Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu Nedir? (TCK 277)
Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu, 5237 sayılı TCK’nın 277. maddesinde “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde şu şekilde düzenlenmiştir:
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs
Madde 277 - (1) Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır.
(2) Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır.
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçunun Unsurları
Soruşturma evresindeki eylemler bu suçu oluşturmaz. Suç, görülmekte olan dava dolayısıyla işlenmektedir. Bu nedenle haksızlık oluşturmak amacıyla yargı görevini yapanlar veya tanık ve bilirkişi etkilemekten söz edilebilmesi için öncelikle ortada görülen bir dava bulunmalıdır. Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun işlenebilmesi için, yargı görevi yapanlar ile bilirkişi veya tanıkla doğrudan bir ilişki kurulması zorunlu olup, bu ilişkiyle beraber belirli bir yönde karar vermesi veya işlem tesis etmesi hususunda yargı görevi yapandan, gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunması hususunda bilirkişiden veya tanıktan talepte bulunulması gerekmektedir. Suçun tanımında “hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs” unsuruna yer verildiğinden, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkileme girişiminin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkileme teşebbüsünde bulunulmasıyla suç tamamlanmış olup, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanın, bilirkişinin veya tanığın hukuka aykırı olarak kendisine iletilen talebi yerine getirerek herhangi bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı mütalâada veya beyanda bulunması gerekmemektedir. Tanımlanan suçun maddi unsurları arasında yer alan hareket (fiil) unsuru, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı davanın taraflarından birinin veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır. Bu suçun oluşabilmesi için, kasten hareket edilmesi yetmemekte bunun yanında failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi, diğer bir ifadeyle suçu oluşturan fiili, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak özel saikleri ile gerçekleştirmesi gerekmektedir (CGK-K.2021/101).
Madde gerekçesine göre; madde, bir davada taraflardan birinin veya birkaçının ve sanıkların, katılanların veya mağdurların leh veya aleyhine yargı görevi yapanlara emir vermeyi veya baskı yapmayı veya nüfuz icra etmeyi veya yargı görevleri yapanları ne suretle olursa olsun etkilemeye teşebbüs etmeyi cezalandırmaktadır. Emir verildiği, baskı yapıldığı veya nüfuz icra edildiği veya etki yapılmasına girişildiği anda cürüm tamamlanmış olur. Suç, herhangi bir yargı görevi yapana karşı işlenebilir. Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde faile daha az ceza verilmesi öngörülmüştür. Burada iltimastan maksat, hatıra binaen ricada bulunmaktır.
Mahkemeler nezdinde görülmekte olan bütün davaların ve tabiatıyla ceza muhakemesinin amacı, gerçeğin araştırılması ve bu suretle adil bir yargıya varılmasıdır. Davaların ve ceza soruşturmasının doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak işlemesinde ve bu suretle adaletin gerçekleşmesinde bütün tarafların, şüphelinin ve nihayetinde toplumu oluşturan her bireyin yararı bulunmaktadır. Bu nedenle, adil yargılanma hakkını ihlâl eden, yargılamanın veya soruşturmanın doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak işlemesi yönündeki toplumsal beklentiyi zedeleyen tutum ve davranışlardan kaçınılması gerekmektedir.
Maddenin birinci fıkrasında tanımlanan suçun konusunu, herhangi bir uyuşmazlık oluşturmaktadır. Bu uyuşmazlık, özel hukuk hükümlerine göre açılmış olan bir davaya ya da idare veya vergi mahkemesinde açılmış olan bir davaya konu olabileceği gibi ceza soruşturması veya kovuşturmasına konu olan bir suç olgusuna ilişkin uyuşmazlık da olabilecektir. Dikkat edilmelidir ki, uyuşmazlığın, herhangi bir davaya ya da soruşturma veya kovuşturmaya konu edilmiş olması gerekmektedir. Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen suç, yargı görevi yapanlar ile bilirkişi veya tanıkla doğrudan bir ilişki kurulmasını gerekli kılmakta ve bu ilişkiyle beraber belirli bir yönde karar vermesi veya işlem tesis etmesi hususunda yargı görevi yapandan, gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunması hususunda bilirkişiden veya tanıktan talepte bulunulmaktadır. Yargı görevi yapana, bilirkişiye veya tanığa ulaştırılan mesajın alenî olması gerekmemektedir; bu mesaj genellikle gizli bir surette iletilmektedir.
Söz konusu suçun, kamu hukuku veya özel hukuk ayırımı yapılmaksızın, her türlü uyuşmazlıkla ilgili olarak görülmekte olan davada veya yapılmakta olan soruşturmada, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs edilmesiyle işlendiği kabul edilmektedir. Bu nedenle, söz konusu suç, serbest hareketli bir suçtur. Suç tanımında, “hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs” unsuruna yer verildiğinden, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkileme girişiminin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Bu itibarla, davanın tarafı olan ya da soruşturma veya kovuşturmanın süjesi olan kişilerin bu bağlamda taşıdıkları sıfatın gereği olarak hukuken kendilerine tanınan yetkiyi kullanmaları hâlinde, bir hukuka uygunluk sebebi olarak iddia ve savunma hakkının kullanılması söz konusu olduğu için, suç oluşmayacaktır.
Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkileme teşebbüsünde bulunulmasıyla bu suç tamamlanmış olmaktadır. Söz konusu suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanın, bilirkişinin veya tanığın hukuka aykırı olarak kendisine iletilen talebe icabet ederek herhangi bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı mütalâada veya beyanda bulunması gerekmemektedir.
Etkilemeye teşebbüs edilen kişinin, davanın … süjesi olarak yargı görevi yapanlar ile bilirkişi veya tanık olması gerekmektedir. Yargı görevi yapan ibaresi, Türk Ceza Kanununun 6 ncı maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre, yüksek mahkemeler ve adlî, idarî ve askerî mahkemeler üye ve hâkimleri ile savcı ve avukatlar, yargı görevi yapan kişidir. Bilirkişi ve tanık kavramlarından ise, ceza muhakemesi ile hukuk muhakemesindeki anlam ve içeriklerin anlaşılması gerekmektedir. Tercüman da, bilirkişi kavramı içinde değerlendirilmektedir.
Bu suçun oluşabilmesi için, failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir. Failin, söz konusu suçu oluşturan fiili, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, yani görülmekte olan bir davanın taraflarından birinin ya da yapılmakta olan bir kovuşturmada sanığın ya da davaya katılanın veya mağdurun leh veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar verilmesini veya işlem tesis edilmesini ya da gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunulmasını sağlamak amacıyla, işlemesi gerekmektedir.
Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sırasında yargı görevini yapanlar ile bilirkişi veya tanıklar, örneğin tehdit edilmiş veya cebre maruz bırakılmış olabilmektedir. Bu ihtimale binaen maddenin ikinci fıkrasında, özel bir farklı neviden fikrî içtima hükmüne ver verilmiştir. Buna göre, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluşturan fiilin aynı zamanda başka bir suç oluşturması hâlinde, fail sadece daha ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacak; ancak bu suçtan dolayı verilen ceza, yarısına kadar artırılacaktır.
Adli Para Cezası, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Adli para cezası, işlenen bir suça karşılık hapis cezasıyla birlikte veya tek başına uygulanabilen bir yaptırım türüdür. Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası ceza miktarı nedeniyle adli para cezasına çevrilemez. Ancak teşebbüsün iltimas derecesinde kaldığı TCK 276/ikinci cümle nedeniyle hükmedilecek hapis cezası ceza miktarı nedeniyle adli para cezasına çevrilebilir.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, sanık hakkında hükmolunan cezanın belli bir denetim süresi içerisinde sonuç doğurmaması, denetim süresi içerisinde belli koşullar yerine getirildiğinde ceza kararının hiçbir sonuç doğurmayacak şekilde ortadan kaldırılması davanın düşmesine neden olan bir ceza muhakemesi kurumudur. Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) kararı verilmesi mümkündür.
Erteleme, mahkeme tarafından belirlenen hapis cezasının cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesidir. Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası hakkında cezanın ertelenmesi kararı verilmesi mümkündür.
Suçun Şikayet Süresi ve Zamanaşımı
Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almadığından savcılık tarafından resen soruşturulur, bu suçlara dair herhangi bir şikayet süresi yoktur. Şikayetten vazgeçme ceza davasının düşmesi sonucunu doğurmaz. Suç, dava zamanaşımı süresine riayet edilmek kaydıyla her zaman soruşturulabilir.
Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku kurumudur. Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu için yapılan yargılamalarda olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Suç, bu zamanaşımı süresi içerisinde her zaman soruşturulabilir, bu zamanaşımı süresi geçtikten sonra soruşturma yapılamaz.
Uzlaşma
Uzlaşma, suç isnadı altındaki şahıs ile suçun mağduru olan şahsın bir uzlaştırmacı aracılığıyla iletişim kurarak anlaşmasıdır. Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu, uzlaşma kapsamında olan suçlardan değildir.
Görevli Mahkeme
Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu nedeniyle yapılan yargılamalar asliye ceza mahkemesi tarafından yerine getirilir.
Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu Yargıtay Kararları
Savcı ve Hakimi Etkilemeye Yönelik Sözler Söylemek
Sanık …‘in, kendisine trafik cezası yazan polis memuruna söylediği, “Bana ceza yazamazsın, ben burada daha önce savcıyı tokatladım, o da mesleği bıraktı, seninle emniyette görüşeceğiz.” şeklindeki sözleri nedeniyle görevi yaptırmamak için direnme suçundan dolayı yargılandığı Gölköy Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/150 esasına kayden görülen davanın 28.04.2014 tarihli duruşmasında, Cumhuriyet savcısından sorgu ve savunmasına yönelik mütalaa alınırken, söz alıp, “Gölköy Emniyet Teşkilatı ve Gölköy Cumhuriyet Başsavcılığı paralel devletin içindedir, buna ilişkin kaymakamlığa ve gerekli yerlere gideceğim.” demek suretiyle TCK’nın 277. maddesinde düzenlenen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda;
Sanık tarafından 28.04.2014 tarihli duruşmada söylenen sözlerin söyleniş şekli ve içeriği ile dosya kapsamına nazaran, sanığın, görülmekte olan davada, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, lehine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanları hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs etmediği ve üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanık hakkında CMK’nın 223/2-a madde, fıkra ve bendi gereğince beraat kararı verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle sanığın mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi - Karar : 2019/4456).
Hakime Dilekçe Yazarak İltimas Yapılacağına Dair Bilgi Notunu Göndermek
Şikayetçi …. hakkında, sanık …‘in üvey oğlunu kasten öldürmesi eyleminden dolayı kasten öldürme suçundan Fethiye Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2011 tarihli, 2010/222-2011/271 sayılı mahkumiyet kararının olayda meşru savunma koşullarının oluştuğu görüşüyle duruşma savcısı ve şikayetçinin müdafii tarafından temyiz edilmesini müteakip, sanık … ve eşinin, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2012/3686 esasına kaydedilen ve 28.11.2012 tarihinde duruşmalı temyiz incelemesi yapılacak olan dosya ile ilgili olarak Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı olan tanık …‘e hitaben yazıp gönderdikleri dilekçede, adı geçen tanığın Fethiye’de çalışmış olduğu dönemde tanıdığı olan bir siyasi partinin ….. isimli ilçe başkan yardımcısının meşru savunma hükmünün uygulanmaması nedeniyle kararın bozulması için girişimde bulunacağına dair ihbar niteliğinde elektronik ileti aldıklarını ve dedikodulardan rahatsızlık duyduklarını ifade edip, “…Hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bu tarz söylemlere inanmamakla birlikte bu husustan sizin de bilgi sahibi olmanız gerektiğinizi düşündük. Yargı mensubu olan kişiler ile ilgili böyle söylemler yapılarak o kişinin isminin ve mesleğinin lekelenmesi amaçlanmaktadır. Size bu mektubu yazma amacımız, yukarıda ismini zikrettiğimiz kişileri eğer tanıyor iseniz bu konuda kendilerini bilgilendirerek böyle söylentilere mahal verilmemesi yönünde uyarıda bulunmanızdır. Bu hassas olay nedeniyle anne ve baba olarak bizim çok büyük bir kederimiz bulunmaktadır. Ancak yargı üzerinde bu tür söylemler bu kederin çoğalarak büyümesine neden olmaktadır. Dolayısıyla bu şahıslar tarafınızdan tanınmıyor olsa bile özellikle … otel sahibi olarak bildirilen …. adındaki şahsın bu faaliyetleri nedeniyle hakkında belki de suç duyurusunda bulunmayı düşünebilirsiniz. Adaletinize ve doğruluğunuza inancımız tamdır. Bu mektubu yazma amacımız sadece sizi bilgilendirmek olup, gereğini her yönü ile takdir edeceğinize kuşkumuz bulunmamaktadır. Zamanınızı almış olmaktan dolayı affınıza sığınarak işlerinizde başarılar dileriz. (Bize gelen yazı eklice sunulmaktadır.) SAYGILARIMIZLA İYİ ÇALIŞMALAR DİLERİZ.” ibareleri ile tamamlanan dilekçe ekinde, dilekçedeki açıklamalarını destekleyen ve kimin tarafından gönderildiği belirli olmayan elektronik iletinin bilgisayardan alınan çıktısını da eklemeleri nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 277. maddesinde düzenlenen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan dava açıldığı olayda;
Dilekçe ekindeki elektronik ileti içeriğinin sanık tarafından oluşturulduğuna ve elektronik iletinin düzmece (sahte) olduğuna dair, savunmanın aksine, dosya kapsamında hiçbir delil bulunmaması karşısında, sanığın, temyiz aşamasındaki dava dosyasına ilişkin açıklamaların yer aldığı elektronik iletiyi, temyiz incelemesini yapacak olan dairenin başkanını bilgilendirme amacını taşıyan bir dilekçeyle birlikte dava dosyasına göndermekten ibaret eyleminde, üzerine atılı yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle sanığın mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi - Karar : 2019/4457).
Dilekçe ile Yargı Görevi Yapanı (Hakim ve Savcıyı) Etkilemeye Teşebbüs
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.11.2007 tarih ve 2007/5-70/254 Sayılı kararında da belirtildiği gibi, TCK’nın 277. maddesinde tanımlanan suçun maddi unsuru, yargı görevini yapanları, emir vermek, baskı yapmak, nüfus icra etmek suretiyle veya her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır.
Maddi unsuru oluşturan fiilin ise, görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesini sağlamak amacıyla işlenmesi gerekmektedir.
Somut olayda; başka suçtan cezaevinde tutuklu olarak bulunan sanığın Adana 2. Ağır Ceza Mahkkemesinin 2014/123 esas dosyasına yazdığı 05.02.2014 tarihli dilekçede özetle; davaya konu cinayetle ilgili olarak D. Y.’ın suçu üstüne aldığı konusunda duyumları olduğunu, katkıda bulunmak istediğini belirtmesi üzerine anılan mahkemece tanık sıfatıyla tespit edilen 12.06.2014 tarihli ifadesinde, dilekçesinde yazdıklarının doğru olmadığını intikam amacıyla S. ve Ş. Y.’ı suçlar tarzda dilekçe gönderdiğini beyan ettiği, ancak dilekçe içeriğinin doğru ya da yanlış olduğuna veya mahkemede tanık sıfatıyla alınan ifadesinin baskı altında verilmiş olup olmadığının kesin olarak saptanamadığı, mahkemece tanık sıfatıyla verilen ifadelerinin doğruluğunun kabulü karşısında, yalan tanıklık suçunun oluşmayacağı, cezaevinden göndermiş olduğu dilekçenin, yalan tanıklık yapmak için yapılmış bir başvuru olduğunun kabulü halinde, eyleminin TCK’nın 36. maddesi kapsamında kaldığı, bu kabul dışında dilekçe vermek şeklindeki eylemin yukarıda açıklanan suçun maddi unsurunu oluşturmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması bozma nedenidir (Yargıtay 16. Ceza Dairesi - Karar: 2015/4321).
Görevi Yaptırmamak İçin Direnme ve Yargı Görevini Yapma
Sanığın, kardeşinin öldürülmesi olayıyla ilgili olarak İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/385 esasına kayden görülmekte olan davada sanık müdafii olarak görev yapan şikayetçiyi 08.06.2009 günü telefonla arayarak, ona; dosyayı takip etmeye devam etmesi halinde kendisine zarar vereceğini, kendisini duruşma tarihinden sonra sakat bırakacağını, para ile tuttuğu kişilere tecavüz ettireceğini, savcılığa şikayette bulunması halinde adliye koridorunda vurduracağını söylemek suretiyle TCK’nın 6/1-d madde, fıkra ve bendine göre yargı görevi yapan avukata karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla tehdit kullanması biçiminde sübut bulan eyleminin, TCK’nın 265/2. madde ve fıkrasında düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç niteliğinde yanılgılı değerlendirme ve yetersiz gerekçe ile TCK’nın 277/1. madde ve fıkrasında düzenlenen yargı görevi yapanı etkileme suçundan mahkumiyet hükmü kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi - Karar : 2018/5254).
Davanın Görülmesinden Sonra Davanın Karşı Tarafını Tehdit
Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanık …‘ın eşi tarafından sanık aleyhine boşanma davası açıldıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat eden mağdur …‘in; sanık ile sanığın eşinin kendisine ait evde kiracı olarak oturmaları nedeniyle ailevi sorunlarına ve kavgalarına şahit olmakla beraber sanık tarafından daha önce tehdit edilmesinden dolayı tanıklık yapmayı kabul etmediğine dair 02.03.2011 tarihli şikayet dilekçesi üzerine başlatılan adli soruşturma ve yapılan yargılama sonunda; sanığın, evinin önünde oturan mağdura, cadde üzerindeyken söylediği; “Seni döverim, benim aile işime karışma” sözleri ile tehdit suçunu işlediğinin iddia ve kabul edildiği olayda;
Gerek mağdur …‘in gerek mağdurun eşi olan tanık Gülsüm’ün beyanlarına göre, sanığın mağduru 2010 yılı Haziran ayında tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 90. maddesi ile yapılan değişiklikten önce ve suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 277/1. madde ve fıkrasındaki yargı görevi yapanı etkileme suçunda sadece yargı görevi yapanları hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kimsenin cezalandırılacağı düzenlendiğinden ve yargı görevi yapan ibaresinden TCK’nın 6/1-d madde, fıkra ve bendinde yapılan tanım gereğince hakim, Cumhuriyet savcısı ve avukatların anlaşılması gerektiği dikkate alındığında tanığın hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs edilmesi anılan madde ve fıkra kapsamında suç olarak düzenlenmediğinden; ayrıca, 6352 sayılı Kanun’un 93. maddesi ile yapılan değişiklikten önce ve suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 288/1. madde ve fıkrasındaki adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunda bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişinin cezalandırılacağı düzenlenmiş olup, maddede yer alan ve CMK’nın 2. maddesinde tanımlanan “soruşturma” ve “kovuşturma” terimlerinin ikisinin de ceza hukukuna ait evreleri ifade etmesinden dolayı 6352 sayılı Kanun’un 93. maddesi ile yapılan değişiklikten önce ancak ceza yargılaması için söz konusu olan adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunun hukuk mahkemelerinde görülen davalarda ya da kabahat veya idari yaptırım gerektiren fiillere ilişkin soruşturmalarda uygulanması mümkün olmadığından, sanığın, henüz boşanma davasının açılmadığı dönemde mağdura söylediği; “Seni döverim, benim aile işime karışma” sözlerinin TCK’nın 106/1-1. madde, fıkra ve cümlesindeki tehdit suçunu oluşturduğuna dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi - Karar : 2018/1184).
Hakime Noterden İhtar Çekmek Yargı Görevini Yapanı Etkilemek midir?
Dairemizin 31.05.2016 tarih ve 2016/1298 E. 2016/3799 K. sayılı kararıyla; “Yargı görevi yapanları etkilemek suçunun maddi unsuru, yargı görevi yapanları emir vermek, baskı yapmak, nüfuz icra etmek suretiyle veya her ne surette olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır. Somut olayda ihtiyati haczin kaldırılması için noter vasıtasıyla hakime ihtar çekme şeklinde gerçekleşen davranışta hakime emir vermek, baskı yapmak, nüfuz icra etmek şeklindeki seçimlik hareketlerden herhangi birinin gerçekleşmediği açıktır. Hukuka aykırılık ise genel bir ifadeyle hukuka (hakka) karşı gelmek onunla çatışma halinde olmak demektir. Suçun unsuru olarak hukuka aykırılık, işlenen fiile hukuk düzeni tarafından cevaz verilmemesi, bütün hukuk düzeni ile çelişki ve çatışma halinde bulunulması anlamına gelmektedir. Hakime ihtarname çekmek usul hukuku açısından uygulamada rastlanan davranışlardan değil ise de, dava sırasında iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında hukuk düzeninin kesinlikle yasakladığı bir durum olmadığından suçun unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilerek bozma kararı verildiği,
Mahkemece ihtiyati haczin kaldırılması için noter vasıtasıyla hakime ihtar çekme eyleminin TCK’nın 277. maddesi uyarınca hukuka aykırı olduğu, yargı bağımsızlığı ilkesini zedelediği, hakimin tarafsızlığını etkileyecek nitelikte olduğu belirtilerek direnme kararı verildiği görülmekle; oluş, dosya kapsamı ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, bozma kararında bir isabetsizlik olmadığından kararda değişiklik yapılmasına yer olmadığına, CMK 307/3. maddesi uyarınca, dosyanın incelenmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kurul Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 25.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (Yargıtay 16. Ceza Dairesi - Karar : 2018/104).
Yargı Görevi Yapan Avukatı Etkilemeye Teşebbüs
Öncelikle maddenin ilk hâlinde suçun işlenebilmesi için görülmekte olan bir davanın bulunması zorunlu, diğer bir ifadeyle sadece kovuşturma aşaması itibariyle suçun işlenmesi mümkün iken, 05.07.2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’un 90. maddesiyle kapsam genişletilerek yapılmakta olan herhangi soruşturma da maddenin uygulanma alanına dahil edilmiş, ancak 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 69. maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda, soruşturmalar suçun konusu olmaktan çıkarılmış ve önceki duruma dönülmüştür. Bu nedenle, soruşturma evresindeki eylemler bu suçu oluşturmaz.
Davaların doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak görülüp yapılmasında ve bu suretle adaletin gerçekleşmesinde bütün tarafların ve nihayetinde toplumu oluşturan her bireyin yararı bulunmaktadır. Bu nedenle, adil yargılanma hakkını ihlâl eden, yargılamanın doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak yerine getirilmesi yönündeki toplumsal beklentiyi zedeleyen tutum ve davranışlar kanun koyucu tarafından yaptırıma bağlanmıştır. Suç, görülmekte olan dava dolayısıyla işlenmektedir. Bu nedenle haksızlık oluşturmak amacıyla yargı görevini yapanlar veya tanık ve bilirkişi etkilemekten söz edilebilmesi için öncelikle ortada görülen bir dava bulunmalıdır.
Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun işlenebilmesi için, yargı görevi yapanlar ile bilirkişi veya tanıkla doğrudan bir ilişki kurulması zorunlu olup, bu ilişkiyle beraber belirli bir yönde karar vermesi veya işlem tesis etmesi hususunda yargı görevi yapandan, gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunması hususunda bilirkişiden veya tanıktan talepte bulunulması gerekmektedir.
Suçun tanımında “hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs” unsuruna yer verildiğinden, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkileme girişiminin hukuka aykırı olması gerekmektedir. Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkileme teşebbüsünde bulunulmasıyla suç tamamlanmış olup, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanın, bilirkişinin veya tanığın hukuka aykırı olarak kendisine iletilen talebi yerine getirerek herhangi bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı mütalâada veya beyanda bulunması gerekmemektedir.
Tanımlanan suçun maddi unsurları arasında yer alan hareket (fiil) unsuru, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı davanın taraflarından birinin veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır. Bu suçun oluşabilmesi için, kasten hareket edilmesi yetmemekte bunun yanında failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi, diğer bir ifadeyle suçu oluşturan fiili, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak özel saikleri ile gerçekleştirmesi gerekmektedir. Nitekim bu hususa ilişkin madde gerekçesinde; “Bu suçun oluşabilmesi için, failin belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir. Failin, söz konusu suçu oluşturan fiili, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, yani görülmekte olan bir davanın taraflarından birinin ya da yapılmakta olan bir soruşturma veya kovuşturmada şüpheli veya sanığın ya da davaya katılanın veya mağdurun leh veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar verilmesini veya işlem tesis edilmesini ya da gerçeğe aykırı mütalaa veya beyanda bulunulmasını sağlamak amacıyla işlemesi gerekmektedir” açıklamasına yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın, kardeşinin öldürülmesi olayıyla ilgili olarak İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/385 esas sayılı dosyasında görülmekte olan davada sanık müdafisi olarak görev yapan katılan …’yı belirli aralıklarla telefonla arayıp, dosyayı takip etmeye devam etmesi hâlinde kendisine ve ailesine zarar vereceğini, duruşma tarihinden sonra sakat bırakacağını, dağa kaldırıp tecavüz ettireceğini, savcılığa şikâyette bulunması hâlinde adliye koridorunda vurduracağını söylemek suretiyle tehdit ettiği, bu olay nedeniyle katılanın müdafilik görevinden ayrıldığı anlaşılan olayda;
Avukatların TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında yargı görevi yapan kişilerden olması ve mahkeme huzurunda kişilerin hakları dava etmeleri ve savunmaları ile takip işlemlerinin Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi anlamında adli bir işlem olması ve katılanın bu görevi sırasında sanığın kardeşinin ölümü nedeniyle yargılanan kişinin mahkeme huzurunda savunmasının yapılmasını ve adli işlemlerinin takip edilmesini engellemek amacıyla katılanı tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında, TCK’nın 265. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan görevi yaptırmamak için direnme suçunun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesine ilişkin cezayı ağırlaştıran nitelikli hâlin uygulanma koşulunun gerçekleştiği ve sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde zincirleme şekilde yargı görevi yapan kişilere karşı görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan; sanığın tehdit niteliğindeki eyleminin, kamu görevlisi sıfatını haiz olduğunda kuşku bulunmayan avukat katılana karşı görevini yaptırmamak amacıyla gerçekleştirildiği sonucuna varılması nedeniyle görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsuru olarak kaldığı anlaşılmakla somut olayda TCK’nın 106. maddesindeki tehdit suçunun; eylemin, görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla davanın taraflarından birinin, sanığı, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için değil salt yargı görevi yapan katılanın görevini yapmasını engellemek amacıyla gerçekleştirilmesi nedeniyle de TCK’nın 277. maddesinde düzenlenen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunu oluşturmadığının kabulü gerekmektedir (Ceza Genel Kurulu-K.2021/101).
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.