0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Haksız Mal Edinme Suçu

(CGK-K.2019/302)

Haksız mal edinme” ifadesinin tanımı 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 4. maddesinde; “Kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışlar, bu Kanunun uygulanmasında haksız mal edinme sayılır.” şeklinde yapılmış ve haksız mal edinme suçu da aynı Kanun’un “Haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme” başlıklı 13. maddesinde; “Kanunun daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar adli para cezası verilir.” biçiminde düzenlenmiş olup kaynağı fail tarafından gösterilemeyen ve geliri ile uygun olmayan harcamalar haksız mal edinme olarak kabul edilmiştir.

3628 sayılı Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde yer alan “Bu Kanunun amacı, rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele cümlesinden olarak; bu Kanunda sayılanların mal bildiriminde bulunmalarını, bildirimlerin yenilenmesini, mal edilmelerin denetimiyle, haksız mal edinme veya gerçeğe aykırı bildirimde bulunma halinde uygulanacak hükümleri, bu Kanunda belirlenen suçlarla bazı suçlardan dolayı kamu görevlileri ve suç ortakları hakkında takip ve muhakeme usulünü düzenlemektir.” şeklindeki düzenleme uyarınca Kanun’un amacı, rüşvet ve yolsuzluğun önüne geçmektir. 3628 sayılı Kanun’da sayılan görevli kişilerin; aynı Kanun’un 17. maddesine göre irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma gibi suçlarından dolayı re’sen soruşturma işlemlerinin başlatılacağı hüküm altına alınmış olup ancak bu suçlardan dolayı, kişinin yaptığı yolsuzluk fiilinin tam olarak ortaya çıkarılamamış veya kanıtlanamamış olması ihtimalinin oluştuğu durumlar için kanun koyucu, eylemin daha ağır bir cezayı gerektirmemesi şartıyla haksız mal edinilmesini, ayrıca bu haksız edinilen malın kaçırılıp gizlenmesini de suç olarak düzenlemektedir.

Anılan Kanun’un 4. maddesinin lafzından, kişinin sahip olduğu bir mal varlığından ziyade bu mal varlığını elde ediş biçiminin kanuna veya genel ahlaka aykırı bir yoldan olup olmadığının ispatının arandığı, ispat yükünün ise sanığa bırakıldığı, sanığın, mal varlığını kanuna veya genel ahlaka uygun olarak edindiğini veya yaptığı harcamaların sosyal yaşantısına uygun olduğunu ispat etmesi gerektiği anlaşılmakta ise de ispat yükünün sanığa bırakılmasının ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı olduğu, ceza muhakemesi hukuku açısından muhakemeye katılan hiçbir tarafa ispat külfeti yüklenmediği, ceza muhakemesinin amacının maddi gerçeğe ulaşmak olduğu ve bu amaç doğrultusunda mahkemenin re’sen yapacağı araştırmanın neticesinde toplanacak deliller değerlendirilerek bir sonuca ulaşılması gerektiği, aksi durumun kabulü hâlinde “Şüpheden sanık yararlanır (in dubio pro reo)» ilkesi ile Anayasa’da güvence altına alınan «Susma hakkı» ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 2. fıkrasında; “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.” ve Anayasa’nın 38.maddesinin 4. fıkrasında; “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde tanımlanan “Lekelenmeme hakkı (masumiyet karinesi)” ilkesine aykırı uygulamalara neden olunabileceği, 3628 sayılı Kanun’un 4. maddesinde sanığa yüklenen ispat külfetinin sanığın gelirleri ve giderlerinin hangi kalemlerden oluştuğu hususunda adli makamlara bildirimde bulunmasından ibaret olduğu, sanığın haksız mal edinmediğinin, itham edildiği suçu işlemediğinin ispatı noktasında sanığa bir külfetin yüklenemeyeceği, sanığın gelirlerini oluşturan kalemleri bildirmesinden sonra maddi gerçeğin ortaya çıkartılması adına sanık tarafından bildirilen gelirlerin ve giderlerin doğruluğunun denetimi ile malların kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlanıp sağlanmadığı veya ilgilinin yaptığı harcamalardaki artışların sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olup olmadığı hususlarının denetiminin mahkeme tarafından yapılacağı, sanığa yüklenen ispat külfetinin, mahkemenin gerekli araştırmayı resen yapma görevini ortadan kaldırmayacağı kabul edilmelidir.

Yapılan açıklamalar doğrultusunda haksız mal edinme suçunun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin belirlenmesi açısından; ilk derece mahkemesince, bir bankacı, bir yeminli mali müşavir veya hesap uzmanı, ayrıca sanığın aile fertleriyle birlikte yaşam tarzına, mesleki durumuna ve sosyal seviyesine göre (yiyecek, giyecek, kira, eğitim, telefon faturaları, kredi kartı gibi) temel harcamalarıyla yasal gelirlerinin denkliği ve tasarruf edebileceği miktar yönünden karşılaştırma yapabilecek sanıkla aynı veya benzer mesleki ve gelir durumuna sahip bir uzmandan oluşacak bilirkişi heyetinden, sanığın, eşinin, birlikte yaşadığı ailesinin, soruşturmaya ve kamu davasına konu edilen mal bildirimlerinin yapıldığı 2007- 2012 tarihleri arasında, haksız mal edinip edinmediklerinin, dolayısıyla sanığın kanuna ve ahlaka uygun olarak sağlandığı ispatlanamayan malları (taşınır, taşınmaz mallar ile hak ve alacakları) ile tüm geliriyle (maaş, ikramiye, akrabaları tarafından yapılan bağışlar, faiz, mesai ücretleri, kira ve diğer kazançları ile değer artışları vs. dahil) orantılı olmayan harcamaları (kredi kartı, aşırı fazla ve lüks tüketimleri) olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.

Bu nedenle yüklenen suçun açıklanan özellikleri de dikkate alınarak;

1- Sanığın hangi mal varlığını hangi tarihte edindiği,

2- Edindiği tarihlere göre bunların yasal kaynağının bulunup bulunmadığı ve geliriyle uyumlu olup olmadığı,

3- Görevi icabı aylık maaşının bulunduğu da gözetilerek mutad tasarruf ölçüleri de nazara alındığında, hangilerinin haksız mal edinme, hangilerinin yasal mal edinme olduğu,

4- Faizinin hangi miktara baliğ olacağı,

5- Haksız edinildiği belirlenen mal varlığının sanık hakkında daha ağır bir suçtan açılmış kamu davasına konu edilip edilmediği hususlarının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ve denetlenebilecek açıklıkla belirlenmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık (Kapatılan) B. Cumhuriyet Başsavcılığında …. sicil numarası ile Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta iken İ. Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen başka bir soruşturma kapsamında yapılan iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kayda alınması sırasında, sanığın bir kısım şüpheliler ile iletişime geçerek maddi menfaat temin ettiği yönünde delil elde edildiği, bunun üzerine 2802 sayılı Kanun’un 82. maddesi uyarınca başlatılan soruşturma sonucunda B. 14. Ağır Ceza Mahkemesince 21.04.2014 tarih ve …./…. sayı ile sanığın mal varlığında belirlenen 692.748,37 TL’nin yasal geliri ile orantılı olmadığı ve bu şekilde haksız mal edindiği iddia edildiği olayda;

Sanığın savunmasında atılı suçlamayı kabul etmediği, göreve başladığı tarihten itibaren vermiş olduğu mal bildirim formlarının, 2007-2012 yılları arasındaki maaş tutarlarını gösterir belgenin, sanığın ve kanuni yakınlarının banka hesap hareketleri ile taşınır ve taşınmaz mallarına ilişkin bilgilerin ve sanık müdafisinin mevcut delillere ek olarak toplanmasını istediği banka kredilerine ilişkin dekont ve belgelerin dosyaya getirtildiği, müfettiş incelemesi aşamasında emekli Sayıştay uzman denetçisi ile emekli banka müdürü tarafından düzenlenen 09.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile kovuşturma evresinde emekli üç Sayıştay uzman denetçisi tarafından düzenlenen tarihsiz bilirkişi raporuna göre, sanığın 2007-2012 yılları arasında maaş geliri dışında elde ettiği 692.748,37 TL’yi mal bildirimlerinde göstermediğinin belirtildiği, sanık ve müdafisinin itirazı üzerine mahkemece dosyanın üç kişilik bilirkişi heyetine tevdiine karar verildiği, ancak talimat mahkemesince bilirkişi heyeti teşkil edilememesi nedeniyle İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı öğretim görevlisi tarafından düzenlenen 16.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda, önceki bilirkişi raporlarında sanığın bankalardaki hesaplarında gerçekleşen hesap hareketleri üzerinden inceleme yapıldığı, halbuki bankalar arasında hesap hareketlerinin gerçekleşme ihtimali olduğu ve hesaplara yatan para tutarlarının ayrı ayrı toplanması sonucu ortaya çıkan rakamın yanıltıcı olacağı, bu hesaplama yöntemiyle ancak hesaplardaki işlem hacminin tespit edilebileceği, net mal varlığının hesaplanamayacağı ve haksız mal edinme eylemini tespit etmenin mümkün olmayacağı bilgilerine yer verildiği, bunun üzerine katılan vekilinin haksız edinilen mal varlığı miktarının tespiti için yeniden bilirkişi raporu alınmasını talep ettiği, dosyanın yeminli mali müşavir, aktüerya uzmanı ve ticaret hukukçusundan oluşan bilirkişi heyetine tevdi edildiği ve bu heyet tarafından düzenlenen 02.11.2016 tarihli bilirkişi raporunda, sanığın mal varlığında kesin olarak fazlalık teşkil ettiği söylenebilecek miktarın iddia edildiği gibi 692.748,37 TL değil 69.531,57 TL olduğunun belirtildiği, bu defa sanık müdafisinin itirazı üzerine dosyanın emekli banka müfettişi, emekli Sayıştay uzman denetçisi ile emekli hâkimden oluşan ve yukarıda açıklanan niteliklere sahip bilirkişi heyetine tevdi edildiği ve bu heyet tarafından düzenlenen 29.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda; sanığın ve kanuni yakınlarının banka hesaplarına sanık ve kanuni yakınları tarafından para yatırıldığı, yatan paranın büyük bölümünü sanığın kullandığı bireysel veya konut kredilerinin oluşturduğu, sanığın fazla borçlanma içine girmek suretiyle yatırımlarına yön vermeye çalıştığı, bu borçlanmaları da genellikle bankalar üzerinden gerçekleştirdiği, sanığa haksız kazanç sağlayacak biçimde herhangi bir yabancı kaynak aktarılmadığı belirtildiği, mahkemece sanığın haksız mal edinme suçundan kurulan beraat hükmüne ilişkin gerekçenin “Dosya içerisinde mevcut heyetimizce hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu kabul edilen 29.05.2017 tarihli bilirkişiler Ş.K., U.B. ve S.K. tarafından düzenlenen raporda; sanığın çalıştığı dönemdeki geliri ile mevcut mal varlığı arasında bir farklılık olmadığı, daha önceki bilirkişi raporlarında sanığın hesabında olduğu bildirilen miktarda para bulunmadığı gibi, sanığın hesabına yatmamış bir kısım paraların yatırılmış gösterildiği ve bir kısım hesap hareketlerinin ise mükerrir hesaplama sonucu sanığın aslında sahip olmadığı miktarda paraya sahipmiş gibi hesap yapıldığı bildirilmiştir. Heyetimizce sanığa ait hesap hareketleri ile mevcut mal varlığı ve yargılamaya konu zamandaki gelirleri karşılaştırıldığında da herhangi bir farklılık tespit edilmemiş ve sanığın atılı suçu işlediğine dair mahkûmiyetine yeter nitelikte kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği,” şeklinde gösterildiği anlaşılmakla; 09.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile kovuşturma evresinde Sayıştay uzman denetçileri tarafından düzenlenen tarihsiz bilirkişi raporunda sanığın birden fazla banka hesabı arasında gerçekleşmesi muhtemel çekilen ve yatırılan para hareketlerine ilişkin bir belirleme yapılmadan ve hesaplar arasındaki işlem hacmi gözetilmeden sanığın banka hesaplarına yatan para tutarları toplamından maaş geliri toplamının çıkarılarak bir sonuca ulaşılması, söz konusu raporları düzenleyen heyetlerde sanık ile aynı veya benzer mesleki ve gelir durumuna sahip bir uzmanın bulunmaması, hükme esas alınan 29.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda heyetin usulüne uygun teşekkül ettirilmesi, kendisinden önceki rapor sonuçlarının da değerlendirilerek raporlar arasındaki çelişkilerin nedenlerinin gösterilip giderilmiş olması, esasen dosyada mevcut bütün bilirkişi raporlarının birbirini tamamlayıcı nitelikte olmalarının yanı sıra raporlarda sanığın hesaplarında tespit edildiği belirtilen fazla para tutarlarının mal bildirimlerinde gösterilmediği sonucuna ulaşılması ve sanığın banka hesaplarına kaynağı belirli olmayan bir paranın yatırıldığına veya açıklanamayan harcamaların yapıldığına dair herhangi bir tespitin bulunmaması hususları birlikte gözetildiğinde; beraat hükmünün gerekçesinin dosya kapsamı ile uyumlu olduğu, sanığın haksız mal edinme suçunu işlediğinin sabit olmadığı, yeniden bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmadığı ve eksik araştırmaya dayalı hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS