0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tasarrafun İptali Davası Nedir?

Av.Murat Arksak1

Tasarrufun iptali davası; alacağını icra takibi yoluyla borçludan tahsil edemeyen alacaklının, borçlunun son 5 yıl içerisinde gayrimenkul veya menkul mallarına ilişkin mal kaçırmak saiki ile yapmış olduğu tasarruflarını iptal etmek amacıyla, borçluya ve malı devralan üçüncü kişiye karşı açtığı bir dava türüdür.

Tasarrufun iptali davası, İİK.’nın 277. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

Tasarrufun İptali Davalarında Taraflar Kimlerdir?

İptal davasının “kimler tarafından” açılabileceği, İİK. Mad. 277’de, “kimlere karşı” açılabileceği ise İİK. Mad. 282’de düzenlenmiştir. Tasarrufun İptali davalarında en az üç taraf mevcut olup, alacağını icra takibi ile tahsil edemeyen ve borçlu hakkında aciz vesikası alan alacaklı davacı sıfatına sahip olur. Alacaklıdan mal kaçırma saiki ile hareket ederek mallarını devreden borçlu kişi ise davalı sıfatı ile yer almaktadır. Tasarrufun iptali davasına konu edilen malı elinde bulunduran ve davalı borçlu ile aralarında mal devir işlemi yapan üçüncü kişi ise davalı üçüncü kişi/davalı olarak davada muhatap olmaktadır.

Tasarrufun İptali Davasının Şartları

a) Tasarrufun iptali davası açılabilmesi için, öncelikle alacaklı ile borçlu arasında gerçek bir borç ilişkisi mevcut olmalıdır. Tasarrufun iptali davası, borçluya ve malı borçludan devralan üçüncü kişiye karşı açılacağından, bu şekilde üçüncü kişinin hukuki güvenliği korunmak istenmiştir. Davacı alacaklı ile davalı borçlu arasında doğan borç ilişkisi gerçek bir hukuki ilişkiye dayanmıyorsa buna bağlı tasarrufun iptali davası açılamaz.

Dava konusu temlik tasarrufunun gerçek bir borç ödemesine ilişkin olup olmadığının tespiti bakımından davalı borçlu ile dava dışı … Yetiştirme Yurdu arasındaki yapılan 16.2.2009 tarihli ihale evraklarının tümü (sözleşme, hak ediş raporları, ödeme belgeleri, söz konusu ihale işinin alt taşeron tarafından yapılıp yapılamayacağı gibi hususlar) ilgili idareden istenerek, davalı borçlu O. davalı S. ve davalı S.’nin müdürlüğünü yaptığını belirttiği dava dışı şirketin (Ticari sicil kayıtları istenerek davalı S.’nin adı geçen şirketle bağı belirlendikten sonra) ticari defterleri üzerinde mali müşavir veya hesap uzmanı bilirkişiye inceleme yaptırılıp rapor alınması gerekir…’’ (17. HD. 11.03.2013 T. 14091/3212).

b) Borçlu hakkında kati veya geçici aciz vesikasının olması gerekir; icra takibi konusu edilen alacağın borçlusu hakkında aciz vesikasının alınması gerekir. Ancak, davanın açılması aşamasında aciz vesikasına ihtiyaç yoktur. Aciz vesikası, sonradan ikame edilebilen dava şartlarındandır. Alacaklı, yani tasarrufun iptali davasında davacı kişi davanın her aşamasında, temyiz süreci de dahil olmak üzere, aciz vesikasını mahkemeye sunabilir. Davanın başında geçici aciz vesikasını sunan davacı, daha sonra kesin aciz vesikasını dosyaya ibraz etmek zorundadır. Borçlunun haczi kabil malı olmadığını gösteren haciz tutanağı da aciz vesikası yerine geçer.

Dosyaya kesin veya geçici aciz belgesi sunulmamıştır. Bu durumda mahkemece dava şartı olan kesin veya geçici aciz belgesi sunulmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamıştır (Y17. H.D. Esas No:2012/2516 Karar No:2013/224 K.).

c) Borçlu hakkında başlatılmış olan icra takibinin kesinleşmiş olması gerekir; hakkında icra takibi başlatılan kişi icra takibine itiraz ederse veya usulüne uygun kendisine tebligat yapılmamışsa icra takibinin kesinleşmesinden bahsedilemeyeceğinden söz konusu icra takibi üzerinden de borçlu hakkında tasarrufun iptali davası açılması mümkün değildir.

d) İcra iflas Kanunu’nun 277. ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için iptali talep edilen tasarrufun, icra takibi konusu edilen borcun doğum tarihinden sonra yapılması gerekir.

Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğması dava önkoşulu olup mahkemece res’en araştırılmalıdır. Dava koşulu gerçekleşmediği takdirde işin esası hakkında hüküm kurulamaz. Somut olayda davalı borçlu Rüstem için davaya konu borç, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/10/2010 tarihli ve 2010/17-398 Esas ve 2010/497 Karar numaralı ilamında da benzer şekilde kabul edildiği üzere dava dışı banka ile imzalanan kredi sözleşmesi ile doğmuş olup bu tarihten sonraki borçlu tasarrufları için iptal davası açılması mümkündür. (HGK -K.2015/1759)

Tasarrufun İptali Davasında Hak Düşürücü Süre

Tasarrufun iptali davalarında zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süre vardır.

İİK 278. ve devamı maddelerine göre borçlu tarafından, “ivazsız” veya “aciz halinde” yapılan tasarrufların butlan kabul edilmesi; borçlunun aciz halinin doğmasından veya iflasının açılmasından geriye doğru aciz haline veya iflas etmesine sebep olan tasarrufa kadar olan süre içerisinde yapılan tasarrufları kapsar. Ancak bu süre 2 yılı geçemez.

İİK 280. maddesince, borçlu tarafından alacaklıya zarar verme kastıyla yapılan tasarruflara karşı dava açma hak düşürücü süresi; tasarruf işlemin alacaklı tarafından bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde bu tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine iptal davası açılabilir.

İptali istenen tasarruf tarihinden itibaren beş yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra İİK. mad. 277 vd. uyarınca açılan tasarrufun iptali davasının reddi gerektiği…(17. HD. 11.04.2017. T. 11746/3952)

…TBK. mad. 19 uyarınca muvazaalı işlemin iptaline ilişkin açılan davalarda, davacının icra takip yapmasının aranmadığı ve beş yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması sebebiyle İİK. mad. 284 uyarınca bu davanın reddine karar verilemeyeceği- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde, iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek, İİK. mad. 283/1, 2 kıyasen uygulanarak “iptal ve tescile gerek olmaksızın” davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği…(17. HD. 11.09.2018. T. 2876/7629)

Tasarrufun İptali Davalarında Görevli Mahkeme

Tasarrufun iptali davalarına İİK.’nın 281. Maddesince genel yetkili mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemeleri bakar. Çokça yanılgıya düşülen bir husus ise dava konusu olan tasarrufun ticari bir ilişkiye dayalı olması durumunda davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde açılmasıdır. Ancak dava konusu tasarrufun hukuki mahiyetine bakılmaksızın görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Özellikle vurgulandığı gibi tasarrufun iptali davasında ya da somut olayda olduğu gibi TBK’nın 19. maddesi gereğince ve İİK’nın kıyasen uygulanması istemli olarak açılan davalarda alacaklı ile borçlu taraflar arasındaki ticari nitelikteki alım satım ya da banka alacağını oluşturan ticari ya da genel kredi sözleşmeleri görevin belirlenmesinde dikkate alınamayacaktır. Ne tasarrufun iptali davası, ne de TBK m. 19 gereğince İİK’nin 283. Maddesinin kıyasen uygulanması istemli muvazaa davası TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğine haiz olduğundan 6100 sayılı HMK’nin 2. maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanında kalmaktadır (YHGK-K.2016/129).

Tasarrufun İptali Davası Yargıtay Kararları


Tasarrufun İptali Davasının Şartları

Dava İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali istemine ilişkindir. İİK’nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİK.md.283/1). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nispi nitelikte, yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir.

Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.

Somut olayda, mahkemece İİK’nun 277 ve dvamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davası, tefrikle mahkemenin 2016/32 Esasına kaydedilmiştir.Borçlu adresinde yapılan hacze ilişkin 14.10.2014 tarihli haciz tutanağı İİK’nun 105.madde kapsamında aciz belgesi niteliğinde olduğu, borçlu taşınmazlarının borcu karşılamaya yeterli olmadığı, borcun 2010 yılında başlayan kredi ilişkisinden doğduğu, iptali istenilen tasarrufların bu tarihten sonra 10.09.2014 ve 01.08.2014 tarihinde yapıldığı ve davanın 5 yıllık sürede açıldığı anlaşılmıştır (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi-K.2021/2097).

Muvazaaya Dayalı Tasarrufun İptali Davasının Önşartı

Danışıklı (muvazaalı) olan bir hukuki işlem ile üçüncü kişiye zarar verilmesi, ona karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Üçüncü kişinin danışıklı (muvazaalı) işlem ile haklarının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için, onun danışıklı işlemde bulunanda bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesini önlemek amacıyla danışıklı işlemin yapılmış olması gerekir. (4. HD. 12.5.2009 T. 12633/6745)

Kefilin Borcu Ödemesi Halinde Rüca Hakkının Kapsamı

Kefil yönünden asilin borçlandığı tarih borcun doğduğu tarihtir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ‘‘Kefilin rücu hakkı’’ başlıklı 596. maddesinde de kefilin alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına halef olacağı düzenlenmiştir.Buna göre somut olaya dönüldüğünde dava dışı alacaklı-Denizbank ile borçlu - davalı R.. K.. arasında imzalanan 10000 TL kredi verilmesine ilişkin sözleşmenin 15.06.2009 tarihinde imzalandığı, davacı İ.. Ş..’ in sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığı görülmektedir. Davacı-kefil borcu 31.3.2011 tarihinde ödeyerek davalı Rüstem’in diğer davalı Eyüp’e 12.01.2010 tarihinde satış suretiyle devrettiği taşınmazdaki hisse yönünden eldeki davayı açmıştır. Buna göre, davacı-kefil ödeme yaptığı 31.03.2011 tarihinde alacaklı/bankanın haklarında ona halef olmuştur. Tasarrufun iptali istemi de alacaklının haklarındandır. Bu durumda kefil yönünden borcun doğum tarihinin asıl borcun doğduğu; diğer bir ifade ile kefil olduğu kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihin borcun doğum tarihi olarak kabul edilmesi gerekir. (Yargıtay HGK 2015/1759 K.)

İcra İhaleleri Hakkında Tasarrufun İptali Davası Açılabilir mi?

Kural olarak ‘cebri icra yoluyla yapılmış olan satışlar (ihaleler) hakkında’ iptâl davası açılamaz, ancak alacaklısından mal kaçırmak amacına yönelik bir (muvazaalı) alacak- borç ilişkisi yaratılarak, takip yapılmak suretiyle gerçekleştirilen ihaleler hakkında iptâl davası açılabilir. (Yargıtay 17.HD. 27.5.2010 T. 2141/4792)

Tasarrufun İptali Davası Önceden Doğan Borç İçin Açılabilir

Takip dayanağı bonoların tanzim tarihi iptali istenen satıştan sonra olduğundan borcun iptali istenen tasarruftan önce doğmasının dava ön koşulu olup, mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Dava koşulu gerçekleşmediği takdirde işin esası hakkında hüküm kurulamaz. (Yargıtay 17. HD. 01.04.2013 T. Esas/Karar 8979/4519; 09.04.2013 T. Esas/Karar 8333/5123)

Tasarrufun İptali Davasında Hak Düşürücü Süre

Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı ve davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1.maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği- Mahkemece dava İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilerek “5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı” gerekçesiyle “davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddine” karar verilmişse de, mahkemenin bu nitelendirmesine katılma olanağı bulunmadığından, taraf delilleri toplanarak delillerin TBK’nın 19 maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği…(Y17. HD. 18.10.2016. T. 17449/9073)

Beş yıllık hakdüşürücü süre geçirilerek açılan davanın 6183 S.K. mad. 26 gereğince hakdüşürücü süre yönünden reddi gerektiği- Takip konusu borçtan önce yapılmış olan tasarrufa ilişkin davanın dava koşulu yokluğundan reddi gerektiği- Tasarruf tarihinde vadesi geçmiş vergi borcunun mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, takip konusu vergi borcunun vade tarihinin borcun doğum tarihi olarak kabulünün isabetsiz olduğu- Dava konusu tasarrufun 6183 s. K. gereğince iptale tabi olup olmadığının tespiti ile iptale tabi ise, tasarruf tarihine kadar olan borç miktarı davacı idareden sorularak belirlenecek alacak ve fer’ileriyle sınırlı olarak tasarrufun iptaline; aksi halde yani iptal koşulları oluşmamış ise; davanın reddine karar verilmesi gerekeceği- 6183 s. K. gereğince açılan davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirleneceği…(Y17. HD. 25.11.2014. T. 12308/16812)


Avukat Baran Doğan

  1. Avukat Murat Arksak, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde hukuk eğitimi almıştır. Gayrimenkul hukuku ve özel hukukun diğer alanlarında çalışmakta olup İstanbul Barosu’na kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. 

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS