaleyi yapan hekim, taksirle yaralama veya öldürme suçlarından sorumlu olacaktır (Y12CD-K.2013/15909).
Doktorun tıp kurallarına uygun olmayan eylemi ile meydana gelen netice arasında uygun illiyet bağının kurulması halinde eylemin taksirle yaralama veya taksirle öldürme suçuna vücut vereceği, illiyet bağının bulunmaması halinde ise eylemin TCK’nın 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı, aynı eylem nedeniyle hem taksirle yaralama veya öldürme suçundan, hem de görevi kötüye kullanma suçundan mahkumiyet kararı verilemeyeceği kabul edilmektedir (Y12-K.2021/5532). Yani kamu görevlisi olan doktor (kamu hastane veya kurumlarında çalışan doktor), taksirle yaralama veya öldürme suçu nedeniyle cezalandırıldığında, artık görevi kötüye kullanma suçu nedeniyle cezalandırılamayacaktır. Çünkü görevi kötüye kullanma suçu, genel, tali ve tamamlayıcı bir suç tipidir. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın başka bir suçu oluşturmadığı hâllerde, kamu görevlisini görevi kötüye kullanma suçu nedeniyle cezalandırmak gerekir. Buna karşılık, görevle bağlantılı yükümlülüğün ihmali sonucunda şayet bir kişi ölmüş veya yaralanmış ise, artık başka bir suç meydana geldiğinden doktor görevi kötüye kullanma suçundan dolayı ayrıca cezalandırılamaz. Özellikle ve tekraren vurgulayalım ki, özel hastanelerde veya özel sağlık kuruluşlarında çalışan doktorlar kamu görevlisi olarak kabul edilmediklerinden, bu doktorlar görevi kötüye kullanma suçu nedeniyle cezalandırılamazlar (Y12CD-K.2020/4834).
Doktorun kusurlu eylemi ile ölüm veya yaralama nedeni arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı tereddütsüz ve şüpheden uzak bir şekilde ortaya konulamadığı hallerde doktorun eyleminin “taksirle öldürme” veya “taksirle yaralama” suçu oluşturması mümkün değildir. Ölümün veya yaralanmanın müdahale veya tedavi kusurundan kaynaklandığının kesin olarak saptanamadığı, tanı ve tedavi sürecinde eksiklik olmuş ise de, bahsedilen eksiklik olmamış olsaydı dahi yapılacak tedavinin hastayı kurtaracağının kesin olduğunu söylemenin mümkün olmadığı hallerde de eylem ile ölüm veya yaralanma arasında nedensellik bağının bulunduğundan bahsedilemeyecektir.
Özellikle belirtelim ki, hastanın takip ve tedavide eksikliğe ilişkin kamu görevlisi olan doktorların ihmali davranışları görevi ihmal (TCK m.257/2) suçuna vücut verir.
Yargıtay kararlarına göre, sanık hekim tarafından meslekî özen yükümlülüğüne uygun şekilde gerekli tıbbî tetkik ve tedaviler zamanında gerçekleştirilmiş olsa dahi hastanın kurtulmasının mümkün olup olmadığının tespitinin yapılamayacağı hallerde, sanık hekimin tıp kurallarına aykırı eylemi ile ölüm neticesi arasında illiyet bağı kurulamayacağı gibi neticenin sanık hekime objektif olarak isnat edilmesinin de mümkün olmadığından beraat kararı verilmesi gerektiği kabul edilmektedir.
Malpraktis oluşturan haller dışında, hekimler nadiren kasten yaralama veya öldürme suçu nedeniyle cezalandırılmaktadır. Tıp bilimi ve mesleğinin gereklerine aykırı davranışı kasta veya taksire dayalı olabilir. Hekimlerin tıp bilimi ve mesleğinin icrası sırasında dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışları nedeniyle tedavi kusuruna yol açmaları taksirli sorumluluğa neden olur. Dolayısıyla, taksire dayalı bir tıbbi kusurla hastaya zarar veren hekimin eyleminin, kasıtlı bir suç olan görevi kötüye kullanma suçunu oluşturması mümkün olmayacağından, eylemin taksirle ölüme veya yaralamaya neden olma suçunu oluşturacağı düşünülmelidir. Buna karşın, tedavi sürecindeki kimi iradi davranışlar dolayısıyla hekimin kasıtlı suçları işlemesi de olasıdır. Kamu görevlisi olarak görev yapan hekimlerin hastaya sağlık hizmeti vermek veya tedavi etmekle yükümlü olmaları nedeniyle, bilerek ve neticelerini isteyerek bu yöndeki görevlerinin gereklerine aykırı şekilde hareket etmeleri ve TCK’nın 257. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında sayılan cezalandırma şartlarından birinin gerçekleşmesi durumunda görevi kötüye kullanma suçu oluşur. Görevi kötüye kullanma suçu, genel ve tali/yardımcı hüküm niteliğindedir. Diğer bir anlatımla, özel görevi kötüye kullanma suçları karşısında genel suç vasfında, suçla ihlal edilen hukuki yararı veya yararlardan birini koruyan temel normlar karşısında ise yardımcı norm niteliğindedir. Suçun manevi öğesi kast olup, taksirle işlenemez. Kamu görevlisinin fiilini, görevinin gereklerine aykırı davrandığı bilinç ve iradesiyle işlenmesi durumunda suçun manevi öğesi de gerçekleşir. Buna karşılık, kamu görevlisinin görevin gereğine aykırı davranışının temeli özen yükümlülüğüne aykırılığa dayanmaktaysa. kasıtlı davrandığından söz edilemeyeceğinden, ancak taksirli suçlardan dolayı sorumluluğu yoluna gidilebilir. Tıbbi kusur teşkil eden davranışın özen yükümlülüğüne aykırı şekilde bilgi eksikliği veya beceri hatasına dayanmayıp, hekimin bilinçli bir tercihi olması durumunda manevi unsurun kasta dayandığı düşünülür. Bu takdirde, hastasına zarar veren veya ölümüne yol açan kamu görevlisi hekimin eylemi bir taraftan TCK’nın 257. maddesini ihlal ederken, diğer yandan kasten öldürme veya yaralama suçlarına ilişkin ceza normları ihlal edilmiş olur. Bu normlar çatışmasında, yardımcı norm olan TCK’nın 257. madde geriye çekilirken, fail, öne çıkan kasten yaralama veya öldürmeye ilişkin temel norm ile sorumlu tutulmalıdır(Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2010/28606 E. , 2012/13900 K.).
Mevzuatta Hekimlerin Cezai Sorumluluğu
1- Doktorun taksirle yaralama suçu ve cezası, 5237 sayılı TCK’nın 89. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
TCK m.89 Taksirle Yaralama Suçu
(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına, neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine, Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.
Suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde ceza üçte birden yarısına kadar artırılır (TCK m.22/3).
2- Doktorun taksirle öldürme suçu ve cezası, 5237 sayılı TCK’nın 85. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
TCK m.85 Taksirle Öldürme Suçu
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde ceza üçte birden yarısına kadar artırılır (TCK m.22/3).
3- Doktorun görevi kötüye kullanma veya görevi ihmal suçu ve cezası, 5237 sayılı TCK’nın 257. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
TCK m.257 Görevi Kötüye Kullanma ve Görevi İhmal
(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Doktor Hakkında Soruşturma İzni Alınması Zorunluluğu
Kamu veya özel hastanele ile diğer tüm sağlık kurumlarında çalışan hekim, diş hekimi ve diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar için soruşturma izni alınması zorunludur. Savcılık soruşturma izni almadan hekim, diş hekimi ve diğer sağlık meslek mensupları (hasta bakıcı, hemşire vb.) hakkında soruşturma başlatamaz.
3359 sayılı SAĞLIK HİZMETLERİ TEMEL KANUNU aşağıdaki ek 18. maddesine göre, sağlık mesleğinin icrası kapsamında suç teşkil ettiği iddia edilen eylemler nedeniyle soruşturma yapılabilmesi soruşturma izni alınmasına bağlıdır. Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilmektedir.
3359 sayılı SAĞLIK HİZMETLERİ TEMEL KANUNU aşağıdaki ek 18. maddesi metni aşağıdaki gibidir
“EK MADDE 18- Yükseköğretim Kanunu’nun 53 üncü maddesinde yer alan soruşturma usulüne tabi olanlar hariç olmak üzere, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında 02.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilir. Mesleki Sorumluluk Kurulu, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilir. Soruşturma izni verilmesine ilişkin 4483 sayılı Kanun’un 7 nci maddesindeki süreler, iki kat olarak uygulanır. Mesleki Sorumluluk Kurulunun kararlarına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir.”
Kamu veya özel sağlık kuruluşunda görev yapan sanık hakkında Mesleki Sorumluluk Kurulundan, soruşturma izni istenmesi ve hukuki durumunun buna göre değerlendirilmesi gerekir. Soruşturma izni istenmeden yargılamaya devam edilmesi sanık hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırı olup kararın bozulması nedenidir.
Görevi Kötüye Kullanma Suçu Şikayet Süresi ve Zamanaşımı
Görevi kötüye kullanma suçu, takibi şikayete bağlı suçlar kategorisinde değildir. Bu nedenle, suçun soruşturulması için herhangi bir şikayet süresi de yoktur.
Suçun dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Suç şikayete tabi suçlardan olmamasına rağmen, dava zamanaşımı süresi içinde soruşturulmadığı takdirde, fail hakkında zamanaşımı süresi aşıldığı için soruşturma yapılamayacaktır.
Failin hapis cezası ile cezalandırılması halinde ise ceza zamanaşımı 10 yıldır. Yani, fail hakkındaki mahkumiyet hükmü 10 yıl içinde infaz edilmezse hapis cezası zamanaşımı nedeniyle ortadan kalkar.
Cezanın Ertelenmesi, Adli Para Cezasına Çevrilmesi veya HAGB
Adli para cezası, işlenen bir suça karşılık hapis cezasıyla birlikte veya tek başına uygulanabilen bir yaptırım türüdür. Doktorun taksirle yaralama, öldürme ve görevi ihmal suçlarına ilişkin hapis cezası, belli koşullarda adli para cezasına çevrilebilir.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB), sanık hakkında hükmolunan cezanın belli bir denetim süresi içerisinde sonuç doğurmaması, denetim süresi içerisinde belli koşullar yerine getirildiğinde ceza kararının hiçbir sonuç doğurmayacak şekilde ortadan kaldırılması davanın düşmesine neden olan bir ceza muhakemesi kurumudur. Doktorun taksirle yaralama, öldürme ve görevi ihmal suçlarına ilişkin hükmedilen ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) kararı verilmesi mümkündür.
Cezanın ertelenmesi, hükmedilen hapis cezasının cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesi, sanığın belirlenen denetim süresini sosyal hayat içerisinde iyi halli geçirmesi halinde cezasının infaz edilmiş sayılmasını sağlayan bir bireyselleştirme kurumudur. Doktorun taksirle yaralama, öldürme ve görevi ihmal suçlarına ilişkin hapis cezasının ertelenmesi de mümkündür.
Uzlaşma
Taksirle yaralama suçu (TCK m.89), uzlaştırma prosedürü uygulanmasını gerektiren suçlardandır. Taksirle yaralama suçu bilinçli taksirle işlense dahi uzlaştırma kapsamında olan suçlar arasındadır. Uzlaşma kapsamında olan suçlarda, gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında öncelikle uzlaştırma prosedürünün uygulanması, uzlaşma sağlanmazsa soruşturmaya veya ceza davası yargılamasına devam edilmesi gerekir.
Taksirle öldürme ve görevi ihmal veya kötüye kullanma suçu uzlaşma kapsamında olmadığından uzlaştırma prosedürü uygulanmaz.
Ceza Davasında Görevli Mahkeme
Taksirle yaralama ve görevi ihmal veya kötüye kullanma suçu hakkındaki ceza davaları asliye ceza mahkemesi tarafından görülmektedir.
Taksirle öldürme suçunun mağduru 1 kişi ise görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Ancak doktorun taksirli eylemi nedeniyle birden fazla ölü veya bir ölü ve bir yaralı mevcutsa ceza davasıyla ilgili yargılama yapmaya görevli mahkeme ağır ceza mahkemesi olarak düzenlenmiştir.
Doktorların Taksirle Yaralama veya Öldürme ve Görevi İhmal Suçu Yargıtay Kararları
Doktorların Bilinçli Taksirden Cezalandırılabilmesi İçin Ek Şartlar
İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 23.12.2009 tarihli raporda, sanık Dr…. tarafından yapılan muayene sonucunda, prostatik ön tanısı ile üroloji plikliniğine gitmesi önerilen 1 gün sonra üroloji uzmanı ve radyoloji uzmanı tarafından yapılan muayene ve tetkiklerde testis torsiyonu olduğu anlaşılan vakada, Dr…..’ın uygulamasının, 1994 doğumlu olan hastada bu yaş grubunda testis ağrısına sebep olabilecek ihtimaller arasında ilk akla gelmesi gereken ihtimalin “testis torsiyonu” olduğu böyle acil bir durumda hastanın zaman geçirilmeden ağrı kesici uygulanıp üroloji pokliniği yerine acil cerrahi girişim ve radyolojik tetkikin yapılabileceği bir hastaneye sevk edilmesinin gerektiği, bu nedenle ilgili hekimin yaptığı işlemlerin tıp kurallarına uygun olmadığının belirtilmesi karşısında sanığın eyleminin taksirle yaralama suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu kapsamda eylemi taksirle yaralama suçu olarak değerlendiren yerel mahkeme hükmünde bir isabetsizlik bulunmadığı, ancak;
Mesleki kusurluluk ve bu kapsamda tıbbi müdahalelerde bilinçli taksirin kabulü için, yasadaki öngörme ölçütünün tek başına kabulünün yeterli olmadığı, hekim kusurunda bilinçli taksir yönünden aşırı güven, mesleki cesaret ve tıp kurallarına çok açık ve kabul edilemez aykırılıklar ek koşullarının gerçekleşmesinin aranması, aksi halde tüm tıbbi müdahalelerde bilinçli taksirin varlığının kabul edilebileceği, bu nedenle hekim kusurunun bilinçli taksir düzeyine ulaşıp ulaşmadığının değerlendirilmesinde belirtilen bu ek koşulların da nazara alınması gerektiği anlaşılmakla, somut olayda bilinçli taksirin koşullarının gerçekleşmediği gözetilmeksizin sanık hakkında hükmolunan temel cezanın bilinçli taksir nedeniyle artırılması, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2013/18184 E. , 2014/2055 K.).
Neticenin Hekime Objketif Olarak İsnat Edilememesi
İstanbul 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 19.06.2013 tarihli, 2607 karar numaralı raporunda, “…Zamanında otopsi yapılarak dokularda makroskopik, mikroskopik toksikolojik, serolojik inceleme yapılmamış olduğundan mevcut verilerle kişinin kesin ölüm sebebinin bilenemediği, Ancak hastanın yakını ve muayenesi sırasında görevli olan ATT …’ün ifadesinde hastanın sırt ağrısı olduğu her iki kolunda uyuşma olduğu, özgeçmişinde yüksek tansiyon hastalığı tedavi gördüğü, kalp ritm problemi olduğu yakınları tarafından bildirilen kişinin kalp elektrosunun çekilmesi monitörize edilmesi oksijen saturasyonuna bakılması gerektiğinden hastaneye götürülmemesi nedeniyle sanık doktor …’ın kusurlu olduğu’’ bildirilmiştir.
Tüm dosya kapsamından, İstanbul 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun, 19.06.2013 tarihli raporundaki tespitlerin dosya içeriği ile uyumlu olduğu, kişinin kesin ölüm sebebi bilinemediğinden, sanık hekim tarafından meslekî özen yükümlülüğüne uygun şekilde gerekli tıbbî tetkik ve tedaviler zamanında gerçekleştirilmiş olsa dahi hastanın kurtulmasının mümkün olup olmadığının tespitinin yapılamayacağı, bu suretle sanık hekimin tıp kurallarına aykırı eylemi ile ölüm neticesi arasında illiyet bağı kurulamayacağı gibi neticenin sanık hekime objektif olarak isnat edilmesinin de mümkün olmadığı anlaşıldığından mahkemece taksirle öldürme suçundan sanık hakkında beraat kararı verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/12494 E. , 2025/282 K.).
Çocuğun Bademciklerinin Yersiz Bir Şekilde Alınması Malpraktistir
Doktor olan sanığın, mağdurun kulağına ve geniz etine müdahale etmek için ameliyat ettiği sırada, mağdurun anne-babasına haber vermeden, enfekte olduğundan bahisle küçüğün bademciklerini de alması şeklinde gerçekleşen eylemin tıbbi bir zorunluluktan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunda Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’nun 20/11/2015 tarihli raporunun sonuç kısmında “Davalı hekimin beyanlarında ameliyat esnasında bademciklerin iltihabı olduğu görüldüğü ve bu nedenle bademciklerinin alındığının ifade edildiği, tablonun böyle olması halinde bademciklerin alınmasının tıbben doğru bir yaklaşım olduğu ve bu yönden ilgili hekime kusur izafe edilemeyeceği” mütalaa edilmiş olmakla sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2016/9381 E. , 2018/4204 K.).
Hastanın Müşahade Altında Tutulmaması Görevi İhmal Suçudur
Sanık …’ın … Acil Yardım Hastanesinde pratisyen hekim olarak görev yaptığı, katılan …’in çocuğu olan 10 yaşındaki mağdur …’in evde saat 21.00 sıralarında kardeşi ile oyun oynarken başını yere çarpmasının ardından saat 21:49 sıralarında ailesi tarafından hastanenin acil servisine götürüldüğü, burada doktor olarak görev yapan sanık …‘nin müdahale ettiği, tomografi cihazının arızalı olması nedeniyle bilgisayarlı beyin tomografisinin çekilemediği, iki yönlü kraniografisinin çekildiği, katılan … tarafından çocuğun kulağındaki kanamanın doktora gösterildiği, doktor tarafından eve götürebilecekleri, hastanın birşeyinin olmadığının bildirilmesi üzerine, mağdur ailesi tarafından eve götürüldüğü, 20 dakika sonra kusması üzerine aile tarafından mağdur çocuğun … Devlet Hastanesine götürüldüğü, burada çekilen bilgisaraylı beyin tomogrofisinde epidural kanama tespit edilerek acilen ameliyata alındığı olayda; Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’nun 29 Ocak 2014 tarihli raporunda sanığa kusur atfedilmemiş ise de, dosyadaki delillere ve oluşa uygun olan beyin cerrahi uzmanı imzalı 11.09.2012 tarihli bilirkişi raporunda, “kafa travmalarında hastada bilinç kaybı, bulantı ve/veya kusma olmasa bile; bilgisayarlı beyin tomografisi çekilemiyorsa travmadan en az 6 saat sonrasına kadar müşahade altında kalması gerektiğinin” belirtilmesi karşısında hastanın müşahade altında tutulmaması ve beyin cerrahi uzmanına sevk edilmemesi şeklindeki takip ve tedavide eksikliğe ilişkin ihmali davranışların cezai sorumluluğu gerektireceği ve sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin TCK’nın 257/2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde taksirle yaralama suçundan beraatine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/12865 E. , 2016/10324 K.).
Sanığın davranışları ile meydana gelen ölüm neticesi arasında nedensellik bağının kesin olarak belirlenemediği, bu nedenle sanığın meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulamayacağı, bununla birlikte Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliğinin 24. maddesinin 2 ve 3. fıkraları gözetildiğinde sanığın, genel beden travmasına ve çoklu kemik kırıklarına maruz kalmış öleni stabilizasyonu sağlanıncaya kadar ve tıp çevrelerinde genel olarak kabul gördüğü şekilde yirmidört saat müşahede altında tutması veya başka bir sağlık kuruluşuna sevk etmesi gerekirken, beş saat sonunda taburcu ederek evine göndermesi suretiyle görevinin gereklerini yerine getirmekte ihmal gösterdiği, bu haliyle eyleminin TCK’nun 257/2. maddesinde düzenlenen görevi ihmal suçunu oluşturduğu ve bu suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu kabul edilerek TCK’nun 85/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Yaralamada Şikayet Süresinin Geçip Geçmediğinin Tespiti
Dosya kapsamına göre, müşteki vekilinin tedavi gördüğü Özel Defne Hastanesindeki doktorunun izinde olması nedeniyle Dr. …‘a muayene olmak zorunda kaldığını, anılan doktorun basit bir kist ameliyatı olması gerektiğini söylemesi üzerine müvekkilinin ameliyat olmayı kabul ederek, aynı doktor tarafından ameliyat edildiğini, ancak ameliyat sonrası 3 ay boyunca regl olmaması üzerine doktora yeniden gittiğinde, doktorun müvekkiline durumunun normal olduğunu söyleyerek bazı ilaçlar verdiğini ve 1 ay sonra kontrole gelmesini söylediğini, müvekkilinin yeniden hastaneye gittiğinde doktorun, müvekkiline kızarak ameliyatta yumurtalıklarını aldığını söylediğini, müvekkilinin nedenini sormasına rağmen bilgi vermediğini, bunun üzerine müvekkilinin başka bir doktora gittiğinde gerçekte ameliyat olmasına gerek olmadığını öğrendiğini, hastaneden tedavi belgelerini istemesine rağmen vermek istemediklerini, ancak ısrar sonucunda raporları verdiklerini, bu operasyon öncesinde ve sonrasında müvekkiline bilgi verilmediğini, şüpheli hakkında şikayetçi olması üzerine yapılan soruşturma neticesinde, altı aylık şikayet süresinin geçtiğinden bahisle … Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89 uncu maddesinin beşnci fıkrasında yer alan, “Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.” şeklindeki hükme göre, somut olayda müştekinin ameliyatı ve tedavisi sonucu yaralanması bakımından kesin doktor raporu aldırılıp, yaralanmanın 5237 sayılı Kanun’un 89. maddesinin 2 ve 3. fıkralarında sayılan nitelikli yaralanma hallerine uyup uymadığı belirlendikten sonra şüphelinin hukuki durumunun değerlendirilmesi yapılarak, kesin rapora göre yaralanmanın 89/1. madde kapsamında kalması halinde şikayetin süresinde yapılmaması nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilebileceği, zira yaralanmanın aynı maddenin 2 veya 3. fıkralarına göre nitelikli olması halinde soruşturmanın şikayete bağlı olup olmadığının belirlenmesi için olayda bilinçli taksir bulunup bulunmadığın araştırılması gerekeceği, soruşturma dosyası kapsamında ise hekim raporunun bulunmadığı nazara alındığında, şüpheli hakkında anılan süreç boyunca uygulanan tedavi, kullanılan ilaç, yapılan tahlil, tetkik ve ameliyata ilişkin tüm bilgi ve belgelerin dosyaya temin edilmesini takiben, uygulanan tedavi ve işlemlerde şüphelinin kusur durumunun tespit edilebilmesi için dosyanın kül halinde adli tıp kurumuna gönderilerek yapılacak inceleme sonucuna göre şüphelinin hukukî durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik soruşturmaya dayalı olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itiraz üzerine soruşturmanın genişletilmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi Kanun’a aykırı olup kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2022/2961 E. , 2023/1479 K.).
Bebeğin Sevk Edilmemesi ve Görevi İhmal Suçuna İlişkin Ceza Davası
Sanıklar hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sırasında, her ne kadar dosyada içeriğine göre sanıkların kusurlu eylemi ile ölüm nedeni arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı net olarak tespit edilememiş ise de, bebeğin transport küvezinde sevk edilmemesinin uvgun olmadığı, bebeğin Ağrı Devlet Hastanesinden Erzurum Nene Hatun Kadın Doğum hastanesine sevki öncesi muayenesini yapması ve sevk koşullarını sağlayarak ve denetleyerek sevk işlemini yapması gerekirken bunları yapmamak şeklindeki eksik ve kusurlu eylemlerinin TCK’nın 257/2. maddesindeki ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu kapsamında değerlendirilerek, cezalandırılması gerekirken yazılı şekilde taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2018/3643 E. , 2019/6918 K.).
Gerekli Tetkiklerin Yapılmaması Görevi İhmal Suçu Oluşturur
…‘ın 20.07.2011 tarihinde babasının vefatı nedeniyle üzülmesi sonucu geçici hafıza kaybı yaşadığından bahisle Bucak Devlet Hastanesi Acil Servisine götürüldüğü, burada Bucak Devlet Hastanesinde görevli nöroloji uzmanı doktor …‘ın çağrıldığı, sanık doktor tarafından hastanın hastaneye yatışının yaptırıldığı, hastanın diazem ampül, isolite serum, apikobal tablet (vitamin ilacı), nootropil tablet kullanılarak tedavisine başlanıldığı, 21.07.2011 tarihinde akşam saatlerinde hasta yakınlarının hastanın huzursuzlandığı yönünde şikayetleri üzerine tekrar sakinleştirici uygulandığı, Bucak Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen tıbbi belgelere göre bu sırada hastanın bilinç kaybı ve uykuya meyilli olduğu, ertesi gün de tomografide infarkt saptanıp yoğun bakıma alındığı, 23.06.2011’de entübe edilip ventiltöre alındığı, diabetik mama, antibioterapi alan hastaya insülin, albumin, adrenalin infuzyonu yapıldığı, takipte sodyum yüksekliği, akut böbrek yetmezliği geliştiği, genel durumu daha da bozulan hastanın 05.04.2011 de eksitus olduğu olayda,
Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 15/08/2012 tarihli raporunda kişinin ölümünün beyin damarlarında tıkanıklığa bağlı serebrovasküler hastalık ve gelişen komplikasyonlardan ileri geldiği, tıbbi belgelere göre 20.06.2011 tarihinde, afazi (dilde tutulma) şikayeti, öyküsünde diabet, hipertansiyon gibi çoklu risk faktörleri olan hastanın afazi şikayeti dikkatli değerlendirilmediği, servisteki takipte günlük hekim takip notları bulunmadığı, bu süreçte gelişen ilerleyici inme (profresif CVH) tablosunun tanısında gecikme olduğu, hastanın şikayetleri ve kliniğine göre zamanında tomografi çekilerek erken tanı konularak dekompresyon, antiödem tedavilerinin uygulanması halinde kurtulma ihtimali bulunduğu dikkate alındığında sanığın hastaya zamanında gerekli tetkikleri yaptırarak tanı koyamaması nedeni ile kusurlu olduğu yönünde görüş bildirildiği, mahkemece dosyanın Adli Tıp Kurumu Genel Kuruluna gönderildiği, Kurulun 11.06.2015 tarihli raporunda ise tıbbi belgelere göre 20/06/2011 tarihinde, dilde tutulma şikayeti, öyküsünde diabet, hipertansiyon gibi çoklu risk faktörleri olan hastanın afazi şikayeti dikkatli değerlendirilmediği, servisteki takipte günlük hekim takip notları bulunmadığı, bu süreçte gelişen ilerleyici inme (profresif CVH) tablosunun tanısında gecikme olduğu, hastanın şikayetleri ve kliniğine göre zamanında tomografi çekilerek erken tanı konularak dekompresyon, antiödem tedavilerinin uygulanması halinde kurtulma ihtimali bulunduğu dikkate alındığında sanığın hastaya zamanında gerekli tetkikleri yaptırarak tanı koyamaması nedeni ile kusurlu olduğu yönünde görüş bildirildiği, ancak raporun devamında kişinin klinik durumu itibariyle sanık tarafından zamanında tanı konularak uygun takip ve tedavisinin yapılması durumunda da kurtulmasının kesin olmadığı cihetle kusurlu eylem ile kişinin ölümü arasında kesin bir illiyet bağı kurulamayacağı hususunda oy birliği ile mütalaa verildiği anlaşılmakla, sanığın kusurlu eylemi ile ölüm nedeni arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı net olarak tespit edilememiş ise de, sanığın çoklu risk faktörleri olan hastanın afazi şikayetini dikkatli değerlendirmemesi, servisteki takipte günlük hekim takip notları tutmaması, hastaya zamanında gerekli tetkikleri yaptırarak tanı koymaması şeklindeki tıp kurallarına uygun olmayan eyleminin TCK’nın 257/2. maddesindeki ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu kapsamında değerlendirilerek, sanığın atılı suçtan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde sanığın taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/13047 E. , 2021/8165 K.).
Doktorun Yetkili ve Ehil Olmadığı Ameliyatı Yapması Bilinçli Taksir
Taksirle yaralama suçu TCK’nın 89. maddesinde hükme bağlanmış olup, aynı maddenin 5. fıkrası gereğince, 1. fıkrası kapsamı dışında bulunan bilinçli taksir hali hariç şikayete tabi olduğu ve şikayet süresinin fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren 6 aylık süre içerisinde kullanılması gerektiği ancak müştekinin bu süre içerisinde şikayet hakkını kullanmadığı gerekçesi ile takipsizlik verilmiş ve takipsizlik kararına yapılan itirazın da reddedilmiş olduğu anlaşılmakla,
Müşteki vekilinin dilekçesinde belirtilen ameliyatları yapan şüpheli doktorun anılan ameliyatları yapmaya yetkisinin bulunup bulunmadığı öncelikle araştırılarak, sonuca göre şüpheli doktorun anılan ameliyatları yapma yetkisinin bulunmadığının tespit edilmesi halinde yine müşteki vekilinin dilekçesinde belirtilen yaralanmaların niteliğinin Adli Tıp İhtisas Kurumunun ilgili dairesinden alınacak bir rapor ile tespit edilip, bahsedilen yaralanmaların nitekli yaralanma kapsamında olduğunun belirtilmesi halinde, şüpheli doktorun yetkisi dışında ve ehil olmadığı ameliyatları yaparak nitelikli yaralanmaya neden olması durumunda bilinçli taksir koşullarından söz edilebileceği ve TCK’nın 89/5. maddesi gereğince anılan olayda şikayet süresinin dolmasından bahsedilemeyeceği değerlendirilmekle, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmiştir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/11112 E. , 2021/3609 K.).
Doktorun Taksirle Yaralamaya İlişkin Ceza Davası Uzlaşmaya Tabidir
TCK’nın 89/5. maddesine göre, bilinçli taksirle yaralama suçunun soruşturulmasının ve kovuşturulmasının, aynı Kanunun 89/1. maddesindeki yaralanma hali hariç olmak üzere, şikayete tabi olmadığı, ancak TCK 89. maddedeki bütün hallerin şikayete tabi olsun veya olmasın CMK’nın 253/1. maddesi gereğince uzlaşmaya tabi olduğu, uzlaşma kapsamında olan suç hakkında soruşturma aşamasında taraflar karşılıklı uzlaşmak istediğini beyan etmesine rağmen CMK’nın 253. maddesi gereğince sanıkla mağdur arasında uzlaştırma işlemleri gerçekleştirilmeden dava açıldığı, kovuşturma aşamasında da, aynı Kanunun 254. maddesi uyarınca bu eksikliğinin giderilmediği anlaşılmakla, mağdurların kati doktor raporları alınarak yaralanmalarının nitelikli olduğunun anlaşılması halinde CMK’nın uzlaşma başlıklı 253 ve 254. madde hükümleri uygulanmak suretiyle sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği, uzlaşma gerçekleşmediği taktirde sanığın bilinçli taksirle yaralama suçundan cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2017/7324 E. , 2019/7383 K.).
Tıbbi Belgenin Eksk Düzenlenmesi ve Görevi İhmal Suçu
Tüm dosya kapsamından, sanığın, ampute sonucuna neden olan komplikasyonun gelişmemesi için doğru antibiyoterapi verip vermediği ve gelişen komplikasyonu tıp kurallarına uygun yönetip yönetmediği konusunda bir tespitte bulunulamaması karşısında, hastanın yaralanması olayı ile sanık doktorun eylemi arasında illiyet bağının bulunduğundan bahsetmek mümkün değil ise de sanığın, önerdiği antibiyoterapinin ayrıntılarını (ilaç adı, günlük doz miktarı vs…) olay tarihinde düzenlemiş olduğu tıbbi belgeye yazmamış olması karşısında, sanığın ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin 5237 sayılı Kanun’un 257 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılması gerekirken yazılı şekilde taksirle yaralama suçundan mahkumiyetine karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmamıştır (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2022/9682 E. , 2023/1570 K.).
Tanı (Teşhis) ve Tedavi Sürecindeki Eksiklikler ve Görevi İhmal Suçu
Ölümün tedavi kusurundan kaynaklandığının kesin olarak saptanamadığı, tanı ve tedavi sürecinde gecikme olmuş ise de, bahsedilen gecikme olmamış olsaydı dahi yapılacak tedavinin hastayı kurtaracağının kesin olduğunu söylemenin mümkün olmadığı bu nedenle eylemler ile ölüm arasında nedensellik bağının bulunduğundan bahsedilemeyceği, sanıkların tanı ve tedavi sürecindeki eksikliklerinin ise TCK’nın 257/2. maddesinde belirtilen görevi ihmal suçunu oluşturduğunun kabulü ile sanıklar hakkında görevi ihmal suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin, sanık doktorlar hakkında taksirle öldürme suçundan hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2021/4332 E. , 2021/8911 K.).
Taksirle Öldürme ve Görevi İhmal Suçu Arasındaki Fark
Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 13.01.2010 tarihli raporunda ölüm sebebinin “akut pyelonefrit, ürosepsis ve hemolize bağlı komplikasyonlar (kan değerlerinde ileri derecede ve hızlı düşme hipovolemik şok) sonucu meydana geldiğinin belirtildiği, 19/02/2013 tarihli 3 kişilik bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda sanığın hastanın acil servise başvurduğu aşamada tanı ve tedavisi açısından kusurlu olmadığı, ilerleyen saatlerde hastanın durumunu kötüleştirebilecek indirekt hiperbilirubinemi ve anemi bulgularının sanık tarafından ortaya çıkarıldığı, hastanın hastaneye yatırılarak izlenmesi gerektiği, ancak kayıtlarda sanığın hastanın hastaneye yatırılarak izlenmesini önerdiğine yönelik bir bilgiye rastlanmadığı, diğer yandan hastanın hastaneye yatırılması halinde de ürosepsis ve hemolizin ağır seyretmesi nedeni ile tüm tedavilere rağmen hastanın ölümünün önlenemeyebileceği görüşünün bildirildiği, Yüksek Sağlık Şurası tarafından düzenlenen 25.10.2013 tarihli kararda hastayı muayene eden ve ayakta takip edip taburcu eden sorumlu araştırma görevlileri veya sorumlu uzman hekimlerin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığı ve ölümle illiyet bağı bulunduğu, ancak yatırılarak takip ve tedavi altına alınması halinde de üriner sepsis ve hemolizin ağır seyretmesi nedeniyle meydana gelen ölümün engellenemeyeceğine oybirliği ile karar verildiği, Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 05/05/2010 tarihli raporunda ise hastada ortaya çıkan ürosepsis ve ağır hemolizin her birinin tek başına ölüme sebebiyet verecek düzeyde olduğu, hastalığın ilk belirtilerinin ortaya çıktığı zaman hastanın ileri tetkik ve tedavi amaçlı olarak hastanede yatırılarak izlenmesinin uygun olduğu, bu aşamada hastayı muayene eden ve ayakta takip eden sorumlu araştırma görevlileri ile sorumlu uzman hekimlerin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olmadığının mütalaa edildiği, ancak sözü edilen raporda sanığın kusurlu davranışı ile ölüm neticesi arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı belirtilmediğinden, hastanın hastaneye yatışı sağlanarak tedavi edilmesi halinde ölümün meydana gelip gelmeyeceğinin ve sanığın uygulamaları ile hastanın ölümü arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağının Adli Tıp Üst Kurulundan sorulması, tıp kurallarına uygun olmayan eylem ile ölüm arasında uygun illiyet bağının kurulması halinde eylemin taksirle öldürme, illiyet bağının bulunmaması halinde ise TCK’nın 257/2. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği de gözetilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2018/1632 E. , 2020/145 K.).
Enjeksiyon Uygulamasında Nöropati Komplikasyondur
Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinin raporunun sonuç kısmında ise “ Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim Araştırma Hastanesinde uygulandığı belirtilen enjeksiyon uygulaması sonucu gelişen bulguların enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu ancak tıbbi belgelerde enjeksiyonun yanlış yere uygulandığına dair kayıt bulunmadığı, enjeksiyonun doğru bölgeye uygulanması durumlarında da; ödem, hematom, ilacın difüzyon yoluyla Sinire toksik etkisi, vücut yapısı, siyatik sinirin anatomik lokalizasyon farkı gibi nedenlerle nöropatinin gelişebileceği, nöropatinin; enjeksiyon uygulamalarının beklenebilir komplikasyonu olarak değerlendirildiğinin” belirtildiği olayda; Yapılan yargılama sonunda, suç açısından failin taksirinin bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilin sanığın kusurlu olduğuna, eksik incelemeye ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 06.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/11885 E. , 2015/14631 K.).
Uyuşmazlık, davacıya revizyon diz protezi ameliyatı sonrasında ağrı kesmeye yönelik olarak yapılan kas içi enjeksiyon nedeniyle meydana gelen siyatik sinir hasarı sonucu sağ bacak alt ekstremiteyi etkileyen monoparezi (felç) gelişmesinde davalının, vekilin özen borcu kapsamında sorumluluğunun bulunup bulunmadığına ilişkindir. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarıyla, kas içine yapılan söz konusu enjeksiyon sonucunda sinir hasarının meydana gelmesinin enjeksiyonu yapan kişinin hatalı uygulamasından kaynaklanmış olabileceği gibi enjeksiyonun tekniğine uygun yapılmış olması durumunda dahi komplikasyon olarak meydana gelebileceği, enjeksiyonun yapılış tekniği ile uygulanan bölgenin doğruluğu yönünden uygulama hatası bulunduğuna ilişkin tıbbı bir delilin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre, mevcut arazın enjeksiyonun bir komplikasyonu olarak değerlendirilmesi yerindedir. 31.08.2012 tarihli davacının imzası bulunan “Teşhis ve Tedavi İşlemleri Ayrıntılı Onam Formu” nun 8 numaralı maddesinde ağrı kesmeye yönelik işlemlerin başlı başına ilave risk oluşturduğu bu risklerden birinin sinir felci olduğunun açıklanmasına göre davacının söz konusu komplikasyon konusunda aydınlatılarak onamının alındığı bu nedenle davalının meydana gelen komplikasyondan sorumlu bulunmadığı anlaşıldığından davacının yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan kararın onanmasına karar verilmiştir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2024/300 E. , 2025/323 K.).
Hastayı Takip ve Tedavi Etmeyen Doktor Görevi Kötüye Kullanma Suçu İşlemiştir
İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun raporunda özetle, “….10.07.2012 tarihinde önceki başvuruları sonrası tedavi olamayan hastanın Hastaneye tekrar müracaat ettiği, çektirilen grafisinde multipl intestinal, hidroaeroik seviyelenmeler görüldüğüne göre, intestinal obstruksiyon olduğu, bu durumlarda başlangıç seviyelerinde tedaviye cevap vermeyen hastalarda cerrahi tedavi işleminin yapılması gerektiği, kişinin hastaneye yatırıldıktan sonra Dr. … tarafından konservatif tedavisinin tam olarak yapılmamış olmasının tıbbi bir eksiklik olduğu ve kişinin tespit edilen ve ölüme neden olan İeusun uygun tanı ve tedavisinin zamanında yapılması halinde bile kişinin kurtulmasının kesin olmadığının..” belirtildiği, sözkonusu Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporlarında, hastanın ölümü ile sanığın tanı ve tedavide gecikmesi arasında illiyet bağının kesin bir şekilde kurulamadığı, bu nedenle sanığın taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulamayacağı, ancak bahsedilen raporlar ve tüm dosya kapsamından sanık doktorun, hastanın kendisine geldiği 10.07.2012 tarihinde çekilen grafisinde multipl intestinal, hidroaeroik seviyelenmeler görmesine rağmen, hastada intestinal obstrüksiyon olduğu, intestinal obstrüksiyonlarda başlangıç aşamasında konservatif tedavi (nazogastrik ile dekompesyon, lavman ve sıvı tedavisi) yapılması gerektiği, tedaviye cevap vermeyen hastalarda cerrahi tedavi işleminin uygulanması gerektiği halde, hastanın yatışının yapılması ile yetindiği ve hastayı takip ve tedavi etmeyerek üzerine düşen görevleri yerine getirmediği ve eyleminin TCK’nın 257/2. maddesindeki görevi ihmal suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde taksirle öldürme suçundan beraatine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2018/2284 E. , 2019/11749 K.).
Tedavi Sürecinde Değerlendirme Hatası ve Görevi İhmal
..’in 03.05.2009 günü saat 07.45’de çekilen NST’nin nonreaktif olduğu hekim tarafından reaktif olarak değerlendirildiği ve takibe alındığı 04.05.2009 günü 04.00’de sezeryan ameliyatına alınarak ölü doğurtulduğundan zamanında doğumhane hazırlanarak uygun takip ve tedavisi yapılması durumunda da bebeğin kurtulmasının kesin olmadığı’‘nın belirtilmesi karşısında, sanık doktorun, eylemi ile bebeğin ölümü arasında illiyet bağının kurulamadığı ancak katılanın nonreaktif olan NST’sini reaktif olarak değerlendirerek tedavi sürecinde sık aralıklarla kontrol ve yapması gerekli tahlilleri yapma konusundaki ihmali nedeniyle, eyleminin TCK’nın 257/2. maddesindeki ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde taksirle öldürme suçundan mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2016/2538 E. , 2017/7940 K.).
Genel Cerrahi Konsultasyonu İstmemek ve Görevi İhmal
Kişinin klinik durumu, ölümüne neden olan sebep birlikte değerlendirildiğinde hekimin kusurlu eylemi olmaması, zamanında genel cerrahi konsültasyonu yapılarak doğru tanı konularak gerekli cerrahi ve medikal tedavisinin yapılması durumunda da kurtulmasının kesin olmadığı cihetle hekimin kusurlu eylemi ile kişinin ölümü arasında kesin bir illiyet bağı kurulamayacağının’’ bildirildiği, Sanığın davranışları ile meydana gelen ölüm neticesi arasında nedensellik bağının kesin olarak belirlenemediği, bu nedenle sanığın meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulamayacağı, bununla birlikte sanığın, yatışı esnasında ve sonrasında ön tanıda akut batın şüphesi olduğu ve düz batın grafisinde hava sıvı seviyesi tespit edildiği halde genel cerrahi konsültasyonu istememek suretiyle görevinin gereklerini yerine getirmekte ihmal gösterdiği, bu haliyle eyleminin TCK’nın 257/2. maddesinde düzenlenen ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu kapsamında kaldığı değerlendirilerek, bu suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın beraatine karar verilmesi; bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/3499 E. , 2022/827 K.).
Özel Hastanedeki Doktor İçin de Soruşturma İzni Alınması Gerekir
Hükümden sonra 27/05/2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7406 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14 üncü maddesi ile 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na eklenen Ek Madde 18 hükmündeki “Yükseköğretim Kanunu’nun 53. maddesinde yer alan soruşturma usulüne tabi olanlar hariç olmak üzere, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilir. Mesleki Sorumluluk Kurulu, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilir. Soruşturma izni verilmesine ilişkin 4483 sayılı Kanun’un 7. maddesindeki süreler, iki kat olarak uygulanır. Mesleki Sorumluluk Kurulunun kararlarına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir’’ şeklindeki düzenleme karşısında; özel sağlık kuruluşunda doktor olarak görev yapan sanık hakkında görevi sebebiyle işlediği iddia olunan suçtan dolayı 4483 sayılı Kanun ile 3359 sayılı Kanun’un Ek Madde 18 hükmü uyarınca soruşturma izni istenmesi ve sonucuna göre sanığın kamu görevlisi olmaması nedeniyle görevi kötüye kullanma suçunun faili olmayacağı da gözetilerek hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği nazara alınmadan, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulmasında hukuka aykırılık görülmüştür (Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2021/9885 E. , 2023/7216 K.).
Kontrol Muayenesinin Yapılmaması ve Görevi İhmal
Sanığın taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulamayacağı ancak bahsedilen raporlar ve tüm dosya kapsamından sanığın ameliyat sonrasındaki süreçte gerekli takip ve kontrol muayenesini yapma konusundaki ihmali nedeniyle, eyleminin TCK’nın 257/2. maddesindeki ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2016/2636 E. , 2016/12718 K.).
Operasyona Hazırlık Aşaması Görevi İhmal Suçu
Sanığa isnat edilen eylemin teşhis ve tedavide eksiklik nedeniyle taksirle yaralama suçu olduğu, taksirle yaralama suçunun oluşabilmesi için eylem ile zarar arasında uygun bir nedensellik bağının bulunması gerektiği, sanığın eyleminin operasyon öncesi eksik inceleme yapması ve operasyon sonucu şikayetleri devam eden hastayı bir üst merkeze sevkini yapmaması şeklinde tarif edildiği, oysa sanığın eylemi sonucu katılanın kanser hastalığına yakalanmadığı gibi, hastalığın ileri bir aşamaya geçtiğine dair delil ve iddianın bulunmadığı, sanığın eyleminin ancak “görevi ihmal” kapsamında değerlendirilebileceği, özel hastanede çalışan ve memur olmayan sanık için ise memurlara özgü suç olan “görevi ihmal” suçunun oluşamayacağı ancak sanığın “hukuki sorumluğunun” saklı olduğu kabul ve tespit edilerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılama sonunda suç açısından failin taksirinin bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin eksik incelemeye, sanığın kusurlu olması nedeniyle mahkum olması gerektiğine ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 07/05/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/2180 E. , 2015/7599 K.).
24 Saat Müşahade Altında Tutulması Gereken Hastayı Taburcu Etmek
.’ın ölümünün trafik kazasına bağlı kaburga, kalça, kafatası, köprücük kemiği kırıkları ile birlikte iç organ yaralanması ve bunlara bağlı gelişen komplikasyon sonucu meydana geldiğine dair Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 17.02.2006 tarihli raporu; sanığın tıbbın gereklerini yapmaması sebebiyle kusurlu olduğuna ancak bu kusurlarının kaza ile …‘ın ölümü arasındaki illiyet bağını kesmediğine ilişkin Yüksek Sağlık Şurası kararı ve kırıkların tespit edilememesinin eksiklik olduğuna ancak kişide tespit edilen travmatik değişimlerin ağırlıkları ve kişinin yaşı da dikkate alındığında, zamanında tespit edilip uygun tedaviye başlanması durumunda dahi kurtulmasının kesin olmadığına dair Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 13.03.2013 tarihli raporu birlikte değerlendirildiğinde; sanığın davranışları ile meydana gelen ölüm neticesi arasında nedensellik bağının kesin olarak belirlenemediği, bu nedenle sanığın meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulamayacağı, bununla birlikte Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliğinin 24. maddesinin 2 ve 3. fıkraları gözetildiğinde sanığın, genel beden travmasına ve çoklu kemik kırıklarına maruz kalmış öleni stabilizasyonu sağlanıncaya kadar ve tıp çevrelerinde genel olarak kabul gördüğü şekilde yirmidört saat müşahede altında tutması veya başka bir sağlık kuruluşuna sevk etmesi gerekirken, beş saat sonunda taburcu ederek evine göndermesi suretiyle görevinin gereklerini yerine getirmekte ihmal gösterdiği, bu haliyle eyleminin TCK’nun 257/2. maddesinde düzenlenen görevi ihmal suçunu oluşturduğu ve bu suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu kabul edilerek TCK’nun 85/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır (Ceza Genel Kurulu 2017/271 E. , 2017/278 K.).
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.