Aldatma (Zina) Sebebiyle Boşanma Davası Nedir?
Aldatma (zina) nedeniyle boşanma davası; eşlerden birinin evlilik birliği devam ederken diğer eşi aldatması sebebiyle Medeni Kanun m.161 gereği aile mahkemesinde açılan ve özel yargılama usullerine tabi bir dava türüdür.
Zina, evli bir kişinin eşi dışında bir kimseyle cinsel ilişkiye girmesidir. Eşlerin başkasıyla öpüşmesi, sarılması veya dokunması vb. haller Medeni Kanun’a göre zina olarak kabul edilmemektedir. Bu gibi hallerde haysiyetsiz yaşam sürme (MK m.163) gerekçesiyle boşanma davası açılmalıdır. Ancak, eşin başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girip girmediği karinelerden yararlanılarak anlaşılır. Örneğin, aynı otel odasında konaklama veya ortak konutta karşı cinsle gecelemek zinanın varlığına karine teşkil eder. Aşağıda ayrıntılı açıkladığımız üzere, mahkeme tarafından zinanın varlığını gösteren olgular tespit edildiği takdirde, zina özel boşanma sebebine dayalı olarak boşanma kararı verilmelidir.
Boşanma sebepleri, özel ve genel boşanma sebepleri olmak üzere ikiye ayrılır. Aldatma (zina); özel bir boşanma sebebidir. Davacının aldatma olgusunu ispatlaması halinde mahkeme tarafların diğer kusur durumlarına bakmaksızın boşanma kararı verir.
Özellikle belirtelim ki; aldatılan eşin aldatma olgusuna tepki olarak hakaret içeren sözler söylemesi zina nedeniyle boşanma davasında aldatılan tarafın kusuru belirlenirken dikkate alınamaz. Çünkü, aldatılan taraf evlilik içinde özgür iredesiyle değil; eşinin zina fiiline tepki olarak söz konusu sözleri sarf etmektedir (HGK-K.2018/112).
Aldatma (Zina) Nedeniyle Boşanma Davasının Şartları
Aldatma (zina) nedeniyle boşanma davasında boşanma kararı verilebilmesi için dört şartın bir arada gerçekleşmesi gerekir:
-
Zina fiilinin evlilik birliği devam ediyor iken vuku bulması gerekir.
-
Eşlerden birinin üçüncü bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi gerekir.
-
Aldatılan eşin aldatan eşi affetmemiş olması gerekir.
-
Zina nedenine dayalı boşanma davasının, zina vakasının öğrenilmesi tarihinden itibaren 6 aylık dava açma süresi içinde açılmış olması gerekir.
1. Evlilik Birliğinin Devam Ediyor Olması Şartı
Zina nedenine dayalı boşanma davası açılabilmesi için bir evlilik birliğinin mevcut olması gerekir. Eşlerin evlilikten önce veya evlilik sona erdikten sonra başkasıyla cinsel ilişkiye girmesi zina olarak değerlendirilemez. Örneğin, nişanlı bulundukları bir aşamada eşlerden birinin nişanlısı dışında başka bir kimseyle cinsel ilişkiye girmesi ve bu durumun evlendikten sonra evlilik sırasında ortaya çıkması halinde zina sebebine dayalı boşanma davası açılamaz. Çünkü, başkasıyla girilen cinsel ilişki evlilik birliğinin devamı esnasında meydana gelmişse zina olarak kabul edilecektir. Nişanlılık döneminde nişanlı dışındaki kişiyle girilen cinsel ilişki daha sonra evlilik içinde zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı vermez.
Eşlerin sadakat yükümlülüğü boşanma davası süresi boyunca da devam eder. Eşler boşanma davası devam ederken başka kişilerle cinsel ilişkiye giremez. Eşlerden birinin boşanma davasının devamı sırasında başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi zina olarak kabul edilir. Mahkeme tarafından boşanma kararı verilse bile, bu boşanma kararı henüz kesinleşmeden başka bir kişiyle cinsel ilişkiye giren eş de zina fiilini işlemiş olur. Mahkeme tarafından verilen boşanma kararının kesinleşmesiyle sadakat yükümlülüğü ortadan kalkar.
Özellikle belitelim ki mahkeme tarafından daha önce eşler hakkında ayrılık kararı verilmiş olsa dahi sadakat yükümlülüğü devam eder. Eşlerden birine uzun süre ulaşılamaması (gaiplik gibi) hali söz konusu olsa bile sadakat yükümlülüğü devam eder. Eşlerden birinin bu hallerde üçüncü bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi zina olarak değerlendirilir.
2. Eşlerden Birinin Üçüncü Bir Kişiyle Cinsel İlişki Yaşaması Şartı
Zinanın gerçekleşebilmesi için mutlaka eşlerden birinin karşı cinsten bir kimseyle cinsel ilişkiye girmesi gerekir. Cinsel ilişkinin belli bir düzeni veya tekrarlanması şart değildir, bir kere karşı cinsle cinsel ilşkiye girilmesi zinanın varlığı için yeterlidir. Eşlerden birinin karşı cinsle değil de kendi hemcinsiyle cinsel ilişkiye girmesi zina olarak kabul edilmemektedir.
Zinanın kanıtlanması her zaman kolay olmadığından Yargıtay ispat açısından bazı karineler kabul etmiştir. Eşlerden birinin üçüncü bir kişiyle aynı otel odasında konaklaması veya aynı evde gecelemesi zinanın varlığına işaret eder.
Kadının, yalnızken geceleyin bir başka erkeği ortak konuta alması, zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır. Tarafların zina (TMK m. 161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekir (Y2HD-K.2015/20095).
Eşlerden birinin düzenli bir şekilde başkasıyla yaşaması halinde zina olgusunun gerçekleşmiş olduğunun kabul edileceğinden kuşku yoktur.
Evli erkeğin başka bir kadınla aynı evde birlikte yaşaması, zinaya muhakkak nazarıyla bakılmasını gerektiren bir durumdur. Kocanın zinası ispatlanmıştır (Y2HD-K.2015/6508)
Eşlerin evlilik boyunca başkalarıyla uzun uzun telefonda konuşması, sarılması, şakalaşarak yakınlaşması, hatta öpüşmesi dahi zina olarak kabul edilemez. Bu gibi haller güven sarsıcı davranış kapsamında genel boşanma nedeni olarak değerlendirilebilir. Örneğin, parkta eşinin başkasıyla öpüştüğüne gören kimse bu durumu fotoğraflasa bile, sadece bu nedenle zina nedenine dayalı boşanma davası açamaz. Ancak güven sarsıcı davranış olarak nitelenebilecek bu hal genel boşanma sebebi kabul edilerek, genel boşanma sebebine dayalı çekişmeli boşanma davası açılabilir.
Aynı iş yerinde çalışan bir başka erkekle telefonla görüşme, mesaj gönderme ve bu kişinin arabasına binmiş olma, zinaya delalet eden davranışlar niteliğinde değildir (Y2HD-K.2010/1423).
Özellikle belirtelim ki, bir eşin kendi rızası dışında tecavüz vb. bir şekilde başkasıyla cinsel ilişkiye girmesi halinde, eşin kusuru bulunmadığından bu nedenle zina nedenine dayalı boşanma davası açılamaz.
3. Aldatılan Eş Tarafından Aldatan (Zina Eden) Eşin Affedilmemiş Olması Şartı
Zina sebebine dayalı boşanma davası açılabilmesi için, aldatılan eşin aldatan eşi affetmemiş olması gerekir. Zinayı affeden eşin dava açma hakkı yoktur (MK m.166/3). Zinayı affetme; eşin dava açma hakkını ortadan kaldıran bir nedendir. Zinayı affetme, sözlü veya yazılı olabileceği gibi eşler arasında sergilenen davranışlarla da anlaşılabilir. Örneğin; eşi kendisini aldatmasına rağmen, “ne yaptıysan yaptın, lütfen evine dön” şeklinde mesaj üzerine eve dönen diğer eş affedilmiş kabul edilir.
Affetme olgusu çok çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin, eşinin zina yaptığını öğrendiği halde uzun süre birlikte yaşamaya devam eden kişi zina olgusunu affetmiş sayılır. Eşinin zina yaptığını öğrendiği halde birlikte tatile giden, tatil fotoğraflarında samimi bir şekilde eşiyle eğlendiği anlaşılan eş zina vakasını affetmiş sayılır. Zina eden eşini affetmeyen tarafın, zina olgusunu öğrenmesinden itibaren 6 ay içerisinde zina nedenine dayalı boşanma davası açması gerekir.
Dava münhasıran zina sebebine dayanmaktadır. Davacının, eşinin bir başka kadınla ilişkisine dair görüntü kayıtlarını ihtiva eden CD’yi dava tarihinden dört yıl önce elde ettiği, davacı hakkındaki şantaj suçuna ilişkin ceza mahkemesinin mahkumiyet kararından anlaşılmaktadır. Bu kasetin elde edilmesinden sonra tarafların evlilik birliği devam etmiştir. Davalının başka kadınla ilişkisinin devam ettiğine ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Bu olaya rağmen evlilik birliğinin devam etmiş olması, af niteliğindedir. Affeden tarafın da dava hakkı yoktur (Y2HD-K.2010/18684).
Zina (Aldatma) Nedeniyle Boşanma Davası Açma Süresi
Eşlerden biri aldatırsa, diğer eşin aldatma (zina) olgusunu öğrenmesinden itibaren 6 ay içinde boşanma davası açma hakkı vardır (MK m.161/2). Boşanma sebebi daha geç öğrenilse bile, zina (aldatma) nedeniyle boşanma davası açma süresi, aldatma fiilinin işlenmesinden itibaren 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Örneğin, 01.01.2013 tarihinde bir eş aldatılmasına rağmen, aldatma fiilini 30.12.2018 tarihinde 5 yıllık dava açma süresi (zamanaşımı süresi) dolmadan öğrenmişse diğer eşe zina nedeniyle boşanma davası açabilir.
Önemle belirtelim ki, aldatma nedeniyle boşanma davası açma süresi olan 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra, aldatma fiili genel boşanma sebepleri ile açılan boşanma davasında bir boşanma gerekçesi olarak değerlendirilebilir.
Aldatma (Zina) Nedeniyle Boşanma Davası Nasıl Açılmalıdır?
Aldatma sebebiyle boşanma davası, sadece aldatma olgusuna dayalı olarak açılabileceği gibi hem aldatma özel sebebini hem de şiddetli geçimsizlik vb. genel sebepleri içerecek bir dava şeklinde de açılabilir. Her iki gerekçeyle birlikte açılan boşanma davasında, aile mahkemesi zina (aldatma) iddiasının ispatlandığını gördüğünde öncelikle bu özel nedene (zina nedenine) dayalı olarak boşanma kararı verecektir. Aile mahkemesi, zina iddiası ispatlandığında zina nedenine dayalı olarak boşanma kararı verecektir. Mahkeme, zina iddiasının ispatlanmadığı kanaatine vardığı takdirde, genel boşanma sebepleri varsa tarafların kusurlarını değerlendirerek genel boşanma nedenine dayalı olarak boşanma kararı verecektir.
Özetle, sadece aldatma nedeniyle açılan boşanma davasında aldatma (zina) ispatlanmadığı takdirde dava mahkeme tarafından reddedilir. Ancak, hem aldatma hem de genel boşanma sebepleriyle açılan boşanma davasında aldatma ispatlanamadığı takdirde genel boşanma sebepleri de dikkate alınacağından, davanın hem aldatma özel nedenine hem de genel boşanma sebeplerine (şiddetli geçimsizlik, aile yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi vb.) dayalı olarak açılması boşanma kararı elde edilmesini kolaylaştıracaktır.
Aldatma Nedeniyle Boşanma Davasında Gizlilik Kararı
Aldatma (zina) nedeniyle boşanma davasında gizlilik; tarafların kişilik haklarının korunması veya davanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için önemli bir aile hukuku kurumudur. Mahkeme, kendiliğinden veya tarafların talebi üzerine duruşmaların gizli yapılmasına karar verebilir (MK m.184/6).
Aile mahkemesinin gizlilik kararı, sadece duruşmaları kapsar. Duruşmaların gizli yapılması dışında dosyanın taraflarca incelenmesi veya suret alınması gizlilik kararı ile engellenemez. Aldatma (zina) nedeniyle boşanma davasının ne kadar süreceği her olayın özelliklerine göre farklılık arz edeceğinden, dava dilekçesinde tüm dava süresince görülecek duruşmalar için gizlilik kararı talep edilmesi yargılama sürecinin meydana getireceği olumsuzlukları gidermeye yardımcı olacaktır.
Boşanma Davasında Aldatmanın İspatlanması ve Deliller
Eşler aldatma olgusunu her somut olayın özelliklerine göre çeşitli delil araçlarıyla ispatlayabilir. Aldatmanın ispatı için her türlü delilden faydalanılabilir. Bu delil araçları şunlardır:
- Tanık beyanları,
- Telefon görüşme kayıtları veya içerikleri, mesajlar, whatssap içerikleri vb.
- Aldatma olgusunu ispatlamak amacıyla bir kereye mahsus yapılmış ses kaydı,
- Sosyal medya içerikleri (instagram, facebook, twitter vb.),
- Uçak veya otel kayıtları, güvenlik kamerası görüntüleri,
- Fotoğraflar, video kayıtları vb. her türlü delil,
- Başka bir nedenle savcılık tarafından başlatılan soruşturmaa dosyasında yer alan evraklarda zina olgusuna dair ifadeler,
- Banka kayıtları, kredi kartı ekstresi vb.
Yargıtay, boşanma davasında aldatmanın nasıl ispatlanacağı aldatma olgusuyla ilgili delillerin nasıl değerlendirilmesi gerektiğini çeşitli kararlarında ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuştur. Yargıtay uygulamasına göre zina (aldatma) olgusunun ispatı açısından bazı ilkeler kabul edilmiştir. Buna göre;
-
Kadın veya erkeğin yalnızken ortak konuta karşı cinsten birini alması zinanın varlığına delalet eder. Bu halde, zina ispatlanmış kabul edilir.
-
Eşlerden birinin karşı cinsten biriyle aynı otel odasında birlikte kalması zinanın varlığına işaret eder.
-
Eşlerden biri evlilik dışı ilişkiye girdiği başka bir kişiden çocuk sahibi olduğu takdirde zina (aldatma) olgusu ispatlanmış olur.
Mahkeme, aldatma nedeniyle boşanma davasında her türlü delili serbestçe takdir eder. Aile mahkemesi, kesin delillerle bağlı değildir. Mahkeme hakimi, aldatmaya temel teşkil eden olayların doğruluğu konusunda tarafların yemin etmesini isteyemez. Tüm deliller toplandıktan sonra zina fiilinin gerçekleşip gerçeklemediğine karar verir.
Aldatma Nedeniyle Boşanma Davasında Ses, Fotoğraf veya Video Kaydının Delil Değeri
Eşlerden birinin, diğer eşin aldatma fiilini ispatlamak amacıyla hareket ederek eşin telefonunu dinlemek, kamera kaydına almak veya yüz yüze konuşulanlar kaydetmek suretiyle elde ettiği ses, fotoğraf veya video kayıtları boşnam davasında delil olarak kullanılabilir. Ancak, elde edilen ses, fotoğraf veya görüntülerin delil olarak kullanılabilmesi için, kaydın aldatma olgusunu ispatlama amacıyla yapılması zorunludur. Yapılan kayıtlar bu amacın dışında sistematik ve planlı fiiller sergilenerek elde edilmişse, boşanma davasında da delil olarak kullanılamaz. Örneğin, eşinin kendisini aldattığını öğrenen eşin, arabanın iç kısmına görüntü de alan bir dinleme cihazı koyarak, eşinin üçüncü kişilerle diyaloglarını ve görüntülerini kaydetmesi halinde, elde edilen ses veya video kayıtları aldatma sebebiyle açılan boşanma davasında delil olarak kullanılabilir. Ancak, eşinin cep telefonuna aldatma fiilini ispat amacından bağımsız olarak dinleme programı yerleştirerek aylarca dinleyen ve aldatma olgusunu da bu vesileyle öğrenen kişinin elde ettiği ses kaydı delil olarak kullanılamaz. Çünkü, ses kaydı aldatma olgusunun ispatı amacıyla değil, sistematik ve planlı bir davranışla eşin özel hayatının izlenmesi amacıyla yapıldığından suç teşkil eder.
Sistematik ve planlı bir şekilde, aldatma fiilinin ispatı amacı dışında yapılan ses, fotoğraf veya video kayıtları şu suçların meydana gelmesine neden olur:
Aldatma (Zina) Nedeniyle Boşanma Davasında Mal Paylaşımı
Aldatma nedeniyle boşanma kararı verilmesi halinde, mal paylaşımında eşlerin katılma alacağı zina olgusu dikkate alınarak yarı yarıya paylaşılmayabilir. Zina (aldatma) nedeniyle boşanma halinde mahkeme, kusurlu eşin katılma alacağının, yani artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya bu hakkın ortadan kaldırılmasına karar verebilir (MK m.236/2). Yani, zina halinde eşler arasında katılma alacağına dayalı mal paylaşımının yarı yarıya oranından farklı bir oranda yapılması hakimin takdirindedir. Örneğin, mal paylaşımı yapılırken eşini aldatan erkeğin katılma alacağı oranı 1/3, kadının katılma alacağı ise 2/3 oranında belirlenebilir. Hatta, hakim aldatmanın özellikleri, evliliğin süresi, çocuk olup olmaması vb. birçok kriteri dikkate alarak aldatan erkeğe hiçbir şekilde katılma alacağı, yani mal verilmemesine karar verebilir. Medeni Kanun’un bu hükümlerinin uygulanabilmesi için boşanma kararı mutlaka zina nedenine dayanmalıdır, boşanma kararı zina nedeninden başka bir nedene dayanıyorsa mal paylaşımı yarı yarıya yapılır.
Zina (aldatma) nedeniyle verilen boşanma kararının, aldatan eşin katılma alacağının azaltılması veya bu hakkın ortadan kaldırılması sonucu doğurması, sadece edinilmiş mallara katılma rejiminde mümkündür (MK m. 218-241). Diğer mal rejimlerinde, örneğin mal ayrılığı rejiminde zina veya hayata kast katkı payı alacağı üzerinde hiçbir hüküm doğurmaz.
Eşlerin Zina (Aldatma) ile Şiddet Fiillerinin Kusur Durumuna Etkisi
Boşanma davalarında, bir eşin zina (aldatma) fiili, diğer eşin ise şiddet uygulaması vakıalarında aile mahkemelerinin kusur değerlendirmesi hatalarına sık sık rastlanmaktadır. Bir eşin şiddet uygulaması ve diğer eşin aldatması kusur bakımından eşit değerdedir. Bu nedenle, bir eşin zina, diğer eşin ise şiddet uygulaması nedeniyle kusurlu olması halinde tarafların karşılıklı tazminat talepleri reddedilir. Çünkü, eşit kusur halinde bir eşin diğer eşten tazminat talep etmesi mümkün değildir. Tarafların şiddet ve zina nedenleriyle eşit kusurlu kabul edilmeleri halinde karşılık boşanma kararı verilebilir.
Yargıtay Kararı: Mahkemece davacı-karşı davalı kadın ağır kusurlu kabul edilerek dava ve birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına kararı verilmiş ise de, yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının zina eylemine karşılık, davalı-karşı davacı erkeğin de eşine sürekli şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda, tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Eşit kusurlu eş lehine tazminata hükmedilemez. Hal böyle iken davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur tespitine bağlı olarak davalı-karşı davacı erkek yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. (Y2HD-K:2017/4021)
Aldatılan Eşin Üçüncü Kişiye Karşı Manevi Tazminat Davası Açması
Aldatma fiili, bir eşin diğer eşe karşı işlemiş olduğu bir haksız fiildir. Bu nedenle, aldatılan eş, kusurlu olan diğer eşten zina nedeniyle tazminat talep edebilir (MK m.174).
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu (YİBK), aldatılan eşlerin zina nedeniyle halinde üçüncü kişilerden belli şartların gerçekleşmesi tazminat talep etme hakkı olduğuna hükmetmiştir. Karara göre, kural olarak evli bir kimseyle birlikte olan üçüncü kişinin fiili, diğer eş açısından haksız fiil olarak değerlendirilemez. Sadakat yükümlülüğü eşler arasında geçerlidir, üçüncü kişilerin zincirleme bir biçimde sorumlu olacağında dair Medeni Kanun’da özel hüküm de olmadığından, zina nedeniyle üçüncü kişiden maddi veya manevi tazminat talep edilemez.
Ancak aldatma (zina) halinde, bir eşin zina fiilini birlikte işlediği üçüncü kişiye karşı diğer eş bazı sınırlı hallerde manevi tazminat davası açabilecektir. Üçüncü kişiye karşı manevi tazminat davası prosedürü Yargıtay İBK kararı ile şu şekilde belirlenmiştir (YİBGK-K.2018/7):
Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacaktır. Üçüncü kişinin fiilinin haksız fiil olarak nitelendirilebilmesine olanak bulunmadığından sadece aldatma fiiline iştirak etmesi nedeniyle, aldatan eşle birlikte TBK’nun 61. maddesi çerçevesinde müteselsilen sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir. Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişinin, aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğu ile ilgili olarak kanunlarımızda özel bir tazminat hükmü yer almamasına rağmen, haksız fiile ilişkin genel koşulları da taşımayan eyleminden dolayı üçüncü kişi aleyhine yargı kararıyla tazminat sorumluluğu ihdas edilmesi, evlilik birliğinin ve aile bütünlüğünün korunması gibi saiklerle dahi kabul görmemelidir.
Hemen belirtilmelidir ki, üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantılı olmakla birlikte sadakatsizlik olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali durumunda, eş söyleyişle üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda manevi tazminat sorumluluğunun doğacağında tereddüt bulunmamaktadır. Bu kapsamda örneğin, aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin, aldatılan eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, özel yaşamına müdahale etmesi, sır alanına girmesi, ele geçirdiği bazı özel bilgileri ifşa etmesi, kullandığı söz ve diğer ifadeler ile onur ve saygınlığını zedelemesi gibi eylemlerinde hukuka aykırılık unsurunun gerçekleştiği şüphesizdir. Hâl böyle olunca, üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen başkaca bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat istemesi mümkün değildir.
Aldatma (Zina) Nedeniyle Boşanma Davası Yargıtay Kararları
Boşanma Davasında Zina (Aldatma) Nasıl İspatlanır?
Mahkemece davalı-davacı kadının zina (aldatma) fiilinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davacı-davalı erkeğin zina (TMK.md.161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-davacı kadının, 05.12.2010 günü ortak konuta bir erkeği aldığı, aynı gece saat 22.00’de evde bu kişiyle birlikte yakalandığı, bu şahsın tuvalette gizlenmiş halde bulunduğu, bu olay öncesinde de bu şahısla muhtelif tarihlerde çok sayıda görüşmesinin olduğu, bu kişinin 05.12.2010 tarihli kolluk ifadesinde, davalı-davacı kadın ile evlenmeyi düşündüğünü, daha öncede evine bir kez gittiğini, seviştiklerini ancak cinsel ilişkiye girmediklerini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Kadının, yalnızken geceleyin bir başka erkeği ortak konuta alması, zinanın varlığına delalet eder. Bu bakımdan zina kanıtlanmıştır. Tarafların zina – aldatma- (TMK m. 161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davacı-davalı erkeğin zina (TMK. md. 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. HD - Karar : 2015/20095).
Aldatma veya Hayata Kast Sebepleri Dışında Eşlerin Katılma Alacağı Azaltılamaz
Davacı vekili, evlilik birliği içinde edinilen taşınmazlar, araç ve banka hesabında bulunan birikimler nedeniyle 55.000,00 TL katılma alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, taşınmazları ve aracı kendi kazancı ile aldığını, borcunun devam ettiği, davacının talep etme hakkı bulunmadığı ve TMK’nun 236/2 maddesi gereğinde davacının katılma alamayacağı gerekçesiyle açılan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, boşanma davasının davacının ağır kusuru nedeniyle sonuçlandığı gerekçesiyle, TMK’nun 236/2. maddesi uyarınca davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. TMK’nun m. 236/2, “Zina (aldatma) veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olaya gelince; eşler, 02.11.2002 tarihinde evlenmiş, 13.09.2011 tarihinde açılan boşanma davasında TMK’nun 166/1-2 maddesinde düzenlenen “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” ve TMK’nun 163.maddesinde düzenlenen “haysiyetsiz hayat sürme” sebeplerinin gerçekleştiğinden bahisle verilen davanın kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. TMK’nun 236/2. maddesindeki düzenlenen eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına ilişkin hüküm edinilmiş mallara katılma rejimine özgü artık değere katılma alacağına ilişkin olduğu gibi; bu maddenin uygulanabilmesi için evliliği sona erdiren boşanma kararının “zina – aldatma (TMK m. 161)” veya “hayata kast (TMK 162)” sebebine dayalı olarak verilmiş olması gerekir.
Kesinleşen taraflara ilişkin boşanma kararının ne “zina” ne de “hayata kast” sebebine dayalı olmadığı, TMK’nun 166/1-2 ve 163. maddelelerine göre karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle mahkemenin davayı ret gerekçesi yerinde değildir.
Mahkemece, davanın esasına girilerek taraflarca gösterilen deliller toplanıp gerçekleşecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi - Karar : 2015/21007).
Zina (Aldatma) Fiili ile Eşe Karşı Şiddet Fiilinin Kusura Etkisi
Davacı-karşı davalı kadının zina (aldatma) eylemine karşılık, davalı-karşı davacı erkeğin de eşine sürekli şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda, tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir.
Eşit kusurlu eş lehine tazminata hükmedilemez.
Hal böyle iken davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur tespitine bağlı olarak davalı-karşı davacı erkek yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2.HD - Karar : 2017/4021).
Aldatma Sebebiyle Açılmayan Boşanma Davasında Zinanın İspatlanması Halinde Ne Olur?
Davacı-karşı davalı erkek, davalı-karşı davacı kadın aleyhine evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1-2) hukuki sebebine dayalı boşanma davası açmış, Davalı-karşı davacı kadında davacı-karşı davalı erkek aleyhine evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1-2) hukuki sebebine dayalı karşı boşanma davası açmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda kadının davasının reddine, davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının kabulü ile tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen zina hukuksal sebebine dayalı olarak boşanmalarına karar verilmiştir.
Davacı-karşı davalı erkeğin zina (aldatma) hukuki sebebine dayalı davası olmadığı gibi bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah da bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacı-karşı davalının davası evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1-2) hukuki sebebine dayalı olduğuna göre, delillerin bu çerçevede değerlendirilerek, sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi gereğince kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir (HMK m.26). (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/3791).
Aldatma Fiilinin Affedilmesinden Sonra Boşanma Davası Açılması
Davacı kadın evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166) ve zina (aldatma) (TMK m.161) hukuksal sebeplerine dayalı olarak boşanma talep etmiş, mahkemece tarafların zina sebebiyle boşanmalarına karar verilmiş ise de; tarafların barıştıkları 2013 yılı Ağustos ayından davanın açıldığı 16/02/2015 tarihine kadar davalı erkeğin aldatma fiilini gerçekleştirdiği toplanan delillerle kanıtlanamadığından davanın reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/2771).
Aldatma Nedeniyle Boşanma Davasında Hüküm Fıkrasında Çelişki
Davacı-karşı davalı erkek; zina –aldatma- (TMK m.161) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) hukuki sebeplerine dayalı olarak boşanma talep etmiştir.
Mahkemece, kısa kararda erkeğin davasının münhasıran zina sebebi ile kabul edildiği belirtildiği halde, gerekçeli kararın hüküm kısmı ile hükmün gerekçesinde ise, “tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı” kabul olunarak boşanmalarına karar verilmiştir. Gerçekleşen bu durum karşında, gerekçe ve gerekçeli kararın hüküm kısmı ile tefhim edilen kısa karar arasında çelişki oluşturulmuştur (HMK m. 297). Gerekçe ve hüküm ile kısa karar arasında oluşan çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/2690).
Aldatma (Zina) Özel Bir Boşanma Nedenidir
Davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Davacı-karşı davalı erkek “aynı” boşanma davasında birden çok hukuki sebebe dayanarak öncelikle Türk Medeni Kanunu m.161 (zina nedenli) olmadığı takdirde, Türk Medeni Kanunu m.162 (hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış), Türk Medeni Kanunu m.163’de (haysiyetsiz hayat sürme) gösterilen hukuki sebeplerle boşanma isteminde bulunmuştur. Davacı-karşı davalı erkeğin genel boşanma sebebine (TMK m.166/1) dayalı bir talebi bulunmamaktadır. Münhasıran özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan boşanma davasında genel boşanma sebebine (TMK m.166/1) dayalı olarak karar verilmesi mümkün değildir. Zira, hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır (HMK m.26/1). Mahkemece deliller (bu nedene dayalı boşanma talebi bulunmadığı halde) Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi çerçevesinde değerlendirilmiş, Türk Medeni Kanununun 161. maddede yer alan sebep yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır. Erkeğin boşanma davası öncelikle zina (aldatma) nedenine dayalı olduğundan toplanan delillerin özel boşanma sebebi olan zina çerçevesinde değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, bu hususun nazara alınmaması doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2017/2179).
Özel veya Genel Boşanma Sebebi Olarak Zina (Aldatma) Nedeniyle Karşılıklı Boşanma Davası
Davacı-karşı davalı kadın, zina (aldatma) (TMK m.161) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebeplerine dayanarak boşanmalarına karar verilmesini istemiştir. Davacı-karşı davalı, davalı-karşı davacının zinası nedeniyle hem özel hem de genel sebebe dayanarak boşanma talep edebilir. Mahkemece evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı dava kabul edilmiş, zina (aldatma) sebebine dayalı boşanma davası konusunda ise bir karar verilmemiştir. Zina (aldatma) hukuki sebebine dayalı taleple ilgili olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2016/15885).
Davacı-davalı kadın tarafından açılan dava Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde düzenlenen zina hukuksal sebebine dayalıdır. Türk Medeni Kanununun 166. maddesi uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı bir davası bulunmamaktadır. Münhasıran özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan bir boşanma davasında genel boşanma sebebine (TMK m. 166/1) dayalı olarak karar verilmesi mümkün değildir. Zira hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır ( HMK m. 26/1). Ondan fazlasına veya başka birşeye karar veremez. Ne var ki erkeğin davası hakkında verilen boşanma kararı temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olmakla kadının boşanma davası konusuz hale gelmiştir. O halde, kadının boşanma davasının konusuz kalması sebebiyle esası hakkında “bir karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi, yargılama giderleri ile bunun kapsamına dahil olan (HMK m. 323/1-ğ) vekalet ücreti hakkında davanının açıldığı tarihteki haklılık durumu nazara alınarak hüküm tesis edilmek üzere (HMK m. 331/1) hükmün bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2016/13549).
Davacı erkek, zina (TMK m.161), haysiyetsiz hayat sürme (TMK.m.163) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) sebeplerine dayanarak boşanmalarına karar verilmesini istemiştir. Davacı, davalının aldatması nedeniyle hem özel hem de genel sebebe dayanarak boşanma talep edebilir. Evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı dava kabul edilmiş, aldatma sebebine dayalı boşanma konusunda ise bir karar verilmemiştir. Zina hukuki sebebine dayalı taleple ilgili olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2.HD - Karar : 2016/224).
Zina (Aldatma) Sebebiyle Boşanma Davası Açma Süresi Nasıl Belirlenir?
Davalı-davacı kadın, kocanın başka kadınla yaşadığı iddiası ile zina (aldatma) sebebine dayalı boşanma davası açmış, (TMK.md.161) mahkemece, davanın 6 aylık hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçe gösterilerek istek reddedilmiştir. Mahkemece, davalı-davacı kadının en geç 01.03.2011 tarihli karşı dava dilekçesi tarihi itibariyle zina olgusunun öğrenilmiş olduğu, buna göre de, 30.01.2012 tarihli zina sebebine dayalı birleşen boşanma davasının 6 aylık hak düşürücü sürede açılmadığı kabul edilmiş olmasına rağmen; davalı-davacı kadının tanıkları kocanın başka kadınla yaşamaya devam ettiğini beyan ettikleri gibi, davalı-davacı (kadın), kocanın birlikte yaşadığı H. adlı kadından 10.07.2012 tarihinde S. D. isimli bir çocuğun doğduğuna ve kocanın tanıması nedeniyle 17.04.2013 tarihinde nüfusa tescil edildiğine dair nüfus kayıtlarını sunmuştur. Davalı-davacı (kadın)’ın tanıklarının beyanı ve kocanın evlilik dışı doğan çocuğun doğum tarihi nazara alındığında, kocanın zina eylemini sürdürdüğü, çocuğun doğum tarihine göre H. isimli kadınla yaşadığı, kadının zina (aldatma) sebebine dayalı boşanma davasının süresinde olduğu, bu nedenle bu davanın da kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle reddine hükmedilmesi doğru olmamıştır (Yargıtay 2. HD - Karar : 2014/25672).
Davacı kadın; kocasının başka kadınlarla birlikte yaşadığı, bu kadınlardan çocuklarının olduğu, şiddet ve hakarete uğradığını ileri sürerek zina (TMK.md.161), pek fena muamele (TMK.md.162) ve geçimsizlik (TMK.md.166) nedenlerine dayalı olarak boşanma talebinde bulunmuş mahkemece Türk Medeni Kanunun 166/1-2 maddeleri gereğince boşanmaya, hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle diğer boşanma nedenleri yönünden ret kararı verilmiştir.
Zina (TMK.md. 161) sebebine dayanan boşanma davalarında yasada öngörülen hak düşürücü süre, süre gelen eylemlerde, son eylemin bittiği tarihten itibaren başlar. Davalının davacıdan başka iki ayrı kadınla karı-koca gibi birlikte yaşamasının devamlılık arz ettiği tanıklarca ifade edildiğine göre, zina nedenine dayanan boşanma nedeni için öngörülen altı aylık sürenin son eylem tarihinden başlayacağı, buna göre davanın süresinde açıldığı gözetilmeden olayın tek eylem gibi değerlendirilerek, şartları oluşmuş olmasına rağmen zina nedenine dayanan boşanma talepleri yönünden davanın reddedilmesi doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2014/1553).
Boşanma Davası Açıldıktan Sonra Aldatma (Zina) ve Sonuçları
Mahkemece; davacının ikinci hamileliğinde eşinin haberi olmadan kürtaj olduğu, davalı erkeğin ise davanın devamında sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları kabul edilerek davacı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m.174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmiş ise de;
Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; Davalı erkeğin alkol ve bağımlılık yapıcı madde kullandığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve eşine sinkaflı küfürler ettiği anlaşılmaktadır. Davalı kadına kusur olarak yüklenen fiil davalı erkek tarafından öğrenildikten sonra evlilik birliğinin iki yılı aşkın bir süre daha devam ettiği anlaşıldığından, davalının bu fiili affettiği en azından hoşgörü ile karşıladığının kabulü gerekir. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar taraflara kusur olarak yüklenemez.
Ayrıca her dava açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirileceğine göre, davalı erkeğin dava tarihinden sonra gerçekleşen fiilleri sebebiyle kendisine sadakat yükümlülüğünü ihlal vakıası kusur olarak yüklenemez (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar:2016/12575).
Boşanma Kararı Kesinleşmeden Aldatma Tazminat Gerektirir
Mahkemece boşanma kararı verildiğini bilen davalının, sosyal-kültürel durumu da gözetilerek kararın kesinleşmesini beklemesi gerektiği bilincinde olmaksızın KENDİSİNE YENİ BİR HAYAT KURMAYA ÇALIŞMASININ sadakatsizlik olarak DEĞERLENDİRİLEMEYECEĞİ sonuç ve vicdani kanaati ile tarafların ve toplumun evlilik birliğinden beklediği herhangi bir menfaatin kalmadığı anlaşıldığından davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına kararı verilmiş ise de; toplanan delillerden, davalı erkeğin feragat tarihinden sonra BAŞKA BİR KADINLA YAŞAMAYA BAŞLADIĞI VE SADAKATSİZ OLDUĞU anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda davalı erkek tam kusurludur. Gerçekleşen kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı niteliğini taşımaktadır. Kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2 maddesi gereği maddi ve manevi tazminat koşulları oluşmuştur. (Yargıtay 2. Hukuk Daireei - Karar:2017/6785).
Aldatma Nedeniyle Boşanma Davasında Manevi Tazminat
Eşlerin matematik öğretmeni olarak hayata başladıklarını, evliliklerinin ilk yıllarında olağanüstü çalışarak ailenin yaşam standardını yükselttiklerini, özel ders verdiklerini, davalının bu konuda uzmanlaşarak eşinin de desteği ile kitaplar çıkardığını, tüm Türkiye’de tanınan bir kişi olduğunu, bu arada davacının l990 yılında eşinin baskılarıyla öğretmenlikten ayrıldığını, kurdukları şirketin bütün işlerini yüklenerek günün l0-12 saati çalıştığını, ayrıca çocukların bakımını üstlendiğini, oturdukları evi ve davalı adına kayıtlı olan taşınmazları satın aldıklarını, ancak davalı kocanın l999 yılında evi terk ederek çocuğu yaşındaki sekreteriyle birlikte yaşamaya başladığını, birlikte yaşadığı hanımdan bir çocuğunun olduğunu, davacının yaşananları öğrendiğinde kocasının sevgilisi tarafından dershaneden tartaklanarak kovulduğunu, davalının ise duruma seyirci kaldığını, olaylar sonucunda davacı ve çocuklarının depresyona girdiklerini, tedavi görmek zorunda kaldıklarını, davalı eşi ve birlikte yaşadığı kadının hakaretlerine maruz kalan davacının, kendi şirketinden kovulduğunu, onuru ve kişilik haklarının ağır şekilde zedelendiğini, ortağı olduğu şirketin tüm gelir ve hesaplarının davalı kocanın tasarrufunda olduğunu, davalının iki adet villadan oluşan binaların birinden 5.000 USD civarında kira aldığını, diğer villada ise özel ders vererek ayda 40.000 TL gibi bir gelir elde ettiğini, yüklü banka hesapları bulunduğunu, son derece lüks bir hayat yaşadığını, birlikle yaşadığı kadına ev ve araba aldığını, ona yüksek mali standart sağladığını, çocukları ve eşine ise zaman içerisinde tüm maddi-manevi desteğini kestiğini, davalı kocanın tek taraflı ve ağır kusuru nedeniyle evlilik birliğinin çekilmez bir hal aldığını belirterek, davalı kocanın açtığı boşanma davasının reddi ile kendi açtıkları davanın kabulüne; tarafların boşanmalarına, davacı kadın için 500.000,00 TL maddi, 500.000,00 TL manevi tazminat ile nafakaya hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık; tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları ile kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırının ağırlığı dikkate alındığında, TMK’nun 174/2. maddesi uyarınca davalı kadın yararına takdir edilen 200.000,00 TL manevi tazminatın fazla olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Görüldüğü üzere, boşanmaya neden olan olaylarda davalı kocanın tamamen kusurlu olduğu yönündeki yerel mahkemenin kabulü onanmak suretiyle kesinleşmiştir. Kısaca ifade etmek gerekirse, uyuşmazlık hükmedilen manevi tazminatın miktarı ile sınırlıdır.
Boşanmanın fer’i sonuçlarından biri olan manevî tazminat TMK’nun 174/2. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre; “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” Manevi tazminat, bozulan manevi dengenin yeniden sağlanması için kabul edilmiş bir tatmin (veya telafi) yöntemi olup, boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi halinde manevi tazminata hükmedilir.
Kocanın eşini, başka bir kadınla aldatması, ağır hakaret hallerinde, kişilik haklarına saldırının varlığı kabul edilmektedir. Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde ise, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları etkili ölçüttür.( Hukuk Genel Kurulu’nun 14.04.2010 gün ve 2010/2-203 E., 2010/220 K. sayılı ilamı).
Somut olayda, 1979 yılından beri evli olan ve yetişkin iki çocukları bulanan taraflardan davalı kocanın genç yaştaki sekreteri ile ilişkiye girerek evini terk etmesinin, evlilik birliği devam ederken başka bir kadından çocuk sahibi olmasının, bu durumun her ikisi de öğretmen olan ve eğitim camiasında tanınan çiftin çevrelerince duyulmuş olmasının ve sadakatsiz davranışların uzun yıllar boyunca devam etmiş olmasının TMK’nun 174/2. maddesi anlamında kadının kişilik haklarına saldırı oluşturacağı her türlü duraksamadan uzak olup, davacının yaşadığı olayların ve aldatılmış olmanın verdiği üzüntü ve utanç duygusu nedeniyle ruhsal dengesinin bozulduğu, sosyal çevresinde onur kırıklığı yaşadığı açıktır. Bu durumda, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, yaşam koşulları ve paranın alım gücü de dikkate alındığında, yerel mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarı yerinde ve dosya kapsamına uygundur (Yargıtay HGK - Karar No: 2016/597).
Aldatma Sebebiyle Boşanma Davasının Genel Boşanma Sebeblerini de İçermesi
Davacı-karşı davalı kadın, zina (aldatma)(TMK m.161) ve evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1) hukuki sebeplerine dayanarak boşanmalarına karar verilmesini istemiştir. Davacı-karşı davalı, davalı-karşı davacının aldatması nedeniyle hem özel hem de genel sebebe dayanarak boşanma talep edebilir. Mahkemece evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı dava kabul edilmiş, zina sebebine dayalı boşanma davası konusunda ise bir karar verilmemiştir. Zina (aldatma) hukuki sebebine dayalı taleple ilgili olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2016/15885).
Aldatma ve Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Karşılıklı Boşanma Davası
Davacı-karşı davalı kadın tarafından 18.09.2013 tarihinde “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebebine dayanılarak açılan boşanma davasına karşı, davalı-karşı davacı erkek tarafından da, eşine karşı “zina” (aldatma) (TMK m.161) hukuki sebebine dayalı “karşı boşanma” davası açılmış; davalı-karşı davacı erkek daha sonra 29.12.2014 tarihinde bağımsız olarak açtığı” “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebebine dayanan boşanma davası, bu dosya ile birleştirilmiştir. Mahkemece, tarafların boşanma davalarının ayrı ayrı kabulü ile Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verildiği halde, erkek tarafından açılan “zina” (aldatma) sebebine dayalı karşı boşanma davası hakkında herhangi bir hüküm tesis edilmemiştir. Davalar birleştirilerek görülmüş olsa dahi, her dava bağımsız niteliklerini korurlar ve her biri hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekir. Erkeğin “zina” (aldatma) sebebine dayanan boşanma davası hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi - Karar : 2016/8902).
Zina (Aldatma) Sebebiyle Boşanma Davası Kararında Affetme Olgusu
Davacı-karşı davalı kadın tarafından, zina (aldatma) (m. 161) ve evlilik birliğinin sarsılması (m. 166/1) hukuki sebebine dayalı, davalı-karşı davacı erkek tarafından ise onur kırıcı davranış ( m. 162 ) ve evlilik birliğinin sarsılması ( m. 166/1 ) hukuki sebebi ile boşanma davası açılmış, mahkemece, kadının zina ( m. 161 ), erkeğin onur kırcı davranış sebebine ( m. 162 ) dayalı boşanma davalarının reddine, tarafların evlilik birliğinin sarsılması sebebine (m. 166/1) dayalı boşanma davalarının ise kabulüne karar verilmiştir. Hükmün gerekçe kısmında, kadının zina sebebine, erkeğin ise onur kırıcı davranış sebebine dayalı boşanma davasında; tarafların zina ve onur kırıcı davranış nedeni ile boşanmaya neden olan olaylar sonrasında aynı evde birlikte oturmaya devam ettikleri, boşanma davasından çok kısa bir süre önce beraberce 2013 yılında Monaco Prensliğinin 150. yıl kutlamalarına katılmak için yurtdışına gittikleri, üç gece aynı odada birlikte kaldıkları, tatil dönüşünden sonra boşanmayı gerektirir bir olayın varlığının kanıtlanamadığı, bu sebeple önceki olayların affedildiği en azından hoşgörü ile karşılandığı, hoşgörülen ve affedilen olaylara dayanılarak boşanma karar verilemeyeceği gerekçesi ile zina (aldatma) ve pek kötü davranış sebebiyle açılan davaların reddine karar verildiği belirtilmiş, tarafların evlilik birliğinin sarsılması sebebi ile açmış oldukları boşanma davasında ise, erkeğin güven sarsıcı davranışlar içerisine girdiği, sadakate aykırı davrandığı, kadının da sürekli ağır hakaretlerde bulunduğu, akıl hastalığı iddiası ile eşinin medeni haklarını kısıtlamak istediği, böylelikle taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin olduğu, geçimsizliğe sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları, eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün görülmediği gerekçesiyle evlilik birliğinin sarsılması sebebi ile boşanmaya karar verildiği belirtilmiştir. Mahkemece, hem tarafların birbirlerini affettiği, aftan sonra da boşanmayı gerektirir bir olayın varlığının kanıtlanmadığı, hoşgörülen ve affedilen olaylara dayanılarak boşanma kararı verilemeyeceği gerekçesi ile zina ve onur kırıcı davranış sebebine dayalı boşanma davalarının reddine karar verildiği belirtilmiş, hem de tarafların yukarıda belirtilen davranışları ile eşit kusurlu olduğu, iki taraf yönünden de evliliğin devamının beklenemeyeceği gerekçesi ile evlilik birliğinin sarsılması sebebi ile boşanmaya karar verildiği açıklanarak çelişki yaratılmıştır. Bu bakımdan, gerekçe kendi içinde çelişkili olup, gerekçe bölümünde yaratılan bu çelişki tek başına bozma sebebi oluşturduğundan, hükmün münhasıran bu sebeple bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. HD - Karar: 2016/3858).
Boşanma Sebebinin Zina (Aldatma) Olarak Düzeltilmesi
Karşı davacı ( kadın )’ın temyiz itirazlarına gelince:
Karşı boşanma davası, Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde yer alan “zina”, 162., maddesinde yer alan “onur kırıcı davranış”, 163. maddesinde düzenlenen “haysiyetsiz hayat sürme” ve 166/1. maddesinde yer alan “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebeplerine dayanmaktadır. Zina (TMK. m. 161), eşlerden birinin diğerinin hayatına kast etmesi veya pek kötü davranması ya da ağır derece onur kırıcı davranışta bulunulması (TMK. m. 162) ve Türk Medeni Kanununun 164. maddesinde düzenlenen terk, yasal koşullar gerçekleştiğinde başkaca hiçbir şey aranmaksızın mutlak olarak boşanmayı sağladığı için özel boşanma sebepleridir. Bu olaylar özel boşanma sebebi kabul edilmekle, evlilik birliğini derin ve onarılamaz bir şekilde sarstığı yasa koyucu tarafından baştan karine olarak kabul edilmiştir. Bu karine dolayısıyladır ki, ayrıca evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığı araştırılmamakta, olayların ispatlanması halinde (af veya dava hakkı düşmedikçe) boşanmaya karar verilmektedir. Bunlardan terk dışındaki 161 ve 162. maddede yer alan ilk ikisi, aynı zamanda Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde düzenlenen genel boşanma sebebini de oluşturur. Başka bir ifade ile zina, hayata kast, pek kötü davranma veya ağır derecede onur kırıcı davranışla karşılaşan eş, dilerse bu özel sebeplerden birine ya da bir kaçına, dilerse genel boşanma sebebine dayanarak boşanma davası açabileceği gibi, özel ve genel nitelikte sebeplerinden ikisine birlikte dayanak da boşanma talep edebilir. Bu son halde, kanundaki özel boşanma sebebi ispatlanmış ise, af veya dava hakkının düşmesi gibi bir durum da söz konusu değilse, özel sebebe dayanılarak boşanma kararı verilmek gerekir. Davacı-karşı davalı (koca)’nın; birden fazla kadınla cinsel ilişkide bulunduğu, bu kadınlarla yatlarda ve barlarda sık sık birlikte olduğu; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Mahkemece de bu hususlar sabit kabul edilmiştir. Gerçekleşen bu eylemler “zina” niteliğindedir. Öyleyse, karşı boşanma davasının, kocanın sübut bulan zinası sebebiyle (TMK. m. 161) kabulü gerekirken, karşı davada da, sadece Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi gereğince boşanma kararı verilmesi doğru olmamıştır. Kadının davasıyla ilgili verilen hükmün bu sebeple bozulması gerekiyor ise de, gösterilen gerekçe doğru olmasa bile verilen boşanma kararı sonucu bakımından usul ve yasaya uygun olduğuna göre, karşı davanın kabul gerekçesinin değiştirilmesi suretiyle hükmün onanması usulen imkan dahilinde olduğundan (HUMK m. 438/son) bozma yapılmamış, davalı-karşı davacı (kadın)’ın bu yöne dair bozma istemi açıklanan sebeple yerinde görülmemiş, diğer yönlere dair temyiz itirazları da yersiz olup, sonucu bakımından usul ve yasaya uygun olan hükmün, kadının davası bakımından boşanma sebebi değiştirilmek suretiyle onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Davacı-karşı davalı (koca)’nın temyiz itirazlarının yukarda (1.) bentte gösterilen sebeple, davalı-karşı davacı (kadın)’ın temyiz itirazlarının ise yukarda (2.) bentte gösterilen sebeple reddi ile temyiz edilen hükmün, karşı boşanma davasında mahkemece kabul edilen boşanma sebebinin “zina” (TMK. m.161) olarak değiştirilmesi suretiyle sonucu bakımından usul ve yasaya uygun olduğundan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/ son maddesi gereğince ONANMASINA karar verilmiştir (Yargıtay 2. HD - Karar : 2014/17457).
Aldattığı İddia Edilen Eşin Telefon Kayıtlarının İncelenmesi
Davalı-davacı kadın dilekçelerinde, davacı-davalı erkeğin başka kadınlarla telefonda görüştüğü vakıasına dayanmış olup, mahkemece getirtilen erkeğe ait telefon numarası kayıtları üzerinden herhangi bir inceleme yapılmamıştır. Hal böyle olunca, cd olarak getirtilen telefon numarası kayıtlarının bilirkişi marifeti ile dökümü yaptırılarak taraflara tebliğ edilmesi ve sıklıkla görüşme yaptığı numaralar var ise bu numaraların kimlere ait olduğunun araştırılması gerekir. Elde edilen bilgilerin diğer deliller ile birlikte incelenmesi ile gerçekleşecek sonuç uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile birleşen davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2022/4324 E. , 2022/5824 K.).
Zina Mutlak Bir Boşanma Sebebidir
Mahkemece; bozma sonrasında “Davanın her iki boşanma sebebi yönünden kabulü ile, TMK m. 161 ve 166/1 maddeleri gereğince davalının subut bulan zinası ve evlilik birliğinin güven sarsıcı davranış ve sadakatsizlik sebebiyle temelinden sarsılması” nedeniyle tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Davacı kadın öncelikle zina (TMK m. 161) kabul edilmediği takdirde evlilik birliğinin sarsılması sebeplerine (TMK m. 166/1) dayalı olarak boşanma talebinde bulunmuştur. Zina, mutlak boşanma sebebidir. Zina vakıasının gerçekleşmesi halinde boşanma sebebi gerçekleşmiş sayılır. Zina, olmadığı takdirde evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine kademeli olarak dayanılmış ise; zinanın ispatlanması halinde, bu sebeple boşanma kararı verilmesi gerekir. Böyle bir durumda artık genel boşanma sebebinin şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaz ve bununla ilgili ayrıca bir hüküm oluşturulması da gerekmez. Hal böyleyken, mahkemece bozma ilamımıza uyularak yapılan yargılama sonucunda sadece TMK.m.161 uyarınca boşanma kararı verilmesi gerekirken TMK m. 166/1 uyarınca da boşanma kararı verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/6633 E. , 2020/443 K.).
Karşı Cinsle Telefonla Görüşmek Zinanın Karinesi Değildir
Zina olayının mevcut sayılabilmesi için en önemli koşul, “cinsel ilişkinin” varlığının kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış olmasıdır. Davalı kadının bir başka erkekle cinsel ilişkiye girdiği kesin veya güçlü karineyle kanıtlanmış değildir. Davalı kadının bir başka erkekle telefonda konuştuğu anlaşılmakla beraber, evlilik sırasında, bir başka erkekle cinsel birleşmenin gerçekleştiği dosya kapsamı ve tanık beyanlarından anlaşılamamaktadır. Bu nedenle davalı kadının bu davranışları zina değil, “güven sarsıcı davranış” niteliğinde olup; Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi gereğince boşanmayı gerektiren kusurlu davranıştır. Bu durumda, zina hukuki sebebine dayanılarak açılmış boşanma davasının reddi gerekir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/1282 E. , 2017/7819 K.).
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.