0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İcra Ceza Mahkemelerinin Görevi Nedir?

İcra ceza mahkemesi, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 331 ve 345. maddeleri arasında tanımlanan ve icra hukuku ile bağlantılı suçlara dair yargılama yapmakla görevli özel bir mahkemedir.

Genel ceza mahkemeleri, asliye ceza mahkemesi ve ağır ceza mahkemesi olmak üzere iki mahkemeden oluşmaktadır. Bu mahkemeler dışındaki mahkemeler, özel kanunlarda düzenlenen bazı suçlara bakmakla görevlidir. İşte, İcra Ceza Mahkemesi de özel kanunlar olan İcra-iflas Kanunu, Çek Kanunu gibi kanunlarda düzenlenen suçlara bakmakla görevlidir.

İcra Ceza Mahkemesi Şikayet Süresi ve Uzlaşma

Şikayet, icra ceza mahkemesinin yetkisine giren suçlar açısından bir kovuşturma şartıdır. İcra ceza mahkemesinin görevine giren fiillerden dolayı şikayet süresi, 3 ay ve 1 yıllık hak düşürücü sürelere tabidir. Suç teşkil eden fiilin öğrenildiği tarihten itibaren 3 ay ve fiil daha geç öğrenilse bile her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle şikayet hakkı ortadan kalkar (İİK md. 347).

İcra-iflas suçları, uzlaşmaya tabi suçlardan değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, İcra iflas suçları ile ilgili yargılamanın yapılabilmesi için öncelikle taraflar arasında “uzlaşma/uzlaştırma girişimi yapılmasını gerekli görmemektedir.

CMK’nın 253 vd. maddelerinde düzenlenen uzlaştırma kurumunun uygulanabilmesi için Kanun’da öngörülen prosedürün yerine getirilmesi gerektiği hâlde İİK’nın 354. maddesinin uygulanabilmesi için müştekinin şikâyetten feragat etmesi veya borcun ödenmesi yeterli olup dava ve cezanın düşmesine ilişkin hükmün uzlaştırma kurumundan daha kapsamlı, basit, esnek ve icra ceza muhakemesinin amacına elverişli, uzlaştırma kurumundan tamamen farklı, alacağın en hızlı şekilde tahsili için düzenlenmiş kendine özgü bir hüküm olması ve kanun koyucunun dava açılmadan önce veya dava açıldıktan sonra takibi şikâyete bağlı suçlar bakımından uzlaştırma kurumunun uygulanmasının zorunlu olduğuna ilişkin bir düzenlemeye CMK ve İİK’da yer vermemiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; İİK’nın 354. maddesinin etkin pişmanlık hükmü olduğunun kabul edilmesi durumunda dahi anılan Kanun’un on altıncı babında yer alan takibi şikâyete bağlı suçlar bakımından uzlaştırma kurumunun uygulanmasının fiilen veya hukuken mümkün olmadığı kabul edilmelidir (CGK-K.2021/186)

İcra Ceza Mahkemesinde Şikayet, İddianame ve Davanın Görülmesi Usulü

5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 8. maddesine göre; ceza mahkemeleri, asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemeleridir. İcra ceza mahkemeleri de İİK’ya göre kurulmuş olup anılan mahkemelerde yargılama makamı olarak özel bir muhakeme usulü uygulanmaktadır. Öte yandan İİK’da kabul edilen icra ceza muhakemesi ile CMK’da düzenlenen ceza muhakemesi arasında belirgin farklar mevcut olup bu farkları ortaya koyarken icra ceza muhakemesinin ceza muhakemesinden ayrıştığı noktalara değinmekte fayda bulunmaktadır.

İcra ceza muhakemesinde soruşturma aşaması bulunmamaktadır. İİK’nın on altıncı babındaki takibi şikâyete tabi suçlar yönünden dilekçe veya sözlü beyan ile yapılan şikâyetle birlikte icra ceza davası açılmış ve kovuşturma başlamış olacaktır. CMK’nın 2/1-f. maddesinde yer alan “kovuşturma”ya ilişkin tanım, iddianame ve iddianamenin kabulü bulunmaması sebebiyle icra ceza muhakemesinde geçerli değildir. Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 tarihli ve 16-28 sayılı kararında belirtildiği üzere şikâyet, İİK’nın 347. maddesinde belirtilen süreler içerisinde yetkili icra mahkemesine yapılmalı, bu suçlarla ilgili yargılamada İİK hükümleri uygulanmalıdır. Şikâyet doğrudan icra ceza mahkemesine yapılması gerektiğinden CMK’nın 170. maddesi uyarınca iddianame düzenlenmesine gerek bulunmadığı gibi aynı madde ve devamında yer alan hükümlerin bu suçlar yönünden uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle şikâyetin kabulü veya iadesi şeklinde bir uygulama söz konusu olmayacak, şikâyet dilekçesi veya sözlü beyanla açılması gereken dava, yanlışlıkla iddianame ile açılmış olsa dahi, dava kamu davasına dönüşmeyecektir.

Ceza muhakemesinden farklı olarak icra ceza muhakemesinde sanığın savunması alınmaksızın dahi hapis cezası verilebilir. Resen araştırma ilkesi geçerli değildir. Yetkili mahkeme suçun işlendiği yer değil icra takibinin yapıldığı yerdeki icra ceza mahkemesidir. Duruşmalarda Cumhuriyet savcısı hazır bulundurulmaz. Ceza muhakemesinde bağlantılı davaların birleştirilmesi mümkün iken icra ceza mahkemesinin görevine giren suçlara ilişkin davalar, diğer mahkemelerde görülen ceza davaları ile birleştirilemez. İcra ceza muhakemesinde iki tarafın ifadeleri, bütün delilleri, iddia ve müdafaaları dinlendikten sonra nihayet beş gün içinde kararın verilmesi gerektiği ve sanığın savunması için yargılamanın genişletilmesini ancak bir kere isteyebileceği kabul edilmiştir.

Ceza muhakemesinde şikâyet, kural olarak sadece soruşturma evresini başlatırken icra ceza muhakemesinde şikâyet, kovuşturma evresini başlatmaktadır. TCK’da şikâyet süresi zamanaşımı süresini geçmemek kaydıyla fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden itibaren 6 ay iken icra ceza muhakemesinde fiilin öğrenilmesinden itibaren 3 ay ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten itibaren 1 yıldır. Ceza muhakemesinde şikâyet kural olarak Cumhuriyet savcılığına veya kolluğa yapılmakta iken icra ceza muhakemesinde doğrudan icra ceza mahkemesine yapılmaktadır. Ceza muhakemesinde şikâyetle birlikte delil sunma zorunluluğu yokken icra ceza muhakemesinde şikâyetle birlikte deliller somut olarak gösterilmelidir. Ceza muhakemesinde şikâyetçinin kovuşturmayı takip etme zorunluluğu yokken icra ceza muhakemesinde şikâyetçi bizzat veya vekili aracılığıyla duruşmaları takip etmek zorundadır. TCK’da hükmün kesinleşmesinden sonra şikâyetten vazgeçildiğinde cezanın infazına engel olunamazken icra ceza muhakemesinde şikâyetten feragat edildiğinde dava ve bütün neticeleriyle beraber ceza düşmektedir.

Görüldüğü üzere İİK’da hukuki sorunların en kısa ve basit şekilde çözümlenmesi yöntemi benimsenmiş, Kanun’da düzenlenen suçlara ilişkin farklı bir yargılama usulü öngörülmüştür. İcra ceza muhakemesinde takibi şikâyete bağlı suçlar bakımından ceza davasının kamusallığı ilkesi geçerli olmayıp ceza kovuşturmasının kişiselliği ilkesi kabul edilmiştir. İcra ceza muhakemesi, icra takip sisteminin verimli işlemesini, alacaklıların alacağını hızlı ve basit şekilde tahsil etmesini amaçlamaktadır. Bu nedenle takibi şikâyete bağlı suçlar yönünden dava açılma şekli, şikâyet süresi, davayı takip sistemi, delil sunma, savunma yapma, duruşmada gözetilecek usuller, duruşmaya katılacak taraflar, karar için belirlenen süre, şikâyetten vazgeçme veya borcun ödenmesi hâllerinde hiçbir koşula bağlı olmadan ve infaz dahil olmak üzere bütün aşamalarda geçerli olan davanın ve cezanın düşmesi şeklindeki özel düzenlemeler dikkate alındığında icra ceza muhakemesindeki asıl amacın borçlunun kötü niyetli davranışlarının önüne geçmek, ceza dosyasının temelini oluşturan icra dosyasında alacaklı olan şikâyetçinin alacağını tahsil etmesini sağlamak ve borçluyu borcun ifasına zorlamak olduğu, ceza muhakemesinde olduğu gibi icra ceza muhakemesinin, suç işlemeyen diğer kişilerin suç işlemekten çekinmesi (caydırma), suç işleyen kişinin bir daha suç işlemesinin önüne geçme, suçluyu topluma kazandırma, suçluyu ıslah etme gibi (uslandırma) amaçları bulunmamaktadır (Ceza Genel Kurulu 2021/223 E. , 2022/47 K.).

İcra-İflas Suçlarında Dava ve Ceza Zamanaşımı Süresi

Dava zamanaşımı, icra-iflas suçunun işlenmesinden itibaren belli bir süre geçmesine rağmen dava açılmaması veya açılsa bile belli bir sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle ceza davasının düşmesine sebep olan bir ceza hukuku kurumudur. İcra-iflas Kanunu’nda düzenlenen suçlar için ayrı bir dava zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Bu nedenle, 5237 sayılı TCK’nın 66. maddesi gereği tüm icra-iflas suçlarında dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.

İcra-iflas suçları, dava zamanaşımı bakımından TCK’nın genel zamanaşımı kurallarına tabidir. Sanığın nafaka yükümlülüğüne aykırı davranma suçundan İİY’nın 344. maddesi uyarınca 10 gün hafif hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Yerel Mahkeme hükmünün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Daire; yüklenen suçu maddi yanılgı sonucu mal beyanında bulunmama suçu olarak değerlendirmek suretiyle, dava zamanaşımı süresinin 6 ay olduğu ve hüküm tarihi ile inceleme tarihi arasında bu sürenin geçmiş bulunduğundan bahisle hükmü bozmuş ve davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar vermiştir. Oysa sanığa yüklenen nafaka yükümlülüğüne uymama suçu İİY’nın 344. maddesinde düzenlenmiş olup, maddede yazılı cezanın türü ve üst sınırı itibariyle esasen zamanaşımı süreleri bakımından 5237 sayılı Yasaya oranla sanığın daha lehine hükümler içeren 765 sayılı TCY’nın 102/5 maddesi uyarınca iki yıllık asli ve 104/2. maddesi gereğince en fazla üç yıllık dava zamanaşımı süresine tabidir (Yargıtay CGK - Tarih: 06.12.2005 - Karar: 2005/155)

Ceza zamanaşımı, mahkumiyet hükmünün kesinleşmesinden itibaren belli bir sürenin geçmesiyle hükmün infaz edilmesinden vazgeçilmesidir. İcra ceza mahkemesinin icra iflas kanunu hükümlerine göre verdiği tazyik veya disiplin hapsine ilişkin karar, İ.İ.K m.354 gereği kesinleştiği tarihten itibaren 2 yıl geçtikten sonra yerine getirilmez. Yani, mahkemenin verdiği hüküm ceza zamanaşımı nedeniyle infaz edilemez.

Kadıköy 2. İcra Ceza Mahkemesinin kararı ile sanık Abdülkadir M. hakkında borçlunun ödeme şartını ihlâli suçundan, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu`nun 340. maddesi uyarınca 3 ayı geçmemek üzere kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün itiraz edilmeden 14.03.2012 tarihinde kesinleştiği, cezanın infazı için sanığın 05.03.2013 tarihinde yakalanıp, açık cezaevine teslimi için 10 günlük süre verilerek serbest bırakıldığı, sanığın belirtilen sürede teslim olmadığı, cezasının infazı için 18.04.2012 tarihinde ilamat bürosuna gönderildiği,

Cumhuriyet savcılığı ilamat bürosunun 19.03.2014 günlü istemi ile hükümlünün zamanaşımı süresinden önce yakalanmasının ceza zamanaşımını uzatıp uzatmayacağı hakkında mahkemeden bir karar verilmesi talep edildiği,

İstanbul Anadolu 7. İcra Ceza Mahkemesi tarafından 14/03/2014 tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımını dolduğundan kararın ortadan kaldırılmasına ve infazına yer olmadığına karar verildiği, bu karara yapılan itirazın ise reddedildiği anlaşılmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 45. maddesinde, suç karşılığı uygulanacak yaptırımların, hapis ve adli para cezası olarak belirlendiği, diğer taraftan 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 1. maddesinde bu Kanunun amacının, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin usul ve esasları düzenlemek olduğunun belirtildiği, bu haliyle 5275 sayılı Kanun’un ceza ve güvenlik tedbirlerine dair hususları kapsamakta olup tazyik hapislerine ilişkin bir hususa yer vermediği, keza Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 193/4. maddesinde yer alan “Disiplin hapsi ve tazyik hapsi kararları, tekerrüre esas olmaz, koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz ve adli sicil kayıtlarına işlenmez.” hükmü ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14/11/2006 tarihli ve 2006/16-220-231 sayılı ilamı birlikte değerlendirildiğinde:

Disiplin ve tazyik hapsinin bir “hapis” cezası olmadığı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesinde tanımlanan “disiplin hapsi” kavramı içinde kaldığının anlaşılmasına göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 71. maddesinde düzenlenen ceza zamanaşımının kesilmesine ilişkin hususların disiplin hapsi mahiyetinde olan tazyik hapsi için geçerli olmadığı, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 354/2. maddesinde yer alan ceza zamanaşımı süresinin kesilmesine ilişkin başkaca bir yasal düzenlemenin de bulunmadığı gözetilerek 2 yıllık ceza zamanaşımı dolduğundan hükme dair kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmiştir (Yargıtay 11. Ceza Dairesi - Karar : 2014/17713)

İcra Ceza Mahkemesi Yargılama Usulü Nedir?

  • Şikayet, bir şikayet dilekçesi ile yapılabileceği gibi sözlü beyanın mahkeme katibine yazdırılması suretiyle de yapılabilir (İİK md. 349).

  • Şikayetçi, şikayet dilekçesinde veya beyanında gösterilmiş olduğu delillerle bağlıdır. Başka delil gösteremez.

  • Sanık savunmasını yaptıktan sonra, ancak bir kez tevsii tahkikat (soruşturmanın genişletilmesi) talebinde bulunma hakkına sahiptir.

  • Mahkeme duruşma günü belirledikten sonra iki taraf tayin olunan gün ve saatte icra ceza mahkemesinin huzuruna gelmek veya avukat göndermek zorundadır. Şikayetçi belirlenen duruşma gününde gelmez ve avukat da göndermezse şikayet hakkı düşer.

  • Savcı, icra ceza mahkemesinde görülen davaların duruşmasına katılmaz.

  • İcra iflas kanununda yazılı suçlar, tüzel bir kişinin (şirket, vakıf, dernek, kooperatif vs.) yönetilmesi ve işlemlerinin uygulanması sırasında işlenmişse, o fiili işleyen müdür, temsilci, vekil veya yönetim kurulu üyesi her kimse, ceza o kişi hakkında uygulanır (İİK md. 345)

  • İcra iflas kanunu hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra ceza mahkemesi tarafından karar verilebilir.

  • İcra ceza mahkemesinin görevine giren bu işler, diğer mahkemelerde görülen ceza davaları ile birleştirilemez. (md. 346)

  • Takibi şikayete bağlı olan suçların müştekisi davadan feragat eder veya borç ödenirse dava ve bütün neticeleriyle beraber ceza düşer.

İcra Ceza Mahkemesinin Yetkisi Nasıl Belirlenir?

Ceza muhakemesi hukukuna göre yargılama yetkisi kural olarak suçun işlendiği yere göre belirlenir. İcra ceza mahkemesi yetki kuralları, özel bir düzenlemeyle belirlenmiştir. İcra iflas kanununa göre suç teşkil eden fiillerden dolayı yargılama yapmaya yetkili icra mahkemesi, icra takibinin yapıldığı yerdeki mahkemedir.

İcra Ceza Mahkemesi Kararına İtiraz, İstinaf ve Temyiz Kanun Yolu

İcra ceza mahkemesinin verdiği tazyik hapsine ilişkin hükümleri aleyhine istinaf veya temyiz kanun yollarına başvurulamaz. İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için dosyayı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye ceza mahkemesine , icra mahkemesi hâkimi ile asliye ceza mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye ceza mahkemesine gönderir.

İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir. Bu karar aleyhine istinaf veya temyiz başvurusu yapılmaz.

İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan tazyik hapsi dışındaki suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır. Yani, bu hükümler aleyhine istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilir.

İcra Ceza Mahkemesinin Görevine Giren İcra Ceza Suçları Nelerdir?

İcra ceza mahkemelerinin görevine giren suçlar sadece İcra İflas Kanunu’nda düzenlenmiştir. İcra ceza mahkemesinin kendine özgü yargılama hukuku ve görev kuralları olmasına rağmen ceza muhakemesi hukukunun genel ilkeleri bu mahkemelerde de uygulanır. Uygulamada, icra ceza mahkemesinin görevi kapsamına giren suçlara ‘icra ceza suçları’ denilmektedir.

İcra mahkemelerinin bakmakla görevli olduğu icra ceza suçları şunlardır:

1- Karşılıksız Çek Keşide Etme Suçu

Karşılıksız çek keşide etme (düzenleme) suçu, 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5. maddesinde tanzim edilmiştir. Kanuna göre, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adli para cezası; çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına hükmeder. Yargılama sırasında da resen mahkeme tarafından koruma tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına karar verilir.

2- Borçlunun Alacaklısını Zarara Sokmak Amacıyla Mevcudunu Eksiltmesi Suçu (İİK md. 331).

Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

İflas takibinden veya doğrudan doğruya iflas hallerinde iflas talebinden önce birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu fiiller başka bir suç oluştursa dahi bu hükümler uygulanır.

Konkordato mühleti veya iflasın ertelenmesi talebinden önceki iki yıl içinde ya da konkordato mühleti talebi veya iflasın ertelenmesi süresinden sonra birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu hükümler uygulanır.

Taşınmaz rehni kapsamında bulunan eklentinin rehin alacaklısına zarar vermek kastı ile taşınmaz dışına çıkarılması halinde, eklentinin zilyedi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

İİK’nun 331. maddesinde düzenlenen alacaklısını zarara sokma kasdiyle mevcudunu eksiltme suçu anılan maddenin 5. fıkrasında belirtildiği üzere takibi şikayete bağlı bir suç olup, şikayet süresi İİK’nun 347. maddesinde şikayetçinin fiili öğrendiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl olarak belirlenmiştir. Aynı kanunun 354. maddesinde ise; yargılama sırasında davacının şikayetten vazgeçmesi durumunda davanın düşmesine, kararın kesinleşmesinden sonra şikayetten vazgeçilmesi halinde ise bütün neticeleriyle birlikte cezanın düşmesine karar verileceği hüküm altına alınmıştır. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Takibi şikayete bağlı olan alacaklısını zarara sokma kasdiyle mevcudunu eksiltme suçunda, davacı vekilinin temyiz aşamasında sanıklar hakkındaki şikayetinden vazgeçmesi ve vazgeçmenin kabule bağlı olmaması karşısında, dava şartı ortadan kalktığından İİK’nın 354. maddesi uyarınca sanıklar hakkındaki davanın düşmesine karar verilmesi gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar:2012/1850)

Sanık hakkında “Taşınır Rehninin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi” başlatıldığı, İİK’nın 331/1 maddesinde düzenlenen “Alacaklıyı Zarara Uğratmak Kastıyla Mevcudu Eksiltmek” suçunun oluşması için haciz yoluyla takibe girişilmesi gerekir (Y12HD-K.2021/2308

3- Borçlunun Kendisini Aciz Duruma Düşürmesi veya Durumunu Ağırlaştırması Suçu (İİK md. 332)

Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu, adet üzere tecviz edilemiyecek bir hiffetle hareket ederek veya haddinden ziyade masraflar yaparak yahut cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülasyonlara girişerek yahut işlerinde ağır ihmallerde bulunarak aczine kendi fiili ile sebebiyet verir yahut vaziyetinin fenalığını bildiği halde o gibi hareketlerle bu fenalığı ağırlaştırırsa, aleyhine aciz belgesi istihsal edildiği veya alacaklı alacağını istifa edemediğini ispat ettiği takdirde, onbeş günden altı aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

Konkordato mühleti talebinden önceki iki yıl içinde birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu hükümler uygulanır.

Bu suç alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur. Borçluyu fazla borç altına girmeye veya talih oyunu ile spekülasyonlarda bulunmaya sevk etmiş yahut ağır faiz almak suretiyle zaafından istifade etmiş olan alacaklıların şikâyet hakkı yoktur.

4- İflas ve Konkordato İşlerinde Hususi Menfaat Temin Etme Suçu (İİK md. 333)

Her kim iflas bürosu veya idaresinin yahut bir alacaklının veya alacaklılar toplanmasındaki mümessilinin reyini yahut konkordatoya muvafakatini kazanmak için ona hususi bir menfaat temin veya vaat ederse altı aydan iki seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Menfaat temin eden alacaklı yahut mümessili de aynı ceza ile cezalandırılır.

Suçun iflas bürosu veya idaresi üyesi tarafından işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır.

5- Ticari İşletmede Yöneticinin Sorumluluğu suçu (İİK md. 333/a)

Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticarî işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması hâlinde, alacaklının şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

Birinci fıkradaki suç taksirle işlendiği takdirde, alacaklının şikâyeti üzerine, fail hakkında zararın ağırlığına göre ikibin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

2004 sayılı İİK’nın “Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu:” başlıklı 333/a maddesi; “Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticarî işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması hâlinde, alacaklının şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

Birinci fıkradaki suç taksirle işlendiği takdirde, alacaklının şikâyeti üzerine, fail hakkında zararın ağırlığına göre ikibin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında bir ticaret şirketinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip kişi ya da kişilerin alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıların maddi kayıplarına neden olmaları icra suçu olarak düzenlenmiştir. Ticari şirket yöneticilerin hukuki kurallara uymaları ve temsil ettikleri şirketin borçlarını ödemeleri genel kuraldır. Fakat ticaret hayatında bu kurala uygun hareket etmeyen yöneticilerin olduğu aşikârdır. Bu nedenledir ki kanun maddesi ile ticari işletme yöneticilerinin borç ödememek fiiliyle gerçekleştirdikleri hukuka aykırı davranışları cezai yaptırım altına alınmıştır (Adem Baştemür, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen İcra Suçları, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2019, s. 51.). Suçun oluşumu için, takibin kesinleştiği gün itibarıyla ticaret şirketinin, borcu ödeme gücü olmasına rağmen, hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olan yetkilisinin, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla şirket borcunu kısmen veya tamamen ödememesi gerekmektedir. Bu tarihte ödeme gücünün bulunup bulunmadığının belirlenmesi için ticaret şirketinin defter, kayıt ve belgeleri ile banka hesapları üzerinde uzman bilirkişi marifetiyle karşılaştırmalı olarak inceleme yaptırılmalı, şirket aleyhine başka icra takipleri bulunup bulunmadığı araştırılıp, ticaret şirketinin bütün aktif ve pasif durumu ortaya konularak, takibin kesinleştiği tarih itibarıyla ödeme gücü saptanmalıdır.

İİK’nın 333/a. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş olan “ticari şirket yöneticisinin alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletme borçlarını ödememesi” suçunun oluşabilmesi için, öncelikle kanuna uygun ve kanun maddesinde belirtilen türlerde kurulmuş ve resmî olarak faaliyetlerine devam eden ticaret şirketlerinden birinin olması gerekmektedir. Bir kimsenin bu suçun faili olabilmesi için TTK’nın 124. maddesinde sayılan anonim, kollektif, komandit, kooperatif ve limited şirket türlerinden birinde hukuken veya fiilen yönetici vasfıyla görevli olması gerektiğinden İİK’nın 333/a maddesinde düzenlenmiş olan bu suç özgü suçtur. Mağdur ise alacaklılardır. Borcun kısmen veya tamamen ödenmemesinden dolayı zarara uğrayan alacaklılar suçun mağdurudur. Suçun konusu ticaret şirketinin borçlarıdır. Kanun koyucu maddede ticaret şirketi kavramını kullanırken borçları ifade etmek için ticari işletmenin borçları belirlemesine yer vermiştir.

Anılan suçun fiili, borçların ödenmemesidir. İİK’nın 333/a. maddesindeki suçun oluşması için öncelikle ticaret şirketi hakkında bir icra takibi olmalı, ödeme emri şirket yöneticisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmeli ve ticaret şirketinin ödeme imkânı olmasına rağmen borcu ödememesi gerekir. Ödememe eylemi kısmen veya tamamen olabilir. Ödememe herhangi bir şekilde gerçekleştirilebilir. Ödeme yapmak için yeterli mali gücü bulunan ticari şirket yöneticisinin alacaklıyı zarara uğratmak kastıyla borcu ödemekten kaçınması failin cezalandırılabilmesi için yeterli değildir. Borcun ödenmemesi sebebiyle alacaklının zarar görmesi de gereklidir.

İİK’nın 333/a maddesinde düzenlenen ve ticari işletme yöneticisinin gerçekleştirdiği bu suçun oluşabilmesi için sanığın eyleminin başka bir suçu oluşturmaması gerekmektedir. Yani eylem İİK’da veya diğer kanunlarda düzenlenen başka bir suçu oluşturuyorsa İİK’nın 333/a maddesi uygulanmayacaktır.

Suçun manevi unsuru, ticaret şirketinin borcu ödeme gücü olmasına rağmen, hukuken ya da fiilen yöneticisi konumunda olan kişinin “alacaklıları zarara uğratmak kastıyla” ticari işletmenin borcunu ödememesidir. Ticari işletme yöneticisinin alacaklıları zarara sokmak kastı ile borcu ödememesi suçu takibi şikâyete bağlı suçlar arasında sayılmıştır. Şikâyet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kullanılması gerekir. Aksi takdirde şikâyet hakkı düşecektir.

Diğer taraftan İcra ve İflas Kanunu’nda kendine özgü bir yargılama sistemi öngörülmesinin bu Kanun’da düzenlenen suçlara ilişkin yapılan yargılama işlemlerinin ceza yargılaması faaliyeti olmadığı anlamına gelmemesi, aksine sınırlayıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde ve özel kanunun amaç ve prensiplerine uygun düştüğü ölçüde “somut gerçeğin her türlü kuşkudan uzak bir biçimde kesin olarak saptanması” amacı ve “adaletin tam olarak gerçekleşmesi için, öne sürülen ve olaya ışık tutabilecek nitelikteki tüm yasal kanıtların araştırılıp tartışılması” zorunluluğunun anılan suçlara ilişkin yapılan yargılamalarda da aynen geçerli olduğu unutulmamalıdır (Ceza Genel Kurulu 2021/223 E. , 2022/47 K.).

6- Konkordato veya Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırmada Yetkili Kimseleri Hataya Düşürme Suçu (İİK md. 334)

Konkordato mühleti elde etmek veya konkordato veya sermaye şirketleri ile kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma projesini tasdik ettirmek için hileli tutum ve davranışlarıyla malî durumu hakkında alacaklıları, komiseri, ara dönem denetçisini veya yetkili memuru hataya düşürmek veya konkordato projesine ya da sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması projesine uymamak yoluyla kasten zarara sebebiyet veren borçlu, ilgilinin şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

7- Kiracının İşlediği Suçlar (İİK md. 335)

Üzerlerinde kiralayanın hapis hakkı tanınmış ve 270 inci madde mucibince defteri yapılmış eşyayı kaçıran veya gizleyen borçlu ile tahliyesi emrolunan yeri kiralayana zarar vermek maksadiyle işgal ettiren şahıs Türk Ceza Kanununun 276. maddesine göre cezalandırılır.

8- Müflisin Mallarını Vermeyenlerin İşlediği Suçlar (İİK md. 336)

Müflisin mallarını ellerinde bulunduran veya müflise borçlu olan üçüncü şahıslar, iflasın açıldığına dair ilana muttali oldukları tarihten itibaren bir ay içinde makbul bir mazeret olmaksızın o malları iflas idaresi emrine vermezler veya borçlarını bildirmezlerse, doksan güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

9- Yükümlülüklerin Yerine Getirilmemesi Suçu (İİK md. 337)

İcra iflas kanunu 162, 209 ve 216 ncı maddeler hükümlerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine, aynı ceza verilir. Bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde, verilen ceza düşer.

10- Ticareti Terk Etme Suçu ve Cezası (İİK md. 337/a)

İcra iflas kanunu 44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.

Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır.

06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK’nın 44. maddesinin gerekçesinde; “Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların iş yerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır.” denilmektedir.

Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;

1- İİK’nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,

2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,

3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,

4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,

Gereklidir.

Kanun maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle diğer şartların da gerçekleşmesi hâlinde suç oluşacaktır. İİK’nın 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan söz edebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra onbeş gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur. Bunun yanında, suçun oluşması için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi gerekir. Ancak İİK’nın 337/a maddesinin ikinci fıkrasındaki; “Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.” hükmü uyarınca, alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.

Yine ticareti terk eden borçlunun, Türk Ticaret Kanunu anlamında tacir olması gerekir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 12. maddesinde; “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişi” olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 16. maddesinde; “Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.” denilmiş, 124. maddesinde de ticaret şirketleri; “Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir.” olarak sayılmıştır. Ancak İİK’nın 44. maddesinde belirtilen “ticareti terk eden tacir” ibaresinden, Türk Ticaret Kanunu anlamında tacir sayılanlardan hangilerinin anlaşılması gerektiği ise uyuşmazlığın konusunu oluşturmakta olup ayrıca değerlendirilecektir.

Bu aşamada “ticareti terk etme” kavramı üzerinde de durulmalıdır. Öğretide; “ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak” olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuki yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması mümkün olduğu gibi, ticari işletmenin hukuki olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi mümkündür (Ceza Genel Kurulu 2021/200 E. , 2021/669 K).

11- Gerçeğe Aykırı Beyanda Bulunma Suçu ve Cezası (İİK md. 338)

İcra iflas kanununa göre istenen beyanı, hakikate aykırı surette yapan kimse, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Hakkında aciz vesikası alınmış borçlu, asgari ücretin üstünde bir geçim sürdürdüğü, aciz vesikası hamili alacaklının alacağının aciz vesikasına bağlanmasından en geç beş sene içinde müracaatı üzerine sabit olursa, asgari ücretin üstünde kalan gelirlerinden icra tetkik merciinin dörtte birden az olmamak üzere tespit edeceği kısmını merci kararının kesinleşmesinden itibaren en geç bir ay içinde ve aciz vesikasındaki borcun ödenmesine kadar her ay icra dairesine yatırmaya mecburdur. Bu mükellefiyeti yerine getirmeyen borçlu hakkında bir yıla kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi bir yılı geçemez.

Borçlunun nafaka borçluları dahil üçüncü şahıstan yardım görmesi, asgari ücretin üstünde eline geçen para ve menfaatlerin icra mahkemesi kararı ile belirlenecek kısmını, icra veznesine yatırmak mükellefiyetini ortadan kaldırmaz.

İkinci fıkradaki hükmün tatbikini birden fazla aciz vesikası hamili alacaklı talep etmiş ise, bunlar talep tarihi sırasıyla öncelik hakkını haizdir.

Sonradan kazandığı malları veya kazancında ve gelirinde vaki tezayütleri bu Kanun mucibince bildirmeye mecbur olan borçlu makbul bir mazereti olmaksızın yedi gün içinde icra dairesine taahhütlü mektupla veya şifahi surette bildirmezse ve bu mal veya kazancı asıl veya bedel itibariyle mevcut olduğu takdirde, on gün; mal veya kazancını asıl veya bedel itibariyle makbul bir sebep olmaksızın elden çıkarmışsa, bir aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır. (İİK md. 339)

Bu cezalara alacaklının şikâyeti üzerine karar verilir. Kişi, icra takibine konu olan borcu tamamen ödediği takdirde, bu ceza düşer.

12- Taahhüdü İhlal Suçu ve Cezası (İİK md. 340)

İcra iflas kanunu 111. madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.

Tahhüdün Biçimsel Şartları Yargıtay Kararı: 2004 sayılı Kanun’un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiği, 09/08/2019 tarihli taahhütnamede taahhüt tarihinden taksitlerin tamamının ödeneceği tarihe kadar işleyecek faizini 3.868,72 Türk lirası olarak gösterildiği ancak takip tarihinden taahhüt tarihine kadar işlemiş faiz hususunda açıklık bulunmadığı, işlemiş ve işleyecek faiz miktarlarının ayrı ayrı hesaplanarak gösterilmediği gibi alacaklının takip tarihinden taahhüt tarihine işlemiş faizden feragat beyanının da yer almadığı ve bu nedenlerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğu ayrıca borçlu tarafından ödenmesi gereken tahsil ve başvuru harçlarının da taahhüt tutanağında gösterilmediğinden taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekir (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi - Karar:2021/2315).

13- Çocuk Teslimi Emrine Muhalefet Suçu ve Cezası (İİK md. 341)

Çocuk teslimi hakkındaki ilâmın veya ara kararının gereğini yerine getirmeyen veya yerine getirilmesini engelleyen kişinin, lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine, altı aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilâmın veya ara kararının gereği yerine getirilirse, kişi tahliye edilir.

14- İcra Dairesince Teslim Edilen Taşınmaz veya Gemiye Tekrar Girme Suçu (İİK md. 342)

İcra dairesi marifetiyle alacaklıya veya alıcıya teslim edilen bir taşınmaza veya gemiye haklı bir sebep olmaksızın tekrar giren borçlu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 290 ıncı maddesi mucibince umumi hükümler dairesinde cezalandırılır.

15- İcra İflas Kanunu 30 ve 31. Maddeler Hükmüne Uymama Suçu ve Cezası

Yalnız kendisi tarafından yapılacak olan bir işin yapılması veya bir işin yapılmaması yahut bir irtifak hakkının tesisi veya kaldırılması hakkındaki ilâm hükümlerine makbul mazerete müstenit olmayarak muhalefet eden borçluların, lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilâmın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir.

16- Nafaka Ödenmemesi veya Nafaka Kararlarına Uymama Suçu ve Cezası (İİK 344)

Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir.

Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde, ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir.

İcra ve İflas Yasasının düzenlenen ve şikayete tabi bulunan nafaka hükmüne uymamak suçunun oluşabilmesi için, nafaka ödenmesinin kesinleşmiş bir mahkeme kararına dayanması, aylık nafakanın tahsili için icra takibine başlanılmış ve icra emrinin borçlu-sanığa tebliğ edilmiş olması, borçlunun ilamda yazılı ödeme koşullarına uymaması, aylık nafakaya hükmedilmesi halinde icra emrinin tebliği ile şikayet tarihi arasında işlemiş en az bir aylık cari nafaka borcunun bulunması, borçlu-sanık tarafından nafakanın kaldırılması veya azaltılması hususunda açılmış bir davanın bulunmaması, dava açılmış ise sonuçlanmış olması ve şikayet hakkının suçun işlendiğinin öğrenilmesinden itibaren 3 ay ve her halde işlenmesinden itibaren 1 yıl içinde kullanılması gerekmektedir (Yargıtay CGK - Karar: 2005/37).

17- Artırmadan Çekilme Suçu ve Cezası (İİK md. 345/b)

Bu Kanuna göre yapılan ihalelerde kendisine veya başkasına vaat olunan veya sağlanan yarar karşılığında artırmadan çekilen veya artırmaya katılmayan kimseye bir yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.

Aracılara da aynı ceza verilir.

İcra ceza mahkemesinin yargılama görevine giren icra suçları da kişi özgürlüklerini doğrudan ilgilendirdiğinden, bu suçların da bir ceza avukatı vasıtasıyla takip edilmesinde yarar vardır.

İcra Ceza Mahkemesi Yargıtay Kararları


İcra Ceza Mahkemesinde Şikayet Hakkının Düşürülmesi

İİK’nın 333/a maddesine aykırılık suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan incelemede ; Takibin kesinleştiği tarih suç tarihi olup, takibin kesinleşmesinden itibaren bir yıllık süre içinde şikayette bulunulmadığından şikayet hakkının düşürülmesi kararı verilmesi gerekirken, sonuç itibariyle İİK’nın 347. maddesinde yazılı sürelerin geçmesi sebebiyle şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesi doğru olduğundan, şikayet hakkının düşürülmesi kararlarına yönelik şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA, 09/07/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/31375 E. , 2018/8359 K.).

Sanıkların üzerlerine atılı “Sermaye şirketi yetkilisinin kasten alacaklıyı zarara uğratması” suçunun takibi şikayete bağlı olup; dayanak icra takip dosyasında ödeme emrinin tebliği tarihi 20/06/2011 olup takibin 28/06/2011 tarihinde kesinleşmiş olduğunun anlaşılması ve şikayetçi vekilinin İİK’nın 347. maddesinde düzenlenen her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıllık süre geçtikten sonra 09/10/2012 tarihinde şikayette bulunması nedeniyle sanıklar hakkında İİK’nın 347. maddesi uyarınca şikayet hakkının düşürülmesi yerine yazılı şekilde 349. maddesi uyarınca şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/25201 E. , 2017/8526 K.).

Şikayet Dilekçesinde Açıklık Olmayan Hallerde Beraat Kararı Verilmelidir

Şikayet dilekçesinde hangi malvarlığının somut olarak eksiltildiğinin bildirilmemesi ve İİK’nın 351. maddesi uyarınca şikayetçinin şikayet dilekçesinde göstermiş olduğu delillerle bağlı olduğunun düzenlenmiş olması karşısında, hakimin araştırma yükümlülüğü bulunmadığı gerekçesiyle sanıkların beraatine karar verilmesi gerekirken yazı şekilde şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesi, Kanuna aykırı ve şikayetçi vekilinin şikayet hakkının düşürülmesine yönelik temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA karar verilmiştir (Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2017/1550 E. , 2018/2323 K.).

Şikayet dilekçesinde borçlu şirketin hangi malvarlığının eksiltildiği somut olarak belirtilmemiş olup, İİK’nın 351. maddesindeki şikayetçinin dilekçe veya beyanında göstermiş olduğu delillerle bağlı olduğuna ilişkin düzenleme nedeniyle hakimin re’sen araştırma zorunluğunun bulunmadığından sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesi, Kanuna aykırı ve şikayetçi vekilinin şikayet hakkının düşürülmesine yönelik temyiz nedenleri bu sebeple yerinde görüldüğünden, hükmün BOZULMASINA, karar verilmiştir (Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2016/9303 E. , 2018/6210 K.).

Takibin Kesinleşmesinden Önce Yapılan Suç Duyurusunda Beraat Kararı Verilmelidir

Şikayete esas icra takip dosyası kapsamında borçlu şirkete ödeme emri tebliğ edildiğine dair mazbata bulunmaması karşısında şikayet tarihi itibariyle kesinleşmiş bir takip bulunmadığından sanıkların beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2017/6159 E. , 2018/3838 K.).

Ticareti Terk Olgusunun Haciz Mahallindde Öğrenilmesi

Şikayetçi vekili tarafından icra takip dosyasında borçlu şirketin tescil adresine 22/02/2011 tarihinde haciz için gidildiğinde, borçlu şirketin ticareti terk ettiğinin öğrenildiği belirtildiğinden, suça konu olayda bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra şikayette bulunulması nedeniyle şikayet hakkının düşürülmesi kararı verilmesi gerekirken, sonuç itibariyle doğru olan şikayet hakkının düşürülmesi kararına yönelik şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir (Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/30851 E. , 2018/605 K.).

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS