Başlangıç Şüphesi, Makul Şüphe, Yeterli Süphe ve Kuvvetli Şüphe Nedir?
1. Başlangıç Şüphesi (Basit Şüphe) Nedir?
(Y3CD-K.2022/6963)
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır. CMK’nın 160/1 maddesinde yer alan “bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâl” ifadesinden anlaşılacağı üzere belli bir suç şüphesine karşı soruşturmaya başlanılabilmesinin maddi koşulu, o suça ilişkin başlangıç şüphesinin var olmasıdır. Başlangıç şüphesi, soyut bir izlenimle değil; suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıalar ile oluşur. Cumhuriyet savcısı, başlangıç şüphesinin olup olmadığını yani, suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıaların bulunup bulunmadığını değerlendirerek soruşturmaya başlayacaktır. Kısaca, başlangıç şüphesinin bulunup bulunmadığını değerlendirme yetkisi, Cumhuriyet savcısına aittir (Veli Özbek, Nihat M. Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınlar, Ankara, 2011, sayfa 186 ve devamı).
2. Makul Şüphe Nedir?
(Y2CD-K.2013/27219)
Soruşturma evresi, failin suç teşkil eden bir hareketi yapıp yapmadığı konusundaki şüphe ile başlar. Ceza yargılaması hukukunda öğretide ‘‘şüphe’’ genellikle; basit şüphe, makul şüphe, yeterli şüphe ve kuvvetli şüphe olmak üzere dört dereceye ayrılıp incelenmektedir. 5271 sayılı Yasa ile birlikte, makul şüphe kavramı da şüphenin bir derecesi olarak Ceza Yargılama Yasasına girmiştir. Yasanın 116. maddesine göre, yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği konusunda “makul şüphe” varsa, şüphelinin üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.
Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinde de, adli ve önleme aramalarının ne şekilde, hangi hallerde, kim tarafından yapılacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Adı geçen yönetmeliğin 5.maddesine göre, “Adli arama, bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, iş yerinde, kendisine ait diğer yerlerde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında 5271 sayılı CYY ile diğer yasalara göre yapılan araştırma işlemidir.” 6.maddede “makul şüphe” tanımlarak “Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz önünde tutularak belirlenir. Makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması gerekir. Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır.” denilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında makul şüphe, ‘‘kişinin suç işlediği konusunda, objektif gözlemciyi iknaya yeterli olgu ve bilgilerin bulunması’’ olarak tanımlanmıştır.
3. Yeterli Şüphe Nedir?
(Y3CD-K.2022/6963)
Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı iddianame düzenler. “Yeterli şüphe”, şüphelinin müsnet suçtan yargılanması için gerekli ve yeterli olan şüphe derecesini ifade eder. Bu şüphenin, hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delile dayanması gerektiğinde kuşku yoktur. Cumhuriyet savcısı topladığı delillerin iddianame düzenlemek için yeterli olup olmadığını takdir edecek, delilleri olaylarla ilişkilendirerek yeterli şüpheyi ortaya koyacaktır. Kamu davasının açılmasında yeterli şüpheden bahsedebilmede önemli olan, suçun işlendiğine yönelik tartışılabilirlik ve mahkûmiyetin ne derecede mümkün olabilirliğidir. Dava açılması yönünden karma sistemi benimseyen ceza yargılaması hukukumuza göre; ‘‘Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir. Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler (CMK madde 170/1-2).’’
4. Kuvvetli Şüphe Nedir?
“Eldeki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise bu durumda kuvvetli şüphe olgusunun o olayda varlığından söz edilecektir.” demek sureti ile kuvvetli şüpheden bahsetmiştir. Kuvvetli şüpheyi, koruma tedbirleri için ön şart olarak arandığını CMK’dan görmekteyiz. (Nur Centel, Hamide Zafer, s.84) Eldeki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise, bu durumda kuvvetli şüphe olgusunun o olayda varlığından söz edilecektir (Y18CD-K.2017/15005).
Basit Şüphe, Makul Şüphe, Yeterli Şüphe ve Kuvvetli Şüphenin Ceza Muhakemesindeki Yeri
(Y18CD-K.2017/15005)
Şüphe, bir olay hakkında duyulan kuşku ve belirsizlik duygusudur. Şüphe her şeyden evvel, insani bir duygudur. İnsanın genel hayat tecrübelerine göre, olaylar hakkında aldığı tavırdır. Şüphe kavramının, ceza muhakemesi açısından yeri çok önemlidir. Birçok ceza muhakemesi kurumunun temelinde, şüphe olgusu yatmaktadır. Şüphe kavramının dereceleri ile maddi gerçeğin ne olduğu hususunda belirsizliğin aşamaları belirtilmektedir.(Gültekin Özkan, Öğreti ve Uygulamada İddianame ve İddianamenin İadesi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011. - 1.Bası, s.117) Mülga CMUK döneminde şüphe kavramına yer verilirken derecelerine yer verilmemiştir. CMK’da ise şüphe kavramının şüphe (basit şüphe) (Feridun Yenisey, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku Hazırlık Soruşturması ve Polis, İstanbul, Beta Basım, 1987. - 1.Bası, s.45), makul şüphe, yeterli şüphe ve kuvvetli şüphe gibi derecelerine yer verildiğini görmekteyiz. Bu derecelendirilmiş şüphe kavramları, delillerin ortaya çıkardığı kavramlardır. Deliller şüpheyi kuvvetlendirecek ya da zayıflatacaktır. Kesin matematiksel ölçütler taşımayan bu durum, her olayın özelliğine göre değerlendirilecektir. (Erdener Yurtcan, Ceza Avukatının El Kitabı, İstanbul, Beta Basım, 2009. - 9.Bası, s.14) Yapılan her muhakeme bir şüpheyi yenmektedir. (Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fakülteler Matbaası, 1978, s.196) Ceza muhakemesinin en önemli üç süjesinin birine de aslında ismini şüphe kavramı vermektedir. Şöyle ki, şüphe kelimesine “li” eki eklenerek “şüpheli” tabiri oluşturulmuştur. Bu noktada da, şüphenin ceza muhakemesinin ana yapı taşı olduğu söylenebilir. (…, s.12) Soruşturma evresi suç teşkil eden bir durumun olup olmadığı yönündeki şüphe ile başlamaktadır. Bu şüphe tahmine değil, olaylar ve maddi olgulara dayanacaktır. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.570) CMK 160’ncı maddesinde belirtilen “şüphe-izlenim” kavramının kuvvet derecesini belirtir bir sıfat olmadığı için buradaki izlenim (şüphe) basit derecededir denilebilir. (Nur Centel, Hamde Zafer, s.81)
Basit şüphe, şüphenin derecelendirilmesinde en alt derecesidir. Doktrinde “başlangıç şüphesi” olarak da adlandırılmaktadır. (A. Caner Yenidünya, prg. 71) Bunun altında zaten şüpheden bahsedilemeyecektir, dolayısı ile soruşturma başlatılamayacaktır. CMK 116’ncı maddede düzenlenen, arama kurumunda, makul şüpheden bahsedilmiştir. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 6’ncı maddesinde: “Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz önünde tutularak belirlenir. Makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması gerekir. Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır.” denilmek sureti ile makul şüphenin tanımı yapılmıştır. Buradaki şüphe her durumda bir suça isabet etmelidir. (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, Ankara, Sevinç Matbaası, 1970. - 3.Bası, s.468)
CMK’nın 170/2’nci maddesinde ise, iddianame tanzimi için, yeterli şüphe aranacağı belirtilmektedir. Yeterli şüphenin oluşması için bunu haklı gösterecek delil, emare ve olgulara ihtiyaç duyulacaktır. (Hasan Tahsin Gökcan, Cumhuriyet Savcısının Delilleri Değerlendirme Yetkisi ve Yargıtay Uygulaması, Ankara Barosu Dergisi, Ankara, 2012/1. - s. 195-206. - Yıl:70) Soyut tahminler, hipotezler ve olasılıklar somut vakıalarla desteklenmediyse, şüpheye vücut veremeyecektir. (Yücel Ünver, Hakan Hakeri, s.13) Savcının takdir hakkı kamu davası açmaya yeter şüphenin bulunup bulunmadığına yönelik olup açılan davayı geri alma hakkını kapsamamaktadır. (Faruk Erem, s.227) Eldeki delillerle şüpheli/sanığın mahkûm olma ihtimali, beraat etme ihtimalinden daha yüksek olduğu durumda, yeterli şüpheden bahsedilecektir. (Nur Centel, Hamde Zafer, s.83; Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, s.485) Yeterli şüphe bir bakıma orta yoğunlukta bir şüphe demektir. (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.571) Soruşturmanın baştılabilmesi için aranan basit şüphe, daha kuvvetlenerek, yoğunluğu artarak artık yargılama neticesinde sanığın mahkum olma ihtimali, beraat etme ihtimaline oranla ağır basar duruma geliyorsa burada yeterli şüpheden bahsedilebilecektir. Diğer bir söyleyişle, mevcut delillerle bir mahkumiyet kararının çıkması orta yoğunlukta muhtemel olması durumu yeterli şüphe olarak tariflenebilir. “Alman doktrininde yeterli şüphenin ölçütünün yüzde doksan mahkûmiyet olasılığı verecek şekilde hukuka uygun şüphe sebebi elde etmek” olduğu doktrinde belirtilmiştir. (Feridun Yenisey, “Adalet Ve Kolluk İlişkilerinin Ceza Muhakemesi Kanunu Açısından Değerlendirilmesi”, Avrupa’da ve Türkiye’de Kolluk-Adalet İlişkileri, Editör: Araş. Gör. Burcu Ertem, Ankara, 2006, s. 28) Doktrinde bir eserde; “Şüphenin kuvvet dereceleri açısından Alman Hukukunda; a)Anfangsverdacht, b)dringender Verdacht ve c)hinreichender Verdacht ayrımları vardır. Failin suçu işlemiş olma olasılığının, mevcut olgulara yapılarak değerlendirmesinde, 0 ile 100 arasında bir skalada, yazı ile yüzde elli ile yüzde yüz arasında bir değer bulunuyorsa “yeterli şüphe” (hinreichender Verdacht) vardır denilebilir. Yüzde ellinin altındaki, somut olgulara dayanan şüphe (dringender Verdacht) ise Devletin koruma tedbirlerine karar vermesinin sebebi olur.” (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.570)
“Eldeki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise bu durumda kuvvetli şüphe olgusunun o olayda varlığından söz edilecektir.” demek sureti ile kuvvetli şüpheden bahsetmiştir. Kuvvetli şüpheyi, koruma tedbirleri için ön şart olarak arandığını CMK’dan görmekteyiz. (Nur Centel, Hamide Zafer, s.84) Eldeki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise, bu durumda kuvvetli şüphe olgusunun o olayda varlığından söz edilecektir. (Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, s.468; Nur Centel, Hamide Zafer, s.84; Haluk Çolak, Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007. - 2.Bası, 113) Konuyu bir örnekle açıklamaya çalışırsak; (x) isimli kişinin konutuna hırsız girdiğini, evden bir takım eşyaları çaldığını, ev sahibi (x)’in bunu eve girince anladığını ve 155 polis ihbar hattını arayarak şikâyetçi olduğunu varsayalım. Polise yapılan ihbarla, suç işlendiğine ilişkin başlangıç şüphesi olup, soruşturma başlamış olacağından polis derhal nöbetçi Cumhuriyet savcısından konu ile ilgili sonradan yazıya dökülmek üzere (muhtemelen telefon aracılığı ile) sözlü talimat alacaktır. Cumhuriyet savcısının olay yerinde olay yeri inceleme ekibi tarafından çalışma yapılması talimatını verdiğini düşünelim. Yapılan çalışmada, evden elde edilen parmak izleri ile karşılaştırmaya esas olmak üzere ev sakinlerinden ve evde parmak izinin kalması doğal olan kişilerden parmak izi alındığını, yapılan karşılaştırmada olay yerinden elde edilen parmak izinin, örnek parmak izi sahiplerine ait olmadığı, veri tabanında (y) isimli kişi ile eşleştiğini düşünelim. Parmak izinin (y) ile eşleşmesi durumunda (y) bakımından, “makul şüphe” den bahsedilecektir. Öncelikle müşteki (x)’in ek ifadesi alınarak (y)’yi tanıyıp tanımadığı sorulacaktır. (x), ifadesinde (y)’yi tanımadığını beyan ederse (y) hakkındaki şüphe bu defa “yeterli şüphe” konumunu alacaktır. (y), yakalanıp ifadesi alınacak, ifadesinde halı yıkama fabrikasında çalıştığını, (x)’in evine olay tarihinden yaklaşık bir hafta önce halı teslimi için geldiğini, o nedenle olay yerinde parmak izinin çıkmasının doğal olduğunu savunursa, şüphenin seviyesi yeterli şüpheden makul şüpheye düşecektir. (x)’e (y)’nin ifadesi sorulacak (y)’nin anlattığını doğrularsa ve makul şüphe nedeni ile yapılan aramada (y)’den hırsızlığa konu eşyalar elde edilemezse (y) hakkında sadece makul şüphe olduğu için iddianame tanzimine gidilemeyecektir. Fakat savunmasında olay yerinde parmak izi çıkmasını, hayatın olağan akışı çerçevesinde açıklayamazsa ya da (x), (y)’nin ifadesini doğrulamazsa bununla şüphe yeterli şüpheden kuvvetli şüphe seviyesine çıkabilecektir. Bu defa (y) hakkında iddianame tanzim edilebilecek, kanunda kuvvetli şüphe arayan güvenlik tedbirleri de uygulanabilecektir. (…, ss.11-14)
Şüphenin derecelendirilmesi ve neticesinde iddianame tanzimi için basit şüphenin yeterli olmayıp yeterli şüphenin aranması kuralı ve buna bağlı olarak yeterli şüphe içermeyen iddianamenin CMK’nın 174. maddesi kapsamında iade edilmesi gerektiği kuralı ile kişilerin lekelenmeme hakkına da hizmet edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkının” alt başlıklarından olan ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince de adil yargılanmama hakkının bir unsuru olan lekelenmeme hakkının, soruşturmadan sonuç çıkartma aşamasındaki görünümlerinden birisi de, iddianame düzenlenmesi için gereken yeterli şüphenin olmadığı durumlarda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar alma hakkıdır. Öyle ki, kişi, yersiz, dayanaksız, soyut, yeterli şüphe barındırmayan iddialarla şüpheli sıfatından çıkıp daha ağır bir sıfat olan sanık sıfatına geçmekle aynı zamanda gizli olan soruşturma işlemleri de aleniyete bürüneceğinden, kişinin lekelenmeme hakkı da zedelenecektir. Bu bakımdan, 5271 sayılı CMK’da 5353 sayılı yasa ile yapılan değişiklikte, 171’nci maddeye yapılan ekleme gerekçesi olarak şu husus vurgulanmıştır: “Ceza Muhakemesi Kanununun temel amacı yargılamanın, adil yargılama ilkesine tam sadık kalınarak sür’atlendirilmesi ve kovuşturmanın duruşmadan duruşmaya sürüklenmesini ve böylece parçalı adaleti önlemek olduğundan ve bu amaca ulaşmanın bir çaresi de ceza adalet sistemini, olanak ölçüsünde boşaltmak, soruşturma evresindeki filtreyi etkinleştirmek olduğundan değişik hükümler getirilmiş ve bunlardan önemli birisini de bu madde oluşturmuştur.” Öte yandan, ceza adalet sistemindeki iş yoğunluğuna bağlı tıkanıklıkların da önüne geçilmek bakımından da iddianamenin yeterli şüpheyi içermesi, daha doğrusu, soruşturma sonucunda toplanan delillerden yeterli şüpheye ulaşılması durumunda iddianamenin düzenlenmesi, aksi takdirde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi gerekmektedir.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.