Terk Suçu Nedir? (TCK 97)
Terk suçu; yaşı veya hastalığı nedeniyle kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle başkasının koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimsenin “kendi hâline terk edilmesi” suretiyle oluşan bir tehlike suçudur. Örneğin, bir bebeğin sokağa bırakılması veya bakıma muhataç yaşlı bir kimsenin çocukları tarafından eve alınmaması terk suçuna vücut verir.
Terk suçu, TCK m.97’de “Koruma, Gözetim, Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün İhlâli” bölümünde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında terk suçunun basit hali düzenlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, terk edilen mağdurun hastalığa yakalanması, yaralanması veya ölmesi halinde uygulanabilecek terk suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali düzenlenmiştir. Failin neticesi sebebiyle ağırlaşmış terk suçu nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için asıl amacının sadece “terk etmek” olması gerekir. Fail, terk amacı dışında mağdurun hastalanması, yaralanması veya ölmesini istemiş ve bu amaçla hareket etmiş ise kasten yaralanma veya öldürme suçu nedeniyle cezalandırılır.
Terk Suçunun Unsurları Nelerdir? (TCK 97/1)
Terk suçu iki şekilde işlenebilir:
-
Kanundan doğan yükümlülüklerin ihlali suretiyle terk suçu,
-
Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin ihlali suretiyle terk suçu,
Anne-babanın bebeğini veya çocukların yaşlı anne-babasını kendi haline terk etmesi, kanundan (aile hukukundan) doğan yükümlülüklerin ihlali suretiyle terk suçuna örnek verilebilir. Bir yaşlının bakımını yapmak üzere anlaşılan bir hizmetçinin yaşlının evine uzun süre uğramadan onu kendi haline terk etmesi de sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin ihlali suretiyle terk suçuna örnektir.
Yargıtay uygulamasında terk suçunun unsurları şu şekildedir (Y4CD-K.2016/9879):
Türk Ceza Kanununun 97. maddesinde, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk etmek suç olarak tanımlanmış, terk olgusu bağımsız bir suç olarak kabul edilmiştir. Suçun mağduru, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimse, faili ise, bu kimseler üzerinde kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan koruma ve gözetim yükümlülüğü yüklenen kişilerdir. Yükümlülüğün kanundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını tespitte, 6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu başta olmak üzere ilgili kanunlardan yararlanılırken, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün belirlenmesinde, sözleşmenin kapsamı ve içeriği esas alınır. Sözleşme şekle bağlı değildir. Yazılı ya da sözlü olabileceği gibi gönüllü üstlenme şeklinde fiili durumdan da kaynaklanabilir. Hekim, hemşire, hasta bakıcı, çocuk/bebek bakıcısı, hizmetçi, gezi rehberi, öğretmen gibi kişiler, sözleşmenin içeriğine göre koruma ve gözetim yükümlüsü sayılabilir.
Bu suçla korunan hukuki değer, insanın yaşama ve vücut bütünlüğü hakkının yanı sıra koruma ve gözetim yükümlülüğü olan kişilerin bu görevlerini yerine getirmelerinin sağlanması ve bu sayede ortaya çıkacak sosyal fayda düşüncesidir.
Suçun maddi unsuru, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan mağdurun “kendi haline terk edilmesidir”. Suç bağlamında “kendi haline terk”, failin, mağdurla olan fiili ilişkisini geçici ya da sürekli şekilde kesmesi ve mağduru egemenlik alanının dışına çıkarması, bu bağlamda kendi haline bırakmasıdır. Bu suç “kendi haline terk” gerçekleştiği anda tamamlanır. Terk süresi uzun veya kısa olabilir. Burada önem taşıyan husus, terk süresinin mağdur için tehlike yaratma hususunda yeterli olup olmadığıdır. Kişinin kendi haline terk edilmesi, koruma ve gözetim altında bulunanın, bu yükümlülüğü üstlenmiş olan kişi tarafından herhangi bir yerde korumadan yoksun hale getirilmesidir.
Terk fiilinin, fail dışında, koruma ve gözetim yükümlülüğünü üstlenebilecek durumda olan ve bu iradeyi taşıyan kişilerin inisiyatif kullanabilecekleri biçimde ve ortamda gerçekleştirilmesi halinde bu suç oluşmaz. Örneğin, bebeğin babaannesinin evine veya işyerine terk edilmesi halinde terk suçu oluşmaz. Ancak, failin mağduru bakılacağı inancıyla bir kafenin önüne bırakarak gitmesi halinde terk suçu meydan gelmese bile, failin bu eylemi aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçu olarak cezalandırılmalıdır.
Suçun oluşumu için, failin mağduru, koruma ve gözetim yükümlülüğü üstlenebilecek durumdaki bir kişi veya kurumun kontrolüne bırakmaksızın “mağduru kendi haline terk” fiilini gerçekleştirmesi veya terk anı itibariyle bu yükümlülüklerin kim tarafından taşınacağının belirsiz olması gerekir. Örneğin, fail mağduru bir arkdaşına bırakmış veya tanıdığı bir kişinin yardım edeceği bir şekilde mağduru terk etmişse, mağdurun kendi haline terk edilmesi olgusu gerçekleşmeyeceğinden suç oluşmaz.
Terk suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Faildeki saikin önemi yoktur. Fail yaşı, hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle yasa, sözleşme, doğal bağlılık ilişkisi veya fiili bir nedenden dolayı koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kişiyi terk etme bilinç ve iradesiyle hareket etmelidir. Başka bir deyişle fail, “kendi haline terk” eyleminden doğacak neticeyi bilmeli ve istemelidir.
Mağdurun kendi haline terk edilmesi, icrai ya da ihmali davranışla gerçekleştirilebilir. Terk suçu, gerçek ihmali suçtur ve kanunda tarif edilen belli bir emredici davranışın (terk etmeme) kasten yerine getirilmemesi ile oluşur.
Failin, her bir mağdura karşı ayrı ayrı bakma, koruma ve gözetme yükümlüğü bulunduğundan, birden fazla kişinin suçun mağduru olması durumunda gerçek içtima kuralı uygulanır. Zincirleme suça ilişkin hüküm uygulanamaz. Yani, fail her mağdur için ayrı ayrı cezalandırılır. Örneğin, yaşlı anne babasını ıssız bir yerde bırakan fail, TCK m.97’deki terk suçunun cezası ile iki kez cezalandırılmalıdır.
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Terk Suçu (TCK 97/2)
Maddenin ikinci fıkrasına göre; terk edilen kişinin bir hastalığa yakalanması, yaralanması veya ölmesi hâlinde, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunacaktır. Bu durumda dikkat edilmelidir ki, failin meydana gelen ağır ve başka neticeden dolayı sorumlu tutulabilmesi için, bu netice açısından en azından taksirinin bulunması gerekir. Fakat, bu madde kapsamında söz konusu edilen terk olgusu hâlinde, meydana gelen netice açısından failin çoğu zaman muhtemel kastla hareket ettiğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere terk, bir bebeğin cami avlusu gibi bir yere götürülüp bırakılması şeklinde icrai bir davranışla gerçekleştirilebileceği gibi ileri yaşta bulunan bir kimsenin veya bir bebeğin evde kendi hâline terk edilerek evden dışarı çıkılması durumunda olduğu gibi ihmali bir davranışla da işlenebilir. Özel Daire uygulamalarında, yeni doğan bir bebeğin tren garına bırakılması (Y2.CD -K.2013/17010), bebeğin cami avlusuna bırakılması (Y2.CD- K.2013/26274), küçük çocuğun akrabalarının evinin önüne bırakması (Y3.CD-2013/15884) durumlarında terk suçunun oluşacağı kabul edilmiştir.
Terk suçu bir tehlike suçu olup, terk dolayısıyla bir zararın meydana gelmiş olması şart değildir. Maddenin ikinci fıkrasına göre, terk dolayısıyla mağdurun hastalığa yakalanması, yaralanması veya ölmesi hâlinde, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunacaktır. Ancak failin meydana gelen bu ağır ve başka neticeden dolayı sorumlu tutulabilmesi için, bu netice açısından en azından taksirinin bulunması ve failin mağdurun hastalığa yakalanması, yaralanması veya ölmesini istememesi gerekmektedir. Failin bu maddeye göre sorumlu tutulabilmesi için asıl amacı sadece “terk etmek” olmalıdır. Aksi takdirde fail mağdurun hastalanmasını, yaralanmasını veya ölmesini istemiş ve bu amaçla hareket etmiş ise kasten yaralanma yahut öldürmeden sorumlu tutulacaktır (YCGK-K.2015/493).
Terk Suçunun Cezası Nedir? (TCK 97/2)
Terk suçunun cezası şu şekildedir:
-
Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi haline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (TCK m.97/1).
-
Terk dolayısıyla mağdur bir hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur (TCK m.97/2). Örneğin, cami avlusuna bırakılan bebek öldüğü takdirde fail, TCK m.97/2 yollamasıyla TCK m.87/4 gereği 12 yıldan 16 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Aynı bebeğin ölmemesine rağmen hayati tehlike geçirmesi halinde fail, TCK m.87/1-son gereği 5 yıldan az olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılacaktır.
Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Adli para cezası, işlenen bir suça karşılık hapis cezasıyla birlikte veya tek başına uygulanabilen bir yaptırım türüdür. Terk suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası, adli para cezasına çevrilebilir.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması sanık hakkında hükmolunan cezanın belli bir denetim süresi içerisinde sonuç doğurmaması, denetim süresi içerisinde belli koşullar yerine getirildiğinde ceza kararının hiçbir sonuç doğurmayacak şekilde ortadan kaldırılması davanın düşmesine neden olan bir ceza muhakemesi kurumudur. Terk suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezasıhakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) kararı verilmesi mümkündür.
Ceza ertelenmesi, mahkeme tarafından belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesidir. Terk suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası hakkında erteleme hükümlerinin uygulanması mümkündür.
Suçun Şikayet Süresi, Zamanaşımı ve Uzlaşma, Görevli Mahkeme
Uzlaşma, suç isnadı altındaki şahıs ile suçun mağduru olan şahsın bir uzlaştırmacı aracılığıyla iletişim kurarak anlaşmasıdır. Terk suçu, uzlaşmaya tabi suçlardan değildir.
Terk suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almaz. Şikayetten vazgeçme, ceza davasının düşmesi sonucunu doğurmaz. Suç, savcılık tarafından resen soruşturulmalıdır. Şikayet hakkı, dava zamanaşımı süresinde kullanılabilir.
Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku kurumudur. Terk suçu yargılamalarında olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.
Görevli Mahkeme ve Yargılama Usulü
Terk suçu hakkında yargılama yapma görevi, asliye ceza mahkemesi tarafından yerine getirilir.
Terk suçunda basit yargılama usulü uygulanarak yargılama yapılabilir.
Terk Suçu (TCK 97) Yargıtay Kararları
Bebeği Babası Olduğunu İddia Ettiği Kişinin Kapısına Bırakmak
Sanığın, gayri resmî birlikteliğinden doğan katılanı babası olduğunu iddia ettiği …’nin halasının oğlu olan tanık …’nın evinin kapısına bırakması ve bir daha geri almaması şeklinde gerçekleştiği kabul edilen olayda, suçun yasal unsuru olan, “kendi haline terk” unsuru gerçekleşmediği için terk suçunun oluşmayacağı ancak sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki savunmalarında başka suçtan cezaevinde olduğunu beyan etmesi karşısında sanığın hangi tarihlerde cezaevine girdiği de araştırılarak eylemin TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçunu oluşturup oluşturmayacağı kararda tartışılmadan, eksik kovuşturma, yetersiz gerekçe ve hatalı nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2021/29909).
Çocuğu Hastaneye Terk Etmek
Terk suçunun maddi unsuru yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan mağdurun “kendi haline terk edilmesidir”. Suç bağlamında “kendi haline terk”, failin, mağdurla olan fiili ilişkisini geçici ya da sürekli şekilde kesmesi ve mağduru egemenlik alanının dışına çıkarması, bu bağlamda kendi haline bırakmasıdır. Bu suç “kendi haline terk” gerçekleştiği anda tamamlanır. Terk süresi uzun veya kısa olabilir. Burada önem taşıyan husus, terk süresinin mağdur için tehlike yaratma hususunda yeterli olup olmadığıdır. Kişinin kendi haline terk edilmesi, koruma ve gözetim altında bulunanın, bu yükümlülüğü olan kişi tarafından herhangi bir yerde korumadan yoksun bırakılmasıdır.Suçun oluşması için, failin mağduru, koruma ve gözetim yükümlülüğü üstlenebilecek durumdaki bir kişi veya kurumun kontrolüne bırakmaksızın “terk” fiilini gerçekleştirmesi veya terk anı itibariyle bu yükümlülüklerin kim tarafından taşınacağının belirsiz olması gerekir.
Yargılamaya konu somut olayda; sanığın, evlilik akdi olmadan birlikte yaşadığı … isimli kadının kızı olan …’in, evlilik dışı ilişkisinden doğan çocuğunun, …’in bilgisi dahilinde … tarafından hastane acil servisine bırakılmasına iştirak etmesi biçimindeki eyleminde, suçun yasal unsuru olan, “kendi haline terk” unsuru gerçekleşmediği halde yerinde olmayan gerekçeyle sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2022/12652).
Öldürme Kastıyla Çöp Koteynırına Bırakılan Bebeğin Hayati Tehlike Geçirmesi
Sanığın doğurduğu bebeği çöp konteynırına bırakarak hayati tehlike geçirmesine neden olduğu olayda, sanığın eyleminin TCK’nun 86/3-a maddesi kapsamında olması nedeniyle TCK’nun 87/1-son maddesi uyarınca, 5 yıl hapis cezasına hükmedilmesi yerine, 3 yıl hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır. Ancak, sanığın yenidoğan bebeğini poşete koyup çöp konteynırına atmaktan ibaret eyleminde, olası öldürme kastıyla hareket ettiği, ancak ölümün gerçekleşmemiş olması nedeniyle ortaya çıkan neticeden sorumlu olduğu, bu nedenle gerekçe yerinde görülmemiş ise de sonuç uygulamanın doğru olduğu, ancak eylemin terk suretiyle işlenmediği, aktif hareket olan çöpe atmak suretiyle işlendiği bu nedenle olayda TCK’nun 97/1-2. maddesinin uygulama yerinin bulunmadığı anlaşılmakla hüküm fıkrasından “TCK’nun 97/1-2. maddesi delaleti ile “ ibaresinin çıkarılmasına, hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar : 2014/4460).
Bebeğin Ölmesi ve Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Terk Suçu
Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanığın, gayri resmi olarak başkası ile evliyken eşinden ayrılarak anne ve babası ile birlikte yaşamaya başladığı, başka bir şahısla evlilik dışı girdiği ilişki sonucu hamile kaldığı, hamileliğini anne ve babasından sakladığı, olay günü sabah saatlerinde doğum sancısı başlayınca banyayoya tek başına giderek ayaktayken burada doğum yaptığı, yeni doğan bebeği bir çarşafa sararak salondaki çamaşır makinasının arkasına bıraktığı, kanamasının devam etmesi üzerine annesine rahatsızlandığını söylerek kendisini hastaneye götürmesini istediği, hastaneye gidince yeni doğum yaptığının anlaşıldığı, olayın polise bildirilmesi üzerine sanığın, bebeği ikamet ettiği evde çamaşır makinasının arkasına bıraktığını söylediği, yapılan aramada yeni doğan bebeğin sanığın söylediği yerde çarşafa sarılı şekilde ölü olarak bulunduğu, İstanbul Adli Tıp Morg İhtisas Dairesi ve Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunun raporlarına göre canlı doğduğu anlaşılan bebeğin ölüm nedeninin kesin olarak belirlenemediği olayda; sanığın öldürme kastının kesin olarak saptanamadığı, koruma ve gözetim yükümlülüğünü ihlal ederek yeni doğan bebeği çarşafa sarmak suretiyle çamaşır makinesinin arkasına bırakarak terk etmesi sonucu ölümün meydana geldiği, eyleminin TCK.nun 97/2. maddesi yollamasıyla 87/4. maddesine uyan suçu oluşturduğu anlaşıldığı halde, TCK.nun 87/4, 62 ve 53 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, suç niteliğinde hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar : 2012/4002).
Kasten Öldürme Suçu ile Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Terk Suçu Arasındaki Fark
Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanıklar Recep ve Elif’in nişanlı iken ilişkiye girmeleri nedeniyle Elif’in hamile kaldığı, evlendikten 3 ay sonra doğum vaktinin geldiği, ancak bu durumun çevrelerinde hoş karşılanmayacağını düşünen sanıklar Recep, Elif ve Elif’in annesi sanık Fatma’nın, bir şekilde bebekten kurtulmak istedikleri, bu nedenle olay günü doğum için hastaneye giderken hiçbir bebe kıyafeti götürmedikleri gibi doğum sonrası sağlık görevlilerinin uyarısına rağmen sanık Elif’in bebeği beslemediği, bebek ve annesinin sağlıklı olmaları nedeniyle aynı gün hastaneden taburcu edildikleri, önce bindikleri ticari takside bebeği terk ettikleri, ancak taksi şoförünün uyarısı üzerine sanık Recep’in bebeği aldığı, Elif ve Fatma’nın ise bebekle ilgilenmeden eve çıktıkları, Recep’in şehir dışında ıssız bir yerdeki kullanılmayan tuğla fabrikasına giderek, bebeği ağzı ve yüzü battaniye ile sarılı bir şekilde bahçe duvarı kenarına bırakıp üzerine tuğla parçaları koyarak diğer sanıkların yanına döndüğü, sanıkların çevrelerine Elif’in doğum yaptığını söylemeyerek gizledikleri, 30.10.2006 tarihinde doğan bebeğin 28.11.2006 tarihinde hayvan otlatan tanık İsmail tarafından ölü olarak bulunduğu, Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunun raporuna göre bebeğin “destekten yoksun olarak soğuk ortama terk edilmesine bağlı beslenememe ve ısı kaybı sonucu öldüğü” olayda; sanıkların eylem ve irade birliği içinde alt soylarından olan yeni doğmuş bebeği öldürme suçunu işledikleri anlaşılmakla, TCK.nun 82/1-d-e, maddeleri yerine, sanık Recep’in TCK.nun 83/3, 21/2, 62; sanıklar Elif ve Fatma’nın TCK’nun 97/2, 86/3-a, 87/4, 21/2, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları suretiyle eksik ceza tayini hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar:2010/3459).
Yaşlı ve Bakıma Muhtaç Mağdurun Çocuğu Tarafından Eve Alınmaması
Suç tarihinde 86 yaşında, bakıma muhtaç ve hasta olup konuşma güçlüğü saptanan mağdurun çocukları tarafından nöbetleşe bakıldığı dönemde, bakım dönemi biten gelini Hanife tarafından, mağdurun diğer oğlu olan sanık Raşit’in evine getirildiği, esasen evde bulunan ancak ışıkları söndürüp evde yokmuş intibaı vermeye çalışan sanığın kapıyı açıp annesini almadığı, bunun üzerine mağdurun gelini Hanife tarafından komşusundan istenilen sandalyeye oturtulup sanığın daire kapısı önünde bırakıldığı, sanığın hasta, yaşlı ve bakıma muhtaç olduğunu bildiği annesini gece boyunca evine almadığı ve mağdurun ancak ilerleyen saatlerde kendisini farkeden komşuları tarafından eve alınıp ilgilenildiği olayda, gerek yaşı gerekse hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olduğu anlaşılan mağduru evine kabul etmemek suretiyle kendi haline terk ettiği anlaşılan sanığın eyleminin Yerel Mahkemece TCK’nın 97/1. maddesinde yazılı terk suçunu oluşturduğu kabul edilmesi hukuka uygundur (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/33091).
Yeni Doğan Bebeği Terk Suçu
Sanığın, doğumdan hemen sonra dere yatağına bıraktığını iddia ettiği mağdurun, bırakıldığı yerde beş gün sonra bulunduğunda götürüldüğü Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde görevli uzman doktor tarafından düzenlenen 31.08.2013 tarihli, 42242 sayılı rapor ile Adli Tıp Kurumu Bingöl Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 13.02.2014 tarihli ve 40 sayılı rapor arasında, mağdurun yaşamsal tehlike geçirip geçirmediği konusunda çelişki bulunduğu anlaşılmakla; ilk raporu düzenleyen uzman doktorun düzenlediği raporun içeriği konusunda tanık sıfatıyla ifadesinin alınmasından sonra, mağdura ait tüm tedavi evrakının dosyası ile birlikte Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, mevcut bulgulara göre mağdurun TCK’nun 86. maddesi kapsamında raporunun aldırılması, vücudunda tespit edilen ekimotik lezyonların, mağdura karşı gerçekleştirilen şiddet sonucu mu yoksa doğum sırasında yada açık alanda bir süre kalmasından mı kaynaklandığının belirlenmesi, sanığın, koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan yeni doğan ve yaşı itibariyle kendisini savunamayacak durumda bulunan mağdura karşı herhangi bir şiddet uygulamaksızın ıssız bir yere kendi haline bıraktığının tespit edilmesi halinde eyleminin TCK’nun 97. maddesinde düzenlenen terk suçunu oluşturup oluşturmayacağının karar yerinde tartışılması suretiyle sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar : 2016/2536).
Evlilik Dışı Doğan Bebeğin Terk edilmesi
Oluşa ve dosya içeriğine göre, hafif derecede zeka geriliği nedeniyle ceza sorumluluğu tam olmayan sanık E’nin evlilik dışı hamile kaldığı, Kars Devlet Hastanesi psikiyatri bölümünde yatarak tedavi görmekte olan ve psikotik bozukluk nedeniyle ceza sorumluluğu bulunmayan annesi Tamam’ın yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada doğum yaptığı, yeni doğan bebeğini annesi Tamam ile birlikte poşete koyarak hastane koridorunda bulunan çöp kovasına bıraktığı, ağlama sesi duyan hemşirenin bebeği bulduğu olayda, vücudunda darp ve cebir izi bulunmayan bebeğin vücut sıcaklığının düşük, ağız boşluğunda salgı olması ve göbek kordonunun usulüne uygun bağlanmaması nedeniyle yaşamsal tehlike geçirmeksizin basit tıbbi müdahale ile giderilemez şekilde yaralandığı anlaşılmakla, sanık hakkında terk suçunu düzenleyen TCK’nın 97. maddesinin uygulanıp, uygulanmayacağının karar yerinde tartışmasız bırakılması hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar : 2016/2230).
Aile Hukukundan Kaynaklanan Yükümlülüğün İhlali Suçu
Sanığın gayriresmî birlikteliğinden doğan mağduru hastanede doğurduktan sonra 3,5-4 aylıkken Doğan Net isimli internet kafenin önüne alınacağı inancıyla bırakarak olay yerinden uzaklaşması şeklinde gerçekleşen olayda, suçun “kendi haline terk” unsuru gerçekleşmediği için terk suçunun oluşmayacağı, ancak sanığın mağdura karşı bakım ve gözetim yükümlülüğünü ihlal etmesi nedeniyle eyleminin TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçu oluşturacağının gözetilmemesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2016/668).
Çocuklarını Başkasına Emanet Eden Anne Terk Suçu İşlemiş Olmaz
Sanığın çalışmak amacıyla 2000 ve 2002 doğumlu mağdur çocuklarını anneleri olan G.’e bırakarak Kıbrıs’a gitmesi şeklinde gerçekleşen olayda, suçun “kendi haline terk” unsurunun gerçekleşmemesi nedeniyle yerel mahkemece isabetli biçimde beraat kararı verilmesi hukuka uygundur (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/40857).
Küçük Çocuklarını Emniyetin Önüne Bırakarak Protesto Etmek
Sanıkların, kardeşi olan Ümit’in kaçakçılık suçundan dolayı yakalanmasına ve kaçak sigaralara el konulmasına kızarak yaşları 2 ve 8 arasında değişen 12 çocuğu Seferihisar Emniyet Müdürlüğü bahçesine bıraktıklarının dosya kapsamından anlaşılmasına rağmen, Yerel Mahkemece sanıkların yargılama aşamasında değişen ve kendilerini suçtan kurtarmaya yönelik beyanlarına itibar edilerek, pazarcı olan sanıkların pazarda çıkan kavgadan çocukların zarar görmemesi için Emniyet Müdürlüğüne emaneten bırakıldığı şeklindeki gerekçe ile beraat kararı verilmiş ise de; sanıkların kardeşlerinin kollukça yakalanmasına kızarak 2 ve 8 yaş aralığındaki 12 çocuğu Emniyet Müdürlüğü önüne, adeta alın bu çocuklara siz bakın anlamına gelebilecek biçimde bırakmak eylemlerinde, suçun “kendi haline terk” unsurunun gerçekleşmemesi ve eylemin bakım ve gözetime yönelik yükümlülüklerine aykırılık oluşturmaması nedeniyle bu davranışın TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçunu da oluşturmaması karşısında verilen beraat kararı hukuka uygundur (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar:2015/33633).
Eşin ve Babanın Yazlıkta Tek Başına Bırakılarak Terk Edilmesi
Sanığın, eşi olan ve ayrıca mahkeme kararı ile hakkında kısıtlama kararı verilen mağdur E. C.’nın vasisi olduğu, diğer mağdur A. C.’nın da babası olduğu, her iki mağdur üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunduğu, sanığın 2006 doğumlu çocuğu A.. C.’yı hezeyanlı bozukluk hastalığı nedeniyle hakkında kısıtlama kararı verilen mağdur E.. C.. ile birlikte yazlık olarak kulllandıkları evlerinde yalnız bırakarak yanlarına gelip gitmediği, ihtiyaçlarını karşılamadığı yolundaki iddianın ispatlanması halinde, sanığın bu kişilere yönelik bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunduğundan eyleminin terk suçunu oluşturacağı, yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun unsurlarının oluşmayacağı saptanmıştır.
Bu durumda öncelikle;
Soruşturma aşamasında dinlenen tanıklar A.. K.. ve N.. D.. ile mağdur E.. C.. hakkında şikayet dilekçesi veren komşuların tanık sıfatıyla dinlenerek, sanığın mağdurlar üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği hususunun açıklığa kavuşturulması gerekirken, kovuşturma aşamasında bu tanıklardan A.. K.. ve N.. D..’in dinlenmelerinden vazgeçilerek, ayrıca sanığın mağdurları bırakıp gittiğini, ilgilenmediğini, sanığın eşi olan mağdur E.. C..’nın da site sakinlerine zarar verip huzursuz ettiğini bildirip şikayetçi olan komşuları çağrılıp dinlenmeden eksik araştırma ve yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/40853).
Bebeğini Hastanede Bırakarak Gitmek Suç mudur?
Sanığın hastanede gerçekleştirdiği doğum sonrasında mağdur çocuğu, eşinden ayrı yaşaması ve bebeğe bakamayacağını düşünerek, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne teslim edilmek üzere hastanede bırakıp gitmesi ve bir gün sonra mağduru hastaneden geri alıp bakması şeklinde gerçekleşen olayda, suçun “kendi haline terk” unsurunun gerçekleşmemesi ve çok kısa süreli olarak gerçekleştirilen eylemin bakım ve gözetime yönelik yükümlülüklere aykırı davranmaya ilişkin TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçunu da oluşturmaması karşısında, verilen beraat kararı hukuka uygundur (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/39621).
Terk Suçundan Mağdur Çocuğa Zorunlu Avukat veya Temsil Kayyımı Atanmalıdır
Mağdur çocuk ile anne ve babası olan sanıklar arasında menfaat çatışması bulunduğu gözetilerek yetkili mahkemeden 4721 sayılı TMK’nın 426. maddesine göre, çocuk mağdur için temsil kayyımı atanması veya CMK’nın 234/2. maddesi gereğince baro tarafından bir vekil görevlendirilmesi sağlanıp bu suretle mağdurun temsili ile şikayet ve davaya katılma haklarının kullanılmasına imkân tanınmadan eksik kovuşturma ve hatalı nitelendirme ile hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/33629).
Evlilik Dışı Çocuğun Hastanede Terk Edilmesi Suçu
Sanığın, gayriresmî ilişkisinden doğan katılanın yakınları tarafından öğrenilmesinden korktuğu için katılanı rahatsızlığı nedeniyle hastanede tedavi altında bulunduğu sırada hastanede bırakarak ayrılması şeklinde gerçekleşen olayda, suçun “kendi haline terk” unsurunun gerçekleşmemesi ve eylemin bakım ve gözetime yönelik yükümlülüklerine aykırılık oluşturmaması nedeniyle bu davranışın TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçunu da oluşturmaması karşısında, verilen beraat kararı hukuka uygundur (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/33637).
Bebeği Geçici Süreyle Bir Akrabaya Bırakmak Suç Değildir
Sanığın, bir buçuk yaşında olan oğlu mağdur M.B’i, boşanma aşamasında olduğu eşinin kardeşi B.B’e 2-3 günlük geçici bir süre için bırakarak ayrılması şeklinde gerçekleşen olayda, suçun “kendi haline terk” unsurunun gerçekleşmemesi ve eylemin bakım ve gözetime yönelik yükümlülüklerine aykırılık oluşturmaması nedeniyle, bu davranışın TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçunu da oluşturmaması karşısında, verilen beraat kararı yerindedir (Yargıtay 4.Ceza Dairesi - Karar : 2015/33638).
Bebeği Tanımadığı Kişilerin Kapısına Hiçbir Tedbir Almadan Bırakmak Terk Suçudur
Sanığın gayriresmî birlikteliğinden doğan mağduru hastanede doğurduktan sonra tanımadığı kişilerin evinin kapısının önüne hiç bir tedbir almadan ve dikkat göstermeden bırakarak olay yerinden uzaklaşması şeklinde gerçekleşen olayda, suçun “kendi haline terk” unsurunun gerçekleşmesi nedeniyle verilen mahkumiyet kararı hukuka uygundur (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/33639).
Yeni Doğmuş Bebeği Bir Kişiye Bıraktıktan Sonra Arayıp Sormama
Sanığın, yeni doğmuş mağduru ücret karşılığı bakması için anlaştığı tanık A’ya bırakması, başlarda mağduru emzirmek amacıyla gidip geldiği ancak bir süre sonra mağduru arayıp sormaması şeklinde gerçekleşen eyleminde, suçun “kendi haline terk” unsuru gerçekleşmediği için terk suçunun oluşmayacağı ve eylemin bakım ve gözetime yönelik yükümlülüklerine aykırılık oluşturmadığı, bu davranışın TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçunu da oluşturmaması karşısında, verilen beraat kararı yerindedir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/33640).
Fark Edilmesini Sağlayacak Şekilde Çocuklarını Terk Etme
Sanığın, olay günü tartıştığı eşi Bekir’in müşterek evden ayrılıp ablası Rahime’nin evine gitmesine sinirlenerek, biri bir buçuk, diğeri 10 yaşında olan müşterek çocuklarını eşi Bekir’in de kaldığı Rahime’nin evinin kapısının önüne bırakması, ardından da kapıyı çalarak mağdurların fark edilmelerini sağlaması şeklinde gerçekleşen olayda, suçun “kendi haline terk” unsurunun gerçekleşmemesi ve eylemin bakım ve gözetime yönelik yükümlülüklere aykırılık oluşturmaması nedeniyle bu davranışın TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçunu da oluşturmaması karşısında, verilen beraat kararı yerindedir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/33641).
Çocukları Ortak İkamette Bırakarak Evden Ayrılma
Sanığın eşi ile yaşadığı anlaşmazlık sonucunda en büyüğü 1994, en küçüğü ise 2005 doğumlu olan 6 çocuğunu ortak ikametlerinde bırakarak evden ayrılması şeklinde gerçekleşen eyleminde suçun yasal unsuru olan, “kendi haline terk” unsuru gerçekleşmediği için terk suçunun oluşmayacağı ve eylemin bakım ve gözetime yönelik yükümlülüklerine aykırılık oluşturmaması karşısında bu davranışın TCK’nın 233. maddesinde düzenlenen aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğü ihlal suçunu da oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararı hukuka uygundur (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/33642).
Bebeğini Kayınvalidesinin Kapısına Bırakarak Zile Basıp Kaçma
Sanığın resmi nikahlı eşi ile aralarında bulunan anlaşmazlık nedeniyle 2011 doğumlu olup bir yaşında bulunan bebeğini kayınvalidesinin evinin kapısının önüne bıraktıktan sonra zile basarak uzaklaşması ve mağdurun içeriye alındığını gördükten sonra oradan ayrılması şeklinde gerçekleşen olayda, suçun “kendi haline terk” unsurunun gerçekleşmemesi nedeniyle, Yerel Mahkemece isabetli biçimde sanığın beraatine karar verilmiştir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar : 2015/33093).
Çocuğu Terk Ettikten Sonra Alınana Kadar Uzaktan Gözetlemek
Mağdurun, resmi nikah akdi olmaksızın birlikte yaşayan sanıkların bu beraberliğinden 14.01.2013 tarihinde dünyaya geldiği, sanıkların birlikte yaşamasını istemeyen sanık Halime’nin annesi Latifa’nın, doğumdan bir hafta sonra sanıkların evine giderek sanık Halime’yi mağdur çocuğunu bırakarak baba evine dönmesi konusunda ikna etmesi üzerine, Halime’nin de mağduru diğer sanık Ali’ye teslim ettiği, sanık Ali’nin bir haftalık mağdura tek başına bakamayacağı için Çocuk Esirgeme Kurumu’na bırakacağını söylemesi karşısında, sanık Halime’nin de bu teklifi kabul ederek evi terk etmesi üzerine bu kez sanık Ali’nin annesi olmadan mağduru Çocuk Esirgeme Kurumuna bırakamayacağını düşünerek, Kuruma yakın bir yerde işlek cadde üzerinde park halinde bulunan bir aracın kaputunun üstüne, puset içerinde ve “çocuk yuvasına götürülmesi rica olunur” şeklindeki bir notu da üzerine bıraktıktan sonra, mağdurun başkası tarafından güvenli bir şekilde alınıncaya kadar onu uzaktan gözlemesi, ardında da bebek mağdurun Çocuk Esirgeme Kurumu’na yerleştirilmesi şeklinde gerçekleşen olaylarda, suçun “kendi haline terk” unsurunun gerçekleşmediği gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 4.Ceza Dairesi - Karar : 2015/33095).
Terk Suçuna Yardım Etme
Sanığın erişkin yaşta olması ve aklen ya da bedenen bir maluliyetinin de bulunmaması karşısında, henüz birkaç günlük bebeğinin cami avlusuna terkedilmesine engel olabileceği halde göz yumması nedeniyle TCK’nun 37. maddesi delaletiyle aynı kanunun 97. maddesi uyarınca cezalandırılması yerine, savunmasına itibar edilerek beraatine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 2. Ceza Dairesi - Karar : 2013/26274).
Yeni Doğan Bebeği Poşet İçerisinde Tren Garına Bırakma
Sanıkların müşterek birlikteliklerinden olma yeni doğan ve kendini idare edemeyecek durumda olan bebeklerini, poşet içerisinde tren garı otoparkına bırakmak şeklinde gerçekleşen eylemlerinin TCK’nun 97. maddesinin 1. fıkrasındaki suçu oluşturduğu gözetilmeden, atılı suçtan sanıkların mahkumiyetleri yerine yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 2. Ceza Dairesi - Karar : 2013/17010).
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.