Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Ayıplı Mal ve Ayıplı Hizmet Nedir?

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK), “ayıplı mal” ve “ayıplı hizmet” kavramlarını şu şekilde açıklamıştır:

Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır. Ayıplı mal, esasen sözleşmeye aykırı teslim edilen maldır . Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir (TKHK m.8).

Ayıplı hizmet, sözleşmede belirlenen süre içinde başlamaması veya taraflarca kararlaştırılmış olan ve objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan hizmettir. Hizmet sağlayıcısı tarafından bildirilen, internet portalında veya reklam ve ilanlarında yer alan özellikleri taşımayan ya da yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler ayıplıdır (TKHK m.13)

Tüketicinin satın aldığı malda ayıp iki şekilde ortaya çıkabilir (BK m.219):

  • Satıcının taahhüt ettiği vasıfların bulunmaması,

  • Malın özelliği gereği malda bulunması zorunlu vasıfların eksik olması.

Bunlardan ikinci tür olan yani lüzumlu vasıflarda eksiklik şeklinde ortaya çıkan ayıptan bunun varlığını bilmese dahi satıcı sorumludur.

Ayıp, maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir:

1. Maddi Ayıp: Malda bulunan ve malın tahsis edildiği amaca uygun kullanılmasını engelleyen ayıba veya hizmette hizmetin konusu materyalde veya hizmetin yerine getirilmesi sürecinde meydana gelen ayıba maddi ayıp denilmektedir. Örneğin, satılan halının boyasının birbirine karışması, çamaşır makinesinin düğmelerinin kırık olması, satılan gömleğin yırtık olması, alınan ütü hizmetinin kötü olması.

2. Ekonomik Ayıp: Malın veya hizmetin ekonomik değerini düşüren ayıplardır. Örneğin, satılan bir arabada daha önce bir parçanın boyalı olması.

3. Hukuki Ayıp: Satış konusu maldan veya hizmetten yararlanmayı azaltan veya ortadan kaldıran hukuki eksikliklerdir. Örneğin, imarlı bir arsa olarak satılan bir yerin imarsız çıkması hukuki ayıptır.

Ayıplı mal veya hizmet nedeniyle açılan davalar Tüketici Mahkemesi tarafından görülmektedir.

Ayıplı Mal ve Ayıplı Hizmetten Sorumluluk

Satıcı, malı satış sözleşmesine uygun olarak tüketiciye teslim etmekle yükümlüdür. Satıcı, malın ayıplı olmasından dolayı sorumludur. Satıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin satış sözleşmesinin akdi anında düzeltilmiş olduğunu veya satış sözleşmesi kurulma kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içinde olmadığını ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz (TKHK m.9).

Hizmet sağlayıcısı, hizmeti sözleşmeye uygun olarak ifa etmekle yükümlüdür. Ayıplı hizmetten dolayı sorumluluk sağlayıcıya aittir. Sağlayıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdarolmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin hizmet sözleşmesinin kurulduğu tarihte düzeltilmiş olduğunu veya hizmet sözleşmesinin kurulması kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içermediğini ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz (TKHK m.14)

Malın Ayıplı Olması Halinde Tüketicinin Seçimlik Hakları

Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici şu seçimlik haklardan birini kullanabilir (TKHK m.11):

  • a) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme (Sözleşmeden dönme bedelin iadesini de içerir),

  • b) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme,

  • c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,

  • ç) İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme,

Tüketici yukarıdaki haklarını tek taraflı bildirim yaparak kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.

Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. yukarıdaki hakların yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Üretici veya ithalatçı, malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın doğduğunu ispat ettiği takdirde sorumlu tutulmaz.

Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir. Orantısızlığın tayininde malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.

Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi haklarından birinin seçilmesi durumunda bu talebin satıcıya, üreticiye veya ithalatçıya yöneltilmesinden itibaren azami otuz iş günü, konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda ise altmış iş günü içinde yerine getirilmesi zorunludur. Ancak, Satış Sonrası Hizmetler Yönetmeliği eki listede yer alan mallara ilişkin, tüketicinin ücretsiz onarım talebi, yönetmelikte belirlenen azami tamir süresi (20 gün) içinde yerine getirilir. Aksi hâlde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir.

Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden yapılan indirim tutarı derhâl tüketiciye iade edilir.

Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar, tüketicinin seçtiği hakkı yerine getiren tarafça karşılanır. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.

Ayıplı Hizmet Halinde Tüketicinin Seçimlik Hakları

Hizmetin ayıplı ifa edildiği durumlarda tüketici hizmet sağlayıcısına karşı şu haklardan birini kullanmakta serbesttir:

  • Hizmetin yeniden görülmesini isteme,

  • Hizmet sonucu ortaya çıkan eserin ücretsiz onarımı,

  • Hizmetteki ayıp oranında bedelden indirim,

  • Hizmet için ödediği bedelin iadesini de içeren sözleşmeden dönme, haklarından birini sağlayıcıya karşı kullanmakta serbesttir.

Tüketici yukarıdaki haklarını tek taraflı yapacağı bildirimle kullanabilir. Sağlayıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar sağlayıcı tarafından karşılanır. Tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.

Ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin sağlayıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici bu hakları kullanamaz. Orantısızlığın tayininde hizmetin ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.

Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden indirim yapılan tutar derhâl tüketiciye iade edilir.

Ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin seçildiği hâllerde, hizmetin niteliği ve tüketicinin bu hizmetten yararlanma amacı dikkate alındığında, makul sayılabilecek bir süre içinde ve tüketici için ciddi sorunlar doğurmayacak şekilde bu talep sağlayıcı tarafından yerine getirilir. Her hâlükârda bu süre talebin sağlayıcıya yöneltilmesinden itibaren otuz iş gününü geçemez. Aksi takdirde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir (TKHK m.15).

Malın Ayıplı Olduğunun İspat Yükü Kime Aittir?

Malın veya hizmetin ayıpsız olduğunu ispat yükü kural olarak satıcı veya hizmet sağlayıcısına aittir. Öyle ki, 6502 sayılı kanun ispata ilişkin tüketici lehine bazı karineler getirmiştir. Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.

Tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar olmasının kendisinden beklendiği hâllerde, sözleşmeye aykırılık söz konusu olmaz. Bunların dışındaki ayıplara karşı tüketicinin seçimlik hakları saklıdır.

Sözleşmenin kurulması aşamasında son derece aşikâr olan ve herhangi bir muayene yapmadan hemen göze batan bir ayıbın varlığı halinde, daha sonra bundan haberdar olunmadığı ileri sürülemeyecektir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta, tüketicinin haberdar olduğu ayıplardan farklı bir ayıbın daha sonra ortaya çıkmış olması halinde, satıcı, üretici ve ithalatçının bunlara ilişkin sorumluluklarının her halükarda var olacağıdır. Örneğin satın alınan ikinci el arabanın lastiklerinin aşınmış olduğu tüketicinin bilmesi gereken bir olgudur, dolayısıyla daha sonra bu konuda bir ayıp iddiasında bulunamaz. Buna karşılık arabanın hava yastığının açılmaması, fren sistemi, motor, vites kutusu arızaları gibi arızalar arabanın ikinci el olması ile alakalı bir sorun değildir. Bu hallerde yine bir ayıbın varlığı kabul edilecektir. İkinci el bir arabanın objektif olarak sahip olması gereken bütün özellikleri taşıması gerektiği açıktır (Madde Gerekçesi).

Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, üretici, ithalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde malın ayıbına ilişkin açıklayıcı bilgiyi içeren bir etiket konulur. Bu etiketin tüketiciye verilmesi veya ayıba ilişkin açıklayıcı bilginin tüketiciye verilen fatura, fiş veya satış belgesi üzerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Teknik düzenlemesine uygun olmayan ürünler ise hiçbir şekilde piyasaya arz edilemez. Bu ürünlere, Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri uygulanır (TKHK m.10).

Ayıbın Bildirilmesi (İhbarı) Usulü ve Süresi

Tüketicinin seçimlik haklarını kullanabilmesi için mal veya hizmette ortaya çıkan ayıbı satıcıya veya hizmet sağlayıcıya bildirmesi gerekir.

Bildirimin içeriği konusunda bir sınırlama olmasa da, bildirim anahatlarıyla maldaki ayıbın bildirilmesi mahiyetinde olmalıdır. Bildirim, yazılı veya sözlü yapılabilir.

6502 sayılı Tüketici Kanunu’nda ayıp ihbarı ile ilgili belirlenmiş bir süre yoktur. Ancak, ayıp ihbarı “uygun bir süre” içerisinde yapılmalıdır (BK m.223). Her somut olayın özelliğine göre farklı anlamlar taşıyan “uygun süre”den kastedilen tüketicinin ayıbı öğrenmesinden itibaren geçecek olan makul süredir.

Ayıplı Mal ve Ayıplı Hizmet Halinde Tüketicinin Talep Hakkının Zamanaşımı

Ayıplı Hal Halinde Talep Hakkının Zamanaşımı: Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda taşınmazın teslim tarihinden itibaren beş yıldır. İkinci el satışlarda satıcının ayıplı maldan sorumluluğu bir yıldan, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda ise üç yıldan az olamaz. 6502 sayılı Kanun’un 10. maddesinin 3. fıkrası saklıdır. Maldaki ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.

Ayıplı Hizmet Halinde Talep Hakkının Zamanaşımı: Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı hizmetten sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, hizmetin ifası tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.

Ayıplı Mal ve Ayıplı Hizmet Yargıtay Kararları


Ayıplı Mal Davasında Zararın Tespiti Yöntemi

Ayıplı maldan kaynaklanan sorumluluğu birden çok sebebe dayandırabilme imkânının bulunduğu durumlarda, aksine bir talebi olmadıkça tüketicinin en iyi şekilde tazminat hakkını elde edebileceği sorumluluk hükümlerine göre karar verilmesi gerekir. TBK’nın 60’ıncı maddesinde yapılan düzenleme uyarınca “Bir kişinin sorumluluğu birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa, hâkim zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.” Yapılan bu düzenlemeden açıkça anlaşıldığı üzere hakların yarışması veya sorumluluk sebeplerinin yarışması durumunda tüketici lehine en fazla hak sağlayan hükümlerin uygulanması zorunludur.

Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; Taraflar arasındaki satım sözleşmesinin eki niteliğindeki tanıtım broşüründe taşınmazın bulunduğu parselin önündeki alana (65 parsel sayılı taşınmaz), hâlihazırdakinden küçük bir alışveriş merkezi ile okul inşa edileceğinin taahhüt edildiği çekişmesizdir. Çekişme, imar durumunda değişiklik yapılarak bu taahhütten farklı şekilde 65 parsel sayılı taşınmazın neredeyse tamamını kaplayacak genişlikte tek bina hâlinde bir alışveriş merkezi yapılması ile doğmuştur. Davacı tüketici, yapılan bu inşaatın tamamlanması ile satın aldığı dairenin alışveriş merkezine bakan cephelerini kullanırken aradaki mesafenin az olması nedeniyle gürültü ve görüntü gibi nedenlerle rahatsızlık yaşadıklarını, bu durumun taşınmazın değerinde azalma meydana getirdiğini ifade etmiştir. Bu iddia esas olarak, alıcının sözleşmede kendisine taahhüt edilenden farklı bir netice ile karşılaşması, başka bir anlatımla satıcının sözleşmeye aykırı ifası temeline dayalıdır. Eldeki uyuşmazlıkta olduğu gibi tüketicinin tercihini uğranıldığı iddia edilen zararın maddi olarak telafisi yönünde kullanması hâlinde, gerçekten de tazminat gerektirir bir zararın, başka bir deyişle bedel indirimini gerektirir aykırılığın var olup olmadığının objektif şekilde belirlenmesi gerekir. Bu noktada ise tazminat miktarının ne suretle tespit edileceği hususu gündeme gelir.

Bu konuda herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.

Gerçek anlamda zarar, mal varlığının irade dışı azalmasına neden olan zarar verici olaydan sonraki durumu ile bu olay gerçekleşmiş olmasaydı bulunacağı durum arasındaki fark olarak ortaya çıkan maddî zarardır ve sözleşmeye aykırılık, eksik veya ayıplı işler nedenleri ile ortaya çıkan bedel farkının (semen tenzilinin) ödetilmesi davalarında, indirime konu edilecek miktarın tespiti için doktrinde, “mutlak metot”, “nispi metot” ve “tazminat metodu” adıyla bilinen değişik görüşler mevcut olmakla birlikte, somut olayda uygulanması gereken yöntem, Yargıtay uygulamaları ile de yerleşmiş bulunan “nispi metot” olarak adlandırılan hesaplama yöntemidir. Bu metoda göre satış tarihi itibariyle satılanın, ayıpsız (zarar doğurduğu iddia edilen durum olmaksızın halinin) ve ayıplı (iddianın dayanağı durumla birlikteki halinin) değerleri arasındaki oranın, satış bedeline yansıma miktarı belirlenmektedir.

Başka bir ifade ile satılanın, tarafların kararlaştırdıkları satış bedeli gözetilmeksizin, satış tarihi itibariyle gerçek ayıpsız rayiç değeri ile mevcut ayıplı hâldeki rayiç değeri ayrı ayrı belirlenerek, bu iki değerin birbirine bölünmesi suretiyle elde edilecek oran, satış bedeline uygulanmaktadır (HGK’nın 27.05.2015 gün, 2013/13-2257 E., 2015/1450 K. sayılı kararı). (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2018/414).

Ayıplı Mal Satımı Davasında Tüketicinin Hakları

6502 sayılı yasanın 11. maddesinde, malın ayıplı olması durumda tüketicinin seçimlik hakları düzenlenmiştir. Bu seçimlik haklarda tüketici; bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Açıklandığı şekilde tüketici seçimlik haklarından herhangi birisini kullanabilecektir. Öğretide ve uygulamada da kabul edildiği üzere tüketicinin seçimlik haklarını tek yanlı ve varması gereken bir irade açıklamasıyla kullanması gerekmektedir.

Dosya içerisindeki bilgive belgeler ile özellikle Bilirkişi raporunun incelenmesinde ‘–dava konusu araçta meydana gelen arızanın kullanıcı hatasından kaynaklanmadığı, emme kam mili üzerinde bulunan dişlinin, yerinden çıkmamak (sıyırmamak) üzere çok sıkı bir şekilde montaj edilmesi gerekirken, gereken (tekniğe uygun) sıkılıkta yerine takılmadığı için mil üzerinden sıyırdığı, bununda fabrika imalat ve montaj hatasından kaynaklandığı, fabrika imalat ve montaj hatasından meydana gelen bu arızanın ayıp niteliğinde olup, arıza meydana gelmeden anlaşamayacağından gizli ayıp niteliğinde olduğu’ yönünde görüş bildirilmiştir. Davacının dava dilekçesindeki talebi aracın ayıpsız misli ile değişimi, bu mümkün olmadığı takdirde halde aracın dava tarihindeki satış bedelinin davalıdan tahsiline ilişkin olup davacının bu talebi kendisini ve mahkemeyi bağlar.

Mahkeme karar tarihinden sonra, aracın tamir edilerek davacıya teslim edildiği devam eden süreçte dava konusu araçla ilgili davacı tarafından yeniden Tokat 2.Asliye Hukuk mahkemesinin 2019/ 1 d.iş sayılı dosyasında tespit yaptırıldığı, tespit bilirkişi raporunda , aracın motor kısmının servisçe onarımının yapılarak 02.11.2018 tarihinde davacıya teslim edildiği ancak yeniden tekrar eden arızanın, aracın motorunda bütün şekilde hasar oluşmasının ilk arızaya bağlı olarak gerçekleştiğinin belirtildiği ve davacı tarafından bu konuda servis formunun da dosyaya sunulduğu dikkate alınarak, dava konusu araçtaki mevcut arızanın devam ettiği anlaşılmaktadır

Hal böyle olunca dosya kapsamından da açıkça anlaşılacağı gibi krank mili arızasının garanti kapsamında mevcut olan arıza olduğu ancak arızanın tekrarı da göz önüne alınarak mahkemece, davacının davasını neye hasrettiği açıklattırılıp, seçimlik hakkını ne şekilde kullandığı sorularak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi-K.2021/3245).

Tüketiciye Teslim Edilen Taşınmazdaki Ayıbın İspatı

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4.maddesine göre ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.

Sözleşmeye aykırılık ifa anında açıkça anlaşılabileceği (açık ayıp) gibi olağan bir gözlemle anlaşılmayıp olumsuz sonuçlarını zamanla ortaya çıkarması sebebiyle sonradan da fark edilebilir (gizli ayıp). Ancak her iki halde de ayıbın taşınmazın teslimi anında mevcut olması gerekir. Taşınmazın tüketiciye teslim edildiği tarihin ispatı satıcıya; ayıbın teslim anında var olduğunun ispatı ise tüketiciye aittir. Hukuki fiiller, her türlü delille ispat olunabilir.

Somut olayda dava konusu bağımsız bölümün dış duvarları yıkılıp yeniden yapılarak yüz ölçümünün genişletilmiş olduğu sabittir. Bir taşınmazda su izolasyonunun bulunmaması, niteliği gereği kural olarak tüketiciden kaynaklanmayan, üretimden kaynaklanan bir ayıptır. Diğer bir ifade ile taşınmazın inşaatı sırasında su izolasyonunun çeşitli sebepler ile düzgün yapılamamış olduğu, dolayısıyla teslim anında ayıbın mevcut olduğu yönünde bir fiili karine vardır. Bununla birlikte, tüketici, malı teslim aldıktan sonra taşınmazın su izolasyonunu etkileyecek birtakım tadilatlarda bulunmuş ise artık bu karineden yararlanamaz. İzolasyonun kendi tadilatı nedeniyle bozulmadığını teslim anında zaten su izolasyonunun olmadığını kendisinin ispatlaması gerekir.

Mahkemece, öncelikle yukarıdaki açıklamalar ışığında, dosya içinde bulanan ve tarafların delil olarak dayandıkları tüm belge ve kayıtlar incelenerek taşınmazın teslimden önce mi yoksa sonra mı tadil edildiği tespit edilmeli, eğer teslimden sonra yani davacı tarafından yapılan bir tadilat var ve davacı da sorunun kendi fiilinden kaynaklanmadığını ispatlayamıyor ise satıcının su izolasyonunun bulunmamasından sorumlu tutulamayacağı göz önüne alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/7590 E. , 2021/5365 K.).

İthalatçı Firmanın Ayıplı Maldan Sorumluluğu

Dava, malın ayıplı olmasından kaynaklanan sözleşmeden dönme ve bedel iadesi talebine ilişkindir. Davacı aracın ayıplı olduğu iddiasıyla sözleşmeden dönerek araç bedelinin iadesine karar verilmesini talep etmiş, davalı ithalatçı şirket ise davacının ithalatçı olan şirketlerine karşı sözleşmeden dönme ve bedel iadesi talebinde bulunamayacağını savunmuştur. 6502 Sayılı Tüketici’nin Korunması Hakkındaki Kanun’un 11/1.maddesinde tüketicinin malın ayıplı olduğunun anlaşılması halinde kullanabileceği seçimlik hakları sıralanmış ve tüketicinin bu seçimlik haklarından birini kullanabileceği, satıcının ise tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlü olduğu kabul edilmiştir. 11/2.maddesinde ise; ‘‘Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. Bu fıkradaki hakların yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.’’ denilerek ithalatçıya karşı kullanılabilecek seçimlik haklar gösterilmiştir. Ancak kanunun 11/2.maddesinin aynı kanunun 56.maddesiyle birlikte değerlendirilmesi gerekir. Kanunun 56/3.maddesinde; ‘‘Tüketici bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen seçimlik haklarından onarım hakkını kullanmışsa, malın garanti süresi içinde tekrar arızalanması veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hâllerinde 11 inci maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı tüketicinin talebini reddedemez. Bu talebin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.’’ denilmekte ve tüketicinin diğer seçimlik haklarından ithalatçının da sorumlu olacağı durumlar düzenlenmiş bulunmaktadır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde İlk derece mahkemesince, 28/12/2016 tarihli rapor hükme esas alınarak davanın kabulü ile aracın davalıya iadesine, 60.090,64 TL’nin 20/03/2012’den işleyecek ticari faizi ile işleyecek davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince; konusunda uzman bilirkişi tarafından gizli ayıplı olarak nitelenen arızaların servis tarafından giderilemediği davacının 6502 sayılı yasada belirlenen seçimlik haklarından olan bedel iadesini talep edebileceği bu itibarla davalının bu yöne ilişkin istinaf itirazlarının reddine karar verilmiş, aracın davacı kullanımında iken kazaya karışması nedeniyle 5.000,00 TL değer kaybına uğradığı, bu miktarın davacı alacağından mahsubunun gerekeceği, davacının hüküm altına alınan alacağına aracın davalıya iade tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği gerekçesi ile davalının istinaf itirazının kısmen kabulüne karar verilmiş ise de hükme esas alınan bilirkişi raporunda bir yandan araçla yapılan test sürüşünde araçta herhangi bir teknik arıza ile karşılaşılmadığı belirtmiş bir yandan da davacı tarafından dosyaya ibraz edilen CD kayıt görüntüleri ve servis kayıtları birlikte değerlendirilerek aracın imalattan kaynaklanan gizli ayıplı olduğu kanaatine varılmış olup bilirkişi raporu bu haliyle yetersiz olup hüküm kurmaya elverişli değildir. Hal böyle olunca; Bölge adliye mahkemesince, konusunda uzman yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine açık ve yeterli bilirkişi raporu alınarak, alınan rapor sonucuna göre de 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 11/2. ve 56/3.maddesinin değerlendirilerek, davalı ithalatçı firmanın davacının sözleşmeden dönme ve bedelin iadesi talebi yönünden sorunmlu olup, olmayacağının tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi - K.2020/6974).

Sözleşmeden Dönme Ayıplı Malın Değiştirilmesinde Oransızlık

Ayıp nedeniyle satıcının sorumluluğuna başvurmanın maddi koşularının gerçekleşmesi halinde tüketicinin sahip olduğu seçimlik haklar 6502 sayılı Kanunun 11.maddesinde belirtilmiştir. Tüketici hükümde belirtilen sözleşmeden dönme, satış bedelinin indirilmesi, aşırı masraflı olmadıkça ücretsiz onarım ya da mümkün ise misli ile değişim haklarından dilediğini kullanabilir. 6502 sayılı Kanunun m.83/1 hükmü uyarınca bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır. Genel hüküm niteliğindeki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun m.227/4 hükmüne göre alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir. Özellikle sözleşmeden dönme halinde tüketicinin bundan elde edeceği yarar ile bunun satıcıya getireceği zarar arasında bir oransızlık varsa ve ayıplı mal çok az giderle onarılabiliyorsa artık sözleşmeden dönmenin amaca aykırı olduğu kabul edilmektedir.

Somut olayda dava konusu ayıp, aracın ön sağ kapı pencere pervazının sacında bulunan yaklaşık 1-3 cm çapındaki 3 adet göçük olup, bilirkişi raporunda bunların 400-500 TL’ye basit karasori düzeltilmesi ve boyama ile onarılabileceği, onarım halinde aracın 2. el piyasa değerinin 4.000 TL azalacağı belirtilmiştir. Bu durumda mahkemece sözleşmeden dönme durumunda elde edilen yarar ile uğranılan zarar arasında satılanın ücretsiz onarılmasını ya da satış bedelinin indirilmesini haklı gösteren bir oransızlığın olup olmayacağı gerekli görülürse alınacak yeni bir bilirkişi raporu ile değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu husus değerlendirilmeden yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi-K.2020/4435).

Ayıplı Ürün Nedeniyle Manevi Tazminat

Mahkemece, davalının savunmasına itibar edilerek meyve suyunun sağlık kurallarına aykırı olarak üretildiği ve bunda davalı şirketin kusurlu olduğu ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, ayıplı ürün sebebiyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Tüm dosya kapsamı ve tarafların ibraz ettiği belgeler, ses ve fotoğraf kayıtlarına göre; Davacı, meyve suyunu içtiği aynı gün şikâyetini davalı firmaya e-posta yoluyla iletmiş, bir gün sonra telefon açmıştır. Davalı firma yetkilisi de meyve suyundan numune almıştır. Ne var ki numune sonucu davacıya bildirilmemiştir. Davacı, 18.12.2013 tarihinde davacı firmadan geri dönüş istemiş, davalı firma 24.12.2013 tarihinde küflenme sebebiyle sorunun meydana gelebileceğini ifade etmiştir. Davacı, bunun üzerine dava yolunu tercih ederek mahkemeye içinde bir miktar meyve suyu ve iğrenç görünümlü olduğunu iddia ettiği maddeyi içeren kutuyu 20.05.2014 tarihinde delil olarak teslim etmiştir. Mahkemece 21.5.2014 tarihinde rapor alınmak üzere meyve suyu kutusu İl Sağlık Müdürlüğüne gönderilmiştir. Ancak resmi yazı ekindeki numune ambalajının hasar görerek patlaması ve özelliğini kaybederek bozulması sebebiyle inceleme yapılamamıştır. Keyfiyet yetkililerce tutanak altına alınmıştır. Bilindiği üzere, 22.6.1966 tarihli 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, manevi tazminat tutarını etkileyen özel hal ve şartlar belirtilmiş olup, hâkim manevi tazminat miktarını belirlerken Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalmalı, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, olayın vehametini, davalıların kusurunu, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmelidir. Takdir edilecek manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, ne var ki mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanması amaç edinilmediğinden zenginleşme aracı da olmamalıdır.

Dava konusu olayın oluş biçimi ve gelişimi ile davacının fotoğraf ve görüntü ile bildirim, ihbar, şikâyet, numune talebi ve delil sunma şeklinde gerçekleşen ve davalı tarafça da inkâr edilmeyen hak arama çabasının hayatın olağan akışına uygun olduğu açıktır. Laboratuvar incelemesi yapılamaması da davacının kusuru dışındadır. Bunun haricinde davacıdan ayrıca meyve suyunu nereden aldığı, aldığı yerde veya davacının elinde, meyve suyunun kutusunda yazılı koşullarda saklanıp saklanmadığı, belirlenen sürede tüketilip tüketilmediği hususlarının ispatı istenemez. Hal böyle olunca, Dava konusu olayın gelişimi ve yukarıda belirtilen ilkeler gözetilerek, mahkemece takdir edilecek makul bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir (YARGITAY K.2016/11964).

Taşınmaz Tesliminde Ayıplı İfa ve Eksik İfa Farkı

Ayıplı mal satımı karşısında alıcıyı korumaya yönelik genel nitelikli düzenlemeler mevcut iken [BK, m.194-207 ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 25/3], tüketiciyi daha etkin bir biçimde koruma gayesi ile yürürlüğe giren TKHK’da da bu husus ayrıca düzenleme yeri bulmuştur.

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Borçlar Kanunu’ndaki düzenlemeden hareketle ayıp, satılan malda ortaya çıkan, alıcının o maldan tümüyle ya da gerektiği gibi yararlanmasını engelleyen eksiklikler ve aksaklıklar gibi özürleri ifade eder (m.194) (Zevkliler, Aydın: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2002, s.108; Zevkliler, Aydın/Aydoğdu, Murat: Tüketicinin Korunması Hukuku, Ankara 2004, s.104).

Bu tanımdan anlaşılacağı üzere borçlar hukukundaki ayıp kavramı ile tüketici hukukundaki ayıp kavramı birbiri ile örtüşmektedir. Ayıbın varlığı hâlinde satıcıyı maldaki ayıptan sorumlu tutabilmek için BK ve TKHK hükümlerine göre birtakım maddi koşulların (ayıp sayılan bir eksikliğin mevcudiyeti, ayıbın önemli olması, ayıbın malın yarar ve zararının alıcıya geçtiği anda var olması, tüketicinin ayıbın varlığını bilmeden malı satın almış olması) gerçekleşmesi ve bazı biçimsel koşulların da (ihbar ve BK hükümlerinde muayene) alıcı tarafından sağlanması gerekir.

Tüketici satımlarında açık ayıbın varlığı hâlinde, bu durum malın tesliminden itibaren otuz gün içerisinde muhatabına bildirilmelidir (TKHK, m.4/II). Ayıp gizli, yani ortalama bir tüketici bilgisine göre olağan bir gözlemle tespit edilemeyecek yahut sonradan ortaya çıkar mahiyette ise veya ayıp tüketiciden hileyle (kasten veya ağır kusurla) gizlenmişse alıcı otuz günlük süre ile bağlı olmaksızın, ayıbın ortaya çıktığı andan itibaren TKHK’nın 30. maddesi yollamasıyla BK’nın 198/II-III maddesi hükmü gereği derhal, başka bir ifade ile dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede ayıbı ihbar etmelidir.

Söz konusu maddi ve biçimsel koşulların sağlanması hâlinde alıcı tüketici, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir (m. 4/II-2.c.) ve bu seçimlik haklardan satıcı yanında imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve bağlı kredi veren kuruluşlar da müteselsilen sorumludur (m.44/III).

Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. Ancak satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz (m.4/IV).

Alıcı ayıbın varlığı hâlinde satış sözleşmesi ile ulaşmak istediği ifa menfaatini elde edemediğinden ayıptan sorumluluk, satıcının satılanın teslimi ve mülkiyetini geçirme borcunun tamamlayıcısı olma özelliğini gösterir. Ayıba karşı tekeffül borcu fiilen ve tamamen teslimin gerçekleşmesi ile doğar. Teslimi gerçekleşmemiş bir işin muayenesi de mümkün değildir. Bu nedenle eksik iş ile ayıplı işin aynı hukukî niteliği taşıdığı söylenemez. Nitekim genel hükümlerin uygulandığı uyuşmazlıklarda ayıp kavramı ile eksik kavramına farklı kanun maddelerinin uygulanması gerektiği görüşü doktrin ve uygulamada genel itibari ile kabul görmektedir (Zevkliler, Aydın/ Gökyayla, K. Emre; Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Ankara 2018, s. 137; Tandoğan: C.1, s. 206).

Her ne kadar TKHK’nın 4. maddesinin birinci bendinde ayıplı mal tanımı yapılırken “maddi, hukukî veya ekonomik eksiklikler içeren mallar” tabiri kullanılmış ise de, bu anlatımın kanun koyucunun tüketici işleri yönünden eksik ifayı ayıp kavramı içerisinde eritmesi şeklinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Aksi hâlde sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediği, eksik ifanın söz konusu olduğu düşüncesiyle hak arama gayretine düşen tüketiciyi, sözleşmeye aykırılığa ilişkin genel hükümlerin yüklemediği ihbar yüküne ve daha kısa zamanaşımına tabi kılmak sonucu doğuracaktır ki bu durum, Kanunun konuluş amacı ve ruhuna uygun düşmez.

Nitekim açıklanan tüm bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2022 tarihli, 2021/(13)3-598 E., 2022/137K.; 08.07.2020 tarihli, 2019/13-468 E., 2020/539 K.; 20.12.2018 tarihli, 2017/13-768 E., 2018/1969 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tüketicinin, kendisine teslim edileceğinin sözleşme ve tanıtım materyalleri ile taahhüt edildiğini iddia ettiği sosyal donatı alanlarının sitenin mülkiyet alanı dışındaki parsel üzerinde inşa edildiğini ileri sürerek açtığı davanın, ihbar koşuluna bağlı olmaksızın BK’nın 125. maddesinde düzenlenen on yıllık genel zamanaşımı süresine tabi eksik ifa iddiası olarak değerlendirilmesi gerekir. Hâl böyle olunca, sosyal donatılara ilişkin taleplerin sözleşmeye aykırılık niteliği taşıdığı ve ayıp ihbarına ilişkin hak düşürücü süreye tabi olmadığı yönündeki direnme gerekçesi usul ve yasaya uygun olup davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir (Hukuk Genel Kurulu 2021/111 E. , 2022/959 K.).


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS