0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Fevzi Yıldız1

GİRİŞ

Failin mağdur tarafından gerçekleştirilen haksız bir eylem neticesinde hiddet veya şiddetli bir elem duyarak, bu psikoloji içerisinde mağdura karşı herhangi bir suç işlemesi durumunda ceza hukuku, failin iradesinin ve ceza hukuku sorumluluğu anlamında kusurluluğunun etkilendiği gerekçesiyle verilecek cezada indirim yapılmasını düzenlemektedir. Haksız tahrik adı verilen bu düzenleme ile herhangi bir haksız eyleme maruz kalmadan kendi iradesiyle sakin bir şekilde suç işleyen kişi ile maruz kaldığı haksız eylemin iradesi üzerinde oluşturduğu anlık baskının etkisi altında suç işleyen kişiye aynı şekilde ceza verilmek istenmemiştir.

Haksız tahrik hükümleri uygulamada mahkemeler tarafından çok sık uygulanmakta, zaman zaman haksız tahrik uygulanması sonucu faillerin az ceza almaları basında almakta ve eleştirilmektedir. Cezalarında indirim yapılmasını sağlamak için sanıklar tarafından sıklıkla haksız tahrik savunmasına başvurulmakta, gerçekte olmayan olaylar kurgulanarak suçun haksız tahrik altında işlendiği ileri sürülmektedir. Bu nedenle haksız tahrik kurumunun iyi anlaşılması, bu tür kötüye kullanma durumlarının önlenmesi gerekmektedir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler arasında düzenlenen haksız tahrik, bu önemli konumu nedeniyle inceleme konusu yapılmıştır.

I. HAKSIZ TAHRİK KAVRAMI, HUKUKİ ESASI

A. KAVRAM

Tahrik kelimesi Arapça kökenli olup sözlük anlamı, bir kimseyi kötü bir iş yapması için harekete geçirme, kışkırtma, yola çıkartma, hareket ettirme, kımıldatmadır .
Ceza hukuku açısından ise tahrik bir kişiyi suç işlemeye yönlendirme, kişinin iradesine etki ederek kişinin suç işlemesi için harekete geçirilmesi, kişinin suç işleme yönündeki iradesinin kışkırtılması, kişinin belirli bir davranışı sergilemeye yönlendirilmesi gibi anlamlara gelmektedir.

Haksız tahrik Türk Ceza Kanununun 29. maddesinde ceza sorumluluğunu azaltan haller arasında düzenlenmiştir. Haksız tahrik genel olarak bu maddede, hakaret suçuna bağlı özel düzenlemeler ise Kanunun 129. Maddesinde yer almaktadır.

Haksız tahrik kanunda düzenlenmesine ve yine kanunda bazı suçların tanımında tahrik kelimesi kullanılmasına rağmen, haksız tahrikin bir tanımı bulunmamaktadır. Doktrinde Türk Ceza Kanunundaki haksız tahrik düzenlemesinde yer alan unsurları içeren pek çok tanım yer almaktadır. En yalın haliyle haksız tahrik, haksız bir eylemin oluşturduğu öfke veya şiddetli elemin etkisi altında iken bu haksız eylemi gerçekleştiren kişiye karşı herhangi bir suçun işlenmiş olması olarak tanımlanabilir.

Yargıtay kararlarında da haksız tahrik tanımlanmış olup Ceza Genel Kurulunun bir kararında şu tanımlama yapılmıştır. “Failin, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin, psikolojik durumun da yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir” .

B. HUKUKİ ESASI

Haksız tahrikin hukuki esasını açıklamak için pek çok görüş ileri sürülmüş olup en çok kabul gören görüşler objektif teori ve sübjektif teoridir. Takas teorisi olarak da adlandırılmakta olan objektif görüşe göre, tahrik altında işlenen bir suçta failin suç oluşturan hareketinin yanı sıra mağdurun gerçekleştirmiş olduğu hareketin de etkisi olmuştur, bu nedenle, faille birlikte mağdurun da kusuru bulunmaktadır. Mağdurun kusurlu hareketi yüzünden failin cezasında indirim yapmak gerekmektedir . Sübjektif teori, haksız bir eylem içerisinde kalan kişinin içine girdiği psikolojik durumu esas almaktadır. Kişinin kendisine karşı gerçekleşen haksız bir hareket karşısında iradesi zayıflayabilir ve bu yüzden suç işlemeye daha kolay karar verebilir. Gerçekleşen haksız hareket yüzünden kişinin iradenin etkilenmesi kusur yeteneğini de etkiler ve söz konusu bu etki yüzünden verilecek cezada indirim yapılması gerekir.

II. KARŞILAŞTIRMALI HUKUK

Haksız tahrik düzenlemesi ülkemize mahsus bir düzenleme değildir. Karşılaştırmalı hukuka bakıldığında bizdeki gibi haksız tahriki hem genel hüküm olarak hem bazı suçlar bakımından özel olarak düzenleyen kanunlar olduğu gibi sadece genel hüküm barındıran ceza kanunları da bulunmaktadır. Öte yandan bazı ülke ceza kanunlarında ise bu konuda herhangi bir düzenleme bulunmamakta, hakimler kendilerine tanınan geniş takdir yetkisi içinde bu hususu da değerlendirmektedirler.

İtalyan ve Avusturya Ceza Kanunlarında bizim sistematiğe benzer bir usul izlenmişken, İspanya, Portekiz, Danimarka, İspanya ve İsveç sadece genel düzenleme yapmışlardır. Alman ve İngiliz ceza hukuku sistemlerinde ise haksız tahrikle ilgili genel bir düzenleme bulunmamaktadır .

III. HAKSIZ TAHRİKİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Haksız tahrik bir hukuka uygunluk sebebi değildir, ancak failin kusur yeteneğini azaltan ve cezanın indirilmesini gerektiren kişisel bir nedendir . Kanun koyucu haksız tahrik durumunda hakime oldukça geniş bir takdir hakkı tanımıştır. Kanuna göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilecek, diğer durumlarda ise verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirim yapılacaktır. Bu düzenleme kanundaki alt sınırı 4 yıl hapis cezası olan bir suç işleyen failin haksız fiil indiriminden yararlanması durumunda sadece bir yıl ceza alabilecek olması demektir.

Haksız tahrik altında bulunan fail birden fazla suç işlemiş ise haksız tahrik her bir suç bakımından ayrı ayrı uygulanır. Ancak suçun mağduru birden fazla hareketi ile faili tahrik etmiş ise her bir haksız hareket için haksız tahrik indirimi uygulanmaz, haksız tahrik indirimi bir kez uygulanır .

Haksız tahrikle ilgili yasal düzenlemede herhangi bir suç ayırımı yapılmadığı için tüm suçlara uygulanabilmesi gerekir. Ancak Yargıtay’ın belli suç tiplerinin özelliği gereği haksız tahrike uygun olmadığına, bu nedenle bu suçların işlenmesi durumunda haksız tahrik uygulanmayacağına dair çeşitli kararları vardır. Yargıtay’ın çeşitli kararlarına göre cinsel suçlar, yağma, 6136 sayılı kanuna muhalefet suçları, korku ve panik yaratacak şekilde ateş etmek, ve malvarlığına karşı işlenen zimmet, rüşvet, irtikap ve hırsızlık gibi suçlar bakımından haksız tahrik hükümleri uygulanmayacaktır . Yargıtay’ın bu değerlendirmesine karşı çıkan görüşler de bulunmaktadır. Kanunda herhangi bir suç sınırlaması olmadığı için olayın özelliklerine uygun olması durumunda haksız tahrikin bu suçlar bakımından da uygulanabileceği ileri sürülmektedir . Örneğin kız kardeşinin kaçırılıp nitelikli cinsel saldırıya maruz kaldığını öğrenen fail, bu eylemi gerçekleştiren kişiyi yakalayıp o hiddetle kişiye sair bir cisim sokması durumunda bu eylemi hiddet ve elemin etkisi altında işlemiş ise haksız tahrikten yararlandırılması gerektiği düşüncesindeyim.

IV. HAKSIZ TAHRİKİN ŞARTLARI

A. Tahrike Sebep Olan Bir Eylemin Bulunması

Haksız tahrikin uygulanabilmesinin ilk şartı tahrike sebebiyet veren bir eylemin bulunması, bu eylemin haksız (hukuka aykırı) olmasıdır. Fakat bu eylemin illa suç oluşturması gerekmemektedir.

Haksız eylemin objektif olarak gerçekleşmesi yeterlidir, eylemin mutlaka failin huzurunda gerçekleşmesi gerekmemektedir . Örnek vermek gerekirse failin bulunmadığı bir ortamda eşine hakaret edilmesi veya taciz edilmesi, çocuğunun darp edilmesi gibi durumlarda fail bu eylemlerden haberdar olur olmaz öfkeye kapılarak karşı eylemde bulunursa haksız tahrikten yararlanır. Failin sahibi olduğu eşyalara, hayvanlara, bahçesindeki veya tarlasındaki bitkilere karşı haksız eylem gerçekleştirilmesi durumlarında da fail haksız tahrik hükümlerinden yararlanabilir.

Kanunda hangi eylemlerin haksız tahrik oluşturacağı açıkça düzenlenmemiştir. Bu yüzden haksız olması şartıyla her eylem haksız tahrike neden olabilir. Eylem icrai veya ihmali bir hareketle gerçekleştirilebileceği gibi kasıtlı veya taksirli bir hareket sonucu da olabilir.

B. Bu eylemin haksız olması

Failin haksız tahrik kurumunda yararlanabilmesi için tahrike sebep olan bir eylemin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda bu eylemin haksız olması gerekmektedir. Faile yönelik olarak gerçekleştirilen eylemin haksızlık unsurunu taşıyıp taşımadığını yargılamayı yapan hâkim toplumun paylaştığı ortak değerler sistemine göre takdir eder. Hakkın kötüye kullanılmasını oluşturmayan bir hakkın kullanılması durumunda mağdurun hareketi failde hiddet ya da şiddetli elem meydana getirmiş olsa dahi haksız tahrik hükümleri uygulanmaz. Çünkü eylem hukukun izin verdiği sınırlar içerisindedir.

Örneğin; bir polis memurunun görevinin gereği olarak birisine ceza yazması durumunda o kişi haksız tahrik indiriminden yararlanamaz. Aynı şekilde kadının kocasına boşanma davası açması üzerine kocasının bu duruma sinirlenerek kadını dövmesi durumunda kadın kanunun kendine tanıdığı yasal hakkını kullandığı için bu durumda haksız tahrik uygulanmayacaktır.
Haksız eylem oluşturan ilk hareketi yapan kişi karşısındakinin benzer şekilde tepki vermesi durumunda haksız tahrik altında bulunduğunu ileri süremez. Ancak kendisinin haksız eylemine karşılık olarak sergilenen haksız eylem orantısız şekilde çok aşırı ise bu durumda kişi ilk haksız eylemi yapan olsa bile haksız tahrikten yararlanması mümkün olabilir.

C. Bu eylemin Failde Hiddet veya Şiddetli Bir Elem Doğurması

Sözlükte hiddet; Öfke, kızgınlık anlamlarına, elem ise; acı, üzüntü, dert, keder anlamlarına gelmektedir .

Failin haksız tahrik hükümlerinden yararlanabilmesi için haksız bir eylemin gerçekleştirilmiş olması yetmez, failin bu haksız eylem dolayısıyla hiddet veya şiddetli eleme kapılmış olması gerekmektedir. Burada haksız eylemle failde meydana gelen hiddet veya şiddetli elem arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır. Haksız eylem failde hiddet veya şiddetli elem oluşturmadıysa veya fail başka bir sebepten dolayı hiddet veya şiddetli eleme kapıldıysa haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkün olmayacaktır . Hiddet, failin haksız eylemin etkisi ile gazap ve öfke duygularına kapılması ve yaşadığı bu hiddetin onun suç işlemesine neden olmasıdır. Şiddetli elem ise, failin haksız eylem yüzünden çok büyük ve derin bir üzüntü içerisine girmek suretiyle suç işlemesidir.

Hiddet ve şiddetli elem duyguları kişiden kişiye değişebilen sübjektif durumlar olduğundan hakim somut olayla ilgili değerlendirme yaparken bu hususu takdir etmelidir. Ancak hakim değerlendirmesini yaparken failin değil de normal bir insanın tepkilerini dikkate alarak karar vermelidir. Failin aşırı duygusal ya da alıngan olması durumunda tahrik uygulaması söz konusu olmayabilir.

Suçun hiddet ve elem duygularının etkisi altında işlenmesi gerektiğine göre akla haksız eylemden sonra hangi zaman aralığında suçun işlenmesi durumunda haksız tahrik oluşacağı sorusu gelebilir. Belirtmek gerekir ki, bu konuda saat veya gün olarak belirli bir süre vermek mümkün değildir. Her olayın kendi özel şartları ve faile yaşattığı duygular vardır. Ancak yine de burada tamamen sübjektif bir değerlendirme yapılamaz. Olayın koşullarında normal bir kişinin hiddet ve eleme kapılıp kapılmayacağı değerlendirilir, yani objektif bir değerlendirmenin ardından karar verilir.

D. Haksız Eylem ile Suç Arasında Nedensellik Bağının Bulunması

Failin haksız tahrik hükmünden yararlanabilmesi için, haksız eylemin neden olduğu hiddet veya elemin etkisi altındayken ve bu duruma bir tepki olarak suçu işlemiş olması gerekmektedir. Failin haksız eylemin ardından oluşan psikolojik hali ile işlediği suç arasında nedensellik bağının kurulması gereklidir. Failin işlediği suç, haksız eyleme bir tepki hareketi şeklinde ortaya çıkmış olmalıdır.

‘Haksız eylem gerçekleştirilmemiş olsaydı, çok büyük olasılıkla suç da işlenmeyecekti ya da en azından daha hafif bir suç işlenecekti’ denilebiliyorsa, haksız eylemle failin işlediği suç arasında nedensellik bağı kurulmuş sayılır. İşlenen suçla haksız eylem arasında doğrudan bir ilişki yoksa nedenselliğin bulunduğu söylenemez.

Failin işlediği suçun haksız eylemin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemden kaynaklanmayıp başka bir sebebe dayanması durumunda işlenen suç ile haksız eylem arasında bir nedensellik bağının bulunduğunu söylemek mümkün olmayacaktır. Bu başka sebep faille mağdur arasındaki eskiye dayalı bir husumet, intikam alma gibi bir neden olabilir.

E. Suçun Tahriki Oluşturan Haksız Eylemi Gerçekleştiren Kimseye Karşı İşlenmiş Olması

Bir olayda haksız tahrik hükümlerinin geçerli olması için bir diğer koşul suçun doğrudan haksız tahrik eylemini yapan kişiye karşı işlenmiş olmasıdır. Fail suçu, haksız eylem yüzünden içerisine düştüğü ruh halinin bir sonucu olarak işlediği için suçun mağdurunun da muhakkak haksız eylemi gerçekleştiren kişi olması gereklidir. Suçun illa haksız eylemi gerçekleştiren kişinin şahsına yönelik olması gerekmemektedir, kişinin malına zarar verilmesi durumunda da bu koşul gerçekleşmiş sayılır ve haksız tahrik uygulanabilir. Failin tepki olarak işlediği suç, kendisine atfedilecek bir kusuru olmaksızın hata veya başka bir arıza nedeniyle haksız eylemi gerçekleştirerek tahrik eden kişiden başka birisine karşı işlenmiş olursa bu durumda TCK’nın 30/3. maddesindeki hataya ilişkin düzenleme uygulanır, fail bu hatasından yararlanır ve hakkında haksız tahrik hükümleri uygulanır. Örneğin kendisine hakaret eden arkadaşına öfkelenen fail onun arabası zannederek başka birisinin arabasının aynasını kırarsa haksız tahrik indiriminden yararlanacaktır .

Tahriki oluşturan haksız eylemle bu eyleme tepki olarak işlenen suç arasında bir orantı bulunması gerekip gerekmediği konusunda doktrinde ve Yargıtay kararlarında farklı görüşler bulunmaktadır. Orantının şart olmadığını ileri süren görüş kanunda bu hususta bir hüküm bulunmamasına dayanmaktadır . Doğal olarak tepki olarak işlenen suç, tahriki oluşturan eylemden daha ağır olabilir, tam anlamıyla bir denge olması işin doğasına aykırıdır ve aşırı şekilcilik olur. Ancak yine de ikisi arasında bir oran olması gerektiğini savunanlar, tahrik eylemi ile suç arasında bir orantı olmaması halinde, aradaki nedensellik bağının da ortadan kalkacağını ileri sürerler . Bu görüşe şu yönüyle katılmaktayım, bir orantı aranmadığında fail mağdurla arasındaki herhangi bir olay nedeniyle öfkelendiğini ve suçu bu yüzden işlediğini ileri sürebilecektir. Bu yüzden de olayın bütün unsurları, failin tüm özellikleri dikkate alınmalı ve orantısız bir tepki ortaya koyarak suç işlemesi halinde haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılmamalıdır.

V. ÖZEL HAKSIZ TAHRİK HALLERİ

TCK. 129. Maddesinde, hakaret suçunun haksız bir eyleme tepki şeklinde işlenmesi, bu suçun kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi ve hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi özel tahrik halleri olarak düzenlenmiştir. Bu haller ayrı ayrı şu şekilde sıralayabiliriz ;

A. Haksız eyleme tepki olarak hakaret suçunun işlenmesi

Haksız eyleme tepki olarak hakaret suçunun işlenmesi, TCK. 129/1 maddesinde düzenlenmekte olup bu hükmün uygulanması için, mağdurun haksız bir eylem gerçekleştirmesi, failin tepki olarak hakaret suçunu işlemiş olması ve hakaretin haksız eylemi gerçekleştiren kişiye karşı işlenmiş olması gerekir. Dolayısıyla hukuka uygun eylemlere karşı tepki olarak hakaret suçunun işlenmesi durumunda TCK m.129/1 uygulanmayacaktır.

TCK. 129/1 maddesinde haksız eylemin failde hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi gibi bir şart bulunmamaktadır. Bu yüzden bu hükmün uygulanması için hiddet ve elemin bulunmasının aranıp aranmayacağı konusunda doktrinde farklı görüşler vardır. Baskın görüşe göre bu özel düzenleme genel haksız tahrikten farklıdır, bu yüzden hiddet ve elemin aranmasına gerek yoktur.

Burada haksız eylem oluşturan hareketin failin üzerinde gerçekleşmesi şart değildir. Üçüncü bir kişiye karşı haksız eylemin gerçekleştirilmesi üzerine tepki olarak hakaret suçunu işleyen fail için TCK. 129/1 maddesi uygulanabilir. Ancak hakaretin haksız eylemi gerçekleştiren kişiye karşı gerçekleştirilmiş olması gereklidir . Örneğin, yaşlı bir kadına birisinin kötü davrandığını gören fail kötü davranan kişiye hakarette bulunursa, kendisine doğrudan yönelik bir haksız eylem olmadığı halde bu fıkradaki düzenlemeden yararlanır.

B. Kasten yaralama suçuna tepki olarak hakaret suçunun işlenmesi

TCK. 129/2 maddesine göre, kasten yaralama suçuna tepki olarak hakaret suçunun işlenmesi durumunda faile ceza verilmeyecektir. İlk fıkrada cezada indirim yapılabileceği veya ceza verilmeyebileceği belirtildiği halde bu fıkrada takdir hakkı tanınmaksızın failin ceza sorumluluğunun bütünüyle ortadan kalkacağı düzenlenmiştir.

Bu fıkranın uygulanması için kasten yaralama suçunun mutlaka fail üzerinde gerçekleştirilmiş olması gerekmemektedir. Üçüncü kişiye karşı gerçekleştirilen kasten yaralama suçuna tepki olarak failin yaralama eylemini gerçekleştirene hakaret etmesi durumunda ikinci fıkra hükmünden yararlandırılır.

Mağdurun taksirle yaralamaya sebebiyet vermiş olması durumunda, fıkrada açık bir şekilde kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi düzenlendiği için, bu hüküm fail hakkında uygulanmayacaktır. Böyle bir durumda TCK. 129/1 maddesindeki özel düzenlemenin fail hakkında uygulanması gerekecektir .

C. Karşılıklı hakaret

TCK. 129/3 maddesindeki düzenlemenin uygulanması üç koşulun aynı anda bulunmasına bağlıdır: karşılıklı olarak işlenen TCK. 125 maddesi kapsamında iki hakaret suçu bulunmalı, ilk hakaret eden kişinin haksız olması ve hakaretin karşılıklı olması gerekmektedir.

İlk hakaretin haksız olması yeterlidir, cezalandırılabilir olması şart değildir. Karşılıklı hakaret aynı zamanda ve aynı yerde yapılmak zorunda değildir. Burada önemli olan bu iki eylemin arasında nedensellik bağının olmasıdır.

Bu düzenleme hukuka uygunluk nedeni değildir, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan bir nedendir.

VI. BAZI HUKUKİ KURUMLARLA HAKSIZ TAHRİKİN İLİŞKİSİ

A. Haksız tahrik ve tasarlama

Tasarlayarak suç işlenmesi durumunda ilk akla gelen haksız tahrik kurumunun uygulanamayacağı olmaktadır. Ancak bu konuda doktrinde farklı görüşler vardır. Eğer tasarlama bakımından soğukkanlılık teorisi benimsenecek olursa tasarlama ile haksız tahrik aynı olayda birlikte uygulanamaz. Ancak Yargıtay kararlarında soğukkanlılık teorisi kabul edilmekle beraber, tasarlama ile haksız tahrikin birlikte uygulanabileceği kabul edilmektedir. Öte yandan Yargıtay, kan gütme ve töre saikiyle işlenen suçlarda haksız tahrik hükümlerinin birlikte uygulanmasını doğru bulmamaktadır. Çünkü kan gütme saiki ve töre saiki kasten öldürme suçunda cezanın ağırlaştırıcı nedenleri olarak düzenlenmiştir Suçun ağırlaştırıcı nedeninin aynı zamanda indirim sebebi olarak kabul edilmesi mümkün olmayacağından Yargıtay’ın bu uygulaması yerindedir.

Doktrindeki diğer görüşe göre, tasarlama plan kurma teorisi ile açıklanmakta olup tahrik karşısında hiddet ve elem içerisinde bulunan failin plan kurarak suç işlemesi durumunda haksız tahrik uygulanabilir . Çünkü fail tahrik nedeniyle hiddet ve elem içerisindeyken de plan yapabilir. Yargıtay’ın görüşü de bu yöndedir.

B. Haksız tahrik iştirak ilişkisi

Kişiye özel bir cezada indirim sebebi olması itibariyle haksız tahrik, birden fazla kişi tarafından iştirak halinde işlenen suçlarda yalnızca haksız tahrike maruz kalmış suç ortağı için sonuç doğuracak, diğer suç ortakları haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır . Yargıtay kararları da bu yöndedir. İştirak ilişkisinin ne şekilde olduğu -birlikte faillik, yardım etme veya azmettirme-, önemli değildir, haksız tahrik hükümlerinden sadece doğrudan kendisine karşı haksız eylem gerçekleştirilmiş olanlar yararlanır. Diğer suç ortakları, haksız eyleme maruz kalana gerçekten çok üzülmüş olsalar ve olay anında orada bulunsalar dahi haklarında haksız tahrik uygulanmaz. Bir yakınına karşı haksız eylemde bulunulması üzerine hiddete kapılan kişinin, haksız eyleme maruz kalanla birlikte iştirak halinde suç işlemesi durumunda her ikisi hakkında da haksız tahrik hükümleri uygulanabilir.

C. Haksız tahrik- yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı ilişkisi

Yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı kişinin ceza sorumluluğunu tamamen kaldırıyorsa kişi hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmamasının bir anlamı kalmamaktadır. Kısmi akıl hastalığı ve yaş küçüklüğünün cezada indirim sebebi olması durumlarında failin aynı zamanda haksız tahrik hükümlerinden de yararlanmasına engel olacak bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu kişilere de haksız tahrik indirimi uygulanabilir.

Yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı gibi kişinin ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlerin bulunması, kişinin gerçekleştirdiği eylemin haksız olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Bu yüzden de bu kişilerin gerçekleştirdiği eylemler de failin hiddet veya şiddetli eleme kapılmasına neden olabilecektir ve bu durum failin haksız tahrik indiriminden yararlanmasına engel oluşturmayacaktır .

D. Haksız Tahrik ve Meşru Savunma İlişkisi

Meşru savunma, bir kimsenin gerek kendisine gerek üçüncü bir kişiye karşı gerçekleştirilen veya gerçekleştirilecek haksız saldırıyı ortadan kaldırmak için zorunlu olarak gösterilen ve konusu suç olan tepkidir. Meşru savunma, suçun hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldıran ve bu nedenle eylemin suç oluşturmasına engel olan bir hukuka uygunluk nedenidir.

Haksız tahrik ile meşru savunmanın aynı eylemde birleşmesi mümkün değildir. Bu iki kurumun hukuki nitelikleri ve şartları birbirinden farklı olduğundan, bir olayda birisinin şartlarının gerçekleşmesi durumunda diğerini uygulanamayacaktır. Meşru savunma bir hukuka uygunluk nedeni olduğu için koşulları gerçekleştiğinde işlenen eylemden dolayı kişiye ceza verilmeyecektir. Ayrıca borçlar hukuku gibi başka bir hukuk dalının yaptırımları da uygulanmayacaktır. Haksız tahrikte ise, haksız eylemin etkisiyle işlenen suç hukuka aykırı kalmaya devam edecek; failin ruh hali nedeniyle kusurunun azaldığı kabul edilerek yalnızca cezasında indirim yapılacaktır. Haksız tahrik ve meşru savunmanın ortak noktaları ise haksız eylemin varlığı hususunda birleşiyor olmalarıdır. Aralarındaki fark ise meşru savunmada saldırının gerçekleşmekte veya gerçekleşecek olması şartı aranırken haksız tahrikte böyle bir şartın aranmıyor olmasıdır .

SONUÇ

Failin kusur yeteneğinin azalmasına neden olan haksız tahrik Türk Ceza Kanununda genel bir düzenleme şeklinde kişisel bir indirim nedeni olarak yer almaktadır. Haksız tahrikle ilgili tek bir hüküm konmuş, hâkime oldukça geniş bir takdir marjı sunularak -cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirim yapılabilmektedir- dosyadaki somut olayın ve kişilerin özelliklerini dikkate alarak hâkimin karar vermesi uygun görülmüştür. Bu düzenleme şekli kanun koyucu tarafından çok detaylı ve farklı olasılıkları karşılamaya çalışan düzenleme modelinden daha uygundur. Hâkim, huzurunda bizzat dinlediği fail ve mağdurun kişilik özelliklerini, olayın gelişim şeklini, toplumsal değer yargılarını, yani dosyaya etki eden tüm hususları değerlendirerek failin haksız tahrik altında suçu işleyip işlemediğine karar verecektir. Verdiği karar olumlu olursa da kendine tanınan takdir yetkisi içerisinde ceza adaletine uygun şekilde bir ceza indirimi uygulayacaktır.

Uygulamada haksız tahrik neredeyse en çok başvurulan savunma unsurlarından birisidir. Özellikle ağır suçlarda cezanın hafifletilmesini sağlamak için gerçekte öyle bir eylem olmasa bile, bir kurgu yapılarak failin suçu haksız bir eyleme tepki olarak işlediği ileri sürülmektedir. Özellikle kadınlara karşı işlenen suçlarda koca ya da sevgili olan faillerin haksız tahrik savunması sonucu cezalarında ciddi oranlarda indirim yapılması kamuoyunda zaman zaman rahatsızlıklara yol açmaktadır. Bu yüzden yargılamayı yapan hakimin bu konuda çok dikkatli olması, suçun gerçekten hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında işlenmiş olduğundan emin olması gerekmektedir. Bu bağlamda töre saiki veya kan gütme saiki ile işlenen suçlarda haksız tahrik hükümlerinin uygulanmayacağı şeklindeki Yargıtay uygulaması son derece yerindedir.

Haksız tahrikin yalnızca faile karşı gerçekleştirilen haksız eylemlere uygulanmayıp üçüncü kişilere karşı gerçekleştirilen haksız eylemlerin de failin hiddet ve eleme kapılmasına neden olması halinde haksız tahrik kapsamına alınmış olması, ceza adaleti bakımından uygun bir düzenleme olarak değerlendirilebilir.

Haksız tahrik nedeniyle faile ceza indirimi uygulanmasının sebebi failin karşılaştığı haksız eylemin kusur yeteneğini azaltması ve bunun sonucunda tepki olarak bir suç işlemiş olmasıdır. Fail haksız eylemin etkisiyle normal ve sağlıklı bir insan gibi düşünememektedir, bu durumun her olay özelinde dikkate alınarak hâkime tanınan takdir yetkisi içerisinde cezasında indirim yapılması ceza adaletinin bir gereğidir.

VII. Kaynakça

Ali Parlar/Muzaffer Hatipoğlu, Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler, 2. Baskı, İstanbul, 2010, s. 229.

Artuk E., Gökçen A., Yenidünya C., s.680; Öztürk B., Erdem M.R., s.281; Demirbaş T., s.412; Centel N., Zafer H., Cakmut O., s.451 Aktaran

Başak Altunok Yüksel (2019), Türk Ceza Hukukunda Haksız Tahrik, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, s.40.

Burcu Demren Dönmez (2013), Ceza Sorumluluğunu Azaltan Bir Neden Olarak Haksız Tahrik, İÜHFM C. LXXI, S. 1, s.267.

Erem Faruk, Türk Ceza Kanunu Şerhi Genel Hükümler, Cilt 1, Ankara, 1993 s. 428, Aktaran Yılmaz, s.43.

https://sozluk.gov.tr/.

Timur Demirbaş, (1985), Türk Ceza Kanununda Özel tahrik Halleri, Üçdal Neşriyat, İstanbul, s.397 Aktaran Fahrettin Kaya (2010), Türk Ceza Kanununda Haksız Tahrik, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Kütahya, s.38.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, T. 19.11.1990, E. 1990/1-254, K. 1990/277 Aktaran İrem Yılmaz (2019), Kusurluluğu Etkileyen Bir Hal Olarak Haksız Tahrik (TCK M.29), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, s.7.


Avukat Baran Doğan

  1. Fevzi Yıldız, Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2019 yılında mezun olmuştur. Halen Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Kamu Hukuku Yüksek Lisans Prokramında yüksek lisans yapmaktadır. Aynı zamanda Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nde araştırma görevlisi ünvanıyla çalışmaktadır. 

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS