0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Av. Kasım Balcı - Av. Baran Doğan

Anlaşmalı Boşanma Davası Nedir?

4721 sayılı Medeni Kanuna göre boşanma davası iki şekilde açılabilir:

Anlaşmalı boşanma davası, makalemizde ayrıntılarıyla açıklanacağı üzere, her iki tarafın boşanmanın tüm sonuçları hakkında özgür iradeleriyle anlaşarak evlilik birliğini sona erdirmek üzere açtığı boşanma davasıdır.

Anlaşmalı boşanma davası, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin 3. fıkrasında şu şekilde düzenlenmiştir:

TMK m.166/3

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı  hükmü uygulanmaz.

Çekişmeli boşanma davası ise, taraflar arasında boşanmada hangi tarafın kusurlu olduğu, maddi ve manevi tazminat, nafaka, velayet, ev eşyalarının paylaşımı vb. gibi konularda çekişmenin yaşandığı bir dava türüdür. Çekişmeli boşanma davası, genel veya özel boşanma sebepleri olmak üzere iki kategorik sebebe dayanılarak açılabilir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır? (TMK m.166/3)

Anlaşmalı boşanma davası, en az 1 yıl süren evliliklerde, eşlerin boşanma için anlaşarak birlikte başvurması ya da bir eşin diğer eşin açtığı boşanma davasını kabul etmesi hâlinde söz konusu olur. nlaşamalı boşanma davası, bir dava dilekçesiyle açılır, dilekçenin ekine boşanma protokolünün eklenmesi veya daha sonra dosyaya ibraz edilmesi gerekir. Görülmekte olan çekişmeli bir boşanma davası varsa, taraflar bu davaya anlaştıklarına dair bir boşanma protokolü ibraz ederek anlaşmalı bir şekilde boşanabilirler. Yani çekişmeli boşanma davası, yargılama sırasında anlaşmalı boşanma davasına dönüşebilir. Uygulamada anlaşmalı boşanma davası şeklinde açılan davalara, 1 ay gibi kısa bir süreye duruşma günleri verilebilmekte, bu süre mahkeme kalemiyle iletişime geçildiğinde bazı durumlarda 10-15 güne kadar inebilmektedir. Taraflar, mahkemece belirlenen duruşma gününde hazır olduklarında mahkeme tarafların beyanlarının özgür iradelerine dayandığını tespit ettikten sonra boşanma protokolü çerçevesinde boşanma kararı verir.

Kanun, tarafların anlaşarak birlikte başvurması veya bir eşin diğer eşin açtığı boşanma davasını kabul ettiği hallerde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını, taraflar da boşanmada anlaşmışsa evliliğin sürdürülmesinin manasız olduğunu kabul etmiştir. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz (TMK 166/3).

Anlaşmalı Boşanma Şartları

Anlaşmalı boşanma davası açılabilmesi için Medeni Kanun’un aradığı şartlar şunlardır:

1. Evlilik ilişkisi en az 1 yıl sürmelidir.

Anlaşmalı boşanma davası açılabilmesi için evlilik ilişkisinin en az 1 yıl sürmesi gerekir. Evlilik ilişkisinden kasıt, taraflar arasında yapılan resmi nikahtan itibaren en az bir yıllık bir sürenin geçmiş olmasıdır. Taraflar arasında imam nikahı, nişanlılık ya da birlikte yaşama gibi hallerde geçen süre 1 yıllık süreye dahil edilemez.

2. Eşlerin mahkemeye beraber başvurmalı ya da bir eşin açtığı boşanma davasını diğer eş kabul etmelidir.

Taraflar ortak bir dilekçe ile başvurmaları sonucu anlaşmalı boşanma gerçekleşebileceği gibi eşlerden birinin usulüne uygun olarak açmış olduğu boşanma davasındaki tüm talepleri diğer tarafın kabul etmesi ile de anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir. Ayrıca boşanma davası çekişmeli olarak açılmış ve devam etmekte iken tarafların anlaşmalı boşanma iradelerini açıklayan protokolü mahkemeye sunmaları ya da duruşma esnasında anlaşma şartlarını duruşma zaptına geçirmeleri ile de anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir.

3. Taraflar hakim huzurunda boşanma iradelerini açıklamalıdır.

Kanun, tarafların iradelerini hakim huzurunda özgürce açıklayabilmeleri için anlaşmalı boşanma için bu şartı getirmiştir. Hakim tarafların iradelerinin herhangi bir nedenle fesada uğradığını tespit ederse boşanma talebini ret edecektir. Tarafların boşanma iradelerini hakim huzurunda bizzat açıklamaları gerekmektedir. Boşanma, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu için avukatın tarafların yerine geçerek boşanma iradesini açıklaması mümkün değildir.

4. Hakim, boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu ile ilgili düzenlemeyi uygun bulmalıdır.

Tarafların, hakime sunmuş oldukları anlaşma şartlarındaki maddi-manevi tazminat, nafaka (iştirak ve yoksulluk nafakası), çocukların velayeti, çocuklar ile kişisel münasebet gibi hususların hakim tarafından uygun bulunması gerekir. Hakim gerek görürse bu şartlarda değişikliğe gidebilir. Ancak hakimin yapmış olduğu bu değişiklikler taraflarca kabul edilmesi durumunda anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir. Aksi durumda dava çekişmeli boşanma davasına döner. Ancak uygulamada hakimler genelde tarafların anlaşma sağladıkları şartları kabul ettiklerinden bu durum ile pek karşılaşılmaz.

Bilindiği üzere, TMK’nın 166. maddesinin 3. fıkrasında; “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz” düzenlemesi yer almaktadır. Uygulamada anlaşmalı boşanma olarak adlandırılan bu madde hükmüne göre en az bir yıldan fazla bir süreden beri evli olan tarafların mahkeme huzurunda boşanma, boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hakkında yaptıkları düzenlemeler hakkında serbest iradelerinin uyuşması ve hakimin bu düzenlemeyi onaylaması halinde mahkemece boşanma kararı verilebilmektedir.

Madde metninde geçen “boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hakkındaki düzenlemelere” ilişkin olarak taraflar mahkemeye bir protokol sunabilecekleri gibi, belirtilen tüm bu hususlarda mahkemeye sözlü olarak da beyanda bulunabilirler. Ancak ikinci durumda sözlü beyanın zapta geçirilmesi ve taraflarca imzalanması gerekir (Akıntürk T: Türk Medeni Hukuku Aile Hukuku, İkinci Cilt, Ocak 2019, s.271).

Yukarıda belirtildiği gibi anlaşmalı boşanmanın koşullarından biri olan bu anlaşmanın yapılabilmesi için hem eşler hem de boşanma kararı verecek hakim bakımından bazı koşulların yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bu nedenle eşler arasında yapılan anlaşmanın boşanmanın feri sonuçlarına ilişkin taraflarca düzenlenen ve hakimin onay şartına bağlı, kendine özgü bir sözleşme olduğu söylenebilir.

Taraflar kural olarak, bir sözleşmenin içeriğini, kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 26). Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konu imkansız olan sözleşmeler ise kesin olarak hükümsüzdür. Borçlar Kanunu’nda yer alan sözleşme özgürlüğüne getirilen genel nitelikteki bu sınırlamalar, boşanma anlaşmaları için de evliviyetle geçerlidir.

Belirtilmelidir ki, sözleşme hukukuna hakim olan asıl ilke sözleşmeye bağlılık ilkesi olup bu ilke hukuksal güvenlik, doğruluk ve dürüstlük kuralının gereği olarak sözleşme hukukunun temelini oluşturur. Anılan ilkeye göre sözleşme yapıldığı andaki gibi uygulanır (YHGK-K.2019/630).

Anlaşmalı Boşanma Kararı Verilebilmesi için Zorunlu Unsurlar

Hakimin anlaşmalı boşanma kararı verebilmesi için tarafların bazı husularda anlaşması zorunludur. Tarafların üzerinde anlaşmak zorunda olduğu hususlar şunlardır:

1. Taraflar boşanmanın mali sonuçları hakkında anlaşmalıdır. “Boşanmanın mali sonuçları” ile kastedilen maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talepleridir (TMK m. 174/1-2; m. 175).

2. Taraflar çocukların durumu hakkında anlaşmalıdır. “Çocukların durumu” ile kastedilen ise, ortak çocukların velayetinin kime verileceği, velayet verilmeyen eş ile çocuklar arasında kurulacak kişisel ilişki ve çocuklar için ödenecek iştirak nafakası ile ilgili düzenlemelerdir.

3. Eşlerin bir anlaşmalı boşanma protokolü hazırlayarak veya sözlü beyanda bulunarak hakimin onayına sunması; eşlerin iradelerini hakime bizzat açıklamalarıdır.

Anlaşmalı boşanma kararı verilebilmesi için zorunlu unsur olmayan, ancak tarafların isteğe bağlı olarak boşanma protokolünde düzenleyebilecekleri, yani üzerinde ihtiyari olarak anlaşmaya varabilecekleri konular şunlardır:

1. Anlaşmalı boşanma halinde edinilmiş malların paylaşılması (katılma, katkı payı veya değer artış payı alacağı) mümkündür. Taraflar isteğe bağlı olarak edinilmiş malları kendi aralarında paylaşarak boşanma protokolüne bu hususu yazabilirler.

2. Anlaşmalı boşanma protokolüne hüküm konularak ev eşyaları, çeyiz ve şahsi eşyaların kime ait olduğu isteğe bağlı olarak belirlenebilir.

3. Anlaşmalı boşanma protokolünde düğün takılarının kime ait olacağı isteğe bağlı olarak kararlaştırılabilir.

Özellikle belirtelim ki, isteğe bağlı hususlar boşanma protokolünde düzenlenmediği takdirde, anlaşmalı boşanma kararı kesinleşse bile, daha sonra dava konusu edilebilirler.

A. Anlaşmalı Boşanmada Maddi ve Manevi Tazminat

Maddi ve manevi tazminat konusu, anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için tarafların üzerinde anlaşmaları zorunlu bulunan unsurlardandır.

1. Maddi Tazminat: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174/1.maddesine göre boşanmada maddi tazminat, evlilik birliğinin mahkeme kararı ile sona ermesi neticesinde, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır.

2. Manevi Tazminat: 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesine göre, boşanmada manevi tazminat, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan olaya uygun bir miktarda ödenmesini isteyebileceği paradır.

Taraflar, boşanma protokolünde maddi ve manevi tazminat belirleyebilecekleri gibi birbirlerinden maddi ve manevi tazminat talep etmeden de anlaşmalı boşanabilirler. Taraflar, anlaşmalı boşandıktan sonra artık maddi ve manevi tazminat talep edemezler:

Davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin TMK’nın 178. maddesi uyarınca talep edildiği, kesinleşen boşanma kararında ise kusura ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı gibi tarafların mahkeme huzurunda boşanma ve boşanmanın mali sonuçları hakkında uzlaştıkları, bu husustaki imzalı beyanlarının tutanağa geçirildiği, böylelikle mahkemece TMK’nın 166/3. maddesine dayalı olarak boşanma kararı verildiği anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda tarafların boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin aralarındaki ihtilafı nihai olarak çözdükleri ve ilişkilerini tasfiye ettikleri kabul edilir. Bu itibarla anlaşmalı boşanmadan sonra artık boşanma sebebiyle (TMK md. 174/1,2) maddi ve manevi tazminat istenemez (Hukuk Genel Kurulu 2017/3067 E. , 2019/512 K.)

B. Anlaşmalı Boşanma Davasında Nafaka

Anlaşmalı boşanma davasında, boşanma protokolü ile eşlerden biri veya çocukların geçinmesini sağlamak üzere nafaka belirlenebilir. Medeni Kanuna göre anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için tarafların nafaka konusunda da anlaşmaları gerekir. Taraflar boşanma protokolü ile birbirlerinden nafaka talep etmeme konusunda da anlaşabilir.

1. İştirak Nafakası (Katılım Nafakası): Kural olarak, eşlerin çocuğun giderlerine mali güçleri oranında ortak katılması (iştirak etmesi) gerekir. Bu nedenle, çocuğun giderlerinin karşılanması amacıyla boşanma davasının kesinleşmesinden itibaren geçerli olmak velayet kendisinde olmayan eş aleyhine hükmedilen nafakaya iştirak nafakası denilmektedir. Anlaşmalı boşanma davasında taraflar iştirak nafakası ödenip ödenmeyeceğini, miktarını, ödeme biçimini boşanma protokolü ile belirleyebilirler.

2. Yoksulluk Nafakası: Evliliğin boşanma kararı ile sona ermesi sebebiyle yoksulluğa düşecek eş lehine, diğer eş aleyhine hükmedilen nafakadır. Anlaşmalı boşanma davasında taraflar yoksulluk nafakası ödenip ödenmeyeceğini, miktarını, ödeme biçimini boşanma protokolü ile belirleyebilirler.

C. Anlaşmalı Boşanma Davasında Çocuğun Velayeti

Medeni Kanun’a göre mahkeme, çocuğun velayetinin hangi tarafta kalacağını belirlerken çocuğun gelişimini ve yararını dikkate almalıdır. Hatta, çocuk ile ana ve baba çıkarının çelişmesi halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması zorunludur. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır. Hangi eş bu koşulları sağlayabilecekse çocuğun velayeti o eşe verilir. Anlaşmalı boşanma davasında kural olarak boşanma protokolü ile velayet kime verilmişse, hakim, velayetin o kişiye verilmesine karar verir. Ancak, bazı durumlarda çocuğun gelişimi ve yararı için gerekli ise hakim protokole müdahale ederek velayeti protokolün aksine diğer ebeveyne verebilir.

Velayet kamu düzenine ilişkin olduğundan hakim tarafların talebiyle veya anlaşmasıyla bağlı değildir, resen çocuğun velayetinin hangi eşte kalması gerektiğine karar verebilir. Ancak, anlaşmalı boşanmada hakimin anlaşmalı boşanma protokolüne aykırı bir şekilde yaptığı bu tür değişiklikleri taraflar da onaylamadıkça hakim boşanma kararı veremez.

D. Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulması

Taraflar çocukla kişisel ilişkiyi de boşanma protokolüyle düzenlemelidir. Taraflar kişisel ilişkinin günlerini, saatlerini, bayramda ve diğer tatil günlerinde ne kadar süreyle görüşülebileceği gibi hususları özgürce belirleyebilirler. Ancak, mahkeme hakimi, çocuğun yararı ve gelişimi açısından kişisel ilişki kurulma biçiminin uygun olmadığını gördüğünde kişisel ilişki kurulmasına ilişkin protokol hükmüne müdahale ederek değiştirebilir. Hakim, müdahale ederek yeni bir kişisel ilişki biçimi belirleyebilir. Hakim, müşterek çocuk ile velayet kendisine bırakılmayan taraf arasındaki kişisel ilişki günlerini düzenlerken tarafların onayını almak zorundadır. Ayrıca hakim, tarafların ibraz ettiği boşanma protokolünün kişisel ilişki kurulması şartlarına neden itibar edilmediğini de gerekçelendirmek zorundadır. Aksi takdirde, taraflardan birinin başvurması halinde istinaf mahkemesi hakimin boşanma hükmünün bozulmasına karar verecektir. Çocukşa kişisel ilişki kurulması konusunda, tarafların onay beyanı alınmadan hakim tarafından düzenleme yapılması hukuka aykırıdır. Hakim, çocukla kişisel ilişki sürelerini, görüşme sayısını ve biçimini anlaşmalı boşanma protokolüne aykırı bir şekilde değiştirdiğinde, anlaşmalı boşanmaya karar verebilmek için mutlaka her iki tarafın değişikliğe ilişkin onayını almalıdır.

Anlaşmalı Boşanma Davasında İsteğe Bağlı Hususlar

Anlaşmalı boşanma kararı verilebilmesi için zorunlu unsur olmayan, ancak tarafların isteğe bağlı olarak boşanma protokolünde düzenleyebilecekleri, yani üzerinde ihtiyari olarak anlaşmaya varabilecekleri konular şunlardır:

1. Edinilmiş malların paylaşılması (katılma, katkı payı veya değer artış payı alacağı),

2. Ev eşyaları, çeyiz ve şahsi eşyalar,

3. Düğün takıları.

Özellikle belirtelim ki, isteğe bağlı hususlar boşanma protokolünde düzenlenmediği takdirde, anlaşmalı boşanma kararı kesinleşse bile, daha sonra dava konusu edilebilirler.

A. Anlaşmalı Boşanma Davasında Mal Paylaşımı

Boşanmada mal paylaşımı, mal rejiminin tasfiye edilerek katılma, değer artış payı veya katkı payı alacaklarının hak sahibine verilmesini içermektedir. Boşanmanın eki niteliğindeki talepler (maddi ve manevi tazminat, iştirak ve yoksulluk nafakası) ile mal rejiminden kaynaklanan katılma, değer artış ve katkı payı alacakları birbirine karıştırılmamalıdır. Maddi ve manevi tazminat, nafaka gibi hususlar tarafların boşanmanın gerçekleşmesi için zorunlu olarak anlaşması gereken konulardır. Mal rejiminin tasfiyesi ise anlaşmalı boşanmanın gerçekleşmesi için tarafların üzerinde anlaşmak zorunda oldukları zorunlu bir konu değildir. Taraflar öncelikle anlaşmalı boşanarak mal paylaşımı davasını boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde daha sonra açabilirler. Ancak, tarafların ihtiyari (isteğe bağlı) olarak anlaşmalı boşanma protokolünde mal rejimin tasfiyesi konusunda anlaşmaya varması mümkündür.

Özellikle belirtelim ki, ziynet eşyası ve ev eşyalarının (buzdolabı, tv, çamaşır makinesi vb.) paylaşımı ayrıca talep gerektirmekte olup ev ve ziynet eşyalarını talep eden tarafın bu talebini boşanma protokolüne yazdırması, ziynet ve ev eşyalarından hangisinin kendisine ait kabul edildiğinin protokolde belirtilmesi gerekir. Aksi takdirde, bu eşyaların paylaşılması anlaşmalı boşanmanın zorunlu bir unsuru olmadığından hakim bu konuda herhangi bir karar vermesine gerek olmadan anlaşmalı boşanma davası hakkında protokol doğrultusunda hüküm kurabilir.

Anlaşmalı boşanmanın sağlanması için boşanmanın fer’î (boşanmanın eki) niteliğindeki taleplerde taraflar arasında uzlaşma gerçekleşmelidir. Bu talepler kanun koyucu tarafından “boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu” olarak ifade edilmiştir. Maddede geçen “boşanmanın mali sonuçları” kavramı mal rejiminin tasfiyesini kapsamaz. Boşanmanın malî sonuçları ile anlaşılması gereken Medeni Kanun’un 174. maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi-manevi tazminat, 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası ile 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakasıdır. Bununla birlikte, boşanma davasında tarafların mal rejiminin tasfiyesi hakkında anlaşma yapmasını engelleyen yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.

Mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın fer’îsi (eki) niteliğinde olmayıp; eşler, tasfiyeyi anlaşmalı boşanma ile birlikte yapabilecekleri gibi bu yöndeki haklarını zamanaşımı süresi içerisinde daha sonra da kullanmak isteyebilirler. Bu konuda anlaşma sağlanamaması anlaşmalı boşanma davasının reddi sonucunu doğurmaz ve anlaşmalı boşanmaya bir etkisi olamaz. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse, tarafların sırf anlaşmalı olarak boşanmış olmaları aralarındaki mal rejimini de tasfiye ettikleri anlamında kabul edilemez.

Zorunlu olmamakla birlikte; eşler, anlaşmalı boşanma davasında mal rejiminin tasfiyesi konusunda da anlaşma yapabilirler. Anlaşma, mal rejiminin tasfiyesini de içermekte ise ayrı bir geçerlilik şartı aranmaz. Anlaşmalı boşanmada, taraflar edindikleri mal varlığını paylaşarak veya tasfiyeye yönelik haklarından feragat ederek mal rejiminin tasfiyesini gerçekleştirebilirler. Usulüne uygun şekilde yapılan anlaşma ile boşanma davası neticelenmiş ve karar kesinlemiş ise tarafların tekrar mal rejimi tasfiyesi talep etmeleri mümkün olmaz. Anlaşmalı boşanmanın tasfiyeyi kapsadığı kabul edilen durumlarda; boşanmadan sonra taraflardan herhangi birinin tekrar tasfiye talebinde bulunması, 4721 sayılı Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen “dürüst davranma” kuralına aykırılık teşkil etmekte ve hakkın kötüye kullanılması anlamına gelmektedir.

Önemle belirtmek gerekir ki; boşanma davasında mal rejiminin tasfiyesi hususunda da anlaşma yapılmak isteniyorsa, bu hususun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta olması çok önemlidir. Anlaşma metninde, soyut, muğlâk, her anlama gelebilen, farklı şekilde yorumlanmaya açık, müphem kelime ve cümleler kullanılmamalıdır (Hukuk Genel Kurulu 2024/7 E. , 2025/498 K.).

Eşler, mal rejiminin tasfiyesine dair birbirlerinden herhangi bir talepte bulunmayacaksa, anlaşmalı boşanma protokolüne şu ibarelerin kısaca yazılması gerekmektedir:

Tarafların mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katılma, değer artış payı veya katkı payı alacağı talepleri yoktur.

Eşler, boşanma protokolü ile evlilik içinde edinilmiş malları diledikleri gibi aralarında paylaşma hakkına sahiptir. Örneğin, evlilik içerisinde edinilmiş 5 evi bulunan erkek eşe ait 3 evin kadın eşe bırakılması, 2 evin de erkek eşte kalması yönünde protokol yapılabilir.

B. Anlaşmalı Boşanma Davasında Ev Eşyaları, Çeyiz ve Şahsi Eşyaların Paylaşılması

Ev eşyaları, çeyiz ve diğer şahsi eşyalara yönelik talepler boşanmanın eki (fer’i) niteliğinde talepler değildir. Bu nedenle, anlaşmalı boşanma davasında düzenlenecek boşanma protokolüne dahil edilerek uyuşmazlık çözülebileceği gibi anlaşmalı boşanma davası sona erdikten sonra da dava edilebilir. Ev eşyaları, çeyiz ve şahsi eşyalar, anlaşmalı boşanma davası ile birlikte boşanma protokolünde talep edilmese bile, “eşyaların aynen iadesi” zamanaşımına tabi olmadan her zaman istenebilir. Çünkü ev eşyaları, çeyiz ve şahsi eşyaların iadesinin istenmesi hukuki niteliği itibariyle istihkak davası niteliğinde olup “aynen iade” her zaman istenebilir (BK m. 683/1-2), (Yargıtay 8. HD. 2011/2071 karar).

Boşanma davası kesinleştikten sonra ev eşyası, çeyiz veya şahsi eşyanın iadesi talebini içeren davalar ile ilgili yargılama görevi de aile mahkemesi tarafından yerine getirilir.

C. Anlaşmalı Boşanmada Düğün Takıları (Ziynet Eşyası)

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2024/2402 karar sayılı kararına göre, anlaşmalı boşanma davası açılması halinde düğün takıları (ziynet eşyası) konusunda eşler arasında anlaşma varsa anlaşma geçerli olacaktır. Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda yapılan anlaşma tüm ziynet eşyalarını kapsayan bir anlaşma ise bu anlaşmaya göre ziynet eşyaları paylaştırılacaktır. Anlaşmalı boşanma protokolünde taraflar özgür iradeleriyle ziynet eşyalarının tamamını eşlerden birine bırakabilecekleri gibi kendilerinin belirledikleri bir paylaşım oranıyla da paylaşabilirler. Ziynet eşyaları konusunda anlaşmak, anlaşmalı boşanma davasının zorunlu bir unsuru olmadığından hakim tarafların bu konudaki anlaşmasına müdahale etmeyecektir.

Düğün takıları hukuki nitelikleri itibariyle kişisel mal olarak kabul edililir. Bu nedenle düğün takıları boşanmada mal paylaşımı (katılma alacağı) hesaplamasına da dahil edilemez. Anlaşmalı boşanma davasında talep edilmese bile boşanma kararı kesinleştikten sonra dava açılarak ziynet eşyasının aynen iadesi zamanaşımına tabi olmadan istenebilir veya boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde düğün takılarının bedeli talep edilebilir.

Anlaşmalı Boşanma Protokolünün Özellikleri

Taraflar anlaşmalı boşanma protokolünü yazılı bir şekilde yaparak mahkemeye sunma veya duruşmada sözlü beyanda bulunma suretiyle boşanma şartları konusunda anlaşmaya varabilirler. Hakim, tarafların sözlü beyanını duruşma tutanağına geçirerek veya yazılı hazırlanmış protokolü anayladığında tarafların anlaşmalı boşanmasına karar verebilir.

Hakim tarafından anlaşmalı boşanmaya karar verilebilmesi için boşanma protokolünde tarafların üzerinde anlaşmak zorunda olduğu hususlar şunlardır:

1. Boşanmanın Taraflar Açısından Mali Sonuçları: Maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası hakkında taraflar anlaşmaya varmış olmalıdır. Boşanma protokolünde taraflar birbirinden hiçbir talepte bulunmadan da anlaşabilirler.

2. Ortak Çocukların Durumu: Ortak çocukların velayetinin kime verileceği konusunda taraflar anlaşmış olmalıdır. Velayet verilmeyen eş ile çocuklar arasında kurulacak kişisel ilişkinin günü, saatleri, süresi ve hangi dönemlerde ne kadar görüşme yapılacağı boşanma protokolünde netleştirilmiş olmalıdır. Ayrıca çocuklar için ödenecek iştirak nafakası konusunda da boşanma protokolünde anlaşmaya varılmış olmalıdır.

Anlaşmalı boşanma kararı verilebilmesi için zorunlu unsur olmayan, ancak tarafların isteğe bağlı olarak boşanma protokolünde düzenleyebilecekleri, yani üzerinde ihtiyari (isteğe bağlı) olarak anlaşmaya varabilecekleri konular şunlardır:

1. Evlilik içinde edinilmiş malların paylaşılması (katılma, katkı payı veya değer artış payı alacağı),

2. Ev eşyaları, çeyiz ve şahsi eşyaların paylaşılması,

3. Düğün takılarının paylaşılması.

Taraflar anlaşmalı boşanmanın zorunlu unsuru olmayan hususları bir kere boşanma protokolüne yazarak anlaşmalı boşandıklarında, zorunlu olmayan hususlar da zorunlu unsurlar gibi hüküm ifade eder ve mahkeme hükmü olarak infaz edilirler. Anlaşmalı boşanma hükmünün kesinleşmesi ile birlikte taraflara boşanma protokolünde isteğe bağlı olarak konulan edimler artık boşanmanın ayrılmaz bir parçası haline gelir. Taraflar zorunlu olmayan unsurları boşanma protokolüne yazmadıklarında bu hususları boşanma kararı kesinleştikten sonra dahi dava konusu edebilirler.

Anlaşmalı olarak boşanmak isteyen eşlerin boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda da anlaşmış olmaları ve buna ilişkin düzenlemeyi hâkimin onayına sunmaları gerekir. Taraflar bu hususta mahkemeye bir protokol sunabilecekleri gibi, belirtilen tüm bu hususlarda mahkemeye sözlü olarak da beyanda bulunabilirler. Ancak sözlü beyanda bulunulması halinde sözlü beyanın zapta geçirilmesi ve taraflarca imzalanması gerekir.

Hakim tarafların ve çocuğun menfaatini göz önünde tutarak anlaşmalı boşanma protokolünde gerekli gördüğü değişiklikleri tarafların onayını alarak yapabilir. Hakim, boşanma protokolünde değişiklik yapmak istiyorsa, taraflara değişiklik yapma önerisinde bulunmalıdır, taraflar öneriyi kabul ettiklerinde hakim anlaşmalı boşanma kararı vermelidir. Hakimin önerisi taraflarca kabul edilmediği takdirde davaya çekişmeli boşanma davası olarak devam edilmelidir:

Hâkim tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak anlaşmada gerekli gördüğü değişikliği yapabilir ise de bu durumda yapılacak iş, taraflara bir öneride bulunmak, öneri kabul edildiği takdirde buna göre karar vermek, kabul edilmediği ve taraflarca anlaşmaya varılarak mahkemenin de uygun bulacağı yeni bir düzenleme de yapılmadığı taktirde, davanın Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi uyarınca çekişmeli boşanma davası olarak sürdürülüp sonucu uyarınca karar vermekten ibarettir. Tarafların boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hakkındaki düzenlemelerden birinde dahi anlaşmaya varmamış olmaları, Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi uyarınca boşanma kararı vermeye engeldir. (Hukuk Genel Kurulu 2017/2650 E. , 2019/485 K.)

Eşlerin hazırladığı anlaşmalı boşanma protokolünü mahkemeye sunmalarından sonra anlaşmanın özgür iradelerine dayandığını hakim huzurunda bizzat açıklamaları gereklidir. Hakim tarafları dinler ve boşanma protokolünün tarafların özgür iradelerine uygun olduğunu görürse, protokol içeriğine müdahale edilecek bir husus da yoksa, anlaşmalı boşanma kararı verir. Tarafların özgür iradelerine dayanmayan zor ve baskı kullanılarak hazırlanan protokoller hukuka aykırı olup hukuken hiçbir sonuç doğurmazlar:

Davacı kadının anlaşmalı boşanma davası yargılamasında boşanmak istememesine rağmen davalı erkeğin, ortak çocukları ve davacı kadını korkutacak şekilde tehdit ettiği, hem kendisi hem de kızının can güvenliği, ölüm tehdidi ve korkusu ile davalı erkeğin istediği şekilde ve şartlarda anlaşmalı boşanmayı kabul etmek zorunda kaldığı, kadının ailesinin yanına dönünce suç duyurusunda bulunduğu ve Amasra Asliye Ceza Mahkemesinin 2022/97 E. sayılı dosyası ile erkeğin “tehdit” suçunun gerçekleştirdiğinin sabit olması nedeniyle davalı erkeğin cezalandırılmasına karar verildiği, taraflar arasındaki gerçekleşen anlaşmalı boşanma davasında davacı kadının iradesinin serbestçe açıklanmadığının ispat edildiği, davacı kadın için yargılamanın iadesi şartlarının oluştuğu anlaşılmıştır. O halde davacının iradesinin sakatlanması nedeniyle yargılamanın iadesi talebinin kabulü ile davanın esası hakkında yeniden yargılama yapılıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde olmadığından, kararın bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/8763 E. , 2024/2370 K.).

Özetle, Yargıtaya uygulamasına göre, anlaşmalı boşanma protokolü çerçevesinde boşanmaya karar verilebilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:

1. Hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi gerekir.

2. Boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca boşanma protokolüyle yapılan düzenlemeyi hakimin uygun bulması gerekir.

3. Hakimin tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapması durumunda bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde hakim boşanmaya karar verir.

Anlaşmalı Boşanma Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme

Anlaşmalı boşanma davasına bakmakla görevli mahkeme aile mahkemesi olarak düzenlenmiştir. Yetkili mahkeme, yani davanın nerede, hangi aile mahkemesinde açılacağı ise şu şekilde belirlenir:

1. Taraflar birlikte herhangi bir yer adliyesinde dava açarak anlaşmalı bir şekilde boşanabilir. Örneğin, Bakırköy’de ikamet eden evli bir çift Bakırköy adliyesinde değil de İstanbul (Çağlayan) adliyesinde anlaşmalı boşanma davası açabilir. Dava anlaşmalı boşanma davası olduğundan davalı tarafın mahkemenin yetkisine itiraz etmeyeceği kabul edilerek herhangi bir mahkemede anlaşmalı boşanma davası açılabilir. Anlaşmalı boşanma davalarında yetki kamu düzenine ilişkin olmadığından, yetki itirazı süresinde ve usulüne uygun şekilde ileri sürülmedikçe aile mahkemesi kendiliğinden yetkisiz olduğu sonucuna vararak, yetkisizlik kararı veremeyecek ve açılan anlaşmalı boşanma davasını sonuçlandıracaktır.

2. Anlaşmalı boşanma davası, davacı veya davalı eşlerden birinin ikametgahı aile mahkemesinde açılabilir (Medeni Kanun m.168).

3. Anlaşmalı boşanma davası açılmadan önce eşlerin son defa 6 aydan beri birlikte oturdukları yerin aile mahkemesi de yetkili mahkemedir (MK m.168).

2 ve 3 nolu başlıklarda belirtilen yetkili mahkemeler Medeni Kanun’la belirlenmiş yetkili mahkemelerdir. Ancak taraflar kanunla belirlenen yetkili yerlerde değil de, kendi iradeleriyle tercih ettikleri bir yerde anlaşmalı boşanma davası açabilirler.

Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

1. Tarafların Birlikte İşlem Yapmaları: Anlaşmalı boşanma davası, iki tarafın da mahkeme kaleminde hazır olarak yakın tarihe duruşma günü almaları ve yazılan gerekçeli kararı her iki tarafın da kalemden tebliğ almaları halinde ortalama olarak 1 ay gibi kısa bir sürede kesinleşir ve nüfus kaydına derhal işlenir.

2. Taraflara Ayrı Ayrı Tebligat Yapılması: Tarafların anlaşmalı boşanma için başvurmalarına rağmen duruşma gününü kalemden değil, posta yoluyla tebliğ edilmesini bekleyerek ve gerekçeli kararı da yine posta yoluyla karşı tarafa ileterek işlem yapmaları halinde, anlaşmalı boşanma davası ortalama olarak 4 ila 6 ay arasında kesinleşecektir.

Anlaşmalı boşanma davası aile mahkemesine açıldığında, mahkeme kısa bir süre içinde (yaklaşık 1 hafta) tensip zaptı hazırlayarak duruşma gününü belirler. Hakim, tensip zaptıyla duruşma gününün 1 ila 3 ay arası bir zaman dilimi uzak bir tarihe vercektir. Duruşma gününün daha yakın olması için özel gerekçeler tensipten önce hakime iletilebilir. Örneğin, anlaşmalı boşanma davasını açtıktan sonra evlerini ayıran ve başka şehre yerleşmek için boşanma davasının sonuçlanmasını başkasının evinde yaşayarak bekleyen eş, hakimden talepte bulunduğunda hakim durumunu gözeterek davanın açıldığı aynı hafta içi dahi duruşma günü verebilir. Ayrıca, tarafların duruşma gününü almk üzere birlikte kalemde hazır oldukları hallerde de daha kısa duruşma günü verilmesi mümkündür.

Anlaşmalı boşanma davası, tek celsede sonuçlandırılan dava türlerindendir. Çekişmeli boşanma davasından dönüşen anlaşmalı boşanma davaları da tek celsede sonuçlandırılır. Mahkemenin tek celsede boşanma kararı vermesi üzerine, mahkeme tarafından gerekçeli karar yazılır. Anlaşmalı boşanma davasında gerekçeli karar, yaklaşık 1 hafta ile 1 ay arasında yazılmaktadır. Gerekçeli karar yazıldıktan sonra taraflar birlikte kalemden tebellüğ edebilirç Gerekçeli karar tebellüğ edildikten sonra her iki tarafın karar karşı iki hafta içinde istinaf yoluna başvurma hakkı vardır. Her iki taraf dilekçe vererek istinafa başvuru haklarından feragat ettiklerini beyan ederek kararın kesinleşmesini sağlayabilirler. Taraflar kaleme birlikte gelmedikleri takdirde, gerekçeli karar posta yoluyla gönderilecektir, bu durum da kesinleşme süresini uzatacaktır.

Anlaşmalı Boşanma Davasının Çekişmeli Boşanma Davasına Dönüşmesi

Anlaşmalı boşanma davası, kesinleşene kadar herhangi bir aşamada çekişmeli boşanma davasına dönüşebilir. Anlaşmalı boşanmanın çekişmeli boşanmaya dönüşebileceği haller şunlardır:::

1. Taraflar hazırladıkları boşanma protokolüne mahkemeye sunduktan sonra, hakimin protokolde yapmak istediği değişiklikleri kabul etmediklerinde anlaşmalı boşanma davası çekişmeli boşanma davasına dönüşür.

2. Anlaşmalı boşanma kararı verildikten sonra, taraflardan birinin karara karşı istinaf kanun yoluna başvurarak protokolün zorunlu unsurlarında değişiklik talep etmesi halinde istinaf mahkemesi anlaşmalı boşanma davasının yerel mahkemede çekişmeli boşanma davası olarak görülmesi için hükmü bozar veya istinaf mahkemesi boşanma protokolü çerçevesinde yeniden hüküm kurar.

3. Taraflar, istinaf kararı aleyhine temyiz başvurusu yaptıklarında da anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davasına dönüşür.

Yerel mahkeme anlaşmalı boşanma kararı verdikten sonra tarafların mahkemeye yeni bir boşanma protokolü sunarak kararı istinaf etmeleri halinde anlaşmalı boşanma davası çekişmeli boşanma davasına dönmez. Bu durumda mahkemeye ibraz edilen yeni boşanma protokolü çerçevesinde istinaf mahkemesi yeniden hüküm kurabileceği gibi hükmü bozarak yerel mahkemenin yeni boşanma protokolü çerçevesinde hüküm kurmasına karar verebilir.

Anlaşmalı Boşanma Davasını Kimler Açabilir?

Anlaşmalı boşanma davasını eşler açabilir. Eşlerin boşanma için anlaşarak birlikte başvurması ya da bir eşin diğer eşin açtığı boşanma davasını kabul etmesi yoluyla anlaşmalı boşanma gerçekleştirilebilir.

Anlaşmalı boşanma davasının tarafı olan eşlerden birinin davanın açılmasından ancak henüz mahkeme tarafından karar verilmeden önce ölmesi halinde, ölen eşin mirasçıları kusur tespiti amacıyla dahi olsa davaya devam edemezler. Eşin vefatı ile evlilik birliği ölümle sona ermiş olacaktır. Açılan anlaşmalı boşanma davası da konusuz kalacağından aile mahkemesi tarafından davayla ilgili karar verilmesine yer olmadığına karar verilecektir. Mirasçıların ölen eşin yerine anlaşmalı boşanma davasına devam edememesinin nedeni, ölen eş bile anlaşmalı boşanma davası açarak sağ kalan eşin kusurunu tartışa konusu yapmazken ölenin mirasçılarının kusur tartışması yapması mümkün değildir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Yargıtay Kararları


Mahkeme Kararından Sonra Yeni Boşanma Protokolü Sunulması

05.09.2013 tarihli protokole göre , 1.000 TL iştirak nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, her yıl kararın kesinleştiği ayı takip eden ayda %10 artırılmasına ve 05.09.2013 tarihli protokolün onaylanmasına karar verilmiş, verilen ikinci hükümden sonra davacı kadın tarafından hüküm temyiz edilerek 08.06.2016 tarihli anlaşma protokolü ibraz edilmiş ve bu protokole göre hükmün bozulmasına karar verilmesi istenmiştir.

08.06.2016 tarihli anlaşma protokolü ile, 08.09.2015 tarihli boşanma kararında düzenlenen taşınmazın ve tapuda …., 17322 parsel, 12 pafta da bulunan gayrimenkulun, tarafların çocuğu …e devredilerek tapuda üzerine kayıt ve tescil yapılacağı, gayrimenkullerin ortak çocuk adına kayıt ve tescil tarihine kadar davacı kadın tarafından bedelsiz kullanılacağı, ortak çocuk için davalı erkek tarafından ödenen 1000 TL iştirak nafakasının 1200 TL olarak ödeneceği kabul ve taahhüt edilmiştir.

Gerçekleşen duruma göre, karar tarihinden sonra düzenlenen 08.06.2016 tarihli anlaşma protokolü dikkate alınmak suretiyle yeniden karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. HD - Esas : 2016/21325, Karar : 2017/1208).

Anlaşmalı Boşanma Davasında Boşanma İradesi

Davacı erkek tarafından açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda 30.11.2015 tarihinde tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmiş, mahkemenin gerekçeli kararı, aradan iki yılı aşkın bir süre geçtikten sonra tebliğe çıkartılmış, 13.03.2018 tarihinde davalı kadına tebliğ edilmesi üzerine, davalı süresi içerisinde kararı temyiz etmiştir. Davalı temyiz dilekçesinde boşanmaktan vazgeçerek evlililiklerini devam ettirme kararı aldıklarını ileri sürmüştür. Kararın iki yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra tebliğe çıkarılması, tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı olgusunun gerçekleşmediğini gösterdiği gibi bu durum ayrıca, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralına aykırı ve “Hakkın kötüye kullanılması” niteliğindedir. Türk Medeni Kanunu’nun 2/2. maddesinde belirtildiği gibi bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Gerçekleşen bu durum karşısında, boşanma iradesinin samimi olmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2018/14800).

Davacı erkek tarafından açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda 09.11.2010 tarihli kararla tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmiş, mahkemenin gerekçeli kararı, aradan sekiz yıl geçtikten sonra tebliğe çıkartılmış, 19.04.2018 tarihinde davalı kadına tebliğ edilmesi üzerine, davalı kadın süresi içerisinde kararı temyiz etmiştir. Davalı temyiz dilekçesi ile “aralarında anlaşarak gerekçeli kararı tebliğ almadıklarını, herkesin kendilerini evli bildiğini, Nisan 2018 tarihine kadar çocukları ile birlikte aynı konutta yaşadıklarını ve birliğin devam ettiğini, boşanmak istemediğini ve hükmün bozulmasını istediğini” ileri sürmüştür. Kararın sekiz yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra tebliğe çıkarılması, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralına aykırı ve “Hakkın kötüye kullanılması” niteliğindedir. Türk Medeni Kanunu’nun 2/2. maddesinde belirtildiği gibi bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Gerçekleşen bu durum karşısında, boşanma iradesinin samimi olmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. (Yargıtay 2. HD - 2018/15333 K.).

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Çekişmeli Boşanma Davasına Döner?

Taraflar Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi uyarınca boşanmışlar, hüküm davalı kadın tarafından temyiz edilmiştir. Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmamaktadır. Bu halde anlaşmalı boşanma davasının “Çekişmeli boşanma” (TMK m. 166/1-2) olarak görülmesi gerekir. Açıklanan sebeple mahkemece taraflara iddia ve savunmalarının dayanağı bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini içeren beyan ile iddia ve savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın ispatını sağlayacak delillerini sunmak ve dilekçelerin karşılıklı verilmesini sağlamak üzere süre verilip ön inceleme yapılarak tahkikata geçildikten sonra usulüne uygun şekilde gösterilen deliller toplanarak gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2018/14961).

Davacı kadın, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi uyarınca boşanma davası açmış, dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması tamamlandıktan sonra ön incelemenin duruşmalı olarak yapılmasına karar verilmiş, ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, tahkikat duruşmasında tarafların beyanlarıyla çekişmeli boşanma davası anlaşmalı boşanma davasına çevrilmiş, mahkemece de tarafların beyanı doğrultusunda anlaşmalı boşanmalarına karar verilmiş ise de; davalı erkek temyiz dilekçesiyle anlaşmalı boşanmaya ilişkin irade beyanından dönmüştür. Gerçekleşen bu durum karşısında, taraflar arasında görülen davanın, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesi uyarınca çekişmeli boşanma davası olarak ele alınması gereği hasıl olmuştur. O halde, mahkemece mevcut dosya kapsamı dikkate alınarak Türk Medeni Kanunu’nun 166/1.maddesi çerçevesinde yargılamaya devamla usulüne uygun şekilde gösterilen deliller toplanarak, gerçekleşecek sonucu uyarınca bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. HD – Karar: 2018/12445).

Çekişmeli Boşanmanın Anlaşmalı Boşanma Davasına Dönüşmesi

Davacı erkek, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi uyarınca 28.08.2015 tarihinde boşanma davası açmış, 01.03.2016 tarihinde taraflarca dava dosyasına protokol düzenlenilerek, çekişmeli boşanma davası, anlaşmalı boşanma davasına çevrilmiştir. Mahkemece TMK 166/3 maddesi gerekçe gösterilerek, anlaşmalı boşanma kararı verilmiş ise de, boşanma ve ferileri yönünden, taraflarca tam olarak anlaşma sağlanılmadığı halde, mahkemece irade uyuşumu sağlandı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm verilmesi doğru olmadığı gibi, davacı erkeğin temyizi ile mevcut anlaşma da bozulmuştur. Gerçekleşen bu durum karşısında, taraflar arasında görülen davanın, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi uyarınca çekişmeli boşanma davası olarak tekrardan ele alınması gereği hasıl olmuştur. O halde, mahkemece mevcut dosya kapsamı dikkate alınarak Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi çerçevesinde yargılamaya devamla usulüne uygun şekilde gösterilen deliller toplanarak, gerçekleşecek sonucu uyarınca bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar:2018/15024).

Tarafların Anlaşmalı Boşanma Protokolüne Dair Beyanları Alınmalıdır

Taraflar arasında görülen boşanma davasında verilen hüküm, davalı erkek tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 2016/21742-2018/2462 esas ve karar sayılı ilamıyla “Mahkemece tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi uyarınca verilen boşanma kararı davalı tarafından temyiz ise de, temyiz incelemesinden önce Yargıtay’a hitaben yazılan 01.02.2018 havale tarihli dilekçeden tarafların boşanma, mali sonuçları ve ortak çocuğun durumu hususunda protokol düzenlendikleri anlaşılmış, bu protokol dikkate alınarak, tarafların bizzat beyanları alındıktan sonra sonucu uyarınca karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde, anlaşmalı boşanma protokül dikkate alınarak tarafların bizzat beyanları alınmamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında mahkemece uyulan bozma ilamının gereği yerine getirilmemiştir. Öyleyse, mahkemece Türk Medeni Kanununun 166/3 maddesi ve bozma ilamı uyarınca anlaşmalı boşanmaya dair protokol uyarınca tarafların bizzat beyanlarının alınması gerekirken, taraf vekillerinin mazeretlerinin kabulü ile davacı ve davalının bizzat beyanları alınmadan anlaşmalı boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar:2018/14612).

Anlaşmalı Boşanma Protokolü Hükme Eklenmelidir

Davacı kadın, Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi uyarınca boşanma davası açmış, mahkemece de tarafların beyanı doğrultusunda TMK 166/3. maddesine göre anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmiş, gerekçeli karar ile tarafların boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin anlaşmaları onaylanmıştır. Karara bağlı olarak kesinleştiği anlaşılan protokolde; taraflar arasında müşterek çocuk … iştirak nafakası hususunda anlaşma sağlandığı görülmekle “iştirak nafakasının hükme eklenmesi yönündeki” tavzih kararının kabulü yerine, reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar:2018/13031).

Anlaşmalı Boşanma Davasının Çekişmeliye Dönüşmesi Halinde Yeni Delil Gösterme

Evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine (TMK m. 166/1) dayalı olarak açılan boşanma davasında yapılan yargılama sonunda, mahkemece, davacı kadının, verilen kesin süre içerisinde tanık isimlerini bildirmediği, boşanma sebebi olarak yeterli delil bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş, verilen karar davacı kadın tarafından istinaf edilmekle bölge adliye mahkemesince; davacı kadının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar davacı kadın tarafından temyiz edilmiştir. Somut olayda, davacı kadın dava dilekçesinde tanık deliline dayanmış ve mahkemece yapılan 07.06.2018 tarihli celsede, taraflara tanık listelerini sunmak üzere iki haftalık kesin süre verilmiş, verilen kesin süre içerisinde taraflarca imzalanarak oluşturulmuş ve TMK m. 166/3 uyarınca anlaşmalı olarak boşanmak istediklerine dair protokol ile birlikte duruşmanın 22.06.2018 tarihine çekilmesi istemine dair dilekçe mahkemeye sunulmuş, anlaşmalı boşanma iradesini içerir protokol gereği davacı kadın tarafından tanık listesi mahkemeye sunulmamış ve mahkemece yapılan 14.09.2018 tarihli celsede davalı erkek, eşinden boşanmak istemediğini, anlaşmalı boşanma protokolünü kabul etmediğini beyan etmiş ve mahkemece aynı celse kurulan ara kararla, tanık listesi konusunda taraflara kesin süre verildiği ve aynı konuda ikinci kez kesin süre verilemeyeceği bu nedenle tanık listesi konusunda kesin süre verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Her ne kadar mahalli mahkeme 14.09.2018 tarihli celse verilen ara karar ve davanın reddine dair karar gerekçesinde, verilen kesin süre içerisinde davacı kadın tarafından tanık listesinin sunulmadığı belirtilmişse de mahkemece verilen kesin süre içerisinde davalı erkeğin de imzasının bulunduğu anlaşmalı boşanmaya dair protokolün mahkemeye sunulduğu, boşanma konusunda anlaşılmaya varılması nedeniyle (TMK m. 166/3) davacı kadının tanık listesini sunmadığı, davalının sonradan anlaşmalı boşanmadan vazgeçmesinin davacı kadının aleyhine kullanılamayacağı bu nedenle daha önce verilen kesin süre hükümsüz hale geldiğinden, mahalli mahkemece davacı kadına tanık listesini sunmak üzere yeniden HMK m. 94 uyarınca kesin süre verilmesi, davacı kadın tarafından tanık listesinin sunulması halinde, davacı tarafın gösterdiği tanıkların çağrılıp dinlenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken “Hukuki Dinlenilme Hakkı” (HMK m. 27) ve Anayasanın “Hak Arama Özgürlüğüne” ilişkin düzenlemelere açıkça aykırı olacak şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/1385 E. , 2021/4214 K.).

Anlaşmalı Boşanma Davasından Feragat Halinde Yeni Boşanma Davası Açılması

Feragat edilen dava münhasıran TMK’nın 166/3. maddesine dayalı olarak açılmışsa, anlaşmalı boşanma davasından feragat, dava tarihinden önceki olayların affedildiği sonucunu doğurmaz. O halde, taraflardan biri feragatle sonuçlanan anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıalara dayanarak herhangi bir boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilir. Açılan davada anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıaların da kusur belirlemesinde dikkate alınması gerekir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/548 E. , 2020/1743 K.)

Anlaşmalı Boşanma Davası ve Mal Paylaşımı

TMK’nın 166. maddesinin 3. fıkrasında eşlerin anlaşmalı olarak boşanma ve esasları düzenlenmiştir. Buna göre evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. Maddede değinildiği üzere anlaşmalı boşanmanın sağlanması için boşanmanın fer’î niteliğindeki taleplerde taraflar arasında uzlaşma gerçekleşmelidir. Bu talepler kanun koyucu tarafından “boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu” olarak ifade edilmiştir. Maddede geçen “boşanmanın mali sonuçları” kavramı mal rejiminin tasfiyesini kapsamaz. Boşanmanın mali sonuçları ile anlaşılması gereken TMK’nın 174. maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi-manevi tazminat, 174. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası ile 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakasıdır. Bununla birlikte, boşanma davasında tarafların mal rejiminin tasfiyesi hakkında anlaşma yapmasını engelleyen yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.

Mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın fer’îsi niteliğinde olmayıp; eşler, tasfiyeyi anlaşmalı boşanma ile birlikte yapabilecekleri gibi bu yöndeki haklarını zamanaşımı süresi içerisinde daha sonra da kullanmak isteyebilirler. Bu konuda anlaşma sağlanamaması anlaşmalı boşanma davasının reddi sonucunu doğurmaz ve anlaşmalı boşanmaya bir etkisi olamaz. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse, tarafların sırf anlaşmalı olarak boşanmış olmaları aralarındaki mal rejimini de tasfiye ettikleri anlamında kabul edilemez.

Eşler, anlaşmalı boşanmada mal rejiminin tasfiyesine karar verdikleri takdirde bu durum doğmamış bir hakkın kullanımı anlamına gelmeyecektir. Zira boşanma ile sona eren evlilikler yönünden mal rejiminin tasfiyesi davasının görülebilirlik koşulu olarak boşanmanın gerçekleşmesi aranmakta ise de eşler arasındaki mal rejiminin sona erdiği tarih kabulle sonuçlanan boşanma davasının dava tarihi olup (TMK m. 225/2), mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı dava tarihi itibariyle doğmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, mal rejiminden kaynaklı hakkın dava yolu ile kullanılabilmesi, diğer bir ifadeyle mal rejiminin tasfiyesine karar verilebilmesi için eşlerin boşanmalarına ilişkin kararın kesinleşmesi gerektiğidir. Anlaşmalı boşanmada ise eşler boşanma davası açmakla doğmuş hakları olan mal rejiminin tasfiyesine yönelik tasarrufta bulunabilirler. Uygulamada eşler boşanma davası ile eş zamanlı mal rejimin tasfiyesi davası açmaktadırlar. Bu şekilde boşanma davası ile birlikte açılıp tefrik edilen yahut bağımsız ancak boşanma sonuçlanmadan açılan tasfiye davaları yönünden Yargıtay’ın istikrarlı kararlarında, usul ekonomisi gereği davanın görülebilirlik şartı oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmemesi, boşanmanın sonucunun bekletici mesele yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğine işaret edilmektedir.

Gerçekten de eşler; zorunlu olmamakla birlikte, anlaşmalı boşanma davasında mal rejiminin tasfiyesi konusunda da anlaşma yapabilirler. Anlaşma, mal rejiminin tasfiyesini de içermekte ise ayrı bir geçerlilik şartı aranmaz. Anlaşmalı boşanmada, taraflar edindikleri malvarlığını paylaşarak veya tasfiyeye yönelik haklarından feragat ederek mal rejiminin tasfiyesini gerçekleştirebilirler. Usulüne uygun şekilde yapılan anlaşma ile boşanma davası neticelenmiş ve karar kesinlemiş ise tarafların tekrar mal rejimi tasfiyesi talep etmeleri mümkün olmayacaktır.

Diğer yandan mal rejiminin tasfiyesi davası, boşanma davasının fer’î niteliğinde olmadığından, boşanma davasında tarafların anlaşmış olmaları kural olarak boşanma davasının fer’î niteliğindeki tazminat, nafaka ve velâyet konularını kapsadığı kabul edilmelidir. Şayet eşler, boşanma davasında mal rejiminin tasfiyesi hususunda da anlaşma yapmak istiyorlarsa, bu hususun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta olması çok önemlidir. Soyut, muğlâk, her anlama gelebilen, farklı şekilde yorumlanmaya açık, müphem kelime ve cümleler kullanılan anlaşma metinleri sonradan açılan davanın görülmesine engel teşkil etmez (Hukuk Genel Kurulu 2019/335 E. , 2022/850 K.).

İstinaf Aşamasında Anlaşmalı Boşanma Protokolü İbraz Edilmesi

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı kadın vekili ile davalı erkek vekili tarafından ibraz edilen 05.10.2022 tarihli dilekçeler ile istinaf başvurularından feragat ettiklerini bildirdikleri, davalı erkek vekilinin istinaftan feragat dilekçesi ekinde tarafların 04.10.2022 tarihinde boşanma ve fer’ileri hususunda anlaştıklarına dair anlaşmalı boşanma protokolü sunduğu, tarafların sunduğu anlaşmalı boşanma protokolü gereğince dava başlangıçta çekişmeli boşanma olarak açılmış olsa da anlaşmalı boşanma olarak görülmesi gerektiği gerekçesi ile tarafların istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın 4721 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrası gereğince anlaşmalı boşanma davası olarak görülmesi için tarafların bizzat dinlenerek anlaşmalı boşanma hususunda karar verilmek üzere dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Karar usul ve yasaya uygundur. (Yargıtay 2. HD - Esas : 2023/451, Karar : 2023/3740).

Anlaşmalı Boşanma Davasında Hakim İkrar ve Kabul İle Bağlı Değildir

Uygulamada anlaşmalı boşanma kararı verilebilmesi için;

İlk koşul; evlilik birliğinin en az bir yıl sürmesidir. Aksi takdirde hakim diğer şartları incelemeden boşanma davasını reddetmelidir.

İkinci koşul, eşlerin mahkemeye birlikte başvurması veya bir eşin diğerinin açtığı boşanma davasını kabul etmesidir. Burada önemli olan tarafların boşanma iradelerini aynı anda ve duruşmada hakime beyan etmesidir.

Üçüncü koşul, eşlerin iradelerini hakime bizzat açıklamalarıdır. Hakimin eşleri dinleyerek serbest iradelerinin oluşup oluşmadığına karar vermesi gerekir. Madde hükmü, duruşmada tarafların her türlü baskı ve tehditten uzak olarak özgür iradeleri ile beyanda bulunduklarının denetlenmesini amaçladığından hakimin bu hususta her türlü özeni göstermesi gerekmektedir (Kılıçoğlu A: Aile Hukuku, Ocak 2019, s.113).

Son koşul ise; anlaşmalı olarak boşanmak isteyen eşlerin boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda da anlaşmış olmaları ve buna ilişkin düzenlemeyi hakimin onayına sunmaları gerekir. Taraflar bu hususta mahkemeye bir protokol sunabilecekleri gibi, belirtilen tüm bu hususlarda mahkemeye sözlü olarak da beyanda bulunabilirler. Ancak ikinci durumda sözlü beyanın zapta geçirilmesi ve taraflarca imzalanması gerekir (Akıntürk T: Türk Medeni Hukuku Aile Hukuku, İkinci Cilt, Ocak 2019, s.271).

“Boşanmanın mali sonuçları” ile kastedilen maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talepleridir (TMK m. 174/1-2; m. 175). “Çocukların durumu” ile kastedilen ise, ortak çocukların velayetinin kime verileceği, velayet verilmeyen eş ile çocuklar arasında kurulacak kişisel ilişki ve çocuklar için ödenecek iştirak nafakası ile ilgili düzenlemelerdir.

Madde metninden anlaşıldığı üzere, boşanma, boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hakkındaki düzenlemeler hakkında tarafların serbest iradelerinin uyuşması gerekmekte ise de, aynı zamanda hakimin bu anlaşmayı onaylaması gerekmektedir. Görüldüğü üzere, taraflar anlaşma konusunda tamamen özgür bırakılmamıştır. Bu nedenle, hakim tarafından onaylanmayan anlaşmalar hukuki sonuçlarını doğurmayacağı gibi, tarafların da kendilerine önerilen değişikliği kabul etmesi halinde anlaşma geçerli olacak ve boşanma kararı verilebilecektir.

Önemle belirtilmelidir ki, taraflarca yapılan ve hakim tarafından onaylanan anlaşma hükümleri infazda sıkıntı doğurmaması için hüküm fıkrasında aynen yer almalıdır.

Anlaşmalı boşanmanın koşulları bu şekilde ana hatlarıyla belirtildikten sonra uyuşmazlığın çözümü bakımından “ikrar” ve “kabul” kavramlarının irdelenmesi gerekmektedir.

Bilindiği üzere, 4721 sayılı TMK`da, boşanma davaları için özel yargılama kurallarına yer verilmiştir. Şöyle ki, 184. maddesinin birinci fıkrasının (1) nolu bendinde hakimin, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamayacağı ve (3) numaralı bendinde ise tarafların bu konudaki her türlü ikrarlarının hakimi bağlamayacağı belirtilmiştir.

İkrar, bir tarafın, diğer tarafın ileri sürdüğü vakıanın doğru olduğunu bildirmesidir. İkrarın konusu ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. İkrar, tek tek vakıalar hakkında olup, talep sonucuna ilişkin değildir. Bir tarafın talep sonucunun diğer tarafça kabul edilmesi, davayı sona erdiren bir taraf işlemi olup davayı (kabul) ismini alır. Kabulde, karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalara değil, onlardan çıkardığı talep sonucuna rıza gösterilmektedir (Kuru, B./Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2013, s.366).

Kural olarak, boşanma davalarında hakim ikrarla bağlı olmadığı gibi kabulle de bağlı değildir. Bu durum, Türk Medeni Kanunu’nda “irade ilkesine” dayanan bir boşanma sisteminin olmayışından kaynaklanır. Çünkü irade ilkesine göre tarafların karşılıklı rızaları boşanma kararı verilmesi için yeterlidir. TMK’da ise kusur ilkesi, irade ilkesi ve evlilik birliğinin sarsılması ilkeleri gibi tek tipten oluşmayan karma bir sisteme yer verildiği görülmektedir (Gençcan, Ö.U: Boşanma Tazminat ve Nafaka Hukuku, Ankara 2017, s.118).

Uyuşmazlığın temelini teşkil eden anlaşmalı boşanma davaları kısmen irade ilkesinin uygulandığı davalardır. Bu durum, maddede yer alan “Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz” cümlesinden de anlaşılmaktadır. Evlilik birliğinin kurulması sırasında karşılıklı iradelerine önem verilen tarafların boşanma konusunda da istek ve beyanlarının dikkate alınması anlaşmalı boşanmanın gereğidir. Ne var ki, TMK`nın 166/3. maddesinde sayılan diğer koşulların hepsinin gerçekleşmediği bir durumda davalının boşanma davasını kabul etmesinin hiçbir anlamı yoktur.

Bu nedenledir ki, TMK`nın 166/3. maddesi uyarınca davanın kabulü, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 308. maddesinde düzenlenen “kabul” kavramından ayrılmaktadır. HMK’nın 308. maddesi uyarınca davayı kabul, davalının mahkemeye yönelik olarak yapacağı tek taraflı bir irade beyanı ile olmakta ve dava konusu uyuşmazlık esastan sona ermektedir. Kabulün geçerliliği davacı veya mahkemenin kabulüne bağlı değildir. Oysa anlaşmalı boşanma davalarında kabul, tek başına davayı sona erdirmediği gibi, TMK 166. maddenin 3. fıkrası; hakimin boşanma isteğinin serbest iradeye dayanıp dayanmadığını saptamasını ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hakkında düzenlemeleri uygun bulmasını ve uygun bulmadığı takdirde bu düzenlemelere açık müdahalesini aramaktadır.

Öte yandan, usul hukuku anlamında kabul, kesin hükmün sonuçlarını doğurur ve ancak irade bozukluğu hallerinde kabulün iptali istenebilir (HMK m.311). Diğer bir anlatımla davalı irade fesadı halleri dışında kabulden dönemez. Yukarıda belirtildiği üzere anlaşmalı boşanma davalarında ise “kabulün” doğurduğu tek sonuç evlilik birliğinin sarsıldığı olgusunun ispatlandığıdır, diğer bir anlatımla mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmasına gerek yoktur ancak “yalın kabul” boşanma kararı vermeye yetmemektedir. Bu nedenle, TMK`nın 166/3. maddelerinin uygulandığı bir davada davanın kabulü şekli ve maddi hukuk anlamında hükmün kesinleşmesi sonucunu doğurmadığından hükmün kesinleşmesine kadar davalının kabul beyanından dönmesi mümkündür. Çünkü bu durumda anlaşmalı boşanma koşullarının gerçekleştiğinden söz edilemez (Özdemir, N: Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma, Doktora Tezi, s.176-177; Gençcan, s.780). Taraflardan birinin anlaşmadan dönme iradesi davanın samimi bir iradenin mahsülü olmadığına, hakimin anlaşmalı boşanma şartlarının oluşup oluşmadığı konusunda gerekli her türlü araştırmayı yapmadığına işaret eder.

Esasen yapılan bu değerlendirmeler, Türk toplumunun temeli olan ve eşler arasında eşitliğe dayanan aile kurumunun, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41. maddesi ile özel olarak güvence altına alınmasından kaynaklanmaktadır. Devlet ailenin korunması için gerekli her türlü tedbiri alır ve boşanma davalarının toplumu ilgilendiren yapısı nedeniyle de üzerine düşen yükümlülükleri mahkemeler/hakimler vasıtasıyla yerine getirir. Bu nedenle, TMK’nın 166/3. maddesine dayalı davalarda da hakim, bir yandan tarafların ikrarı ile bağlıyken, aynı zamanda bir denetim yetkisine sahiptir. Buradan hareketle, genel hükümlere dayalı bir alacak davasında olduğu gibi davayı sona erdiren “kabul” beyanının, toplumun temeli olan aile kurumu için de boşanma kararı verme zorunluluğu getirdiği ve tarafların da kararın kesinleşmediği sürece bu kabul beyanlarıyla bağlı olduğu söylenemeyecektir.

Diğer yandan anlaşmalı boşanma davasında feragat hakkı bulunan davacıya bir nevi anlaşmayı bozma hakkı verilirken anlaşmanın diğer tarafı olan eşin bu anlaşmayla sonuna kadar bağlı olması silahların eşitliği ilkesine de aykırılık teşkil ettiğinden anlaşmayı bozma hakkının davalıya da verilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde;

Tarafların 04.06.2004 tarihinde evlendiği, bu evlilikten 12.03.2007 doğumlu müşterek çocuklarının bulunduğu, davacı kadının anlaşmalı boşanma isteğiyle mahkemeye başvurduğu ve dilekçe ekinde iki tarafın imzaladığı 23.06.2014 tarihli protokolde boşanma, boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hakkında düzenlemelerin yer aldığı, 27.06.2014 tarihli duruşmada tarafların protokol içeriğine göre boşanmak istediklerini bildirdikleri ve bu beyanlarını imzaladıkları, mahkemece de TMK 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı olarak boşanma kararı verdiği görülmektedir.

Davalı ise aralarındaki protokol şartları ve boşanmaya sebep olan hadiselerin farklılığı sebebiyle anlaşamadıklarını, anlaşmalı boşanmanın irade fesadı hallerinin varlığı altında gerçekleştiğini, davadan feragat ettiğini beyanla hükmü süresinde temyiz etmiştir.

Anlaşmanın diğer tarafı olan eşin hüküm kesinleşinceye kadar anlaşma iradesinden dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmadığından, taraflara iddia ve savunmalarını bildirmesi ve delillerini sunması için imkan verilerek davaya “çekişmeli boşanma” (TMK m. 166/1-2) olarak davaya devam edilmesi gerekir (YHGK -Esas : 2017/1941 Karar : 2019/475).

Anlaşmalı Boşanma Protokolü Gereği Araç Kullanma Hakkı

Anlaşmalı boşanmaya dayanak olan ve mahkemece tasdik edilen 28.02.2012 tarihli protokolün 5. maddesi uyarınca davalı adına kayıtlı olan … plakalı aracın kullanım hakkının davacı kadında olacağı protokol ile kararlaştırılmış ve bu husus gerekçeli kararda aynen yer almıştır. Davaya konu araç davalı tarafından kesinleşen boşanma kararından sonra 25.07.2012 tarihinde üçüncü bir şahsa satılmıştır.

Davacı kadın eş tarafından, aracın satılarak kullanım hakkının engellendiği ve bu nedenle de zararının oluştuğu iddia edilmektedir.

Anlaşmalı protokolde aracın davacı kadın eş tarafından ne şekilde ve hangi tarih aralığında kullanılacağına dair bir ibare bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanunu`nun 683. maddesinde de yer aldığı üzere mülkiyet hakkı öncelikli olup, malikine sahip olduğu şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma hakkı tanır. Açıklanan sebeplerle, davalı adına kayıtlı olan dava konusu araçla ilgili dilediği şekilde tasarrufta bulunabilme hakkına sahip olduğundan ve protokolde de buna dair engelleyici bir hükme yer verilmediğinden, boşanma kararının kesinleştiği 15.03.2012 tarihi ile dava konusu aracın üçüncü bir şahsa satıldığı 25.07.2012 tarihi aralığında aracı kullanamamaktan dolayı oluşan zararın tespit edilerek sonucu uyarınca bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. HD - Esas : 2014/16506, Karar : 2015/4449).

Anlaşmalı Boşanma Protokolüne Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası Maktu Harca Tabidir

Tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına ilişkin boşanma dava dosyasında yer alan 10.07.2015 tarihli protokole ve davalının söz konusu boşanma dava dosyasının 10.07.2015 tarihli duruşmasında verdiği mahkeme içi ikrar niteliğindeki beyanına ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 716 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukuki sebebe dayanılarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimsenin, malikin kaçınması halinde hakimden mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebileceğine göre davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı belirtilerek başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Somut olayda, dava anlaşmalı boşanma protokolüne dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkin olup maktu harca tabidir. Mahkemece, maktu harca tabi davanın kabulü sebebiyle davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince maktu vekâlet ücreti takdiri gerekirken yazılı şekilde nispî vekâlet ücretine hükmedilmesi, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. HD -Esas : 2023/2280, Karar : 2023/2404).

Boşanma Protokolündeki Mali Yükümlülüklere İlişkin Dava Nispi Harca Tabidir

Davacı erkek, dava dilekçesinde boşanma protokolünün mali yükümlülüklerinin uyarlanması(iştirak nafakasının sabit kura bağlanması veya TL’ye çevrilerek azaltılması ile “kira ve aidat ödemesine nakit destek” adı altında kararlaştırılan aylık ödemenin kaldırılması) talebinde bulunmuş olup, davacının bu talebi nispi harca tâbidir. Dosyanın tetkikinden, davacıdan başvurma harcı alınmakla birlikte nispi peşin harcın yatırılmadığı anlaşılmıştır. Harca tâbi davalarda nispi peşin harç tamamlanmadan izleyen yargılama işlemleri yapılamaz. Mahkemece, davacı erkeğe dava dilekçesinde yer alan bu istekleri ile ilgili olarak nispi peşin harcın tamamlanması için süre verilmesi(Harçlar Kanunu m. 30-32) ve harç eksikliği tamamlandığı takdirde işin esasının incelenmesi; tamamlanmadığı takdirde Harçlar Kanunu m.30 uyarınca işlem yapılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2.HD - Esas : 2022/2531, Karar : 2022/5132).

Anlaşmalı Boşanma Davasından Feragat

Feragat edilen dava münhasıran TMK’nın 166/3. maddesine dayalı olarak açılmışsa, anlaşmalı boşanma davasından feragat, dava tarihinden önceki olayların affedildiği sonucunu doğurmaz. O halde, taraflardan biri feragatle sonuçlanan anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıalara dayanarak herhangi bir boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilir. Açılan davada anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıaların da kusur belirlemesinde dikkate alınması gerekir. Somut olayda, davacı-davalı kadın tarafından daha önce açılan ve feragat edilen dava, münhasıran TMK’nın 166/3 maddesine dayalı olarak açıldığına göre, anlaşmalı boşanma davasının dava tarihinden önceki vakıaları affedildiği anlamına gelmeyeceğinden, bu hususun gözetilerek karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş kararın bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/548 E. , 2020/1743 K.).

İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda erkeğin ağır kusurlu olduğu belirtilerek erkeğin davası kabul edilmiş ve tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca boşanmalarına, kadının karşı davasının ise feragat sebebiyle reddine karar verilmiştir. Davalı karşı davacı kadının istinaf başvurusu ise esastan reddedilmiştir. Toplanan delillerden, davalı karşı davacı kadının evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle karşı dava açtığı, ancak 23.09.2020 tarihli dilekçe ile davasını ıslah ettiği, ıslah dilekçesinde tarafların protokol uyarınca anlaşmalı boşanma hükümleri çerçevesinde boşanmalarına karar verilmesini istemiş, bu suretle karşı davasından feragat etmiştir. Ne var ki, 21.04.2022 tarihli duruşmada, taraflar protokoldeki imzaların kendisine ait olduğunu ancak anlaşmalı boşanmak istemediklerini beyan etmişlerdir. Bu durumda, kadının feragat beyanı, anlaşmalı boşanma olması durumunda geçerli kabul edilecektir. Taraflar duruşmada anlaşmalı boşanmak istemediklerini beyan ettiklerine göre kadının feragati sonuç doğurmayacaktır. O halde, tarafların sundukları deliller değerlendirilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, kadının davasının feragat sebebiyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2024/941 E. , 2024/9554 K.).

Anlaşmalı Boşanmadan Feragat ve Davanın Çekişmeli Boşanmaya Dönmesi

Toplanan delillerden, davalı karşı davacı kadının evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle karşı dava açtığı, ancak 23.09.2020 tarihli dilekçe ile davasını ıslah ettiği, ıslah dilekçesinde tarafların protokol uyarınca anlaşmalı boşanma hükümleri çerçevesinde boşanmalarına karar verilmesini istemiş, bu suretle karşı davasından feragat etmiştir. Ne var ki, 21.04.2022 tarihli duruşmada, taraflar protokoldeki imzaların kendisine ait olduğunu ancak anlaşmalı boşanmak istemediklerini beyan etmişlerdir. Bu durumda, kadının feragat beyanı, anlaşmalı boşanma olması durumunda geçerli kabul edilecektir. Taraflar duruşmada anlaşmalı boşanmak istemediklerini beyan ettiklerine göre kadının feragati sonuç doğurmayacaktır. O halde, tarafların sundukları deliller değerlendirilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, kadının davasının feragat sebebiyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2024/941 E. , 2024/9554 K.).

Kusur Tespiti İçin Anlaşmalı Boşanma Davasına Devam Edilemez

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı erkeğin 10.11.2022 tarihinde vefat ettiğinin tespit edildiği, davacı eşin vefatı ile evlilik birliğinin sona erdiği ve davanın konusuz kaldığı, davanın anlaşmalı boşanma davası olup sağ kalan eşin kusurunu ölen eş bile tartışamazken ölenin mirasçılarının bunu gerçekleştirmesinin kabul edilemeyeceği gerekçesi ile evlilik birliği ölüm ile sona ermiş olmakla, boşanma yönünden davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına, anlaşmalı boşanma davasında kusur tespiti yapılması mümkün bulunmamakla kusur tespiti yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, anlaşmalı olarak açılan boşanma davasında, davacı erkeğin ölümü nedeniyle mirasçılarının sağ kalan eşin kusur tespiti yönünden davaya devam edip edemeyecekleri, sağ kalan davalı kadının kusur tespitinin yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Temyizen …, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı erkek mirasçıları vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/3824 E. , 2024/301 K.).

Anlaşmalı Boşanmada Mali Sonuçlar Konusunda Nihai Karar Verilmiş Olması Halinde Yeniden Tazminat Talep Edilemez

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, tarafların boşanmalarına ilişkin hükmün TMKnın 166/3. maddesi uyarınca anlaşmalı boşanma hükmü niteliğinde olup olmadığı, varılacak sonuca göre 2012 yılında açılan eldeki davada davacı kadının TMKnın 174/1. ve 2. maddeleri uyarınca maddi ve manevi tazminata hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Boşanma kararı bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanmanın kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Ne var ki, boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri (TMK m.174/1-2) de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır.

Nitekim, 4721 sayılı TMK’nın 174. maddesi; “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” düzenlemesini içermektedir.

Maddenin anlatımından da anlaşılacağı üzere maddi tazminat istenebilmesi, tazminat isteyenin kusursuz veya daha az kusurlu olması, tazminat istenenin kusurlu olması yanında bir zarar ile nedensellik bağı ve hukuka aykırılık unsurlarının gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenmiş olan eş, kusursuz veya az kusurlu ise maddi tazminata hükmedilebilir.

Maddi tazminat yanında manevi tazminat istenebilmesi için de kusura ilişkin bir kısım koşulların varlığı gerekmektedir. Şöyle ki; kusurlu taraftan uygun bir manevi tazminat istenebilmesi için boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın kusursuz ya da daha az kusurlu olması gerektiği açıktır.

Hemen belirtilmelidir ki, bu talepler boşanma davası ile birlikte istenebileceği gibi boşanma davasının kesinleşmesinden sonra da istenebilir. Ancak ikinci durumda boşanmanın ferisi niteliğindeki bu talepler ayrı bir dava ile harç yatırmak suretiyle istenebilir hale gelir.

Şöyle ki, TMK`nın 178. maddesine göre “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar”.

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu bu hüküm ile boşanan tarafların uzun süre karşı karşıya gelmelerini ve dolayısıyla tatsız olayların yaşanmasını önlemek istemiştir (AKINTÜRK, B/ ATEŞ, D.: Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, İkinci Cilt, Ocak 2019, s.309).

TMK`nın 178. maddesine göre açılan yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat talepleri için; artık yeni vakıalara dayanılması, yeniden kusur dağılım ve derecesinin tespit edilmesi mümkün değildir. Bu taleplerin değerlendirilmesinde esas alınacak kusur, boşanma davasında belirlenen ve boşanma sebebi olarak kabul edilmiş olan kusurdur. Mahkeme kesinleşen boşanma davasındaki tarafların kusur dağılım ve derecesine bakıp, nafaka ve tazminat talepleri buna göre karar bağlayacaktır.

Bu nedenle, uyuşmazlığın çözümü için, taraflar arasında görülen ve kesinleşen boşanma davasının incelenmesi gerekmektedir.

Taraflar İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/659 E., 2002/696 K. sayılı kararı ile boşanmışlar ve boşanma kararı 10.01.2003 tarihinde kesinleşmiştir.

Söz konusu dosyada dava, TMK`nın 166/1. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak açılmış ise de tarafların hazır bulunduğu 22.10.2002 tarihli oturumda, davacı kadının “boşanmaya karar verilsin, nafaka talebimden vazgeçiyorum, masraf da istemiyoruz, vekalet ücreti talebimiz de yoktur” şeklinde beyanda bulunması ve davalı tarafından da “davayı kabul ediyorum, boşanmamıza karar verilsin, davacıdan herhangi bir talebim yok..” şeklindeki sözlerinin imzalanarak zapta geçirilmesi üzerine mahkemece tarafların boşanmalarına karar verilmiştir.

Bilindiği üzere, TMK`nın 166. maddesinin 3. fıkrasında; “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz” düzenlemesi yer almaktadır.

Uygulamada anlaşmalı boşanma olarak adlandırılan bu madde hükmüne göre en az bir yıldan fazla bir süreden beri evli olan tarafların mahkeme huzurunda boşanma, boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu hakkında yaptıkları düzenlemeler hakkında serbest iradelerinin uyuşması ve hakimin bu düzenlemeyi onaylaması halinde mahkemece boşanma kararı verilebilmektedir.

Görülmektedir ki anılan madde hükmü ile, boşanma davalarında tarafların ikrarının hakimi bağlamayacağına ilişkin TMK`nın 184. maddesinin 3. fıkrasında yer alan düzenlemeye bir istisna getirilmiştir (TMK m.166/3, son cümle). Bu durumda da boşanma istemi, evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayandırılmış olmakla birlikte, davalının ikrarı/kabulü, evlilik birliğinin sarsılmış olduğuna bir karine sayılmıştır. Hakimin artık bir kusur araştırması yapmasına gerek bulunmamaktadır.

Somut olayda da davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin TMK’nın 178. maddesi uyarınca talep edildiği, kesinleşen boşanma kararında ise kusura ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı gibi tarafların mahkeme huzurunda boşanma ve boşanmanın mali sonuçları hakkında uzlaştıkları, bu husustaki imzalı beyanlarının tutanağa geçirildiği, böylelikle mahkemece TMK’nın 166/3. maddesine dayalı olarak boşanma kararı verildiği anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda tarafların boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin aralarındaki ihtilafı nihai olarak çözdükleri ve ilişkilerini tasfiye ettikleri kabul edilir.

Bu itibarla anlaşmalı boşanmadan sonra artık boşanma sebebiyle (TMK md. 174/1,2) maddi ve manevi tazminat istenemez.

Diğer yandan yukarıda değinildiği üzere anlaşmalı boşanma davalarında eşler boşanma ve boşanmanın ferileri konusunda anlaşmış oldukları gibi, birbirlerine herhangi bir kusur izafesinde bulunmadıklarından başka bir ifadeyle bu davalarda yeniden kusur araştırması yapılması mümkün olmadığından mahkemenin eldeki davada topladığı delillere göre belirlediği davalının kusurlu davranışlarının hükme esas alınması ve davacı yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir. (Hukuk Genel Kurulu - E.2017/3067 - K.2019/512).

Anlaşmalı Boşanma Protokolündeki Edimin Yerine Getirilmemesi

Anlaşmalı boşanma Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesinde düzenlenmiş olup, evlililiğin en az 1 yıl sürmüş olması, tarafların boşanma ve boşanmanın ferileri olan velayet, nafaka (TMK 169-175) ve maddi ve manevi tazminat (TMK. 174/1-2) hususunda anlaşması ve bu anlaşmanın hakim tarafından kabul edilmesi zorunlu unsurlarını barındırır. Taraflar anlaşmalı boşanma mutabakatında boşanmanın feri unsurları yanında ihtiyari olarak, ziynet ve ev eşyalarının paylaşımı, aralarındaki mal rejiminin tasfiyesi gibi hususlarda anlaşabilecekleri gibi, mal rejiminin tasfiyesi kapsamında yahut bundan bağımsız olarak bir kısım gayrimenkulün yahut sicile kayıtlı olan menkullerin tescili, menkullerin teslimi, bir miktar paranın ödenmesi, hisse devri ve bunun gibi bir çok hususu anlaşma boşanma protokolüne derc edebilirler. Anlaşmalı boşanma hükmünün kesinleşmesi ile birlikte boşanmanın feri niteliğinde olup olmadığına bakılmaksızın taraflara boşanma protokolünde yüklenilen edimler artık boşanmanın ayrılmaz bir parçası haline gelir. Boşanma protokolünde taraflara yüklenen edimlerin sebebi de tarafların iradeleri gereği münhasıran boşanma hükmüne bağlıdır. Bu sebeple boşanma protokolünden kaynaklanan edimlerin yerine getirilmesi aşamasında ortaya çıkan uyuşmazlıklarda, boşanma protokolünde yazılı olan hususların özel hukuk sözleşmeleri gibi yorumlanması olanağı da bulunmamaktadır. Dolayısıyla Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi kapsamında yer alan protokolde taraflardan birinin edimini yerine getirememesi veya getirmemesi, boşanma kararının dayanağı olan protokolün geçersizliği ile diğer tarafın edimlerinin iptalini isteme hakkını vermez. Bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış ve hükmün bozulması gerekmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/1714 E. , 2020/5488 K.).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS