Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Genel Olarak Duruşma Nedir?

Av. Kadir Tunç1

Duruşma, mahkemelerdeki oturumlar, tarafların ve hâkimin oturumlarda bulunup soruşturma yapılması hali olarak tanımlanmaktadır.2 Bu tanım duruşmaya ilişkin çok genel bir tanım olup medeni hukuk, idari yargı ile ceza yargılamasını da kapsamaktadır. Öbür taraftan 3 ayaklı olan duruşmanın taraflarını belirtmek açısından belirleyicidir. Duruşma; sav, karşı sav ve karar merciinin temel ayaklarını oluşturduğu bir yargısal faaliyettir.

Ceza Yargılamasında Duruşma Nedir?

Konumuz itibari ile ceza yargılamasında yapılan duruşmayı, özelliklede 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda3 belirtilen duruşmayı, bu duruşmaya hakim olan ilke ve sistematiği inceleyeceğiz. Ceza davası, bir ceza uyuşmazlığının çözülmek üzere mahkeme yâ da yargıç önüne getirilmesidir. Kamu yararına da sonuç doğurması nedeniyle ceza davasına kamu davası denilmektedir.4

Duruşma, son soruşturmanın ilgililerin yüzlerine karşı sözlü olarak davaya bakılıp bildirilmesine ilişkin kesimidir. Duruşma evresinde mahkeme kanıtlarla doğrudan doğruya temasa geçecek, vicdani kanaatini bu kanıtlara dayanarak oluşturacak ve eylemin sübuta erdiğine inanırsa, suç oluşturan bu fiille verilecek yaptırımı belirleyecektir. Duruşmanın amacı kesintisiz bir bütün oluşturan celselerle yargılamanın tamamlanarak maddi gerçeği yansıtan son kararın verilmesinin sağlanmasıdır.5

Duruşma devresinde saptanan günde, yetkili mahkemenin DURUŞMA salonunda tanık ve bilirkişi yoklaması ile başlayıp hükme iştirak edecek hakim veya hakimlerin huzuru, zabıt katibinin yerini alması, savcı ve kural olarak, sanığın ve müdafiin katılımıyla ara vermeksizin, halka açık ve sözlü olarak cereyan eden, delillerin ikame edilip tartışılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılan ve son sözün sanığa verilmesi ile sona eren, kovuşturma safhasının en önemli devresine duruşma denmektedir.6

Duruşmayı, ceza yargılamasında tez ile anti tezin hukuka uygun olarak elde edilmiş delillerle ileri sürülmesi ile mahkemenin bu görüşlerden bir sentez oluşturarak neticeye varması olarak da tanımlayabiliriz. Duruşmada iddiada bulunan savcılık makamı ile bu iddiaya karşı savunma yapan savunma makamı ile hükmü veren yargıç yâda yargıçlar heyeti vardır. Bu tarafların sözlü ve yazılı talep ve delillerini inceleyen ve gerektiğinde re’sen de araştırma faaliyetlerinde bulunan bir yargılama makamı olarak yargıç yâda yargıçlar heyeti bir senteze vararak bir hüküm kurarlar işte bu hüküm aşamasına varılana kadar kanunda belirtilen usulde yapılan hukuki işlemlere duruşma diyebiliriz.

Ceza Muhakemesinde Duruşmaya Hakim İlkeler

Duruşmada uygulanması gereken ilkelerin çoğu kamu düzenine ilişkin olup her halükarda uyulması gereken ilkelerdir. Bu ilkeler ya ulusal yâda ulusal üstü insan hak ve özgürlüklerini düzenleyen belgelerde karşılığını bulmuş olup bunların ihlali durumunda sağlıklı bir yargılamadan bahsedemeyiz. Aşağıda bahsedeceğimiz ilkelerin bazıları temelde tüm ceza muhakemesi boyunca uygulanması gereken ilkeler olup bazıları da duruşmaya has ilkelerdir. Doğrudanlık, kesintisizlik, açıklık, yüzyüzelik, sözlülük temelde duruşmaya has ilkelerdir.

Ceza Muhakemesinde Doğrudanlık İlkesi

Doğrudanlık, yargılamayı yapan yargıcın, doğrudan doğruya sanığı sorguya çekmesini, mağdur, tanık ve bilirkişiyi dinlemesini, keşfi yapmasını ve bu kanıtları değerlendirip karar vermesini gerektirir. Yargılama yapan ile hüküm veren aynı yargıç olmalıdır. Yargıcın ya da yargıçlardan birinin değişmesi durumun¬da, işlemlerin yenilenmesi, adil yargılama gereğidir. Çünkü vicdani kanı, tutanaklara göre değil, duruşmada edinilen izlenimlere göre oluşacaktır. Tutanakları okuyarak kimi oturumlara katılan ya da hiç katılmayan yargıcın, hüküm vermesi sakat bir işlemdir. Taraflarla ve kanıtlarla diyalog kurmayan yargıçların hükmü vermemesi gerekir. Yargıtay’ın da tutanaklara dayanarak yerel mahkemenin yerine geçerek (tanık doğru söylüyor, yalan söylüyor) gibi kanıtları değerlendirmesi, doğrudanlık ilkesine aykırıdır.7

Mahkemenin, daha doğrusu, hâkimin kararını delillerle doğrudan doğruya, bizzat temasa geçerek vermesini ifade eden ilkeye vasıtasızlık ilkesi denmektedir. Yani, kararı verecek olan mahkeme veya hâkim, delil sözlü ise, dinleyecek, yazılı ise, okuyacak, eşya veya iz şeklinde ise, görecektir.

CMK m. 217/1., m, 188/son da bu ilke dile getirilmiştir. Öte yandan bu İlkenin sonucu olarak, tanıkların duruşmada doğrudan doğruya dinlenmeleri aranmıştır. Açıkça yer verilen bazı istisnalar dışında tanıkların önceki ifadelerinin duruşmada okunmasıyla yetinilmez. (CMK m. 210 vd.) Yine sanık daha önce sorguya çekil¬miş olsa bile duruşmada tekrar sorguya çekilmek zorundadır (CMK m. 191/3c-d).

Mahkeme delillerin muhtevalarını kaide olarak vasıtasız bir surette öğrenir. Ön soruşturmada bir yazılı işlemde tespit edilmiş olan delillere atıf yapılamaz. Bütün deliller duruşma evresinde ortaya konacak ve mahkemece vasıtasız olarak öğrenilecektir. Bu kaidenin de, bir tanığın veya bilirkişinin naip hâkim veya istinabe olunan mahkeme vasıtası ile dinlenmesinde olduğu gibi, istisnaları yok değildir.8

Doğrudanlık ilkesi için bakınız: Anayasa Mahkemesi Kararı.

Ceza Muhakemesinde Duruşmanın Kesintisizliği İlkesi

Yargılamanın kesintisiz sürmesi de, CMK’nın kabul ettiği bir ilkedir. Doğrudanlık kuralı, yargıçların duruşmadan elde ettikleri izlenimlere göre hüküm vermelerini ve duruşmanın bir kez başladıktan sonra aralıksız sürmesi¬ni de gerektirir. Ara verme istisna olup yasada gösterilmiştir. Davanın bir du¬ruşmada ve bir günde görülmesi, ilke olarak kabul edilmiştir. Parçalı yargıla¬ma uygulanmasının ortadan kalkması gerekir. Bununla birlikte, maddenin son fıkrasına göre, toplu mahkemelerde bir duruşmada bitmeyecek davada, her hangi bir nedenle hazır bulunamayacak üyenin yerini alıp, oya katılmak üzere yedek üye bulundurulması öngörülmüştür. Yargıç sıkıntısı karşısında, yedek yargıç bulundurma zorunlu tutulmamıştır. Konuyla ilgisi nedeniyle belirtme¬miz gerekir ki, uygulamada duruşmaya katılan yargıçlar değişmektedir. Bunun için bulunan formül, (eski tutanaklar okundu) ibaresinin duruşma tutanağına yazılmasıdır. Bu yolla, yeni katılan bir yargıç, duruşmayı baştan itibaren izlemiş gibi, sanki dosya ile ilgisi bilgi sahibi olmaktadır. Oysa önceki tutanaklar okunmamaktadır. Bu yapay sonuç, ceza yargılamasının prestijini kıran bir yöntemdir. Gerçeğe uygun olmadığını herkesin bildiği, Yargıtay tarafından da denetlenmeyen bu noktanın, uygulamadan kaldırılması kaçınılmazdır.9

Duruşmanın kesiksiz (inkıtasız) olması da kanunun duruşma için kabul ettiği bir özelliktir. Mülga 219. maddede bunu “duruşma ara vermeksizin devam eder” diye ifade etmiştir. Yeni kanun bu özelliği CMK 190/1 de vurguladı. Bu özellik sözlülük ve bağlılık özelliklerinin olduğu kadar, delillerin takdiri ve kanaate göre hüküm verilmesi esaslarının da zaruri bir neticesidir.10

Kesiksizliğin ara verme biçiminde istisnaları vardır. Ancak ara verme istisnası kısa olmalıdır ki kesiksizlikten söz edilebilsin. Ara vermenin kısası olan “tehir” ile uzunu olan “talik” arasında fark gözeten ve talikten sonra soruşturmayı baştan başlatan kanunun sistemi, yavaş yavaş kuşa benzetilerek 1985’de büsbütün kaldırıldığından kesiksizlik, üzülerek belirtelim ki, artık bizde duruşmanın bir özelliği olmaktan tamamen çıkmış, böylece sözlülük, bağlılık ve vasıtasızlık özellikleri de zedelenmiştir. Biz bunu bir dereceye kadar önlemek üzere duruşmaya ara verilmesi ile duruşmanın başka bir gün yapılması kararları arasında bir ayrım yapılmasını öneriyoruz.11

Duruşmanın bağlılığından maksat, şahıs yer ve zaman bakımından duruşma işlemleri sırasında bir bağ kabul edilmesidir. Mesela duruşmada hakimlerin aynı olması şarttır. Duruşma işlemleri kaide olarak aynı salonda yapılır. Duruşmanın kesiksiz olması da zaman bakımından bağlılıktan başka bir şey değildir.12

Ceza Muhakemesinde Duruşmanın Aleniliği İlkesi

Açıklık (aleniyet); duruşmaya herkesin serbestçe girmesini ve duruşma salonunun açık tutulmasını gerektirir. Bu suretle sanığın halk önünde hesap vermesine ve halkın adalet dağıtımını denetlemesine olanak sağlanmış olunur.13

Ceza yargılamasında en önemli ilkelerden biri duruşmanın halka açıklığı-aleniyet ilkesidir. Adalete olan güvenin sağlanması-korunması ile adil bir yargılamanın gerçekleşmesi açısından vazgeçilmezdir. Yargılamaya katılan taraflar ve diğer kişiler için temel insan haklarının korunması açısından önemlidir. Bu ilke suç işlenmesinin önlenmesi ile yargıçların adil karar verme yükümlülüklerinin yerine gelmesi açısından önemli bir işleve sahiptir.

Hukuk devletinin bir sonucu olan bu ilke, adil bir yargılamanın ön şartıdır. Duruşmaların aleni olması, insanların demokrasiye ve adalete olan güvenini artırır. Hukukun üstünlüğü ve yargının etkinliğini sağlayan usul, mahkemelerde duruşmaların herkese açık yapılmasıdır. Duruşmaların kapalı yapılması ancak kanunun öngördüğü durumlarda söz konusu olabilir. CMK m. 182 vd., 289/1f maddeleri bu aleniyet ilkesinin istisnalarını düzenlemiştir. Bu hakkın düzenlendiği diğer yerler ise AY m. 141/1, İHEB m. 10, İHAS m. 6/1, MvSHS m. 14/1 maddeleridir.

Halka açıklık ilkesi, kovuşturmada geçerli olup, soruşturma evresinde önemli ölçüde gizlilik egemendir. Bunun nedeni, bir taraftan sanığın lekelenmeme hakkı, diğer taraftan da, delillerin güvence altına alınması gereğidir.14

Duruşmanın açılığı kaidesinin ihlali, “hukuka kesin aykırılık” denilen, mutlak temyiz sebeplerindendir. (CMK m 289). Adaletin gizli kapaklı dağıtılması sonuca tesir edebileceğinden, son kararın bozulması ve yeniden açık duruşma yapılması kabul edilmiştir. Bu halde bozma lazımdır. Çünkü bozma üzerine açık duruşma yapılarak zararın tamiri mümkündür. Fakat gizli yapılması gereken bir duruşma açık yapılmış ise, hüküm bozulmayacaktır, çünkü yeniden gizli duruşma yapmakla zararı telafiye imkan olmadığından bozmanın da manası yoktur.15

Ceza Muhakemesinde Yüzyüzelik İlkesi

Yüzyüzelik ilkesi; tarafların ve özellikle sanığın, yargılamada hazır bulunmalarını, iddia ve savunmadan haberdar olmalarını ve yargıç önünde ve birbirlerinin yanında dinlenmelerini gerektirir.16

Gerçek anlamda delil tartışması yapılmasını amaçlayan kanun koyucu buna ilişkin düzenleme yapmıştır. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık, müdafii veya kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilirler. Ancak hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir (CMK m. 216). Sanığa son sözün verilmemesi mutlak bozma nedeni sayılmıştır (CMK 289/1-b,h; CMUK 308/8 md). Son sözün verilmemesi, sanığın savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır. Zira, bu aşamada bile sanığın savunma delilleri ileri sürmesi veya savunmasını hazırlayabilmek için süre talep etmesi mümkündür.17

Ceza Yargılamasında Sözlülük-Yazılılık İlkeleri

Sözlülük; iddia savunma ve anlatımların konuşmalı olarak yapılmasıdır. İstinabe yolu ile ya da naip aracılığıyla dinleme, doğrudanlık ilkesinin bir ayrıcalığıdır. Zorunlu kalınmadıkça bu yola başvurulmamalı ve sonuca etkili tanıklar huzurda dinlenmelidir. Duruşmada sözlü olarak ne söylenmişse, ancak onun karara temel kabul edilmesini ifade eden ilkeye de sözlülük ilkesi denmektedir (CMK m. 201, 210, 215, 216, 217/1).18

Bu ilke, kural olarak, kovuşturma safhasında söz konusu olur. Her şey, özellikle sanığın sorgusu, delillerin dinlenmesi, son iddia ve savunmalar hep sözlü yapılacaktır. Duruşmada konuşulmamış hususların karar verme sırasında göz önünde tutulması mümkün değildir. Konuşulmamış olmak burada var ol¬mamak, meydana gelmemekle eş anlamlıdır. Bu ilke ile vasıtasızlık ilkesi ara¬sında sıkı bir ilişki vardır. Gerçekten, sözlü muhakeme aynı zamanda vasıtasız¬lık ilkesinin hakim olduğu bir muhakemedir.

Yazılılık ilkesi ise, muhakemede yazılı olarak ne söylemişse, ancak onun karara temel kabul edilmesini ifade eder. Ceza Muhakemesinin soruşturma ev¬resi safhasına, kural olarak, yazılılık ilkesi hakimdir.

Duruşmanın sözlü olması, dosyadaki bütün belgelerin okunmasını gerektirmez. Ancak okunmayanlarda mahkemece nazara alınmayacaktır. Hangi belgelerin okunacağı, hangi belgede tespit edilmiş işlemlerin tekrar edileceği tafsilatlı bir şekilde düzenlenmiştir.19

Ceza Muhakemesinde Dürüst İşlem (Adil Yargılanma) İlkesi

Ceza muhakemesi işlemlerinin kandırma, yanıltma veya zora dayalı olmadan kanunlarda öngörülen esaslar çerçevesinde yapılmasıdır. Yargıç, duruşmada iddia ve savunma makamlarına eşit mesafece durup taraflardan birine iltimas anlamına gelecek davranışlardan kaçınmak durumundadır.

Batılı ülkelerde silah eşitliği olarak geçen bu ilke hukukumuzda dürüst işlem ilkesi olarak mütalaa edilmektedir. Bugünkü anlamı ile silah eşitliğinden anlaşılması gereken savunma makamının bir hukuk devletinde kendisine tanınmış olan hakları gerçekten kullanabilmesidir.20 İHAS m. 6 ve MvSHS m. 14’te bu hakların neler olduğu belirtilmiştir.

Ceza Yargılamasında Bağımsız ve Tarafsız Hakim İlkesi

Bağımsızlık kimseden emir almamak, tarafsızlık ise iddia ve savunma makamları bakımından objektif davranmak birini veya diğerini kayırmamak demektir.21 Bir mahkemenin taraflara güven verme zorunluluğu vardır. Tarafsız ve bağımsız olmayan yargıçların vermiş olduğu kararların hukuk devletin de yeri yoktur. Özellikle siyasal iktidarın güdümüne ya da ülkede mevcut başkaca erklerin etkisinde kararlar vermek bu ilkeye ve hukuk devleti ilkesine aykırılık arz eder. Bu ilkeye ilişkin olarak AY m. 138, İHEB m. 10, İHAS m.6/1, MvSHS m. 14/1 ve CMK m. 22 vd, de düzenlemeler mevcuttur.

Ceza Yargılamasında Meram Anlatma (Savunma Hakkı) İlkesi

Her sanığın derdini anlatabilmesini, hiç ya da gereği gibi dinlenmeden mahkûm edilememesini, öne sürülen iddiaları ve aleyhine olan delilleri çürütebilmesini ve bu sayede muhakemenin gidişine etki edebilmesini ifade eden ilkeye denir.22 Çağdaş muhakeme hukukunda sanık belli hakları ve yükümlülükleri olan ve muhakemenin gidişine etki edebilen bir muhakeme süjesidir. Bu ilke bir savunmanın yardımından faydalanmayı da içerir. Sanığa savunmasını yapacak imkân ve olanakların tanınması gerekir. İmkânları yoksa ücretsiz müdafii, delillere ulaşabilme ile lehine olan delillerin toplanmasında gereken işlemlerin yapılmasıdır.

Ayrıca duruşmada savunmasını yapacak kadar süre ile ortamın hazırlanması bu ilkenin başka bir görünüş şeklidir. Uygulamada mahkemeler iş yoğunluğunu bahane ederek bırakın sanığa, müdafiine bile müdahale ederek etkin bir savunma yapılmasını engellemektedirler.

Ceza Muhakemesinde Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi

Ceza yargılamasında amaçlanan maddi gerçek yani kanunda suç sayılan fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediğinin tespitidir. Söz konusu fiilin sanık tarafından işlendiği %100 sabit olmadığı takdirde beraat kararı verilmelidir. Buradaki saik suçsuz bir kişinin mahkûm olmasındansa suçlu birinin beraat etmesine tercih edilmesidir. Bu durumun kamu düzenine daha uygun düşeceği kanaatidir. Bu bir tercih olup bin suçlunun cezasız kalması bir masumun mahkûm olmasına tercih edilmesidir. Kuşkudan sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza hukuku ilkesi olup varsayımlara dayanarak mahkûmiyet hükmü kurulmaz. Bu ilke masuniyet karinesinin görünüş şeklidir.

Ceza Muhakemesinde Davasız Yargılama Olmaz İlkesi

Toplumsal düzeni ihtilal ettiği iddia edilen bir fiil söz konusu olduğunda iddia makamı bunu bir iddianame ile yetkili ve görevli mahkemeye gönderir. Hukuk düzenimizde şahsi dava 5271 sayılı CMK ile ortadan kaldırıldığından iddianamenin şikâyete bağlı bir suç dahi olsa iddia makamınca bir iddianame ile düzenlemek durumundadır.

Kanun kovuşturmanın başlayabilmesini mahkemece iddianamenin kabulü şartına bağlamıştır. (m.170 vd. CMK) yine kanunumuzda “hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir “ (m. 225 CMK) demektedir. Bu durumda fiilin suç olduğu ile sanığın cezalandırılması gerektiğinin ileri sürülmesi durumunda bir davanın söz konusu olması gerekmektedir, bu ilkeye de davasız yargılama olmaz ilkesi denmektedir.23 Bu sistemin esasları şunlardır:

  • Hâkim işe re’sen elkoyamaz; davasız yargılama olmaz. Dava, kural olarak devletin davasıdır ve bunun için savcılık teşkilâtı kurulmuştur.
  • Hâkim, tarafların delilleriyle bağlı değildir (CMK m. 225/2); maddi gerçe¬ğin araştırılması kuraldır.
  • Sanık bir muhakeme objesi değil, muhakeme kişisidir, bazı hakları ve yükümlülükleri vardır.24

Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğin Araştırılması İlkesi

Ceza yargılamasında amaç maddi gerçeğin araştırılmasıdır. Medeni hukuk yargılamasın da ise ağırlıklı olan şekli gerçeğin bulunmasıdır. Kamu düzenine ilişkin davalarda medeni yargılamada da yargıçlar kimi zaman re’sen araştırmaya girebilmektedirler. Fakat bu yetki ceza yargılamasında olduğu kadar geniş değildir.

Yargıtay’ın 19.4.1993 tarihli bir kararına göre; ceza yargılamasının amacı hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada, yani gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekir. GERÇEK; akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır. Yoksa bir takım VARSAYIMLARA DAYANILARAK SONUCA ULAŞILMASI, Ceza Yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır, Ceza Yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde, mahkûmiyet kararından söz edilemez. Bu ilke evrenseldir.25

Mahkemeler her şeye rağmen gerçek değil ancak hukuka uygun elde edilmiş ya da edilecek delilleri kabul eder. Maddi gerçeği araştırmanın sınırı delil yasaklarıdır

Maddi gerçeğin araştırılması ilkesinin sonucu olarak, mahkeme, muhakemeye katılanların iddiaları, özellikle de sanığın itirafı ile bağlı değildir (CMK m. 225/2). Yine medeni yargılamanın aksine yoklukta muhakeme istisnaidir (CMK m. 194 vd., HUMK 409). Sanığın duruşmaya gelmemesinden, onun suç¬luluğu sonucu çıkarılamaz. Nihayet mahkeme, ileri sürülen delillerle bağlı de¬ğildir, kendiliğinden delil araştırabilir. Oysa medeni yargılamada, tarafların ileri sürmediği iddiaları hakim kendiliğinden göz önüne alamayacağı gibi, bunları hatırlatmada dahi bulunamaz (HUMK m. 75/1).

Nihayet ceza muhakemesinde, medeni yargılamadan farklı olarak ispat yükü sorunu yoktur. Sanığa susma hakkı tanıyan bir sistemin, savunmaya ispat yükü getirmesi düşünülemez.

Ceza Muhakemesinde Delillerin Serbestliği İlkesi

Suç hukuka uygun şekilde elde edilen her türlü kanıtla ispat edilebilir. Hukuka aykırı şekilde elde edilen kanıtlar hükme esas alınamaz. Hukuk yargılamasında yargılamanın taraflarının kanıtları iddialarını dayandırdıkları bilgi ve belgeleri mahkemeye getirmeleri zorunludur. Zira medeni yargılamada kişisel çıkarlar ön plandadır. Tarafların üzerinde anlaştıkları konularda yargıç bağlıdır. İkrar her hangi bir kanıtla desteklenmese bile bir araştırmaya dahi konu olmadan yargıcı bağlar. Yargıç kural olarak bizzat kanıt araştırmaz. Zira medeni yargılamada şekli gerçek aranmaktadır. Buna karşılık ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin açığa çıkarılmasıdır. Gerçek, akla uygun realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılacaktır. Ceza yargıcını maddi gerçeğe ulaştırabilecek her şey kanıt olabilir, davanın tarafları kanıt ileri sürebilir, yargıç kendiliğinden kanıt araştırabilir, kanıt ileri sürmede zaman kısıtlaması yoktur. Ancak yargıcın kişisel bilgisini hükme dayanak yapamaması gerekir.26


Avukat Baran Doğan

  1. Av. Kadir Tunç, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2003 yılında mezun olmuştur. 2005 yılından beri İstanbul’da serbest avukatlık yapmaktadır. 

  2. Ali Şafak, Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü, Temel 1996, s.114 

  3. 4.12.2004 Gün ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (RG 17.12.2004, No:25623) 

  4. Kubilay Taşdemir ve Ramazan Özkepir, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara 2010, s.743 

  5. A.e., s.785 atıf 197,198 dipnotlar. 

  6. Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, Ceza Muhakemesi Hukuku, Şeçkin, Ankara, 2000, s. 725 

  7. Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu, Seçkin, Ankara, 2007, s 981,982. 

  8. Nurullah Kunter, Feridun Yenisey ve Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuk Dalı Olarak Ceza Muhakemesi, Beta, İstanbul, 2006, s.1137 

  9. Yaşar, A.g.e.s 981-982 

  10. Kunter vd., A.g.e.s.1137-1138 

  11. Kunter vd., A.g.e.s.1137-1138 

  12. Kunter vd., A.g.e.s.1137 

  13. Yaşar, A.g.e.s 981-982 

  14. Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, Ceza Muhakmesi Hukuku, Seçkin, Ankara, 2007, s. 180. 

  15. Kunter vd., A.g.e.s.1137 

  16. Yaşar, A.g.e.s 981-982 

  17. Ali Parlar, Muzaffer Hatipoğlu, Ceza Muhakemesi Yorumu, Ankara, 2008, s. 1118-1119. 

  18. Yaşar, A.g.e.s 981,982 

  19. Kunter vd., A.g.e.s.1136-1137 

  20. Öztürk ve Erdem, A.g.e.s.174 

  21. Öztürk ve Erdem, A.g.e.s.176 

  22. Öztürk ve Erdem, A.g.e.s.178 

  23. Öztürk ve Erdem, A.g.e.s.187 

  24. Öztürk ve Erdem, A.g.e., S. 187 

  25. Öztürk ve Erdem, A.g.e., s. 184, 185 

  26. Taşdemir ve Özkepir, A.g.e.s.902-903 

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS