Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması Suçu Nedir? (TCK 256)

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu; 5237 sayılı TCK’nın 256. maddesinde “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” bölümünde şu şekilde düzenlenmiştir:

Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması

Madde 256 - (1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması Suçunun Unsurları

Madde gerekçesine göre; bazı kamu görevlileri, görevlerinin gereği olarak zor kullanma yetkisiyle donatılmışlardır. Örneğin emniyet görevlileri, suç şüphesi altında bulunan kişiyi yakalamak yetkisiyle donatılmıştır. Yakalanan kişi, gerekli soruşturma işlemlerinin yapılabilmesi için, emniyet görevlisinin görevinin gereği olarak ve mevzuattan kaynaklanan talimatlarına uygun davranmak yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülüğe aykırı davranan kişinin örneğin hâkim veya savcı huzuruna çıkarılmamak için direnmesi hâlinde, emniyet görevlileri zor kullanarak bu kişiyi hâkim veya savcı huzuruna çıkarabilirler. Keza, bir meydanda hukuka uygun olmayan, örneğin gece yarısı gösteri yürüyüşü yapmak isteyen kişilerin, dağılmaları hususunda çağrıda bulunan emniyet görevlilerinin bu çağrısına rağmen, dağılmasını sağlamak amacıyla kuvvet kullanılabilir. Kullanılan zorun, birinci örnekte suç şüphesi altında bulunan kişinin hâkim veya savcı huzuruna çıkmamak konusundaki direncini kırmaya yetecek ölçüde, ikinci örnekte ise hukuka aykırı gösteri yürüyüşü yapan kişilerin dağılmasını sağlamaya yetecek ölçüde olması gerekir. Bu ölçünün dışında kuvvet kullanılması durumunda, bunun ceza sorumluluğunu gerektireceği muhakkaktır. Örneğin hukuka aykırı gösteri yürüyüşü yapan kişilerin dağılmamakta direnmenin ötesinde, kamu görevlilerine karşı bir saldırıda bulunmamalarına rağmen, bu kişilere karşı vücutlarının yaralanmasını sonuçlayacak şekilde silâh kullanılması hâlinde, emniyet görevlileri açısından artık hukuka uygun bir davranışın varlığından söz edilemez. Bu durumda, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlilerinin, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılması gerekmektedir. Ancak, bunun için, emniyet görevlisinin kasten hareket etmesi gerekir. Aksi takdirde, sorunun hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşılmasına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yargıtay uygulamasına göre (CGK-K.2018/538); bu suç ile korunan hukuki değerler öncelikle kamu idaresinin itibarı, idarede disiplinin sağlanması, halkın kamu görevlilerine karşı duyduğu inanç ve itimattır. Bireylerin vücut bütünlüğü ile şeref ve haysiyeti de korunan diğer hukuki menfaatlerdir. Bu suçun faili zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisidir.

Madde metninden de anlaşılacağı üzere polis zor kullanma yetkisini ancak Kanun’un çizdiği sınırlar çerçevesinde, kademeli bir şekilde ve ölçülülük ilkesine uygun olarak kullanabilecektir. Bununla birlikte çağdaş toplumlarda polisin üstlendiği görevin zorluğu ve insanoğlunun öngörülemeyen tutumu dikkate alındığında, iç hukuk yetkililerine yüklenen sorumluluğun ağırlığı tahammül edilemez bir boyutta da olmamalıdır. (AİHM, Günaydın/Türkiye B.N: 27526/95, 13.10.2005.)

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun mağduru, kamu görevlisinin görevinin gerektirdiği ölçünün sınırlarını aşarak kuvvet kullandığı herkes olabilir.

Suçun fiil unsuru, görevin ifası sırasında görevin gerektirdiği ölçünün dışında kişiler üzerinde zor kullanmak olarak belirlenmiştir. Zor kullanmanın mahiyetini tayin bakımından ise kanun koyucu kasten yaralama suçuna atıf yapmıştır. Dolayısıyla bu suç ancak kasten yaralama suçunu oluşturan kişinin sağlığını ya da algılama yeteneğini bozan veya vücuduna acı veren hareketlerle işlenebilir.

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun manevi unsuru kasttır. Buna göre, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi yetkisine ilişkin sınırı bilerek ve isteyerek aşmamışsa, başka bir anlatımla kasten hareket etmemişse madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere; ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın aşılmasına dair hüküm çerçevesinde değerlendirme yapılmalıdır.

Adli Para Cezası, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

Adli para cezası, işlenen bir suça karşılık hapis cezasıyla birlikte veya tek başına uygulanabilen bir yaptırım türüdür. Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası 1 yıl veya altında olduğunda, hapis cezası adli para cezasına çevrilebilecektir.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, sanık hakkında hükmolunan cezanın belli bir denetim süresi içerisinde sonuç doğurmaması, denetim süresi içerisinde belli koşullar yerine getirildiğinde ceza kararının hiçbir sonuç doğurmayacak şekilde ortadan kaldırılması davanın düşmesine neden olan bir ceza muhakemesi kurumudur. Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) kararı verilmesi mümkündür.

Erteleme, mahkeme tarafından belirlenen hapis cezasının cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesidir. Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası hakkında cezanın ertelenmesi kararı verilmesi mümkündür.

Suçun Şikayet Süresi ve Zamanaşımı

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almadığından savcılık tarafından resen soruşturulur, bu suçlara dair herhangi bir şikayet süresi yoktur. Şikayetten vazgeçme ceza davasının düşmesi sonucunu doğurmaz. Suç, dava zamanaşımı süresine riayet edilmek kaydıyla her zaman soruşturulabilir.

Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku kurumudur. Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu için yapılan yargılamalarda olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Suç, bu zamanaşımı süresi içerisinde her zaman soruşturulabilir, bu zamanaşımı süresi geçtikten sonra soruşturma yapılamaz.

Uzlaşma

Uzlaşma, suç isnadı altındaki şahıs ile suçun mağduru olan şahsın bir uzlaştırmacı aracılığıyla iletişim kurarak anlaşmasıdır. Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu, uzlaşma kapsamında olan suçlardan değildir.

Soruşturma, Kovuşturma ve Görevli Mahkeme

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu nedeniyle yapılan yargılamalar asliye ceza mahkemesi tarafından yerine getirilir.

Soruşturma aşamasında suçun niteliğine göre zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçunda kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilmesi de mümkündür.

Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılması Suçu Yargıtay Kararları


Zor Kullanma Yetkisine İlişkin Sınırın Aşılmadan Zor Kullanılması

Suç tarihinde gece saat 23;30 sularında, sevk ve idaresindeki aracıyla seyir halinde olan 200 promil alkollü katılanın, uygulama yapan suç tutanağı imzacı tanığı trafik polis memurlarının dur ihtarına uymayarak kaçtığı, takip sonucu durdurulduğunda araçtan inip bu kez yaya olarak kaçmaya devam ettiği, yakalandığında ise belgelerini vermeyerek, alkol muayenesi yapılmasına karşı çıktığı, destek için gelen ve kendisini karakola davet eden asayiş ekibinde görevli sanık ve müşteki polis memurlarının görevini engellemek amacıyla tehdit ve hakaret ettiği, silah vasfındaki sopa ile saldırdığı,

Tanıkların, müşteki ve sanıkların birlikte müdahale ederek sprey sıkarak etkisiz hale getirmeye çalıştıkları sırada, kafasını aracın çeşitli yerlerine çarptığı, yere yatırılarak kelepçelenmek istendiğinde aşırı derecede direnmeye devam ettiğinden yüzünün mucurlu zeminde sürtündüğü, karakola götürülürken araç içerisinde iki kez kafasını vurduğu, dava konusu olaya tamamen sanığın sebebiyet verdiği, suç tutanağına, tanık beyanlarına, sanık savunmalarına ve tüm dosya kapsamına göre 5237 sayılı TCK’nın 256. maddesi uyarınca zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi sanıkların görevlerini yapmalarını engellemek için direnen katılana karşı görevlerinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanmadıkları anlaşıldığından, tebliğnamedeki eksik araştırmaya dayalı bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir. (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar : 2015/11964).

Görevinin Gerektirdiği Ölçünün Dışında Kuvvet Kullanıp Kullanmama

5237 Sayılı T.C.K.nin 256. maddesi gereğince; zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna dair hükümler uygulanacaktır.

Eylemin 5237 Sayılı T.C.K.nin 25. maddesine göre meşru savunma kapsamında olması; ya da 27/2. maddeye göre meşru savunmada sınırın aşılmasının, mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi halinde faile ceza verilemeyecek; 27/1. maddeye göre ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa taksirli suç için kanunda yer alan cezaya hükmolunup ayrıca indirim yapılacaktır.

Yargılamaya konu somut olayda zabıta memuru olan sanıkların, arabasıyla seyyar satıcılık yapan D. K.’ı uyararak arabasının muhafaza altına alınacağını söylemesi üzerine, bunu kabul etmeyen D.’un, arabasından aldığı kurusıkı tabancayla sanıklara doğru ateş ederek A. C. D.’u göğsünden yaraladığı, sanıkların da vurmak suretiyle D. K.’ı basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaraladıklarının kabul edilmesi,

D. K. hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan da hükümlülük kararı verilmesi karşısında;

Zor kullanma yetkisine sahip belediye zabıta görevlileri olan sanıkların, direnmenin mahiyetine ve derecesi dikkate alınarak görevlerinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanıp kullanmadıkları, eylemlerinin aynı Kanun’un 25 ya da 27 maddeye göre meşru savunma veya meşru savunmada sınırın aşılması olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, zor kullanma yetkisinde sınırın kasten aşıldığının kabulü halinde ise haksız tahrikin varlığı tartışılmadan kasten yaralama suçundan hükümlülük kararları verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2012/18114).

İşkence Suçu ile Polisin Zor Kullanma Yetkisini Kötüye Kullanma Arasındaki Fark

TCK’nın 94. maddesinin ilk fıkrasında işkence suçuna vücut veren seçimlik hareketler belirtilmiş; 2 ve

  1. fıkralarında suçun nitelikli hallerine; 4. fıkrasında özgü suçlarda bağlılık kuralının istisnasını oluşturan özel bir düzenlemeye; 5. fıkrasında ise suçun ihmali davranışla işlenme şekline yer verilmiş, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun ile madde metnine eklenen 6. fıkrada bu suçta zamanaşımının işlemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

İşkence suçu ile korunan hukuki değer öncelikle insan onurudur. Ayrıca bireylerin ruh ve beden dokunulmazlığı, adil yargılanma hakkı yanında kamu idaresinde disiplinin sağlanması da korunan diğer hukuki değerlerdir. (Timur Demirbaş, İşkence Suçu, 2. Baskı, Seçkin, 2016, s. 80; Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 244; Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Seçkin, 12. Baskı, Ankara, 2015, s. 267 vd.; Sevi Bakım, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İşkence Suçu, 1. Baskı, Beta, s. 86)

İşkence, sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilen özgü bir suç olup, kamu görevlisi kavramı 5237 sayılı TCK’nın «Tanımlar» başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde, “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” şeklinde açıklanmıştır. Kişinin kamu görevlisi olup olmadığı belirlenirken, ifa ettiği görevin niteliğinin göz önünde bulundurulması gerekir. Bununla birlikte TCK’nın 40/2. maddesinde düzenlenen özgü suçlarda ancak özel fail niteliği taşıyan kişinin suçun faili olacağı, bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulacağı kuralına TCK’nın 94/4. maddesi ile bir istisna getirilerek, işkence suçuna iştirak eden diğer kişilerin de kamu görevlisi gibi cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. (Timur Demirbaş, İşkence Suçu, 2. Baskı, Seçkin, 2016, s. 83; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 245; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s. 247 vd.; Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Seçkin,

  1. Baskı, Ankara, 2015, s. 267; Sevi Bakım, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İşkence Suçu, 1. Baskı, Beta, s. 92 vd.)

Göreviyle bağlantılı olarak kamu görevlisi ile muhatap olan herkes suçun mağduru olabilir. Mağdurun TCK’nın 94/2. maddesinde sayılan kişilerden olması durumu ise suçun nitelikli halini oluşturacaktır. İşkence suçu, serbest hareketli bir suçtur. TCK’nın 94/1. maddesine göre bu suç, kamu görevlisi tarafından insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açacak davranışlarla işlenebilir. Ancak bu davranışların madde gerekçesinde de belirtildiği üzere belli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İşkence teşkil eden fiillerin kamu görevlisi olmayan kişilerce ya da göreviyle bağlantılı olmaksızın kamu görevlisince işlenmesi halinde eziyet; fiillerin belli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmemesi halinde ise kasten yaralama, hakaret gibi bağımsız suçlar gündeme gelecektir. İşkence suçunun belli bir süreç içinde sistematik olarak uygulanması ölçütü aynı hareketlerin tekrarlanması olarak değerlendirilmemelidir. Farklılık gösterse dahi belli bir süreç içinde uygulanan fiiller bir bütün halinde kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açarsa işkence suçu oluşacaktır. Yine süreklilik arz eden filistin askısı veya falakaya yatırma gibi bazı hareketler tekrarlanmasa bile sistematik uygulama özelliği taşıdıklarından işkence suçunu oluşturacaktır. (Timur Demirbaş, İşkence Suçu, 2. Baskı, Seçkin, 2016, s. 99; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 247; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s. 243 vd.)

İşkence suçunun manevi unsuru kasttır. Suçun gerçekleşebilmesi için, kamu görevlisinin, insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açacak davranışlar yaptığını bilmesi ve istemesi yeterli olup kanuni düzenleme işkencenin belirli bir saik ile işlenmesini aramamıştır. (Timur Demirbaş, İşkence Suçu, 2. Baskı, Seçkin, 2016, s. 106; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 251; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s. 251; Sevi Bakım, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İşkence Suçu, 1. Baskı, Beta, s. 166 vd.)

Uyuşmazlık konusu ile ilgili zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçu ise TCK’nın 256. maddesinde;

“(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu suç ile korunan hukuki değerler öncelikle kamu idaresinin itibarı, idarede disiplinin sağlanması, halkın kamu görevlilerine karşı duyduğu inanç ve itimattır. Bireylerin vücut bütünlüğü ile şeref ve haysiyeti de korunan diğer hukuki menfaatlerdir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler,

  1. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 900; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s.1102; Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Seçkin, 12. Baskı, Ankara, 2015, s. 275) Bu suçun faili de işkence suçunda olduğu gibi kamu görevlisidir. Ancak bu suçta işkence suçundan farklı olarak fail olan kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip olması gerekir. Somut olayda failin görevli polis memuru olması sebebiyle, polislerin zor kullanma yetkilerinin yasal dayanağına da değinmekte fayda bulunmaktadır.

Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu’nun “Zor ve Silah Kullanma” başlıklı 16. maddesi;

“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir….” şeklinde düzenlenmiştir.

Madde metninden de anlaşılacağı üzere polis zor kullanma yetkisini ancak Kanun’un çizdiği sınırlar çerçevesinde, kademeli bir şekilde ve ölçülülük ilkesine uygun olarak kullanabilecektir. Bununla birlikte çağdaş toplumlarda polisin üstlendiği görevin zorluğu ve insanoğlunun öngörülemeyen tutumu dikkate alındığında, iç hukuk yetkililerine yüklenen sorumluluğun ağırlığı tahammül edilemez bir boyutta da olmamalıdır. (AİHM, G.aydın/Türkiye B.N: 27526/95, 13.10.2005)

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun mağduru, kamu görevlisinin görevinin gerektirdiği ölçünün sınırlarını aşarak kuvvet kullandığı herkes olabilir. Suçun fiil unsuru, görevin ifası sırasında görevin gerektirdiği ölçünün dışında kişiler üzerinde zor kullanmak olarak belirlenmiştir. Zor kullanmanın mahiyetini tayin bakımından ise kanun koyucu kasten yaralama suçuna atıf yapmıştır. Dolayısıyla bu suç ancak kasten yaralama suçunu oluşturan kişinin sağlığını ya da algılama yeteneğini bozan veya vücuduna acı veren hareketlerle işlenebilir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 902; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s.1103)

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun manevi unsuru kasttır. Buna göre, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi yetkisine ilişkin sınırı bilerek ve isteyerek aşmamışsa, başka bir anlatımla kasten hareket etmemişse madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere; ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın aşılmasına dair hüküm çerçevesinde değerlendirme yapılmalıdır.

Yukarıda yapılan açıklamalar göz önüne alındığında, aralarında bazı ortak noktalar bulunan işkence ve zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçlarının birbirinden ayrıldığı temel noktaları aşağıdaki şekilde belirlemek mümkündür:

1- İşkence suçunda korunan öncelikli hukuki değer insan onuru ve bireye ait hukuki yararlarken, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunda korunan öncelikli hukuki yarar kamu idaresinin disiplini, itibarı ve güvenilirliğidir.

2- Her iki suçun faili kamu görevlisi olmakla birlikte, işkence suçunda diğer suçun aksine kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip olması şart değildir.

3- İşkence suçu maddi veya manevi müdahale içeren eylemler ile gerçekleştirile- bilirken, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçu sadece maddi müdahale içeren eylemlerle gerçekleştirilebilir.

4- İşkence suçunda fiiller; ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Oysa zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunda fiillerin sistematik bir yapıda olması ve belirli bir sürece yayılması söz konusu değildir. Fiilin sistematik bir yapıda olup olmadığı veya belirli bir sürece yayılıp yayılmadığı hususunu ise somut olayın özelliklerine göre hâkim takdir edecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Katılan A.’nın hakkında verilen gözaltına alma kararı doğrultusunda üst araması yapılmak üzere sanık A. tarafından polis merkezinin ikinci katına çıkartılmak istendiği, katılan A.’nın direnmesi üzerine sanık A.’nın diğer polis memurlarının yardımı ile katılan A.’yı ikinci kata çıkartabildiği, katılan A.’nın üst arama işlemine de direnmeye devam ederek ayakkabısının bağcığını almaya çalışan sanık A.’nın boynunu ısırdığı, bunun üzerine sanık A.’nın üst arama işlemini yapabilmek için zor kullandığı esnada katılan A.’nın saçını çektiği, üst arama işleminin bitirilmesine müteakip sanık A.’nın polis merkezindeki tek kadın polis memuru olması nedeniyle katılan A.’nın doktor raporlarının alınması için hastaneye götürülüp diğer işlemlerin yapılmasında görev aldığı ve işlemlerin bitirilmesinin ardından da polis merkezinden ayrıldığı olayda; sanığın, katılan A.’nın onuruna yönelik söz ve davranışta bulunmadığına dair aşamalardaki istikrarlı savunması, tanık anlatımlarının bu savunmayı desteklemesi ve katılan A.’nın sistematik şekilde darp edildiğine dair iddiasının aldırılan doktor raporları ile doğrulanmaması karşısında; sanık A.’nın sabit görülen katılan A.’nın saçını çekmekten ibaret eyleminin, işkence suçuna vücut verecek nitelik ve ağırlığa ulaşmadığı da nazara alınarak zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/108).

Polisin Zor Kullanma Yetkisini Kötüye Kullanması ve Kasten Yaralama

Uyuşmazlık konusu ile ilgili zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçu TCK’nın 256. maddesinde;

“(1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu suç ile korunan hukuki değerler öncelikle kamu idaresinin itibarı, idarede disiplinin sağlanması, halkın kamu görevlilerine karşı duyduğu inanç ve itimattır. Bireylerin vücut bütünlüğü ile şeref ve haysiyeti de korunan diğer hukuki menfaatlerdir.

Bu suçun faili zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisidir. Somut olayda failin görevli polis memuru olması sebebiyle, polislerin zor kullanma yetkilerinin yasal dayanağına da değinmekte fayda bulunmaktadır.

2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun “Zor ve Silah Kullanma” başlıklı 16. maddesinin suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hâli;

“Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

İkinci fıkrada yer alan;

a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,

b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,

ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.

Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir….” şeklinde düzenlenmiştir.

Madde metninden de anlaşılacağı üzere polis zor kullanma yetkisini ancak Kanun’un çizdiği sınırlar çerçevesinde, kademeli bir şekilde ve ölçülülük ilkesine uygun olarak kullanabilecektir. Bununla birlikte çağdaş toplumlarda polisin üstlendiği görevin zorluğu ve insanoğlunun öngörülemeyen tutumu dikkate alındığında, iç hukuk yetkililerine yüklenen sorumluluğun ağırlığı tahammül edilemez bir boyutta da olmamalıdır. (AİHM, Günaydın/Türkiye B.N: 27526/95, 13.10.2005.)

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun mağduru, kamu görevlisinin görevinin gerektirdiği ölçünün sınırlarını aşarak kuvvet kullandığı herkes olabilir.

Suçun fiil unsuru, görevin ifası sırasında görevin gerektirdiği ölçünün dışında kişiler üzerinde zor kullanmak olarak belirlenmiştir. Zor kullanmanın mahiyetini tayin bakımından ise kanun koyucu kasten yaralama suçuna atıf yapmıştır. Dolayısıyla bu suç ancak kasten yaralama suçunu oluşturan kişinin sağlığını ya da algılama yeteneğini bozan veya vücuduna acı veren hareketlerle işlenebilir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 902; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Baskı, Ankara, 2015, s.1103.)

Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun manevi unsuru kasttır. Buna göre, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi yetkisine ilişkin sınırı bilerek ve isteyerek aşmamışsa, başka bir anlatımla kasten hareket etmemişse madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere; ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın aşılmasına dair hüküm çerçevesinde değerlendirme yapılmalıdır.

Kasten yaralama suçu ise 5237 sayılı TCK’nın 86. maddesinde;

“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur

(3) Kasten yaralama suçunun;

a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,

b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silâhla,

İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılmış, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır.

Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle, kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.

Maddenin 3. fıkrasının d bendinde düzenlenen nitelikli hâlin uygulanabilmesi için failin kamu görevi yapması, bu görevin faile bir nüfuz, güç sağlaması ve bu görevin kötüye kullanılması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Kamu görevi terimi, daha çok devlete ait gücün kullanılmasını, en azından mağdurun öyle düşünmesini gerektiren işler için kullanılmıştır. Yasa koyucu kamu görevlisinden değil, kamu görevinden söz ettiği için doktrinde TCK’nın 6. maddesi anlamında failin kamu görevlisi olması hususunun tartışılmasına gerek bulunmadığı ileri sürülmüştür. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 2965.) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi durumunda uygulanacak artırım maddesinin tatbik edilebilmesi için kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzun kötüye kullanılması da gerekmekte olup, nüfuzun varlığına karşın, bu nüfuz kullanılmadan yaralama eylemi gerçekleştirilmişse, bu artırım maddesi uygulanamayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılan … ile arkadaşı tanık …..’ın 01.08.2007 tarihinde saat 19.30 sıralarında İzmir ili, Alsancak ilçesi, Gündoğdu Meydanında buluşarak gittikleri bir barda bira içtikleri, saatin 00.30 olması ile katılan ve tanığın evlerine gitmek için araçlarına doğru yürüdükleri, olay gecesi aracın park hâlinde bulunduğu çevrede İzmir İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliğinde görevli polis memurlarının uygulama yaptıkları, sanık …‘ın da bu uygulamada komiser rütbesiyle görevlendirildiği, bu sırada olay yerinden geçen katılan ve arkadaşına görevlilerce kimlik sorulması ve sokaktan geçemeyeceklerinin söylenmesi üzerine sanıkla katılan arasında tartışma çıktığı, tartışma sırasında sanığın katılanın başına yumruk atması ile katılanın dengesini yitirip yere düştüğü, yerde de sanığın katılana tekme attığı, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesince katılan hakkında düzenlenen 26.09.2007 tarihli adli rapora göre; boyun sol tarafta, sol orta kulak, koltuk altı hattında ve göğüs kafesinde kızarıklık ve kırmızı ekimoz, sağ kulakta ağrı, işitme kaybı, sol ayakta subjektif ağrı ve hemoraji olduğu, sağ kulak zarında 5 mm çapından daha geniş yırtık, sağ kulakta duyamama, sol kulakta işitme azlığı şikâyetlerinin bulunduğu, kulak zarı tamiri yapılan katılanda meydana gelen yaralanmanın yaşamını tehlikeye sokmadığı, duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması veya yitirilmesine neden olmadığı ancak basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu, katılanın kulak zarında yırtılmaya yol açan yaralanmanın bu bölgeye uygulanacak küt travma sonucu olabileceği, başın öne, sağa, sola vurmakla oluşmasının fennen pek mümkün olmadığı yönünde Adli Tıp Uzmanınca görüş bildirildiği anlaşılan olayda; katılanın görevli komiser sanık … tarafından darbedilerek yaralandığı yönündeki aşamalarda önemli değişiklik göstermeyen istikrarlı beyanları, bu beyanlarla örtüşen adli tıp raporu ve tanık …..’ın olay günü sanığın katılanı tekme tokat döverek yere düşürdüğü şeklindeki anlatımı bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde; sanık … ile sanığın meslektaşları olan polis memurlarının katılanın başını polis aracında ve nezarethanedeyken kasten sağa sola vurarak kendi kendisini yaraladığı şeklindeki sanığın cezadan kurtulmasına yönelik anlatımlarına itibar edilemeyeceği, sanık …‘ın 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesinde, polise tanınan, görevini yaparken direnişle karşılaşması hâlinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanma yetkisini aşmak suretiyle sahip bulunduğu nüfuzu kötüye kullanarak kulak zarında perforasyona neden olacak ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte katılanı kasten yaralama suçunu işlediği, bu şekilde kasten yaralama suçunun sübut bulduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/539).

Direnmeye Karşı Zor Kullanma Yetkisinin Kötüye Kullanılıp Kullanılmadığının Araştırılması

Polis memuru olan sanık … ve temyiz dışı diğer sanık …ile katılan arasında çıkan tartışmada, sanığın zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle yaralama suçunu işlediği iddia olunan olay sırasında katılanın da sanıklara karşı görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/543 Esas 2012/92 Karar sayılı ilamı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi karşısında, her iki dosyanın irtibatlı olması nedeniyle farklı sonuçlara varılmasının önlenmesi, direnmenin mahiyeti ve derecesi dikkate alınarak sanıkların görevlerinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanıp kullanmadıklarının belirlenebilmesi için söz konusu dosya akıbetinin araştırılıp onaylı örneği getirtilip incelenerek, tüm kanıtların birlikte değerlendirilmesi suretiyle sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği halde eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 3. Ceza Dairesi - 2017/7573).

Boğuşma veya Yere Düşme ve Fiziksel Darp Komusunda Adli Tıptan Açıklayıcı Rapor Alınması

Suç tarihinde polis memuru olarak görev yapan sanıkların … İlçesi …Caddesi üzerinde yapmış oldukları uygulama sırasında katılan …‘nin yolcu olarak seyahat ettiği ticari taksiyi durdurdukları, uygulama noktasının gerisinde gözcülük yapan polis memurunun durdurulan ticari taksinin ön yolcu koltuğundan dışarıya bir cisim atıldığını telsizle taksiyi durduran polis memurlarına anons etmesi üzerine üst araması yapmak için araçtan indirilen katılanın TCK’nın 265. maddesinde belirtilen “cebir veya tehdit” niteliğinde bulunmayan sözlerle itirazlarda bulunması üzerine sanıkların 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun “Zor ve Silah Kullanma” başlıklı 16. maddesinde belirtilen “Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.” şeklindeki yasal düzenlemeye aykırı bir şekilde mağdura karşı zor kullanmaları neticesinde doktor raporundaki travmatik bulguların sayısı ve nitelikleri de dikkate alınarak orantısız olduğu değerlendirilen zor kullanma nedeni ile katılanı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladıkları iddia edilen olayda; katılanın aşamalarda sanık polis memurlarına direnmemesine rağmen sanık polis memurlarının kendisini tenha bir yere götürerek dövdüklerini beyan etmesi ve katılan hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan … Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/32431 nolu soruşturması kapsamında 09/09/2013 günlü ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi, sanıkların ise katılandaki yaralanmanın olay yerinden kaçmak isterken kaldırıma takılarak düşmesi ve kendilerine karşı gerçekleştirdiği direnme eylemleri nedeniyle zor kullanılarak etkisiz hale getirilmesi sırasında oluştuğunu savunmaları karşısında; olay tarihinde … Dr. … Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından katılana uygulanan muayene, tetkik ve diğer işlemlere ilişkin tüm tıbbi belgeler dosya içine celp edilip Adli Tıp Kurumundan katılandaki yaralanmaların direnme sırasındaki boğuşma veya yere düşme sonucu mu yoksa fiziksel darp neticesinde mi meydana geldiğine dair açıklayıcı rapor alınması, sanıkların aşamalardaki savunmalarında bahsettikleri ve 17/07/2013 tarihli olay tutanağına yansıyan sanığa ait olduğu iddia edilen uyuşturucu maddelerle ilgili soruşturma ve eğer dava açılmışsa akıbetinin araştırılması ile buna ilişkin evrakın onaylı suretlerinin getirtilmesinden sonra hasıl olacak sonuca göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği halde, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde beraat hükümleri kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi -Karar: 2017/1435).

Vücuda Acı ve Eza Vermeyen Ölçüde Güç Kullanımı

Katılan sanık …‘in, hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçları nedeniyle getirildiği karakolda, karakol amiri olan sanık tarafından darp edildiği iddia ve kabul edilerek mahkumiyetine karar verilmişse de; beyanları hükme esas alınan tanıklar … ve …‘nin, sanığın katılanı yaraladığına dair görgüye dayalı anlatımlarının bulunmaması, doktor raporunda somut yaralanma bulgusuna yer verilmeden sadece katılanın yakınmasına bağlı olarak “Başında künt darbe sonucu ağrı, sol dizde travma sonrası ağrı” tarif edilmesi, katılanın olay günü görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarını işlediği kabul edilerek hakkındaki hükümlerin açıklanmasının geri bırakılması, 23/09/2008 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda sanık dışındaki kamu görevlilerinin mukavemeti kırmak maksadıyla yasaların imkan verdiği ölçüde güç kullanıldığının belirtilmesi, vücuda acı ve eza vermeyen basit güç kulanımının zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçuna vücud vermemesi, sanığın savunması ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, katılanın yaralandığını ve bunun sanığın fiiline bağlı olduğunu gösteren mahkumiyetine yeterli kuşkudan uzak kanıt bulunmadığı gözetilerek hakkında beraat kararı verilmesi yerine yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2016/4294).

Usulüne Uygun Araştırma ve Adli tıp Raporu

Polis memuru olarak görev yapan sanığın, yapılan ihbar üzerine olay yerine gittiğinde, cinsel taciz fiilinin mağduru tarafından olayın şüphelisi olarak gösterilen F.. K..’a tekme atmak suretiyle hayat fonksiyonlarını 3. derece etkileyecek derecede kemik kırığı oluşturacak şekilde kasten yaralayarak zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçunu işlediği iddia edilen olayda; mağdurun kovuşturma aşamasında beyanının alınmaması ve tanık Esma’nın katılanın kendisini kovalarken almış olduğu maddenin etkisi ile yere düştüğü kolunu bu şekilde kırmış olabileceği, zor kullanılmadan ekip aracına bindirildiği şeklindeki beyanı karşısında; katılan duruşmaya çağrılarak olay hakkındaki şikayet ve delillerinin sorulması, kırığın tespit edildiği tarih, ifade tarihi ve teşhis tarihleri üzerinde durulması, raporun hükme esas alınacak yeterlilikte olmadığı gözetilerek, mağdurun Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine mevcut raporları ve temin edilecek tıbbi belgeleri ile gönderilip, yaralanmasının koşarken düşme sonucu mu, kasten tekme atılması sonucu mu oluştuğu yönünde rapor aldırılmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2015/12126).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS