Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davası Nedir?

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası; evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olması halinde, kural olarak kusursuz veya daha az kusurlu eşin diğer eşe açtığı bir çekişmeli boşanma davası türüdür (MK m.166/1). Bu dava türüne uygulamada, “evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası” veya “çekişmeli genel boşanma davası” da denilmektedir.

4721 sayılı Medeni Kanuna göre boşanma sebepleri, genel ve özel boşanma sebepleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Özel boşanma sebeplerine dayanılarak açılan davalar dışındaki tüm davalar evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik) nedeniyle açılan genel boşanma davası olarak kabul edilir.

Medeni Kanuna göre, özel boşanma sebepleri şunlardır:

  • Zina (TMK m.161),
  • Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış (TMK m.162),
  • Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme (TMK m.163),
  • Terk (TMK m.164),
  • Akıl Hastalığı (TMK m.165).

Yukarıdaki özel sebepler dışında aile mahkemesinde açılan tüm boşanma davaları, evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik) sebebiyle açılan genel boşanma davası olarak nitelendirilir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle çekişmeli boşanma davası açılması ile aile mahkemesi tarafından aşama aşama çözülmesi gereken başka hukuki sorunlar da ortaya çıkar:

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Sebebiyle Boşanma Davası Şartları

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası, Medeni Kanun m.166’da şu şekilde düzenlenmiştir:

Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik) nedeniyle boşanma kararı verilebilmesi için şu üç şartın bir arada bulunması gerekir:

  1. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması gerekir.

  2. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması ortak hayatı çekilmez hale getirmelidir.

  3. Davacının kusuru daha ağır ise, davalının boşanmaya itiraz etmemiş olması veya itirazın kabul görmemiş olması gerekir.

1. Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Şartı

Genel olarak eşler arasında duygu ve düşünce birliğinin yok olması evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenidir. Eşlerin halihazırda sürmekte olan huzurlu bir yaşam birliği, ortak bir gelecek kaygısı ve arzusu yoksa evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilir. Evlilik birliğinin hangi nedenlerle temelinden sarsıldığı kanunda tek tek belirlenmiş değildir. Hakim, somut olayın özelliğine göre eşlerin sergilediği davranışların evlilik birliğini temelinden sarsıp sarsmadığına karar verecektir. Yazımızın ileriki bölümünde açıklanmış olan evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı hallere şu örnekler verilebilir:

  • Ekonomik, psikolojik veya fiziksel şiddet uygulama,
  • Aileye karşı ilgisizlik,
  • Alkol bağımlılığı veya ailesini ihmal edecek şekilde içki düşkünlüğü,
  • Eşlerden birinin ailesinin evliliğe müdahalesine sessiz kalması,
  • Eşe hakaret etme,
  • Eşinin ailesine hakaret edilmesine sessiz kalma,
  • Eşinin sevmediğini ve boşanmak istediğini söylemek,
  • Agresif ve saygısız davranışlar sergilemek,
  • Erkek eşin bağımsız konut açmaması,
  • Aile sırlarının üçüncü kişilere anlatılması,
  • Cinsel ilişkiye girememe veya iktidarsızlık,
  • Kumar oynama alışkanlığı,
  • Güven sarsıcı ve sadakat yükümlüğüne aykırı davranışlar.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenleri sınırsız sayıda olup bir evliliğin sürdürülmesinin olanaksız kabul edildiği her türlü hal ve durum evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeni olabilir. Örneğin, eşlerin zevklerinin zamanla değişmesi veya karakterlerinin evlilik içinde farklılaşması gibi haller de evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma sebebi olarak kabul edilmiştir. Yukarıda yer alan evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan tüm nedenler aşağıda tek tek Yargıtay kararlarıyla birlikte açıklanmıştır.

2. Ortak Hayatın Çekilmez Hale Gelmesi Şartı

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasının ikinci şartı, eşlerden ortak hayatı sürdürmelerinin beklenememesi, yani ortak hayatın boşanmaya sebep olaylar nedeniyle çekilmez hale gelmesi gerekir. Evliliği sarsan olaylar nedeniyle ortak hayatın çekilmez hale gelmesi halinde eşlerin evliliğe devam etmeleri istenemez. Ortak hayatın çekilmez hale gelmesi, eşlerden biri veya her ikisi açısından söz konusu olabilir. Önemli olan evlilik birliğini sarsan olayların ciddi boyutlara ulaşması, eşler arasında duygusal veya düşünsel kopuşlar yaşanmasıdır.

Evlilik birliği içinde sorumlulukların yerine getirilmemesi, ciddi bir şekilde ihmalkar davranışlar sergilenmesi, umursamazlık, diğer eşin görüşlerini dikkate almama, saygısız davaranışlar gibi hareketler aynı zamanda evlilik kurumunun devamını zorlaştırdığı için ortak hayatın çekilmez hale gelmesi nedeni olarak değerlendirilmektedir.

3. Kusur Durumu Şartı

Yukarıdaki ilk iki şart, yani evlilik birliğinin temelinden sarsılması ile ortak hayatın çekilmez hale gelmesi şartları gerçekleşmiş ve davalı taraf da eşit kusurlu veya daha fazla kusurlu ise, şiddetli geçimsizlik (evlilik birliğinin temelinden sarsılması) nedeniyle boşanma kararı verilir.

Ancak, ilk iki şart gerçekleşmesine rağmen boşanma davasını açan davacının, boşanmaya yol açan olaylarda kusuru daha ağır ise, davalı tarafın açılan boşanma davasına itiraz hakkı vardır. Davalı taraf davacının kendisinden daha ağır kusurlu olduğu hallerde boşanma davasının reddedilmesini talep edebilir. Boşanma davası reddedilirse, doğaldır ki evlilik birliği aynen devam edecektir. Bununla beraber davalının yaptığı bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir (TMK m.166/2). Eşlerin kusur durumu aşağıda ayırıntılı bir şekilde açıklanmıştır.

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davasında Kusur

Şiddetli geçimsizlik (evlilik birliğinin temelinden sarsılması) nedeniyle boşanma davası, bir tarafın diğer tarafın kusuruna dayanarak açtığı çekişmeli bir boşanma davası türüdür. Çekişmeli boşanma davalarında davalı tarafın davayı kabul etmesi hiçbir hukuki sonuç doğurmaz, mutlaka karşı tarafın kusuru ispatlanmalıdır (Y2HD-K.2017/36159). Taraf kusurlarının boşanma kararına etkisi şu şekildedir:

  1. Kusursuz eş; diğer tarafın az da olsa kusurlu olduğunu ispatladığı takdirde, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, yani şiddetli geçimsizlik olduğu kabul edilerek boşanma kararı verilir. Kusursuz eş hakkında açılan boşanma davası ise reddedilir.

  2. Az kusurlu eş; diğer tarafın daha fazla kusurlu olduğunu ispatlarsa şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma kararı verilir.

  3. Daha fazla kusurlu eş; diğer eşin kendisinden az da olsa kusurlu olduğunu ispatlarsa ve diğer eş boşanmaya karşı çıkmazsa boşanma kararı verilir. Ancak, daha fazla kusurlu eşin açtığı boşanma davasının reddedilmesi, az kusurlu eş tarafından talep edildiğinde; yani az kusurlu eş boşanmak istemediğinde şu şartların da birarada gerçekleşmesi gerekir:
    • Boşanmak istemeyen az kusurlu eşin karşı çıkmasının, hakkın kötüye kullanılması (MK m.2) niteliğinde olduğunun ispatlanması gerekir.
    • Eş ve çocuklar açısından evliliğin sürdürülmesinin korunmaya değer olmadığının anlaşılması gerekir.
  4. Eşit kusur halinde tarafların boşanmasına karar verilir.

  5. Tamamen kusurlu eşin açtığı boşanma davası da reddedilir. Tamamen kusurlu eşin boşanma davasının reddedilmesinin nedeni, bir kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde etmesinin hukuka aykırı olmasıdır.

Yerleşik yargıtay kararlarında evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik) nedeniyle boşanma davalarında kusur kavramının boşanmaya etkisi şu şekilde ifade edilmiştir:

Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde “evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği” hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise; Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2). Somut olayda mahkemece, “davacı erkeğin davalı kadına ve reşit bile olsa müşterek çocuklarına karşı haksız eylemlerde bulunduğu” gerekçesiyle tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de, mahkemece boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı kadına herhangi bir kusur yüklenmediği gibi, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere davacı erkeğin eşine hakaret ettiği, eşine ve ortak çocuğa fiziksel şiddet uyguladığı, tehdit ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı erkeğin tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması yukarıda da açıklandığı üzere tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle davanın reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir (Y2HD-K.2018/9691).

Şiddetli Geçimsizlik veya Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedenleri

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik) nedeniyle açılan çekişmeli boşanma davaları genel boşanma sebeplerine dayanır. Bu tür davalar, evlilik hayatını çekilmez kılan sınırsız sayıda sebeple açılabilir. Mahkeme, somut olayın özelliklerine göre taraflarca ileri sürülen sebeplerin şiddetli geçimsizlik veya evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olduğunu gördüğünde boşanma kararı verecektir. Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davasında, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilen hallere bazı örnekler şu şekildedir:

I. Eşe Karşı Fiziksel Şiddet Uygulama: Bir eşin diğer eşe karşı fiziksel şiddet uygulaması, şiddetli geçimsizlik (evlilik birliğinin temelinden sarsılması) nedeniyle genel boşanma nedenleri arasında en önemlisidir. El ile veya başkaca hangi şekilde olursa olsun darp, cebir, dayak, itekleme vs. her türlü fiziksel şiddet boşanma sebebidir. Ancak, fiziksel şiddet eyleminden sonra evliliğin devam etmesi, şiddet eyleminin diğer eş tarafından affedilmesi, en azından hoşgörüldüğünü gösteren olguların bulunması halinde boşanma davası reddedilir.

Davalı erkeğin, eşine fiziksel şiddet uyguladığı, yalın ayak evden ayrılmasına sebep olduğu, ailesiyle görüşmesini kısıtladığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir (Y2HD-K.2017/2186).

Davalı erkeğe yüklenen eşine fiziksel şiddet uygulama eylemi dışında kalan diğer kusurlu eylemlerin mevcut delil durumuna göre davacı kadın tarafından ispatlanmadığı ne var ki, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere kadına fiziksel şiddet uygulayan davalı erkeğin yine de boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tam kusurlu olduğu anlaşılmakla, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA karar verilmiştir. (Y2HD-K.2018/8457).

Erkeğe kusur olarak yüklenen fiziksel şiddet vakıasına yönelik olarak tanıklarca hamilelik sırasında gerçekleştiği söylenen fiziksel şiddet eyleminden sonra evliliğin devam ettiği, bu eylemin kadın tarafından affedildiği en azından hoşgörüldüğü, en son gerçekleştiği iddia edilen fiziksel şiddet eylemine yönelik ise tanık beyanlarının duyuma dayalı olduğundan erkeğe fiziksel şiddet vakıasının kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmıştır (Y2HD-K.2018/7927).

Mahkemece kararın gerekçesine konu edilen, kadının ceza davasında şikayetten vazgeçmesi erkeği eczadan kurtarmaya yönelik olup, erkeği affettiği anlamına gelmediği gibi affın kabul edilebilmesi için kayıtsız şartsız bir irade beyanının mevcut olması ya da en azından affı gösterir fiili bir tutum ve davranışın gerçekleşmiş olması gerekmekte olup, ayrıca af olgusunu iddia edenin bunu somut delillerle ispatı lazımdır (Y2HD-K.2018/2622).

II. Eşe Karşı Ekonomik ve Psikolojik Şiddet Uygulama: Eşlerin birbitlerine psikolojik baskı uygulayarak evliliği çekilmez hale getirmemesi; ekonomik güçlerini birbirine karşı kullanmamaları ve gelirleri evlilik birliği için harcamaları gerekir. Ekonomik gücün diğer eşe karşı bir baskı unsuru oalrak kullanılması veya psikolojik şiddet uygulayarak diğer eşin ruhsal/duygusal açıdan yıpranmasına neden olunması halinde geçerli bir boşanma sebebinin doğduğu kabul edilir.

Mahkemece kocaya kusur olarak yüklenen ekonomik ve psikolojik baskı uygulamasının yanında eşine “ailesinin baskısı ile maddi durumu iyi olduğu için evlendiğini ve resmiyette karımsın, Allah için karım değilsin” diyerek aşağılayıcı sözler söylediği gerçekleşmiştir. Davalı-davacı kocanın bu davranışları davacı-davalı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir (Y2HD-K.2014/11368).

Davacının davalıyı dövmesine karşın davalının da davacıya karşı evlilik birliğinin yüklediği görevlerini yerine getirmediği, onu psikolojik baskı ile evden uzaklaşmak zorunda bıraktığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır (Y2HD-K.2003/2809).

III. Aileye Karşı İlgisizlik: Eşlerin birbirlerine ve çocuklara karşı ilgisiz davranmaması, sosyal veya bireysel açıdan ihtiyaç duydukları zamanlarda birbirlerine destek olmları ve ilgilenmeleri ailevi bir yükümlülüktür. Ailevi görevlerini yerine getirmeyen eş, boşanma davasında kusurlu kabul edilerek boşanma kararı verilir.

Davalı erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği, eşinin hamileliği ve doğum sonrası eşi ve ortak çocukla ilgilenmeyerek boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğunun anlaşılmıştır (Y2HD-K.2016/14258)

IV. İçki İçmek/Alkol Bağımlılığı: İçki içme, alkol bağımlılığı seviyesine varmışsa, evlilik hayatının temelinden sarsıldığı kabul edilmektedir. Çünkü, bu halde içki içen taraf evlilik birliğinin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirememektedir.

Kocanın eve genellikle alkollü vaziyette ve geç saatte gelip erken saatte çıktığı, evlilik birliğinin gerektirdiği görevlerini yerine getirmediği, müşterek çocuk Ahmet Can yanında onun özenmesine yol açar şekilde alkollü içki içtiği, davacı görevi gereği işyeri nöbetindeyken müşterek çocukla ilgilenmediği ve tarafların birbirine hakaret ettikleri anlaşılmaktadır.Bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir (Y2HD-K.2011/1518)

V. Ailenin Evliliğe Müdahalesi: Taraflar kendi ailelerinin evliliğe müdahale etmesine izin vermemelidir. Ailesinin evliliğine müdahalesine sessiz kalan veya izin veren taraf boşanma davasında kusurlu kabul edilir.

Kadının, annesinin evliliğe müdahalesine izin vermesi ortak hayatı temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik olarak kabul edilmiştir (Y2HD-K.2017/3565).

Davalı erkeğin ailesinin evliliğe müdahalesine sessiz kaldığı ve bağımsız konut açmadığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre boşanma kararı verilmesi gerekirken yetersiz ve yasal olmayan gerekçeyle davanın reddi doğru bulunmamıştır (Y2HD-K.2017/3009).

VI. Eşe Hakaret Etme veya Ailesinin Hakaret Etmesine Sessiz Kalma: Eşlerin birbirine hakaret etmesi evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, şiddetli geçimsizlik olduğunun göstergesidir. Ayrıca, evlilik birliği içinde her iki taraf da diğer tarafın ailesinin eşine yönelik hakaretlerine karşı sessiz kalmamalıdır. Evlilik birliği, her iki tarafı da eşine karşı saygısız tutumlara karşı koyma yükümlülüğü altına sokmaktadır.

Davacı kadının ailesinin eşine hakaretine sessiz kaldığı boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı erkeğin ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır (Y2HD- K.2017/11348).

Kadının eşine hakaret ettiği, davacı erkeğin ise eşine ve ailesine hakaret ettiği ve evin kilidini değiştirdiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre evlilik birliğinin sarsılmasına sebebiyet veren olaylarda davacı-karşı davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir (Y2HD-K.2018/8793).

Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar eşit kusurlu kabul edilerek her iki boşanma davasının kabulüne karar verilmişse de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı-karşı davalı erkeğin bağımsız konut temin etmediği, eşini tehdit ettiği, eşine fiziksel şiddet uyguladığı, hakaret ettiği, eşini ailesiyle görüştürmediği, ailesinin evliliğe müdahalesine, eşine tehdit ve hakarette bulunmasına sessiz kaldığı; davalı-karşı davacı kadının ise eşine hakaret ettiği, birlik görevlerini ihmal ettiği, ailesinin evliliğe müdahalesine, eşine tehdit ve hakarette bulunmasına sessiz kaldığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya neden olan olaylarda davalı-karşı davacı kadına oranla davacı-karşı davalı erkeğin daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir (Y2HD-K.2018/8072).

VII. Eşini Sevmediğini veya Boşanmak İstediğini Söylemek: Evlilik, sevgiye dayalı bir toplumsal ilişkidir. Eşlerden birinin diğer tarafı sevmediğini ifade etmesi, şiddetli geçimsizlik olduğunun, yani evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını gösterir. Üçüncü kişilere eşinden boşanmak istediğini veya evlilik birliği açısından kabul edilemeyecek sözler sarf etmek de boşanma nedenidir.

Kadının eşinin sevmediğini söylemesi evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olur (Y2HD-K.2017/3345).

Davacı kadının, eşinin akrabasına, eşinden boşanmak istediğini “benim adımı çıkarın benim sevdiğim var” dediği anlaşılmaktadır. Davalı erkek cevap dilekçesinde askerdeyken eşini aradığını, eve dönmesini istediğini belirtmiş ise de, bu durum barışma müzakeresi niteliğinde olup, kadından kaynaklanan kusurların affedildiği ya da hoşgörü ile karşılandığını gösterecek nitelikte değildir. Gerçekleşen bu duruma göre, davacı kadının kusurlu olduğunun tespitine karar verilmesi gerekir.(Y2HD-K.2018/8685).

VIII. Agresif ve Saygısız Davranışlar: Evlilik birliği karşılıklı anlayış ve saygı gerektirir. Eşlerin agresif ve saygısız davranışları boşanma nedeni olarak kabul edilir.

Kadının agresif olduğu ve eşine karşı saygısız davrandığı hallerde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır (Y2HD-K.2017/3388).

IX. Eşe İftira Atma: Bir eşin diğer eşe gerçek dışı olgular isnat etmesi, yani iftira atması kusurlu bir hareket olup ortak hayat sürdürülemeyecek derecede evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğunu kabul etmek gerekir.

Tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı kadının eşine hakaret ettiği, buna karşılık davalı kocanın ise aşırı kıskançlık gösterip, eşine çirkin iftiralarda bulunduğu, sebepsiz kavga çıkararak küfür ve hakaretler ettiği anlaşılmaktadır. Davalı koca hakkında, eşine karşı “silahla tehdit” eyleminden dolayı açılan ceza davası henüz neticelenmemişse de, davalı kocanın yukarıda gerçekleşen kusurları dikkate alındığında, tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan hadiselerde, davacı kadının az, davalı kocanın daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir (Y2HD-K.2013/9456).

X. Bağımsız Konut Açmama: Erkek eş, ailevi yaşam için bağımsız konut aşma yükümlülüğü altındadır. Konutun evlilik birliğinin sürdürülebileceği asgari yaşam olanaklarına sahip bir konut olması yeterlidir.

Boşanma istemine ilişkin eldeki davada, davalı kocanın, asgari yaşam olanaklarına sahip ayrı bir konut tesis etmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle davacı kadının bağımsız konutta oturma isteğine rağmen davalı kocanın asgari yaşam olanaklarına sahip bir konutta oturma konusundaki davacının bu isteğini karşılamada yeterli çabayı sarf etmediği, eşini kendi ailesiyle birlikte oturmaya zorladığı anlaşıldığına göre, boşanmaya karar verilmesine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi yerinde değildir (YHGK-K.2016/280).

XI. Aile Sırlarının Üçüncü Kişilere Anlatılması: Eşlerin evlilik içinde aile sırrı olarak kalması gereken konularda üçüncü kişilere bilgi vermemesi gerekir. Aile sırlarının üçüncü kişilere anlatılması, boşanma nedenidir.

Davalı karşı davacı kocanın ilaç almadan cinsel ilişkiye giremediğini yaymakla boşanmaya neden olan olaylarda kadın da kusurludur. Kocanın fiziksel bir engeli bulunmamakla beraber, psikolojik yönden cinsel ilişkiyi ilaçsız gerçekleştirememesinin sağlık zaafi olduğunun kabul edilmemesi etrafa yayması kadının kusuru olarak değerlendirilmelidir. Bu durumda Medeni Kanunun 143/2. maddesiyle öngörülen kusursuzluk koşulunun gerçekleşmediği dikkate alınmadan manevi ödenceye hüküm edilmesi doğru bulunmamıştır (Y2HD-K.2001/9247).

XII. Cinsel İlişkiye Girememe veya Cinsel İktidarsızlık: Eşlerden birinin cinsel ilişkiden kaçınma, cinsel ilişkiye girme veya erkeğin cinsel iktidarsızlık sorunu varsa ve bu cinsel sorunlar karşılıklı anlayış çerçevesinde çözülemiyorsa, evlilik birliğinin cinsel sorun nedeniyle temelinden sarsıldığı kabul edilmektedir.

Evlenmenin sosyal amacı yanında, belki de daha önemli olarak nesli devam ettirme ve cinsel arzuları tatmin etme gayesi de vardır, tarafların cinsel organları normal yapıda olmasına rağmen, psikolojik sebeple de olsa uzun evlilik süresi içinde cinsel ilişki kuramadıkları kızlık muayenesine dair rapordan anlaşılmaktadır. Bu hal evlilik birliğini temelinden sarsar. Aylarca cinsel ilişkinin başarılamamış olması karşısında eşlerde birbirine karşı haklı bir nefretin, en azından isteksizliğin doğacağı şüphesizdir. Böyle bir durumu davacı açısından bir kusur olarak kabul etmek mümkün değildir. Ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan ve ondan sonrada devam edip etmeyeceği şüpheli bulunan cinsel yakınlaşmayı beklemek için davacıyı zorlamak açık bir haksızlıktır. Bu koşullar altında davacıdan evlilik birliğini devam ettirmesi beklenemez. Aile birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilerek boşanmaya karar verilmesi gerekirken davanın yetersiz gerekçe ile reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır.(Y2HD-K.2001/6274).

XIII. Kumar Oynama Alışkanlığı: Kumar oynamayı bir alışkanlık haline getirerek aile yükümlülüklerini ihmal eden eş, boşanma davasında kusurlu olarak kabul edilir.

Davacının sadakatsiz davranışlar içinde olduğu, davalının ise birlik görevlerini yerine getirmediği sürekli kumar oynadığı; davacının ağır kusuruna karşı, davalının da daha az olmakla birlikte kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Davalının boşanmaya karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşulları gerçekleşmiş olup boşanmaya karar verilmesi gerekirken, davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır.(Y2HD-K.2005/17838).

Davacı-davalı erkeğin de eşine hakaret ettiği, kumar oynadığı ve birlik görevlerini yapmadığı, yapılan yargılama ve toplanan delillerle anlaşılmaktadır. Bu halde kadın da boşanma davası açmakta haklıdır. Öyleyse, kadının açtığı karşı boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekir (Y2HD-K.2016/4295).

Mahkemece, taraflar eşit kusurlu bulunarak boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı-davacı erkeğin içki ve kumar alışkanlığının olduğu, birlik görevlerini ihmal ettiği, davacı-davalı kadının ise güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu ve birlik görevlerini ihmal ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-davalı kadın daha ağır kusurlu olup, davalı-davacı erkek yararına Türk Medeni Kanununun 174/1-2. maddesi koşulları oluşmuştur. Mahkemece tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı-davacı erkeğin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir (Y2HD-K.2016/15687).

XIV. Güven Sarsıcı ve Sadakat Yükümlüğüne Aykırı Davranışlar: Güven sarsıcı davaranışlar ve sadakat yükümlülüğününün ihlali genel boşanma sebepleri arasında en sık rastlanan boşanma nedenlerinden biridir. Güven sarsıcı davranıştan kast edilen, eşlerin birbirlerine güven duygusunu zedeleyen her türlü davranıştır. Bir eşin diğer eşi aldatması halinde, özel bir boşanma nedenine dayanılarak aldatma nedeniyle boşanma davası açılmalıdır. Zina özel nedenine dayalı boşanma davası açılmadığı takdirde, aldatma olgusu güven sarsıcı davranış olarak genel bir boşanma nedenine de dönüştürülerek boşanma davası açılabilir. Yargıtay uygulaması, aşağıdaki davranışları sadakat yükümlülüğüne aykırı ve güven sarsıcı davranış olarak kabul etmektedir:

  • Sürekli gece geç saatlere kadar dışarda olma,
  • Bir eşin kendisine ilgisi olan başka biriyle sosyal arkadaşlık çerçevesinde olsa vakit geçirmesi,
  • Eşin gün içinde gittiği yerler konusunda yalan söylemesi,
  • Eski eş veya sevgiliyle görüşmek,
  • Bakire olmadığını gizleme,
  • Eşinden habersiz bir şekilde başklarına yüksek borç verme, kredi çekme veya taahhüt altına girme,
  • Taşınmazları eşin bilgi ve rızası dışında devretme,
  • İnternet üzerinden sosyal arkadaşlık sitelerine girmek veya birileriyle sosyal medya üzerinden duygusal ilişki kurma,
  • Karşı cinsten birileriyle telefon veya whatsapp, instagram vb. uygulamalar üzerinden sık sık görüşmek.

Davalı-karşı davacı kadının en son eşinin ailesiyle tatile gittiğinde birden fazla erkekle sadakatsiz davranışlar içinde olduğu, davacı-karşı davalı erkeğin ise bağımsız konut temin etmediği, ailesinin evliliğe müdahalesine ve babasının ailelerin görüşmek için bir araya gelmesi sırasında kadına fiziksel şiddet uygulamasına sessiz kaldığı, boşanmaya sebep olan olaylarda yine de kadının ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, tarafların yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA karar verilmiştir (Y2HD-K.2018/8491).

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsıldığının Kabul Edildiği Kanuni Haller (MK 166/2-3)

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası, kusur esasına dayanan bir çekişmeli boşanma davası türüdür. Çekişmeli boşanma davasında, davacı taraf diğer tarafın az da olsa kusurlu olduğunu ispatlayamadığı takdirde boşanma davası reddedilir. 4721 sayılı Medeni Kanun, tarafların hiçbir kusuru olmasa bile aşağıdaki hallerde “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” nedeninin gerçekleştiğini kanuni düzenleme ile kabul etmiştir:

1. Anlaşmalı Boşanma Halinde Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması: Anlaşmalı boşanma davaları, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesine dayanır. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz (MK m.166/2).

2. Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir (MK m.166/3).

Boşanma Davasının, Şiddetli Geçimsizlik ve Bir Özel Boşanma Sebebiyle Birlikte Açılması

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik), genel nitelikte bir boşanma nedenidir. Çekişmeli boşanma davası, hem şiddetli geçimsizlik nedenine hem de özel bir boşanma sebebine dayalı olarak birlikte açılabilir. Bu halde, mahkeme, ileri sürülen olguların özel bir boşanma sebebi teşkil ettiğini gördüğünde öncelikle özel nedene dayalı olarak boşanma kararı verecektir. Özel boşanma sebebinin gerçekleşmediği görüldüğünde genel boşanma nedeni olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik) nedeniyle boşanma kararı vercektir. Örneğin, zina özel nedenine ve şiddetli geçimsizlik genel nedenine birlikte dayanılarak açılan çekişmeli boşanma davasında, zina ispatlanamadığı takdirde, zina için ileri sürülen olgular genel boşanma sebepleri olan güven sarsıcı davranış veya sadakat yükümlülüğü açısından değerlendirilerek şartları varsa boşanma kararı verilebilir.

Özel boşanma sebepleri ile genel boşanma sebebpleri arasındaki fark kusurun ispatı noktasında ortaya çıkmaktadır. Özel boşanma sebepleri varsa, davacı, karşı tarafın kusurlu olup olmadığını, hangi tarafın ne kadar kusurlu olduğunu ispatlamak zorunda değildir, sadece özel bir boşanma sebebi olduğunu ispatlaması yeterlidir. Halbuki şiddetli geçimsizlik teşkil eden genel boşanma sebepleri varsa boşanma kararı verilebilmesi için taraflar birbirinin kusurunu ispatlamak zorundadır.

Davalı, karşı boşanma davası açmış, karşı boşanma davasında; “zina”, olmazsa “hayata kast”, bu da olmazsa “pek kötü davranış”, bunun da kabul edilmemesi halinde “haysiyetsiz hayat sürme”, bu da kabul edilmediği takdirde “evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle” boşanmalarına karar verilmesini istemiştir. Zina, hayata kast, pek kötü muamele ve haysiyetsiz hayat sürme özel boşanma sebebi yanında genel boşanma (TMK m.166/1) sebebi de oluşturur. Böyle bir durum karşısında kalan eş, dilerse bu özel sebeplerin yanında genel sebebe, dilerse birine veya birkaçına birlikte dayanarak boşanma talep edebilir. Hem özel hem de genel sebebe dayanılarak boşanma davası açılmış ise, doğuracakları hukuki sonuçlar farklı olacağından öncelikle özel boşanma sebeplerinin bulunup bulunmadığı belirlenmeli, özel sebep varsa, bu sebebe dayanılarak, özel boşanma sebeplerinin gerçekleşmemesi veya özel sebebe dayalı dava hakkının düşmüş olması halinde, deliller, genel boşanma sebebi çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Toplanan delillerin öncelikle özel boşanma sebepleri bakımından değerlendirilip, sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır (Y2HD-K.2010/12941).

Özellikle belirtelim ki; evlilik birliğinin temelinden sarsılması (şiddetli geçimsizlik) nedeniyle genel boşanma sebebine dayanılmadan, sadece özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan çekişmeli boşanma davasında; özel boşanma sebebinin gerçekleşmediği anlaşıldığında, şiddetli geçimsizlik genel sebebine dayanılarak boşanma kararı verilemez. Çünkü, genel sebeplere dayalı bir çekişmeli boşanma davası açılmamıştır.

Davalı-karşı davacı erkek eşin birleştirilen davası Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde düzenlenen zina hukuksal sebebine dayalıdır. Türk Medeni Kanununun 166. maddesi uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı bir davası bulunmamaktadır. Münhasıran özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan bir boşanma davasında genel boşanma sebebine (TMK m.166/1) dayalı olarak karar verilmesi mümkün değildir. Zira hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır (HMK m. 26/1).

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davasının Sonuçları


1. Kadının Kişisel Durumu

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle çekişmeli boşanma davasında boşanma kararı verilmesi hâlinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse hâkimden bekârlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir.

Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hâkim , kocasının soyadını taşımasına izin verir.

Erkek eş, koşulların değişmesi hâlinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.

2. Maddi ve Manevi Tazminat

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle çekişmeli boşanma davasında mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

Boşanmada maddi ve manevi tazminat davası, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası ile birlikte açılmamış ise, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içinde ayrı bir dava şeklinde de açılabilir.

3. Çocukların Velayeti

Yargıtay’a göre velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle çekişmeli boşanma davasında çocuğun velayetinin hangi eşe verileceği çocuğun “üstün yararı” dikkate alınarak belirlenir. Velayet kendisinde olmayan eşin ise çocukla mahkemenin belirlediği belli periyotlarla kişisel ilişki kurmasına izin verilir.

Mahkeme, belli yaşın üstündeki çocukların velayetini düzenlerken çocuğu dinlemeli ve velayet konusundaki görüşünü sormalıdır. Yargıtay uygulamasına göre çocuğun idrak yaşı, 8 yaş veya üstüdür. 8 yaş veya bu yaşın üzerinde olan çocukların görüşü alınmadan velayetin düzenlenmesi, değiştirilmesi veya kaldırılması mümkün değildir.

4. Yoksulluk ve İştirak Nafakası

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma kararı verilmesiyle, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Bu nafakaya “yoksulluk nafakası” denilmektedir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.

İştirak nafakası, velayeti kendisine verilmeyen eş aleyhine, ergin olmayan çocuk lehine herhangi bir talep olmaksızın da hakim tarafından hükmedilen nafaka türüdür. Bu nafaka türünde eşlerin kusur durumunun hiçbir önemi yoktur. Bu nafaka türündeki amaç ergin olmayan çocuğun yetiştirilmesi, sağlık barınma, eğitim vs. giderlerine velayet kendisine verilmeyen eşin mali gücü oranında katılmasını sağlamaktır. (Medeni Kanun m.182/2)

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma kararı verildikten sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan tazminat ve nafaka gibi taleplere ilişkin dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

5. Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanmada Mal Paylaşımı

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma kararından sonra, eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümlere göre mallar tasfiye edilir. Eşler herhangi bir rejim tercih etmemişse, mallar, Medeni Kanun’un belirlediği yasal mal paylaşımı rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi çerçevesinde tasfiye edilir.

Boşanmada mal paylaşımı yapılırken öncelikle her eş kendi kişisel mallarını geri alır, yani bu mallar paylaşıma dahil edilmez. Her eş kendi kişisel mallarını aldıktan sonra evlilik içerisinde elde edilen “edinilmiş mallar” yarı yarıya paylaşılır.

Şiddetli Geçimsizlik (Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması) Yargıtay Kararları


Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsıılması Nedeniyle Boşanma Şartları

Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları; “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

Belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir (Hukuk Genel Kurulu 2017/3177 E. , 2021/1162 K.).

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Çekişmeli Boşanma Davasında Eşit Kusur

Davalı-karşı davacı kadının, eşine ve eşinin annesine hakaret ettiği, eşinin annesine saldırdığı, köyde eşi ile birlikte yaşamaktan kaçındığı, davacı-karşı davalı erkeğin ise eşine karşı fiziksel şiddet uyguladığı ve eşine hakaret ettiği, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilmelidir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/3612).

Eşe Hakaret Etmek ve Küçük Düşürmek Daha Fazla Kusurluluk Anlamına Gelir

Mahkemece, taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanma kararı verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı-karşı davacı kadının evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini yerine getirmediği, davacı-karşı davalı erkeğin ise, eşine hakaret ve küfür ettiği, arkadaşlarının yanında eşini küçük düşürdüğü anlaşılmaktadır. Bu kusur durumuna göre, evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda, davacı-karşı davalı erkeğin daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyle iken, tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı-karşı davacı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m.174/1-2) isteklerinin reddedilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/3618).

Kusurlu Eşin Daha Önce Affedilmesi Halinde Çekişmeli Boşanma Davası

Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için; evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa; dinlenen davalı-karşı davacı tanık beyanlarının bir kısmı, daha önce meydana gelen olaylardan sonra tarafların aynı evde birlikte yaşamaya devam ettikleri, bu halde önceki yaşanan olaylardan dolayı eşlerin birbirlerini affettiklerini veya en azından hoşgörüyle karşıladıklarını, bir kısım beyanlarında ise Türk Medeni Kanunun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu husus nazara alınmadan davalı-karşı davacı kadının davasının kabulü ile boşanma kararı verilmesi doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2.HD - Karar : 2017/3085).

Mahkemece; taraflar eşit kusurlu kabul edilerek her iki boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı-davacı kadına mahkemece kusur olarak yüklenen fiziksel şiddet girişiminden sonra tarafların evlilik birliğini sürdürüp birlikte yaşamaya devam ettikleri, bu nedenle davacı-davalı erkeğin, eşinin bu kusurlu davranışını affettiği, en azından hoşgörüyle karşıladığı, bu olayın davalı-davacı kadına kusur olarak yüklenemeyeceği, ayrıca mahkemenin kabul ettiği kusurlu davranışların yanı sıra davacı-davalı erkeğin eşine küfür ettiği de anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında davacı-davalı erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda daha ziyade kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda erkeğin davası yönünden Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşulları oluşmuştur. Erkeğin boşanma davasının kabulüne karar verilmiş olması açıklanan sebeplerle sonucu itibariyle doğru olup, davalı-davacı kadının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/3313).

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davasında Kusur (Konut Temini, Evden Kovma)

Mahkemece doğum sonrası psikolojisi bozulan davalı - karşı davacının kendini hayattan tümüyle soyutladığı, müşterek çocuk ile ilgilenemediği, tedavi için hastaneye yatmayı kabul etmediği, yaşanan bu olaylar nedeniyle tarafların ayrı yaşamaya başladıkları taraflar arasındaki geçimsizliğe konu olaylar sebebiyle evlilik birliğini sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı - karşı davacının ağır kusurlu olduğu gerekçesi ile asıl davanın kabulüne, davalı karşı davacının boşanma davasının reddine karar verilmiştir. Somut olayda dinlenen tanık beyanları ve toplanan delillerden davalı - karşı davacı kadının hastalığı nedeni ile tedavi için hastaneye yatmayı kabul etmeyip tedaviden kaçındığı, buna karşılık davacı - karşı davalı erkeğin evlilik birliğinde manevi anlamda bağımsız bir konut temin etmeyip davalı - karşı davacı kadını müşterek evden göndermek istediği ve çıkan tartışmada kadının ailesini çağırıp kızlarını almalarını istediği, tarafların bu şekilde ayrıldıkları anlaşılmıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda davacı karşı davalı erkek ağır kusurlu, davalı - karşı davacı kadın ise az kusurludur. Hal böyleyken mahkemece kadının ağır kusurlu olduğu kabul edilip, bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı – karşı davacının davasının reddi doğru görülmemiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2017/1084).

Çekişmeli Boşanma Davasında Maddi ve Manevi Tazminat

Yerel mahkemece davacı birleşen dosya davalısı …’in evlilik birliği devam ederken bir başka kadınla ilişki kurduğu, hatta onunla birlikte yaşayarak sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, davalı kadına şiddet uyguladığı, aynı şekilde davalı birleşen dosya davacısı Esver Erden’in de evlilik birliği sona ermeden başka erkeklerle birlikte olduğu, bu haliyle boşanmaya yol açan olaylarda her iki tarafın eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, Muhammet Emin Erden’in velayetinin babaya, Ahmet Cihan Erden’in velayetinin anneye verilmesine, Ahmet Cihan için anne lehine 200-TL tedbir ve iştirak nafakasına, kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine, kadın lehine TMK’nın 175. maddesi gereğince 300-TL tedbir ve yoksulluk nafakasına hükmedilmesine karar verilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan davranışlar bakımından davacı - davalı erkeğin ağır kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı - davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK 174/1-2 m.) hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasındadır. Türk Medeni Kanunu uyarınca maddi ve manevi tazminat talepleri boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biridir.

Anılan Kanunun 174. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceği belirtilmiş; 2. fıkrasında ise boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun bir para isteyebileceği öngörülmüştür. Maddenin anlatımından görüldüğü üzere maddi tazminat istenebilmesi, tazminat isteyenin kusursuz veya daha az kusurlu olması, tazminat istenenin kusurlu olması yanında bir zararın ile nedensellik bağı ve hukuka aykırılık unsurlarının gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenmiş olan eş kusursuz veya az kusurlu ise maddi tazminata hükmedilebilir.

Somut olayda dinlenen taraf tanıklarının beyanları, dosya içerisine ibraz edilen ceza dosyaları ile diğer bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde; davacı - davalı erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, eşine fiziksel şiddet uyguladığı, hakaret ettiği ve bu nedenle ceza aldığı, buna karşılık davalı - davacı kadının da sadakat yükümlüğüne aykırı davranışlar sergilediği anlaşılmıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında tarafların eşit kusurlu olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir.

Hal böyle olunca uyuşmazlığa konu davada davacı - davalı erkeğin ağır kusurlu olduğu dikkate alınarak davalı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi doğru görülmemiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2017/1093).

Çekişmeli Boşanma Davasında Eşit Kusur Halinde Maddi ve Manevi Tazminat

Yerel mahkemece davacının, davalı kadın eş için müstakil konut sağlamadığı, davalıyı ilk eşinden olan çocukları ile yaşamak zorunda bıraktığı buna karşılık davalının da davacının ilk eşinden olan çocuklarına karşı kötü davrandığı, çocuklar ile babalarının arasını açtığı, yemek yemelerini kısıtladığı, davacı ve çocuklarının da kadın eşi eve almadığı, bu durumda evlilik birliğinin sarsılmasında her iki tarafın da kusurlu olduğunu ancak davalıya müstakil konut temin etmeyen ve davalıyı müşterek konuta almayan davacının kusurunun daha ağır olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, davalı kadın lehine TMK’nın 174/1. maddesi gereğince 10.000,00 TL maddi tazminata, TMK’nın 169. maddesi uyarınca 150,00 TL tedbir, 175. maddesi uyarınca 200,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedilmesine karar verilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı kadın yararına maddi tazminata (TMK m. 174/1) hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Somut olayda, dinlenen taraf tanıklarının beyanları değerlendirildiğinde; tarafların davacı eşin ilk evliliğinden olma üç çocuğu ile birlikte yaşadıkları, davalı kadının çocukları babalarına kötülemek, müşterek evde bulunan yemek malzemelerini onlardan saklamak suretiyle çocuklara kötü davrandığı, davacı eşin ise davalı kadını çocukları ile yaşamak zorunda bıraktığı, en son davacının oğlunun davalı kadını evden kovduğu ve tarafların bu şekilde ayrıldıkları anlaşılmıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tarafların birinin kusurunu diğerinden baskın kabul etmek mümkün değildir. Hal böyle olunca uyuşmazlığa konu davada tarafların eşit kusurlu olduğu dikkate alınarak davalı kadının maddi tazminat (TMK m. 174/1) talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru görülmemiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2017/1094).

Anlaşmalı Boşanmanın Çekişmeli Boşanma Davasına Dönüşmesi

Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi gereğince boşanmalarına karar verilse dahi davacının anlaşmalı boşanma hükmünü gerçekleşen anlaşmaya rağmen temyiz etmesi davadan açıkça feragat etmedikçe anlaşmalı boşanma yönündeki iradesinden rücu niteliğinde olup, bu halde anlaşmalı boşanma davasının “çekişmeli boşanma” (TMK m. 166/1-2) olarak görülmesi gerekir. Açıklanan sebeple mahkemece taraflara iddia ve savunmalarının dayanağı bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini içeren beyan ile iddia ve savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın ispatını sağlayacak delillerini sunmak ve dilekçelerin karşılıklı verilmesini sağlamak üzere süre verilip ön inceleme yapılarak tahkikata geçildikten sonra usulüne uygun şekilde gösterilen deliller toplanarak gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/5101).

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Çekişmeli Boşanma Davasında Tam Kusur

Davalı kadından kaynaklanan boşanmayı gerektiren kusurlu bir davranış tespit edilememiştir. Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde “evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği” hükme bağlanmıştır.

Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.

Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2). Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/4033).

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davası Esnasında Eşin Ölümü

Davacı erkek tarafından açılan Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine dayalı boşanma davası devam ederken davalı asil 29.12.2014 tarihinde vefat etmiş, davaya mirasçıları tarafından devam edilmiş, mahkemece, davalı mirasçılarının müdahillik taleplerinin kabulüne, boşanma yönünden karar verilmesine yer olmadığına ve Türk Medeni Kanununun 182/2. maddesinin yollaması ile aynı maddenin 1. fıkrası uyarınca davacının davalının mirasçısı olamayacağının tespitine karar verilmiştir.

Evlilik birliği ölümle sona erdiğinde, mirasçılar Türk Medeni Kanununun 181/2. maddesi uyarınca kusur belirlemesine yönelik olarak davaya devam edilebileceğine göre, mahkemece davalının kusurlu olup olmadığı yönünde bir tespit yapılması gerekirken, yazılı olduğu şekliyle davacının davalının yasal mirasçısı olmadığının tespitine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/2959).

İlk Boşanma Davasının Reddi Halinde Davalının Kusursuz Olduğunun Tespiti

Mahkemece taraflar eşit kusurlu kabul edilerek davacı kadının tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı erkeğin, davacı kadına karşı Aile Mahkemesi’nin 2011/83 esas, ve 2012/1089 karar sayılı dosyasıyla Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesi uyarınca boşanma davası açtığı, davanın “davalı erkeğin, davacı kadına fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığı gerekçesiyle tam kusurlu olması” nedeniyle reddedildiği, kararın 25/12/2012 tarihinde kesinleştiği ve tarafların bu davadan sonra bir araya gelmedikleri anlaşılmaktadır. Davacı kadın tarafından açılan bu davaya kadar geçen zaman içinde de davacı kadının bir kusuru ortaya konulamamıştır. Önceki boşanma davasının reddine ilişkin karar, bu davaya kadar davacı kadının boşanmayı gerektirecek bir kusurunun bulunmadığı konusunda kesin hüküm teşkil eder. Bu kesin hükmün varlığı karşısında, önceki olaylardan dolayı davacı kadın artık kusurlu sayılamaz. Gerçekleşen bu durum karşısında kusursuz davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata

(TMK m.174/1-2) hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur tespiti ile buna bağlı olarak davacı kadının tazminat taleplerinin reddi doğru görülmemiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/2975).

Eşinin Annesine Küfür Nedeniyle Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Mahkemece, evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan olaylarda davalı-karşı davacı kadının daha fazla kusurlu olduğu kabul edilerek, kadının davasının reddine, erkeğin davasının kabulüyle boşanmaya karar verilmiş ise de; mahkemece taraflara yüklenen ve gerçekleşmiş bulunan kusurlu davranışların yanında, erkeğin eşinin annesine sinkaflı küfür etmek suretiyle hakarette bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylar karşısında davalı-karşı davacı kadın da dava açmakta haklı olup, Türk Medeni Kanununun 166. maddesi koşulları kadının davası yönünden gerçekleşmiştir. O halde, davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddi doğru görülmemiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/3949).

Cevap Dilekçesi Vermeyen Taraf Çekişmeli Boşanma Davasında Vakıa İleri Süremez

Davalı erkeğin süresi içerisinde cevap dilekçesi vermediği, davaya süresinde cevap vermemiş olan davalının, diğer tarafın kusurlu olduğuna yönelik bir vakıa ileri süremeyeceği, bu durumda davacı kadına kusur yüklenmesinin mümkün olmadığı, boşanmaya sebep veren olaylarda sadakat yükümlülüğünü ihlal eden, eşine hakaret eden, eşini aşağılayan, eşine karşı fiziksel şiddet uygulayan davalı erkeğin tamamen kusurlu olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi -Karar : 2017/36209.

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması ve Eşin Ölümü Halinde Kusur Belirlemesi

Taraflarca evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma davası açılmış, mahkemece davacı eşin 30.08.2017 tarihinde vefat etmesi sebebiyle her iki dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, evlilik birliğinin sarsılmasına sebebiyet veren olaylarda, davalı-karşı davacı kadının tam kusurlu olduğunun tespitine karar verilmiştir. Hükmü davalı-karşı davacı kadın istinaf etmiş bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan inceleme neticesinde, evlilik birliğinin sarsılmasına sebebiyet veren olaylarda davalı-karşı davacı kadının eşit kusurlu olduğuna karar verilmiş, karar davacı-karşı davalı erkek mirasçıları tarafından kusur belirlemesi yönünden temyiz edilmiştir. Evlilik ölümle sona ermiştir. Bölge adliye mahkemesince yapılacak iş, davacı-karşı davalı erkek mirasçıları davaya kusur belirlemesi yönünden devam ettiklerinden Türk Medeni Kanunu’nun 181/2 inci maddesi uyarınca davalı-karşı davacı kadının boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığı yönünde tespit kararı vermekten ibarettir. Bu husus gözetilmeden yazılı şekilde davalı-karşı davacı kadının evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda eşit kusurlu olduğunun tespitine dair hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, kusur belirlemesine ilişkin gerekçenin ve hükmün aşağıda belirtildiği şekilde değiştirilerek ve düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir (HMK m. 370/2).

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün gerekçeli kararın hükmü fıkrasından 1. bendin çıkarılarak yerine 1. bent olarak “Davalı-karşı davacı kadının kusur belirlemesine yönelik istinaf talebinin esastan kabulü ile İstanbul Anadolu 15 Aile Mahkemesi’nin 12.04.2018 tarihli ve 2016/741 Esas-2018/325 Karar sayılı kararının kusur belirlemesine ilişkin 3. bendinin kaldırılmasına, yerine “Davalı-karşı davacı kadının boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olduğunun tespitine” cümlesinin yazılmak suretiyle hükmün bu bölümünün ve kusur belirlemesine ilişkin gerekçesinin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, karar verilmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi-K.2021/7178).

Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması Nedeniyle Tazminat

Taraflar arasında görülen boşanma davasının yapılan muhakemesi neticesinde, mahkemece Türk Medeni Kanunu m.l66/son uyarınca boşanmaya karar verildiği takdirde kusur tespiti yapılamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, kadının fer’i nitelikteki taleplerinin reddiyle tarafların Türk Medeni Kanununun 166/son maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmiştir.

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, taraflar arasında daha önce görülen ve erkeğin davasına dayanak teşkil eden davanın, “davacı erkeğin manevi yönden tam bağımsız ev açmadığı, ailesinin evliliğe müdahalesine sessiz kaldığı, erkeğin annesi tarafından erkeğin ilk eşinin fotoğraflarının duvara asıldığı, erkeğin buna sessiz kaldığı ve kadının ikinci çocuğuna hamileyken evden kovulduğu, ailesinin yanında doğum yapmak zorunda kaldığı“ gerekçesiyle reddedilip 16.02.2011 tarihinde kesinleştiğinin, bu tarihten sonra da mahkemenin kabulünde olduğu üzere erkeğin başkasıyla gayri resmi birliktelik yaşayarak sadakatsiz olduğunun, tarafların bir araya gelmediklerinin, fiili ayrılık döneminde davalı kadına kusur olarak yüklenebilecek bir olayın varlığının da kanıtlanamadığının, anlaşılmasına göre, Türk Medeni Kanununun 166/son maddesine dayanak teşkil eden ve retle sonuçlanan ilk davayı açan ve tam kusurlu bulunarak davası reddedilen ve fiili ayrılık döneminde sadakatsiz davranışlar içinde bulunan erkeğin tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Durum böyleyken; mahkemece “Türk Medeni Kanunu m. 166/son uyarınca boşanmaya karar verildiği takdirde kusur tespiti yapılamayacağı” gerekçesiyle davalı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2.HD - Karar:2017/2629).

Ceza Mahkemesinin Beraat Kararı Aile Mahkemesini Bağlamaz

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, mahkemece taraflara yüklenen kusurlu davranışlar yanında, davalı-karşı davacı kadının eşine salak, manyak, ailene söz geçiremiyorsun tarzı hakaretler ettiği, davacı- karşı davalı erkeğin de birden fazla kez fiziksel şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece davacı-karşı davalı erkeğin ceza yargılamasına konu son şiddet olayından beraat ettiği belirtilmiş ise de, beraat kararı hukuk hakimini (aile mahkemesini) bağlayıcı değildir. O halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir.

Olayların akışı karşısında davalı-karşı davacı erkek de dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının da kabulü (TMK m. 166/2) ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile erkeğin davasının reddi doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/3351).

Çekişmeli Boşanma Davasında Özel ve Genel Boşanma Sebebine Birlikte Dayanılması

Kanunda düzenlenen “özel” ve “genel” boşanma sebeplerine dayalı olarak ayrı ayrı boşanma davası açılabileceği gibi; aynı boşanma davasında birden fazla hukuki sebebe dayanılarak boşanma talep edilebilir. Aynı dava ile birden fazla boşanma sebebine dayanılmış ise; hukuki sebep birden fazla olmakla birlikte, tek bir dava mevcuttur. Aynı davada dayanılan hukuki sebepler arasında bir terdit ilişkisi de mevcut değildir. Bu sebeple, dayanılan hukuki sebeplerden biri incelenmeden diğerinin incelenmemesi gibi bir durum söz konusu değildir. Birden fazla hukuki sebep gerçekleşmiş ise; bu sebeplerinin gerçekleştiği belirtilerek tek boşanma kararı oluşturulacaktır. Dayanılan hukuki sebepler ayrı davalara konu edilmediğinden tek vekalet ücretine ve yargılama giderine hükmedilecektir. Diğer yandan kanunda özel boşanma sebebi olduğu belirtilen bazı olaylar; eşlerin bazı kusurlu davranışlarının özellik gösteren hali niteliğinde olduğundan; bunlar kanunda açıklanan özellikte olmasalar bile; Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uygulaması bakımından; genel boşanma sebebi olarak, evlilik birliğini temelinden sarsan bir kusurlu davranış niteliğinde kabul edilebilir. Türk Medeni Kanununu 161. maddesinde düzenlenen “zina” davranışı; bu özeliliği taşımaktadır. Bu nedenle eşin davranışı zina koşullarını taşımasa bile; “sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış” ve “güven sarsıcı davranış” niteliğiyle Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi yönünden, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan bir kusurlu davranış olarak değerlendirilip, boşanma kararına esas alınabilir.

Somut olayda; davalı -davacı (koca), birleştirilen davasına ilişkin dava dilekçesinde, eşinin zina yaptığından söz ederek boşanmaya karar verilmesini istemiştir. Yukarıda açıklandığı gibi; davalı-davacı koca bu davasıyla, hem Türk Medeni Kanununu 161. maddesinde düzenlenen “zina” özel boşanma sebebine hem de Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesindeki “evlilik birliğinin temelinden sarsılması “ sebebi olarak “genel boşanma” sebebine dayanmıştır. Davalı-davacı kocanın, davanın münhasıran Türk Medeni Kanununun 161. maddesindeki zina hukuki sebebi çerçevesinde karara bağlanmasına yönelik açık bir talebi olmadığına göre; mahkeme incelemesinin hem Türk Medeni Kanununun 161. maddesi, hem de Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi çerçevesinde yapılması gerekir. Mahkeme incelenmesini sadece Türk Medeni Kanununun 161. maddesi çerçevesinde yapmış, zinanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davayı reddetmiş; ancak zina olmadığını kabul ettiği kadının davranışının Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi çerçevesinde sadakat yükümlülüğüne aykırı veya güven sarsıcı bir davranış aşamasında kalmış olup olmadığı yönünden bir inceleme yapmamıştır. O halde; toplanan delilerin Türk Medeni Kanununu 166/1-2. maddesi çerçevesinde değerlendirilerek; boşanma talebi hakkında sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; mahkemece bu yönde inceleme yapılmaması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2013/26481).

Aile Mahkemesi Olmayan Yerlerde Boşanma Davasında Görev

Dava, boşanmaya ilişkin olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun, üçüncü kısmı hariç, ikinci kitabında yer almaktadır. Görev, kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun, 5133 sayılı Kanunla değişik 4. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (TMK m. 118-395) kaynaklanan bütün davaların, aile mahkemeleri kurulan yerlerde bu mahkemelerce bakılacağını; aynı Yasanın 2. maddesi de, aile mahkemesi kurulmayan yerlerde bu kanun kapsamına giren dava ve işlerin asliye hukuk (aile) mahkemelerinde bakılacağını hükme bağlamıştır. Şu halde Aile Mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde davanın Aile Mahkemesi sıfatı ile görülüp karara bağlanması gerekir (HGK 16.11.2005 tarih ve 2/673-617 sayılı kararı). Bu açıklama karşısında; davaya “Aile Mahkemesi” sıfatıyla bakılması gerekirken, bu husus düşünülmeden Asliye Hukuk Mahkemesi olarak yargılamaya devam edilip, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2018/9401).

4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi, Türk Medeni Kanununun üçüncü kısmı hariç ikinci kitabında (TMK m. 118-395) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, aynı yasanın geçici 1. maddesinde; Aile mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde yargı çevresi içerisinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işlerin, yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Mahkemenin yargı çevresi içerisinde karardan sonra, aile mahkemesi kurulmuş ve faaliyete geçmiştir. Hüküm temyiz edildiğine göre dava sonuçlanmamış haldedir. 4787 sayılı yasanın geçici 1. maddesi uyarınca davanın yargı çevresi içerisindeki görevli ve yetkili aile mahkemesine devredilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2018/8857).

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davasında Manevi Tazminat

721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi; “ Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir ” hükmünü içermektedir.

Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için, başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır.

Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş, birçok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel, sosyal, eğitim ve mali durumları ile eşlerin birbirleri ve çocuklarıyla ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir.

Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Bu durumda anılan madde hükmüne göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olunması gerekmeyip daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu hâlin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2). Yine aynı yasanın “Maddi ve manevi tazminat ” başlıklı 174. maddesi; “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmünü içermektedir.

Bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olan boşanma kararının kesinleşmesiyle birlikte talep hâlinde boşanmanın eşler bakımından mali sonuçlarından olan maddi ve manevi tazminat talepleri gündeme gelmektedir.

Kusur ilkesi Türk Medeni Kanunu`nun (TMK) 174. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi tazminat talepleri bakımından da önemli bir role sahiptir. Anılan maddeye göre, manevi tazminat istenilebilmesi için öncelikle bir boşanma kararı, tazminat yükümlüsünün kusurunun varlığı, bu kusurun tazminat isteyen eşin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıması ve talep gerekmektedir. Yine boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf lehine manevi tazminata hükmedilebilmesi için tarafın kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerekmektedir.

Manevi zarar, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat ise bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kanunun öngördüğü bir telafi şeklidir. 22.06.1966 tarih, 1966/7 E. ve 7. K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere manevi tazminat bir yönüyle de insanlardaki kırgınlık ve kızgınlığı, hatta intikam duygusunu tatmin etme aracıdır. Amacı, olaydan duyulan acı, ızdırap, elem ve kızgınlığı kısmen olsun dindirmek, olayı unutturarak tekrar normal hayata dönüşü sağlamaktır. Bu nedenlerle de manevi tazminatın bir taraf için zenginleşme diğer taraf için de fakirleşme aracı olarak görülmemesi gerekir. Manevi tazminat miktarı belirlenirken tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kusurları ve varsa kusur derecesi, eylemin ağırlığı, olayın özelliği dikkate alınmalıdır. Hâkim, manevi tazminatın miktarını belirlemeye yönelik takdir hakkını kullanırken TMK’nin 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gereği tüm bu unsurları nazara alarak bir karara varacaktır (Yargıtay HGK-Karar : 2020/435).

Zina ve Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedenleriyle Terditli Dava Açılması

Davacı kadın dava dilekçesinde öncelikle zina (TMK m. 161) hukuksal nedenine, olmadığı takdirde evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166/1-2) hukuksal nedenine dayalı boşanma talep etmiş, davasını kademeli (terditli) olarak açmıştır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına ve boşanmanın ferilerine dair verilen karar davalı erkek tarafından tamamı yönünden, davacı kadın tarafından ise yararına hükmedilen tazminatların miktarı yönünden istinaf edilmiş, bölge adliye mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda kadın yararına hükmedilen tazminatların miktarının artırılmasına, davalı erkeğin tüm, davacı kadının ise sair istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

Davacı kadın, kademeli (terditli) olarak dava açmış, öncelikle Türk Medeni Kanunu’nun 161. Maddesinde düzenlenen zina nedenine dayalı boşanma, bu talebi kabul edilmediği takdirde Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma istemiştir. Bu tür davalarda; tek dava ancak iki ayrı talep mevcuttur. Zina, mutlak boşanma sebebidir. Zina vakıasının gerçekleşmesi halinde boşanma sebebi gerçekleşmiş sayılır. Zina, olmadığı takdirde evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine kademeli olarak dayanılmış ise, zinanın ispatlanması halinde, bu sebeple boşanma kararı verilmesi gerekir. Böyle bir durumda artık genel boşanma sebebinin şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaz ve bununla ilgili ayrıca bir hüküm oluşturulması da gerekmez (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2022/140 E. , 2022/1900 K.).

Resmi Nikahtan Sonra Düğün Yapılmaması Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedenidir

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş bir çok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime taktir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel sosyal durumları, eğitim durumları, mali durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir.

Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu taktirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarih ve 2014/2-594 E., 2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktadır (TMK m. l66/II). Bu düzenlemeyle davalıya bu yolla bir itiraz hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu hakkın kötüye kullanılmasının yaptırımı da aynı hükümde belirtilmiştir.

Gerçekten, TMK. m. l66/II son cümleye göre itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. Yukarıda da belirtildiği üzere, TMK’nın 166. maddesinin birinci fıkrası uyarınca taraflar arasında geçen her olay boşanma kararı verilmesi için yeterli olmayıp, bu olayların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet vermesi gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların 15.07.2010 tarihinde resmî nikahla evlendikleri, düğün törenini ise ilerde yapmayı kararlaştırdıkları, sonrasında dosya içerisinde bulunan ve davalının da inkâr etmediği düğün davetiyesi ile düğün tarihi ve yerinin belirlendiği, davacının yakınlarının düğüne davet edildiği ancak belirtilen tarihte düğünün yapılmadığı, tarafların da bu sebeple biraraya gelmediği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, evlenmenin yasal şartı olmamakla birlikte düğün merasimi, Türk kültüründe bir nevi evliliğin ilanı niteliği taşıyan, ailelerin ekonomik durumları, toplumsal kökeni, eğitim düzeyi ve yaşadığı yere göre farklılık gösteren bir gelenek olup, somut olayda da tarafların bu geleneğin yerine getirilmesi konusunda mutabakatları bulunmaktadır. Ne var ki, davalının birtakım sebeplerle söz verdiği düğünü yapmaya yanaşmadığı, düğün tarihi ve yerinin belirlenerek davetiyelerin de dağıtılmasına rağmen bildirilen tarihte düğünün yapılmaması ve düğün için yapılan diğer tüm hazırlıkların sonuçsuz kalması sebebiyle davacı kadının ailesine ve çevresine karşı küçük düştüğü, bu suretle evlilikte eşine olan güvenini yitirdiği, evlilik birliğinin devamının davacıdan beklenmeyecek ölçüde temelinden sarsıldığı tüm dosya kapsamı ile sabittir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1931 E. , 2019/340 K.).

Evlillik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davasında Davalı da Az Kusurlu Olmalıdır

Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

Boşanma hukukuna yön veren temel ilkeler; irade ilkesi, kusur ilkesi, evlilik birliğinin sarsılması ilkesi, elverişsizlik ilkesi ve eylemli ayrılık ilkesi olarak beş grupta toplanmaktadır. Maddenin bir ve ikinci fıkraları, esasen evlilik birliğinin sarsılması ilkesine dayalı olup, birliğin sarsılıp sarsılmadığı hususunda karar vermeye yetkili hâkimin ise tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları uyarınca bir karar vermesi gerekliliği nedeniyle; kusur ve evlilik birliğinin sarsılması ilkelerinin her ikisinin de varlığını kapsamaktadır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 T., 2014/2-594 E. ve 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m.166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dâhi (TMK m.166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir. Başka bir ifadeyle davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2725 E. , 2020/800 K.).

Çekişmeli boşanma davası; velayet, nafaka, maddi ve manevi tazminat, mal paylaşımı gibi önemli hukuki sorunlar da ortaya çıkardığından davanın bir boşanma avukatı tarafından takip edilmesinde fayda vardır.


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS