Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Av. Mustafa Alkan

Seri Muhakeme ve Basit Yargılama Usulü

Seri muhakeme usulü 24.10.2019 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak 7188 sayılı kanunun 27. Maddesi ile yürürlüğe girmiştir ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 250. Maddesinde yer almaya başlamıştır. Basit yargılama usulü ise yeni düzenlemeyle 17.10.2019 tarihinde 7188 sayılı kanun ile ceza muhakemesi sistemimize girmiştir ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251. Maddesinde yer almaya başlamıştır. Belirttiğimiz her iki muhakeme usulünün uygulamadaki asıl amacı kanun maddelerinin lafzından açıkça anlaşılmasa da mahkemelerin iş yükünü azaltmak, usul ekonomisine katkı sağlamak ve bozulan kamu düzenini yeniden sağlamayı hedeflemektedir. Bu muhakeme usulleri herhangi bir dayatmaya söz konusu olamamakta ilgilinin rızasına bırakılmış olmaktadır. Ayrıca şüphelinin hakları, şüpheliden kaynaklanan bazı durumlarda muhakemenin seyri, soruşturma evresinde dikkate alınması gereken hususlarla direkt bağlantı gibi özellikleri barındırmaktadır. Bütün bunların yanında yazımızda iki muhakeme usulünün de farklarına değinmiş bulunmaktayız.

SERİ MUHAKEME USULÜ

A)TANIMI

Seri muhakeme usulü Cumhuriyet savcısının yürüttüğü soruşturma sonunda bazı suçlarda kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar vermediği takdirde, şüphelinin müdafi huzurunda bu yargılama usulünü kabul etmesi şartıyla, savcılığın suçun cezasına yarı oranında indirim uygulamak suretiyle belirlediği yaptırımın mahkeme tarafından denetlenerek hüküm kurulması sureti ile vücut bulan yargılama usulüdür. Bu usulde şüpheli rızasını hiçbir etki ve baskı altında olmadan beyan etmelidir.

B) ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI

Seri muhakeme usulü 01.01.2020 tarihi itibariyle uygulanmaya başlamıştır. Bu tarih itibariyle kovuşturma evresine geçilmişse, dosya hükme bağlanmışsa veya kesinleşmişse seri muhakeme usulü uygulanmaz. Bu vesileyle ceza muhakemesinde geçerli olan zaman bakımından uygulama kapsamında yasaların derhal uygulanması başlığını ele almakta fayda olacağını düşünmekteyiz. Şöyle ki; lehe olan ceza hukuku kuralları geçmişe etkili olarak uygulandıkları halde ceza muhakemesi hukuku kuralları derhal uygulanır. Bu nedenle, öncelikle bir kuralın ceza muhakemesi kuralı mı yoksa ceza hukuku kuralı mı olduğunu belirlemek, kuralı içeren yasanın zaman itibariyle uygulanabilirliğine ilişkin ilkeyi tespit etmek bakımından önemlidir. Bu durumda muhakeme hangi aşamada olursa olsun, yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, muhakeme işlemlerinde kural olarak yeni yasa uygulanmaya başlanır ve muhakemenin işleyişi o anda yürürlükte olan yasaya göre gerçekleştirilir. Yukarıda belirttiğimiz seri muhakeme usulünün 01.01.2020 tarihi itibariyle uygulanmaya başlanmasıyla bu tarih itibariyle kovuşturma evresine geçilmiş, lehine hükme bağlanmış ve kesinleşmiş dosyalarda uygulanması karıştırılmamalı, akıllarda soru işareti bırakmamalıdır. Belirtilmektedir ki derhal uygulanma prensibi kesinleşmeyen veya hükme bağlanmayan durumlarda uygulama alanı bulur. Konumuz olan seri muhakeme usulünde ise kovuşturmaya geçilip geçilmeme ayrımına dikkat edilmelidir; bu vesileyle seri muhakeme usulü ceza muhakemesinde geçerli olan “derhal uygulanma prensibi” gereğince tabi ki lehe ve aleyhe olup olmadığına bakılmaksızın ancak yukarıda belirtilen tarihten sonra soruşturma evresinde olan (kovuşturma evresine geçilmemiş olan) işlerde uygulanabilecektir.

C) UYGULANMA ŞEKLİ VE SAVCININ ROLÜ

Cumhuriyet savcısı seri muhakeme usulüne ilişkin teklifi şüpheliye sunduktan ve müdafii huzurunda şüphelinin kabul beyanını aldıktan sonra seri muhakeme usulünün uygulanmasını başlatır ve seri muhakeme usulüne ilişkin talapname hazırlar, bu talepname yazısını mahkemeye gönderir.

CMK’nun 250/8. ve CMSMY’nin 12. maddelerinde talep yazısında hangi hususların olacağı açıkça gösterilmiştir. Söz konusu maddeye göre, “Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep eder. Talep yazısında; Şüphelinin kimliği ve müdafii, b) Mağdur veya suçtan zarar görenlerin kimliği ile varsa vekili veya kanuni temsilcisi, c) İsnat olunan suç ve ilgili kanun maddeleri, d) İsnat olunan suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, e) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri, f) İsnat olunan suçu oluşturan olayların özeti, g) Üçüncü fıkrada belirtilen şartların gerçekleştiği, h) Belirlenen yaptırım ile beşinci ve altıncı fıkra uygulanmış ise bunlara ilişkin hususlar ve güvenlik tedbirleri, gösterilir”. Burada dikkat çeken husus, talep yazısında isnat edilen suç ve ilgili kanun maddelerinin gösteriliyor olmasıdır. Aslında seri muhakeme usulünün temel yapısını oluşturan husus da budur. Zira Cumhuriyet savcısı, iddianameyi düzenlerken olduğu gibi, iddia faaliyetini yerine getirmesindeki en önemli faktör olan, isnat edilen suç, kanun maddeleri ve isnat edilen suçu oluşturan olayları seri muhakeme talep yazısında da göstermektedir. Yine iddianamenin kabul edilmesinden sonra, suçun hukuki niteliğinin değişmesi gibi haller dışında, kovuşturma aşaması iddianamede gösterilen suç kapsamında tartışılmaktadır. Bu husus seri muhakeme talep yazısı ile de benzer niteliktedir. Fark, seri muhakeme usulüne ilişkin Kanun’da gösterilen tüm şartlara uyularak işlemler yapılmışsa, şüpheli hakkında seri muhakeme talep yazısında isnat edilen suç ve belirlenen yaptırım doğrultusunda hüküm kurulup muhakemenin bu şekilde bitmesinden kaynaklanmaktadır. (CMK m. 250/9)

ŞÜPHELİYE TEKLİFİN SUNULMASI

Savcının şüpheliye seri muhakeme usulünü kabul edilmesine dair teklif sunulacağını yukarıda belirtmiştik. Bu durumda Yönetmeliğe göre seri muhakeme usulünün uygulanmasına ilişkin teklifin sunulması için şüpheli hakkında zorla getirme kararı verilemez ve yakalama emri çıkartılamaz . Buradan seri muhakeme usulünde zorlama yoktur ve rızaya dayalı olduğu ortaya çıkmaktadır. Söz konusu bahsedilen teklifi, şüpheli sunulduğu an kabul etmek zorunda değildir. Şüpheli teklifi sunulduğu an kabul etmediği için Cumhuriyet Savcısı seri muhakeme usulünü uygulamaktan vazgeçemez. Bu duruma dayanak oluşturan yönetmeliğe göre şüpheliye de bir sınır getirilmiş, teklifi sunulan seri muhakeme usulünün 1 ayı geçmemek üzere makul süre verileceği belirtilmiştir .Şüpheliye bu 1 aylık sürede değerlendirme fırsatı verilmiştir. Aslına bakarsak her ne kadar seri muhakeme usulünün uygulanması usulüne başlanmamışsa da bu 1 aylık süre kanımca seri muhakeme usulünün uygulanmasının amaçlarından biri olan muhakeme süresinin zaman bakımından tasarruf sağlama amacına ters düşmektedir. Hal budur ki bu sürenin fazla olmasının ve kısaltılmasına yönelik bir değişikliğe gidilmesine taraftar olmamamın bir diğer nedeni ise müdafinin varlığıdır. Müdafinin varlığında bu durum müdafinin şüpheliyi bilgilendirmesi ve değerlendirme yapabilmek için Cumhuriyet savcısından süre istemesi ile ortaya çıkabilmektedir. Burada önümüze bir engel çıkmaktadır. Kanun, kabulün müdafii huzurunda yapılması gerektiğini belirtmiştir ancak teklifin müdafi huzurunda yapılıp yapılmadığına ilişkin herhangi bir hüküm yoktur. Teklifin müdafi huzurunda yapılmamasından kaynaklı olarak şüphelinin belirtilen değerlendirme süresini bilmemesi göz önüne alınacak olursa teklifin de müdafi huzurunda yapılması gerektiği kanaatindeyim.

İŞTİRAK HALİNDE

CMK MD 250/11‘e göre suçun iştirak halinde işlenmesi durumunda, seri muhakeme usulünün uygulanması için bütün şüphelilerin seri muhakeme usulünü kabul etmesi gerekir. Eğer şüphelilerden herhangi biri seri muhakeme usulünü kabul etmezse seri muhakeme usulü kesin olarak uygulanamaz. Bu durumda genel muhakeme usulünün uygulanmasıyla yargı sürecine devam edilir.

YAŞ KÜÇÜKLÜĞÜ ,AKIL HASTALIĞI ,SAĞIR VE DİLSİZLİK

CMK MD 250/11 ‘e göre yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ile sağır ve dilsizlik gibi durumlarda seri muhakeme usulü uygulanmaz.

D) MÜDAFİNİN ROLÜ

Yukarı da bahsedildiği üzere müdafii seri muhakeme usulüne kabul aşamasında giriş yapmakta müdafinin rolü burada başlamaktadır. Cumhuriyet savcısı şüpheliye davet tutanağı gönderir, şüpheli gelince ona teklifi sunar. Eğer şüpheli kabul etmek istiyorsa bu aşamadan sonra devreye müdafi de girer. Seri muhakeme usulünü kabul müdafi huzurunda yapılır, yapılmak zorundadır. Burada müdafinin muhakemeye geç dahil olduğunu düşünmekteyim. Nasıl ki normal muhakeme usulünde müdafi her aşamada bulunuyorsa seri muhakeme usulünde de başlangıçtan itibaren müdafinin dahil olması gerektiğini kanısındayım. Kabul aşamasında zorunlu bulunan müdafi teklif sırasında da neden şüphelinin yanında bulunmasın? Bu konuda farklı görüşlerde bulunan meslektaşlarımız ve yazarlarımız da var ancak önemle belirtmek isterim ki en aza indirgeyip baktığımızda bu her aşamada bulunmayan müdafi daha sonra müvekkili şüpheliyle sıkıntılar yaşamaktadır. Bu duruma bir sonraki bölümde değineceğiz.(E bölümü şüphelinin bilgilendirilmesi)

E) ŞÜPHELİNİN BİLGİLENDİRİLMESİ

Muhakemenin uygulanmasının amaçları, etkileri ve doğabilecek her türlü sorunları Cumhuriyet savcısı tarafından değerlendirilmeli ve bütün çıplaklığıyla şüpheliye aktarılmalıdır. Cumhuriyet savcısı seri muhakeme usulünün uygulanmasını teklif etmeden önce şüpheliyi bu usul hakkında bilgilendirir. Bilgilendirme;

a) İsnat edilen eylem, eylemin oluşturduğu suç ile bu suçun seri muhakeme usulü kapsamına girdiği,
b) Kamu davasının açılması için yeterli şüphenin bulunduğu,
c) Özgür iradesiyle ve müdafi huzurunda kabul ettiği takdirde bu usulün uygulanacağı ve temel cezanın yarı oranında indirileceği,
ç) Cumhuriyet savcısı tarafından teklif edilen yaptırım hakkında talep doğrultusunda hüküm kuracağı, bu hükme karşı itiraz kanun yoluna başvurabileceği,
d) Teklifin kabulünün ancak müdafi huzurunda gerçekleştirilebileceği, seçtiği bir müdafi yoksa istemi aranmaksızın kendisine bir müdafi görevlendirileceği,
e) Mahkeme tarafından hüküm kuruluncaya kadar her aşamada seri muhakeme usulünden, vazgeçebileceği,
f) Mahkemece verilen hükmün adli siciline kaydedileceği,
g) Bu usulün uygulanmasını kabul etmediği takdirde genel hükümlere göre hakkında iddianame düzenlenerek kamu davası açılacağı,
ğ) Genel hükümlerin uygulanmasına geçilmesi halinde, seri muhakeme usulünü kabul ettiğine ilişkin beyanları ile bu usulün uygulanmasına dair diğer belgelerin, soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde delil olarak kullanılamayacağı,

hususlarını kapsar.

Buradaki amaç şüphelinin nasıl bir hukuk mücadelesi içine girdiğini bilmesi gerekliliğinden kaynaklamaktadır. Hal budur ki uygulamada şüpheliye uygulanacak olan seri muhakeme usulü hakkında gerekli ve yeterli bilgi verilmemekte ve şüpheli verilen hükme dayalı olarak serzenişte bulunmakta, asıl olarak böyle bir hükmün veya yaptırımın şahsına uygulanmasını istemediğini dile getirmektedir. Bazı durumlarda sorun buradan kaynaklanmakta, şüpheli yeterli bilgilendirmeye tabi tutulmadığı için ve muhakeme kısa sürdüğü için sanki düzgün yargılama ile hüküm kurulmadığını ve buna bağlı olarak da bu yüzden hak ettiğinden fazla ceza aldığını düşünmektedir. Bu durum tabi ki de müdafinin başını ağrıtmakta ve şüpheli müdafi ilişkisini zedelemektedir ki uygulamada sık sık karşılaşmak mümkündür. Bu tip sıkıntıların doğmaması için şüpheliye, seri muhakeme usulünün daha az bir yaptırım sonucunu doğurduğunu en başta nüksettirmek, muhakeme usulünün gerekliliği olmakla beraber zorunluk olarak da düşünülmelidir. Burada ayrıca belirtmek istediğim nokta kanaatimce, şüphelinin bilgilendirilmesinin kolluk tarafından değil savcı tarafından yapılmasıdır. MD 250’de kolluk tarafından da bilgilendirilmesi olanağı saptanmışsa da bu durum muhakemenin yürütülmesi açısından sağlıksız bir durum teşkil etmektedir. Nedeni ise kolluğun, Cumhuriyet savcısı kadar bilgi birikimine sahip olmamasıdır.

F) SERİ MUHAKEME USULÜNÜN UYGULANMAYACAĞI HALLER

CMK MD. 160‘a göre suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısı kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. İşte bu durumda Cumhuriyet Savcısı araştırmaları ve değerlendirmeleri sonucunda kamu davası açılmasına yer olmadığına karar verirse Seri muhakeme usulü uygulanmaz. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi bazı hususlar da ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki;

1) Ön Ödeme (TCK md.75)
2) Uzlaştırma (CMK MD 253)
3) Kamu davasının açılmasının ertelenmesi (CMK 170/2)
4) Kovuşturma olanağının bulunmaması,
5) Yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememiş olması (CMK 172/2), 6) durumlarının varlığı halinde kamu davası açılmasına yer olmadığına karar verilmesi, dolayısıyla seri muhakeme usulünün uygulanmamasına karar verilmesi gereklidir.Uygulamada bu husus gözden kaçmakta dikkatsizlik sonucu şüpheli hak etmediği şekilde yargılanmaya tabi tutulmaktadır.Burada müdafi/avukat meslektaşlarımın , seri muhakeme usulü için hazırlanan her tutanağı teker teker incelemesinin, kovuşturmaya yer olmadığına sebep olan yukarıda belirtilen unsurları bizzat ele almasının muhakemenin ve adil yargılanmanın hukuki sağlığı açısından yararlı olacağını belirtmek isterim.

G) SERİ MUHAKEME USULÜNDE TUTULMASI GEREKEN TUTANAKLAR

1) Kolluk veya savcılık tarafından şüphelinin bilgilendirildiğine dair ‘bilgilendirme tutanağı’
2) Şüphelinin seri muhakeme usulünü kabul etmesi halinde savcılık tarafından seri muhakemeyi kabul tutanağı
3) Savcılık tarafından dosyanın mahkemeye gönderilmesi halinde mahkeme tarafından ‘inceleme tutanağı’

A) MAHKEME AŞAMASI

Seri muhakeme usulü istemli talepname Cumhuriyet Savcısı tarafından hazırlandıktan sonra mahkeme bu talepnameyi kabul etmesinden itibaren mahkeme aşaması başlar. Mahkemede ilk olarak şüpheliyi müdafi huzurunda dinler. Şüpheli mazereti olmaksızın duruşmaya gelmemişse, seri muhakeme usulünden vazgeçilmiş sayılır. (CMK MD 250/9 ,Yön. Md 13) Burada dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri mahkemenin dosya kapsamında neler yapabileceğidir. Hal budur ki, seri muhakeme usulünün gereği olarak , mahkeme soruşturmayı genişletemez, delil toplayamaz, tanık dinleyemez, keşif yapamaz, bilirkişi incelemesinde bulunamaz veya bilirkişi incelemesi yapamaz. Sadece şüphelinin seri muhakeme usulünü özgür iradesiyle kabul edip etmediğine ilişkin durumu anlamaya çalışır, değerlendirme ve tespit yapar.

B) MAHKEMENİN TALEPNAMEYİ İADESİ

Mahkeme talepnameyi inceler ve bunun sonucunda iade edebilir. Talepnameyi her durumda iade edemez çünkü seri muhakeme usulünde mahkemenin yapabileceği işler sınırlıdır. Talepnameyi iade sebepleri seri muhakeme yönetmeliği MD 13/2’de sayılmıştır. Bunlar;

1) Talepname usulüne aykırı düzenlenmişse,
2) Belirlenen yaptırım da maddi hata yapılmışsa,
3) Yaptırım hakkında CMK 231. Veya TCK‘nın 50. Ve 51. Maddelerinin uygulanmasında koşulların gerçekleşmesine rağmen bu hükümler uygulanmamışsa,
4) Teklif edilen cezanın mahiyetinde uygun bir güvenlik tedbiri olup da uygulanmışsa, işbu belirtilen durumlarda mahkeme talepnameyi iade eder. Cumhuriyet Savcısı eksiklikleri düzelttikten sonra talepnameyi tekrar düzenleyip mahkemeye gönderir.

Burada arz etmek istediğim önemli bir nokta bulunmaktadır. Yukarıda bahsedilen talepnamenin iadesi hususu seri muhakeme yönetmeliğinde ele alınmıştır ve kanaatimce gayet yerinde bir uygulamadır. Ancak her zaman belirtilen husus şudur ki yönetmelik kanunu genişletemez. Yönetmelikte sayılan bu hükümler kanunlarımız da yer almamaktadır, yani kanunda mahkemeye böyle bir yetki verilmemiştir. Bu vesileyle mahkeme talepnameyi iade ettiğinde Cumhuriyet Savcısı mahkemenin böyle bir denetleme yetkisi yok ithamında bulunup itiraz edebilir ve bu durumda itiraz mercii mahkeme, itirazı kabul etmek durumda kalmaktadır.

C) MAHKEME SERİ MUHAKEME USULÜ UYGULAYACAK MI, UYGULAMAYACAK MI?

Burada mahkeme, cumhuriyet savcısının seri muhakeme usulün uygulanması talepnameli dosyada önüne gelen ne var ise ona göre uygulanıp uygulanmayacağını tespit eder. Hal budur ki kanun mahkemenin bu yetkisini de sınırlandırmıştır. Burası önemli olmakla beraber uygulamada da eksiklikleriyle karşılaşılan bir noktaya da değinmiş bulunmaktayız. Şöyle ki yukarıda mahkemenin yetkisi sınırlandırılmış demiştik. Bu sınırlandırmayla mahkeme uygulanıp/uygulanmaması tespitini sadece iki durumda inceler;

1) Eylemin seri muhakeme kapsamındaki suçlardan olup olmadığına bakar
2) Kabulün müdafinin huzurunda gerçekleşip gerçekleşmediğine bakar.

Eğer ki eylem seri muhakeme kapsamındaki suçlardan değilse, yani kanun da tek tek yazılı olan suçlardan değilse mahkeme seri muhakeme usulünün uygulanmasını reddederek dosyayı cumhuriyet başsavcılığına gönderir,

Eğer ki şüpheli seri muhakeme usulünü kabul beyanını müdafi huzurunda gerçekleştirmemişse mahkeme seri muhakeme usulünün uygulanmasını reddederek dosyayı Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderir.

SERİ MUHAKEME’DEN VAZGEÇİLMESİ

Şüpheli mahkeme tarafından hüküm kuruluncaya kadar seri muhakeme usulünden vazgeçebilir.

D)HÜKMÜN KURULMASI

Hükmün kurulmasını bir metin olarak açıklamaya karşı maddeler halinde sunarak açıklamayı daha doğru olduğunu düşünmekteyim. Şöyle ki;

1) Seri muhakeme usulünün uygulanması talepli talepname hazırlanır
2) Talepname içeren dosya mahkemeye gönderilir.
3) Mahkeme talepname içerikli dosyayı incelemeyi alır. Bu incelemeyi Seri muhakeme yönetmeliğinin 13/2 maddesine göre yapar. Madde de belirtilen hususlarda bir eksiklik varsa dosyayı geri gönderir.
4) Eksiklik yok ise seri muhakeme usulü uygulanacak mı uygulanmayacak mı incelemeye başlar. (sınırlı yetkiyle yukarıda belirtilen iki durumu inceler)
5) İnceleme sonucu yukarıda belirtilen iki husus için bir eksiklik yok ise mahkeme HÜKÜM KURAR.

İlgili mahkeme şüpheliyi huzurda kabul eder.Şüpheliye seri muhakeme usulü ile hakkında soruşturma başlatıldığı,savcılık makamında bu muhakeme usulünü kabul ettiğini huzurunda, seri muhakeme usulünü kabul etmek isteyip istemediğini bir kez daha sorar.Burada da kabul beyanı müdafi eşliğinde olmalıdır.Sanık kabul beyanını ibraz ettikten sonra mahkeme hüküm kurar.

E) KANUN YOLU/İTİRAZ

Burada seri muhakeme usulü hakkında kanun yolundan bahsedeceğiz. Ancak bu konuda birkaç sitemlerim ve tavsiyelerim olacaktır. Çünkü gerek uygulamada gerekse kanunun lafzına baktığımızda bazı eksikliklerin ve açıklıkların önüne geçmenin yararımıza olacağı kanısındayım. Öncelikle kanun da var olan maddeleri göz önüne sermek isterim. Cumhuriyet Savcısının talebi doğrultusunda mahkemece koyulan hükme itiraz edilebilir. (CMK MD 250/14)

Belirtilen maddenin hükmü doğrultusun da itiraz edebilecek kişiler kimlerdir? Burada bir karışıklık ortaya çıkmakta veya kanunun lafzından kimin itiraz edebileceği anlaşılmamaktadır.İtiraz edebilecek kişiler Cumhuriyet Savcısı ve şüphelidir. Ancak burada müdafinin tutumu nasıl olmalıdır? Bir hukukçu olarak kanaatimce müdafi itiraz yoluna başvurmamalıdır. Nedeni ise itiraz yoluna başvurduktan sonra daha ağır sonuçlar ortaya çıkabilme ihtimalinin var olmasıdır. Müdafi itirazda bulundu ve beraat istediğinde itiraz mercii itirazın ayrı bir yaptırımı olarak başka bir karar da verebilir. Yani kararı değiştirebilir ki zaten itiraz böyle bir kurumdur.İtiraz mercii bu itirazdan sonra verdiği hüküm itiraz edilmeseydi ortaya çıkmış olan hükümden daha ağır olabilir. Tam da burada müdafinin rolü büyüktür.Müdafi yapmak istediğini, itirazın sonuçlarını ve risklerini her açıdan ele almalı ,düzgün ölçüp tartmalı buna göre itiraz da bulunmalıdır.

Kanun koyucu istinaf kanun yolunu kapatmıştır. İstinaf ve temyiz kanun yolunun kapalı olması elimizin kolumuzun bağlı olduğu anlamına gelmemektedir. Bu durumda eğer koşulları varsa ‘kanun yararına bozma’ yapılabilir.

ÖNEMLİ ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi’nin 15 haziran da resmi gazete de yayınlanan aşağıda bahsedeceğimiz kararı , bir çok tartışmayı beraberinde getirecek ve görüş ayrılıklarına neden olacak bir karardır.

Anayasa mahkemesi bu kararla CMK MD 250/9 ‘un “ talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda” kısmı Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir.İptal edilen madde hükmünde mahkemenin nasıl hüküm kuracağını söylemektedir.Mahkeme Cumhuriyet savcısının hazırladığı talepnamedeki yaptırıma göre hüküm kurmaktadır.Ancak Anayasa mahkemesi, mahkemenin, savcının talebine ve belirlediği yaptırıma bağlı kalmaması gerektiğini savunarak belirtilen kısmı iptal etmiştir.Bu açıdan Anayasa mahkemesinin verdiği bu karar kanımca doğru ve yerinde bir karardır.Ancak bu kararın doğru bi karar olmasına katılmamdaki asıl unsur ; mahkemenin bağımsız hareket edebilmesi gerekliliğidir.Genel muhakeme ilkelerine göre mahkeme talepnameye bağlı kalmamalı kendi iradesine göre karar vermelidir.Halbudur ki asıl sorun burada ortaya çıkmaktadır.Kanun koyucu Seri Muhakeme Usulü’nü hukuk camiasına getirirken genel muhakeme kurallarının ve olgusunun dışında bir tutum sergilemiştir.Seri muhakeme usulünde farklı bir muhakeme yolu izlenmiştir.İşte anayasa mahkemesi bu muhakemenin küçük bir kısmını aykırı bulmuştur.Ama aykırı bulduğu ve iptal ettiği bu kısım seri muhakeme usulünün temelindeki mantığa dayanmaktadır. Şöyle ki; iptal hükmünde ‘ talepte belirlenen yaptırım doğrultusunda’ kısmı aykırılık bulunarak iptal edilmiştir. Bu haliyle görülmektedir ki mahkeme talepnameye bağlı değildir. Ancak seri muhakeme usulü adı üstünde olduğu gibi seri ve hızlı bir şekilde muhakemenin sürdürülmesi ve bitirilmesi amaçlanarak hazırlanmış bir muhakeme usulüdür. Belirtilen kısım kanun maddesinden çıkarıldığında hakim talepnameye ve belirtilen yaptırıma bağlı kalmayacak kendisi hüküm kurmak için gerekli işlemlere başlayacaktır. İşte burada kanaatimce hakimin iş yükü ağırlaşmaya başlayacaktır. Oysaki seri muhakeme usulünün amacı mahkemenin ve hakimin iş yükünü azaltmak, en doğru ve seri bir şekilde muhakemenin tamamlanmasını sağlamaktır. Bu vesileyle eğer ki belirtilen kısım madde hükmünden çıkarılırsa mahkemenin iş yükü hafiflemek yerine ağırlaşacak ve muhakeme seri değil normal bir şekilde ilerlecektir, seri muhakeme usulünün ve seri muhakeme usulünün amacının herhangi bir anlamı kalmayacaktır. Ayrıca belirtilen bu maddenin hükmü ,aynı maddedeki bir çok hükme etki etmektedir. CMK MD 250/4/5/6/7/8 fıkralarının da herhangi bir anlamı kalmamaktadır.Eğer CMK 250/9 daki belirtilen kısmın iptali söz konusu olduysa kanımca aynı maddedeki bir çok hükmün de iptal edilmesi gerekir. Çünkü iptal edilen kısım seri muhakeme usulünün amacına ters düşmektedir. Halbudur ki Anayasa Mahkemesinden iptali talep edilen kısım sadece CMK 250/9 değildir bunun dışında aynı maddenin 4./5./6./7. Fıkralarının da iptal edilmesi istenmiş ancak Anayasa Mahkemesi bu fıkraları iptal etmemiştir, çünkü bilinmektedir ki bu fıkraların hükmünün iptali seri muhakeme usulünü tamamen işlevsiz bırakıcaktır .Ama görülmektedir ki belirtilen madde hükmünün ilgili kısmının iptali de seri muhakeme usulünü bir bakıma işlevsiz bırakmıştır.

Bir diğer önemli hususu daha belirtmek isterim. Yukarıda 2. Bölümde ‘ MAHKEME AŞAMASI’ başlığının ikinci paragrafında da şunu belirtmiştim “ seri muhakeme usulünün gereği olarak , mahkeme soruşturmayı genişletemez, delil toplayamaz, tanık dinleyemez, keşif yapamaz, bilirkişi incelemesinde bulunamaz veya bilirkişi incelemesi yapamaz.” . Anayasa mahkemesinin ilgili kısmının iptali sonrası ise mahkeme hüküm verebilmek için delil toplaması ve araştırma yapması gerekicektir.İşte bu durum da seri muhakeme usulünün gerekliliğine ters düşmektedir

Yukarıdaki kanaatlerim doğrultusunda sonuç olarak Anayasa mahkemesi , Anayasa aykırı olduğu gerekçesiyle 250/9 ‘da bulunan iptal ettiği kısma dayanak oluşturan ve temeli olan diğer ilgili fıkraları da iptal etmeli ve eğer gerçekten iptal için belirtilen amaç doğrultusunda iseler Seri Muhakeme usulü tamamen kaldırmaları gereklidir. Çünkü görmekteyiz ki belirtilen maddenin ilgili kısmının, sadece bu kısmının iptali Seri muhakeme’ nin amacına ters düşmekte ve diğer madde hükümlerinin iptalini de gerektirmektedir. Bir diğer önemli hususu daha belirtmek isterim. Yukarıda 2. Bölümde ‘ MAHKEME AŞAMASI’ başlığının ikinci paragrafında da şunu belirtmiştim “ seri muhakeme usulünün gereği olarak , mahkeme soruşturmayı genişletemez, delil toplayamaz, tanık dinleyemez, keşif yapamaz, bilirkişi incelemesinde bulunamaz veya bilirkişi incelemesi yapamaz.” . Anayasa mahkemesinin ilgili kısmının iptali sonrası ise mahkeme hüküm verebilmek için delil toplaması ve araştırma yapması gerekicektir.İşte bu durum da seri muhakeme usulünün gerekliliğine ters düşmektedir

Bütün bunların yanında iptal kararından “ Hakim isterse talepnameye bağlı kalıp hüküm verir,isterse talepnameye bağlı olmaz “ sonucunu çıkaran meslektaşlarım var ise kanımca böyle bi hususta zaten mahkeme iş yükünün fazla olmasından dolayı talepnamaye bağlı kalarak hükmü verecektir.

BASİT YARGILAMA USULÜ

7188 sayılı kanun ile 5271 sayılı CMK’nın 251. maddesi ile hukuk sistemimize dahil olan bir yargılama türüdür. Basit yargılama usulü makul sürede yargılanma hakkına hizmet eden bir muhakeme türüdür. Burada amaç yargılamanın sıkıntısız ve eksizsiz bir şekilde süratli bir şekilde bitirilmesidir. Bu sistem duruşma yapılmaksızın ve birçok usul işlemi yapılmaksızın hüküm vermeye imkan tanımaktadır. Basit yargılama usulü ‘bir alternatif uyuşmazlık yöntemi‘ olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada yargılamayı hızlandırmak yargının iş yükünü hafifletmek amaçlanmıştır.

A) BASİT YARGILAMA USULÜNÜN UYGULANMASI

CMK’nun 251/1 inci maddesine göre “Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir” şeklindeki hüküm, basit yargılama usulünün uygulanma alanı hakkında bilgi vermektedir. Duruşma yapılmaksızın, yazılı olarak yapılır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus basit yargılama usulünün uygulanması “adli para cezasını gerektiren suçlarda “ ve “ üst sınırı iki yıl ve daha az olan suçlarda” mümkündür. Bunun dışındaki suç olgularında diğer muhakeme usulleri uygulanır.

Süreler açısından nasıl bir belirleme yapılacağını açıklamak isteriz. Basit yargılama usulünde süreler belirlenirken cezanın temel şeklinin esas alınacağı, nitelikli hallere giren bir durumla karşı karşıya kalınırsa nitelikli hallerin esas alınmayacağı, yine cezanın temel şeklini esas alınacağı görüşü hakimidir. Ancak alt ve üst sınır varsa o halde ne olacağı konusunda doktrinde farklı görüşler vardır. Örnekle devam edecek olursak 3 aydan 2 yıla kadar cezayı gerektiren suç için basit yargılama usulü uygulanır, 2 yıldan 5 yıla kadar cezayı gerektiren suçlarda basit yargılama usulü uygulanmaz. Burada değerlendirme alt ve üst sınırının süresine göre yapılmıştır, ancak bu tip bir düzenlemeyi kanun koyucu ele almamıştır. CMK 251 ve devamında bu konuya ilişkin herhangi bir düzenleme bulunamamakta, açıklık ortaya çıkmaktadır. Kanaatimizce burada uygulanması gereken husus da bu tip üst ve alt sınır cezalarında üst sınırda üst sınıra bakılmalıdır. Sadece üst sınırı 2 yıl veya daha az olan suçlarda basit yargılama usulü uygulanması gerektiği kanaatindeyim.

Basit yargılama usulünün uygulanmasında diğer aşamaya gelecek olursak kanun koyucu ne şekilde uygulanacağını CMK MD 251/2 de belirtmiştir. Buna göre “Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde, mahkemece iddianame; sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenir. Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususu da belirtilir. Ayrıca, toplanması gereken belgeler, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir” denilmektedir. Görüldüğü üzere sanık, mağdur ve şikayetçiye savunma hakkı yazılı olarak tanınmıştır. Sözlü savunma yoktur. Bu zaten basit yargılama usulünün amacıdır. Vakit kaybetmeden ve zaman tasarrufu sağlayarak muhakemeyi devam ettirebilmek. Ancak burada ceza kovuşturması geçiren sanığa sadece yazılı olarak savunma hakkı verilmesi, sözlü olarak herhangi bir savunma yapamaması adil yargılanma ilkesiyle bağdaşmadığı kanısındayım. Bu durumda sanığa yeterli ve gerekli olan savunma hakkının verilmesi kanaatindeyim. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus toplanması gereken belgelerin ilgili kuruluşlardan talep edilmesidir. Hakim burada re’sen hareket etmekte, bu tip delillerin getirilmesi taraflara bırakılmamaktadır. Basit yargılama usulü delillerin doğrudan doğruyalığı ilkesi ile de doğrudan çelişmektedir. “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir” şeklinde CMK m.217’de yer alan bu ilke, mahkemenin yargılayacağı sanık, tanıklar ve tüm deliller ile doğrudan doğruya temasa geçmesi anlamına gelmektedir. Ancak basit yargılama usulünde savunma sadece yazılı olarak yapılacağı için belirtilen bu ilke ile çelişki yaşanmaktadır.

B) BASİT YARGILAMA USULÜNÜN ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI

5271 Sayılı CMK ‘nın 251/1 maddesine göre “ Asliye ceza mahkemesince ,iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı 2 yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir” .Belirtilen bu hükme 7188 sayılı Kanunun 31. Maddesinde yer alan geçici 5/1-d maddesi ile “ 01.01.2021 tarihi itibariyle kovuşturma aşamasına geçilmiş , hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda basit yargılama usulü uygulanmaz” şeklinde sınırlama getirilmiştir. Ancak bu sınırlamaya tabi basit yargılama usulüne ilişkin ,emsal nitelikte ve uygulamada adeta nokta atışı olacak şekilde Anayasa Mahkemesi kararı mevcuttur. Bu karara göre ‘ kovuşturma evresine geçilmiş’ ibaresine ilişkin esas incelemenin aynı bentte yer alan ‘ Basit yargılama usulü ‘ yönünden Anayasaya aykırı olduğu belirtilmiş ve iptaline karar verilmişti.Ez cümle; kovuşturma aşamasına geçilmiş işler de dahi basit yargılama usulü uygulanabilecektir.

Burada önemle arz etmek isterim ki seri muhakeme usulü ve basit yargılama usulü arasındaki fark açığa çıkmıştır. Anayasa mahkemesinin verdiği bu karar sadece basit yargılama usulüne ilişkin olup ,seri muhakeme usulüne ilişkin işlerde uygulanmayacaktır.

C) HÜKMÜN VERİLMESİ

CMK md 251 göre “Beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, Türk Ceza Kanunu’nun 61 inci maddesi dikkate alınmak suretiyle, 223’üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.” Şeklinde hüküm mevcuttur. Yine burada seri muhakeme usulünde olduğu gibi Türk ceza kanunun 61. Maddesi esas alınarak ceza belirlenmektedir. Ancak önemli fark göze çarpmaktadır ki seri muhakeme usulünde Cumhuriyet savcısı sadece TCK ‘nun 61.maddesinin 1. Fıkrasına göre yaptırımı belirlemekteydi.

Belirtilen hükme göre;

1) Savcının görüşü alınmaz
2) Mahkumiyet kararı verildiği takdir de cezada ¼ oranında indirime gidilir ki bu basit yargılama usulüne özgü bir durumdur.

CMK MD 251/4 de koşulları bulunması halinde; kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya hapis cezası ertelenebilir ya da sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir. Bu hususta HAGB’ye karar verilmesi için mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği ve önceden bunun sanığa hatırlatılmasının mahkemenin önyargı ile hareket ettiği anlamına geleceği belirtilmektedir . Aynı durum basit yargılama açısından da geçerli olduğu için sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi söz konusu olduğu takdirde sanığa başvurularak bu durumun sorulması yerinde olabilirdi. Ancak bahse konu düzenlemenin kaleme alınış biçiminden ve 251. maddenin 2. ve 3. fıkraları dikkate alındığında sanığın bahse konu bildirimi yazılı olarak 2. fıkrada belirtilen sürede yapmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

D) Basit yargılama usulünün uygulanamayacağı durumlar

251/7. maddede basit yargılama usulünün istisnalarına sınırlı sayıda yer verilmiştir. Buna göre adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren bir suç açısından, “failde yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri söz konusu ise ve bahse konu suç hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında” uygulanamayacaktır. Öncelikle fıkradaki durumun iki kısım halinde ele alınması gerekmektedir. Birinci kısım kusurluluğu azaltan ve ortadan kaldıran haller; diğer kısım ise soruşturma ve kovuşturma koşulları ile alakalıdır.

Birinci kısım açısından kanun koyucu failin özelliklerini dikkate almış, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik durumları açısından uygulanacak farklı muhakeme kurallarının söz konusu olması açısından basit yargılama usulünün tatbik edilemeyeceği öngörülmüştür. Bu durumun kusuru kaldıran ya da azaltan hallerin tamamını içermediği görülmektedir. Zira geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisi altında olma halinde de basit yargılama usulü uygulanabilecektir. İkinci kısım açısından ise kanun koyucunun soruşturulması ve kovuşturulmasını genel muhakeme ilkeleri dışında farklı şartlara tabi kıldığı suçların basit yargılama ile çözümlenmesini uygun görmediği anlaşılmaktadır. Esasen soruşturma ve kovuşturulabilme yapılabilmesinin birtakım şartlara tabi olduğu hallerin diğer suç tiplerine nazaran önem arz ettiği ifade edilebilir. Yaş küçüklüğünün hangi evrede olacağı hususunda Kanun’da herhangi bir düzenleme mevcut değildir. Doktrinde yaş küçüklüğünün fiilin işlendiği tarih mi yoksa muhakemenin gerçekleşeceği tarihte mi söz konusu olacağı konusunun belirsiz olduğu ifade edilmektedir. Bazı yazarlar, fiili işlediği sırada, 18 yaşını tamamlamış olsun ya da olmasın 251. madde tatbikinin adaletsizliğe neden olduğunu, bunun sebebinin 251. maddenin öngördüğü ceza indirimi olduğunu ifade etmektedir, zira bazı 251. maddenin tatbik edilemeyeceği hallerde genel hükümler tatbik edilecek ve 251. maddenin öngördüğü indirim tatbik edilemeyecektir. 16 yaşında suç işleyen bir kişinin 18 yaşını tamamlamasının ardından basit yargılama usulü ile alacağı cezadan hem yaş küçüklüğünün öngördüğü hem de 251. madde gereği indirim yapılacağı, oysa indirimin yapılamadığı hallerde genel usullere göre yapılan yargılama neticesinde failin ¼ ’lük indirimden yararlanamayacağı bunun adaletsiz bir durum olduğu ifade edilmektedir. 250. Madde bakımından da bahse konu istisnaya yer verilmekle beraber, seri muhakeme usulü açısından cezanın bireyselleştirilmesinde TCK m.61/1 dikkate alınacağından bir sorun söz konusu olmayacak zira yaş küçüklüğü indirimi uygulanmayacaktır. Oysa basit yargılama usulünde 61.maddenin tamamına atıf söz konusudur .Bu durumlar göz önüne alındığında kanımca basit yargılama usulünün uygulanabilmesi için fiilin işlendiği tarihe değil yargılamanın gerçekleştirildiği tarih esas alınmalıdır. Fiil işlendiğinde yaş küçüklüğü duruma varsa ancak yargılamanın gerçekleştiği zamanda yaş küçüklüğü ortadan kalkmışsa bu durumda basit yargılama usulünün uygulanmasına devam edilmelidir. Ancak kanunda bu konuda bir düzenleme getirilmemiştir. Şöyle ki kanun koyucu mahkemeye genel hükümlerce devam eden muhakeme usulünden seri muhakemeye usulüne geçilebilme imkanını düzenlememiştir. Bu durum re sen gözetilebilir mi, kanaatimce gözetilmesi gerekmektedir. Yeri gelmişken değinmekte fayda vardır. Az önce bahse konu olan seri muhakeme usulüne geçiş uygulaması kanunda bulunmadığı için sorun yaratabilir demiştik. Ancak seri muhakeme usulü uygulanırken, muhakemeye genel hükümlerce devam edilmesi kanun koyucu tarafından öngörülmüştür. CMK 251/6’da Mahkemece gerekli görülmesi hâlinde bu madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilir, şeklinde bu hususa değinilmiştir.

E) BASİT YARGILAMA USULÜNDE İTİRAZ

CMK MD 252 ‘de bu konuya ayrıca değinilmiştir. CMK md 251 de verilen hükümlere itiraz edilebilir. Süresi içinde itiraz edilmezse hüküm kesinleşir. Bu anlamda itiraz usulü 268/1. madde gereğince ilgililer tarafından kararın öğrenildiği günden itibaren yedi gün içinde basit yargılama neticesinde karar veren mahkemeye başvuru suretiyle gerçekleşecektir. İtiraz üzerine mahkeme duruşma açar ve genel hükümlere göre yargılamaya devam eder. Ancak burada mahkeme itiraz edilmeden önceki basit yargılama usulüne ve verilen hükme bağlı değildir ve basit yargılama usulünde yapılan indirimin kaybedilmesi riski mevcuttur. Tam da burada sıkıntı çıkmaktadır. Mahkemenin basit yargılama usulünde verdiği hükümdeki yaptırım, itiraz edildikten sonraki yaptırımdan daha az cezayı gerektirmişse müdafiyle sanık arasında büyük sıkıntı çıkmaktadır. Bu açıdan müdafinin itiraz ederken dikkatli davranması en azından itirazın sonuçlarını sanığa açıklaması gerektiği kanısındayım. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığı hâllerde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan ¼ oranındaki indirim korunur.

Birinci fıkradaki itirazın, süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosya, 268 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderilir. Mercii bu sebepler yönünden incelemesini yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir.

SONUÇ

Yazımızda ele aldığımız seri muhakeme usulü ve basit yargılama usulü ceza muhakemesi sisteminin işleyişini hızlandırmak, zaman yönünden tasarruf sağlamak, etkin ve doğru bir şekilde muhakemenin hızlıca tamamlanıp sonuçlanmasını sağlamak amacı gütmektedir.

Seri muhakeme usulünde ve basit yargılama usulünde bazı karışıklıklar ve kanunda açıklıklar ortaya çıkmaktadır. Bu eksiklikler müdafi ile şüpheli/sanık arasında sorunlar çıkartmakta aradaki ilişkiyi zedelemektedir. Bu açıdan müdafii meslektaşlara tavsiyemiz , gerek seri muhakeme usulünde gerek basit yargılama usulünde her aşamada tutanak tutması, her iki muhakeme usulünde yukarıda belirtilen açıklığın ve eksikliklerin olduğu aşamalarda şüpheli/sanığı bilgilendirmeleri ,sonuçlarını aktarmalı ayrıntılarıyla anlatmalıdır.

Söz konusu olan muhakeme usullerinde savcının etkin rolüne dikkat edilmesi gerekir. Savcı muhakemeyi başlatırken gerekli unsurları ve muhakemelerin oluşmasındaki şartları gözden geçirmeli ve gerekli iddianame veya talep yazısını öngörülen şekilde hazırlamalıdır ki daha sonra bir eksiklik meydana gelirse mahkeme tarafından geri gönderilen istemli dosyanın bir daha düzenlenip mahkemeye ulaştırılması seri muhakeme ve basit yargılama usulünün amacına ters düşmesin. Seri muhakeme usulünün kabulünde müdafinin olması gerekliliği aynı şekilde seri muhakeme usulünün teklifinde de olması gerekmektedir. Burada yönetmelikte belirtilen 1 aylık sürenin makul süre olması yani sürenin kesin olarak ne kadar olduğunun bilinmemesi seri muhakeme usulünün zaman yönünden tasarruf amacına ters düşmektedir. Bu nedenle bu sürenin kesin olarak tekrar düzenlenmesi veya bu 1 aylık makul sürenin kaldırıp az önce belirttiğimiz teklif sırasında müdafinin bulunması zorunluluğunun getirilmesi daha muhakemenin daha sağlıklı ve sorunsuz bir şekilde uygulanabileceği kanaatindeyim. Her iki muhakeme usulünde itiraz kurumu düzenlenmiştir. Burada müdafilerin dikkat etmesi gereken hususlar bulunmaktadır. Tekraren ve kısaca belirtmek istiyoruz. Unutmayınız ki verilen hükme itiraz edildiği takdirde her iki muhakemenin sonuç yaptırımını mahkeme gözetmek zorunda değildir, yani başka bir hüküm kurup daha yüksek yaptırım ortaya çıkma riski de mevcuttur.


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS