0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Ortak Hüküm

TCK Madde 119

(1) Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlali ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarının;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

e) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, İşlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(2) Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.


Makaleler:


TCK Madde 119 Gerekçesi

Bu madde, birinci fıkrada sayılan suçlar açısından söz konusu olan ve cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsurları göstermektedir. Maddenin birinci fıkrasında, bu nitelikli unsurlar, seçimlik olarak belirlenmişlerdir; yani bir olayda bu hâllerden bir veya birkaçının gerçekleşmiş olması durumunda; bu fıkraya göre cezanın artırılması gerekmektedir.

Belirtilen nitelikli hâller, söz konusu suçların işlenmesi ile varılmak istenen amaç açısından cebir veya tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elverişli durumlardır.

Silâhla cebir veya tehditte bulunulması hâlinde, varılmak istenen amaca daha kolay ulaşılır. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kişinin veya bir kaç kişinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur.

Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu etkiden yararlanılarak söz konusu suçlar daha kolay bir şekilde işlenebilirler.

Keza, söz konusu suçların işlenmesi bakımından kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması, bir kolaylık sağlamaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, söz konusu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel şekli, birinci fıkrada sayılan suçların seçimlik hareketlerinden olan cebrin varlığı için gerekli ve yeterli görülmüştür.


TCK 119 (Ortak Hüküm) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/480

  • TCK 119
  • Konut dokunulmazlığını ihlal suçunda şikayetten vazgeçme nedeniyle davanın düşmesi kararı yerindedir.

TCK’nın “Ortak hüküm” başlıklı 119. maddesinde de;

“(1) Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faliyetlerinin engellenmesi, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlali ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarının;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

e) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

İşlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(2) Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklindeki hüküm ile konut dokunulmazlığının ihlali suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerine yer verilmiştir.

Uyuşmazlığın çözümü için konut dokunulmazlığının ihlali suçunun; TCK’nın 30. maddesinin dördüncü fıkrasındaki “Haksızlık yanılgısı” kavramıyla birlikte irdelenerek 5237 sayılı TCK’da benimsenen “Kusur” ilkesiyle ilişkilendirilmesi, buna göre de TCK’nın 119. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesinden sonra soruşturma ve kovuşturma usulleri de dikkate alınarak CMK’nın 223. maddesinde açıklanan hükümlerden hangisine öncelik tanınması gerektiğinin yasal düzenlemeler, yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.

TCK’nın 116. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ve madde gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere konut dokunulmazlığının ihlali suçunun soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlıdır. Şikâyet hakkı, yalnızca rıza beyan etmeye yetkili kişiye değil, aynı zamanda konuta girildiği sırada konutta bulunan herhangi bir kişiye aittir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 19.02.1973 tarihli ve 299-155 sayılı kararında aynı çatı altında barınan kişilerden her birinin şikâyet hakkı bulunduğu sonucuna varmıştır. Bununla birlikte 06.12.2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle TCK’nın 142. maddesine eklenen dördüncü fıkra uyarınca hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlali suçunun işlenmesi hâlinde bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz. Yine TCK’nın 116. maddesinin dördüncü fıkrasında ve 119. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nitelikli hâllerin varlığı hâlinde bu suçun soruşturma ve kovuşturması resen yapılır. TCK’nın 119. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer verilen nitelikli hâlin uygulanması için faillerin en az iki kişi olması ve suçun icra hareketlerinin müşterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla konut dokunulmazlığının ihlali suçunun, bir başkasının azmettirilmesi veya yardım eden sıfatıyla iştirak edilerek işlenmesi hâlinde, bu nitelikli hâl gereğince cezada artırım yapılmayacaktır. Maddede yer verilen “birlikte” teriminin ifade ettiği anlam ise birden fazla kişinin suçu işlerken beraberce hareket etmeleri, birlikte bulunmalarıdır. Ancak, bu kişilerin suçun işlenmesinden önce aralarında anlaşmış olmaları şart değildir (M. Emin Artuk – Ahmet Gökcen – M. Emin Alşahin – Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, On Altıncı Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2017, s. 252, 320; A. Rıza Çınar, Konut Dokunulmazlığını ihlal Cürümleri, Yargıtay Dergisi, Ekim-1991, s. 488; Güneş Okuyucu, Türk Hukukunda Konut Dokunulmazlığını ihlal Suçları, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2003, s. 132). Bu durumun nitelikli hâl sayılmasının nedeni, tehlikenin artması ve mağdurun kendini savunma olanağının azalmasıdır (Durmuş Tezcan – Mustafa Ruhan Erdem – R. M. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Dokuzuncu Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2013, s. 444; Çınar, s. 488; Okuyucu, s. 132-133). 765 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “Kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terkedilmiş olmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161).

Ayrıntıları Anayasa Mahkemesinin 19.02.2009 tarihli ve 72-24 sayılı kararında da açıklandığı üzere, çağdaş ceza hukukunun önde gelen özelliklerinden birinin kusurlu sorumluluğu benimsemiş bulunmasıdır. Ceza hukukçularının büyük bir çoğunluğuna göre, bir insan davranışı olmadan suç olmaz, ancak onun bu davranışı nedeniyle ortaya çıkan sonuçtan sorumlu tutulabilmesi için de, o davranışının en azından kusurlu bulunması gerekir. Böylece modern ceza hukuku, objektif sorumluluğu terk ederek “kusursuz suç olmaz” anlayışını çağdaş ceza hukukunun temel bir ilkesi olarak kabul etmiştir.

“Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.” açıklamalarına yer verilerek, kastın unsurlarının bilme ve isteme olduğu vurgulanmıştır. Bu kapsamda, kişinin ceza hukuku bakımından sorumlu tutulabilmesi için gerçekleştirdiği fiilin haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerekmektedir.

TCK’nın “Kanun’un bağlayıcılığı” başlığını taşıyan 4. maddesinde yer alan “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” kuralıyla, islenen fiilin suç olduğunun bilinmemesinin failin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı ifade edilmektedir. Buna göre, kanunda suç olarak düzenlenen bir fiilin suç teşkil etmediği inancıyla gerçekleştirilmesi hâlinde de failin cezai sorumluluğu bulunmaktadır. Bu aşamada, TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen “hata” hükmüne ilişkin açıklamalarda da bulunulması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nın “Hata” başlıklı 30. maddesi üç fıkra hâlinde; “Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır. Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.” şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarih ve 25869 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile eklenen; “İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz” biçimindeki dördüncü fıkra ile son hâlini almıştır.

Maddede çeşitli hata hâlleri düzenlenmiş olup, uyuşmazlık konusu itibarıyla TCK’nın 30. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen “Haksızlık yanılgısı” kavramı üzerinde durulacaktır.

TCK’nın 30. Maddesine 5377 sayılı Kanun ile eklenen dördüncü fıkrada, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin cezalandırılmayacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan fıkranın gerekçesinde;

“Kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, kişi işlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunun bilincinde olmalıdır. Kişinin, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğunu bilmesine rağmen, bunun kanunda suç olarak tanımlandığını bilmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Ceza hukuku bakımından sorumluluk için önemli olan, işlenen fiilin haksızlık oluşturduğunun bilinmesidir.

Ancak, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususundaki hatasının kaçınılmaz olması hâlinde, kişi kusurlu sayılamaz. Hatanın kaçınılamaz olduğunun belirlenmesinde ise kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde bulundurulur.

Hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak ve bu husus, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır” açıklamalarına yer verilmiştir.

Bu fıkrada, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, kanuni tanımda yer alan tüm şartların bilgisi içinde hareket eden ve kastı bulunan fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.

Ancak, “Haksızlık yanılgısı” ilkesinin, TCK’nın “Kanun’un bağlayıcılığı” başlığını taşıyan 4. maddesinde yer alan “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” hükmü ile çatışmayacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Adem Sözüer, Hukuki Hata, Yargıtay Dergisi, C. 21, S. 4, Ekim 1995, s. 489). Zira bu ilke, kişilerin suç işledikten sonra cezadan kurtulmak amacıyla sığınabilecekleri bir düzenleme niteliğinde değildir. Esasen, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, hukuk düzenince tasvip edilmeyen ve izin verilmeyen, hukuku ihlal eden bir hareket yaptığının farkında olmadığından “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” kuralına da aykırı hareket etmemiş olacaktır. Bu anlamda failin, yetkili bir organ ya da resmî bir makamın açıklamasına güvenerek hataya düşmesi hâlinde kural olarak kendisine kusur isnat edilemeyecekken, töre cinayeti örneğinde olduğu gibi kişisel, siyasi, dini veya ahlaki düşüncelerine göre yaptığı hareketi doğru kabul etmesi durumunda, davranışının toplumsal normlara ve hukuk düzenine aykırı olduğunu bilmesi nedeniyle sorumluluktan kurtulamayacağı kabul edilmelidir.

Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde hükümler “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi kararı” olarak sayılmış, aynı maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında hangi hâllerde ceza verilmesine yer olmadığına; sekizinci fıkrasında da TCK’de öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hâllerinde davanın düşmesine karar verileceği belirtilmiştir. Maddenin dokuzuncu fıkrasında ise; “Derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemeyeceği” hüküm altına alınmıştır.

Görüldüğü gibi dokuzuncu fıkrada derhal beraat kararından söz edilmesine rağmen derhal ceza verilmesine yer olmadığı kararına yer verilmemiş olması nedeniyle anılan düzenleme sınırlayıcı niteliktedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Eşi ile aralarındaki geçimsizlikten dolayı olay günü çocuğunu da alarak babası T.D.’nin evine giden H.S.’yi evde bulamayan sanık S.S.’nin telefonla eşinin yerini öğrendikten sonra annesi olan diğer sanık M.S. ve babası olan tanık A.S. ile birlikte çocuğunu görmek amacıyla kayın pederinin evinin bulunduğu apartmanının önüne geldikten sonra dış kapıdaki zili çalarak eşi ile görüşmek istediğini söylemesi üzerine; pencereye çıkan kayın pederinin “Çocuğunu, karını sana göstermiyorum, defol git evimden, kapıyı açmıyorum, istediğin yere, istediğin adli makama başvur, çocuğunu da karını da vermiyorum” demesine sinirlenip, ani bir öfkeyle ayakkabısını çıkararak apartman kapısının camını kırdıktan sonra kilidi açarak içeri girdiği, arkasından annesi olan diğer sanık M. S.’nin de apartmanın içerisine girdiği; ancak daire kapısını kilitleyen mağdur T.D.’nin emniyet görevlilerini telefonla araması üzerine, her iki sanığın mağdura ait daireye girmeksizin yakalandıkları, her iki sanığın bina içerisinde yarım saatten az bir süre kaldıklarının dosya içerisindeki tutanaklardan anlaşılmasına karşın, görevliler tarafından yakalandıkları yerin belirtilmemesi nedeniyle bina içerisinde kaldıkları sürenin kesin olarak belirlenemediği gibi bu aşamadan sonra belirlenmesinin de mümkün olmadığı olayda;

Oğlunu engellemek için apartmanın içerisine girdiğini beyan eden sanık M.S.’nin savunmasının aksini ispatlayacak hiçbir delil bulunmadığı gibi bir annenin hayatın olağan akışına uygun olan bu davranışının da savunmayı destekler nitelikte olması, olaydan hemen sonraki ifadesinde dahi sadece damadından şikâyetçi olduğunu beyan eden mağdurun, resmen devam eden bir evliliğin fiilen devamını sağlamak yada torununu görmek için evinin kapısına gelen ve sırf oğluna engel olmak amacıyla apartmanın içerisine giren sanık M.S.’nin bina içerisine girmesine açıkça karşı çıktığına dair herhangi bir beyanının mevcut olmaması nedeniyle haksızlık bilinci içerisinde hareket etmediği dosya içeriğinden anlaşılan sanık M. S.’nin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları, oğlu olan diğer sanık S.S. ile mağdur T.D.’nin olay öncesi ve olay sırasındaki davranışları dikkate alındığında, kastı bulunsa dahi kaçınılmaz nitelikte ki hatasından dolayı kusurlu sayılamayacağı için yeni ceza Kanunu’nun benimsediği kusur ilkesine göre kusursuz suç olsa dahi kusursuz ceza verilemeyeceği hususunda herhangi bir duraksamanın mevcut olmaması nedeniyle TCK’nın 37. maddesi anlamında müşterek faillikten söz edilemeyeceğinden TCK’nın 119/1-c maddesindeki koşulların oluşmadığının anlaşılması karşısında; uyuşmazlığa konu olayda CMK’nın 223/9 maddesi uyarınca sanık M. S. hakkında derhal beraat kararı verilecek bir hal bulunmasa dahi adı geçen sanığın haksızlık yanılgısının kusurunu kaldıracağı dikkate alındığında; sonuç itibariyle düşme kararının; sanıklardan M.S. hakkında verilmesi gereken “ceza verilmesine yer olmadığına” dair karar ile diğer sanık S.S. hakkında verilmesi gereken “TCK’nın 116/1 maddesi uyarınca mahkumiyetine” ilişkin hükümden daha lehe olduğu konusunda kuşku bulunmadığından, her iki sanık hakkında da şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.


Ceza Genel Kurulu 2020/175 E. , 2023/325 K.

  • TCK 119
  • TCK m.119/1-c maddesinin uygulanabilmesi için fiilin en az 2 müşterek fail tarafından işlenmesi gerekir.

Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlali ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçları bakımından ortak düzenleme öngören TCK’nın 119. maddesinin gerekçesinde de;

“Bu madde, birinci fıkrada sayılan suçlar açısından söz konusu olan ve cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsurları göstermektedir. Maddenin birinci fıkrasında, bu nitelikli unsurlar, seçimlik olarak belirlenmişlerdir; yani bir olayda bu hâllerden bir veya birkaçının gerçekleşmiş olması durumunda; bu fıkraya göre cezanın artırılması gerekmektedir. Belirtilen nitelikli hâller, söz konusu suçların işlenmesi ile varılmak istenen amaç açısından cebir veya tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elverişli durumlardır. Silâhla cebir veya tehditte bulunulması hâlinde, varılmak istenen amaca daha kolay ulaşılır. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kişinin veya bir kaç kişinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur. Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu etkiden yararlanılarak söz konusu suçlar daha kolay bir şekilde işlenebilirler. Keza, söz konusu suçların işlenmesi bakımından kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması, bir kolaylık sağlamaktadır.” açıklamaları yer almaktadır.

Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren TCK’nın 119. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer verilen nitelikli hâlin uygulanması için faillerin en az iki kişi olması ve suçun icra hareketlerinin müşterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla konut ya da iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçunun, bir başkasının azmettirilmesi veya yardım eden sıfatıyla iştirak edilerek işlenmesi hâlinde, bu nitelikli hâl gereğince cezada artırım yapılmayacaktır. Maddede yer verilen birlikte teriminin ifade ettiği anlam, birden fazla kişinin suçu işlerken beraberce hareket etmeleri, birlikte bulunmalarıdır. Ancak, bu kişilerin suçun işlenmesinden önce aralarında anlaşmış olmaları şart değildir (M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, M. Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, On Altıncı Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2017, s. 252, 320; A. Rıza Çınar, Konut Dokunulmazlığını ihlal Cürümleri, Yargıtay Dergisi, Ekim-1991, s. 488; Güneş Okuyucu, Türk Hukukunda Konut Dokunulmazlığını ihlâl Suçları, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2003, s. 132). Doktrinde yer alan bir görüşe göre bu durumun nitelikli hâl sayılmasının nedeni, tehlikenin artması ve mağdurun kendini savunma olanağının azalmasıdır (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. M. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Dokuzuncu Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2013, s. 444; Çınar, s. 488; Okuyucu, s. 132-133).


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/7465 Karar : 2018/12554 Tarih : 31.10.2018

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi`nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

5237 sayılı TCK’nın 142/2-g maddesinde düzenlenen barınak yerlerindeki büyük veya küçükbaş hayvan hırsızlığı suçunda belirtilen barınak yerlerinin, bina ve eklentisi dışında kalan, sadece hayvanlara özgülenmiş yerler olması ve burada bulunan hayvanların çalınması gerektiği, konut ve eklentisi niteliğindeki yerlerden gerçekleştirilen eylemlerin ise aynı Kanun’un 142/1-b maddesinde ve 116/1. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarını oluşturacağı gözetilerek, dosya kapsamına göre, müştekinin suça konu hayvanlarını barındırdığı yerin ikametinin bitişiğindeki ahır olduğu ve bu haliyle konut eklentisi niteliğinde olup, hayvanların muhafaza edildiği ayrı bir barınak özelliği taşımadığı, ayrıca sanık hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan dava açılmadığı da dikkate alınarak, anılan konut dokunulmazlığını bozma suçundan sanık hakkında kamu davası açılması sağlanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir edilmesi gerektiği ve yukarıda özellikleri belirtilen yerden hayvan çalmaya teşebbüs eden sanığın eyleminin, TCK’nın 142/1-b, 143, 35. maddelerinde tanımlanan hırsızlık suçu ile aynı Kanun’un 116/4, 119/1-c maddelerinde tanımlanan konut dokunulmazlığını bozma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek sanık hakkında sadece hırsızlık suçundan aynı Kanun`un 142/2-g maddesi ile uygulama yapılması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerden dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 sayılı CMUK`nın 326/son maddesinin gözetilmesine, 31/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8760 Karar : 2018/11339 Tarih : 27.09.2018

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

A) Suça sürüklenen çocuklar …, …. ve sanık … hakkında mala zarar verme suçundan verilen hükümlerin temyiz incelemesinde;

14/04/2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen ek 2. madde uyarınca doğrudan verilen 3.000,00 TL’ye kadar olan adli para cezalarından ibaret mahkumiyet hükümleri kesin olup, mala zarar verme suçundan dolayı tayin edilen 2.000,00 TL ve 1.320,00 TL adli para cezalarına ilişkin hükümlerin, cezaların türleri ve miktarları itibarıyla temyizi mümkün bulunmadığından, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi gereğince suça sürüklenen çocuklar …, Hilmi Tunahan Kuşçu ve sanık … müdafiilerinin temyiz istemlerinin tebliğnameye uygun olarak ayrı ayrı REDDİNE,

B)Sanık … hakkında hırsızlık, mala zarar verme suçlarından verilen hükümlerin temyiz incelemesinde;

Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 tarih, 2014/140 Esas ve 2015/ 85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının da kapsam ve içerik itibarıyla infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceğinden, bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimin takdirine göre, sanık …‘in temyiz nedenleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usûl ve kanuna uygun bulunan hükümlerin, tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,

C)Sanık … hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan, suça sürüklenen çocuklar …, Hilmi Tunahan Kuşçu ve sanık … hakkında hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından verilen hükümlerin temyiz incelemesinde;

1)Suça sürüklenen çocuklar … ve … ve sanık …‘ın aşamalarda suçlamayı kabul etmemeleri, sanık …‘in atfı cürüm niteliğinde kalan, suçu diğer sanık ve suça sürüklenen çocuklarla işledikleri şeklindeki anlatımları dışında, hükümlülüğüne yeterli hukuka uygun, kuşkudan uzak, kesin, yeterli ve inandırıcı kanıt bulunmadığı gözetilmeden, sanık …, suça sürüklenen çocuklar … ve … hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından beraatı yerine, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

2)Sanık …‘in suçu işlediğini kabul etmesi ancak diğer sanıklar ve suça sürüklenen çocukların eylemi sanıkla birlikte işlediklerinin sabit olmaması nedenleriyle sanık … hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanmaması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kabule göre de

3)Suç tarihinde suça sürüklenen çocuklar …, Hilmi Tunahan Kuşçu ve sanık … hakkında adli sicil kaydında suç tarihi itibarıyla CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına engel teşkil edecek kasıtlı suçtan mahkumiyetlerinin bulunmadığı işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan giderilmesi gereken ölçülebilir maddi bir zararın oluşmaması hususları göz önüne alınarak, suça sürüklenen çocuklar …, Hilmi Tunahan Kuşçu ve sanık … hakkında katılanın zararının giderilmediği şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile CMK’nın 231. maddelerinin uygulanmamasına yer olmadığına ilişkin karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar …, Hilmi Tunahan Kuşçu ve sanık … müdafiilerinin ve sanık …‘in temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 27.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1456 Karar : 2018/11647 Tarih : 25.09.2018

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan sanık …’nin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/1 ve 119/1-c maddeleri gereğince 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına dair Çeşme Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2013 tarihli ve 2012/772 esas, 2013/462 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 01/02/2018 gün ve 8516 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında; “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/1. maddesi uyarınca hükmedilen 7 ay hapis cezasından, aynı Kanun’un 119/1-c maddesi gereğince 1 kat artırım yapıldığında, gün, ay ve yıl hesabına göre 14 ay hapis cezasına hükmedilmesi gerekirken, fazla infaza neden olacak şekilde 1 yıl 2 ay hapis cezasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

Uyuşmazlık konusunda bir karar vermeden önce, kanun yararına bozma istemine konu edilen hükümde belirlenen yeni bir hukuka aykırılık durumunun incelenmesi gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nın “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesinde;

1)Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.

2)Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.

3)Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.

4)Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafiiye yapılır. “Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” düzenlemelerine yer verilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2012 gün ve 13/125-236 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığın ceza yargılamasındaki en önemli haklarından biri yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması olanaklı değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308/8. maddesine göre de savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenlerindendir.

Maddenin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, iddianamede gösterilen eylemin hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hallerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması halinde, anılan maddenin birinci fıkrası uyarınca sanık veya müdafiine ek savunma hakkı verilmesi gerekmektedir.

İnceleme konusu somut olayda; sanık hakkında düzenlenen 13.12.2012 tarihli iddianamede TCK’nın 119/1-c maddesine yer verilmemesine karşın, yargılama safhasında bu hususta ek savunma hakkı tanınmadan konut dokunulmazlığının ihlali suçundan verilen cezada artırım yapılması hukuka aykırıdır.

Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1)Kanun yararına bozma isteği hakkında bu aşamada bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA,

2)Hükümde saptanan yeni hukuka aykırılık nedeni açısından, kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulmayacağının takdiri için, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, bu hususun değerlendirilmesinden sonra, diğer kanun yararına bozma isteminin incelenmesine, 25.09.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5037 Karar : 2018/4719 Tarih : 18.04.2018

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Sanık …’nın hakkındaki mahkumiyet hükmünü temyiz ettiği belirlenerek yapılan incelemede;

TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş; dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.Ancak;

Hüküm fıkrasında; sanık hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan TCK’nın 116/1 ve 119/1-c maddeleri uyarınca 18 ay hapis cezası belirlendikten sonra; “Sanığın fiilden sonra ve yargılama sürecindeki dosyaya yansıyan davranışları, cezanın geleceği üzerindeki olası etkileri nazara alınarak TCK 62/1 maddesi gereğince cezasından takdiren 1/6 oranında indirim yapılarak 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına”, hemen sonrasında; “Sanığın fiilden sonra ve yargılama sürecindeki dosyaya yansıyan davranışları, cezanın geleceği üzerindeki olası etkileri, geçmişi nazara alınarak TCK 62/1 maddesi gereğince cezasında indirim yapılmasına yer olmadığına” karar verilmek suretiyle hükümde çelişki yaratılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 18/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1311 Karar : 2018/3834 Tarih : 3.04.2018

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

I-Sanık hakkında müşteki …‘ye yönelik hırsızlık suçundan, müşteki …‘e yönelik hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;

Müşteki …’ye yönelik hırsızlık suçundan kurulan hükümde, müştekinin eylemin saat 21.00’de gerçekleştirildiğine dair beyanı ve UYAP’tan alınan güneşin doğuş ve batış çizelgesine göre, yaz saati uygulaması da dikkate alınarak, suç tarihinde gece vaktinin saat 21.28’de başladığının anlaşılması karşısında, mahkemenin eylemin gündüz işlendiğine dair kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki bu hususa ilişkin 4 nolu bozma görüşüne iştirak olunmamıştır.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

II-Sanık hakkında müşteki …‘a yönelik hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından, müşteki …‘ye yönelik konut dokunulmazlığını bozma suçundan ve müşteki …’e yönelik mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1-Müşteki …’a yönelik eylemde, sanığı suça konu eve girerken gören kimsenin olmaması,olay yerinde parmak izi bulunmaması karşısında sanığın aşamalarda değişmeyen savunmasının aksine, yüklenen suçu işlediğine ilişkin, mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı ve hukuka uygun delil bulunmadığı gözetilmeden hırsızlık,konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından ayrı ayrı beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

2- Müşteki …‘ye yönelik konut dokunulmazlığını bozma eyleminde, suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğinin anlaşılması karşısında, sanığa verilen cezanın TCK’nın 119/1-c maddesi uyarınca artırılması gerektiğinin gözetilmemesi,

3-Mala zarar verme suçundan hüküm kurulurken seçimlik cezalardan adli para cezası tercih edildiği halde hapis cezasına hükmedilmek suretiyle hükümde çelişkiye sebebiyet verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 03/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8858 Karar : 2018/2353 Tarih : 7.03.2018

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi, yine hüküm tarihine kadar yapılan yargılama gideri toplamı, 5271 sayılı CMK’nın 324/4 maddesinde atıfta bulunulan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutar olan 20 TL’den az olduğu halde (8 TL), yargılama giderinin sanıklardan tahsiline karar verilmiş ise de, hüküm kesinleşinceye kadar yapılacak yargılama giderlerinin de toplam yargılama gideri kapsamında olması nedeniyle hükmün kesinleştiği tarihte sanıklardan tahsili gereken yargılama giderinin yukarıda açıklanan terkin edilmesi gereken miktardan az olması halinde Devlet Hazinesi üzerinde bırakılmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.

I- Sanıklar hakkında müşteki …‘e karşı konut dokunulmazlığını bozma ve katılan şirkete karşı hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve taktirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

II- Sanıklar hakkında katılan şirkete karşı işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1-İşyeri dokunulmazlığını bozma suçunun birden fazla kişi tarafından gerçekleştirildiğinden, TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanma koşulunun oluştuğu gözetilmeyip eksik ceza tayini,

2- TCK’nın 116/2-4 maddesi uyarınca belirlenen 1 yıl hapis cezasından aynı Kanun’un 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılırken, 10 ay yerine hesap hatası sonucu 1 yıl 8 ay hapis cezasına hükmedilmesi suretiyle fazla ceza tayini,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ve sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, 07.03.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/13142 Karar : 2018/1150 Tarih : 19.02.2018

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Katılan vekilinin temyiz talebinin yağma suçundan kurulan hükümle sınırlı olduğu anlaşılmıştır.

I-Yağma ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükümlerin incelemesinde;

Konut dokunulmazlığının ihlali suçundan, Anayasa Mahkemesinin, TCK`nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına ilişkin 24/11/2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 08/10/2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilebileceği değerlendirilerek yapılan incelemede;

Birden fazla kişi tarafından birlikte işlenen konut dokunulmazlığını bozma suçunda TCK`nın 119/1-c maddesinin uygulanmaması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanıklar …, … ve … savunmanları ile katılan … vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş

olduğundan reddiyle, eleştiri dışında, usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin kısmen isteme uygun olarak ONANMASINA,

II-Kasten yaralama suçundan kurulan hükümlerin incelemesine gelince;

Hükmün kurulduğu, 23.12.2008 tarihi ile inceleme tarihi arasında sanıklar hakkında uygulanan 5237 sayılı TCK’nın 86/1-3-e maddesinde öngörülen cezanın tür ve süresine göre aynı Kanun`un 66/1-e maddesinde yazılı 8 yıllık sürenin geçmiş bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, … ve … savunmanlarının temyiz itirazları ve tebliğnamedeki düşünce bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 5320 sayılı Kanun`un 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanıklar hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, 19.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/7673 Karar : 2018/786 Tarih : 6.02.2018

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I- Sanık … hakkında, 1971 doğumlu …‘e karşı kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanık … hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hüküm bakımından, niteliği gereği 1971 doğumlu …‘in kamu davasına katılma ve dolayısıyla hükmü temyize hak ve yetkisi bulunmadığından; sanık … hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hüküm yönünden ise, 1412 sayılı CMUK’nun 5219 sayılı Yasa ile değişik 305/1. maddesi gereğince kesin mahiyette olması ve temyizi olanaklı bulunmadığından, sanık 1971 doğumlu … savunmanının temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE;

II- Sanık … hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet; sanıklar 1971 doğumlu … ve sanık … hakkında katılan …‘a karşı kişiyi hüriyetinden yoksun kılma ve katılan sanık …‘e karşı kasten yaralama; sanık 1979 doğumlu … hakkında, katılan sanık 1971 doğumlu …‘e karşı kasten yaralama suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Antalya Kriminal Polis Laboratuvarının 28/09/2011 tarihli ekspertiz raporuna göre suça konu bıçağın 6136 sayılı Kanunun 15/2. maddesi kapsamında vahim bıçaklardan olduğunun tespit edilmesi karşısında; sanık … hakkında 6136 sayılı Kanunun 15. maddesinin 1. fıkrası ile belirlenecek cezaya aynı maddenin

2.fıkrası uyarınca “yarıdan bir katına kadar” artırım yapılması gerektiğinin gözetilmeyerek eksik ceza tayini ve sanıklar 1971 doğumlu … ve …. hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan uygulama yapılırken, TCK’nın 109/2. maddesi ile belirlenen cezanın aynı Yasanın 109/3-b maddesi ile bir kat artırılması yerine yarı oranında artırılmak suretiyle eksik ceza verilmesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Sanıklar 1971 doğumlu … ve … hakkında kasten yaralama suçundan tayin olunan cezadan artırım yapılırken uygulama maddesinin TCK’nın 87/3. maddesi yerine 87/1. maddesinin gösterilmesi, mahallinde düzeltilebilir yazım hatası kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına ilişkin 24/11/2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilebileceği değerlendirilerek yapılan incelemede,

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, katılan sanıklar … ve 1971 doğumlu … ile sanıklar 1979 doğumlu … ve … savunmanlarının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA,

III- Sanıklar 1971 doğumlu … ve … hakkında katılan (sanık) …‘e karşı konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Oluşa ve dosya kapsamına göre; konut dokunulmazlığını ihlal suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenildiğinin anlaşılması karşısında; sanıklar 1971 doğumlu … ve … hakkında TCK’nın 119/1-c maddesi ile uygulama yapılmayarak eksik ceza tayini,

Bozmayı gerektirmiş, katılan (sanık) … ile sanıklar 1971 doğumlu … ve … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 06/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/11441 Karar : 2017/18201 Tarih : 29.06.2017

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Sanıkların, …..Minibüs hattında şoförlük yapmaya devam eden mağduru,….. bulunduğu sırada yanına gelerek “bu yolda çalışmayacaksın, çalışırsan seni öldürürüz, arabanı yakarız, bu yolda sana araba sürdürmeyeceğiz” şeklindeki sözlerle tehdit ettiklerinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, eylemlerin TCK’nın 117/1, 119/1-c maddelerinde düzenlenen “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” suçunu oluşturup oluşturmadığı tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle tehdit suçundan hüküm kurulması,

2-Kabule göre de,02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanıklara isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve …‘ın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 29/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2936 Karar : 2017/7720 Tarih : 22.06.2017

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Dosya kapsamına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253/3. maddesinde yer alan “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme gereğince hükümlünün üzerine atılı suçlardan olan mala zarar verme suçunun uzlaştırma kapsamında bulunmasına karşın, bu suçla birlikte işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b, 116/1 ve 119/1-c maddeleri uyarınca sanığın cezalandırılmasına karar verilen hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarının uzlaşma kapsamında olmadığının anlaşılması karşısında, itirazın reddi yerine, mala zarar verme suçu yönünden yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden KABULÜ ile, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 10/02/2017 tarihli ve 2017/151 değişik iş sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (a) bendi uyarınca sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 22/06/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/647 Karar : 2017/7068 Tarih : 15.06.2017

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1-Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b ve 143. maddesi uyarınca tayin olunan 2 yıl 8 ay hapis cezasından aynı kanunun 31/3 maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılırken önce 1 yıl 4 aya ardından 1 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına hükmedilerek iki kez uygulama yapılmış ise de; hüküm fıkrasının devamında TCK’nın 62. maddesi gereğince yapılan indirim ile sonuç cezanın 1 yıl 5 ay 23 gün şeklinde doğru tayin edilmesi nedeniyle “1yıl 4 ay” hapis cezasına ilişkin bölümün mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve taktirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

2-Suça sürüklenen çocuk hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarına gelince;

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

Katılanların aşamalardaki ifadelerinde yalnızca bir şahsı ikametlerinden kaçarken gördüklerini belirtmeleri ve suça sürüklenen çocuğun da eylemi tek başına gerçekleştirdiğini beyan etmesi karşısında; suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 119/1-c maddesi uygulanmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 15.06.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/25769 Karar : 2017/7688 Tarih : 14.06.2017

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

1-Mala zarar verme suçu yönünden;

Mala zarar verme suçundan doğrudan hükmolunan adli para cezasının miktar ve türüne göre; 14.04.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 31.03.2011 tarih ve 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 2. maddesi gereğince doğrudan hükmolunan 3.000 TL dahil adli para cezasına mahkumiyet hükümlerinin temyizi mümkün olmadığından suça sürüklenen çocuk ve müdafiinin temyiz istemlerinin 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi gereğince istem gibi REDDİNE,

2-Hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçları yönünden;

Birden fazla kişiyle konut dokunulmazlığının ihlali suçunu işleyen suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, suça sürüklenen çocuk … ve müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle eleştiri dışında, diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA 14.06.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/3607 Karar: 2017/7789 Tarih: 11.09.2017

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Konut dokunulmazlığını bozma suçundan sanıklar hakkında Denizli 4 . Asliye Ceza Mahkemesince verilen 19.01.2010 tarih, 2009/1091 - 2010/2 Esas - Karar sayılı hükmün sanıklar tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 15.04.2013 gün, 2012/22973 - 2013/7977 Esas - Karar sayılı ilam ile onanmasına dair verilen karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 29.06.2017 gün ve KD-2017/36458 Sayılı yazısı ile İTİRAZ kanun yoluna başvurulması üzerine,

5271 Sayılı CMK’nın 6352 Sayılı Kanun’un 99. maddesiyle değişik 308. maddesi gereğince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.06.2017 tarihli itirazının, Dairemizin 15.04.2013 tarihli ilamındaki sanıklar hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan verilen hükümlerin “onanması” kısmına yönelik olduğu belirlenerek yapılan incelemede,

I- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının; konut dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan hükümde cezanın 5237 Sayılı TCK’nın 116/1 .maddesi uyarınca 6 ay hapis olarak belirlenmesinden sonra aynı Kanun’un 119/1-c maddesine göre yapılacak bir kat artırım sonrası sonuç cezanın 1 yıl yerine 12 ay hapis cezası olması gerektiğinin gözetilmemesi yönündeki İTİRAZININ KABULÜNE,

II- ) Dairemizin 15.04.2013 gün, 2012/22973 - 2013/7977 Esas - Karar sayılı ilamındaki sanıklar hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan onama kararının KALDIRILMASINA karar verilerek yapılan incelemede;

Yapılan duruşmaya toplanan delillere mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun oluşan kanaat ve takdirine göre diğer itirazlar yerinde görülmemiştir. Ancak;

Sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 116/1. maddesi uyarınca belirlenen 6 ay hapis cezasından aynı Kanun’un 119/1-c. maddesi uyarınca bir kat oranında artırım yapılırken, “12 ay” yerine hesap hatası sonucu “1 yıl” hapis cezasına hükmolunarak sanıklar hakkında fazla ceza tayini,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 1412 Sayılı Kanun’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 Sayılı Kanun’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 116/1. maddesi uyarınca belirlenen 6 ay hapis cezasından aynı Kanun’un 119/1-c. maddesi uyarınca bir kat oranında artırım yapılırken, “12 ay” hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmek suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 11.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9093 Karar: 2016/16087 Tarih: 05.12.2016

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

I-)Sanığın katılan … yönelik mala zarar verme, katılan … yönelik ise hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarından yapılan incelemede;

Sanığın katılan …“e karşı eylemleri ile ilgili olarak; Hırsızlık suçuna konu eşyanın önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken alt sınırdan hüküm kurulması ve katılanın ikametine birden fazla kişi ile girilerek konut dokunulmazlığının ihlal edildiğinin anlaşılması karşısında sanık hakkında TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanmaması, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Katılan … yönelik hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçları bakımından, sanığın tekerrüre esas alınan Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/372 esas 2012/177 karar sayılı ilamının suç tarihi sonrası olan 15.05.2012 günü kesinleşmiş olduğunun anlaşılması karşısında, TCK’nın 58. maddesinde yer alan kesinleşmiş ceza mahkumiyet şartı gerçekleşmediğinin dikkate alınmaksızın uygulama yapılması,

2-)Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53.madde 1.fıkra 1.fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ..’ın temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeple isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkralarından “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümlerin” çıkartılarak, yerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1.maddesinin (a), (c), (d) ve (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin eklenmesi, katılan … yönelik hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçları bakımından, TCK’nın 58. maddenin uygulanmasına dair bölümün çıkarılarak yerine sanığın adli sicil kaydındaki ilamlardan tekerrüre esas olan ilam bulunduğundan “Sanığın Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/57-2008/200 Sayılı 2yıl 1 ay hapis cezası hükmü ile mükerrir olduğu anlaşıldığından TCK’nın 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine”, ibaresinin eklenmesi suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,,

II-)Sanığın katılan … yönelik hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal suçundan yapılan incelemede;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede, usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Katılan’ın saat 20:00-20:30 sıralarında ikmatinden ayrıldığı saat 22:05 sıralarında eşinin araması ile hırsızlık eyleminin gerçekleştiğini anladığı, UYAP kayıtlarına göre güneşin … İli … İlçesinde olay günü saat 19:06’da batmış olması ve yaz saati uygulaması da dikkate alındığında, TCK’nın 6/1-e maddesine göre, eylemin gece gerçekleştiğine dair kesin delil bulunmadığı halde, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereği hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal eylemlerini gündüz vakti işlendiğinin kabul edilmesi gerekirken TCK’nın 116/4, 143/1. maddelerince uygulama yapılıp fazla ceza tayin edilmiş olması,

2-)Hırsızlık suçuna konu eşyanın önem ve değeri denetime olanaklı belirlenerek, sonucuna göre meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınıp TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

3-)Katılana ait ikamete birden fazla kişi ile girilerek konut dokunulmazlığının ihlal edildiğinin anlaşılması karşısında; sanık hakkında TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanmaması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ın temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, ceza süresi bakımından 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1.maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 326/ son. maddesinin gözetilmesine, 05.12.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/5916 Karar: 2016/11795 Tarih: 22.06.2016

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

I- )Sanık … hakkında hırsızlık, mala zarar verme, resmi evrakta sahtecilik suçlarından kurulan hükümler ile sanık … hakkında resmi evrakta sahtecilik suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1.fıkra 1.fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümler” ayrı ayrı çıkartılarak, yerlerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin ( a ), ( c ), ( d ) ve ( e ) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin ayrı ayrı eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II-Sanık … hakkında konut dokunulmazlığını ihlal, suçundan kurulan hüküm ile sanık … hakkında hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal, mala zarar verme suçlarından kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

1- )Sanık … aşamalarda alınan ifadelerinde, … gittiğini, daha önce tanıdığı sanık … ile buluştuğunu, … kendisine bir arkadaşına ait iki aracı … götürmek için yardım istediğini beyan ettiği, yolda polisin kendilerini çalıntı araçlarla yakaladığını, arabaların çalıntı olduğunu bilmediğini beyan ettiği, sanık …‘de benzer ifade verdiği, sanık … hırsızlık suçuna iştirak ettiğine dair başkaca bir delillde bulunmadığının anlaşılması karşısında; sanık beyanları ve tüm deliller ışığında, sanık … çalıntı olduğunu bildiği aracı sahte olarak tanzim ettikleri plakalarla … götürürken yakalandığı eylem sebebiyle hakkında TCK’nın 165. maddesinde düzenlenen suç eşyasının kabul etmek suçundan mahkumiyeti yerine hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal, mala zarar verme suçlarından yazılı şekilde hükümlülüğüne karar verilmesi,

2- )Sanık … konut dokunulmazlığını ihlal suçuna iştirak ettiğine dair başkaca bir delillde bulunmadığının anlaşılması karşısında; sanık … hakkında TCK’nın 119/1-c maddesiyle uygulama yapılması,

3- )Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1.fıkra 1.fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 22.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/585 Karar: 2016/9881 Tarih: 12.05.2016

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi suçu, Türk Ceza Kanununun

” ( 1 ) Bir kimseye karşı;

a- )Bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya,

b- )Seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya, zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

( 2 ) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir siyasî partinin faaliyetlerinin engellenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.

Görüleceği üzere, bu yasal düzenlemede, önceki yasal düzenleme olan 765 Sayılı Türk Ceza Kanununun 174. maddesinden farklı olarak, hangi hakların siyasi hak olarak nitelendirildiği açıkça belirtilmiş, önceki düzenlemede açıklanmadan bırakılan “siyasi haklar” ibaresi sebebiyle oluşan belirsizlik ortadan kaldırılmıştır.

Siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi suçu ile korunmak istenen hukuki değer, birinci fıkra açısından, bir kimsenin bireysel olarak bir siyasi partiye girme veya girmeme, faaliyete katılma veya katılmama, seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olma ve o görevden ayrılma iradesidir. Yani bireysel siyasi hakların kullanılması özgürlüğüdür. İkinci fıkra açısından ise. Anayasayla güvence altına alınan siyasi partilerin faaliyet özgürlüğüdür.

Suçun birinci fıkradaki halinin maddi unsuru, cebir veya tehdit ile bir siyasî partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasî partinin faaliyetlerine katılmaya yahut katılmamaya, siyasî partiden veya siyasî parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlanmak, seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamak için veya seçildiği görevden ayrılmaya zorlanmaktır. Failin bu amaçla cebir ve tehdide başvurması yeterli olup, ayrıca bunun sonucunda, yukarıda sayılan hakların kullanılmasının engellenmiş olması gerekmez. Engelleme eyleminin cebir ve tehditle gerçekleştirilmesi gerektiğinden, bu suç, bağlı hareketli bir suçtur.

İkinci fıkradaki halinin maddi unsuru ise cebir veya tehdit ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, mevzuata uygun olarak kurulmuş bir siyasî partinin faaliyetlerinin engellenmesidir. Bu suçun oluşumu için birinci fıkradan farklı olarak hakkın kullanılmasının engellenmiş olması gerekir. Siyasi partinin faaliyetinden maksat, siyasi partilerin mevzuata ve tüzüklere uygun olarak gerçekleştirdikleri her türlü faaliyettir.

Suçun faili herkes olabilir. Ancak TCK’nın 119/1-c maddesine göre suçun kamu görevlisi tarafından ve kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılarak işlenmesi halinde ceza artırılacaktır.

Birinci fıkrada düzenlenen suçun mağduru herkes olamaz. Ancak, gerçek kişinin onsekiz yaşını bitirmiş, Türk vatandaşı olması, aynı zamanda bu kişinin kamu görevlisi olmaması ve siyasi hakları kullanmaktan yasaklı bulunmaması, 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununun 11. maddesinin 2,3,4 fıkralar 2,3,4 fıkralarında sayılan suçlar ile terör eyleminden mahkum olmamış olması gerekir. Ayrıca TCK’nın 53. maddesine göre bir suça mahkumiyetin sonucu olarak failin belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılması durumunda da bu süre içerisinde bu kimselerin bu suçun mağduru olma imkanı bulunmamaktadır.

İkinci fıkrada düzenlenen suçun mağduru ise siyasi partilerin yöneticileridir. Suçtan zarar gören de siyasi partilerdir. Siyasi Partiler 2860 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca bildirim ve belgelerini İçişleri Bakanlığına vermeleriyle tüzel kişilik kazanırlar. Siyasi partilerin tüzel kişilik kazanmaları yeterli olup, seçime katılma yeterliğine sahip olmaları gerekli değildir.

Suçun manevi unsuru, birinci fıkra açısından, bir kimseyi siyasi partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasi parti faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, siyasi partiden veya siyasi parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya, seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya zorlamak amacıyla bilerek ve isteyerek cebir-tehdit icrasıdır. İkinci fıkra açısından ise failin belli bir saikle hareket etmesi gerekmez; fiilin bilerek ve isteyerek icrası yeterlidir.

Suçun silahla, kişinin kendini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretle, birden fazla kişi tarafından birlikte, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde TCK’nın 119. maddesi uyarınca ceza bir kat artırılacaktır.

Suçun aynı kişiye veya siyasi partiye karşı değişik zamanlarda birden fazla defa işlenmesi veya ve bir hareketle birden fazla kişiye yahut siyasi partiye karşı işlenmesi durumunda zincirleme suç ve aynı nev’iden fikri içtima hükümleri uygulanacaktır. Ayrıca bu suça iştirak ve teşebbüs mümkündür.

Cebir ve tehdit suçun unsurunu oluşturduğu için, bileşik suç kuralları gereği yalnızca siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi suçundan ceza verilir; ayrıca cebir veya tehditten ceza verilmez. Ancak TCK’nın 119/2 maddesindeki düzenleme gereğince, yaralamanın neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda ayrıca kasten yaralama suçundan da hüküm kurulur. Seçim hakkının cebir veya tehdit yoluyla engellenmesi fiilleri bu suç kapsamına girmeyip, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 152. maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 149. maddesinde de, herhangi bir vasıta ile seçim propagandası toplantısına engel olan veya imkan vermeyecek hareket ve tertiplerle onu ihlal eden kişilerin bu fiilleri yaptırıma bağlanmaktadır. Bu durumda somut olayın özelliğine göre siyasi partinin faaliyetine seçim döneminde engel olunması durumunda fikri içtima hükümlerine göre hangi maddede öngörülen ceza ağır ise o madde hükümleri uygulanacaktır.

Yargılamaya konu somut olayda;

1- )Sanığın, 12.06.2011 tarihinde yapılacak genel seçimlere yönelik olarak pazar yerinin girişinde bir siyasi partinin tanıtım ve üyelik çalışmasını yapan katılan … ve tanık …‘un bulunduğu standa doğru “Sizleri yok edeceğiz, bitireceğiz, sizlere tahammül edemiyoruz” diyerek seslenip tehditte bulunmasını takiben siyasi parti standını tekmeleyerek cebir gerçekleştirmesinden sonra sanığın arkasından gelen suça sürüklenen oğlu U. ve kimliği belirlenemeyen ancak sanığın çalışanı olduğu tahmin edilen bir başka kişi hakkında da aynı suç sebebiyle Cumhuriyet Başsavcılığınca ayırma kararı verilerek … numaralı dosya üzerinden soruşturma yapıldığının anlaşılması karşısında, söz konusu dosyalar getirtilip incelenerek, sonucuna göre sanık hakkında TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

2- )Sanığın tekerrüre esas alınan önceki mahkumiyetinin kesin nitelikte olduğu gözetilmeden, TCK’nın 58. maddesinin uygulanması,

3- )Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasının ( b ) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının uygulanması zorunluluğu,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki düzeltilerek onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, aleyhe temyiz bulunmadığından, yeniden hüküm kurulurken 1412 Sayılı CMUK’nın 326 /son maddesi de gözetilmek suretiyle sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 12.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/14419 Karar: 2016/7021 Tarih: 09.05.2016

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

I- )Sanıklar hakkında hırsızlık suçu bakımından verilen hükmün temyiz incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Sanık …‘ın, suçtan elde ettiği para ile satın almış olduğu … plakalı eski kasa … Marka aracın TCK’nın 55/1. maddesi uyarınca müsaderesine karar verilmişse de; TCK’nın 55/1-son cümlesi uyarınca müsadere kararı verilebilmesi için suça konu kazanç veya eşyanın mağdura iade edilememesi gerekir. Dosyadaki mevcut delil durumuna göre, müsadereye konu araç mağdurdan çalınan para ile alındığından suça konu aracın mağdura iadesine karar verilmesi yerine yazılı şekilde müsaderesine karar verilmesi,

2- )T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması sebebiyle iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, … ve … ile katılan … vekilinin temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk nedeniyle; “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair olan tüm kısımların” ve “Sanıklardan …‘ın çalıntı para ile satın almış olduğu … plakalı eski kasa … marka otonun nun 55/1. maddesi uyarınca müsaderesine” dair kısmın hükümlerden çıkartılması ile yerine “TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” ve “Sanık …‘ın çalıntı para ile satın almış olduğu … plakalı eski kasa … marka otonun TCK’nın 55/1-son cümlesi uyarınca mağdura iadesine” cümlelerinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II-Sanıklar hakkında işyeri dokunulmazlığını ihlal suçu bakımından verilen hükmün temyiz incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Sanıkların işyeri dokunulmazlığını ihlal etme suçunu birden fazla kişi ile birlikte işlemesi karşısında; haklarında TCK’nın 119/1-c. maddesi uyarınca ceza artırımı yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

2- ) Kabule göre de;

T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması sebebiyle iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, … ve … ile katılan … vekilinin temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 09.05.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/37871 Karar: 2016/8314 Tarih: 02.05.2016

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

O yer Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin; sanıklar … ve … hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçu ile sanıklar … ve … hakkında ise hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik olduğu katılanın hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından dolayı oluşan zararının giderilmediği ve sanık …‘in adli sicil kaydına göre, hakkında 5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına engel mahkumiyetinin bulunduğu belirlenerek yapılan incelemede;

I- ) Sanık … hakkında hırsızlık ve mala zarar verme suçları ile sanık … hakkında konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçları ve sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Dosya kapsamına ve alınan beyanlara göre, sanık …‘e atılı konut dokunulmazlığını bozma suçunun gündüz vakti sayılan saat 15.00 sıralarında işlendiği, mahkemenin kabulünün de bu şekilde olduğu ve temel ceza da teşdiden 9 ay olarak belirlendiği halde, sanık … hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan hüküm kurulurken uygulama maddesinin 5237 Sayılı TCK’nın 1116/1 maddesi yerine aynı Kanun’un 116/4 maddesi olarak gösterilmesi, mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak kabul edilmiş; konut dokunulmazlığını bozma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğinin anlaşılması karşısında, sanık …‘e verilen cezanın 5237 Sayılı TCK’nın 119/1-c maddesi uyarınca artırılması gerektiğinin gözetilmemesi karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış; sanık … hakkında hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye hâkimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

II- ) Sanıklar … ve … hakkında hırsızlık suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;

5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş; yapılan duruşmaya, toplanan delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

5237 Sayılı TCK’nın 51.maddesinin5237 Sayılı TCK’nın 51.maddesinin 3.fıkrası, “Cezası ertelenen hükümlü hakkında, 1 yıldan az 3 yıldan fazla olmamak üzere bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı mahkum olunan ceza süresinden az olamaz” şeklinde olup; somut olayda, sanıklar hakkında hırsızlık suçundan hükmolunan hapis cezasının süresinin 1 yıl 10 ay 15 gün olmasına karşılık, 5237 Sayılı TCK’nın 51/3.maddesi uyarınca denetim süresinin tayin olunan hapis cezasından az olacak şekilde bir yıl olarak belirlenmesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince istem gibi BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün olduğundan, sanıklar … ve … hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 51/3.maddesi uyarınca “1 yıl” olarak belirlenen denetim süresinin “1 yıl 10 ay 15 gün” olarak düzeltilmesine karar verilmek suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

III- ) Sanık … hakkında hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş; yapılan duruşmaya, toplanan delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

Sanık …‘un adli sicil kaydında yer alan ve mahkemece tekerrüre esas alınan Asliye Ceza Mahkemesi’nin 16.06.2005 gün ve 2003/16-56 E-K sayılı 2 yıl 5 ay 5 gün hapis cezasını içeren mahkumiyet hükmünün, 26.03.2007 olan infaz tarihinden itibaren, temyize konu suçun işlendiği 10.04.2010 tarihine kadar 3 yıllık sürenin geçmiş olması nedeniyle, 5237 Sayılı TCK’nın 58/2-b maddesi gereğince tekerrüre esas alınamayacağı, ancak sanığın adli sicil kaydında yer alan 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 27.03.2008 gün, 2007/68-317 E-K sayılı, 01.05.2008 tarihinde kesinleşen ve 31.10.2011 tarihinde infaz edilen 2 yıl 4 ay hapis cezasını içeren mahkumiyet hükmünün tekerrüre esas alınması gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebepten dolayı 1412 Sayılı CMUK’nın 321.maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün olduğundan, hüküm fıkrasından sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına dair bölümlerin çıkartılarak yerine, “9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 27.03.2008 gün, 2007/68-317 E-K sayılı, 01.05.2008 tarihinde kesinleşen ve 31.10.2011 tarihinde infaz edilen 2 yıl 4 ay hapis cezasını içeren mahkumiyet hükmünün tekerrüre esas olduğu anlaşılmakla, 5237 Sayılı TCK’nın 58/6. maddesi gereğince sanığa hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” cümlesinin eklenmesine karar verilmek suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

IV- Sanık …, … ve … hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Sanıklar … ve … hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş; dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- ) Dosya kapsamına ve alınan beyanlara göre sanıklara atılı suçun gündüz vakti sayılan saat 15.00 sıralarında işlendiği, mahkemenin kabulünün de bu şekilde olduğu halde sanıklar hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan hüküm kurulurken uygulama maddesinin TCK’nın 116/1. maddesi yerine, 116/4. maddesi olarak yazılması,

2- ) Konut dokunulmazlığını bozma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğinin anlaşılması karşısında, sanıklara verilen cezanın 5237 Sayılı TCK’nın 119/1-c maddesi uyarınca artırılması gerektiğinin gözetilmemesi,

3- ) Sanık … hakkında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken, 5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinde sayılan nesnel ve öznel koşulların değerlendirilip buna dair gerekçelerin gösterilmesi gerektiği, atılı suçun 6545 Sayılı Kanun’un 72. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 231/8. maddesinin yürürlüğe girmesinden önce işlendiği de gözetilerek, sanığın adli sicil kaydında bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın, sanık hakkında aynı Kanun’un 231. maddesinin uygulanmasına engel mahkumiyetlerden olmadığı, adli sicil kaydındaki diğer ilamların da silinme koşullarının oluştuğu, dolayısıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi için aranan 5271 Sayılı CMK’nın 231/6-a maddesinde gösterilen “kasıtlı suçtan mahkum olmama” nesnel koşulunun bulunduğu, suça konu telefonun iade edilmesi ile de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair nesnel koşullardan bir diğeri olan mağdurun maddi bir zararının olmadığı da gözetilerek, sanık hakkında 5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkras 6. fıkrasının ( b ) bendinde belirtilen, “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” öznel koşulunun oluşup oluşmadığı değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, “Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ilamı dikkate alınarak şartları oluşmadığından” biçimindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile sanık … hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

4- ) Sanık …‘un adli sicil kaydında yer alan ve mahkemece tekerrüre esas alınan Asliye Ceza Mahkemesi’nin 16.06.2005 gün ve 2003/16-56 E-K sayılı 2 yıl 5 ay 5 gün hapis cezasını içeren mahkumiyet hükmünün, 26.03.2007 olan infaz tarihinden itibaren, temyize konu suçun işlendiği 10.04.2010 tarihine kadar 3 yıllık sürenin geçmiş olması nedeniyle, 5237 Sayılı TCK’nın 58/2-b maddesi gereğince tekerrüre esas alınamayacağı, ancak sanığın adli sicil kaydında yer alan 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 27.03.2008 gün, 2007/68-317 E-K sayılı, 01.05.2008 tarihinde kesinleşen ve 31.10.2011 tarihinde infaz edilen 2 yıl 4 ay hapis cezasını içeren mahkumiyet hükmünün tekerrüre esas alınması gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiilerinin ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, sanık … hakkında bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesinin gözetilmesine, 02.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/188 Karar: 2016/6949 Tarih: 12.04.2016

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Sanığa yükletilen tehdit ve 6136 sayılı yasaya aykırılık eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğesinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,

Cezaların kanuni bağlamda uygulandığı,

Tehdit suçundan hüküm kurulurken, Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasının ( b ) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının, kapsam ve içerik itibariyle infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceği,

Anlaşıldığından, sanık …‘un ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,

2-Konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükmün incelenmesine gelince;

Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;

a-Sanığın konuta girmek istediği esnada elinde bıçağın bulunmadığı, konuta alınmaması üzerine silahla tehdit eylemini gerçekleştirdiğinin mağdur beyanlarından anlaşılması karşısında, sanık hakkında TCK’nın 119. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi,

b-Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasının ( b ) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının uygulanması zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş ve sanık …‘un temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 12.04.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

TCK’nın 116. MaddesindeTCK’nın 116. Maddesinde “Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

( 4 ) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” hükümleri öngörülmektedir.

119.maddede ise “Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlali ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarının;

a ) Silahla,

b ) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c ) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d ) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

e ) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

İşlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.” hükmü düzenlenmiştir.

Dolayısıyla konut dokunulmazlığını bozma suçunun tehdit ya da cebirle işlenmesi halinde eylemin, suçun nitelikli halini oluşturduğu kabul edilmiş, bu sırada silah da kullanılmışsa cezanın 119. madde uyarınca arttırılması benimsenmiştir.

Oluşa ve mahkemenin kabulüne göre, sanık mahkemedeki savunmasında, olay günü, evlatlık verilen ve uzun süreden beri görmediği kardeşi …‘ı 00.50 sıralarında ziyarete gittiğini, eve alınmayınca bıçak çıkardığını tehdit etmediğini savunmuştur.

İddianamede belirtildiğine ve müştekinin ifadelerine göre, sanığın alkollü halde eve alınmayınca bıçak çıkardığı içeriye girmek istediği, karşı konulduğunda ise, “… buraya çıkacak yoksa hepinizi öldürürüm dediğini belirtmiş, mahkeme ise kabulünde, sanığın, elindeki sustalı bıçakla eve girmeye çalıştığını, müşteki …‘ın engel olduğunu konut dokunulmazlığını bozma suçunun teşebbüs aşamasında kaldığını ve devamında elindeki bıçakla “… buraya çıkacak yoksa sizi ve çocukları öldürürüm” diyerek tehdit ettiğini belirtmiştir.

Daire çoğunluğu bozma kararında, bu oluş kabul edilmiş, ancak kararda “sanığın konuta girmek istediği esnada elinde bıçak bulunmaması ve konuta alınmaması üzerine bıçak çıkararak tehdit etmesinde, konut dokunulmazlığını bozma suçunun silahsız işlendiğini kabul edilerek 119. madde hükümlerinin uygulanmaması gerektiğini ifade edilmiştir.

Bu durumda eğer silahla içeri girmeye teşebbüs edilmemişse, konut dokunulmazlığını bozma suçunun unsuru da gerçekleşmemiştir. Zira bir cebren zorlama bulunmamaktadır. Bu suçtan beraate hükmedilmek gerekir. Eğer konuta alınmaması nedeniyle bıçak çıkarıldığı Dairemizce de kabul edildiği gibi varsayılırsa, bu takdirde 119. maddenin uygulanması gerekmektedir. Dolayısıyla mahkemenin sanığın eve girmek için bıçak çıkarması silahla konuta girmeye teşebbüs, devamında ise “… dışarı çıkmazsa bıçakla ölümle tehdit etmesi”nin ayrı ayrı silahla işlendiğinin kabulüyle verdiği kararlar hukuka ve oluşa uygundur. Onanması gerekir.

Bu nedenlerle Dairemizin sayın çoğunluğunun konut dokunulmazlığının bozmaya teşebbüs suçuna ilişkin bozma kararına katılamıyorum.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6585 Karar: 2015/31201 Tarih: 11.11.2015

  • TCK 119. Madde

  • Ortak Hüküm

Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma, suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme, başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.

Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girildikten sonra çıkmayan kişi konut dokunulmazlığı suçunu işlemiş olur. Konuta girmek, failin bütün vücudu ile tamamen konuta girmesi demektir. Bu nedenle, konutun eklentisi içinde olmamak kaydıyla, pencereden içeriye bakma, kapıyı dinleme camı tıkırdatma, dış kapı zilini çalma bu suçu oluşturmaz. Konuta veya eklentisine nereden girildiğinin önemi yoktur. Konuttan çıkmamak, konut sahibinin rızası ile girilen konuttan, söz, hareket ve tavırlarıyla kendisini çıkmaya davet edilmesine rağmen, çıkmamaktadır.

Suça sürüklenen çocuk ve temyiz dışı sanıklar R.. S.. ve A.. K..’ın müştekilerin gözetimindeki … Adliyesine ait … Fabrikasında bulunan arşiv deposuna kapının kilidini kırarak girdikleri, depoda bulunan demir rafları sökerek depo dışına çıkarttıkları ve bahçede bir ağacın altına gizledikleri, böylece suça sürüklenen çocuğun kamu malına zarar verme, hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığı ihlal suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda;

1-Suça sürüklenen çocuk hakkında kamu malına zarar verme ve hırsızlık suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde,

Temyiz dışı sanık savunmaları, suça sürüklenen çocuğun savunması, müşteki beyanları ve tüm dosya kapsamına göre atılı suçların suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğine yönelik mahkemenin kabulünde aşağıda belirtilen dışında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

2-Suça sürüklenen çocuk hakkında işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre suça sürüklenen çocuk müdafinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve …. Karar sayılı kararında da kabul edildiği gibi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde mahkemece kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararların esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği, dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde suça sürüklenen çocuğa yüklenen işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan doğan herhangi bir maddi zararının bulunmadığı da gözetilerek, suç tarihinden önce kesinleşen sabıkası bulunmayan suça sürüklenen çocuğa, mahkumiyet kararı verilmesi halinde CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasını isteyip istemediği sorulduktan sonra, 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6.fıkras 6.fıkrasının (b) bendinde belirtilen “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulunun oluşup oluşmadığı hususu değerlendirilerek sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, zararın giderilmediği biçimindeki yasal olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

b-5271 sayılı Kanun’un 325. maddesinde, cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilen sanığa yargılama giderlerinin yükletileceği düzenlenmiş ise de; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesinde, her sanığın kendi kendini savunmaktan başka, kendisinin seçeceği ya da mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanma hakkına da sahip olduğu belirtilmiş olup, Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasında, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmelerin kanun gücünde olduğu, anayasaya aykırılıklarının ileri sürülemeyeceği ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası sözleşmelerle kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınacağı belirtilmiştir. Anılan hüküm uyarınca, hâkim, uyuşmazlıklarda, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen ulusal kanunlarla, uluslararası sözleşmelerin çelişmesi durumunda, uluslararası sözleşme hükümlerine göre hareket etme durumundadır. Bu açıklamalar ışığında; CMK’nın 150/2. maddesi uyarınca, baroya yazı yazılarak 15-18 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuğun savunmasını yapmak üzere zorunlu müdafi görevlendirilmesi nedeniyle, müdafi için ödenen avukatlık ücretinin, dosyadaki bilgilerden mali olanaklardan yoksun olduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuğa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olarak yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,

c-Kabule göre de; işyeri dokunulmazlığını bozma suçunun birden fazla kişi tarafından işlenmiş olduğunun iddia ve kabul edilmiş olması nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanmaması nedeniyle eksik ceza tayini,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS