İrtikap Suçu Nedir? (TCK md.250)
İrtikap suçu, kamu görevlisinin (memur, bilirkişi vb.), icra ettiği kamu görevinin kendisine sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, muhatap olduğu kişilerden yarar sağlamaya veya bu kişileri yarar sağlama yönünde vaatte bulunmaya yönlendirmesi ile oluşur. İrtikap suçu, kamu görevlisinin tek taraflı olarak mağdurun iradesini etkilemesi neticesinde işlenen bir suçtur.
TCK md.250’de düzenlenen irtikap suçu, seçimlik hareketli bir suç olup kamu idaresinin güvenirliğine ve işleyişine karşı suçlar arasındadır. İrtikap suçu, üç farklı şekilde işlenebilir:
-
İcbar (zorlama) suretiyle irtikap suçu,
-
İkna suretiyle irtikap suçu,
-
Muhatabının hatasından yararlanarak işlenen irtikap suçu.
İrtikap suçu ve cezası, 5237 sayılı TCK’nın 250. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
TCK m. 250
(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İrtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.
İrtikap Suçu Şikayet Süresi ve Dava Zamanaşımı
İrtikap suçu, takibi şikayete bağlı olan suçlar kategorisinde değildir. Bu nedenle, savcılık suçun işlendiğini öğrenir öğrenmez kendiliğinden soruşturma başlatır.
İrtikap suçu ile ilgili dava zamanaşımı süresi 15 yıldır. Suçun işlendiğinin bu süre içerisinde savcılığa bildirilmesiyle soruşturma ve kovuşturma yapılabilir.
İrtikap Suçunun Şartları Nelerdir?
İrtikap suçunun faili kamu görevlisidir. Bu nedenle ceza hukukunda “özgü suç” olarak kabul edilen suç tiplerindendir. Kamu görevlisi dışındaki kişilerin irtikap suçu işlemesi mümkün değildir. Kamu görevlisi olmayan kişiler, suça iştirak ettiklerinde irtikap suçuna yardım etme veya azmettirme gibi iştirak hükümleri gereği yargılanabilirler.
TCK md. 6/1-c’ye göre kamu görevlisi şu şekilde tanımlanmıştır: Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi anlaşılır. Buna göre; milletvekili, belediye başkanı, belediye meclis üyesi, gibi seçilenler; avukat, hakim, savcı, bilirkişi, tanık gibi yargı görevi yapanlar; kaymakam, vali, öğretmen, emniyet müdürü, polis gibi atanan memurlar kamu görevlisi olarak kabul edilir.
İrtikap suçunun işleniş biçimine göre faili verilecek ceza miktarı da değişmektedir. İrtikap suçunun üç farklı şekilde işlenmesi mümkündür:
İcbar (Zorlama) Suretiyle İrtikap Suçu ve Cezası (TCK md.250/1)
Uygulamada irtikap suçunun en çok işlenen şeklidir. Kamu görevlisinin kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak kendisine veya başkasına fayda sağlamaya veya vaad etmeye zorlaması (icbar etmesi) ile icbar suretiyle irtikap suçu meydana gelir. Kamu görevlisi, konumu gereği etkili bir konuma sahiptir. Kamu görevinin verdiği yetki ve imkanlar nedeniyle ayrıcalıklı üstün bir konuma sahip hale gelen kamu görevlisi, sahip olduğu bu nüfuzu kötüye kullanarak mağduru kendisine yarar sağlamaya mecbur bırakmaktadır.
Suçun bu şekildeki seçimlik hareketinin en önemli unsuru “icbar etme” (zorlama) fiilidir. Kamu görevlisi, görevinden dolayı sahip olduğu nüfuzu kötüye kullanarak mağduru belli bir şekilde davranmaya zorlamaktadır. Kanunda icbar etme (zorlama) fiili, manevi cebir anlamında kullanılmaktadır. Yoksa, kamu görevlisi maddi cebir kullanarak, yani fiziksel zor kullanarak failden menfaat elde etmeye çalışırsa icbar suretiyle irtikap suçu değil, yağma suçu meydana gelir.
Kamu görevlisinin uyguladığı manevi cebir (manevi zorlama), belli bir aşamaya, yoğunluğa ve ciddiyete ulaştığında icbar suretiyle irtikap suçu oluşur. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında fiilin işlenmesi, mağdurun, failin uyguladığı manevi baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma imkanının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak şartıyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dahildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaat edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi, icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel koşullar dikkate alınarak belirlenmelidir (YCGK–K.2013/26).
İcbar suretiyle irtikap suçunda, kamu görevlisi, haksız tutum ve davranışlarıyla karşı tarafı baskı altına alarak, karşı tarafın kendisine veya işaret ettiği kişilere yarar sağlaması huşunda mecbur hissetmesine yol açması söz konusudur. Kamu görevlisinin bu aşamaya gelmeyen, telkin, öneri ve teşvik niteliğindeki davranışlarla yarar sağlaması halinde rüşvet suçu oluşabilecektir.
Yukarıda açıkladığımız yargısal uygulmalar dışında TCK, “icbar etme” (zorlama) kavramını da açıklayarak “icbar etme” hususunda kanuni bir karineye de yer vermiştir. Buna göre; kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir (TCK md.250/2).
İcbar (zorlama) suretiyle irtikap suçunun cezası, 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md. 250/1).
İkna Suretiyle İrtikap Suçu ve Cezası (TCK md.250/2)
Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi ikna suretiyle irtikap suçunu işlemiş olur (TCK md. 250/2).
İkna suretiyle irtikap suçunda kamu görevlisi hileli davranışlar sergileyerek mağdurun iradesini etki altına almaktadır. Kamu görevlisinin yaptığı hareketlerin ikna suretiyle irtikap suçu olarak kabul edilebilmesi için, bu hareketlerin neticeyi gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Kamu görevlisinin basit bir şekilde tavsiyelerde bulunması veya hile teşkil etmeyecek şekilde tavsiyelerde bulunması ikna suretiyle irtikap suçuna vücut vermez.
Kamu görevlisi mağduru sözlü bir şekilde ikna edebileceği gibi yazılı sahte evrak kullanarak da ikana edebilir. Önemli olan nokta, hileli davranışlarla mağdurun ikna edilmesi, iradesinin baskı altına alınmasıdır.
Örneğin; devlet hastanesinde doktorun bıçak parası veya ameliyat parası adı altında hastadan para istemesi, hastanın da bu talebin yasa veya yönetmeliğe uygun olduğunu düşünerek vermesi halinde, doktorun işlediği fiil ikna suretiyle irtikap suçu olarak kabul edilir.
İkna suretiyle irtikap suçunun cezası, 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md.250/2).
Hatadan Yararlanma Suretiyle İrtikap Suçu ve Cezası (TCK md.250/3).
Hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçunda kamu görevlisi aktif konumda değildir. Mağdur farkında olmadan bir hata yapmakta, kamu görevlisi de mağdurun bu hatasından yararlanarak menfaat temin etmektedir. Suçun hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçu olarak kabul edilebilmesi için, kamu görevlisinin, mağdurun yapmış olduğu hataya hiçbir katkısının olmaması gerekir. Yani, mağdur kendi kendine bir hataya düşmeli, kamu görevlisi de hatanın meydana gelmesinde hiçbir payı olmamasına rağmen, hatadan yararlanarak menfaat temin etmeye çalışmalıdır.
Hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçunun cezası, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md. 250/3).
Denetim Görevinin İhmali Suretiyle İrtikap Suçu ve Cezası (TCK md.251)
İrtikap suçunun işlenmesine kasten göz yuman denetimle yükümlü kamu görevlisi, işlenen suçun müşterek faili olarak sorumlu tutularak cezalandırılır (TCK md.251/1). Denetimle yükümlü kamu görevlisinin kasten göz yumduğu irtikap suçu türü hangisiyse; yani ikna, icbar veya hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçlarından hangisi işlenmişse, kendisi de o suçun cezası ile cezalandırılır.
Örneğin; vergi dairesi müdürü, bir memurun nüfuzunu kullanarak mükellefi daha fazla para ödemeye ikna etmesine göz yumması halinde, ikna suretiyle irtikap suçunun cezası ile celandırılır.
Denetim görevini ihmal ederek, irtikap suçunun işlenmesine imkan sağlayan kamu görevlisi, 3 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (TCK md. 251/2). Bu halde, denetim yapmakla yükümlü olan kamu görevlisinin kastı yoktur, ihmali nedeniyle ayrıca cezalandırılması kabul edilmiştir.
İrtikap Suçu Etkin Pişmanlık ve Ceza İndirimi
Etkin pişmanlık, kişinin işlediği suçtan dolayı özgür iradesiyle sonradan pişman olması ve suç teşkil eden fiilin meydana getirdiği olumsuzlukları gidermesi halinde başvurulan bir ceza indirimi nedenidir.
İrtikap suçunda etkin pişmanlık yoluyla ceza indirimi mümkün değildir. Ancak, irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak; icbar, ikna veya hatadan yararlanma suretiyle işlenen irtikap suçu neticesinde verilen hapis cezası 1/2 oranına kadar indirilebilir (TCK md.250/4).
İrtikap Suçu Erteleme, Hagb, Adli Para cezası
Adli para cezası, TCK’da suç karşılığında hapis cezasına alternatif olarak düzenlenen bir yaptırımdır. İcbar veya ikna suretiyle irtikap suçunda, hükmedilen cezanın adli para cezasına çevrilmesi ceza miktarı nedeniyle mümkün görünmemektedir. Ancak, hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçu adli para cezasına çevrilebilir.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması sanık hakkında hükmolunan cezanın belli bir denetim süresi içerisinde sonuç doğurmaması, denetim süresi içerisinde belli koşullar yerine getirildiğinde ceza kararının hiçbir sonuç doğurmayacak şekilde ortadan kaldırılması davanın düşmesine neden olan bir ceza muhakemesi kurumudur. İcbar suretiyle irtikap suçu açısından hükmün açıklanamsının geri bırakılması kurumunun uygulanması mümkün değildir. İkna suretiyle irtikap suçunda ise TCK md.250/4 çerçevesinde indirim yapıldığında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) kurumunun uygulanma ihtimali gerçekleşir. Hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçunda ise alt sınır 1 yıl olduğundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi mümkündür.
Erteleme, mahkeme tarafından belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesidir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda yapılan açıklamalar cezanın ertelenmesi kurumu açısından da geçerlidir.
İrtikap Suçunun Diğer Suçlarla İlişkisi
TCK m.250’de düzenlenen irtikap suçu; rüşvet suçu (TCK m.252), zimmet suçu (TCK m.247) ve görevi kötüye kullanma suçu (TCK m.257) ile karıştırılmamalıdır.
1. Görevi Kötüye Kullanma ile İrtikap Suçu Arasındaki İlişki
Görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmesiyle oluşan genel bir suçtur. Görevi kötüye kullanma suçunun düzenlendiği TCK’nın 257. maddesinin genel, tali ve tamamlayıcı bir hüküm olduğundan irtikap suçunun unsurlarının meydana gelmediği hallerde vücut bulabilir. İrtikap suçunun unsurlarının oluştuğu hallerde fail özel bir suç olan irtikap suçundan cezalandırılarak görevi kötüye kullanma suçu nedeniyle cezalandırılmayacaktır. Çünkü, görevi kötüye kullanma suçu kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında görevin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle işlenen genel bir suçtur.
2. Rüşvet Suçu ile İrtikap Suçu Arasındaki İlişki
Rüşvet suçu, görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlanması ile oluşur. İrtikap tek failli kişisel bir suçtur, kamu görevlisi tarafından işlenmektedir. Rüşvet ise, kamu görevlisinin de taraf olduğu çok failli bir suçtur. İrtikapta fert, yararı iradesi haricinde mağdur sıfatıyla temin ettiği halde, rüşvette fert, yararı serbest iradesiyle ve fail sıfatıyla temin etmektedir. İrtikapta kamu görevlisi görevinin sağladığı nüfuzu veya görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle işlediği halde, rüşvette görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapmak suretiyle işlemektedir (CGK-K.2010/70).
3. Zimmet Suçu ile İrtikap Suçu Arasındaki İlişki
Zimmet suçu, kamu görevlisi olan şahsın görevi nedeniyle zilyetliği kendisine verilmiş olan veya gözetimiyle sorumlu olduğu mallar üzerinde görev çerçevesine aykırı bir şekilde tasarrufta bulunmasıyla oluşan bir suçtur. İrtikap suçunda ise herhangi bir mal veya paranın kamu görevlisinin zilyetliğine devredilmesi şart değildir. İrtikap suçu ise, zimmet suçundan farklı olarak kamu görevlisinin nüfuzunu kullanarak belli yoğunlukta baskı veya hileli davranışlar sergilemesi ile meydana gelen bir suç tipidir.
İrtikap Suçu Yargıtay Kararları
Hatadan Yararlanarak İrtikap Suçu
Kamu görevlisi (memur) olan sanık, şikayetçilerin akaryakıt istasyonunun ölçü ve ayarını yapmıştır. Kamu görevlisinin yaptığı bu işlem kanunen ücretsiz yapılmalıdır. Ücretsiz olduğunu bilmeyerek, işlem bedelini soran şikayetçilerden kamu görevlisi memur tarafından işlem bedeli olarak 200 TL alınmıştır. Kamu görevlisi memurun aktif bir davranışı olmadan şikayetçilerin hatasından faydalanarak parayı alması şeklinde gelişen olayda; eylem TCK’nın 250/3’te düzenlenen hatadan yararlanarak irtikap suçuna uyduğu halde ikna suretiyle irtikap suçundan ceza verilmesi kanuna aykırıdır (Yargıtay 12. Ceza Dairesi – 2012/10002).
İkna Suretiyle İrtikap Suçu
Mahkeme zabıt katibi memuru olarak görev yapan sanığın temyiz masrafı adı altında 180 TL alması ve bir kısmını zimmetine geçirmesi şeklinde gerçekleşen olayda; mağdurun, sanığın her türlü davranışının yasalara uygun olacağı, yetki ve olanaklarını yasaya uygun olarak kullanacağı inanç ve beklentisi içinde bulunmasına rağmen, bu inanç ve güvenden yararlanarak mağdurun iradesini yanıltıp paranın ödenmesini temin ederek çıkar sağlamanın söz konusu olması karşısında ikna suretiyle irtikap suçu işlenmiştir. Zabıt katibi memurun işlediği fiilin görevi kötüye kullanma suçu olarak değerlendirilip cezalandırılması kanuna aykırıdır (Yargıtay 5. Ceza Dairesi – 2015/13930 karar).
Rüşvet Almaya Teşebbüs/İrtikap Suçuna Teşebbüs
Emniyet mensubu polis memurları, şikayetçinin iş yerini kontrol ederek yabancı uyruklu kaçak işçi çalıştırıldığını tespit ettikleri ve bunun üzerine “Üçünü ver götürelim, işlem yapalım, hepsi sana ağır gelir kaçak işçi başına 5800 TL cezası var” dedikleri, iş yeri sahibinin kabul etmemesi üzerine sanıkların “2.000 TL ver seni görmeyelim” dedikleri, mağdurun gerçekte anlaşmayı kabul etmemesine rağmen kabul etmiş gibi görünerek yanında o kadar para olmadığını, daha sonra ödeyebileceğini söyleyerek polis memurlarını savcılığa şikayet ederek yakalanmalarını sağladığı olayda; polis memurlarının mevzuat hükümleri çerçevesinde işlem yapmaları gerekirken bu işlemi yapmamak için para almaya kalkıştıkları böylece sübut bulan bu eylemleri yapılması gerekli bir işi yapmamaları için menfaat sağlamak niteliğinde olup rüşvet almaya teşebbüs suçunu oluşturur. Polis memurlarına irtikap suçuna teşebbüs hükümleri gereği ceza verilmesi kanuna aykırıdır (Yargıtay 5. Ceza Dairesi – 2015/8809 karar).
Belediye Memurunun İkna Suretiyle İrtikap Suçu İşlemesi
Belediye yazı işleri müdürü ve evlendirme memuru olarak görev yapan sanığın, 2010 yılı için evlilik cüzdanı bedeli 75 TL olduğu halde, evlenme işlemi için müracaat eden mağdurlar M. D.’dan 150 TL, H. K.’dan 150 TL, E. N.’dan 100 TL ve Ü. Ş.’den 100 TL’yi elden aldığı halde vezneye 75’er TL yatırıp geri kalan parayı uhdesinde tutmak suretiyle gerçekleştirdiği eylemlerinde, mağdurların, sanığın yapacağı her türlü davranışının yasalara uygun olacağı, yetki ve olanaklarını yasaya uygun olarak kullanacağı inanç ve beklentisi içinde bulunmalarına rağmen, bu inanç ve güvenden yararlanarak mağdurları paralarını yatırmak üzere vezneye sevk etmek yerine, onların iradelerini yanıltıp paraların kendisine ödenmesini temin ederek çıkar sağlamanın söz konusu olması karşısında ikna suretiyle irtikap suçu meydana gelmiştir. Suçun görevi kötüye kullanma suçu olarak nitelendirilip cezalandırılması hukuka aykıdır (Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2015/1500 karar).
Rüşvet Alma Suçu/İrtikap Suçu
İstanbul F. Sultan M. köprüsü Avrupa yakası gişeleri önünde KGS kartı olmayan sürücülere kendilerinin temin ettikleri kartı okutarak araç geçiş ücretinin yaklaşık 2 katı tutarında ücret alarak haksız gelir elde ettikleri, ayrıca simit, su, helva satışı yaptıkları, kendilerine engel olmaması için Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmetler Büro Amirliğinde görev yapan ve köprü gişelerinde “seyyar satıcılar ve korsan geçiş yaptıran şahıslara müdahale, bunların eylemlerini önleme ve bu şahıslar hakkında Karayolları Trafik Kanununun 68/c maddesine göre cezai işlem yapılmak üzere trafik ekibine teslim etme” görevleri bulunan E.’le irtibata geçtikleri, sanığın görevinin gereklerine aykırı davranarak yapması gereken işlemleri yapmama karşılığında yasal olmayan geçişler ve satışlardan elde edilen gelirlerden günlük ortalama 350 TL para aldığı olayda; polis memurunun zincirleme şekilde rüşvet alma suçundan cezalandırılması gerekir. Çünkü, irtikap suçunun icbar veya ikna unsurunun bulunmadığı, diğer kişilerin de yasal olmayan zeminde yer aldıkları ve baskıdan kolayca kurtulma imkanına sahip oldukları anlaşıldığından memurun irtikap suçu nedeniyle cezalandırılması hukuka aykırıdır (Yargıtay 5. Ceza Dairesi – 2014/4881 karar).
İrtikap Suçunda Davaya Müdahil Olma Hakkı
Sanıklar hakkında irtikap suçundan kamu davası açıldığı, müşteki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bu suçun zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK’nın 233, 234. maddeleri gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve diğer haklarını kullanabilmesi için duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği halde, usulen dava ve duruşmalar bildirilmeden, davaya katılma ve Ceza Muhakemesi Kanununun mağdur ve katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilmesi usul ve yasaya aykırıdır (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - 2016/6697).
İrtikap ve Rüşvet Suçu Arasındaki Fark Nedir?
Sanıklar A. C. ve N. G.’ün Bağcılar İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliğinde görevli polis memurları oldukları, sanıkların olay tarihinde mağdurlar D. A. ve F. A.’ın işlettiği B. Ü. paket atölyesine gelerek kendilerini polis olarak tanıttıktan sonra iş yeri sahibi Duran’a yönelik olarak iş yerinde kaçak işçi çalıştırıldığına dair ihbar aldıklarını belirtip, iş yerini kontrol ederek yabancı uyruklu kaçak işçi çalıştırıldığını tespit ettikleri ve bunun üzerine “Üçünü ver götürelim, işlem yapalım, hepsi sana ağır gelir kaçak işçi başına 5800 TL cezası var” dedikleri, iş yeri sahibinin kabul etmemesi üzerine sanıkların “2.000 TL ver seni görmeyelim” dedikleri, mağdurun gerçekte anlaşmayı kabul etmemesine rağmen kabul etmiş gibi görünerek yanında o kadar para olmadığını, akşama kadar ayarlayabileceğini söylemesi üzerine randevulaşarak olay yerinden ayrıldıkları, aynı gün akşam saatinden sonra tekrar işyerine gelerek paranın ayarlanıp ayarlanmadığını sordukları, paranın hazır olmadığını anlamaları üzerine paranın Cumartesi gününe kadar hazırlanması gerektiğini söyleyerek iş yerinden ayrıldıkları, bunun üzerine mağdurun sanıkların polis olup olmadığı konusunda da şüpheye düşmesi nedeniyle olayı kızı olan Vahide’ye anlatması üzerine Vahide’nin de polis 155 ihbar hattını arayarak durumu bildirdiği, daha sonra da mağdurların kolluğa başvurdukları ve emniyet görevlilerinin de Cumhuriyet Savcısı ile bağlantı kurdukları ve şüphelilerin gelmesi halinde suç üstü yapılması konusunda talimat alarak iş yerinde konuşlandıkları ve olay günü saat 17.30 sıralarında her iki sanığın tekrar iş yerine geldiğinde yakalandıkları, çalışma izni olmayan yabancı uyruklu işçi çalıştıran mağdurların bu durumunu tespit etmeleri üzerine durumun yasal olarak daha ağır sonuçlar doğuracağı şeklinde haksız menfaat elde etmek amacıyla mağduru para vermeye zorlamaları şeklinde gerçekleşen eylemin irtikap suçunu oluşturduğu, sanıkların henüz parayı almadan yakalandıkları eylemin bu nedenle kalkışma aşamasında kaldığının kabulü gerektiğinden bahisle cezalandırılmalarına karar verilmiş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, Mahkemece de kabul edilen somut olayın oluş şekline göre sanıkların öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Yasanın öngördüğü anlamda icbar ve ikna boyutuna varan davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun 21. maddesi uyarınca sigortasız yabancı işçi çalıştırma fiilinin idari para cezası yaptırımını gerektirdiği, anılan Yasanın 20. maddesinde Kanun kapsamına giren yabancıların ve işverenlerin bu Kanundan doğan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerinin Bakanlık iş müfettişleri ve Sosyal Güvenlik Kurumu müfettişleri tarafından denetleneceğinin, Bakanlık bölge müdürünce, gönderilen tutanaklara ve denetim raporlarına göre bu Kanunda yer alan idari yaptırımların uygulanacağının ifade edildiği, anılan maddenin ikinci fıkrasında kolluk kuvvetlerinin kendi mevzuatları gereğince işyerlerinde yapacakları her türlü denetim, inceleme ve kontrol sırasında yabancı çalıştıran işverenler ile yabancıların bu Kanundan doğan yükümlülükleri yerine getirmediklerini tespit etmeleri halinde, durumun Bakanlığa bildirileceğinin belirtildiği, 5683 sayılı Yasanın 15. maddesi uyarınca Türkiye’de serbest olarak veya memur, müstahdem ve işçi sıfatıyla çalışacak yabancıların keyfiyeti işe başladıklarından itibaren en çok 15 gün zarfında ikamet ettikleri yerin polis veya jandarma karakoluna bizzat veya bilvasıta haber vermeye ve ikamet tezkerelerine kaydettirmeye mecbur oldukları, eylemin müeyyidesinin anılan Yasanın 24. maddesi uyarınca idari para cezasını gerektirdiği anlaşılmış olup; mağdurun işlettiği işyerinin niteliği gereği denetlemeye yetkili olmadıkları ve aynı zamanda açıklanan kanun hükümleri uyarınca idari yaptırım uygulama görevlerinin de bulunmadığı, ancak 09/05/2012 günlü tutanakta belirtildiği üzere izinsiz yabancı işçi çalıştırıldığı ihbarını alıp olay yerine gelen ve bu durumu tespit eden sanıkların 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu Ek 6. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrasında yer alan “Yapılacak araştırma sonunda edinilen bilginin bir kabahate ilişkin olduğu hallerde, konu araştırılarak gerekli yasal işlem yapılır veya yapılması sağlanır.” hükmü ve yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde işlem yapmaları gerekirken bu işlemi yapmamak için para almaya kalkıştıkları böylece sübut bulan bu eylemlerinin yapılması gerekli bir işi yapmamaları için menfaat sağlamak niteliğinde olup rüşvet almaya teşebbüs suçunu oluşturduğu, suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/1, 35 62. maddeleri ve suç tarihinden sonra yürürlüğe giren TCK’nın 252/1, 252/4 62. maddeleri uygulanarak lehe Yasanın belirlenmesi gerektiği gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile irtikap suçuna teşebbüsten mahkumiyet kararları verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2015/8809).
İcbar veya İkna Suretiyle İrtikap Suçunda Meşru Zeminde Bulunmayan Müşteki ve Rüşvet Suçu
İcbar suretiyle irtikap suçu; kamu görevlisinin görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak kişiyi tazyik etmesi ile başlayıp, bu sıkıştırma karşısında mağdurun kamu görevlisinin haksız işlemlerini önlemek zorunluluğunu duyarak ona menfaat temin ve vaat etmesi ile oluşur. Kamu görevlisi açıkladığı istekler yerine getirilmezse mağdurun işini yapmayacağını söylemek suretiyle onu manevi cebir altında bulundurmaktadır. Böyle haksız bir durumla karşılaşan ve haklı işinin kamu görevlisi tarafından yapılmayacağı veya geciktirileceği ya da haksız bir muameleye maruz kalacağı endişesine kapılan mağdur belli bir şiddete ulaşmış olan bu manevi cebrin etkisiyle ve hakkını elde etmek zorunluluğu karşısında haksız olarak istendiğini bildiği parayı ve sair menfaatleri kamu görevlisine vermekte ya da vaat etmektedir. Burada mağdur meşru zeminde bulunmaktadır.
İkna suretiyle irtikap suçu; kamu görevlisinin, görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna etmesi ile oluşur. Bu eylemde mağdur, kamu görevlisine sağladığı çıkarın yasal olduğunu zannetmekte, yasa dışı çıkar sağladığını bilmemekte, kamu görevlisi ise yalan beyanlarıyla mağduru kandırmaktadır. Mağdur, yaptığı ödemenin yasal olarak yapılması gerektiğine inanmakta, failin iknası sonucu rızası fesada uğramaktadır ve meşru zemindedir. İkna, ödemeye mecbur olmadığı bir parayı ödemek zorunda olduğunu bireye bildirmektir.Rüşvet suçu ise; (6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki hukuki düzenlemelere göre) bir kamu görevlisinin görevlerinin gereklerine aykırı olarak, bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıyla oluşur. Menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda suç tamamlanır. Ancak izlenen suç siyasetinin gereği olarak belli bir işin yapılması veya yapılmaması amacına yönelik menfaat sağlanmasını öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedilir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebrin belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği nazara alındığında sanıkların yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir söz ve davranışlarının bulunmadığı, keza dosya kapsamında bulunan tutanaklarda müştekilerin elektriği usulsüz kullandıklarına dair ibarelerin bulunması, müşteki…‘ın tevilli ikrarı ve olayın gerçekleşme şekline göre, meşru zeminde bulunmayan müştekilerin kendilerinden istenilen paraların yasal olmadığını bilebilecek durumda oldukları, bu itibarla icbar veya ikna suretiyle irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, ancak sanıkların müştekiler…. ve …‘e karşı görevlerinin gereklerine aykırı olarak yapılması gereken bir işin yapılmaması karşılığında menfaat temin etmeye çalışmaları şeklinde gerçekleştirdikleri eylemlerinin, rüşvet anlaşmasının kurulmadığı nazara alınarak rüşvet almaya teşebbüs, müşteki ….a karşı gerçekleştirdikleri eylemin ise yine yapılması gereken işin yapılmaması karşılığında tamamlanmış anlaşmaya bağlı rüşvet alma suçları kapsamında kaldığı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde irtikap suçundan mahkumiyet hükümleri kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2014/4463 E. , 2016/4540 K.).
İkna Suretiyle İrtikap Suçunun Unsurları
İrtikap suçu, kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaatte bulunmaya bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen almaması gereken şeyi, muhatabının hatasından yararlanarak alması ile oluşmakta olup, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak ikna suretiyle irtikap suçunun incelenmesi gerekmektedir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde, “Bir konuda birinin inanmasını sağlama, inandırma, kandırma” şeklinde tanımlanan ikna kavramı öğreti ve uygulamada ise; “kamu görevlisinin, görevinin sağladığı güveni suiistimal ederek hileli davranışlarla herhangi bir kimseyi kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlama veya vaat etme gereğine inandırması” biçiminde açıklanmıştır.
İkna suretiyle irtikap suçuna ilişkin madde gerekçesinde de “…İkna suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hileli davranışların da kişinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icraî veya ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikap, ikna suretiyle irtikap suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda ikna suretiyle irtikap suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
İknanın varlığının kabulü için, mağdurun iradesinin etki altına alınmış olması gerekir. Bu itibarla sadece tavsiye, ikna sayılmaz. Mağdur, sözle veya yazıyla ya da her iki vasıtanın birlikte kullanılması suretiyle ikna edilebilir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 16. Bası, Ankara 2017, s. 765 vd.)
Hileli davranışlarla ikna edilme ile anlatılmak istenen, mağdurun aslında sağlaması gerekmeyen bir yararın sağlanması gerektiğine inandırılmasıdır. Fail, mağduru ikna için çıkarın görev ve işlem gereği verilmesini ileri sürmekte, mağdur ise kamu görevlisinin istediği çıkarın kanun ve görev gereği verilmesi gerektiğine hileli davranışlarla inandırılmaktadır. Bu bakımdan, kamu görevlisi tarafından yapılan iş aslında kanuna uygundur, ancak bu iş için sağlanması gerekmeyen bir çıkar temin edilmektedir. (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R. Murat Önok, Teori ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara 2013, s. 867 vd.)
Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere ikna suretiyle irtikap icrai davranışla işlenebilen bir suçtur. Fiilin ihmali davranışla gerçekleştirilmesi ise hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçunu oluşturacaktır. İkna suretiyle irtikap suçunda yarar, failin aldatıcı nitelikteki davranışları sonucu elde edilmektedir. Bu anlamda mağdur, yararı sağlamak zorunda olmadığını bilmekle birlikte failin manevi baskısı sonucu bu yararı sağlamak zorunda kalmakta ise icbar suretiyle irtikap, buna karşılık sağladığı yararın haksız olduğunu bilmemekte ise ikna suretiyle irtikaptan söz edilir. Örneğin, mahkeme kalemine ilâm sureti almak için gelen vatandaşa gerçeğe aykırı olarak “Önce 150 TL ilâm harcı vermeniz gerekiyor” diyen kalem müdürünün eylemi, ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturmaktadır. (Tezcan-Erdem-Önok, s. 868)
İkna suretiyle irtikap suçu, failin yaptığı hileli davranışlarla mağduru hataya sevk edip haksız yarar temin etmesi yönüyle dolandırıcılık suçuna benzemektedir. Ancak failin kamu görevlisi olması ve fiili görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemesi bu suçu dolandırıcılıktan ayırmaktadır. (Artuk-Gökcen, s. 744)
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için, “görevi kötüye kullanma suçu”, “kadastro davalarında yargılama giderleri”, “kadastro harcı ve tahakkuku” ile suç tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk ve Ticaret Mahkemelerinin Yazı İşleri Yönetmeliğinin «davanın açılma tarihi», «temyiz tarihinin tespiti» ile «harç ve masraflar için avans olarak para yatırabileceği»ne ilişkin hükümlerine değinilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 240. maddesinde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” suçu, ceza uygulamasında memur sayılan kimsenin, kanunda yazılı hallerden başka her ne şekilde olursa olsun, görevini kanun’un gösterdiği usul ve esaslardan başka bir surette ifa etmesi veya kanun’un koyduğu usul ve şekle uymadan yapması ile oluşur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 257. maddesinde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” suçu ise; 765 sayılı Kanun’un 240. maddesinde düzenlenmiş olan “Görevde yetkiyi kötüye kullanma”, 230. maddesindeki “Görevi ihmal” ve 228. maddesinde yer alan “Görevde keyfi davranış” suçlarının karşılığını oluşturmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın görevi kötüye kullanma başlıklı 257. maddesinin birinci fıkrası; “Kanun’da ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde iken, maddede 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak “kazanç” ibaresi”menfaat”, “bir yıldan üç yıla kadar” olan yaptırımı da “altı aydan iki yıla kadar” biçiminde değiştirilmiştir.
257.maddenin birinci fıkrasında düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” suçu; kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu davranışı nedeniyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına sebebiyet verilmesi ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması ile oluşur. Bu suçun oluşabilmesi için norma aykırı davranış yeterli olmamakta, norma aykırı hareketin yanında, bu davranış nedeniyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması da gerekmektedir.
Görüldüğü gibi 765 sayılı TCK’nın 240. maddesindeki görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu, memur sayılan kişinin kasten görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ile oluşurken; 5237 sayılı Kanun’un 257. maddesinde düzenlenmiş olan görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin kasten görevinin gereklerine aykırı davranmasının yanında, bu davranış nedeniyle kişilerin mağduriyetinin, kamunun zararının ya da kişilere sağlanmış haksız bir menfaatin bulunması gerekmektedir.
Öte yandan, suç tarihinde yürürlükte bulunan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
“Taraflardan her biri dava harcını, dinlenmesini talep ettiği tanık ve bilirkişi ücretini ve diğer yargılama giderlerini karşılamak zorundadır. Davacı hakim tarafından belirlenecek süre içinde gerekli giderleri mahkeme veznesine yatırmadığı takdirde, onunla ilgili delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılır. Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.
Kadastro hakimi, dava harcı, yargılama giderlerinin tespit ve hesaplanmasında ilgili taşınmaz mala ait son beyan dönemi emlak vergisi değerini esas alır.”Taraflardan her biri dava harcını, dinlenmesini talep ettiği tanık ve bilirkişi ücretini ve diğer yargılama giderlerini karşılamak zorundadır. Davacı hakim tarafından belirlenecek süre içinde gerekli giderleri mahkeme veznesine yatırmadığı takdirde, onunla ilgili delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılır. Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır. Kadastro hakimi, dava harcı, yargılama giderlerinin tespit ve hesaplanmasında ilgili taşınmaz mala ait son beyan dönemi emlak vergisi değerini esas alır”,
Suç tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk ve Ticaret Mahkemelerinin Yazı İşleri Yönetmeliğinin 18. maddesi;
“Dava dilekçeleri, yetkili ve görevli hâkimler veya bunların bulunmaması halinde mahkeme yazı işleri müdürü tarafından, dilekçe üzerine başvuru tarihi yazılarak doğrudan kaleme verilir. Harca tabi olmayan davalara ait dilekçeler, esas, muhabere ya da tevzi defterlerine kaydedilir. Harca tabi olan davalarda dilekçenin kaleme verilmesi üzerine, gerekli harç tahakkuk ettirilerek ilgilisinden tahsil edilir ve ondan sonra esas, muhabere ya da tevzi defterine kaydedilir. Harcın Maliyece tahsili gerektiği hallerde ilgilisine tahakkuk belgesi verilerek, harcın tahsil edildiğine dair belgenin yazı işleri müdürüne ibraz edilmesi üzerine yukarıda sözü edilen defterlere kayıt işlemi yapılır. Vezne teşkilatı bulunan yerlerde dava dilekçesinin kabulü ile harcın yatırılmasında yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır. Dava dilekçesinin esas veya muhabere ya da tevzi defterine kayıt tarihi davanın açıldığı tarihtir. Dava dilekçesinin esas, muhabere ya da tevzi defterine kaydedilmesi üzerine ilgilisine kayıt gün ve sayısını gösterir ücretsiz bir alındı belgesi verilir. Alındı belgesinin verildiği tarih dava dilekçesine de kaydedilir. Temyiz dilekçesi, verildiği mahkeme temyiz defterine kaydolunur ve temyiz edene bir alındı belgesi verilir. Temyiz isteği, harca tabi değilse dilekçenin temyiz defterine kaydedildiği, harca tabi ise yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır. Alındı belgesinin verildiği tarih temyiz dilekçesine de yazılır”,
Anılan Yönetmeliğin 35. maddesi ise;
“Kolaylık olmak için taraflar dilerse o dava dolayısıyle ödemeleri icap edecek harç ve masraflara karşılık olmak üzere peşin bir miktar para yatırabilirler. Bu şekilde para yatırılmak istenilirse yazıcı tutanağa (Mahkemenin tarafıma yükleyeceği harç ve masrafları ödemek üzere …kuruş yatıracağım ve müracaatım olmadan harç ve masraflar bu paradan ödenerek muamelelerin yapılmasını isterim) cümlesini yazarak müracaat sahibinin altına imzasını alır ve yazı bilmediği takdirde sol elinin baş parmağını bastırır. Paranın miktarını, yatıracak olan kimse serbestçe tayin eder. Bir dava dolayısıyle bu şekilde para yatırılırsa tutanağın başına ve dosyanın kapağına tutanak yazıcısı tarafından (harç ve masraflar için avans olarak …kuruş yatırıldı) ibaresi yazılır. Avans olarak yatırılmış olan para bitinceye kadar mahkemece verilen kararlar mucibince muktazi muameleleri yaptırmak için iş sahibinin müracaatına lüzum kalmadan zapta çıkan yazıcı doğrudan ara kararı uyarınca yapılması gereken muamele için sarfı muktazi harç ve masrafları vezneden veya Kalem Şefi veya Muavininden alarak muameleyi yapar. Bu işi tutanak yazıcısı, kararın verilmesinden iki gün içinde yapmakla mükelleftir. Bu nevi yatırılacak paralar deftere emanet olarak kayıt olunur” Şeklinde düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
K. Adliyesinde yazı işleri müdürü olarak görev yapan sanık M.’nin, aynı adliyede hâkim olarak görev yapan sanık A.’nın talimatı doğrultunda K. Kadastro Mahkemesine dava açan şahıslardan dava harcı ve masrafı adı altında gereğinden fazla para alıp bu paranın bir kısmını sanık A.’ye verdiği, kalanını ise dövize çevirip, bankadaki şahsi hesabına yatırarak bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere toplam 9.845 TL’yi mal edindiği hususunda bir uyuşmazlık bulunmayan olayda; sanık M. B.’nin, sanık A.C.’nin talimatı ile kadastro mahkemesine dava açmak isteyen şahıslardan, ödemeleri gereken miktarı fazla olarak bildirmek suretiyle dava masrafı adı altında para tahsil ettiğine ilişkin ikrarda bulunması, bu ikrarın sanık A.’nın savunması ile doğrulanması, sanık M.’nin; tamamını kayıtlara işlemediği bu paralar karşılığında ya hiç makbuz kesmemesi ya da tahsil ettiği miktarın çok altında makbuz kesmesi, paraların önemli bir kısmını K. Akbank Şubesinde kendi adına açtığı döviz hesabına yatırıp, gözaltında bulunduğu sırada TL’ye çevirtmesi, K. Adliyesinde görev yapan tanıklar M.D., H.M., G., G.A., H.Ç., R.B., M.Ş ve V.C.’nin sanıklar arasında aşırı derecede samimiyet bulunduğuna dair beyanları, sanık M.’nin sorgu sırasında sanık A.’yı kastederek tahsil ettiği paraları emanet hesabına yatırması hâlinde hesapta para kalmayacağını söylediğine ilişkin tanıklar M.D ve K.G.’nin anlatımları, fazladan tahsil edilen paraların iadesine ilişkin kararların, sanıklar hakkında müfettiş incelemesi başladıktan sonra verilmesi, A. . Ağır Ceza Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 14.07.2006 tarihli bilirkişi raporunda, ilgililerin beyanlarında geçen masraf beyanları ile sanık M. tarafından toplanan paralara ilişkin tutulan imzasız listedeki miktarların birbirini tutmadığının belirtilmesi, söz konusu çizelgede sanık A.’ya da para verileceğine ilişkin ibarelere yer verilmesi, sanık A.’nın irtikap suçu nedeniyle tutuklanan sanık M.’nin itiraz üzerine Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi sıfatıyla serbest bırakması, resmi olarak harcanan masraflar dışında kalan miktarların hak sahiplerine iade edildiğine dair herhangi bir kaydın bulunmaması ve K. Adliyesinin iş hacmi birlikte değerlendirildiğinde; sanık A.’nın, sicil amiri olduğu sanık M.’nin gerçekleştirdiği eylemlerden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olacağı cihetle sanık M.’nin, görevi nedeniyle kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla kendisine ve sanık A.’nın yarar sağlamak suretiyle irtikap suçunu işlediği, bilgisi ve talimatı doğrultunda gerçekleştirilen bu eylemler nedeniyle de sanık A.’nın, sanık M.’nin eylemlerinden TCK’nın 38. maddesi kapsamında azmettiren olarak sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu - Karar:2018/223).
İrtikap suçu, görevi kötüye kullanma, rüşvet ve zimmet suçu ile benzer fiiller içerdiğinden bir iddia ve savunmanın bir avukat yardımı ile yapılması yararlı olacaktır.
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.