Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Oturma (Sükna) Hakkı Nedir?

Oturma hakkı, diğer bir deyişle sükna hakkı; oturmaya elverişli bir binadan veya onun bir bölümünden konut olarak yararlanma yetkisi verir. Oturma hakkı, başkasına devredilemez ve mirasçılara geçmez. Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, intifa hakkı ile ilgili hükümler oturma hakkına da uygulanır (TMK m.823). Oturma hakkı, intifa hakkının bir türü olarak kabul edilen bir sınırlı ayni haktır (Y14HD-K.2015/8116). Sınırlı ayni hak olduğundan oturma hakkı sahibi, hakkın konusu yeri ancak konut olarak, oturmak için kullanabilir.

Oturma hakkı, sadece oturmaya elverişli gayrimenkuller üzerinde kurulabilir. Örneğin, intifa hakkı gibi menkuller veya haklar üzerinde oturma hakkı (sükna hakkı) tesis edilemez.

Oturma Hakkının Kurulması

Oturma hakkı üç şekilde tesis edilebilmektedir:

1. Oturma Hakkının Sözleşmeyle Kurulması: Oturma hakkı, yaygın bir şekilde sözleşme yoluyla kurulmaktadır. Sadece taşınmaz mallar üzerinde kurulabilen oturma hakkı, tapu memuru tarafından resmi senedin (sözleşmenin) düzenlenerek tapuya tescil edilmesiyle kazanılmaktadır.

2. Oturma Hakkının Tek Taraflı Hukuki İşlemle Kurulması: Oturma hakkı, iki taraflı hukuki bir işlem olan sözleşmeyle kurulabileceği gibi tek taraflı bir hukuki işlemle de kurulabilir. Örneğin, mirasbırakan tek taraflı bir hukuki işlem olan vasiyetname yoluyla mirasçıları veya üçüncü kişi lehine oturma hakkı kurabilir.

3. Mahkeme Kararı: Oturma hakkı mahkeme kararı ile de kurulabilir. Örneğin, boşanma protokolündeki oturma hakkına dair şartı onaylayan Aile Mahkemesi kararıyla bir eş lehine oturma hakkı kurulabilir.

Oturma Hakkının Kapsamı ve Özellikleri

Oturma hakkının kapsamı, genel olarak hak sahibinin kişisel ihtiyaçlarına göre belirlenir. Oturma hakkı sahibi, hakkın şahsına özgülendiği açıkça belirtilmedikçe, bina veya onun bir bölümünde ailesi ve ev halkı ile birlikte oturabilir. Oturma hakkının hak sahibinin şahsına özgülendiği kararlaştırılmışsa hak sahibinin ailesi ve ev halkı oturma hakkından yararlanamaz, yani hak sahibiyle birlikte oturamazlar. Binanın bir bölümü üzerinde oturma hakkına sahip olan kimse, ortaklaşa kullanmaya özgülenen yerlerden de yararlanabilir (TMK m.824). Oturma hakkı, sözleşme veya tek taraflı hukuki işlemle kurulduğunda kapsamı sözleşmede veya işlemde belirlenebilir. Örneğin, bir dairenin birkaç odası üzerinde oturma hakkı kurulabileceği gibi, bazı odaların kullanımı malikle ortak, bazılarının kullanımının ise münhasıran oturma hakkı sahibine ait olduğu kararlaştırılabilir.

Oturma hakkının sınırları 4721 sayılı Medeni Kanun ile çizilmiştir. “Oturma” dışındaki faydalar bu hakkın kapsamı dışında kalmaktadır. Çünkü oturma hakkı, bir sınırlı ayni hak olup mülkiyete ait sadece bir yetkiyi, yani oturma yetkisini kapsamaktadır. Oturma hakkı mülkiyete ait yetkiler olan kullanma, yararlanma, tasarrufta bulunma yetkilerinden sadece konut olarak kullanma yetkisini hak sahibine verir.

Oturma hakkı, bir binanın tamamından yararlanmak üzere kurulabileceği gibi bir bölümünden yararlanmak üzere de kurulabilir. Oturma hakkının kurulduğu binanın veya bölümün oturmaya elverişli olması zorunludur. Oturmaya elverişli olmayan barakalar, kulübeler vb. yapılar üzerinde oturma hakkı tesis edilemez. Oturma hakkı, hak sahibinin, binada veya binanın bir bölümünde mülkiyet hakkı sahibiyle birlikte oturması şeklinde de kurulabilir. Örneğin, 3 odalı bir evde evin bir odası üzerinde oturma hakkı tapuya tescil edilerek kurulabilir. Mutfak, tuvalet, banyo, merdivenlik gibi ortak alanlar ise birlikte kullanılır.

Oturma hakkı mutlak haklardan olup herkese karşı ileri sürülebilir. Örneğin, üzerine oturma hakkı tesis edilen bir gayrimenkulü, ister gayrimenkulün sahibi isterse üçüncü bir kişi işgal etmiş olsun, oturma hakkı sahibi her ikisine karşı el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davası açabilir.

Malik oturma hakkını bedelli veya bedelsiz bir şekilde tesis edebilir. Oturma hakkının bedelsiz veya bedelli tesis edildiği resmi tapu senedinde belirtilir.

Oturma hakkı başkasına devredilemez veya başkasından devir yoluyla kazanılamaz. Oturma hakkı, bizzat hak sahibi tarafından kullanılmalıdır. Oturma hakkının kendisi gibi kullanılması da üçüncü kişilere devredilemez. Örneğin, oturma hakkı sahibi, hakkın konusu olan konutu üçüncü kişilere kiraya veremez, konutu bizzat kendisi kullanmalıdır. Oturma hakkı şahsa bağlı bir haktır. Başka bir sınırlı ayni hak olan intifa hakkının kullanılması devredilebilmesine rağmen (TMK m.806) oturma hakkının kullanılması hiçbir surette devredilememektedir. Oturma hakkının kullanımı devredilmek isteniyorsa en başından itibaren hak intifa hakkı şeklinde tesis edilmeldir.

Oturma hakkı, miras yoluyla da iktisap edilemez. Mirasbırakanın miras sözleşmesi veya vasiyetname yoluyla oturma hakkını bir kimseye miras bırakması mümkün olmadığı gibi, oturma hakkı yasal mirasçılara da geçmez. Her ne kadar mevcut bir oturma hakkı mirasçılara intikal edemiyorsa da miras sözleşmesi veya vasiyetname yoluyla oturma hakkı tesis edilebilir.

Oturma hakkı sahibi de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar (TBK m.69). Örneğin, binanın dış cephesinin eskimesi nedeniyle yeniden yapılmasından oturma hakkı sahibi ile malik müteselsilen sorumludur.

Oturma hakkı sahibi, taşınmazdaki ortak kurallara uymak zorundadır. Örneğin, kat mülkiyetine tabi taşınmazda kat maliklerine uygulanan hükümler oturma hakkı sahibine de uygulanmaktadır.

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 18. maddesine göre kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlüdürler. Bu kanunda kat maliklerinin borçlarına dair olan hükümler, bağımsız bölümlerdeki kiracılara ve oturma hakkı sahiplerine veya bu bölümlerden herhangi bir suretle devamlı olarak faydalananlara da uygulanır (Y5HD-K.2021/12540).

Oturma hakkı, binanın veya bir bölümünün tamamından yararlanma yetkisi veriyorsa; bina veya bölümün muhafazası ve olağan bakımı için gerekli onarım ve yenileme giderleri, oturma hakkı sahibine aittir. Oturma hakkı sahibi bina veya onun bir bölümünü malik ile birlikte kullanıyorsa, bakım ve onarım giderleri malike ait olur (TMK m.825).

Eşin Ölümü Halinde Katılma Alacağı veya Mirasçılık Nedeniyle Oturma Hakkı

1. Aile Hukukundan Doğan Oturma Hakkı: Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir (TMK m.240).

Katılma alacağına mahsuben oturma hakkı tanınması talebiyle açılan dava Aile Mahkemesi tarafından görülmelidir.

Dava dilekçesindeki açıklamalara göre dava, mal rejiminin ölüm sebebiyle tasfiyesi gereği katılma alacağına mahsuben TMK.nun 240. maddesine dayalı iptal ve tescil, katılma alacağının yeterli olmaması halinde davacının miras payının ve bunun da yeterli olmaması durumunda bedel eklenmesi isteklerinin de gözönünde bulundurularak iptal ve tescile dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti ile mülkiyet hakkının tanınmasına karar verilmesi isteğine ilişkindir. (8. H.D.’nin 17.12.2013 T. ve 2013/17871 E. 2013/19233 K.sayılı kararı ile mal rejiminin tasfiyesi ile terekenin tasfiyesi birlikte yapılamaz. Katılma alacağının tasfiyesi terekenin tasfiyesinden önce yapılır. Çünkü terekenin öncelikle ödenmesi gereken borcudur.) Davada dayanılan temel istek katılma alacağının belirlenmesine ilişkin olduğundan davanın çözüm yeri 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesinde 4721 sayılı TMK.nun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere Aile Hukukundan (TMK.nun 118-395 md.) kaynaklanan bütün davalara Aile Mahkemesinde bakılacağı hükme bağlandığından Aile Mahkemesidir.(Y8HD-K.2014/2769).

2. Miras Hukukundan Doğan Oturma Hakkı: Eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir. Mirasbırakanın bir meslek veya sanat icra ettiği ve altsoyundan birinin aynı meslek ve sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde, sağ kalan eş bu hakları kullanamaz. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır (TMK m.652).

Miras hakkına mahsuben oturma hakkının tanınması talebiyle açılan dava Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından görülmelidir.

Türk Medeni Kanununun 652. maddesinde yer alan tereke mallarından birinin mirasçılardan birine miras hakkına mahsuben özgülenmesi, paylaştırma niteliğinde olup, özgüleme kararı, o mal üzerindeki mirasçıların “elbirliği” şeklindeki ortaklığının izalesi sonucunu hasıl eder. Bu nedenle, Türk Medeni Kanununun 652. maddesine dayanan isteklerde görevli mahkeme, paylaşma isteklerindeki görev kurallarına göre belirlenmelidir. Her mirasçı, terekedeki belirli malların aynen, olanak yoksa satış yoluyla paylaştırılmasını sulh mahkemesinden isteyebilir. (TMK md. 642) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ait davalarda sulh hukuk mahkemesi görevlidir. (HMK md. 4/1-b) Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, davanın her safhasında ileri sürülebileceği gibi, mahkeme de davanın her aşamasında kendiliğinden görevli olup olmadığına karar verir. (HMK md.1) Somut olayda mahkemece; davanın Türk Medeni Kanunu 652. maddesinde yazılı aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesi istemine ilişkin olduğu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu 4/1-b maddesi gereğince davaya bakma görevinin Sulh Hukuk Mahkemesine ait olduğu gözetilmeksizin, görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmediğinden, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Y7HD-K.2021/2217).

Oturma (Sükna) Hakkının Sona Ermesi

4721 sayılı Medeni Kanun’nun (TMK) 823/3 maddesinin yaptığı atıfla intifa hakkına ilişkin sona erme sebepleri oturma hakkı açısından da geçerli olacaktır:

1. Oturma Hakkının Konusu Şeyin Yok Olması: Oturma hakkının konusu olan şeyin yok olması halinde oturma hakkı da sona erer. Örneğin, bir arsa üzerine kurulan oturma hakkı arsanın toprak kayması nedeniyle yok olması halinde sona erecektir. Çünkü, artık oturma hakkının konusu maldan yararlanma imkanı ortadan kalkmış olacaktır.

2. Oturma Hakkı Süresinin Dolması: Oturma hakkı kurulurken bir süreyle sınırlı olarak kurulmuşsa sürenin dolması ile sona erer. Örneğin, kat mülkiyetine tabi bir daire üzerinde 10 yıllık bir süre için tesis edilen oturma hakkı 10 yıllık sürenin dolmasıyla kendiliğinden sona erer.

3. Kamulaştırma: Oturma hakkı tesis edilen taşınmaz kamulaştırıldığı takdirde, oturma hakkı taşınmaz üzerinde son bularak kamulaştırma bedeli üzerinde devam eder. Kamulaştırma işlemine son verilerek taşınmaz sahibine iade edildiği takdirde oturma hakkı da taşınmaz da yeniden tesis edilir.

4. Mahkeme Kararı: Oturma hakkı sahibi, mülkiyet hakkı sahibine karşı terkin borcu altına girip de oturma hakkını tapudan terkin etmekten kaçınırsa malik dava yolu ile oturma hakkının terkinini sağlayabilir. Bu durumda mahkeme kararı ile oturma hakkı terkin edilmiş olur.

5. Cebri İcra Yoluyla Satış : Oturma hakkının tesis edilmesinden önce gayrimenkul üzerinde tesis edilmiş bir taşınmaz rehni varsa taşınmazın cebri icra yoluyla satılması halinde oturma hakkı da sona erer. Ancak, oturma hakkı taşınmaz rehninden önce kurulmuşsa bu halde taşınmaz icra yoluyla satılsa bile oturma hakkı varlığını korumaya devam eder.

6. Oturma Hakkı Sahibinin Ölümü: Oturma hakkı sahibinin ölümü ile oturma hakkı sona erer. Örneğin, 20 yılığına kurulan oturma hakkının ikinci yılında hak sahibinin vefat etmesi intifa hakkını sona erdirir.

7. Rızai Terkin : Oturma hakkının sona erme nedenlerinden biri de hak sahibinin intifa hakkını terkin etmesidir.

Oturma (Sükna) Hakkı Yargıtay Kararları


Mirasbırakanın Eşinin Oturma Hakkı (Sükna Hakkı) Talebi

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 652 maddesi uyarınca eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına karar verilir.

Haklı sebebin varlığı, her somut olayda hâkim tarafından değerlendirilecektir. Aile konutunun değeri, bu değere mülkiyet, intifa ya da oturma hakkının etkisi, ölen eş ile sağ kalan eşin mirasçılarının aynı olup olmadığı, sağ kalan eşin yaşı, mirasçılarla kişisel ilişkileri, mali gücünün konutun ve ev eşyasının değerini karşılayıp karşılamayacağı, adına kayıtlı taşınmazlar olup olmadığı, sağ kalan eşin altsoyunun olmaması gibi haller hâkimin haklı sebeplerin varlığının tayininde değerlendirmesi gereken hallerdir.

Sağ kalan eş mirasçı ise; miras paylaşımında, aralarındaki mal rejimi ister edinilmiş mallara katılma rejimi, ister mal ayrılığı, ister paylaşımlı mal ayrılığı, ister mal ortaklığı olsun, katılma olanağı bulunsun veya bulunmasın mal rejimindeki hakları dışında, mirasın paylaşımında aile konutu ve ev eşyalarının kendisine özgülenmesini isteyebilecektir. Ancak bu özgüleme ve alım hakkı bedelsiz değildir.

Somut olaya gelince; asıl davada dava konusu taşınmaz hakkında ortaklığın giderilmesi davası açılmış, birleştirilen davada ise davacı … lehine sükna (oturma) hakkı tanınması talep ve dava edilmiştir. Her ne kadar birleştirilen davacı oturma hakkı tanınmasını istemiş ise de; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 33.maddede belirtildiği üzere olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime ait olduğundan birleştirilen davada asıl talep 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda düzenlenen aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesine ilişkindir.

Eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında sayılan aile konutu hakkında; sağ kalan eş kendisine miras hakkına mahsuben aile konutunda mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. Davacının, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 652/1 maddesi uyarınca muris ile birlikte yaşadığı, başka bir deyişle hükmen aile konutu olarak tespit edilen taşınmazda miras payına mahsuben mülkiyet hakkı bulunmaktadır.

Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında mahkemece murisin terekesine ait tüm malvarlığı ve bu malvarlığının hüküm tarihine yakın değeri tespit edilerek terekenin toplam değeri belirlendikten sonra mirasçıların miras paylarının da ayrı ayrı değerleri belirlenmelidir. Yapılan hesaplamalar sonucunda aile konutu ve eşyaların değeri, sağ kalan eşin miras payına düşen kısımdan fazla ise eksik bedelin depo ettirilmesi, karşılıyorsa miras payına mahsuben mülkiyet hakkı tanınması suretiyle özgülenmesi gerekir. Şartların oluşması halinde mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına karar verilerek bunun sonucunda taşınmaz özgülendiği için ortaklığın giderilmesi talepli davanın da reddine karar verilmesi gerekmektedir (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/17041 E. , 2020/5645 K.).

Oturma Hakkı Talebinde Görevli Mahkeme

Dosya kapsamında Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27/03/2018 tarih ve 2015/14270 - 2018/10005 E.K. sayılı bozma ilamı mal rejiminin tasfiyesi sonucunda oluşacak katılma alacağına mahsuben gerçekleştirilmesi istenilen özgüleme 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4. maddesi uyarınca Aile Mahkemesinin, miras hakkına mahsuben istenilen özgüleme ise sulh hukuk mahkemesinin görevi kapsamına girer.

Somut olayda davacının 23.11.2018 tarihli dilekçe ile TMK’nın 240. maddesi gereğince intifa hakkı/oturma hakkı talep ettiğini bildiridiği anlaşılmıştır. O halde uyuşmazlığın … 1. Asliye Hukuk (aile mahkemesi sıfatıyla ) Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/5022 E. , 2019/6406 K.).

Ölen Eşin Kişisel Malı Üzerinde Oturma Hakkı Kurulamaz

İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, katılma alacağına mahsuben aile konutu üzerinde oturma hakkı tanınması isteğine ilişkindir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 240. maddesinde aynen; “Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul edilen başka düzenlemeler saklıdır…” hükmüne yer verilmiştir.

Aile konutu, resmi evli eşlerin birlikte seçtikleri ve ortak aile yaşam faaliyetlerini gerçekleştirdiği, yaşantılarını buna göre düzenlemeyi amaçladıkları konuttur (TMK’nun m. 186, HGK 28.09.2011 tarih, 2011/556 K.).

Katılma alacağı, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren TMK uyarınca; eklenecek değerlerden (TMK’nun m. 229) ve denkleştirmeden (TMK’nun m. 230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK’nun m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK’nun m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK’nun m. 236/1). 01.01.2002 tarihinden önce yürürlükte bulunan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 170. maddesi uyarınca geçerli olan mal ayrılığı rejiminde katılma alacağına yer verilmemiştir. Dairemiz uygulamalarına göre, aile konutu ölen eşin kişisel malı ise sağ eş lehine intifa veya oturma hakkı tanınmamaktadır.

Bu açıklamalara göre; sağ eş lehine konut üzerinde intifa veya oturma hakkının tanınması için; aile konutu olması, mal rejiminin ölümle sona ermesi ve sağ eşin katılma alacağının olması gerekir. Sağ eşin katılma alacak miktarı, iddia ve savunma doğrultusunda, aynı mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde belirlenmelidir.

Aile konutu üzerine, intifa veya oturma hakkının tanınmasını gerektiren yasal koşulların davacı sağ eş lehine gerçekleştiğinin kanıtlanması durumunda, katılma alacağına mahsuben, yetmezse belirlenecek ilave bedelin davacı tarafça mahkeme veznesine depo ettirilmesi sağlandıktan sonra mahkemece özgüleme hakkında karar verilmelidir (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2016/11512 E. , 2016/12418 K.).

Miras Hukukundan Kaynaklanan Özgüleme Davasında Sulh Hukuk Mahkemesi Görevlidir

TMK’nın 652. maddesine göre, eşlerden birisinin ölümü hâlinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya murisin diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir. Murisin bir meslek veya sanat icra ettiği ve alt soyundan birinin aynı meslek ve sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde, sağ kalan eş bu hakları kullanamaz. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır ve aynı kanunun 658. maddesi ile; mirasçılar özgülenme değerinde uyuşamazlarsa bu değer sulh hâkimi tarafından belirlenir hükümleri düzenlenmiştir. TMK’nın 652. maddesi uyarınca sağ kalan eş miras payı karşılığında mülkiyet hakkının tanınmasını isteyebilir. Bu durumda aynı kanunun 658. maddesinde de açıkça vurgulandığı üzere görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesi olarak belirlenmiştir. Sağ kalan eşin, murisin terekesinden olan alacağına mahsuben, taşınmazın kendi adına özgülenmesi istemi ile TMK’nın 652. maddesi gereğince açılan bu davada görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. O halde mahkemece davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2015/13294 E. , 2016/5451 K.).

Sağ Kalan Eşin Oturma Hakkının Peşin Sermaye Değerinin Hesaplanması

TMK’nın 652. maddesi gereğince; eşlerden birinin ölümü halinde, tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. Haklı sebepler varsa, sağ eşin veya murisin diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir. Kanun, aile konutu ve ev eşyası üzerinde, sağ eşe mülkiyet veya bunun yerine intifa ya da oturma hakkının, miras hakkına mahsuben tanınabileceğini hükme bağladığına göre, özgüleme, ister mülkiyet hakkı, isterse bunun yerine intifa veya oturma hakkı tanınması şeklinde olsun, karşılıksız olmayıp, “miras hakkına mahsuben” olacaktır. Bu şekilde özgüleme o malla ilgili paylaşmanın hukuki sonuçlarını hasıl eder ve paylaşma hükmündedir. Başka bir ifade ile özgülemeye karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesiyle o mal üzerindeki birlikte mülkiyet hali sona erer. O halde, özgülenmeye esas olan değerin tespitinde taşınmazlar bakımından buna ilişkin hükümler (TMK m. 657-658) uygulanacaktır. Öyleyse özgüleme aile konutu üzerinde oturma hakkı, ev eşyası üzerinde de intifa hakkı tanınması suretiyle olacağına göre, bu hakkın ölümle sona ereceği dikkate alınarak sağ eşin, tahmin edilen kalan yaşam süresine göre oturma hakkının peşin sermaye değerinin bu işlerden anlayan bilirkişi eliyle tespiti, bu değerin davacının taşınmaz ve ev eşyası üzerindeki miras hakkının saptanacak kıymetinden fazla olması halinde, fazlasının, davalılara ivaz olarak ödenmek üzere davacıya nakit olarak depo ettirilmesi, bundan sonra karar verilmesi gerekir.

Somut uyuşmazlıkta, murisin mirasçılık belgesinden davalılar ve davacı dışında mirasçısı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Muris ve davacı adına hisseli olarak kayıtlı dava konusu konut niteliğindeki … parselde kayıtlı B21 blok 4. kat 18 no’lu bağımsız bölümün, Küçükçekmece 6. Aile Mahkemesinin 10.06.2014 tarihinde kesinleşen 2013/620 Esas-2014/302 Karar sayılı kararıyla aile konutu olduğunun tespitine karar verilmiştir. Davacının, TMK’nın 652/1 maddesi uyarınca muris ile birlikte yaşadığı, başka bir deyişle hükmen aile konutu olarak tespit edilen taşınmazda miras payına mahsuben mülkiyet hakkı bulunmaktadır. Buna göre; mahkemece, öncelikle murisin tüm terekesi tespit edilerek terekenin toplam değeri belirlenmeli, daha sonra mirasçıların miras paylarının ayrı ayrı değerleri belirlenmelidir. Bu hesaplamalar sonucunda, aile konutu ve eşyaların değeri, davacının miras payına düşen kısımdan fazla ise eksik bedelin depo ettirilmesi, karşılıyorsa davacının miras payına mahsuben özgülenmesi gerekir (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2015/11495 E. , 2015/11395 K.).

Sözleşmenin Yorumlanması Suretiyle Oturma Hakkı

Olayda, taraflar arasında, intifa hakkı tesisine ilişkin tapu memurunca resmi şekilde yapılmış bir sözleşme bulunmamaktadır. Sözleşmeye, boşanma protokolü içinde yer verilmiş, protokol hakim tarafından onaylanmıştır. Boşanma protokolünde yer alan bu anlaşmanın davacı lehine davalıya ait taşınmaz üzerinde bir intifa hakkı tesisini amaçlayıp amaçlamadığı, başka bir ifade ile taşınmazla ilgili anlaşmanın, intifa hakkı tesisine ilişkin bir sözleşme niteliğinde bulunup bulunmadığı, tarafların sözleşmede kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınarak belirlenmelidir (TBK. m. 19/1). Davacı, davalıya ait taşınmazı kira ödemeksizin ve üçüncü kişilere kiraya verilmeksizin kullanması karşılığı, davalıdan herhangi bir nafaka ve tazminat talebinde bulunmamıştır. Burada, tarafların gerçek iradesinin, davalıya ait taşınmazda davacının “kuaförlük” faaliyetini icra etmeye devam etmesi değil, taşınmazdan davacının yararlanmasını sağlamaya yönelik olduğu görülmektedir. Bu bakımdan boşanma protokolünde yer alan taşınmazla ilgili kaydın, davacı lehine intifa hakkı tesisini amaçladığı kabul edilmelidir. Ne var ki intifa hakkı tesisine ilişkin sözleşmenin, resmi şekilde yapılmış olması da geçerlilik şartıdır. Bu noktada çözümü gereken sorun, “hakimin tasdikinin” intifa hakkı tesisine ilişkin sözleşmeye geçerlilik kazandırıp kazandırmayacağıdır. Başka bir ifade ile hakimin tasdikinin “resmi şekil” yerine geçip geçmeyeceğidir. Bir akdin geçerliliğinin resmi şekle tabi tutulmasının sebebi, sözleşmenin tarafları bakımından ağır yükümlülükler taşıyor olmasıdır. Başka bir ifade ile, yasa koyucu taraflar bakımından ağır yükümlülükler getiren, zayıf olan taraf için ekonomik yıkım oluşturabilen, gelişigüzel kararlar verilmemesini gerektiren sözleşmelerin geçerliliği için “resmi şekil” öngörmekle, irade beyanında bulunanların daha dikkatli davranmalarını istemiş demektir. Akdin geçerliliğinin resmi şekle bağlı tutulmasının sebebi bu olunca, boşanma davasında, tarafların boşanma anlaşmasına koydukları “davalıya ait taşınmazdan yararlanmaya” ilişkin sözleşmenin hakim tarafından tasdik edilip (TMK. m. 184/5) karara bağlanmasıyla, akdin sıhhati için şart olan “resmi şekil” koşulu tahakkuk etmiş sayılmalıdır. O halde, boşanma anlaşmasında yer alan, “davalıya ait taşınmazı davacının süresiz olarak kullanacağına” ilişkin sözleşme, taahhüdü işlem olarak geçerlidir ve davalı bu borcunu ifa etmediği takdirde, davacı, mahkemeden ifayı isteyebilir.

Kat maliklerinin davalıya karşı açmış olduğu dava sonucu, taşınmazın “mesken” olarak kullanılabileceğine karar verilmiş olması, davacının “işyeri” olarak kullanmasına mani olur ise de, davacıya tanınan kullanma hakkını tamamen ortadan kaldırmaz ve borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle borcun ifasını imkansız hale getirmez. Sonuçta davalı, davacıya taşınmazı üzerinde kira almaksızın ve üçüncü kişilere kiraya verilmeksizin süresiz kullanma hakkı tanımıştır. İşyeri olarak kullandırma borcu altına girmiş olan davalının, davacının iradesi dışındaki sebeplerle “mesken” olarak kullanılacak olması halinde, borcun ifasından kurtulacağının kabulü edilmesi durumun gereklerine aykırı düşer. Bu bakımdan, olayda ifa imkansızlığı kabul edilmemiştir. Hal böyle olmakla birlikte intifa hakkı, sahibine, hakkın konusu olan malı zilyetliğinde bulundurma, yönetme, kullanma ve ondan yararlanma gibi geniş yetkiler verir. (TMK. m. 803/1) Başka bir ifade ile, intifa hakkı sahibi, hakkın konusu olan malı bizzat kendisi kullanabileceği gibi, üçüncü kişileri kiraya vererek ondan yararlanma yoluna da gidebilir. Sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, bu hakkın kullanılması kural olarak başkasına da devredilebilir. (TMK. m. 806) Taşınmazla ilgili boşanma anlaşmasında yer alan kayıtta, “başkasına kiraya verilmemesi” şart koşulmuştur.

Anlaşmadan, hakkın davacı tarafından şahsen kullanılması gerektiği de anlaşılmaktadır. O halde, “davalıya ait taşınmazdan yararlanmaya” ilişkin sözleşmede yer alan bu kayıtlar ve taşınmazın “işyeri” olarak değil, mesken olarak kullanılması gerektiği yönündeki karar karşışında, davacıya, intifadan daha dar kapsam ve içerikte olan “oturma (sükna) hakkı” (TMK. m. 823) tanınmasına hukuki bir engel bulunmamaktadır. İntifa hakkı tesisine ilişkin talep, bundan daha dar kapsamda hak ve yetkiler tanıyan “oturma hakkı” tesisini de içerir. Başka bir ifade ile, hakim, talep sonucundan daha azına karar verebilir. (HMK. m. 26) Davacının talebinin “oturma hakkını” içerdiği kabul edilerek bu hususun tapu siciline tesciline karar verilmesi gerekirken, bu yönün nazara alınmaması doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/626 E. , 2015/12665 K.).


İstanbul Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS