Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
TCK Madde 134
(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/81 md.) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.
TCK Madde 134 Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrası metninde, özel hayatın gizliliğinin ihlâli suç olarak tanımlanmaktadır. Böylece, gizli yaşam alanına girerek veya başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının saptanması ve kaydedilmesi cezalandırılmaktadır.
İkinci fıkrada, böylece elde edilen saptama ve kayıtlardan herhangi bir suretle yarar sağlanması veya bunların başkalarına verilmesi veya diğer kimselerin bilgi edinmelerinin temini veya basın ve yayın yoluyla açıklanması suçun ağırlaşmış şeklini oluşturmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kişinin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu görüntü veya sesler örneğin soruşturma kapsamında hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olabileceği gibi, birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle elde edilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, elde edilmiş olan bu ses veya görüntü kayıtlarının ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Bu ifşanın hukuka aykırı olması gerekir. Bu bakımdan özel hayata ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada gösterilmesi ve dinlenmesi hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. İfşanın, basın ve yayın yoluyla yapılması, söz konusu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir.
TCK 134 (Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu)Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay CGK Esas : 2021/384, Karar : 2023/367
- TCK 134/1-2
- Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun unsuru olan özel hayat nedir? Kişisel hayatın, gizli alanı, özel hayat ve ortak hayat alanı (kamuya açık alan) ne anlama gelmektedir?
TCK`nın 134. maddesinde özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi yaptırıma bağlanmıştır. Bu düzenleme ile Kanun koyucunun kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirebilmesi ve kişisel özerkliğini sağlayabilmesi adına muhtaç olduğu özel hayatı ve bu hayatın gizliliğini korumayı amaçladığı söylenebilir. Özel hayat, başkaları tarafından bilinmesi istenmeyen ve korunması hukuken gerekli görünen hayat alanı üzerindeki temel bir şahsi hakkı olarak tanımlanmaktadır. Suçun mağduru herkes olabilir. Ancak görevleri ya da uğraş alanları gereği kamuya mal olmuş kişiler, hayatlarının kişiye özel niteliğinin bir kısmını kaybettiklerinden, bu kişilerin özel hayata saygı isteme haklarının kapsamı da önemli ölçüde daralacaktır (K.,Lingenes/Avusturya 8.7.1986, A103,s. 41,42, Gözübüyük, Şeref/Gölcüklü, Feyyaz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 5. Baskı, Burhan Kitabevi, s. 336).
Özel hayat alanı ancak gerçek kişilerde bulunur. Bu nedenle bu suçun mağduru gerçek kişiler olabilir.
Avrupa Komisyonuna göre özel hayat deyimi, yabancı gözlerden uzak yaşamayı isteme hakkından daha geniş olup bir ölçüde bireyin kendi kişiliğini geliştirme ve gerçekleştirme için, hem cinsleri ile özellikle duygusal ilişkiler kurmak ve bunu devam ettirmek hakkı olarak kendi gösterir (Tezcan/Erdem/Ünok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 2006, s. 182; Centel-Zafer-Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, 2007, s. 126).
Özel hayatın içine bireyin kimliğine ilişkin bilgi ve kayıtlar, cinsel hayatına ilişkin davranışlar, kişinin beden ve ruh bütünlüğüne ilişkin düzenlemeler ve durumlar, kişiye ait ev, araç gibi özel yerler, telefon konuşmaları, posta gönderileri, kişinin adı, fotoğrafı, görüntüsü, nam ve şöhreti, şerefi, yaşam tarzı, kamuya yanlış tanıtılmasının önlenmesi gibi hususlar girmektedir. (Gözübüyük-Gölcüklü, s. 334-336)
Hukukun koruduğu alan özel hayat ve gizli hayat alanlarıdır. Gizli hayat alanı, özel hayatın dokunulmaz, çekirdek alanını oluşturmakta ve bu alana hiçbir gerekçeyle müdahalede bulunulmayacağı kabul edilmektedir. Bununla birlikte suçun konusunu yalnızca gizli hayat alanında kalan olaylarla sınırlandırmak mümkün değildir. Zira kanunda suçun konusu, yani ihlal edilmesi gereken husus, kişinin özel hayatının gizliliği olarak belirlenmiştir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, s. 502).
Kişinin hayat alanı; gizli hayat alanı (sır alanı), özel hayat alanı ve ortak hayat alanı (kamuya açık hayat alanı) olmak üzere üçe ayrılmakta ve buna üç alan teorisi adı verilmektedir (Muammer Yurtsever, Yüksek Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu, İstanbul 2015, s. 11).
Kişinin kimse ile paylaşmak istemediği, sadece kendisi, eşi ve/veya çocukları, anne-babası gibi maksimum güven duyduğu kimselere açtığı ve bunun dışında kimsenin bilmesini istemediği alana gizli hayat alanı denmektedir (Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç Türk Ceza Kanunu Şerhi, 2021 Baskı, 3. Cilt, s. 48-54).
Kişinin gizli hayatına dâhil olmayan, ailesi, yakınları ve arkadaşları ile sıkı ilişki içinde bulunduğu sınırlı sayıda insanla paylaşmak istediği olay, hâl ve ilişkiler anlamına gelen alan ise özel hayat alanını oluşturmaktadır (Zafer, Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Ceza Hukukuyla Korunması, s. 13-14).
Özel hayat alanı da gizlilik suçunun konusunu oluşturmaktadır. Kişinin herkesin veya yakın olmayan kimselerin bile bilmesinde, görmesinde sakınca görmediği alan ise ortak hayat (kamusal) alanı oluşturacaktır. Kural olarak kamuya açık hayat alanı hukuk düzeni tarafından sıkı şekilde korunmasına gerek bulunmayan bir alandır. Ancak bu alanın tamamen korunmasız olduğunu söylemekte doğru değildir. Bu nedenle kamuya açık yerlerde bulunan kişinin hukuka aykırı maksatlarla izlenmesi, gözlenmesi, hakkında kişisel veri toplanması ve bunların işlenmesi gibi eylemler özel hayatın gizliliğinin ihlali anlamına gelecektir. Kamuya açık alanda olsa da kişilerin rızaları dışında fotoğraflarının çekilmesi, sesinin veya görüntüsünün kaydedilmesi gibi davranışlarda özel hayatın gizliliği hakkının ihlali olacaktır (Hasan Tahsin Gökcan, Gizli Kamera Kaydı Delil Olarak Kabul Edilebilir Mi, Terazi, Aylık Hukuk Dergisi 25, Sayı 42, s. 79-80).
Kamusal alanda kalan olaylar açısından da gerçekleştiği yer değil, olayın içinde olan kişi ya da kişilerin bu durumu topluma açma iradesinin bulunup bulunmadığı önem arz etmektedir (Batuhan Aktaş, Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu, Der Yayınları, İstanbul 2017, s. 40).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de özel hayatı tanımlamaktan özenle kaçınmış, mahkeme kararlarında özel hayatın giz alanından daha geniş olduğu, tanımlanmasının mümkün ve gerekli olmadığı ileri sürülerek aynı zamanda özel hayat kavramının tam olarak tanımlamaya elverişli olmadığını tekrarlamıştır (Yaşar Salihpaşaoğlu, Özel Hayatın Kapsamı: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları Işığında Bir Değerlendirme, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.XVII, Y.2013, Sayı. 3, s. 234-235).
Özel hayat, kişinin güven duyduğu kimselerle paylaştığı, öteki tüm kişilerin bilgisinden uzak tuttuğu ve başkaları tarafından öğrenilmesini istemediği giz alanı ve kişinin giz alanına dahil olmayan fakat ailesi, yakınları ve arkadaşları gibi kendisine yakın kişilerle paylaştığı ve bunun dışındaki kişilere gizli kalmasını istediği özel alanı da içeren daha geniş bir kavram olup, sadece kişinin hayatının mahrem (giz) alanını değil, mahrem olmayan alanın da bir kısmını kapsamaktadır. (Yaşar Salih Paşaoğlu, s. 233)
Kişisel veriler, konut, haberleşme ve aile hayatına saygı, geniş anlamda özel hayatın alt unsurları olarak kabul edilmektedir (… Korkmaz, İnsan Hakları Bağlamında Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması, KMU, Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 16 (Özel Sayı,1), 2014, s. 100).
Özel hayat alanı, mağdur tarafından gizli tutulması irade edilen, hukuken gizli kalması gerektiği kabul edilen ve fiilen gizli olan hayat olayı biçiminde açıklamak mümkündür.
Kamusal alanlarda da kişilerin özel yaşamlarına saygı gösterilmesi isteme hakkı bulunduğundan hareketle kamusal alanlarda gerçekleşen bazı olayların da bu suçun konusu oluşturacağı kabul edilmektedir (Tezcan/Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 15. Baskı, s. 609).
Özel hayat kavramı; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir (12. Ceza Dairesinin 21.06.2017 tarihli ve 244 - 5453 sayılı kararı).
Gizliliğin ihlali konusu serbest hareketle de gerçekleştirilebilir. İhlal etmek, zarar vermek, zedelemek, dokunmak, halaldar etmek, hakkı zedelemek, çiğnemek, bozmak anlamlarına gelmektedir (Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, 9. Baskı, Yetkin Yayınevi, s. 527).
Kişiye ait sırlarla ilgili olarak özel hayatın gizliliği iki şekilde ihlal edilebilir. İlki mağdurun sırları bilgisi rıza dışında öğrenilebilir ki, bu anda suçun oluştuğu kabul edilir. İkincisi, özel hayata ait sırlar kamu görevi gereğince veya bir meslek sanatının icrası kapsamında öğrenilebilir ki, bu öğrenme anında suç oluşmayıp fail tarafından sırlar başkasına aktarıldığında özel hayatın gizliliğinin ihlali suçu gerçekleşir (Nagihan Türkel, Yüksek Lisans Tezi, 9 Eylül Üniversitesi Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu, İzmir 2010, s. 91).
Gizliliğin ihlali suçundan söz edebilmek için, gizlilik özel bir gayret gösterilerek öğrenilmelidir.
Suçun manevi unsuru genel kasttır. Saik önemli değildir. Ancak 6452 sayılı Kanun ile maddenin 2. fıkrasına “hukuka aykırı olarak” ibaresi eklendiğinden ifşa fiilinin hukuka aykırı olduğunu fail tarafından bilinmesi gerekmektedir; yani bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilecektir, olası kastla işlenme olanağı bulunmamaktadır (Gökcan-Artuç s. 4870).
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2022/1756 E. , 2022/4593 K.
- TCK 134
- TCK 134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarının nasıl işlenebileceği
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, TCK’nın 134. maddesinde düzenlenmiştir. Bir özel hayat görüntüsünün ya da sesinin, ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi, TCK’nın 134/1. madde ve fıkrasında; bu kayıtların, taksirle ya da tamamen hukuka uygun elde edilmiş olsa dahi, bilerek, isteyerek ve ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması, TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasında, birbirinden bağımsız iki ayrı suç olarak düzenlenmiştir. İlk fıkradaki suçun oluşması için, görüntüdeki kişinin tanınabilir ya da sesin anlaşılabilir olması gerekmez; özel hayat kapsamına giren seslerin, anlaşılmaz olsa dahi, gizlice kaydedilmesi ilk fıkradaki suçun oluşumu için yeterlidir ve özel hayata ilişkin görüntünün veya sesin kaydedilmesiyle suç tamamlanır. İlk fıkradan farklı olarak, ikinci fıkrada, ifşanın kabulü için, ses veya görüntüyle özel hayatı ihlale uğrayan kişinin anlaşılması, en azından anlaşılabilir olması ya da açıklanması gerekir; ayrıca, özel hayat görüntüsünün veya sesinin, yetkisi bulunmayan kişi veya kişiler tarafından içeriğinin öğrenilmesiyle suç tamamlanır. İlk fıkra açısından, görüntünün veya sesin kaydedilmesi; ikinci fıkra açısından, bu kayıtların ifşa edilmesi yeterli olup, başkaca bir neticenin doğması ve mağdurun zarara uğramış olması gerekmediği gibi, sanığın kaydedilen görüntüleri izlememiş ya da sesleri dinlememiş olmasının suçun oluşumuna bir etkisi yoktur.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2022/637 E. , 2022/1818 K.
- TCK 134
- TCK 134. maddedeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun unsurları
Özel hayat; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bu nedenle, kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmez. Kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibi geçerli olup, kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yapıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat kapsamına dahildir; ancak, süreklilik içermeyen ve özel yaşam alanına dahil olmayan olay ve bilgiler ise bu kapsamda değerlendirilemez. Sonuç olarak, bir olay ya da bilginin, özel hayat kapsamına girip girmediği belirlenirken, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, içinde bulunduğu fiziki çevrenin özellikleri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler göz önüne alınmalıdır.
TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun oluşabilmesi için, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip bir alet kullanılması gerekmeyip, bir özel hayat olayının çıplak gözle seyredilmesi ya da özel hayat kapsamına giren seslerin, anlaşılmaz olsa dahi, gizlice dinlenilmesi yeterlidir.
TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde; bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi eylemi düzenlenmiştir. Kaydedilen görüntüdeki kişinin tanınabilir ya da sesin anlaşılabilir olması gerekmez; özel hayat kapsamına giren seslerin, anlaşılmaz olsa dahi, gizlice kaydedilmesi, bu düzenlemenin uygulanması için yeterlidir. Özel hayata ilişkin görüntü veya sesin kaydedilmesiyle suç tamamlanır; başkaca bir neticenin doğması ve mağdurun zarara uğramış olması gerekmediği gibi, failin kaydedilen görüntüleri izlememiş ya da sesleri dinlememiş olmasının suçun oluşumuna bir etkisi yoktur.
TCK’nın 134. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun oluşabilmesi için, bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, taksirle ya da tamamen hukuka uygun elde edilmiş olsa dahi, ilgilisinin rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması gerekir. İfşanın kabulü için, ses veya görüntüyle özel hayatı ihlale uğrayan kişi anlaşılmalı, en azından anlaşılabilir olmalı ya da açıklanmalıdır. Bu suç, birinci fıkradan bağımsız ayrı bir suçtur.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/1548 E. , 2020/5240 K.
- TCK 134
- Görüntülerin ifşası suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçu
Sanığın, şikayetçi ile beraberlikleri dönemde çekinmiş oldukları ve sanıkla aralarındaki ilişkinin varlığını ve boyutunu kendisinde saklı tutan şikayetçinin özel hayatına ilişkin görüntülerini ve şikayetçinin göğüs bölgesinin çıplak resmini onun rızası dışında ifşa eden sanığın sübut bulan eylemin TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasında düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğuna ilişkin yerel mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/694 E. , 2020/4523 K.
- TCK 134
- Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçu
Sanığın, işlettiği işyerine yerleştirdiği kameralar ile katılanın tadilat için bıraktığı elbiseyi denediği sırada katılanın görüntüsünü kaydetmesi şeklinde sübut bulan eyleminin TCK’nın 134/1-2. cümle, 137/1-b madde ve fıkralarında düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğuna ilişkin yerel mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/2226 E. , 2020/5238 K.
- TCK 134/2, TCK 43/1
- Şikayetçinin kız kardeşine ve kızına çıplak resimlerini göndermek suretiyle özel hayatın giziliğini ihlal suçu
Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, bir dönem birlikte olduğu katılanın rızası ile çektiği çıplak resimlerini katılanın kız kardeşi olan tanık …’ya ve 18 yaşından küçük olan kızı …’ya göndermesi şeklinde sübutu kabul edilen eyleminin bir bütün halinde TCK’nın 44. maddesindeki fikri içtima hükümleri gereğince zincirleme şekilde özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğuna ilişkin yerel mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/572 E. , 2015/10726 K.
- Hüküm : TCK’nın 134/1-1.cümle, 35/1, 62/1, 51/1. maddeleri gereğince mahkumiyet
- Düzenek kurarak başkasının özel hayatının gizliliğinin ihlali suçuna teşebbüs
Oluşa ve dosya kapsamına göre; aynı okulda öğretmen olarak görev yaptıkları katılanın kızına arkadaşlık teklif eden ve teklifine olumlu yanıt alamayan sanığın, katılanın özel yaşam alanına giren görüntüsünü seyretmek veya sesini dinlemek amacıyla katılanın evine yakın mesafede çalışır durumda bıraktığı verici özelliği bulunan düzenek kurduğu, bu düzeneğin fark edilmesinden dolayı, aracında bulunan ve neticeyi gerçekleştirmeye elverişli diğer eşyalarla beraber yakalandığı olayda, Mahkemece sanığın eyleminin, TCK’nın 134/1-1. cümlesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğunun kabülünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/1065 E. , 2015/12066 K.
- Hüküm : TCK’nın 134/2-1.cümle, 29/1, 62/1, 53/1. maddeleri gereğince mahkumiyet
- Eşinin başka bir erkekle çekilmiş fotoğrafını eşinin babasına göndermek suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçu
Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, olay tarihinde resmi nikahlı eşi olarak ayrı yaşadığı katılanın, başka bir erkekle yan yana samimi şekilde çekilmiş görüntülerini, katılanın babasına göndererek ifşa etmesi şeklinde gerçekleşen olayda,
Sanığın ikrarı ve katılanın beyanıyla, katılanın üçüncü kişilerle özel görüntüsünü elinde bulunduran sanığın, görüntüleri katılanın babasına göndererek, katılanın rızası dışında ifşa ettiği anlaşılmakla, sanığın eyleminin TCK’nın 134/2-1. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğunun kabülünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2017/11970 E. , 2018/5193 K.
- Hüküm : TCK’nın 134/1-1. cümle, 62/1, 53/1. maddeleri gereğince mahkumiyet
- Yatak odası penceresinden içeriyi gözetlemek suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçu
Sanığın, gece saat 02:00 sıralarında katılanların yatak odasının penceresinden içeriyi gözetlemesi şeklinde sübutu kabul edilen eyleminin TCK’nın 134/1. madde ve fıkrasında düenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğuna ilişkin yerel mahkemenin kabülünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/1772 E. , 2022/4808 K.
- TCK 134
- Fotoğraflar özel hayata ilişkin görüntü içermiyorsa sanık TCK m.136 gereğince kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu kapsamında cezalandırılmalıdır.
Sanığın kullanıcısı olduğu Facebook hesabında sanık tarafından katılanın rızası olmaksızın yayımlanan fotoğrafların, katılanın başkalarının görmesini ve bilmesini istemeyeceği özel hayatına ilişkin görüntüler olarak kabul edilemeyeceği; ancak, katılanın özel yaşam alanına ilişkin olmayan kişisel veri niteliğindeki fotoğraflarını, hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması nedeniyle hukuka aykırı olduğunda tereddüt bulunmayan bir yöntemle Facebook üzerinden yayımlayan sanığa, iddianamede eyleminin tarif edildiği nazara alınıp, CMK’nın 226. maddesi uyarınca TCK’nın 136/1. madde ve fıkrasının uygulanması ihtimaline binaen ek savunma hakkı tanınıp, sanığın hukuki durumunun verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek ve eylem salt görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilerek, dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle sanık hakkında CMK’nın 223/2-e. madde, fıkra ve bendi gereğince beraat kararı verilmesi, bozma nedenidir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/14208 E. , 2017/5926 K.
- Hüküm : TCK’nın134/2, 62, 53/1-2-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
- Arkadaşlık ilişkisini ispatlayan görüntülerin ifşası suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal.
Sanık ile katılanın bir dönem duygusal arkadaşlık yaptıkları dönemde katılan ile beraber çekilmiş oldukları sanıkla aralarındaki ilişkinin varlığını ve boyutunu kendisinde saklı tutan mağdurun özel hayatına ilişkin görüntülerini onun rızası dışında ifşa eden sanık hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun sübut bulduğuna ilişkin yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2016/10970 E. , 2017/7759 K.
- TCK 134, TCK 226/5
- 18 yaşından küçük çocukların çıplak görüntülerinin ifşa edilmesi müstehcenlik suçu oluşturur.
Sanığın suç tarihi itibariyle 16 yaşında bulunan katılan …‘ya ait çıplak görüntülerin facebook adresinde yayımlanması iddiasının TCK’nın 226/5. maddesinde düzenlenen müstehcenlik suçu oluşturma ihtimali bulunması ve bu suçu inceleme görevinin Yargıtay 18. Ceza Dairesine ait olması nedeniyle dairemizin görevsizliğine, karar verilmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2014/23451 E. , 2015/8787 K.
- TCK 134, TCK 136/1
- Mağdurun yüzünü gösteren resminin ad ve soyadıyla bilikte yayınlanması kişisel verileri yayma suçunu (TCK 136/1) oluşturur.
anılan profilde, mağdurun yüzünü gösteren resminin yayımlandığı anlaşılmış olup, bu resmin, mağdurun özel yaşam alanına ilişkin ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte olmaması, sanığın soruşturma evresindeki mağdurun resmini mağdura ait facebook hesabından temin ettiğine dair savunması ve gerek sanığın gerek mağdurun duruşmada alınan beyanlarına göre bahse konu sahte hesapta sanıkla mağdurun ayrı ayrı çekilmiş resimleri yayımlanmış olup, tarafların birlikteliklerini gösteren özel bir fotoğrafın yayımlandığına ilişkin bir iddiada da bulunulmaması karşısında, mevcut delil durumuna nazaran, mağdurun kişisel veri niteliğindeki resimlerini, isim ve soy ismiyle birlikte hukuka aykırı olarak yayımlayan sanığın eyleminin TCK’nın 136/1. maddesinde tanımlanan verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülüp, yasal ve yeterli olmayan gerekçelere dayalı olarak, sanık hakkında TCK’nın 134/2. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/10411 E. , 2020/7153 K.
- TCK 134, TCK 136/1
- Düğün fotoğraflarının fotoğrafçı tarafından başkalarının görgüsüne sunulması kişisel verileri yayma suçunu (TCK 136/1) oluşturur.
Mağdurun kendi üzerinde damatlık ve eşinin üzerinde gelinlik olup, eşiyle yan yana ve poz vermiş şekilde çektirdiği düğün fotoğrafları, mağdurun başkaları tarafından görülmesini ve bilinmesini istemeyeceği özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte görüntüler olarak kabul edilemeyeceğinden, mağdura ait kişisel veri niteliğindeki fotoğrafları, hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmamasından dolayı hukuka aykırı olduğunda tereddüt bulunmayan bir yöntemle başkalarının görgüsüne sunan sanığa, iddianamede eyleminin tarif edildiği de nazara alınıp, CMK’nın 226. maddesi uyarınca TCK’nın 136/1. madde ve fıkrasının uygulanması ihtimaline binaen ek savunma hakkı tanındıktan sonra, sanık hakkında verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, eylemin yalnızca özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirildiği yetersiz gerekçelerle sanık hakkında beraat hükmü kurulması,
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/2426 E. , 2021/6589 K.
- TCK 134, TCK 136
- Mağdurun poz vermiş şeklindeki fotoğrafı kendi twitter hesabından alınsa bile, yayınlanması kişisel verileri yayma suçunu (TCK m.136) oluşturur.
Mağdura ait twitter hesabında mağdur tarafından paylaşılan mağdurun poz vermiş şekilde çektirdiği fotoğrafın, mağdurun başkalarının görmesini ve bilmesini istemeyeceği özel hayatına ilişkin görüntü olarak kabul edilemeyeceği; ancak, mağdurun özel yaşam alanına ilişkin olmayan kişisel veri niteliğindeki fotoğrafını, hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması nedeniyle hukuka aykırı olduğunda tereddüt bulunmayan bir yöntemle kendi internet hesabında yayımlayan sanık hakkında, iddianamede tarif edilen eyleminden dolayı TCK’nın 136/1. madde ve fıkrasının uygulanması ihtimaline binaen ek savunma hakkı tanındığı da nazara alınıp, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyet hükmü kurulması gerekirken, “…katılanın bahse konu fotoğrafının herkese açık şekilde sosyal paylaşım sitesindeki sayfasında paylaştığı, katılanın herhangi bir kısıtlama yapmaması nedeniyle bu şekilde paylaştığı fotoğrafının başkaları tarafından görülmesinden ve paylaşılmasından rahatsızlık duymadığı, bu nedenle bahse konu fotoğrafın alınmasının ve yorum yapılmasının yüklenen suçu oluşturmayacağı…” biçimindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçelere dayalı olarak yazılı şekilde beraat hükmü kurulması, bozma nedenidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/414
- TCK 134
- Katılanın çıplak fotoğraflarını cadde duvarlarına asan fail, TCK 134. madde gereği özel hayatın gizliliğini ihlal suçu ve TCK 43. gereği cezalandırılmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukuki yarar; özel hayatın gizliliği ve korunması hakkıdır. Kişilerin özel hayatlarının gizliliğinin korunmasını isteme hakları olması nedeniyle bu suçun işlenmesi sonucu özel hayatlarının gizliliği ihlal edilmiş olmaktadır. Ancak suçun oluşabilmesi için bu ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması zorunludur.
Maddenin birinci fıkrasında tanımlanan suçu oluşturan fiil, kişilerin özel hayatının gizliliğinin ihlalidir. Gizliliğin ne şekilde ihlal edildiğinin suçun temel şekli bakımından bir önemi olmayıp bu yönüyle serbest hareketli bir suçtur. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi ise suçun aynı fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenen nitelikli hâlini oluşturacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir. Madde metninde yer alan “ifşa” kelimesi, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde; “gizli bir şeyi açığa çıkarma, yayma” olarak tanımlanmıştır. Özel hayata ilişkin her hususun değil, yalnızca görüntü veya seslerin ifşa edilmesi bu fıkradaki suçun oluşumuna sebebiyet verecektir. Bu görüntü veya sesler, hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olabileceği gibi birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle de elde edilmiş olabilir. Özel hayata ilişkin bu kayıtların, taksirle ya da tamamen hukuka uygun elde edilmiş olsa dahi, bilerek, isteyerek ve ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında ifşa edilmesi, bu bağlamda içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen suçu oluşturacaktır. İfşanın kabulü için, görüntü veya sesin ilgili olduğu kişinin anlaşılması, en azından anlaşılabilir olması ya da açıklanması gerekmektedir. Bu fıkradaki suçun oluşumu için ifşanın hukuka aykırı olması gerekmektedir.
Bu suçlar ancak kasten işlenebilen suçlardan olup suçun oluşumu için saik aranmaz.
Uyuşmazlık konusuyla ilgili TCK’nın “Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” başlıklı 136. maddesi ise; “Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde iken, suç tarihinden sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle suçun cezasının alt sınırı “iki yıla” çıkartılmıştır.
TCK’nın 136. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukuki yarar, genel olarak kişilerin özel hayatı ve hayatın gizli alanı, özelde ise kişisel verilerdir. Bu düzenlemeler ile tüm kişisel veriler koruma altına alındığından kişisel verilerin mutlaka gizli olması zorunlu değildir. Gizli olmayan ve herkes tarafından bilinen kişisel veriler de hukuka aykırı eylemlere karşı korunmalıdır. Zira kişisel verilerin korunmasına ilişkin suçlarda korunan hukuki değer “sır” olmayıp, verinin ilgilisi olan kişinin kişilik haklarıdır.(M. Volkan Dülger, Bilişim Suçları ve İnternet İletişim Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2014, 4. bası, s.579, 588-593) Suçun konusu, kişisel verilerdir. Suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan Kanunlarda, suçun konusunu oluşturan kişisel veriden ne anlaşılması gerektiğine ilişkin bir tanım yer almayıp TCK’nın 135. maddesinin gerekçesinde; “Gerçek kişiyle ilgili her türlü bilgi, kişisel veri olarak kabul edilmelidir. Söz konusu suç tanımında kişisel verilerin bilgisayar ortamında veya kağıt üzerinde kayda alınması arasında bir ayırım gözetilmemiştir.” denilmiştir.
Suç tarihinde sonra 07.04.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren … sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde “Kişisel veri: Kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyİ.ifade eder.” şeklinde tanım yapılmış, maddenin gerekçesinde ise; “Kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi ifade etmektedir. Bu bağlamda sadece bireyin adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi onun kesin teşhisini sağlayan bilgiler değil, aynı zamanda kişinin fiziki, ailevi, ekonomik, sosyal ve sair özelliklerine ilişkin bilgiler de kişisel veridir. Bir kişinin belirli veya belirlenebilir olması, mevcut verilerin herhangi bir şekilde bir gerçek kişiyle ilişkilendirilmesi suretiyle, o kişinin tanımlanabilir hale getirilmesini ifade eder. Yani verilerin; kişinin fiziksel, ekonomik, kültürel, sosyal veya psikolojik kimliğini ifade eden somut bir içerik taşıması veya kimlik, vergi, sigorta numarası gibi herhangi bir kayıtla ilişkilendirilmesi sonucunda kişinin belirlenmesini sağlayan tüm hâlleri kapsar. İsim, telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, genetik bilgiler gibi veriler dolaylı da olsa kişiyi belirlenebilir kılabilme özellikleri nedeniyle kişisel verilerdir.” açıklamasına yer verilmiştir. 28.01.1981 tarihli ve 108 nolu Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Şahısların Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’nin 2/a maddesinde ise; “Kişisel nitelikteki veriler; kimliği belirtilen veya belirtilebilen gerçek kişiyle ilgili tüm bilgileri ifade eder.” denilmiş, 1995 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Topluluğu Veri Koruma Yönergesi’nin 2. maddesinde de kişisel veri; “doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bir gerçek kişi ile ilintili olabilecek ve onu belirlenebilir kılacak her türlü bilgi” olarak belirtilmiştir. Kişilerin, sadece insan olması ve toplumdaki yeri, bazı değerleri kişisel veri hâline getirmektedir. Örneğin; kişinin adı, adresi, kimlik bilgileri, medeni durumu vb. Bunun yanında teknolojik gelişmeler nedeniyle gittikçe karmaşıklaşan toplum hayatındaki bir takım bilgiler de kişisel veri hâline gelmiştir. Örneğin; vatandaşlık numarası, banka hesap numarası, telefon numarası, elektronik posta adresi ve şifresi vb. Dolayısıyla farklı gruplandırmalar bulunmakla birlikte kişisel verilerin iki başlık altında toplanması mümkündür. Birinci grupta; insanın varoluşundan kaynaklanan kişiliğine ait bilgiler, ikinci grupta ise; teknolojinin gelişmesiyle insanın modern toplumda yer alması nedeniyle kendisine verilen ya da çeşitli hizmetlere ulaşmasında kullanılan bilgiler yer almaktadır. Ancak her iki grupta yer alan bilgilerin de kişisel veri olarak hukuk düzenindeki değeri ve korunmaları açısından bir fark bulunmamaktadır. (M. Volkan Dülger, s.577)
TCK’nın 136. maddesindeki “verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” suçu, seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. Hukuka aykırı olarak kişisel verilerin başkasına verilmesi, kişisel verilerin yayılması ve kişisel verilerin ele geçirilmesi şeklindeki seçimlik hareketlerin birinin gerçekleştirilmesiyle suç işlenmiş olacaktır.
“Kişisel verileri bir başkasına verme” seçimlik hareketinde, maddede geçen “başkası” gerçek bir kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilecek, veriler bu kişilere elden, posta ya da internet üzerinden elektronik posta ile vb. şekillerde verilebilecektir. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde “vermek”; «üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek, düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek» şeklinde açıklanmıştır. Bu seçimlik harekette verilerin hukuka uygun ya da aykırı yöntemle elde edilmiş olmasının önemi bulunmamakta olup önemli olan husus verme eyleminin hukuka aykırı olmasıdır.
“Kişisel verileri yayma” seçimlik hareketi de çeşitli şekillerde gerçekleştirilebilecektir; internet üzerindeki bir web sitesinde kişisel verileri yayınlamak, birçok kişiye elektronik posta ile ya da telefondan kısa mesajla göndermek, yazılı ya da görsel medyada yayınlamak gibi. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde “yaymak”; “birçok kimseye duyurmak, çevreye dağılmasına sebep olmak” olarak açıklanmıştır. “Kişisel verilerin ele geçirilmesi” seçimlik hareketi ise kişisel verilerin kayıtlı olduğu belgelerin alınması ya da kayıtlı olduğu bilişim sisteminden ele geçirilmesi vb. şekillerde gerçekleştirilebilecektir. Ele geçirme fiili, başkasının hâkimiyeti altında bulunan bir kişisel verinin, failin hâkimiyeti altına girmesi ile gerçekleşmiş olacaktır.
Bu suçta herhangi bir neticenin gerçekleşmesi aranmadığından maddede sayılan seçimlik hareketlerin yapılmasıyla suç oluşacaktır. Bu açıdan TCK’nın 136. maddesindeki “verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme” soyut bir tehlike suçudur.
Son olarak uyuşmazlığın çözümü açısından fikri içtima üzerinde durulmalıdır. 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnaları ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’da, aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima tek madde hâlinde ve Kanun’un 79.maddesinde düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’da bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin ikinci fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise Kanun’un 44. maddesinde düzenlenmiştir. Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemini” benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağırının cezasının verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir. Bu bağlamda, “tek fiil” veya “bir fiil”den ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Nitekim öğretide de benzer nitelikte görüşler ileri sürülmüştür. (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara, 2016, s.492 vd., Hamide Z., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İ., 2013, s. 462 vd., Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s.653 vb.)
5237 sayılı TCK’nın genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması hâlinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hâllerde bu kuralın uygulanma ihtimali bulunmamaktadır. Nitekim TCK’nın 212. maddesinde, sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.
Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir.
Görüldüğü gibi, kanuni istisnalar dışında, hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla farklı suçun işlenmesi hâlinde, bu suçlardan en ağır cezayı gerektirenin cezasına hükmolunması kanun gereğidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen farklı neviden fikri içtima hükmünün uygulanması için hukuki anlamda tek olan bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması ve işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükmünün uygulanmasının engellenmemiş olması gerekmekte olup anılan maddenin uygulanma şartları arasında “tek suç işleme kastı” koşulunun bulunmadığı, bu itibarla sanığın uzun süre birlikte yaşadığı katılanın kendisinden ayrıldıktan kısa bir süre sonra bir başkasıyla evlenmesine tepki olarak katılanın diz kapağı ile başı arasındaki kısmının görüntülendiği fotoğrafların üzerine, adı ve kızlık soyadı ile evlendikten sonra edindiği soyadı ve telefon numarasını yazarak katılanın iç çamaşırlarına ve geceliğine zımbalayıp katılanın oturduğu bina ile Adapazarı ve Hendek ilçelerindeki bir kısım binalara ve sokaklara bıraktığı olayda; sanığın, katılanın özel yaşam alanı kapsamında bulunan iç çamaşırlarını ve geceliğini ifşa etmesinin TCK’nın 134. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu, katılanın özel hayatına ilişkin fotoğrafları hukuka aykırı şekilde ifşa etmesinin TCK’nın 134. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu, katılanın kişisel veri niteliğindeki ad, soyad ve cep telefonu numarasını hukuka aykırı şekilde yaymasının TCK’nın 136. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturduğu, sanığın gerçekleştirdiği bu eylemlerin, aynı zamanda katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması nedeniyle TCK’nın 125.maddesinin birinci ve dördüncü fıkralar uyarınca alenen hakaret suçunun da oluştuğu, ancak sanığın, üzerinde katılanın kişisel veri niteliğindeki bilgileri bulunan özel hayatına ilişkin fotoğraflarını, katılanın özel yaşam alanı kapsamında kalan eşyasının üzerine zımbaladıktan sonra bunları yayma suretiyle açığa çıkarmaktan ibaret ve hukuki anlamda tek olan fiili ile birden fazla suç oluştuğundan hakkında TCK’nın 44. maddesi uygulanmak suretiyle oluşan suçlardan en ağır cezayı gerektiren TCK’nın 134. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza tayin edilmesi ve katılanın özel hayatına ilişkin fotoğrafları bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda ve değişik yerlerde birden fazla ifşa etmesi nedeniyle hükmolunacak cezada TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılması gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararı isabetli olup haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Öte yandan, farklı neviden fikri içtima koşulların oluşması nedeniyle faile tek bir ceza verilmesi, ancak hükümde fikri içtima ilişkisi içinde bulunan suçlardan her birinin ayrı ayrı gösterilmesi gerekir ise de ortada tek bir fiil bulunması nedeniyle sanık hakkında bu suçlardan cezası en ağır olan TCK’nın 134. maddesinin ikinci fıkrasından hüküm kurulmasıyla yetinilmeli, ayrıca diğer suçlardan hüküm kurulmasına yer olmadığına şeklinde karar verilmemelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/510
- TCK 134
- Sanığın yolsuzluk iddialarıyla ilgili fotoğraflarının haber sitesinde yayınlanması TCK 134’te düzenelenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturmaz.
Anayasamızın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası; “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz” şeklinde olup, maddeye 13.05.2010 gün ve 27580 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5982 sayılı Kanunun 2. maddesiyle; “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir” biçimindeki üçüncü fıkra eklenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı 8. maddesinde de;
“1-Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2-Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir” hükmü bulunmaktadır.
Özel hayata saygı hakkının bir unsurunu da itibarın korunmasını isteme hakkı oluşturmaktadır. Bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verdiği bir kararında;”AİHS 8. maddenin uygulanabilmesi için kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık düzeyine erişmiş olması ve kişinin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkından kişisel olarak yararlanmasına zarar verecek şekilde yapılmış olması gerektiği, öngörülebilir şekilde kişinin kendi eylemleri sonucu ortaya çıkabilecek itibarının zedelenmesi olgusundan şikâyet etmek için sözleşmenin 8. maddesinin ileri sürülemeyeceği demokratik bir toplumda basının başkalarının itibarının korunmasına ve haklarına ilişkin bazı sınırları aşmamak yükümlülüğü altında olmakla birlikte kamuoyunu ilgilendiren her türlü konuda ödev ve sorumluluklarına uygun olarak haber verme ve görüş paylaşma yükümlüğünün de bulunduğu, bu nedenle basın (gazetecilik) özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da, ilgililerin meslek ahlâkına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde iyi niyetli olarak hareket etmelerinin zorunlu olduğu hususlarına” vurgu yapmıştır. (Mater 1. Türkiye, B. No. 54997/08, 16.07.2013)
Uyuşmazlığın çözümlenmesi açısından özel hayatın gizliliğini ihlal suçu ve hukuka uygunluk nedenleri üzerinde de durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 139. maddesi uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı bir suç olarak öngörülen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun düzenlendiği TCK’nın 134. maddesinin suç tarihinde yürürlükte olan hali;
“(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında arttırılır” şeklinde iken, suç tarihinden sonra 02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanun’un 81. maddesiyle; “(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. (2)Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur” biçiminde değiştirilmiştir.
Maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde suçun basit şekli tanımlanmış, konumuza ilişkin ikinci cümlesinde ise özel hayatın gizliliğinin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukukî yarar; özel hayatın gizliliği ve korunması hakkıdır. Kişilerin özel hayatlarının gizliliğinin korunmasını isteme hakları olması nedeniyle bu suçun işlenmesi sonucu özel hayatlarının gizliliği ihlâl edilmiş olmaktadır. Ancak suçun oluşabilmesi için bu ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
5237 sayılı TCK’nın esas aldığı ve suçun bir haksızlık olarak tanımlandığı suç teorisinde suçun unsurları; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır. Uyuşmazlıkla yakından ilgili olan hukuka aykırılık, suçu oluşturan haksızlığın niteliği olup hukuka aykırılık ile kastedilen husus fiilin hukuk sistemiyle çatışması ve hukuk sistemine aykırı olmasıdır. 5237 sayılı Kanunda bazı suç tanımlarında “hukuka aykırı olarak”, “hukuka aykırı başka bir davranışla”, “hukuka aykırı diğer davranışlarla”, “hukuka aykırı yolla”, “hukuka aykırı yollarla” gibi ifadelere yer verilmiştir. Bu ifadelerin geçtiği suçlarda failin, işlediği fiilin hukuka aykırı olduğunu bilmesi, yani bu konuda doğrudan kastla hareket etmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’da hukuka uygunluk sebepleri;
a- Kanun’un hükmünü yerine getirme (m.24/1)
b- Meşru savunma (m.25/1)
c- İlgilinin rızası (m.26/2)
d- Hakkın kullanılması (m.26/1)
Olarak kabul edilmiştir.
Sayılan hukuka uygunluk nedenlerinden Kanun’un hükmünü yerine getirme, ilgilinin rızası ve hakkın kullanılması hususlarının ayrıntılı olarak ele alınmasında fayda bulunmaktadır. Nitekim TCK’nın 134.maddesinin gerekçesinde; “Maddenin ikinci fıkrasında, kişinin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu görüntü veya sesler örneğin soruşturma kapsamında hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olabileceği gibi, birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle elde edilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, elde edilmiş olan bu ses veya görüntü kayıtlarının ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Bu ifşanın hukuka aykırı olması gerekir. Bu bakımdan özel hayata ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada gösterilmesi ve dinlenmesi hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. İfşanın, basın ve yayın yoluyla yapılması, söz konusu suçun nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. “ denilmektedir. TCK’nın 24. maddesinin birinci fıkrasındaki; “Kanun’un hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez” şeklindeki düzenleme ile kanunla verilen görevin yerine getirilmesi bir hukuka uygunluk nedeni olarak öngörülmüştür. Maddede geçen kanun kelimesinden pozitif hukuk metinleri yani yazılı hukuk kuralları anlaşılmalıdır. Kanun hükmünün yerine getirilmesinde, belirli konularda kişiye verilen yetki aynı zamanda o kişinin görevidir. Bu nedenle sözü edilen hukuka uygunluk nedenini görevin ifası kapsamında değerlendirmek gerekir. Zira bir davranışın hukuka uygun olup olmadığını belirlerken yerine getirilen görevin mahiyeti gözönünde bulundurulmalıdır. Kanun’un hükmünü yerine getirme çoğunlukla kamu görevlilerine ait olmakla birlikte bu görevin kamu görevlisi olmayan kişilere de verilmesi mümkündür. Örneğin; kolluk görevlilerinin dışında CMK’nın 90/1. maddesinde yazılı şartlar gerçekleştiğinde herkesin yakalama yetkisi bulunmaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 301-302; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. bası, Ankara, 2013, s. 261-263)
Yazılı hukuk kuralları tarafından açıkça verilmiş bir yetki olmadığı sürece, kişisel verilerin kaydedilmesinde hukuka uygunluktan bahsedilemeyecek ve bu fiil suç teşkil edecektir. Bir diğer hukuka uygunluk nedeni olan ilgilinin rızası, 5237 sayılı TCK’nın “Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası” başlıklı 26/2. maddesinde; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez” şeklindeki düzenleme ile hüküm altına alınmıştır. Sözü edilen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmasına ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyetinin bulunmasına bağlıdır. Yine rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir.(İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 285 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. bası, Ankara, 2013, s. 252 vd.) Konumuzla ilgili son hukuka uygunluk nedeni olan hakkın kullanılmasına gelince; basın hürriyeti Anayasamızın 28. maddesinde; “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz.
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiş, maddenin atıf yaptığı “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddede; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut Kanun’un öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir” hükmüne yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinde de;
“1-Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2-Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir” denilmiştir. Basın özgürlüğü, 26.06.2004 gün ve 25504 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde; “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir” şeklinde düzenleme altına alınmış ve sınırları çizilmek istenilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ifade özgürlüğü konusunda; “demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil etmektedir. 10. maddenin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu, yokluğu halinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. 10. maddede güvence altına alınan bu hak, bazı istisnalara tabi ise de, bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir” demektedir. (Handysıde/ Birleşik Krallık, B.No: 5493/72, 07.12.1976) Ceza Genel Kurulunun 20.03.2007 gün ve 65-70 sayılı kararında da belirtildiği gibi; geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser ortaya koyma haklarıdır.
Temelini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ile Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğü ve bu kapsamda bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser ortaya koyma hakkı, TCK’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez” düzenlemesi kapsamında bir hukuka uygunluk nedenidir. Ancak habere ulaşma, haberi yorumlama ve eleştirme ile haberi kamuya ulaştırmayı kapsayan bu hakkın hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilebilmesi için; haberin gerçek ve güncel olması, haberin kamuyu ilgilendirmesi yani kamuoyunun haberi öğrenmekte menfaatinin bulunması ve haber ile haberin veriliş şeklinin uyumlu olması gereklidir. (Hamide Z., Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul, 2013, 3. bası, s.323; Nur Centel, Hamide Z., Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, İstanbul, 2010, 6. bası, s.336-338; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011, 12. Bası, s.279-282). Nitekim Ceza Genel Kurulunun 24.02.1998 gün ve 386-52 sayılı kararında da aynı hususlara vurgu yapılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
K. Bakkallar, Bayiler ve Kuruyemişçiler Odası üyelerininde bir kısmının oda yönetiminde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla şikâyetçi olmaları üzerine oda başkanı olan katılan hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın kamuoyuna yansımasından sonra, katılanın oda bütçesinden karşılanan bir eğitim toplantısı için gidilen otelin hamamında bir bayana kese yaptırırken, yönetim kurulu üyesi sanık H. tarafından rızası dahilinde çekilen fotoğrafının diğer bir yönetim yönetim kurulu üyesi sanık V. tarafından, katılanın rızası dışında “k.com” isimli internet haber sitesinde köşe yazarlığı yapan sanık A.’ya verildiği, sanık A.’nın da, yolsuzluk iddialarını ve oda bütçesinden karşılanan semineri haber yaparken dava konusu fotoğrafı kullandığı, bu haberin fotoğrafla birlikte sanık S.’nin sahibi ve genel yayın yönetmeni olduğu internet sitesinde, sonrasında da ulusal basında ve çeşitli internet sitelerinde yayımlandığı olayda; basın özgürlüğünün fotoğrafların yayımlanmasını da kapsaması, fotoğraf ile birlikte ilgili haberin basının haber verme hakkı sınırları içerisinde, güncel, görünür gerçeğe ve ölçülülük ilkesine uygun olması, hakkında başkanı olduğu oda ile ilgili yolsuzluk iddiaları bulunan katılanın konumu ve yürüttüğü hizmetin niteliği gereği haberin kamuyu ilgilendirmesi, kamuoyunun haberi öğrenmekte menfaatinin bulunması, haberin veriliş şeklinin haberle uyumlu olması, kullanılan ifadelerin ve yayımlanan fotoğrafın, habere konu olayla düşünsel bağlantısının bulunması karşısında sanığa yüklenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/642 E. , 2022/2234 K.
- TCK 134
- Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda araştırma ve delillerin toplanması
Sanık …’in, 05.12.2014 günü saat 19.53’te, mağdur … tarafından 11.11.2013 tarihinde satın alınan, ancak yapılan arama sonucunda ambalaj kutusu kendi evinde bulunan 357…96 ımeı numaralı Nokia marka telefona taktığı Allan Kıeth adlı şahıs üzerine kayıtlı 0537…87 numaralı GSM hattından, soruşturma evresinde beyanı alınan Aydın isimli kişinin cep telefonuna, mağdur …’le beraber oldukları dönemde çekilmiş mağdurun yarı çıplak fotoğrafını, “Sana bunumarayi verene göster yanılız senin karınında gnderecem merak etme” ibareleri ile birlikte göndererek, TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasındaki görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu işlediği iddialarına konu olayda;
Maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti için, Allan Kıeth adlı şahıs üzerine kayıtlı 0537…87 numaralı GSM hattının, suç tarihinden 1 ay öncesi ve 1 ay sonrasını kapsar şekilde HTS kayıtlarının (arama, aranma, mesaj, baz istasyonu vs.) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan getirtilerek, anılan hattın suç tarihindeki kullanıcısının belirlenmesi, mağdura ait fotoğrafın gönderildiği “Aydın” ile mağdurun 17.09.2015 tarihli duruşmada adını bildirdiği “Muammer” isimli kişilerin tanık olarak beyanlarının alınması, iddianamede sanık ile mağdur arasında yürütüldüğü belirtilen diğer soruşturma dosyasının akıbeti sorularak, mevcut davayla ilgili belgelerin incelenip, onaylı örneklerinin temin edilmesi, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek, iddia ve savunmanın doğruluk derecesi açıklığa kavuşturulduktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik incelemeye ve yetersiz gerekçelere dayalı olarak CMK’nın 223/2-e. madde, fıkra ve bendi gereğince beraat kararı verilmesi, bozma nedenidir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/1607 E. , 2024/1003 K.
- TCK 134
- Cep telefonu tutarak mağdurun etek altı görüntülerini almak özel hayatın gizliliğini ihlal suçu oluşturur.
Sanığın olay günü banka ATM cihazından para çekmek için bekleyen müştekinin arkasından yaklaşarak müştekinin etek altı görüntülerini cep telefonu marifetiyle video kaydetmesi eyleminin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğuna ilişkin yerel mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2021/392 E. , 2024/908 K.
- TCK 134
- Özel hayatın gizliliğini ihlal eden sanık hakkında şartları varsa haksız tahrik hükümleri uygulanabilir.
Katılanın rızası dışında cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin çıplak görüntülerini ifşa eden sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 134/2. maddesindeki görüntü veya seslerin ifşa suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet kararı verilmiş eyleminin kendisi ile evli iken hasta ve bakıma muhtaç çocuklarını bırakarak gidip başka erkeklerle birlikte olmasının oluşturduğu tahrik altında işlendiği kabul edilerek aynı Kanun’un 29. maddesindeki haksız tahrik hükümleri uygulanmıştır.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/1129 Karar: 2017/6742 Tarih: 27.09.2017
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
A-) Hayasızca hareketler suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanık …‘in, gece vakti, 17 yaşındaki mağdur …‘in ailesi ile beraber yaşadığı evin zeminden 1-2 metre yüksekte olan açık penceresine yaklaşıp, uyumakta olan mağduru gizlice gözetlemeye başladığı sırada, parkasının önünü açıp, pantolonun fermuarını çözerek, tanıklar …, … ve … tarafından da görülecek şekilde alenen mastürbasyon yapması biçiminde sübutu kabul edilen eyleminin TCK’nın 225/1. madde ve fıkrasında tanımlanan hayasızca hareketler suçunu oluşturduğuna dair yerel mahkemenin kabulünde dosya kapsamına göre bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sübuta, hükmedilen hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmemiş olmasına dair sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-) Sanığın adli sicil ve arşiv kaydındaki İzmir 18. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 31.10.2011 tarihli, 2011/560 esas, 2011/1756 karar sayılı cinsel taciz suçundan dolayı TCK’nın 105/1,, 43/1,, 52/2-4. madde ve fıkraları gereğince mahkumiyetini içerir ilamla doğrudan hükmedilen 2240 TL’den ibaret adli para cezasının 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 305/2-1. maddesi gereğince kesin nitelikte olduğu ve aynı Kanun’un 305/ son maddesi uyarınca tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeksizin, adli sicil ve arşiv kaydında başkaca ilam bulunmayan sanık hakkında, TCK’nın 58/6-7. madde ve fıkraları uyarınca “mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanmasına” karar verilmesi, kanuna aykırı,
2-) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususlarda aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hüküm fıkrasının C harfiyle gösterilen bölümünün 53. maddenin uygulanmasına dair ilk ve aynı bölümün tekerrür hükümlerinin uygulanmasına dair ikinci paragraflarının hüküm fıkrasından çıkarılarak, yerlerine, “Sanığın kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (d), (e) bentlerindeki hakları kullanmaktan aynı Kanun’un 53/2. maddesi gereğince hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar; TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hakları kullanmak yönünden ise, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından aynı Kanun’un 53/3. maddesi gereğince koşullu salıverilme tarihine kadar, diğer kişiler bakımından TCK’nın 53/2. maddesi gereğince hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına, TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendindeki hak yoksunlukları açısından ise Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesine,” ibarelerinin eklenmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
B-) Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Oluşa ve dosya kapsamına göre; Eskişehir İl Jandarma Komutanlığı Hizmet Muhafız Bölük Komutanlığı emrinde jandarma er olarak askerlik hizmetini yerine getirmekte olan ve 09.12.2011 günü 00.00-02.00 saatleri arasında İl Jandarma Komutanlığı lojmanlarında çevre emniyet nöbetçisi olarak görevlendirilen sanık …‘in, saat 01.55 sularında, 17 yaşındaki mağdur …‘in ailesi ile beraber yaşadığı lojmanın 1. katındaki evin penceresinin açık olduğunu görüp, etrafta bulunan bir bisikleti zeminden 1-2 metre yüksekte olan pencerenin altına dayadıktan ve silahını bıraktıktan sonra, bisikletin üzerine çıkarak, açık olan pencerenin sinekliklerini çıkarıp, perdeyi hafifçe çekerek, içeride uyumakta olan mağduru gizlice gözetlediği olayda,
Mağdurun başkalarınca görülmesini ve bilinmesini istemediği konutu içerisindeki özel yaşantısına müdahalede bulunan sanık … hakkında TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının 1. cümlesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet hükmü kurulmasında; ayrıca, TCK’nın 6/1-c madde, fıkra ve bendinde, “Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi”nin anlaşılması gerektiğinin belirtilmiş olması karşısında, askerlik hizmetini yerine getirmekte olan ve çevre emniyet nöbetçisi olarak görevlendirilen sanığın, kendisine verilen görev gereği sahip olduğu yetkiyi kötüye kullanarak üzerine atılı özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu işlemesinden dolayı sanığa hükmedilen cezada TCK’nın 137/1-a madde, fıkra ve bendi gereğince yarı oranında artırım yapılmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sübuta, hükmedilen hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmemiş olmasına dair sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-) TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının 1. cümlesinde, kişilerin özel hayatının gizliliği ihlal edildiği takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörülmüş iken, suç tarihinden sonra, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 81. maddesiyle yapılan değişiklikle TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının 1. cümlesindeki ceza miktarı bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş olup, TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası gereğince, suçun işlendiği zamandaki kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunun ilgili tüm hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanması ve her iki kanuna göre hükmedilecek sonuç cezalar belirlendikten sonra sanığın lehine olan kanunun tespiti ile lehe kanunun bir bütün halinde uygulanması ve bu durumun kararın gerekçesine yansıtılması suretiyle hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının 1. cümlesi gereğince hükmolunan 6 ay hapis cezasının aynı Kanun’un 137/1-a madde, fıkra ve bendi gereğince yarı oranında artırılması sonucunda 9 ay hapis cezası hükmedilmesi gerektiği de nazara alınmadan, TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının 1. cümlesi gereğince hükmolunan 6 ay hapis cezasının aynı Kanun’un 137/1-a madde, fıkra ve bendi gereğince yarı oranında artırılması sonucunda 1 yıl 6 ay hapis cezası ve TCK’nın 62/1. madde ve fıkrası gereğince 1/6 oranında indirim yapılarak neticeten 1 yıl 3 ay hapis cezası hükmolunarak, sanığın lehine olan düzenleme tespit edilmeden ve hesap hatasından dolayı fazla ceza tayin edilerek hüküm kurulması,
2-) Sanık hakkında tekerrüre esas alınan hükümlülüğe dair 2240 TL adli para cezasının 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 305/2-1. maddesi gereğince kesin nitelikte olması karşısında aynı Kanun’un 305/ son maddesi uyarınca tekerrüre esas alınamayacağının gözetilmemesi, kanuna aykırı,
3-) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 27.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/17252 Karar: 2017/4260 Tarih: 24.05.2017
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
A- ) Hakaret suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Anayasa Mahkemesi’nin 07.10.2009 gün ve 27369 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23.07.2009 gün ve 2006/65 Esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 Sayılı TCK’nın 50 ve 52 . maddeleri ve 765 Sayılı hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2000 TL’ye kadar ( 2000 TL dahil ) adli para cezalarına dair mahkumiyet hükümleri 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı Kanun’un 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olup, 07.10.2010 ila 6217 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar ise mahkumiyet hükümlerinin hiçbir istisna öngörülmeksizin temyizinin mümkün olduğu, 14.04.2011 ve sonrasında ise, doğrudan hükmedilen 3000 TL’ye kadar ( 3000 TL dahil ) adli para cezalarının 5320 Sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğu anlaşılmakla; 22.09.2011 tarihinde hakaret suçundan dolayı doğrudan hükmedilen 2500 TL’den ibaret mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 317. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak REDDİNE,
B- ) Tehdit ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın savunma hakkının kısıtlandığına, eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiğine dair sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- ) Suçların işlendiği 20.07.2010-23.11.2010 tarihlerinin gerekçeli karar başlığına “06/2010” olarak yazılması suretiyle CMK’nın 232/2-c madde, fıkra ve bendine aykırı hareket edilmesi,
2- ) Temel cezalar belirlenirken, TCK’nın 61/1. madde ve fıkrasında yer alan ölçütler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle aynı Kanun’un 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiillerin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddelerde öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerektiği gözetilmeden, suçların işleniş biçimi ve sanığın kastının yoğunluğu dikkate alınarak alt sınır aşılıp hak ve nasafete uygun cezalar hükmedilmesi yerine, temel cezaların asgari hadden tayini,
3- ) TCK’nın 6/1-g madde, fıkra ve bendinde, ceza kanunlarının uygulanmasında, basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınların anlaşılacağının belirtilmesi karşısında, mağdurun özel fotoğraflarını facebook adlı sosyal paylaşım sitesi üzerinden belirsiz sayıda kişinin bilgi ve görgüsüne sunan sanık hakkında, hükmedilen temel cezada, TCK’nın 134/2-2. madde, fıkra ve cümlesi gereğince, yarı oranında artırım yapılması gerektiği gözetilmeden, anılan cümlenin uygulanmaması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı sanığa eksik ceza tayini,
4- ) Sanık istinabe suretiyle Bodrum 4. Asliye Ceza Mahkemesince alınan 14.07.2011 tarihli savunmasında, mahkumiyet kararı verilmesi halinde, lehe olan yasa hükümlerinin uygulanmasını talep ettiği halde, TCK’nın 62. maddesi gereğince hükmedilen cezalarda takdiri indirim yapılması, tehdit suçundan hükmedilen kısa süreli hapis cezasının TCK’nın 50/1. madde ve fıkrası uyarınca adli para cezasına veya seçenek tedbirlere çevrilmesi ya da hükmolunan hapis cezalarının TCK’nın 51. maddesi gereğince ertelenmesi talebini de kapsayan bu istek hakkında bir karar verilmemesi, kanuna aykırı,
5- ) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
6- ) Hükümden sonra 02.12.2016 tarihli ve 29906 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( b ) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve TCK’nın 106/1-1. madde ve fıkrasında tanımı yapılan tehdit suçunun uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası uyarınca; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek, 6763 Sayılı Kanun’un 35. maddesiyle değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirilip, sonucuna göre tehdit suçu açısından sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
7- ) TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasının 1. cümlesinde, kişilerin özel hayatına dair görüntü veya seslerinin ifşası halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüş, aynı maddenin 2. cümlesinde, fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, cezanın yarı oranında artırılacağı düzenlenmiş iken, suç tarihinden ve hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 81. maddesiyle TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasında yapılan değişiklikle, temel ceza miktarı iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş ve ifşanın basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi halinde de aynı cezaya hükmolunacağının belirtilmiş olması; ayrıca, 6352 Sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesinin, “31.12.2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a ) Soruşturma evresinde, 04.12.2004 tarihli ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 . maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b ) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c ) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmüne göre, TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası uyarınca, özel hayatın gizliliğini ihlal suçu açısından sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/ son maddesi uyarınca ceza miktarları yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 24.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/30189 Karar: 2016/2019 Tarih: 09.03.2016
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
I- )Yağma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Yağma suçunun, konut niteliğindeki otel odasında gerçekleşmesi karşısında, sanık hakkında, TCK.nın 149/1-d maddesiyle uygulama yapılması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış;
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın, hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar TCK’nın 53 /1-a-b-c-d-e maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına; ancak, TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverildiği takdirde, kendi altsoyu üzerinde TCK’nın 53/1-c bendinde sayılan hakları kullanmaktan yoksunluğunun sona erdirilmesine karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140- 2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü itiraz ve savunmaları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından TCK’nın 53. maddenin uygulanmasına dair bölüm çıkarılarak yerine, “Sanığın, kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkumiyetinin yasal sonucu olarak, TCK’nın 53/1. maddesinin uygulanması yönünden, ( a, c, d ve e ) bentleri ile ( b ) bendinde yazılı seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına; aynı Kanunun 53/2. maddesinin uygulanması açısından, 53/1.maddesinin ( a, c, d ve e ) bentleri ile ( b ) bendinde yazılı seçme ve diğer siyasi hakları ve aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, ( c ) bendinde yazılı kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini mahkum olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar kullanamamasına” cümlesinin yazılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II- ) Özel hayatın gizliliğini ihlal ve hakaret suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesine gelince;
1- )Sanığın mağdureyle sevişirken onun rızasıyla çektiği görüntüleri, sonradan rızası dışında alıkoymaya devam etmesi ve yine yağma suçunu işlerken “ben geçimimi senin gibi orospulardan sağlıyorum” demek suretiyle, özel hayatın gizliliğini ihlal ve hakaret suçlarını işlediği, ele geçen telefon görüntüleri, mağdurenin aşamalardaki anlatımı ve sanığın yakalanma biçimiyle sübuta erdiği gözetilmeden, dosya içeriğiyle uyumlu olmayan gerekçeyle yazılı biçimde beraat kararı verilmesi,
2- )Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda kullanılan ve içinde görüntüler bulunan telefonun zor alımı yerine sanığa iadesine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan … vekilinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 09.03.2016 tarihinde Üye …‘un muhalefetine karşın oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Evli ve ev hanımı olan katılan 1967, dul olan sanık 1974 doğumludur. Taraflar, Facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde 25 gün önce sanal ortamda tanışmış ve arkadaş olmuşlardır. 29.05.2012 günü ‘de buluşmak için anlaşmışlar; sanık …‘dan, katılan da …‘dan …‘e gelmiş, bu arada saat 8.37 ila 11.01 arasında mesajlaşmış, saat 12.00’de tren istasyonunda buluşmuş, içkili bir lokantada yemek yemiş ve saat 17.00’de cinsel ilişki kurmak için sanığın daha önceden tuttuğu otel odasına gitmişlerdir. Burada rızaları tahtında birlikte olmuşlar; sanık, katılanın rızası ile birlikteliklerini cep telefonundaki kameraya çekmiştir. Cinsel ilişki sonrasında, saat 19.30 sıralarında katılan otelden ayrılmak istediğinde; sanık katılana yönelik olarak yağma ve hakaret suçlarını işlemiştir. Katılan aynı gün saat 23.00’de şikayetçi olmuş, sanık akabinde gözaltına alınmıştır. Olayın yukarıda aktarılan gelişiminde, cinsel ilişki kurmaları şeklindeki birliktelikleri sırasında görüntü alınmasında mağdurun rızası vardır. Rızaya dayalı bu görüntülerde, mağdurun özel hayatının gizliliği ihlal edilmiş değildir. Bu görüntüler ifşa edilmiş de değildir. Yukarıda anlatılan oluşa ve tüm dosya içeriğine göre, TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlâl suçu oluşmamıştır. Keza, sanığın amacı baştan beri yağma olduğundan, katılanın görüntülerini kocasına gönderme ve açıklama tehditi yağma suçunun devamı şeklinde olup, olayda tehdit suçunun özel bir şekli olan şantaj suçu da oluşmamıştır. Açıklanan sebeplerle mahalli mahkemenin özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan verdiği beraat kararı usul ve kanuna uygun olduğundan, onanması gerektiği görüşündeyim.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8457 Karar: 2016/1763 Tarih: 24.02.2016
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Sanık müdafiin kanuni süresinden sonra yaptığı duruşmalı inceleme talebinin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddiyle, incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verilmekle evrak tetkik edildi.
Katılanlar ile katılan … vekillerinin 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçu yönünden temyize hakları bulunmadığından, temyiz istemlerinin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİYLE, incelemenin sanık müdafiin temyizi ile katılanlar vekili ve katılan … vekilinin beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı, kişiler arasındaki konuşmaların kayda alınması, şantaj ( iki kez ) ve hakaret ( iki kez ) suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile tehdit suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiziyle sınırlı olarak yapılmasına karar verilmekle yapılan incelemede gereği düşünüldü:
KARAR : Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan beraat hükmü ile şantaj ( iki kez ) ve 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, beraati ve sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanık müdafii, katılanlar … ve … vekili ile katılan … vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle tehdit suçlarından kurulan beraat hükmü ile şantaj ( iki kez ) ve 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerinin ONANMASINA,
Sanık hakkında katılan …‘e yönelik hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, katılan … vekilinin temyiz itirazları ile sanık müdafiin sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
TCK’nın 53. maddesindekiTCK’nın 53. maddesindeki belli haklardan yoksunluğun kasten işlenen suçlardan verilen hapis cezalarının sonucu olarak uygulanacağı gözetilmeksizin, 5.000 TL adli para cezasına hükmedilen sanık hakkında kanunda belirtilen haklardan yoksunluğa karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümde yer alan TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümün karardan çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Sanık hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde;
Sanığın cinsel ilişkilerin rıza ile meydana geldiğine dair istikrarlı savunması, müşteki …‘nın, mağdureyi 2010 yılı Şubat ayında elinde telefonla yakalamasına karşın mağdurenin sadece sanık ile görüştüğünü belirttiği ancak zora dayalı olduğunu iddia ettiği eylemlerinden bahsetmediği gibi olayın 2010 yılı Eylül ayında ikinci kez müşteki …‘nın mağdureyi sanığa ait cep telefonuyla yakalaması sebebiyle ortaya çıkması, mağdurenin eylemlerin başladığını ifade ettiği 2008 yılı Kasım-Aralık ayı ile şikayet tarihi arasında iki yıla yakın zaman geçmesi, bilirkişi raporları ve tüm dosya içeriğine göre, sanık ile mağdure arasındaki cinsel ilişkinin gerek başlangıç tarihinin mağdurenin onsekiz yaşından küçük olduğu dönemde olduğuna gerekse de bu eylemlerin sanık tarafından mağdureye ait çıplak fotoğrafları ailesine vermekle tehdit etmek suretiyle gerçekleştiği hususunda her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinin anlaşılması karşısında, sanığın atılı suçtan beraati yerine delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,
Sanık hakkında kişiler arasındaki konuşmaların kayda alınması suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Konuşmanın sadece sanık ile katılan arasında geçmesi ve sanığın tarafı olduğu konuşmayı kaydetmesi sebebiyle TCK’nın 133/1-2. maddesindeki; 6352 Sayılı Kanun’un 80. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki TCK’nın 133/3. maddesinin, “Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiillerden biri işlenerek elde edildiği bilinen bilgilerden yarar sağlayan veya bunları başkalarına veren veya diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin eden kişi…cezalandırılır.” hükmü, anılan maddenin gerekçesinde yer alan, “Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların işlenmesi suretiyle elde edildiği bilinen veya böylece elde edildiği kabul edilebilecek olan bilgilerden yarar sağlanması veya bunları başkalarına verilmesi veya bunlardan diğer kişilerin bilgi edinmelerini temin etmek, suç olarak tanımlanmıştır…” açıklamalarıyla birlikte göz önüne alındığında, sanığın mağdure ile arasındaki konuşmalarına dair kayıt, TCK’nın 133/1-2. maddesindeki suç işlenerek elde edilen bilgi niteliğinde kabul edilemeyeceğinden, aynı Kanunun 133/3. maddesindeki kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun oluşmayacağı, ancak sanığın mağdure ile arasındaki cinsel içerikli konuşmaları ve mağdurenin görüntülerini rızası dışında kaydetmesinin ve bunları müşteki …‘ya vermesinin, mağdurenin özel yaşam alanına dair ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte bulunduğunun anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin hem TCK’nın 134/1. maddesinde düzenlenen görüntü veya seslerin kaydedilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal hem de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenen görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu ve sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
Sanık hakkında katılan …‘ya yönelik hakaret suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;
Sanığın, katılan …‘ya çektiği hangi mesajın hakaret içerdiği karar yerinde açıklanmandan, sanık hakkında zincirleme şekilde hakaret suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması,
Kabule göre de,
TCK’nın 53. maddesindekiTCK’nın 53. maddesindeki belli haklardan yoksunluğun kasten işlenen suçlardan verilen hapis cezalarının sonucu olarak uygulanacağı gözetilmeksizin, 5.000 TL adli para cezasına hükmedilen sanık hakkında kanunda belirtilen haklardan yoksunluğa karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafii, katılanlar vekili ile katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1519 Karar: 2015/12946 Tarih: 09.09.2015
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, ölen sanık E. ile katılanın cinsel ilişki anına ait görüntülerini, katılanın rızası dışında tanık İ.’e izletmesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın, katılanın özel görüntüsünü temin edip, onun rızası dışında ifşa ettiği anlaşılmakla, katılan ve tanık İ.’in beyanları ve tüm dosya kapsamından, sanığın sübut bulan eyleminin TCK’nın 134/2-1. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğunun kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, mahkumiyete yeter delil bulunmadığına, sübuta, erteleme, paraya çevirme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanması istemine ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Emanetin 2012/5569 sırasında kayıtlı 1 adet Arçelik marka laptop bilgisayarın sahibine iadesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden müsadere kararı verilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hükmün 4 nolu bendinde yer alan “ 1-)Şüpheli M.. Ö..’den elde edilen 1 adet Arçelik marka laptop bilgisayar, 1 adet Samsung S5620 marka cep telefonu ve içerisinde 4 GB hafıza kartı, Şüpheli N.. K..’e ait Samsung cep telefonu hafıza kartı delil Dvd’si, Şüpheli M.. Ö..’e ait Arçelik Laptop bilgisayardan elde edilenlere ait DVD, M.. Ö..’e ait İphone cep telefonu içerisindeki görüntü DVD’si’nin 54. maddesi gereğince MÜSADERSİNE, aynı emanette kayıtlı; 1 adet Iphone marka cep telefonu, 1 adet fiju marka fotoğraf makinası, 1 adet wento marka cep telefonu’nun sahip M. Ö.’e İADESİNE,” ibaresinin hükümde çıkarılarak yerine “1)Şüpheli M.. Ö..’den elde edilen, 1 adet Samsung S5620 marka cep telefonu ve içerisinde 4 GB hafıza kartı, Şüpheli N.. K..’e ait Samsung cep telefonu hafıza kartı delil Dvd’si, Şüpheli M.. Ö..’e ait Arçelik Laptop bilgisayardan elde edilenlere ait DVD, M.. Ö..’e ait Iphone cep telefonu içerisindeki görüntü DVD’si’nin 54. maddesi gereğince MÜSADERSİNE, aynı emanette kayıtlı; 1 adet Arçelik marka laptop bilgisayar, 1 adet Iphone marka cep telefonu, 1 adet fiju marka fotoğraf makinası, 1 adet wento marka cep telefonu’nun sahip M. Ö.’e İADESİNE” ibaresinin yazılması, suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün düzeltilerek ONANMASINA, 09.09.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/81 Karar: 2015/7817 Tarih: 11.05.2015
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Sanığın, katılanın kaynanası olduğu ve katılan tarafından sanığın oğlu N…’ye karşı açılan boşanma davası nedeniyle katılanın ve sanığın oğlunun ayrı yaşadıkları, sanığın, oğlundan ayrı yaşayan katılanın yanında küçük oğlu olduğu halde başka erkeklerle birlikte yolda yürürken fotoğrafını çekmesi şeklinde gerçekleşen olayda,
Sanığın, katılanın başka erkeklerle birlikte yürürken fotoğraflarını çekme eyleminin TCK’nın 134/1-2. cümlesinde düzenlenen özel hayata ait görüntüleri kaydetme suçunu oluşturduğu, ancak; bahse konu fotoğrafların sanığın oğlu ile katılan arasında görülen boşanma dosyasına delil olarak sunulması eyleminde, sanığın, oğlu ile gelini arasında görülen boşanma davasındaki katılanın oğluna karşı sadakat yükümlülüğünü yerine getirmediği iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan beraatine karar verilmesi gerekirken, kişilerin huzur ve sükunu bozma suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 11.05.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/9669 Karar: 2014/3760 Tarih: 17.02.2014
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Sanıkların üzerlerine atılı kişilerin huzur ve sükunu bozma suçundan yapılan yargılamaları sonunda, sanıklara yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmadığının kabulüyle sanıklar hakkında kurulan beraat hükümlerinin temyiz edilmediği ve anılan beraat hükümlerinin kesinleştiği belirlenerek yapılan incelemede:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafiinin takdiri indirim maddesinin uygulanmamasına, hükmedilen cezaların ertelenmemesine ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
Belirli veya belirlenebilir bir kişiye ait her türlü bilginin, hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, TCK’nın 135. maddesinde “Kişisel verilerin kaydedilmesi” başlığı altında suç olarak tanımlanmış olup, eylemin; kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle gerçekleşmesi hali, aynı Kanunun 137. maddesinde cezada artırım nedeni olarak öngörülmüştür.
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun maddi konusunu oluşturan “kişisel veri” kavramından, kişinin, yetkisiz üçüncü kişilerin bilgisine sunmadığı, istediğinde başka kişilere açıklayarak ancak sınırlı bir çevre ile paylaştığı nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir; ancak, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler, yasal anlamda “kişisel veri” olarak değerlendirilemez, aksinin kabulü; anılan maddenin uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçlar doğurur, bu nedenle, bir kişisel bilginin, açıklanan anlamda “kişisel veri” kabul edilip edilmeyeceğine karar verilirken, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da tespit edilmesi gerekir.
Ayrıca; bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, “kişisel veri” olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesinin, bilgisi dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde; rızası dışında ifşa edilmesi; yani, yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması TCK’nın 134/2. maddesinde özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında düzenlendiğinden, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü, fotoğrafı ya da sesi, yasal anlamda, TCK’nın 135. maddesi kapsamında kişisel veri olarak değerlendirilemez.
Kişinin özel yaşam alanı içerisinde yer almayan görüntüsü, fotoğrafı ya da sesinin rızaya aykırı olarak kaydedilmesi veya kullanılması ise, kişilik hakkının ihlali olarak değerlendirilebilir ve sanığın suç oluşturmayan eylemi özel hukuk yaptırımlarına konu olabilir.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; katılan F..ile sanık A.. aynı mevkide eczane işletmekte olup, sanık A.. eşi olan diğer sanık A.. işyerinde işçi olarak çalıştığı ve sanıklarla katılan arasında ticari rekabet ve önceye dayalı husumet bulunduğu, sanıkların, katılan F..eczanesini hangi saatte açıp, hangi saatte kapattığı, hafta sonu çalışıp çalışmadığı, gelen müşterilerinin sayısı ve kim oldukları, hangi arkadaşlarının onu ziyaret ettiği gibi hususları tespit etmek amacıyla, iş yerinin çatı katına yerleştirdikleri güvenlik kamerasının yönünü, katılan F.. işlettiği eczaneye doğru çevirip, sürekli çekim yaparak elde ettikleri görüntüleri, kameranın bağlı bulunduğu bilgisayara kaydettikleri iddia ve kabulüne konu olayda,
Şikayete konu görüntülerin kaydedildiği bilgisayara ait hard disk üzerinde yapılan inceleme sonucu hazırlanan 07.09.2010 tarihli bilirkişi raporu ve dosya içeriğine göre; sanıklar tarafından iş yerine yerleştirilen iki adet güvenlik kamerasının 01.07.2008 tarihinden itibaren kendi eczanelerinin iki farklı alanındaki görüntüleri çekmeye başladığı, katılan F..eczanesini açtığı 07.11.2008 tarihinden 13 gün sonra ise kamera sayısının üçe çıktığı, üçüncü kameranın yönünün, önceleri yüksek bir yerden, daha sonra ise daha düşük bir konumdan, katılan F.. tarafından işletilmekte olan karşı eczaneyi görecek şekilde ayarlandığı anlaşılmakta ise de,
Katılanın işlettiği eczanenin dış kısmını, zaman zaman eczane önünde duran ya da eczaneye giriş-çıkış yapan insanlarla ve zaman zaman kepenkleri indirilmiş halde gösteren görüntüler, katılana ait “kişisel veri” olarak kabul edilemeyeceği gibi, söz konusu görüntülerin, katılanın özel yaşam alanına ilişkin ve özel hayatının gizliliğini ihlal edecek nitelikte olmadığı da nazara alındığında, sanıkların üzerlerine atılı kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan beraatlerine karar verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle, sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de:
1- Hükümlerin esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, sanıklara hükmedilen hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, sanıklar hakkında belirlenen tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine aykırı hareket edilmesi,
2- Katılanın maddi bir zararının tespit edilmediği olayda, kişilik özellikleri olumlu değerlendirilerek, hükmedilen 1 yıl hapis cezaları adli para cezasına çevrilen ve dosya içeriğindeki delillere göre olumsuz bir kişiliği belirlenemeyen sabıkasız sanıklar hakkında, 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasına eklenen, “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” düzenlemesi de nazara alınıp, sanıkların kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyecekleri hususunda ulaşılacak kanaate göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenlemenin uygulanıp uygulanmamasına karar verilmesi gerekirken, “Sanıkların dosya kapsamına göre yeniden suç işlemeyecekleri konusunda mahkememizde olumlu kanaat oluşmaması nedeniyle suç işleme eğilimlerinin olumsuz olarak değerlendirilmesi nedeniyle” şeklindeki soyut ibarelere dayalı olarak sanıklar hakkındaki hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmamasına karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 17.02.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/65 Karar: 2011/40855 Tarih: 07.12.2011
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
5237 Sayılı T.C.K.nun 53. maddesinin uygulandığı karar yerinde belirtilmemiş ise de; hapis cezasına mahkumiyetin yasal sonucu olarak infaz aşamasında dikkate alınması mümkün görülmüştür.
Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olduğu anlaşıldığından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için aranan 5271 Sayılı C.M.K.’nun 231/6. maddesinin ( a ) bendinde yazılı “kasıtlı bir suçtan mahkum olmama” koşulunun bulunmaması sebebiyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği belirlenerek yapılan incelemede;
Sanığın Pendik 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 23.6.2004 tarih ve 2004/41 E - 511 K sayılı ilamıyla kasıtlı suçtan mahkumiyetinin 5237 Sayılı T.C.K.nun 58/1-2-b madde ve fıkraları gereğince tekerrüre esas olması sebebiyle hükmolunan cezanın aynı maddenin 6. fıkrası gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.
Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- ) Sanığın, yakınana ait konutun eklentisi sayılan bahçe içerisindeki odunluk tabir edilen yere girip yanan banyo ışığı ve su sesinden birinin banyo yaptığını düşünerek, cep telefonunu banyo penceresinin aralık olan yukarı kısmından içeri tutmak suretiyle içerisini görmeden ve daha önce hiç tanımadığı halde banyo yapmakta olan mağdurenin çıplak görüntülerini kaydetmesi şeklindeki eyleminin, mağdurenin gizli yaşam alanına girerek başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının saptanması sebebiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu düzenleyen 5237 Sayılı T.C.K.nun 134. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının 2. cümlesi kapsamında değerlendirilmesi gerekip gerekmediğinin tartışılmaması,
2- ) Kabule göre de; Adli sicil kaydında yer alan önceki mahkumiyetin adli para cezasına dair olması karşısında, 5237 Sayılı T.C.K.nun 51/1 madde ve fıkrasının ( a ) bendine göre tayin olunan cezanın ertelenmesine yasal engel bulunmadığı belirlenen sanık hakkında ertelemeye yer olmadığına karar verilirken; “sanığın suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlığını” irdeleyen yasal ve yeterli gerekçe gösterilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, C.M.U.K.326/son maddesi gereğince kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 07.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/4883 Karar : 2018/10800 Tarih : 14.11.2018
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık …‘ın, … Metro İstasyonunda yürüyen ve buradaki merdivenleri kullanarak dışarı çıkış yapmakta olan mağdurlar … ve …‘ya yaklaşıp, kamera fonksiyonunu açık halde bıraktığı cep telefonunun çekim yönünü, mağdurların etek altına odaklayarak, onların bilgisi ve rızası dışında, erojen bölgelerinin görüntülerini video olarak kaydetmesi biçiminde sübut bulan eyleminin TCK’nın 134/1. madde ve fıkrasında tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğuna, aynı suçun mağdurlara karşı tek bir fiille işlenmesi nedeniyle zincirleme suç koşullarının gerçekleştiği gözetilerek sanık hakkında TCK’nın 43/2. maddesi yollamasıyla aynı kanunun 43/1. maddesinin uygulanmasına, suçta kullanıldığı anlaşılan ve sanıktan ele geçirilen 1 adet cep telefonunun sim kartıyla birlikte TCK’nın 54/1. madde ve fıkrası gereğince müsaderesine ilişkin yerel mahkemenin kabulünde dosya kapsamına göre bir isabetsizlik görülmemiş; Anayasa Mahkemesinin, TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına ilişkin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete`de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilebileceği değerlendirilmiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sanığa atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığına, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının isabetsiz olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 14.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3063 Karar : 2018/8716 Tarih : 26.09.2018
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın 2010 yılında katılanın çıplak görüntülerini çekmesi eylemi nedeniyle zaman aşımı süresi içerisinde karar verilebileceği değerlendirilerek yapılan incelemede:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin, sanık hakkında beraate karar verilmesi gerektiğine ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, katılanın üst tarafında sadece sütyen bulunan çıplak görüntülerinin ifşa edilmesine neden olduğu olayda;
1- Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli, 2014/14-603-2015/66 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; katılanın cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin çıplak görüntülerini, onun bilgisi dışında, ifşa edilmesine neden olan sanığın eyleminde TCK’nın 134/2. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yanı sıra toplumun sahip olduğu ortak ar ve haya duygularını, yerleşik edep kurallarını incitici ve genel ahlâka aykırı nitelikteki videonun çekildiği sırada 15 yaşındaki katılana ait müstehcen görüntünün yayımlanması nedeniyle 226/5 maddesinde düzenlenen müstehcenlik suçunun da oluştuğu, bir fiili ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın, TCK’nın 44. maddesi gereğince, daha ağır cezayı gerektiren müstehcenlik suçundan cezalandırılması, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Kabul ve uygulamaya göre de;
a) Sanığın katılana ait çıplak görüntüyü birden fazla kişiye göndermesi nedeniyle, sanık hakkında TCK 43. maddesindeki zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması suretiyle eksik ceza tayini,
b) Uzlaşma kapsamında olan özel hayatın gizliliğini ihlal suçu hakkında soruşturma aşamasında CMK’nın 253. maddesi gereğince uzlaştırma işlemi sağlanmadan kamu davası açılması, yargılama aşamasında da aynı Kanun’un 254. maddesi uyarınca bu eksikliğinin giderilmemesi,
c) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 26.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/10755 Karar : 2018/4828 Tarih : 25.04.2018
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Katılan sanık …‘nin, evli olan sanık … ile arkadaşlık kurup, beraber oldukları dönemde cep telefonuna kaydettiği sanık …‘ın bilgisi dahilinde çekilen sanık …‘a ait biri tamamen çıplak toplam üç adet fotoğrafı, sanık …‘ın resmi nikahlı eşi olan tanık … cep telefonuna göndermesi eyleminden dolayı katılan sanık … hakkında, TCK’nın 134/2. madde ve fıkrası gereğince 2 yıl ile 5 yıl arasında hapis cezası tayin ve takdir etmek durumunda olan yerel mahkemece, “suçun işleniş biçimi, sanığın kastının derecesi ve yoğunluğu, suçun işlenmesindeki özellikler, ifşa edilen görüntülerin niteliği” biçimindeki gerekçelerle 2 yıl 4 ay hapis cezası olarak belirlenen temel cezanın, TCK’nın 3/1. madde ve fıkrası uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı, adalet ve hakkaniyete uygun olduğu anlaşıldığından, tebliğnamedeki temel cezanın asgari hadden belirlenmesi gerektiğinin gözetilmediği düşüncesiyle katılan sanık … hakkında görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı kurulan hükmün bozulmasını öneren görüşe iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan sanık … müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile değişik CMK’nın 253/1-a madde, fıkra ve bendi ile TCK’nın 139/1. madde ve fıkrası gereğince uzlaşma kapsamında olan katılan sanık … hakkındaki görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı soruşturma evresinde CMK’nın 253. maddesi uyarınca katılan sanık … ile sanık … arasında uzlaştırma işlemi sağlanmadan dava açılması, yargılama aşamasında da aynı Kanun’un 254. maddesi uyarınca bu eksikliğin giderilmemesi,
2- Sanık …‘a yüklenen suçların işleniş biçimine, zamanına, gerçekleşme şekillerine göre; uzlaştırma kapsamına giren hakaret suçunun, bu kapsama girmeyen tehdit suçuyla birlikte işlendiği dikkate alındığında, karar tarihinden sonra 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve TCK’nın 106/1. madde ve fıkrasında tanımı yapılan tehdit suçunun uzlaşma kapsamına alınması, tehdit suçuyla birlikte işlenmesi nedeniyle CMK’nın 253/3. madde ve fıkrasına 26.06.2009 tarihli 5918 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle eklenen ve 09.07.2009 tarihinde yürürlüğe giren “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.” hükmü gereğince suç tarihi itibariyle uzlaşma hükümleri uygulanamayan hakaret suçu açısından da 6763 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik uyarınca uzlaştırma önerisinde bulunulmasının gerektiğinin anlaşılmış olması karşısında, TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası uyarınca; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek, 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirilip, sonucuna göre sanık …‘ın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
3- Kabul ve uygulamaya göre de:
a) Katılan sanık …‘nin, sanık …‘ın eşi ile aralarının kötü olduğunu, ciddi bir ilişki düşündüğünü ve kendisine değer verdiğini söylemesi nedeniyle onunla arkadaş olup, birlikte olmalarına rağmen ilerleyen süreçte adı geçen sanığın evliliğini devam ettirip, eşinden gizli olarak görüşmeye devam etmek istemesinden dolayı kandırıldığını anlayarak sanık …‘a ait cinsel içerikli görüntüleri sanık …‘ın resmi nikahlı eşi olan tanık … cep telefonuna gönderdiğini beyan etmiş olması, sanık …‘ın ise eşini aldatmasından dolayı pişmanlık duyup katılan sanık … ile olan ilişkilerini bitirmek istemesinin ardından katılan sanık …‘nin kendisine ait özel görüntüleri eşine gönderdiğini ve kendisinin de eşi ile boşanma aşamasına gelmesi nedeniyle sinirlenerek katılan sanık …‘ye tehdit ve hakaret içeren mesajlar gönderdiğini ifade etmesi karşısında, katılan sanık … tarafından sanık …‘ın eşine gönderilen “Ankara’ya birlikte gittik, … da vardı, avukata bile götürdü utanmadan beni, kör olmuşum, çok sevdim, ama hikayenizi öğrenince utandım sizden, afedersiniz” biçimindeki mesajda yer alan açıklamaların doğruluğu da araştırılıp, mevcut deliller irdelenerek, olayın çıkış nedeni ve gelişimi ile ilk haksız eylemin kimden geldiğine ilişkin bir değerlendirmede bulunulup sonucuna göre katılan sanık … ve sanık … hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarihli, 2002/238-367 sayılı kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu ceza dairelerinin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında kabul edildiği üzere, ilk haksız eylemin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediği takdirde, şüpheli kalan bu hal nedeniyle hem katılan sanık … hem de sanık … lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekirken, sanık …‘ın, katılan sanık … tarafından özel görüntülerinin ifşa edilmesinden dolayı haksız tahrik altında hakaret ve tehdit suçlarını işlediği kabul edilip, katılan sanık … açısından haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmaksızın, eksik incelemeye ve yetersiz gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi,
b) Katılan sanık … hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, katılan sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 25.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/7454 Karar : 2018/3985 Tarih : 4.04.2018
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Dosya kapsamına göre, sanık …‘un, arkadaşlık tekliflerine olumlu yanıt vermeyen ve çeşitli adli uyuşmazlıklardan dolayı aralarında husumet bulunan mağdur …‘nin peşinden giderek, sürekli gözetimi altında tuttuğu mağdurun görüntüsünü cep telefonu ile kaydetmeye başladığı, toplu taşıma merkezinde arkadaşı ile birlikte dolmuş beklediği esnada görüntüsünün kaydedildiğini fark eden mağdurun, yanına doğru gelen sanığa, çekime rıza göstermediğini ısrarla ifade etmesine rağmen sanığın, mağdurun “mahremiyet” beklentisini önemsemeksizin çekime devam edip mağdurun özel hayatına ağır ve haksız müdahalede bulunduğu, daha sonra da bu video görüntüsünü, mağdurun bilgisi dışında, “Saldırı anı” ibareleri ile birlikte twitter hesabında yayımladığı olayda;
Bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesinin, TCK’nın 134/1. madde ve fıkrasında, bu kayıtların, taksirle ya da tamamen hukuka uygun elde edilmiş olsa dahi, ilgilisinin bilgisi ve rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulmasının, TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasında, birbirinden bağımsız iki ayrı suç olarak düzenlendiği gözetilmeden, iddianamede tarif edilen ve sübut bulan eylemlerinden dolayı sanık hakkında TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 2. cümleleri; aynı maddenin 2. fıkrası gereğince iki ayrı hüküm kurulması gerekirken, yalnızca TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasındaki görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet hükmü kurulması, temel ceza belirlenirken, TCK’nın 61/1. madde ve fıkrasında yer alan ölçütlerden suçun işleniş biçimi ve sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı nazara alınarak, aynı Kanun’un 3/1. madde ve fıkrası uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, asgari hadden ceza tayini, TCK’nın 51/1-(b) madde, fıkra ve bendi uyarınca, sanığın suçu işledikten sonra yargılama sürecinde pişmanlık duyup duymadığı irdelenip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği gözetilmeden, sanığa hükmolunan hapis cezasının yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle ertelenmesine karar verilmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni olarak kabul edilmemiş, uzun süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında, TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer alan velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından hak yoksunluğunun kendi alt soyu bakımından uygulanmamasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinin, Anayasa Mahkemesinin TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına ilişkin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı ile birlikte infaz aşamasında dikkate alınabileceği değerlendirilmiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiğine, suçun unsurlarının oluşmadığına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, eleştiri dışında, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 04.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/9333 Karar : 2017/7647 Tarih : 18.10.2017
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
1- Şantaj, tehdit ve cinsel taciz suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde:
Anayasa Mahkemesinin, TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına ilişkin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilebileceği değerlendirilerek yapılan incelemede:
Sanık hakkında TCK’nın 107. maddesinde düzenlenen şantaj suçundan hüküm kurulurken adli para cezası belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin cezalandırılmaya yeterli delil bulunmadığına, hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmamasına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, eleştirilen husus dışında, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA,
2- Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin cezalandırılmaya yeterli delil bulunmadığına, hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmamasına ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, katılanın kendisine gönderdiği çıplak resimleri internette yayımladığı iddia ve kabul edilen olayda,
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli, 2014/14-603-2015/66 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; katılanın cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin çıplak görüntülerini, onun bilgisi dışında, internetten yayımlayan sanığın eyleminde TCK’nın 134/2. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yanı sıra toplumun sahip olduğu ortak ar ve haya duygularını, yerleşik edep kurallarını incitici ve genel ahlâka aykırı nitelikteki 13 yaşındaki katılana ait müstehcen görüntünün yayımlanması nedeniyle 226/5 maddesinde düzenlenen müstehcenlik suçunun da oluştuğu, bir fiili ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın, TCK’nın 44. maddesi gereğince, daha ağır cezayı gerektiren müstehcenlik suçundan cezalandırılması, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan gerekçelere dayalı olarak, sanık hakkında, TCK’nın 134/2. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
Kabul ve uygulamaya göre de;
1-TCK’nın 134/2. maddesinin 1. cümlesinde, kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerinin ifşası halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüş, aynı maddenin 2. cümlesinde, fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, cezanın yarı oranında artırılacağı düzenlenmiş iken, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 81. maddesi ile TCK’nın 134/2. maddesinde yapılan değişiklikle, temel ceza miktarı iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş ve ifşanın basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi halinde de aynı cezaya hükmolunacağının belirtilmiş olması karşısında, TCK’nın 7/2. maddesi gereğince, suçun işlendiği zamandaki kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunun ilgili tüm hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanması ve her iki kanuna göre hükmedilecek sonuç cezalar belirlendikten sonra sanığın lehine olan kanunun tespiti ile lehe kanunun bir bütün halinde uygulanması ve bu durumun hükmün gerekçesine yansıtılması suretiyle hüküm tesisi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında TCK’nın 134/2. maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası tayin edildiği belirtilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması kanuna aykırı,
2-Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 18.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2720 Karar : 2017/7643 Tarih : 18.10.2017
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Müstehcenlik suçundan suça sürüklenen çocuk Seren Niğdeli’in beraatine ilişkin hüküm ile verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan suça sürüklenen çocuk …‘un mahkumiyetine ilişkin hüküm, katılan vekili ve suça sürüklenen çocuk … müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1- Suça sürüklenen çocuk Seren Niğdeli’nin müstehcenlik suçundan beraatine ilişkin hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde:
Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin atılı suçun oluştuğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,
2- Suça sürüklenen çocuk …‘un verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, suça sürüklenen çocuk müdafiinin bir nedene dayanmayan temyiz talebine ilişkin, katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Oluşa ve dosya kapsamına göre; suça sürüklenen çocuğun, katılanın çıplak görüntülerini facebookta yayımladığı iddia ve kabul edilen olayda,
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli, 2014/14-603-2015/66 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; katılanın cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin çıplak görüntülerini, onun bilgisi dışında, facebooktan yayımlayan suça sürüklenen çocuğun eyleminde TCK’nın 134/2. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yanı sıra toplumun sahip olduğu ortak ar ve haya duygularını, yerleşik edep kurallarını incitici ve genel ahlâka aykırı nitelikteki 14 yaşındaki katılana ait müstehcen görüntünün yayımlanması nedeniyle 226/5 maddesinde düzenlenen müstehcenlik suçunun da oluştuğu, bir fiili ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan suça sürüklenen çocuğun, TCK’nın 44. maddesi gereğince, daha ağır cezayı gerektiren müstehcenlik suçundan cezalandırılması, özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek dosya kapsamıyla uygun olmayan gerekçelere dayalı olarak, suça sürüklenen çocuk hakkında, TCK’nın 136/1. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
Kanuna aykırı olup, suça sürüklenen çocuk müdafiinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 18.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5187 Karar : 2017/7630 Tarih : 18.10.2017
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
A) Yargılama giderlerinin tahsiline dair ek karara ve tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanık hakkında tehdit, şantaj ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından 03.02.2016 tarihli karar ile mahkumiyet hükümleri kurulmak suretiyle esas hakkında karar verilerek dosyadan el çekildikten ve hükümler temyiz edildikten sonra dosyanın tekrar ele alınarak esas kararda hüküm altına alınması unutulan bazı yargılama giderlerinin sanıktan alınmasına dair 17.03.2016 tarihli ek karar hukuki değerden yoksun ve yok hükmünde olup, temyiz isteminin konusunun olmadığı,
Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 gün ve 27369 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23.07.2009 gün ve 2006/65 Esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 sayılı TCK’nın 50 ve 52. maddeleri ve 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2000 TL’ye kadar (2000 TL dahil) adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümleri 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı Kanun’un 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olup, 07.10.2010 ila 6217 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar ise mahkumiyet hükümlerinin hiçbir istisna öngörülmeksizin temyizinin mümkün olduğu, 14.04.2011 ve sonrasında ise, doğrudan hükmedilen 3000 TL’ye kadar (3000 TL dahil) adli para cezalarının 5320 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğu, dolayısıyla yerel mahkemece 03.02.2016 tarihinde tehdit suçundan dolayı doğrudan hükmedilen 600 TL’den ibaret mahkumiyet hükmünün kesin nitelikte olduğu anlaşıldığından,
Sanık müdafiinin 17.03.2016 tarihli ek karara ve tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak REDDİNE,
B) Şantaj ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
1- Dairemizin 04.11.2015 tarihli bozma ilamı üzerine duruşma açılmasına karar verildikten sonra sanığa, sanık müdafiine, katılana ve katılan vekiline duruşma günü bildirilmeksizin ve bozmanın sanık aleyhine de olması karşısında sanığın bozma ilamına karşı diyeceklerinin tespiti gerektiği nazara alınmaksızın tarafların yokluğunda karar verilmek suretiyle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 326. maddesine aykırı hareket edilmesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de:
a) Dairemizin 04.11.2015 tarihli bozma ilamında vurgulanmasına ve bozma ilamına uyulmasına rağmen sanığın hangi eyleminin şantaj suçunu oluşturduğu açıklanmaksızın ve deliller tartışılıp değerlendirilmeksizin, önceki kararda yer alan ibarelerin tekrarı ile yetinilerek yasal gerekçeden yoksun şekilde şantaj suçundan dolayı mahkumiyet hükmü kurulması,
b) Sanık müdafii 20.05.2013 hakim havale tarihli esasa ilişkin savunmalarını içeren dilekçesinde, mahkumiyet kararı verilmesi halinde, seçenek yaptırımlara başvurulmasını talep ettiği halde, şantaj suçundan hükmedilen kısa süreli hapis cezasının TCK’nın 50/1. madde ve fıkrası uyarınca adli para cezasına veya seçenek tedbirlere çevrilmesi talebini kapsayan bu istek hakkında bir karar verilmemesi,
c) TCK’nın 134. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında birbirinden bağımsız iki ayrı suç düzenlendiği gözetilmeksizin, sanık hakkında görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı TCK’nın 134/2. madde ve fıkrası gereğince 2 yıl hapis cezası belirlendikten sonra, aynı Kanun’un 134/1. madde ve fıkrası gereğince hükmedilen cezada bir kat artırım yapılarak sanığa 4 yıl hapis cezası hükmedilmesi suretiyle hükmün karıştırılması,
d) Bozma kararı öncesi özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan hükmedilen 2 yıl hapis cezasına ilişkin ilk hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi nedeniyle sonuç ceza miktarının sanık lehine kazanılmış hak teşkil edeceği gözetilip, 1412 saylı CMUK’un 326/son madde ve fıkrası uyarınca kazanılmış hak nedeniyle infazın 2 yıl hapis cezası üzerinden yapılacağının belirtilmesi ile yetinilmesi gerekirken, sonuç cezanın 2 yıl hapis cezası olarak tayin edilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeksizin hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 18.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2650 Karar : 2017/7389 Tarih : 11.10.2017
-
TCK 134. Madde
-
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sanığın suç işleme kastıyla hareket etmediğine ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Dosya kapsamına göre; market işleten sanık …‘nın, aynı mahallede oturan ve müşterisi olan mağdur …‘nın üvey kızı …le evlenip evlenmeyeceğine dair 2012 yılı Haziran ayında mağdurla market içerisinde yaptıkları aleni olmayan konuşmaları ve mağdurun akrabaları başta olmak üzere başka kişiler hakkındaki olumsuz açıklamalarını gizlice kaydedip, mağdurun üvey kızı ile ilişkisi olduğuna dair dedikoduları işitmesi ve mağdurun üvey kızının bir başkası ile evlenmesi üzerine, mağdurun üvey kızına ilgi duymadığına, onunla bir ilişkisinin bulunmadığına, aksine, mağdurun kendisine baskı yaparak üvey kızıyla evlendirmeye çabaladığına ilişkin iddialarını ispatlamak amacıyla, ses kaydını, arkadaşları ve mağdurun eşinin akrabaları olan tanıklar …, … ve ……, 2013 yılı içerisinde ayrı ayrı dinlettiği ve ses kaydının içeriğinin ifşa edilmesi nedeniyle mağdurun ailevi sorunlar yaşadığı olayda;
Sanık tarafından sadece mağdurla yüz yüze yapılan, bir üçüncü kişinin dahil olmadığı konuşmaların kaydedilmesi karşısında, TCK’nın 133. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları bir aletle dinleme veya bir ses alma cihazı ile kaydetme ve sanığın tarafı olduğu konuşmayı kaydetmek suretiyle elde ettiği verileri ifşa etmesi karşısında, aynı Kanun’un 133. maddesinin 3. fıkrasında tanımlanan kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri ifşa etme suçlarının yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilerek, ses kaydının içeriğine göre, mağdurun özel yaşam alanına girdiğinde kuşku bulunmayan konuşmalarını, mağdur tarafından kendisine karşı işlenmekte olan ve ani gelişen bir suç bulunmadığı halde, onun bilgisi ve rızası dışında kaydeden ve mağdurun içeriği özel konuşmalarının kaydedildiği ses kaydını tanıklara dinleterek ifşa eden sanık hakkında TCK’nın 134/1. madde ve fıkrasında tanımlanan görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal ve aynı Kanun’un 134/2. madde ve fıkrasında tanımlanan görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından dolayı ayrı ayrı mahkumiyet hükümleri kurulması, 2012 yılının Haziran ayında konuşmaların kaydedilmiş olması karşısında, görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan hüküm kurulurken, TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde, kişilerin özel hayatının gizliliği ihlal edildiği takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası, aynı madde ve fıkranın ikinci cümlesinde, gizliliğin görüntü veya seslerin kaydedilmesi suretiyle gerçekleşmesi halinde, bir yıldan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası öngörülmüş iken, suç tarihinden sonra, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 81. maddesi ile yapılan değişiklikle TCK’nın 134. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesindeki ceza miktarı bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş, aynı madde ve fıkranın ikinci cümlesi gereğince, gizliliğin görüntü veya seslerin kaydedilmesi suretiyle gerçekleşmesi halinde verilecek cezanın bir kat artırılacağı düzenlenmiş olup, TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası gereğince, suçun işlendiği zamandaki kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunun ilgili tüm hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanması ve her iki kanuna göre hükmedilecek sonuç cezalar belirlendikten sonra sanığın lehine olan kanunun tespiti ile lehe kanunun bir bütün halinde uygulanması; ayrıca, ses kaydının bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda tanıklara dinletilerek ifşa edilmesi nedeniyle de görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı hükmedilen cezada TCK’nın 43/1. madde ve fıkrası gereğince artırım yapılması gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülüp, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle TCK’nın 133. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları bir aletle dinleme veya bir ses alma cihazı ile kaydetme ve aynı Kanun’un 133. maddesinin 3. fıkrasında tanımlanan kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri ifşa etme suçlarından dolayı ayrı ayrı mahkumiyet hükümleri kurulması ve kabule göre de kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları bir aletle dinleme veya bir ses alma cihazı ile kaydetme suçundan dolayı TCK’nın 133/1. maddesi gereğince 2 yıl hapis cezası tayin edilip, 6352 sayılı Kanun’un 80. maddesi ile yapılan değişiklikten önce TCK’nın 133. maddesinin 1. fıkrasında iki aydan altı aya kadar hapis cezası öngörülmesi nedeniyle suç tarihinde yürürlükte bulunan bu düzenlemenin sanık lehine olduğunun ve TCK’nın 133. maddesinin 3. fıkrası gereğince hükmedilen cezada TCK’nın 43/1. madde ve fıkrası gereğince artırım yapılması gerektiğinin nazara alınmaması, kanuna aykırı,
2- Uzun süreli hapis cezaları ertelenen sanık hakkında, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde yazılı hak yoksunluğuna, aynı Kanun’un 53/3. madde ve fıkrası da nazara alınarak hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi ve Anayasa Mahkemesinin TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına ilişkin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının dikkate alınmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarları yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 11.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.