0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Davanın Düşmesi Kararı Nedir? (CMK 223/7)

Ceza hukukunda davanın düşmesi, TCK’da öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde ceza mahkemesi tarafından verilen bir hüküm çeşididir. Davanın düşmesi, 5721 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddesinde “Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm” başlığı altında düzenlenmiştir.

Davanın düşmesi, CMK 223/8. maddesinde bir hüküm (son karar) çeşidi olarak kabul edilmiştir. Davanın düşmesi kararı dışındaki hüküm çeşitleri şunlardır:

Düşme kararı, kovuşturmanın her safhasında verilebilir. Diğer hüküm çeşitleri gibi yargılamanın sonunu beklemeye gerek yoktur. Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde düşme kararı verilemez (CMK m.223/9).

Davanın Düşmesi Nedenleri Nelerdir?

Genel olarak iki nedenle davanın düşmesi kararı verilmesi mümkündür:

  • TCK’da öngörülen düşme sebeplerinin varlığı,

  • Ceza muhakemesi şartı olarak nitelenen, soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmemesi.

Soruşturma ve kovuşturma şartı 5237 sayılı TCK’dan kaynaklanabileceği gibi özel kanunlardan da kaynaklanabilir. Örneğin, özel bir kanun olan 4483 sayılı kanuna göre memurların görevi kapsamındaki bir suç nedeniyle soruşturulabilmesi için soruşturma izni alınması gereklidir. Soruşturma izni verilmeyeceği anlaşıldığında, soruşturma izninin verilmemesi bir düşme nedenidir. Ceza davasının yürütülmesi soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmesine bağlıysa; soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir (CMK m.223/8). İzin, talep, şikayet, yasama dokunulmazlığı, suçun işlenmesinden sonra ortaya çıkan akıl hastalığı, önödeme, uzlaşma vb. haller soruşturma ve kovuşturma şartı olarak kabul edilmektedir.

Ceza davası bakımından 5237 sayılı TCK’da yer alan düşme sebepleri şunlardır:

  • Sanığın Ölümü (TCK m.64): Sanığın ölümü TCK’ya göre bir düşme nedenidir. TCK m.64’e göre, sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.

  • Genel Af (TCK m.65): Genel af, kamu davasının düşürülmesi nedenidir. Özel af halinde kamu davası hakkında düşme kararı verilemez. TCK m.65’e göre, genel af halinde, kamu davası düşer, hükmolunan cezalar bütün neticeleri ile birlikte ortadan kalkar.

  • Dava Zamanaşımı (TCK m.66): Dava zamanaşımın gerçekleşmesi halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise, devletin cezalandırma hakkından vazgeçmesi ve ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku kurumudur.

  • Şikayetten Vazgeçme (TCK m.73/4): Şikayetten vazgeçme, kamu davasının düşmesi nedenlerinden belki de uygulamada en sık karşılaşılanıdır. TCK m.73/4’e göre, kovuşturma yapılabilmesi şikayete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça mağdur veya suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.

  • Önödeme (TCK m.75): Önödeme kurumunun uygulanması halinde kamu davasının düşmesi kararı verilir. Önödeme, uzlaşmaya tabi suçlar hariç olmak üzere sadece adli para cezası yaptırımını içeren suçlarda veya yasa maddesinde belirlenen hapis cezasının üst sınırı 6 ayı geçmeyen suçlarda failin belli bir miktar para ödeyerek soruşturma veya kovuşturmanın sonuçlarından kurtulmasını sağlayan bir kurumdur.

  • Uzlaşma (CMK m.253): Ceza davasında uzlaşma gerçekleştiği takdirde kamu davasının düşmesine karar verilir. Uzlaştırma, ceza soruşturması ve davasında tarafsız bir kimsenin arabuluculuğuyla uyuşmazlığın çözülmesi için suçun mağduru ve failinin iletişim kurduğu süreçtir (CMK md. 253/1). Ceza davası devam ederken suç vasfı değişebilmekte, değişen suç vasfı uzlaşma kapsamına girebilmektedir. Bu hallerde, taraflar arasında uzlaşmanın gerçekleşmesi ceza davasının düşmesi nedenlerinden biridir.

Davanın Düşmesi Kararına Karşı İtiraz, İstinaf veya Temyiz Başvurusu

1. Davanın Düşmesi Kararına İtiraz

İtiraz kanun yolu, herhangi bir mahkemenin verdiği bir kararın aynı derecede yer alan bir başka mahkeme tarafından değerlendirilmesi için öngörülmüştür.

İtiraz süresi tefhim (öğrenme) veya tebliğden itibaren iki haftadır (CMK md. 268/1). Davanın düşmesi kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulamaz. Hükmün denetlenmesi istinaf veya temyiz kanun yoluyla mümkündür.

2. Davanın Düşmesi Hükmüne Karşı İstinaf Başvurusu

İstinaf, mahkumiyet kararını hem maddi olay yönünden hem hukuki yönden denetleyen kanun yoludur. İstinaf denetimi, üst dereceli bir mahkeme olan istinaf mahkemesi (bölge adliye mahkeme) tarafından yerine getirilir. Davanın düşmesi hükmüne karşı istinaf kanun yolu başvurusu yapılabilir. İstinaf mahkemesi, yerel mahkeme tarafından maddi olayın yerinde değerlendirilip değerlendirilmediği hükmün hukuka uygun olup olmadığına ilişkin denetim yapar. İstinaf başvuru süresi, durma kararının gerekçesiyle birlikte tebliğinden itibaren iki haftadır.

3. Davanın Düşmesi Kararına Karşı Temyiz Başvurusu

Temyiz, istinaf mahkemesinin bozma kararı dışında kalan hükümlerinin hukuki yönden yeniden incelenmesi için bir ceza davasının taraflarına tanınan olağan bir kanun yoludur. Davanın düşmesi kararı aleyhine temyiz başvurusu yapılamaz.

Davanın düşmesine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar aleyhine temyiz kanun yoluna gidilemez (CMK md. 286/2-g).

Davanın Düşmesi Kararı Yargıtay Kararları


Şikayetçinin Ek İfadeyle Şikayetten Vazgeçmesi Nedeniyle Düşme Kararı

Hakaret eyleminin takibi şikayete bağlı suçlardan olması, müştekinin ek beyanla hazırlık aşamasında 23/01/2014 tarihinde şikayetten vazgeçtiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında TCK’nın 223/8. maddesi gereğince, düşme kararı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 18. Ceza Dairesi - Karar : 2019/615).

Şikayet Hakkının Kullanılmaması Nedeniyle Düşme Kararı

Hakaret eyleminin takibi şikayete bağlı suçlardan olduğu, mağdure …‘un iddia edilen olaydan hemen sonra ve şikayet hakkını kullanamadan öldüğü, TCK’nın 131/2. maddesi uyarınca mağdur, şikayet etmeden önce ölürse, ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikayette bulunulabileceği, belirtilen kişilerce de yasal süre içerisinde şikayette bulunulmadığı anlaşılmakla, sanık hakkında TCK’nın 223/8. maddesi gereğince, düşme kararı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi -Karar : 2018/206).

Yanlışlıkla Verilen Düşme Kararı

Hırsızlık suçuyla birlikte işlendiği anlaşılan ve 29.10.2009 olan suç tarihinde bu itibarla uzlaşmaya ve şikayete bağlı olmayan mala zarar verme suçu için şikayet yokluğundan dolayı, TCK’nın 73/4, 223/8. maddeleri gereğince, konut dokunulmazlığını ihlal suçu yönünden ise mağdurun uzlaşmayı gerektirir zararının bulunmadığı gerekçesiyle CMK’nın 254 ve TCK’nın 223/8. maddeleri gerekçe gösterilerek, yasaya aykırı olarak düşme kararı verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 17. Ceza Dairesi - Karar : 2016/10755).

Dava Zamanaşımı Nedeniyle Düşme Kararı

Sanıklara isnat edilen suçun cezasının üst haddine göre davanın 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e maddesinde öngörülen 8 yıllık olağan, 12 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresine tabi bulunması, zamanaşımını kesen son işlem olan sanık …’un savunmasının alındığı 02/12/2011 tarihinden karar tarihine kadar 8 yıllık olağan zamanaşımı süresinin geçmiş olduğunun anlaşılması karşısında, davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi yerine, yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 19. Ceza Dairesi - Karar : 2020/10388).

Ölüm Nedeniyle Düşme Kararı

Hükümden sonra UYAP sistemi üzerinden MERNİS’ten alınarak dosyasına konulan nüfus kayıt örneğinde; sanığın 08/06/2020 tarihinde öldüğünün belirtilmesi karşısında, bu hususun mahkemece araştırılarak, ölmüş olduğunun tespiti halinde hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK’nın 64/1. maddesi uyarınca düşmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 20. Ceza Dairesi - Karar : 2020/3394).

Kamu Davasının Ölüm Nedeniyle Düşmesi Kararının Sonuçları

5237 sayılı TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.

Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle “kovuşturmaya yer olmadığına”, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise yerel mahkemece “davanın düşmesine” karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.

Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.

Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) bilişim sistemi vasıtasıyla alınan güncel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması gibi hâllerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercisince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve yerel mahkemece mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır (Yargıtay Ceza Genel Kurulu-K.2019/686).

Ölüm Halinde Derhal Beraat Kararı Verilemez, Davanın Düşmesi Kararı Verilmelidir. / Düşme Kararını Temyiz Hakkı

Sanık veya hükümlünün ölümü, ceza ve infaz ilişkisini sona erdiren doğal bir sebeptir. Çağdaş ceza hukuklarında suç faili olabilmek için iki şarta ihtiyaç vardır, bunlardan birisi insan olmak, diğeri ise hayatta bulunmak yani sağ olmaktır. Ölüm, ikinci şartı ortadan kaldırdığından ölen kimsenin suçun faili sayılmasına ve dolayısıyla ölen kişi ile devlet arasında ceza ve infaz ilişkisi kurulmasına, kurulmuş ise sürdürülmesine imkân yoktur (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt 2, Adalet Yayınları, Ankara, 2010, s. 2184).

Yukarıda belirtilen maddedeki amir hüküm uyarınca düşme kararı verilmesinin gerekli olduğu, CMK’nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasında; “Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hâllerinde, davanın düşmesine karar verilir.” denilmek suretiyle hüküm altına alınmıştır.

Hâl böyleyken, ölen bir sanık hakkında yargılamayı sürdürmek veya derhal beraat kararı verilebileceğinden bahisle davanın düşürülemeyeceğinden söz etmek mümkün değildir.

Sanığın yokluğunda yapılacak yargılama sonunda beraat etme ihtimali bulunsa dahi düşme kararı verilmesi konusundaki hüküm kesindir. Bu nedenle, CMK’nın 223. maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki “Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.” şeklindeki hükmü ölüm dışındaki hâllere yönelik olarak anlamak gerekmektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2017, 10. Baskı, s. 691). Sanığın ölümü nedeniyle davanın düştüğüne ilişkin verilecek karar beyani bir karardır. Bu nedenle ölümden sonra yapılmış usul işlemlerinin hükümsüz sayılması gerekir. Ölüm meydana geldikten sonra her ne sebeple olursa olsun davaya devam olunamaz (Faruk Erem-Ahmet Danışman-Mehmet Emin Artuk, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, s. 929).

Ölüm nedeniyle verilen düşme kararının sanığın mirasçıları tarafından temyiz edilebilmesinin mümkün olup olmadığı hususuna gelince;

Bir karara karşı kanun yollarına başvurma hakkına kimlerin sahip olduğu, CMK’nın 260. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.” biçiminde düzenlenmiş olup sanığın mirasçılarına böyle bir hak tanınmamıştır. Aynı Kanun’un 243. maddesinde; “Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.” denilmek suretiyle katılanın ölümü hâlinde mirasçılarına imkân sağlanırken sanık mirasçıları açısından buna ilişkin açık bir düzenlemenin bulunmaması önem arz etmektedir.

Adı geçen Kanun’un 262. maddesinde sanığın eşinin kanun yollarına başvurabileceğinin düzenlendiği bir an için göz önüne alınacak olsa da söz konusu madde metninde geçen eş tabirinden sanığın hayatta olması gerektiği anlaşılmaktadır. Zira eşlerden birinin ölümü hâlinde evlilik birliği kendiliğinden sona ermektedir. Bu durumda ise artık eş değil mirasçı sıfatı gündeme gelecek ve ancak mirasçıya tanınan haklar kullanılabilecektir.

İzah olunan bu yaklaşım, Özel Daireler tarafından da benimsenmiştir. Nitekim, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 14.01.2014 tarihli ve 20943-277 sayılı kararı ile, İlk Derece Mahkemesinde yargılama devam ederken ölen bir sanık hakkında verilen düşme kararını, CMK’nın 260/1. maddesi uyarınca sanık mirasçısının temyiz hakkı bulunmadığından sanık mirasçısı vekilinin temyiz isteminin reddine ilişkin ek kararın onanmasına karar verilmiştir.

Öte yandan, TCK’nın 64. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde sanığın ölümü hâlinde dahi müsadereye tabi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunacağı açık bir şekilde düzenlendiğinden, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 25.04.2022 tarihli ve 23753-6210 sayılı kararı ile ölen sanığın eşinin müsadere kararını temyiz etme hakkının bulunduğu kabul edilerek temyiz incelemesi gerçekleştirilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında mevcut temyiz istemi değerlendirildiğinde;

Yargıtay 3. Ceza Dairesince İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama devam ederken 08.07.2023 tarihinde ölen sanık hakkında TCK’nın 64/1 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca verilen kamu davasının düşmesine dair kararı, sanığın mirasçıları olan eşi … ile çocukları … ve…‘in CMK’nın 260/1. maddesinde sayılan kişilerden olmadıkları için temyiz etmeye haklarının bulunmadığı kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu 2024/70 E. , 2024/147 K.).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS