0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Av. Yusuf ÖZPERÇİN*

MENFİ TESPİT DAVALARINDA “HUKUKİ YARAR” ŞARTI (İİK.m.72)

A.GENEL OLARAK

I. Menfi Tespit Davaları

Tespit davaları (1) bir hakkın veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının ya da bir belgenin sahte olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır. Bu davalar -genel olarak- HMK.nun 106. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak çeşitli kanunlarda -özel olarak- düzenlenen tespit davaları da mevcuttur.

İnceleme konumuz olan ve uygulamada pek çok kez başvurulan “menfi (olumsuz) tespit davaları” ise, İİK.nun 72 ve 89. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir (2). Menfi (olumsuz) tespit davaları, “borçlunun, hakkında yapılan icra takibinden önce veya sonra, hukuki yararı bulunan durumlarda maddi hukuk bakımından borçlu olmadığının tespiti için açtığı bir dava” olarak tanımlanabilir (3). Bu dava, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığının ispatı maksadıyla açılabilmektedir (4). Borçlunun icra takibinden önce veya takip sırasında bu davayı açabilmesi, ancak korunmaya değer bir hukuki yararının mevcut olmasına bağlıdır (HMK.m.106/2) (5,6)

Yüksek mahkeme menfi (olumsuz) tespit davalarını geçmişten bugüne süregelen içtihatlarında;

» “Bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yönelik, bir başka deyişle, hukuki bir yarar bulunması koşuluyla, sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlandığı bir dava” (7) ,

» “Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz bir kimsenin (borçlunun), gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava” (8),

» “Hukuki bir ilişkinin ya da ondan doğan bir hak veya yetkinin mevcut olmadığının, bir belgenin sahteliğinin ya da herhangi bir nedenle hükümsüzlüğünün tespiti için, hukuksal yarar bulunması koşuluna bağlı olarak açılan ve sonunda herhangi bir mahkûmiyet istemini içermeyip, konusunu teşkil eden hususun bir kararla tespitini amaçlayan bir dava” (9) şeklinde tanımlanmıştır (10).

Davacı-borçlu bu davalarda, maddi hukuk bakımından borçlu olmadığının tespiti için; ‘borcun hiç doğmamış olduğunu’, ‘alacağın henüz muaccel olmadığını’, ‘alacaklı tarafından kendisine mehil verildiğini’, ‘sözleşmenin geçersizliğine dayalı borçlu bulunmadığını’ veya ‘alacağın zamanaşımına uğradığını’ ileri sürmektedir (11). Bu talepler sonucunda, mahkemece, davacı-borçlunun borcunun bulunup bulunmadığı tespit edilerek hüküm kurulmaktadır. Bununla birlikte vakıaların tespitinin, 6100 sayılı HMK’nın 106. maddesi veya 2004 sayılı İİK’nın 72. maddesine göre açılan tespit davalarıyla istenmesi mümkün değildir. Burada ilgili vakıanın tabi olduğu hukuki prosedür dahilinde tespitinin yapılması gerekmektedir. Bu durumu birkaç misalle açıklamak gerekirse: Bir icra takibinde yapılan tebliğin usulsüz olduğunun tespiti maksadıyla bir ‘tespit davası’ açmak mümkün değildir. Burada tebligat işleminin usulsüzlüğü, icra hukuk müessesesinde yer alan icra mahkemelerinde şikayet yoluyla ileri sürülmelidir (12). Yine HMK’nın 400 ilâ 406. maddeleri uyarınca delil tespiti yolu ile tespiti mümkün olan vakıaların, HMK’nın 106. maddesine göre veya İİK’nın 72. maddesine göre tespitinin istenmesi yoluna başvurulması mümkün değildir. Ancak bazı durumlarda kanuni düzenlemelerle vakıanın tespit davasına konu edilmesi mümkündür. Bu duruma HMK.m.208/3’de yer alan; “bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir” düzenlemesi misal olarak verilebilir.

II. Hukuki Yarar Koşulu

6100 sayılı HMK’nın 114/1-h düzenlemesi ile; hukuk davasını açan davacının, açtığı davada ‘hukuki yarar’ının bulunması dava şartı olarak belirlemiştir. Bu düzenlemenin getiriliş amacı ise; mahkemeye başvurulmasında hali hazırda korumaya değer bir yararın bulunması gerektiği düşüncesidir.

Bir tespit davasında, hukuki yararın varlığının kabul edilebilmesi için ‘talepte bulunanın güncel bir hukuki hakkının tehlike altında bulunması’ ve ‘dava sonunda verilebilecek bir tespit kararının mevcut tehlikeyi bertaraf edici nitelikte bulunması gerekmektedir. Davacının buradaki hukuki yararı ise, tek başına ideal ve ekonomik bir yararı içermemektedir. Zira bu hususların yanında “hukuk âlemine konu olabilecek” bir yararı da içermektedir. Bu bakımdan bir hakkın tesisi için ‘mahkemeye başvurma zorunluluğu’nun mevcut bulunması, hukuki yararın varlığı cihetinde bir değerlendirme yapmamızı sağlamaktadır.

Dava şartı olması nedeniyle “hukuki yararın dava açıldığı anda var olması gerektiği” (13) yönünde genel bir kural mevcuttur. Ancak doktrinde bu konuda iki farklı görüş mevcuttur. Bir kısım yaklaşımlar; (14) hukuki yararın davanın açıldığı ana göre tespit edileceği, dolayısıyla davanın açılacağı anda noksan olan hukuki yararın, sonradan tamamlattırılmasının mümkün olamayacağı, aynı zamanda eksikliğin davacıya süre verilmek suretiyle de giderilmesinin mümkün olamayacağı yönündedir. Diğer bir kısım yaklaşımlar ise; (15) davanın açıldığı anda var olmayan hukuki yararın daha sonrasında tamamlattırılmasının mümkün olduğu yönündedir. Bu iki görüş, iş hukukundan kaynaklanan davalarda tartışma konusu olan belirsiz alacak taleplerinin incelenmesinde ortaya çıkan değerlendirmeleri içermektedir. Ancak bu çalışma ile ‘hukuki yarar müessesesi’nin tartışılması karşısında, bu değerlendirmelerin önemli olduğunu ve genel anlamda hukuki yarar şartı bakımından değerlendirmeler olduğunu düşünmekteyiz. Bununla birlikte fikrimce hukuki yararın davanın açıldığı anda var olması gerektiğini söylemek, gerek “mahkemeye erişim hakkı” konusunda gerekse “usul ekonomisi” ve diğer hukuk ilkeleri karşısında her durumda doğru bir değerlendirme olmayacaktır. Zira çeşitli durumlarda hukuki yararın, davanın açıldığı anda değil de davanın devam ettiği sonraki süreçte de oluşabilmesi veya tamamlanabilmesi mümkündür. Ayrıca bu hususta ayrıntılı değerlendirmelerimizi aşağıda sunacağız (16).

Yüksek mahkeme bir kararında davalı alacaklı tarafından, davacı borçlu aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan takip nedeniyle açılmış menfi tespit davasında ‘hukuki yarar şartının var olduğu ana’ ilişkin olarak; “hukuki yararın bir dava şartı olduğunu, bununla birlikte hukuki yararın mevcut olup olmadığının dava tarihine göre belirleneceğini, davalı alacaklı tarafından açılan menfi tespit davasından sonra takipten feragat edilmiş olmasının, davacının hukuki yararını ortadan kaldırmayacağını, ancak davayı konusuz bırakacağını,bu nedenle, mahkemece, konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını” (17) belirtmiştir. Bu kararla yüksek mahkeme, davanın açıldığı anda hukuki yararın varlığını aramakta, ancak yargılama süresince bu hukuki yararın ortadan kalkmasının davanın netice itibarıyla reddini gerektirmediğini belirtmektedir. Yine bir başka kararında ise; “dava şartları HMK;nin 138. maddesine göre dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra ön inceleme aşamasında dosya üzerinden inceleneceğini ve karara bağlanacağını, dilekçeler aşaması tamamlanmadan ve davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmeksizin dosya üzerinden karar verilmesinin, yani davacının hukuki yararla ilgili iddiasını ispat imkânı tanınmamasının, HMK nin 27. maddesinde yer alan hukuki dinlenilme hakkına da aykırılık oluşturduğunu” (18) belirtmekle, hukuki yararın ilk anda var olmadığının anlaşılmış olması halinde davanın derhal reddedilmemesi; davacıya bu konuda savunma ve ispat hakkının tanınması gerektiğini açıklığa kavuşturmuştur.

Hukuki yarar bir dava şartı olmakla, yargılamanın her aşamasında resen görülmesi gereken bir husustur (19). Bununla birlikte “aleyhe bozma yasağı” kapsamı dışındadır (20).

Yine eda davasının açılması mümkün iken tespit davasının açılmasında hukuki yararın var olduğunu söylemek mümkün değildir.

B. MENFİ TESPİT DAVALARINDA ‘HUKUKİ YARAR’ KOŞULU

Menfi tespit davalarında “hukuki yarar” şartı çok önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bu davalarda hukuki yararın tespit edilmesi ve neticelendirilmesi, son derece teknik ve geniş çaplı bir hukuki değerlendirme yapmayı gerektirmektedir. Çoğu kez eda davalarıyla veya icra takipleriyle ya da delil tespiti yoluyla talep edilmesi, değerlendirilmesi ve icra edilmesi mümkün olan koşulların, menfi tespit davalarıyla tartışılır hale gelmesi, “hukuki menfaat ilkesi”yle önlenmeye çalışılmaktadır. Bu tür bir ilkenin benimsenmediği düşünüldüğünde, hukuk genel teorisi bakımından ve yargılama hukuku yönünden (derdesttik, tekerrür kararlar vs. örnek verilebilir) önlenemez süreçlerin yaşanacağı son derece açıktır. Bu sebeplerle birlikte genel anlamda belirtmek gerekir ki; borçlunun hukuki durumunun güncel bir tehlike ile tehdit edilip, bu hukuki durumunun tereddüt içerisinde kalması ve açılacak dava ile verilecek karar sonucunda bu tehdidin ortadan kalma ihtimalinin bulunması halinde ‘hukuki yarar’ın mevcut olduğunun kabulü gerekmektedir. İİK.m.72 hükmü uyarınca, borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında -borçlu bulunmadığının ispat için- menfi tespit davası açabilir. Bu davada amaç özetle; “bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığını tespite” yöneliktir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi, “borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunmasına” bağlıdır. İcra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra -hatta takip kesinleştikten sonra- borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür. Ancak özellikle belirtmek gerekir ki, icra takibine girişilmeden önce açılan menfi tespit davalarında hukuki yarar koşulu, kapsamlı bir değerlendirmeyi gerektirmektedir.

C. KAMBİYO SENETLERİ HAKKINDA AÇILAN MENFİ TESPİT DAVALARINDA HUKUKİ YARAR

Kambiyo senetleri (TTK.m.670 vd.) hakkında açılan menfi tespit davalarında hukuki yararın var olduğunu söyleyebilmek için bu senetlerin ‘bankaya tahsile konulması’, ‘protesto çekilmesi’, ‘ihtarname gönderilmesi’ veya ‘icra takibine başlanması’ gibi sebeplerle borçlunun önceden uyarılmış olması gerekmektedir. Yani burada ödeme tehdidi altında bulunmak, hukuki yarar koşulunun varlığını ispatlar niteliktedir. Nitekim yüksek mahkeme bu konuda birçok kararında;

» “Çekten dolayı borçlu bulunmadığının tespitine ilişkin açılan davada; taraflar arasındaki çek teslim protokolünde, dava konusu çekin hatır çeki olarak verildiği açıkça belirtilmiş olup, söz konusu çekin taraflar arasındaki ticari ilişkinin teminatı olarak verildiği, bu durumda ticari ilişki nedeniyle davacının davalıya herhangi bir borcu bulunup bulunmadığı, çekin teminat fonksiyonunun devam edip etmediği, yine dava konusu çekin iptal edilip edilmediği, kimin elinde olduğu hususlarının araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden, davacının menfi tespit davasını açmakta hukuki yararının bulunduğunu” (21)

» “Çekin icraya konulmadığını, bankaya ibraz edilmediğini, 3. bir şahsa verilmediğini, bu sebeple davada hukuki yararın bulunmadığını” (22)

» “Davacının çeklerde son hamil olarak gözüken ve bu çekleri bankaya ibraz eden davalı hakkında dava açmakta hukuki yararının bulunduğunu” (23)

» “Dava konusu senette davacı keşideci olup takip dosyasında da borçlu olarak aleyhine takip yapıldığından menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulünün gerekeceğini” (24)

» “Dava konusu çekteki imzanın davacıya ait olmadığını, bu durumun çekin arkasına banka tarafından yazıldığını, çekin yeniden ibraz edilme durumunun mümkün olması nedeniyle davacının dava açmakta hukuki yararı olduğunu” (25)

» “Dava öncesi de davalıyı çeklerin iadesi konusunda uyardığı dikkate alındığında, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğunu ve davanın açılmasında davacı yanın haklı olduğunu” (26)

» “Çekin ibrazı suretiyle alacak hakkını talep eden hamile karşı menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunduğunu, mahkemenin aksi yöndeki değerlendirmesinde isabet bulunmadığını” (27)

belirtmiştir.

İcra mahkemesinde bir senedin “sahte olduğu” veya “imzanın kendisine ait olmadığı” ya da “çekin banka tarafından yanlış unvanla basıldığı” seklindeki sebepler ileri sürülmüş olmasına rağmen, bu senet hakkında genel mahkemelerde menfi tespit davasının açılması halinde hukuki yarar var kabul edilmektedir. Yüksek mahkeme de bu konudaki kararlarında;

» “Taraflar arasında görülen menfi tespit davasında, bankanın bastırdığı çek karnesinde unvanda hata yaptığını, davacının bu çek karnelerinden sorumlu olmayacağını, davacının icra takibinde borçlu olmadığının tespitine ilişkin icra hukuk mahkemesi kararına rağmen, dava açmakta hukuki yararı bulunduğunu” (28)

»“Davacının aval olarak attığı iddia olunan imzasının sahte olması sebebiyle borçlu olmadığının tespitine ilişkin itirazın takip hukukuna ilişkin olarak itiraz hakkını icra hukuk mahkemesinde ileri sürüldüğü halde, İİK’nun 72. maddesinde düzenlenen dava hakkını kullanmak suretiyle genel yetkili mahkemeye başvurmasını engelleyen bir hüküm bulunmadığından, hukuki yarar yokluğundan söz edilemeyeceğini” (29) belirtmiştir.

Bedeli tahsil edilen senet hakkında açılan menfi tespit davalarında hukuki yararın varlığından bahsedilemez. Ödemenin haksız olduğu yönünde talepler ancak açılacak olan “istirdat davaları”nda ileri sürülebilecektir. Ancak bazı hallerde hali hazırda icra takibinin ayakta olması hukuki menfaatin varlığından söz etmek açısından yeterli olabilmektedir. Yüksek mahkeme bu konudaki çeşitli kararlarında;

» “Yargılama sırasında davacı icra dairesine ödediği parayı tahsil etmiş olduğundan istirdat istemi konusuz kalmış ise de, davalı alacaklının her zaman alacağının tahsili için dava açma hakkı bulunduğundan, davacının bu hukuki baskıdan kurtulmak amacıyla menfi tespit davası açmasında hukuki yararı bulunacağını, ödeme emrine itiraz süresinin geçip geçmemesi ve dolayısıyla takibin kesinleşip kesinleşmemesinin hukuki yarar bakımından sonucu etkilemeyeceğini, hukuki yarar dava şartlarından olup, mahkemece yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerektiğini” (30)

» “Dava dilekçesinde ''dava konusu bono bedelinin davalıya ödendiğinin tespiti'' talebinde bulunan davacının, niteliği itibariyle bu talebinin olumlu tespit davası niteliğinde olduğu, eda davası açılması mümkün olan hallerde olumlu tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığını” (31)

» “Para ödendikten sonra açılan menfi tespit davasının açılmasında hukuki yarar olmaması sebebiyle reddi gerekeceğini” (32)

»“Taraflar arasındaki ticari ilişki sırasında davalıya verilen ve bedelleri ödenen çekle bakımından davacının menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunmadığının kabulünün gerekeceğini” (33)

»“İcra dosyasında borcun dava açılmadan ödendiğini ve bu dosyada herhangi bir borcun kalmadığını, bu nedenle de davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığını” (34)

»“Borçlu tarafından "borcun ödendiği" konusunda istirdat davası açılması gerekirken, olumsuz tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmayacağını” (35)

»“Davacılar, davadan önce düzenlenen ibraname ile dava konusu borçtan ibra edilmiş olduklarından, daha sonra aynı borç sebebiyle menfi tespit davası açmalarında hukuki yarar bulunmadığını” (36)

» “Kambiyo senedi vasfında olmasa dahi davacı şirket yetkilisinin imzasını taşıyan, bankaya ibraz edilerek arkasına ödemeden men talimatı şerhi düşülen belgelerden dolayı borçlu olunmadığının tespiti için, dava açmakta hukuki yararın bulunduğunu” (37)

belirtmiştir.

Bazı durumlarda borç ödenmiş olmasına rağmen, alacaklı senetleri borçluya teslim etmemektedir. Teslimin gerçekleşmemesi, borçlunun sürekli borç ödeme ya da icra takibi veya dava tehdidi altında olması anlamına gelmektedir. Bu tür durumlarda borçlunun menfi tespit davasını açmak suretiyle bu senetleri hükümden düşürmesinde hukuki yararı vardır (38).

Yüksek mahkeme birçok kararında;

» “Davaya konu senetlerin davacı tarafından davalıya verildiği ve bedellerinin ödendiği hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığını, ihtilafın bu davanın açılmasında hukuki yarar bulunup bulunmadığı noktasında toplandığını, alacaklının elinde her an tehdit unsuru taşıyan bir senet ya da borç belgesinin mevcudiyeti karşısında borçlunun bu tehdit unsurundan kurtulmak ve maddi hukuk açısından borçsuzluğunun tespitine dair kesin hüküm elde edebilmek için dava açmakta hukuki yararının bulunduğunu” (39)

» “Taraflar arasındaki karşılıklı birleşen malın iadesi-menfi tespit davasında, sözleşme konusu malın teminatı olarak verilen senetler finansal kiralama şirketinde bulunduğuna ve bir kısım senetler takip konusu yapıldığına göre bu senetler iade edilmediği sürece keşideci kiracının menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğunun kabulünün gerekeceğini” (40)

belirtmiştir.

Bazı durumlarda ise davaya konu senet veya takiplerle ilgisi bulunmayan üçüncü kişilerce menfi tespit davaları açılabilmektedir. Bu hallerde hukuki yararın bulunduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yüksek mahkeme bu konudaki kararlarında;

» “Birleşen davanın davacısının menfi tespit davasına konu çekte sıfatı olmadığı gibi bu davacının aleyhine girişilmiş bir icra takibi de bulunmadığından, söz konusu çeke dayalı menfi tespit davasını açmakta hukuki yararın olmadığını” (41)

» “Davacının keşideci veya ciranta olarak yer almadığı çeklerden dolayı dava açmakta hukuki yararının bulunmayacağını” (42)

»“Dava konusu bono ve takiple bir ilgisi bulunmayan kişi tarafından -aynı ismi taşıyan oğlunun keşide ettiği bonoya dayalı olarak, oğlu aleyhine yapılan icra takibi hakkında açılan olumsuz tespit davasının ‘hukuki yarar yokluğu nedeniyle’ reddi gerekeceğini” (43)

belirtmiştir. Bununla birlikte yüksek mahkemenin senedin veya takibin tarafı olmayan kişinin açtığı menfi tespit davasını “hukuki yarar yokluğu”ndan reddetmesi şeklindeki kararlarlarının doğru bir hukuki değerlendirmeye dayandığını söylemek mümkün değildir. Kanımca burada davanın HMK.m.114/d gereğince, “aktif dava ehliyetinin bulunmadığı” gerekçesiyle reddedilmesi gerekmektedir. (44)

Hem senedin iptali ve hem de menfi tespit talebinde bulunmak suretiyle açılan davalarda, iki talebin bir davada ileri sürülmesi gerekçe gösterilerek menfi tespit talebi yönünden davacının hukuki yararının bulunmadığını söylemek hatalı bir değerlendirme dayanacaktır. Bu sebeple senedin iptali için açılan davalarda menfi tespit talebinde de bulunmak mümkündür (45)

Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte borca itiraz eden fakat elinde İİK.m.169/II maddesinde belirtilen resmi belge bulunmayan borçlunun menfi tespit davasını açmakta hukuki yararı bulunmaktadır (46). Davacı lehtarın keşideci aleyhine menfi tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmamaktadır (47). Bununla birlikte keşidecinin cirantaya veya senet hamiline karşı dava açmasında hukuki yararı bulunmaktadır (48). Yüksek mahkeme ise bir kararında; “Davacının senetlerde ciranta olarak yer aldığını, hamil davalı tarafından müracaat borçlusu olarak davacıya başvurma olanağı bulunduğunu, davacının lehdar olarak ayrıca alacaklı olduğu bu senetleri temlik etmesi halinde çeklerin istirdadı için dava açmak yönünde sıfatı yoksa da menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğunu” (49) belirtmiştir. Dava tarihinde senedin vadesinin gelmemiş olması, borçlunun menfi tespit davasında hukuki menfaatinin olmadığını göstermemektedir (50).

Henüz keşide edilmemiş veya çek vasfında olmayan tamamen boş çek yaprakları, tedavüle konmuş sayılamayacağından, hesap sahibi tarafından zayi nedeniyle iptal davası açılamamaktadır. Bununla birlikte ele geçirenlerce imzalanıp doldurulması sonrasında, çeke dayalı hak iddia edene karşı menfi tespit davası açmakta hukuki yarar var kabul edilmelidir.


  • Adıyaman Barosu, Sicil No.653
  1. KURU, B. İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s:138 -ARSLAN, R./YILMAZ, E./TAŞPINAR AYVAZ, S. Medeni Usul Hukuku, 3.Baskı, 2017, s:294 vd. – ERCAN, İ. Uygulamacılar İçin Medeni Usul El Kitabı, 4.Baskı, 2019, s:400 vd. - BUDAK,A.C./KARAASLAN,V. Medeni Usul Hukuku, üçüncü Baskı, 2019, s:138 vd.
  2. Bknz: ‘Adın korunmasına ilişkin TMK.nun 26. maddesi’, ‘İİK.nun 69. maddesinde yer bulan borçtan kurtulma davası’, ‘İİK.nun 72 ve 89. maddelerinde yer bulan menfi tespit davaları’ örnek olarak verilebilir.
  3. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Olumsuz (Menfi) Tespit ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, 4.Baskı, 2015, s:5
  4. MUŞUL, T. İcra ve İflas Hukuku, 3. Baskı, 2008, s:346
  5. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Olumsuz (Menfi) Tespit ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, 4.Baskı, 2015, s:12 vd. -KURU, B. İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2.baskı,2013, s:356 vd.
  6. Bknz: HGK. 18.12.2018 T. 19-2739/1956(www.e-uyar.com)
  7. Bknz: HGK. 18.01.2012 T. 19-622/ 9(www.e-uyar.com)
  8. Bknz: 6. HD. 28.06.2012 T. 5835/9683; 28.06.2012 T. 5830/9692; HGK. 07.12.2011 T. 13-576/747(www.e-uyar.com)
  9. Bknz: 11.HD. 22.06.1984 T. 3276/3641 – İİD. 03.06.1971 T. 5830/6289(www.e-uyar.com)
  10. UYAR, T. İcra Hukukunda Olumsuz Tespit ve Geri Alma Davaları (İ.İ.Y. 72), 3.Baskı, C:1, s:4 -UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Olumsuz (Menfi) Tespit ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, s:5
  11. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Olumsuz (Menfi) tespit ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, s:126
  12. Bu örnek için bknz: MUŞUL, T. İcra ve İflas Hukuku, 2008, 3.Baskı, s:345
  13. Bknz: 3. HD. 29.03.2017 T. E:2015/18013, K:4254(www.e-uyar.com)
  14. PEKCANITEZ, H. Belirsiz Alacak Davasının İş Hukukunda Uygulanması, DEÜ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ, C:15, Özel Sayı, s:954, 955 - ARSLAN, R./YILMAZ, E./TAŞPINAR AYVAZ, S./HANAĞASI, E. Medeni Usul Hukuku, 4. Baskı, s:286, 287, 288 - ASLAN, K./ASLAN AKYOL, L./KİRAZ, T.Ö. Koşulları Oluşmadan Açılan Belirsiz Alacak Davasında Mahkemece Verilecek Kararlar, DEÜ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ, C:16, Özel Sayı, 2014, s:117, 118, 119
  15. KARAASLAN, V. Belirsiz Alacak Davası/Kısmi Dava-Bir Madalyonun İki Yüzü Mü?, YÜ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ, C:XIII, S:1, s:230, 231-BUDAK, A.C./KARADEMİR, D. Şartları Oluşmadığı Halde Belirsiz Alacak Davası Açılırsa Hakim Nasıl Karar Vermelidir?, YÜ HUKUK FAKÜLTESİ DERGİSİ, C:III, S:1, s:140, 141
  16. Bknz: Sonuç ve Değerlendirme Bölümü
  17. Bknz: 19. HD. 16.09.2019 T. E: 2018/1880, K: 4366 (www.e-uyar.com)
  18. Bknz: 19. HD. 04.04.2012 T. E: 2011/16064, K: 2012/5620(www.e-uyar.com)
  19. Bknz: 19. HD. 25.01.2012 T. E: 2011/15814, K: 2012/847; (www.e-uyar.com)
  20. Bknz: 19.HD. 24.02.2014 T. E: 2014/1583, K: 3552 (www.e-uyar.com)
  21. Bknz: 19. HD. 08.05.2017 T. E: 2016/11916, K: 3506(www.e-uyar.com)
  22. Bknz: 19. HD. 25.04.2017 T. E: 2016/10460, K: 3291(www.e-uyar.com)
  23. Bknz: 19. HD. 06.03.2017 T. E: 2016/6296, K: 1790(www.e-uyar.com)
  24. Bknz: 19. HD. 18.03.2013 T. E: 2013/1072, K: 4759(www.e-uyar.com)
  25. Bknz: 19. HD. 26.04.2012 T. E:2012/105, K:2012/7086(www.e-uyar.com)
  26. Bknz: 19. HD. 27.02.2012 T. E:2011/16419, K:2012/2930(www.e-uyar.com)
  27. Bknz: 19. HD. 04.05.2011 T. E:2010/12965, K:2011/6090(www.e-uyar.com)
  28. Bknz: 19. HD. 02.02.2011 T. E:2010/6593, K:1089(www.e-uyar.com)
  29. Bknz:19. HD. 12.07.2007 T. E:5296, K:7411(www.e-uyar.com)
  30. Bknz: 19. HD. 13.02.2017 T. E: 2016/6749, K: 1043(www.e-uyar.com)
  31. Bknz: 19. HD. 17.03.2014 T.E:2013/19379, K:5207(www.e-uyar.com)
  32. Bknz: 19. HD. 12.12.2013 T. E:15340, K:19787(www.e-uyar.com)
  33. Bknz: 19. HD. 08.07.2013 T. E: 2013/7272, K: 12465(www.e-uyar.com)
  34. Bknz: 19. HD. 22.02.2012 T. E:2011/11574, K:2012/2620 (www.e-uyar.com)
  35. Bknz: 19. HD. 22.02.2012 T. E:2011/11574, K:2012/2620(www.e-uyar.com)
  36. Bknz: 19. HD. 25.01.2012 T. E: 2011/15814, K: 2012/847 (www.e-uyar.com)
  37. Bknz: 19. HD. 31.01.2008 T. E:2007/6792, K:621(www.e-uyar.com)
  38. Bknz: 19. HD. 04.12.2007 T. E:4787, K:10900(www.e-uyar.com)
  39. Bknz: 11. HD. 14.10.2020 T. E: 2020/2443, K: 2020/4107 (www.e-uyar.com)
  40. Bknz: 19. HD. 18.03.2013 T. E: 2012/13762, K: 4705(www.e-uyar.com)
  41. Bknz: 19. HD. 17.02.2014 T. E: 2013/5083,K:2998(www.e-uyar.com)
  42. Bknz: 19. HD. 17.03.2010 T. E:2009/4706, K:2010/2945(www.e-uyar.com)
  43. Bknz: 19. HD. 3.3.2004 T. E: 3881, K: 2098 (Not: 19. HD'nin bu kararı HGK.'nun 20.10.2004 T. E: 19-618, K: 552 sayılı kararı ile yerinde bulunarak buna aykırı olarak verilen direnme kararı bozulmuştur.) (www.e- uyar.com)
  44. Bknz: 11. HD. 02.12.2020 T. K: 2020/483, K: 2020/5635(www.e-uyar.com)
  45. Bknz: 11. HD. 23.11.2020 T. E: 2020/2879, K: 2020/5305(www.e-uyar.com)
  46. Bknz: 19. HD. 18.03.2010 T. E:1449, K:3023(www.e-uyar.com)
  47. Bknz: 19.HD. 02.03.2015 T. E: 2014/18955, K: 2015/2856(www.e-uyar.com)
  48. Bknz: 19. HD. 04.03.2013 T. E: 281, K: 3985(www.e-uyar.com)
  49. Bknz: 19. HD. 18.05.2017 T. E: 2016/18739, K: 3944; 19. HD. 07.06.2012 T. E: 6266 K: 9697(www.e- uyar.com)
  50. MUŞUL, T. İcra ve İflas Hukuku, 3. Baskı, 2018., s: 346
  51. Bknz: 11. HD. 12.05.2014 T. E: 2325,K:8953

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS