Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

CMK Madde 3 – Görev

(1) Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir.

(2) (Ek fıkra 5918 - 26.06.2009 m.6) Barış zamanında, asker olmayan kişilerin Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askerî mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirâk halinde işlemesi durumunda asker olmayan kişilerin soruşturmaları Cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adlî yargı mahkemeleri tarafından yapılır.



CMK 3. Madde Gerekçesi (Görev)

Kamu davasını gören merci, elbette ki, mahkemedir. Türk sisteminde de mahkemelerle ilgili hususlar mahkemeler teşkilâtı hakkındaki kanunlarda yer almalıdır. Burada sadece mahkemelerin görevleri ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Bu hükümlerin, genel hükümler arasında yani soruşturma ve kovuşturma evrelerine ortak Birinci Kitabın Birinci Kısmında yer almış bulunmasının nedeni, böylece Cumhuriyet savcılarının da yetkisinin dolayısıyla belirlenmiş olmasıdır.

Maddede “madde bakımından yetki” türü düzenlenmiş olup, bu hükümle Anayasanın 142 nci maddesindeki ilke de ayrıca vurgulanmaktadır.


5271 Sayılı CMK 3. Madde Görev Yargıtay Kararları


Görev Yönünden Bozma Kararlarına Direnilemez

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Özel Dairece hırsızlık suçundan kurulan hükmün, “eylemin yağma suçunu oluşturup oluşturmayacağına dair delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu” gerekçesiyle bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, Özel Dairelerin görev yönünden bozma kararlarına direnilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir. Mahkemelerin görevi, suçun niteliği ya da sanığın sıfatıyla bağlantılı olup, kamu düzeni ile ilgilidir. Aynı Kanun’un 4. maddesi uyarınca davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığını kovuşturma evresinin her aşamasında talep bulunmasa dahi dikkate alacak, taraflar da mahkemenin görevli olup olmadığını ileri sürebileceklerdir.

Ayrıntısına Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.04.2002 gün ve 114-238, 22.06.1999 gün ve 168-169, 15.10.1990 gün ve 210-234, 21.09.1987 gün ve 317-383, 30.06.1986 gün ve 211-380, 21.05.1985 gün ve 445-36 sayılı kararlarında yer verildiği üzere, CMUK’un, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 323. maddesinde, hükmün mahkemenin hukuka aykırı olarak kendisini görevli veya yetkili görmesinden dolayı bozulması halinde Yargıtay’ın aynı zamanda işi görevli mahkemeye göndereceği açıklanmak suretiyle göreve ilişkin bozulan hükümlere karşı mahkemelere direnme hakkı vermeyecek şekilde düzenleme yapılmıştır.

Özel Dairece hükmün, mahkemenin görevsiz ya da yetkisiz bulunması nedeniyle bozulması halinde, dosyanın doğrudan görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilecek, yargılamaya görevli ve yetkili mahkemede devam olunacaktır. Bu durumda kararı bozulan mahkeme, bozma sonrasında yargılama yapamayacağından ilk hükmünde direnme kararı da veremeyecektir. Dosyanın kararı bozulan mahkemeye gönderilmesi durumunda da Yerel Mahkemece önceki hükümde direnilmesi imkan dahilinde olmayacaktır. Aksi halde, dosya ilk hükmü veren mahkemeye gönderildiğinde direnilebilecek, görevli ve yetkili bulunduğu belirtilen mahkemeye gönderilmesi halinde ise direnilemeyecek ve eşitsizlik doğacak, bu durum kanun koyucunun amacına açıkça aykırı olacaktır. Bu nedenle, mahkemenin görevli bulunmaması nedeniyle yapılan bozma kararlarına karşı Yerel Mahkemelerin direnme hakkı olmayıp, bozmaya uymaları zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; Özel Dairenin görev yönünden bozmaya ilişkin ilamına uyularak görevsizlik kararı ile dosyanın genel görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi gerekirken, Yerel Mahkemece önceki hükmünde ısrar edilmesi kanuna aykırıdır.

Bu itibarla, Yargıtay’ın görev yönünden yapmış olduğu bozma kararlarına direnilmesi mümkün olmadığından Yerel Mahkeme direnme hükmünün öncelikle bu nedenden dolayı bozulmasına karar verilmelidir (Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/301).

Görev Uyuşmazlıklarının Merci Tayini Yoluyla Giderilmesi Kararına Karşı Kanun Yolu Yoktur

Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka dair hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.

Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 Sayılı CMK’nın 309, 310. maddelerinde düzenlenmiştir.

5271 Sayılı Kanun’un 309. maddesi5271 Sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna dair hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya dair karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi sebebiyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 Sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine dair başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. ( Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 tarih ve 2/29-56 Sayılı kararı da bu doğrultudadır. )

Kanun yararına bozma konusu yapılan husus, olumsuz görev uyuşmazlığı üzerine ortak görevli mahkeme tarafından verilen tayini merci kararının, hukuka uygun olup olmadığının denetlenmesine yöneliktir.

Anayasamızın 37. maddesinde, “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” 142. maddesinde, “ Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” hükümlerine yer verilmiş,

5271 Sayılı CMK’nın göreve dair 3/1 maddesinde, “Mahkemelerin görevleri kanunla belirlenir.” 4. maddesinde, “ ( 1 ) Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re’sen karar verebilir. 6. Madde hükmü saklıdır.

( 2 ) Görev konusunda mahkemeler arasında uyuşmazlık çıktığında, görevli mahkemeyi ortak yüksek görevli mahkeme belirler.” hükümleri düzenlenmiştir.

Görev uyuşmazlığı konusunda, ortak görevli merci tarafından verilen kararın niteliği ile bu kararın temyiz incelemesi safhasında denetlenip denetlenemeyeceği hususunun ele alındığı, 10.06.1942 tarih ve 1942/26-16 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, “Başka başka mahkemeler veya mahkemeler ile kaza salâhiyetini haiz heyetler arasında selbî veya icabî zuhur eden ihtilâf üzerine tayini merci makamlarınca salahiyetli tayin olunan mahkeme veya heyetin tayini merci kararına karşı ısrar hakkı olmadığı cihetle esas davayı rüyetle neticede taayyün eden suçun mahiyetine ve tetabuk eylediği kanun hükümlerine göre vermeğe mecbur olduğu hükmün temyizen tetkiki sırasında tekrar vazife ciheti bahismevzuu yapılarak vazifesizlikten naşi bozulamıyacağına…” karar verildiği görülmektedir.

Yukarıda yer verilen, 10.06.1942 gün ve 26-16 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, mahkemeler arasında ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığı üzerine tayini merci makamlarınca görevli olduğu belirlenen mahkemenin, merci kararına karşı direnme hakkı bulunmadığı gibi, merci tarafından görevli olduğu belirlenen mahkemece verilen hüküm, temyiz incelemesi sırasında “velev ki görevsiz mahkeme tarafından verilmiş bile olsa” görev cihetinden bozulamayacaktır. ( Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.02.2008 gün ve 2008/11-17 esas, 2008/38 Sayılı kararı da bu doğrultudadır. )

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; görev uyuşmazlıklarının çözümüne dair tayini merci kararlarının, genel ve birincil nitelikteki olağan kanun yolu olan temyiz incelemesi sırasında dahi denetlenemeyeceği, diğer bir deyişle bu kararların hukuka uygun olup olmadıklarının görev yönünden bozma konusu yapılamayacağının, halen yürürlükte bulunan 1942/26-16 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlendiğine göre, kapsam itibariyle daha sınırlı konuların incelenebildiği, istisnai nitelikteki olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma yoluyla da denetlenemeyeceği anlaşıldığından, istemin reddine karar verilmiştir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2016/4743).

Yargıtay Dairelerinin İlişkisi Görev Değil, İşbölümü İlişkisidir

Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında ilgililer yargılama yapan mahkemeye görev itirazında bulunabilirler. Davaya bakan mahkeme de görevli olup olmadığını kovuşturma evresinin her aşamasında resen dikkate alır. Adli yargı mahkemeleri arasında verilen görevsizlik kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir. (Ahmet Gökcen, Murat Balcı, M. Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet, 2. Baskı, 2017, 1. Cilt, s.195)

2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun “Dairelerin görevleri” başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrasında; “Hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında işbölümü esasına göre çalışır” hükmü öngörülmüş, üçüncü fıkrasının (c) bendinde ise, “Temyiz davasına bakmakla görevli olan daire, Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalar ile olağanüstü kanun yollarına ilişkin davalara bakmakla da görevlidir” denilerek temyiz davasına bakmakla görevli olan dairenin, Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak yargılama yapacağı davalara da bakmakla görevli olduğu kabul edilmiştir.

Yargıtay daireleri arasındaki görev uyuşmazlığının ne şekilde çözüme kavuşturulacağı hususu 5271 sayılı CMK’da düzenlenmemiştir. Buna karşılık, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 17. maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde, ceza daireleri arasında meydana gelen görev ve iş bölümü uyuşmazlıklarını karara bağlamak görevi, Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluna tevdii edilmiştir. Maddenin son cümlesinde ise, Başkanlar Kurullarının itiraz üzerine veya doğrudan doğruya verdikleri tüm kararların kesin olduğu ve bu kararlar aleyhine başka bir yargı merciine başvurulamayacağı hükmüne yer verilmiştir. Ceza Genel Kurulunun 26.12.1988 gün ve 325-566 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Yargıtay daireleri arasındaki ilişki gerçek anlamda bir görev değil, iş bölümü ilişkisi olup, ceza daireleri arasında iş bölümüne ilişkin olarak ortaya çıkabilecek benzer uyuşmazlıkların çözümü, Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunca idari görev cümlesinden olmak üzere karara bağlanmaktadır. Bu kabulün doğal sonucu olarak, ceza yargılaması müessesesi olan “görev” kamu düzenini ilgilendirdiği ve kamu davasının taraflarının takip ve denetimine tabi bulunduğu halde, ceza daireleriyle ilgili “iş bölümü” ise Yargıtayın iç düzenini ilgilendirmekte olup, tarafların takip ve denetimine konu olamayacaktır.

Yargıtay Kanunu’nun 17. maddesi uygulamasında, ceza dairelerinden birinin kendisini görevli kabul etmeyerek dosyayı diğer daireye göndermesi durumunda, muhatap dairenin kabullenip görevi üstlenmesi halinde hiçbir çelişki doğmamakta, eğer daire bu kararı benimsemez ve karşı görevsizlik kararı verirse doğacak uyuşmazlığın Yargıtayın iç idari kurullardan biri olan Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunca çözümlenerek temyiz davasına bakacak dairenin bu kurulca kesin olarak belirlenmesi usulü benimsenmektedir. Anılan madde ile öngörülen bu düzenlemede Ceza Genel Kurulu görev üstlenmemektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık S.K. hakkında ihmali davranışla görevi kötüye kullanma, sanık M.A. hakkında ise icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince, sanık M.A.’ya isnat edilen eylemlerin bir kısmının TCK’nın 285/1-4. maddesinde yer alan “gizliliğin ihlâli” suçunu oluşturabileceği ve yaptırımının daha fazla olduğu, sanık M.A.’ya isnat edilen diğer eylemler ile sanık S.K.’ye isnat edilen eylemin bağlantılı olduğu gerekçesiyle Yargıtay 16. Ceza Dairesine görevsizlik kararı verilmiş, bu kararın sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 1412 sayılı CMUK’un 315. maddesi uyarınca temyiz talebinin reddine dair ek karar da sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmiş ise de; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 6545 sayılı Kanunla değişik 14. maddesindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte iş bölümü ilişkisi olduğu, dolayısıyla ceza daireleri ile ilgili “iş bölümü”nün, Yargıtayın iç düzenini ilgilendirdiği ve tarafların takip ve denetimine konu olamayacağı, bu durumda, Özel Dairece yapılan ilk derece yargılamasında verilen görevsizlik kararı aleyhine başvurulacak kanun yolu bulunmadığından, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin sanıklar müdafilerinin temyiz taleplerinin reddine ilişkin ek kararı usul ve kanuna uygundur (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/458).

Sahtecilik Suçlarında Görevli Mahkeme

Müştekinin başka bir soruşturma dosyasında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edilmediği halde tebliğ edilmiş gibi tebligat evrakı düzenlendiğine dair şikayeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda, İl Müdürlüğünde dağıtıcı memur olarak çalışan sanık hakkında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/1. maddesi gereğince yargılanması için…. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açılması üzerine, Asliye Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararına karşı sanık tarafından yapılan itiraz üzerine, sanığın suç kastı ile hareket etmediği, sanığın eyleminin 5237 Sayılı Kanun’un 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle itirazın kabulüyle görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmiş ise de kamu görevlisi olan sanığın görevi gereği düzenlemekle yetkili ve görevli olduğu tebliğ evrakında gerçekleştirdiği iddia edilen sahtecilik eyleminin 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 12. maddesi gereğince Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevi kapsamında kaldığı, kaldı ki Ağır Ceza Mahkemesince sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kanısına varıldığı takdirde görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmasına karar verilebileceği, ancak delillerin takdiri ile yargılama görev ve yetkisinin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu cihetle, itirazın reddi yerine, yazılı şekilde kabulüyle görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 23.10.2015 gün ve 94660652-105-30-8393-2015-21780/69064 Sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulüyle Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.03.2015 tarihli ve 2015/86 Değişik İş sayılı Kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA karar verilmiştir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2016/2386).

Parada Sahtecilik Suçunda Görevli Mahkeme

Sanık hakkında sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı sahte olduğunu bilerek tedavüle koyma suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Parada sahtecilik suçundan hüküm kurulurken, sanığın eyleminin 5237 Sayılı TCK’nin 197/1. maddesi kapsamında sahte parayı tedavüle koyma suçunu oluşturabileceği, bu sebeple delillerin değerlendirilmesinin Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine girdiği gözetilmeksizin, görevsizlik kararı verilmesi yerine yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 3. Ceza Dairesi - Karar: 2017/8066).

Sulh Ceza Mahkemesinin Kaldırılması Nedeniyle Görevli Mahkeme

Dosya içeriğine göre, olay yerinde ele geçen elektrikli tombala makinesinin 1072 sayılı Kanunun 1. maddesi kapsamına giren oyun aletlerinden olup olmadığı, buna göre eylemin anılan kanuna muhalefet suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir, tartışma ve davaya bakma görevinin, anılan maddedeki hapis cezasının üst sınırına göre 5235 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca Asliye Ceza Mahkemesine ait bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı biçimde hüküm kurulmuş ise de; 28.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 6545 sayılı Kanunun 84. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen Geçici 6. madde ile sulh ceza mahkemelerinin kaldırıldığı gözetilerek asliye ceza mahkemesince değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması hukuka aykırıdır (Yargıtay 8. Ceza Dairesi - Karar: 2016/2797).

İnfaz Hakimliği – Asliye Ceza Mahkemesi Görev İlişkisi

5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun yer alan “Disiplin cezaları disiplin kurulunca evrak üzerinden görüşülerek en geç üç gün içinde karara bağlanır.Disiplin kurulu, yasada yazılı disiplin cezası uygulanmasına veya disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verebilir. Disiplin kurulu kararları gerekçeli olarak yazılır ve kararda şikâyet mercii ve süresi açıkça gösterilir” şeklindeki düzenleme, 4675 Sayılı İnfaz Hakimliği Kanununun 6/3. maddesinde yer alan, “İnfaz hakimi, inceleme sonunda şikayeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir.” şeklindeki düzenleme ve 4675 Sayılı İnfaz Hâkimliği Kanununun 7/2. maddesinde belirtilen “Yukarıda belirtilen disiplin cezaları ve tedbirlere dair kararlar, ilgili kurul veya memurlar tarafından alınır ve infaz hakiminin onayına sunulur. Kararlar infaz hâkiminin onayından sonra uygulanır. Acil hallerde bu kararlar, ilgili kurul veya memurlar tarafından alınarak uygulamaya konulur ve derhal infaz hakiminin onayına sunulur” şeklindeki düzenlemeler karşısında, hükümlü tarafından hücre hapsi cezasına yönelik yapılan şikayet hakkında yetkisi olmayan Doğanşehir Asliye Ceza Mahkemesi tarafından görev yönünden red karar verilmesi gerekirken işin esasına girilmek suretiyle şikayetin reddine karar verildiği gözetilmeksizin, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 26.12.2016 gün ve 94660652-105-44-9862-2016-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR VE SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine dayanılarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamedeki bozma istemi incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.12.2015 tarihli ve 2015/1029 değişik iş sayılı kararının 5271 Sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA karar varılmıştır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar: 2017/1448).

Yapı Denetim Firmasının Görevi Nedeniyle İşlediği Suçta Görevli Mahkeme

4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun’a muhalefet, resmi belgede sahtecilik, görevi kötüye kullanmak ve imar kirliliğine neden olmak suçlarından sanıklar hakkında yapılan yargılama sonucunda, sanıkların müsnet eylemlerinin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/2. maddesi kapsamında kaldığından bahisle mahkemenin görevsizliğine ve dosyanın Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine dair Edremit 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05.05.2014 tarihli ve 2014/447 esas, 2014/368 Sayılı kararına yönelik itirazın kabulüyle görevsizlik kararının kaldırılmasına dair Burhaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24.07.2014 tarihli ve 2014/990 değişik iş sayılı kararının;

Dosya kapsamına göre, sanıkların … Şti. görevlisi oldukları, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinde kamu görevlisinin kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak tanımlandığı, 4708 Sayılı Kanun’un 2. maddesine göre yapı denetim kuruluşunun Bakanlık’tan izin belgesi ile faaliyette bulunabilen tüzel kişi niteliğinde olduğu, yapı denetim hizmetinin Bakanlık denetimine tabi olduğu ve anılan Kanun’un 1. maddesinin denetçi mimar ve mühendisin ilgili meslek odasına kayıtlı ve Bakanlıkça kendisine denetçi belgesi verilmiş mühendis ve mimarı tanımladığı gibi 4708 Sayılı Kanun’un 9. maddesinde yapı denetim şirketi yönetici ve mühendislerinin işledikleri suçlar sebebiyle kamu görevlisi gibi cezalandırılacaklarına dair hükmü nazara alındığında; benzer bir olay sebebiyle verilen Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 08.09.2015 tarihli ve 2015/6231-13829 Sayılı ilâmında da belirtildiği üzere sanıkların üzerlerine atılı eylemlerin kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturabileceği, bu eylemi yargılama görevinin de 5235 Sayılı Kanun’un 10 . maddesi gereğince Ağır Ceza Mahkemesine ait olacağı ve delillerin takdiri ile değerlendirilmesinin üst dereceli mahkemeye ait olduğu hususları gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 02.08.2016 gün ve 94660652-105-10-6020-2016-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

KARAR VE SONUÇ : Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulüyle Burhaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.07.2014 tarihli ve 2014/990 değişik iş sayılı Kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA karar verilmiştir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2017/3301).

Çocuğun Cinsel İstismarı Suçunda Görevli Mahkeme

Dosya kapsamına göre, sanığın 18 yaşından küçük mağdurun aniden eşofmanını indirerek ve cinsel organını tutarak “ben seninkini yalayacağım sen de benimkini yala” demek suretiyle gerçekleştirdiği eylemin sarkıntılık düzeyini aşan çocuğun cinsel istismarı olup olmadığı hususunda delillerin takdir ve değerlendirmesinin üst dereceli olan ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilmeden, itirazların reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilerek görevsizlik kararlarının kaldırılmasında isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 08.03.2017 gün ve 94660652-105-34-6639-2016-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

KARAR : Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulüyle 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 04.11.2015 tarihli ve 2015/1430 değişik iş sayılı Kararın ve 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.03.2016 tarihli ve 2016/435 değişik iş sayılı Kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA karar verilmiştir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2017/1359).

Olası Kast veya Taksirle Öldürme Halinde Görevli Mahkeme

Dosya kapsamına göre, dosyanın diğer sanığının yanında maktul de olduğu halde sevk ve idaresindeki araçla Ereğli ilçesinden doğru seyir halindeyken, yola çıkmadan önce alkol almaları sebebiyle Ulukışla ilçesinde polis memurlarının yapmış olduğu kontrolde durmayarak kaçmaya başladıkları, polislerin kaçan araçları takibe başladıkları ve telsizle bölge trafiğe bilgi vererek destek istedikleri, destek için gelen tanık Abdullah Kalan ile sanığın birlikte şüpheli aracı takibe başladıkları ancak şüpheli aracın ekip otosuna çarparak kaçmaya devam ettiği, şüpheli aracın Ulukışla ilçesi mezarlık mevkiine doğru kaçtığı ve dağ yoluna doğru aracı sürdüğü, yolun engebeli ve stabilize olması sebebiyle aracın patinaj yaparak durduğu, tanık ile sanığın ekip otosundan inerek şüpheli araca doğru paralel vaziyette yaklaştığı, sanığın aracın kaçmaması için tekerlerine iki el ateş ederek tekerlerini patlattığı, tanığın şoför tarafından açık olan camdan maktulün elinde siyah bir şey olduğunu gördüğünü söylemesi üzerine sanığın elindeki silahın dipçiği ile maktulün bulunduğu cama vurduğu camın kırılarak içeri yattığı, aracın tekrardan patinaj yapmaya çalıştığı, akabinde araç durdurulduğunda yolcu koltuğunda oturan maktulün yaralanmış olduğunun görülmesi üzerine ambulans çağrıldığı ve kaldırıldığı hastanede vefat ettiği olayda, olayın gece vakti gerçekleşmesi, şüpheli araç sürücüsü olan sanığın savunmasındaki “aracının sağ ön cam yolcu tarafından silahın sıkılmasıyla camın kırılması aynı anda gerçekleşti” şeklindeki beyanı itibariyle, sanığın eyleminin olası kastla yahut bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunda delillerin takdir ve değerlendirmesinin üst dereceli olan ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilmeden itirazın reddi yerine kabulüne karar verilerek görevsizlik kararının kaldırılmasında isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 24.02.2017 gün ve 94660652-105-51-1080-2017-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

KARAR VE SONUÇ : Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulüyle Niğde 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.01.2017 tarihli ve 2017/23 değişik iş sayılı Kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA karar verilmiştir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi - Karar: 2017/1199).

Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Görevli Mahkeme

Dosya kapsamına göre, sanığın üzerine atılı eylemin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158/1-h maddesinde düzenlenen, tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği, bu eylemi yargılama görevinin de 5235 sayılı Kanun’un 10. maddesi gereğince Ağır Ceza Mahkemesine ait olacağı ve delillerin takdiri ile değerlendirilmesinin üst dereceli mahkemeye ait olduğu hususları dikkate alınmaksızın, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmiş olmasında isabet görülmemiştir (Yargıtay 23. Ceza Dairesi - Karar: 2015/6420).

Hüküm Tarihinde Görevli Mahkeme

Sanığın, iddianamede açıklanan, teslim aldığı hacizli mallan isteğe rağmen süresinde icra dairesine vermeme biçimindeki eyleminin, hüküm tarihinden sonra 30.7.2003 tarih, 25184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4949 sayılı Yasanın 93.maddesiyle İ.İ.Y.na eklenen özel nitelikteki 336/a maddesi hükmüne uyması ve bu maddeyle düzenlenen suçun icra tetkik merciinin görevine dahil bulunması ve görev konusuyla ilgili kuralların ise, kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle derhal yürürlüğe girmesi karşısında, C.Y.Y.nın 1, 7, 263. maddeleri uyarınca görevsizlik kararı verilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle bozma kararı vermek gerekmiştir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi - Karar: 2005/4441).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS