0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

CMK Madde 223

(1) Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.

(2) Beraat kararı;

a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,

b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,

c) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,

d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,

e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması, hallerinde verilir.

(3) Sanık hakkında;

a) Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması,

b) (Değişik: 25/5/2005 - 5353/30 md.) Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,

c) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması,

d) Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi, hallerinde, kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.

(4) İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen;

a) Etkin pişmanlık,

b) Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı,

c) Karşılıklı hakaret,

d) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı, dolayısıyla, faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.

(5) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilir.

(6) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmolunur.

(7) Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.

(8) Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir.

(9) Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.

(10) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı kanun yolu bakımından hüküm sayılır.


Makaleler:


CMK Madde 223 Gerekçesi

Maddede duruşmaya son veren, mahkemenin işten el çektiği kararların; beraat, mahkûmiyet, davanın reddi, davanın ortadan kaldırılması veya düşmesi, yargılamanın durması, görevsizlik, yetkisizlik, hükmün geri bırakılması, ceza ehliyetsizliği nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı, tedbir, evlenme nedeniyle davanın veya cezanın ertelenmesi olduğu belirtilmiştir. Bunlardan uyuşmazlığın esasını çözen; beraat, mahkûmiyet, davanın reddi, davanın ortadan kaldırılması veya düşmesi, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik, ceza ehliyetsizliği nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı, tedbir, evlenme nedeniyle dava ve cezanın ertelenmesi kararlarının hüküm niteliğinde bulundukları açıklanmıştır. Bu ayırım aynı zamanda hüküm ve kararların tâbi oldukları kanun yolunun belirlenmesinde de kolaylık sağlamaktadır. Hükümlere karşı istinaf yolu ve bunların dışında kalan yargılamanın durması, adlî yargı içerisinde kalan görevsizlik, yetkisizlik ve hükmün geri bırakılması kararlarına karşı da itiraz yolu açıktır.

Böylece yargılamanın durması kararının tâbi olacağı kanun yolu konusunda uygulamada zaman zaman çıkan tereddütler ortadan kaldırılmış, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 17/12/1930 gün ve 23/3l sayılı kararı doğrultusunda bu konunun itirazı kabil kararlardan olması benimsenmiştir. Davayı sona erdiren kararlar kural olarak duruşma sonunda verilir. Ancak davanın reddi, ortadan kaldırılması veya düşürülmesi, yargılamanın durması, görevsizlik, yetkisizlik ve maddenin yedinci fıkrasında tanımlanan derhâl beraat kararlarının, duruşma açılmadan, duruşma hazırlığı aşamasında verilmesi olanağı vardır.

Maddenin dördüncü fıkrasında, davanın reddine karar verilebilecek hâller, beşinci fıkrasında yargılamanın durması koşulları gösterilmiştir. Madde, ayrıca davanın ortadan kaldırılması veya düşmesi hâllerinin varlığı veya yargılama koşulunun gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hâlinde doğrudan ortadan kaldırma veya düşme kararı verilmesi gerektiğini de hükme bağlamıştır.

Fiilin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hâllerde derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.


CMK 223 (Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2019/457 E. , 2021/103 K.

  • CMK 223
  • “Karar verilmesine yer olmadığı” şeklindeki ceza mahkeme kararlarındaki hüküm fıkraları yok hükmündedir.

Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan TCK’nın 179/2 ve 31/3 maddeleri gereğince cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasında, Yerel Mahkemece duruşma açılmaksızın tensiben, “Sanığın ne suretle trafik güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne ilişkin eylemlerin iddianamede açıklanmadığı” gerekçesiyle “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.

İddianame kabul edilip kovuşturma evresine geçildikten sonra, duruşma açarak tarafları usulüne uygun çağırarak iddia ve savunmayı dinleyip, sunulan delillerin tartışılıp, uyuşmazlığın esasını çözecek nitelikte CMK’nın 223. maddesinde “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi veya düşmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılan hüküm niteliği taşıyan kararlar dışında, “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde bir hüküm çeşidine yer verilmemesi ve anılan madde uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunmaması nedeniyle Özel Dairece bu hususun temyiz incelemesine konu edilemeyeceği ve buna bağlı olarak da bozma kararı verilemeyeceği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. Öte yandan, itiraza konu kararın hüküm niteliğinde olmadığı ve bu nedenle hukuki değerden yoksun olduğu sonucuna ulaşılması nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan kamu davası üzerine Yerel Mahkemece zamanaşımı süresi içerisinde yargılama yapılarak CMK’nın 223. maddesi uyarınca bir hüküm verilmesi mümkün görülmüştür.


Ceza Genel Kurulu 2018/45 E. , 2021/234 K.

  • CMK 223
  • Beraat vekalet ücreti
  • Beraat kararı verilmesi halinde mahkemece avukatlık ücretinin belirlenmesi

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin vekâlet ücretinin tayininde sanıkların adedini ya da bir sanığın birden çok suç işlemiş olmasını değil, usulünce açılan ve avukat tarafından takip olunan dava dosyalarının sayısını esas ve ilke olarak alması, taraflara yükletilecek avukatlık ücretinin her dava dosyası için ayrı ayrı tayinini öngörmesi, ayrı ayrı dava açılmadıkça vekâlet ücretinin de ayrı ayrı belirlenmesinin ve sanıklara sunulan avukatlık hizmetinin bölünmesinin mümkün bulunmaması, avukatlık ücretinin temyiz aşaması da dahil kesin hüküm elde edilinceye kadar yapılan işin karşılığı olması, her ne kadar Tarife’nin 14. maddesinin dördüncü fıkrasında sanık yararına avukatlık ücretine hükmedileceği düzenlenmiş ise de Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin son fıkrasında yer alan “Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti avukata aittir.” ve Tarife’nin 3. maddesindeki “Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti…” şeklindeki düzenlemeler göz önüne alındığında karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukata ait olduğunun kabul edilmesi, yine bu ücretin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulacak olup sanık sayısının tek başına ücretin belirlenmesinde kriter kabul edilmemesi hususları gözetildiğinde, yargılandıkları aynı dava dosyasında aynı suçtan yargılanan birden fazla sanığın tek müdafi ile temsil edilmesi ve yargılama sonucunda sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi sebebiyle, müdafi tarafından sanıklara sunulan avukatlık hizmetinin sanık sayısınca bölünmesi mümkün olmadığından sanıklar lehine tek vekâlet ücretine hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte Avukatlık Kanunu’nun 169. maddesi ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3. maddesi uyarınca avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutularak tarifede yazılı miktardan az ve üç katından çok olamayacak şekilde avukatlık ücretinin belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/420

  • CMK 223
  • Sanık hakkında iddianameyle dava açıldıktan sonra hüküm verilmesinin unutulması durumunda, ortada temyize konu olabilecek bir hüküm bulunmadığından bu eksikliğin bozmaya konu edilmesi mümkün olmayıp, karara bağlanmayan iddiayla ilgili dava zamanaşımı dolmuş olsun veya olmasın mahallinde her zaman hüküm kurulabileceğine işaret edilmesi ile yetinilmesi gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde ise hükümler “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi kararı” olarak sayılmıştır. Hüküm niteliğinde olmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizi kabil olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; hüküm niteliğinde bulunmayan CMK’nın 223. maddesinin 10. fıkrası uyarınca adlî yargı dışındaki bir yargı mercisine yönelik görevsizlik kararları ile TCK’nın 18. maddesinin 4. fıkrası uyarınca geri verme talebi ile ilgili olarak verilen kararların temyizi mümkündür.

Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılabilmesi için öncelikle CMK’nın 223. maddesi uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunması gerekmektedir. Sanık hakkında iddianameyle dava açıldıktan sonra hüküm verilmesinin unutulması durumunda, ortada temyize konu olabilecek bir hüküm bulunmadığından bu eksikliğin bozmaya konu edilmesi mümkün olmayıp, karara bağlanmayan iddiayla ilgili dava zamanaşımı dolmuş olsun veya olmasın mahallinde her zaman hüküm kurulabileceğine işaret edilmesi ile yetinilmesi gerekmektedir. Bu hususa ilişkin bir temyiz talebinin bulunması da varılan bu sonucu değiştirmeyecektir.

Yargıtay Ceza Dairelerinin büyük çoğunluğunun uygulaması da bu şekilde olup, sanığın bir eylemi ile ilgili mahkemesince hüküm kurulmasının unutulduğu durumda da bu konuda mahallinde her zaman hüküm verileceğine ilişkin eleştiri yapılmaktadır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.04.2018 tarihli ve 638-164 sayılı, 08.12.2015 tarihli ve 640-496 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Öte yandan;

Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;

a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,

b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,

c) Bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,

d) Önceki kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve/veya değişik gerekçe ile hüküm kurmak,

Suretiyle verilen hüküm, direnme kararı olmayıp yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi hâlinde ise incelemenin Yargıtayın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.04.2018 tarihli ve 852-194 sayılı 26.01.2016 tarihli ve 905-41 sayılı gibi pek çok kararında da vurgulandığı üzere Özel Dairece incelenmeyen bir hükmün, doğrudan doğruya ve ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi kanunen mümkün değildir.

Bu açıklamalar ışığında birinci ve ikinci ön sorunlar birlikte değerlendirildiğinde;

S. 2. Ağır Ceza Mahkemesince 28.12.2011 tarih ve … sayı ile; sanık H.Ç. hakkında katılan M.Ç.’ye yönelik silahla kasten yaralama suçuna teşebbüs, sanıklar B.K. ve İ.K. hakkında katılan B.G.’ye yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüs ve maktul B.G.’ye yönelik kasten yaralama suçlarından açılan kamu davaları ile ilgili olarak herhangi bir hüküm kurulmaması üzerine bu hususun Cumhuriyet savcısınca temyiz nedeni yapıldığı, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince verilen 17.09.2013 tarihli ve 2685-4955 sayılı bozma kararının, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda tanımlanan ve hükmü tümüyle ortadan kaldırma özelliğine sahip, teknik anlamda bir bozma kararı niteliğinde olmayıp ilgili mahkemesince hüküm kurulmasının unutulması nedeniyle bu konuda mahallinde her zaman hüküm verilebileceğine ilişkin uyarı-eleştiri niteliği taşıdığı, bu tür bir bozmaya direnmenin de mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Diğer yandan açılan davalarla ilgili olarak herhangi bir hüküm kurmayan Yerel Mahkemece, Özel Dairenin bozma kararından sonra “hüküm kurulmasına yer olmadığına” dair verilen 27.03.2014 tarihli ve … sayılı kararın da, önceki kararda yer almayan ilk kez kurulmuş bir hüküm olması ve daha önce Özel Daire denetiminden geçmemiş oluşu karşısında, doğrudan Ceza Genel Kurulu tarafından incelenmesi mümkün bulunmayan yeni hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla S. 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.03.2014 tarihli ve … sayılı karar, Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün olan bir direnme kararı niteliği taşımadığı gibi Yerel Mahkemenin son uygulaması ilk kez hüküm kurulmuş olması nedeniyle “yeni hüküm” niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/289

  • CMK 223
  • “Aynı konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına” şeklindeki karar hüküm niteliğinde olmadığından hukuki değeri yoktur.

Yerel Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla tamamen ortadan kalkan önceki hükümden sonra CMK’nın 223. maddesinde “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi veya düşmesi” şeklinde sınırlı olarak sayılan hüküm niteliği taşıyan kararlar dışında, “aynı konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmiştir. Karşıyaka 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 22.01.2013 tarihli ve … sayılı bu kararı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre hüküm niteliği taşımadığı gibi, Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gereken bir direnme kararı niteliğinde de olmadığından, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2016/460

  • CMK 223
  • Somut uyuşmazlıkta, Yerel Mahkemece sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 188/3 ve 188/4. maddelerinin uygulanması sırasında hürriyeti bağlayıcı cezanın “9 yıl 9 ay” olarak doğru bir şekilde belirlenmesine rağmen, sonraki bentte “neticeten” ibaresi ile vurgulanmak suretiyle “9 yıl hapis cezası” olarak sanık müdafiine tefhim edilmesi karşısında; yargısal kararın önemi ve belirliliği, Anayasa ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve hukukî güvenliğinin korunması ilkeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, tefhim olunan sonuç cezanın mahkemenin gerçek iradesini yansıttığının kabul edilmesi gerekmektedir.

Temyiz incelemesi sırasında hükümdeki uygulama, hesaplama ve maddi (yazım) hatalarının aleyhe temyiz olmaması halinde nasıl değerlendirilmesi gerektiği tartışılmalıdır. Hükümdeki isim, yaş vb. bilgilerin yanlış yazılmasından kaynaklanan maddi (yazım) hataları aleyhte değiştirme yasağı kapsamında olmadığından Yargıtay’ca düzeltilebileceği aşikardır. Kanun maddesinin yanlış yorumlanmasının söz konusu olduğu, hâkimin takdirine bağlı ve bilinçli uygulamalardaki hata ve aykırılıkların yani uygulama hatalarının aleyhte değiştirme yasağı kapsamında kalacağı, suç tarihi, sanığın ismi, yaşı vb. şekildeki yazım hatalarının ise bu yasak kapsamında değerlendirilemeyeceği konusunda da tereddüt bulunmamaktadır.

Hesap hatalarının ise bu yasak kapsamında kalıp kalmadığı konusunun, hesap hatasının sonuç cezaya etkisi gözetilerek çözümlenmesi gerekmektedir. Çünkü 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan “cezayı aleyhe bozma veya düzeltme yasağı”nın konusunu temel ceza ya da indirim-artırım sırasındaki ara ceza miktarı değil sonuç ceza oluşturmaktadır.

Bu bağlamda, cezanın belirlenmesi aşamasında artırım ya da indirim yapılırken hesap veya yazım hatası yapılıp bir sonraki hesaplamanın yapıldığı ya da sonuç cezanın açıklandığı fıkrada bu hatadan dönülerek doğru sonuca ulaşılmış, dolayısıyla aradaki hesap ya da yazım hatası sonuca etkili olmamış ise, yapılan hesap ya da yazım hatası “cezayı aleyhe bozma veya düzeltme yasağı” kapsamında kalmayacak, aksi halde, yani yapılan hesap yada yazım hatası, sanığın daha az ceza almasına yol açacak şekilde sonuç cezanın belirlenmesine yol açmış ve hüküm bu sonuç üzerine kurulmuş ise, hatalı da olsa açıklanan ve hükmedilen bu ceza miktarı anılan kurala konu olacaktır. Aleyhe temyiz bulunmadığı halde sonuç cezanın hesap hatası, yazım hatası denilerek düzeltilmesi veya aleyhe değiştirmeme yasağı gözetilmeden bozmaya konu edilmesi 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 326/4. maddesindeki amir kurala aykırı olacaktır.

Nitekim Ceza Genel Kurulu da çeşitli kararları ile, hesap hatası yapılan hükme ilişkin lehe temyiz davasında aleyhe düzeltmeme zorunluluğuna açıklık getirmiş ve ‘temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilerek, incelemenin buna göre yapılması gerektiği, sanık lehine tecelli edecek bir hatanın tazammun edeceği hukuki neticelerin aleyhte tevessülatta bulunmadıkça değiştirilemeyeceği’ (31.01.1949 gün ve 171-35),‘ilk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsaydı durum ne olacak idiyse, lehe temyizin bu durumu değiştirmemesi gerektiği’ (19.06.1967 gün ve 114- 162, 13.04.1964 gün ve 154-167), ‘hesap hatası sonucunda eksik tayin edilen hapis cezasının ceza miktarı yönünden aleyhe değiştirmeme yasağı kapsamında kalacağı’ (07.10.2008 gün ve 198-211, 15.12.2015 gün ve 602-509) vurgulamıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Mahkemece sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 5237 sayılı TCK’nın 188/3 ve 188/4. maddelerinin uygulanması sırasında yapılan hesaplama sonucu, ceza 9 yıl 9 ay hapis ve 900 gün adli para cezası olarak doğru şekilde belirlenmiş, hükmün 5. bendinde münhasıran adli para cezasının hesaplanması yoluna gidilmiş ve TCK’nın 52/2. maddesi uyarınca bir gün karşılığı 20 Liradan hesaplanarak adli para cezası 18.000 Lira olarak tespit edildikten sonra, sanık hakkında başkaca bir artırım veya indirim maddesi uygulanmadığı halde, hüküm fıkrasının 6. bendinde sonuç olarak sanığın “9 yıl hapis ve 18000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına” karar verildiği belirtilmiştir. Yazım hatası sonucunda hürriyeti bağlayıcı cezanın 9 ay eksik tayin edilmesinin basit bir maddi hata olarak görülmesi, kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmesi durumunda infaz sırasında mahkemenin 9 yıl hapis cezasını doğrudan 9 yıl 9 aya çıkarmasını kabul etmek anlamına da gelecektir. Somut uyuşmazlıkta, Yerel Mahkemece sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 188/3 ve 188/4. maddelerinin uygulanması sırasında hürriyeti bağlayıcı cezanın “9 yıl 9 ay” olarak doğru bir şekilde belirlenmesine rağmen, sonraki bentte “neticeten” ibaresi ile vurgulanmak suretiyle “9 yıl hapis cezası” olarak sanık müdafiine tefhim edilmesi karşısında; yargısal kararın önemi ve belirliliği, Anayasa ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve hukukî güvenliğinin korunması ilkeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, tefhim olunan sonuç cezanın mahkemenin gerçek iradesini yansıttığının kabul edilmesi gerekmektedir.

Dolayısıyla hükmün yalnız sanık ve müdafii tarafından temyiz edildiği dikkate alındığında, sanık hakkındaki hürriyeti bağlayıcı sonuç cezanın 9 ay eksik şekilde belirlenmesi hususunda, Özel Dairece aleyhe düzeltme yasağına uygun olarak eleştiri yapılması ile yetinilmesi usul ve yasaya uygundur.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/215

  • CMK 223
  • Sanık hakkında hüküm kurulmasının unutulması durumunda, yerel mahkemece her zaman dosya yeniden ele alınıp hüküm kurulabilir.

1412 sayılı CMUK’un, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde ise hükümler “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi kararı” olarak sayılmıştır.

Hüküm niteliğinde olmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizi kabil olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları (CMK’un 223/10), geri verme talebi ile ilgili olarak verilen kararlar (TCK’nın 18/4) hüküm niteliğinde olmamakla birlikte temyizi mümkündür.

Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılabilmesi için öncelikle CMK’nın 223. maddesi uyarınca verilmiş bir hüküm veya temyize konu olabilecek bir karar bulunması gerekmektedir.

Sanık hakkında iddianameyle dava açıldıktan sonra hüküm verilmesinin unutulması durumunda, ortada temyize konu olabilecek bir hüküm bulunmadığından bu eksikliğin bozmaya konu edilmesi mümkün olmayıp, karara bağlanmayan iddiayla ilgili dava zamanaşımı dolmuş olsun veya olmasın mahallinde her zaman hüküm kurulabileceğine işaret edilmesi ile yetinilmesi gerekmektedir. Bu hususa ilişkin bir temyiz talebinin bulunması da varılan bu sonucu değiştirmeyecektir.

Yargıtay Ceza Dairelerinin büyük çoğunluğunun uygulaması da bu şekilde olup, sanığın bir eylemi ile ilgili mahkemesince hüküm kurulmasının unutulduğu durumda da bu konuda mahallinde her zaman hüküm verileceğine ilişkin eleştiri yapılmaktadır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.12.2015 gün ve 640-496 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/5123 Karar : 2018/7928 Tarih : 11.10.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

5237 sayılı TCK’nin 7 ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddeleri hükmü karşısında; sanığa yüklenen “resmi belgede sahtecilik” suçunun 5237 sayılı TCK’nin 204/1. maddesinde öngörülen cezasının miktarı ve üst sınırına göre, aynı Kanunun 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen olağanüstü dava zamanaşımının, suçun işlendiği 25.08.2005 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmış, sanığın itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, aynı Kanun’un 322. maddesinde öngörülen yetkiye dayanılarak sanık hakkında açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle 5237 sayılı TCK’nin 66/1-e, 67/4 ve 5271 sayılı CMK`nin 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE, 11.10.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12878 Karar : 2018/12095 Tarih : 1.10.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Temyiz kanun yoluna tabi olup, kesinleşmesi halinde infaza verilecek ilamın açıklanan yeni hüküm olduğu, bu nedenle iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçe ile hangi delillere üstünlük tanındığının yargılama sonucunda açık olarak gerekçeye yansıtılması ve bu şekilde cezanın şahsileştirilmesi gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, önceki karara yollama yapılmak suretiyle, Anayasa’nın 141. ve 5271 sayılı CMK`nın 34, 223 ve 230. maddelerine aykırı davranılması,

Kanuna aykırı ve sanık …`ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki isteme aykırı olarak başkaca yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01/10/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/33 Karar : 2018/33 Tarih : 26.06.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanık hakkında İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13.05.2010 tarih ve 2010/12-2010/451 sayılı kararı ile iftira suçundan beraat kararı verildiği, bu kararın katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 08.04.2013 tarih ve 2013/2157-2013/5456 sayılı kararı ile bozulduğu, İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nce 08.12.2014 tarih ve 2013/495-2014/724 sayılı karar ile Dairemizin bozma kararına direnildiği, hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyanın Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ne gönderildiği, anılan Daire tarafından 20.05.2015 tarih ve 2015/3391-2015/1418 sayılı görevsizlik kararı ile dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderildiği, 02.12.2016 tarihli 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca, Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından 07.12.2016 tarih ve 2015/1048-2016/571 sayılı karar ile dosya Dairemize gönderildiği, Dairemiz tarafından iş bölümü değişikliği nedeniyle 19.01.2017 tarih ve 2017/38-2017/74 sayılı kararı ile dosya Yargıtay 16. Ceza Dairesine gönderildiği, Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından da iş bölümü değişikliği nedeniyle 22.03.2017 tarih ve 2017/760-2017/3187 sayılı gönderme kararı ile dosya Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderildiği, anılan Daire de 13.06.2018 tarih ve 2017/10773-2018/6964 sayılı görevsizlik kararıyla dosyayı Dairemize gönderdiği, 02.12.2016 tarihli 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesi uyarınca ve Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu`nun 26.12.2017 tarih ve 2017/280-2017/300 sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere uyarınca direnme kararı üzerine verilen hükmün Dairemizce incelenmesinde zorunluluk bulunduğu anlaşılmakla yapılan incelemede;

Sanığa atılı iftira suçu için TCK’nın 267/1. maddesinde belirlenen cezanın süresi itibariyle, anılan Kanunun 66. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenen sürenin zamanaşımını son kesen neden olan 13.05.2010 tarihli sorgu ile inceleme tarihi arasında gerçekleştiği anlaşılmakla, hükmün bu nedenle BOZULMASINA, CMK`nın 223. maddesi uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, 26.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2765 Karar : 2018/6736 Tarih : 23.05.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Elektrik hırsızlığı suçundan sanık …‘in, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 491/ilk, 522, 523 ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 4. maddeleri uyarınca 94.910.400 Türk lirası ağır para cezası ile cezalandırılmasına, cezasının 647 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince ertelenmesine dair Hatay 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/11/2002 tarihli ve 2002/2 esas, 2002/1044 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, hükümlünün arşiv kaydının silinmesi talebin üzerine, sanık hakkındaki ilâmın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/10. maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına ve davanın düşürülmesine ilişkin Hatay 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 07/06/2017 tarihli ve 2002/2 esas, 2002/1044 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 26/04/2018 gün ve 5595/2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/05/2018 gün ve 2018/38832 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

Dosya kapsamına göre;

1- Karar tarihinden sonra 05/07/2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 82. maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun elektrik hırsızlığını düzenleyen 142/1-f maddesinin yürürlükten kaldırılması, 6352 sayılı Kanun’un 83. maddesi ile 5237 sayılı Kanun’un 168. maddesinde elektrik hırsızlığı suçunun yeniden düzenlenmesi karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7/2. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- 5237 sayılı Kanun’un 51/8. maddesinde yer alan, “Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır.” şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği, sanık hakkında mahkûm olduğu cezanın infaz edilmiş sayılacağı ve Cumhuriyet savcılığınca sadece yerine getirme fişi tanzim edilmesi gerektiği gözetilmeden, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmişçesine 5271 sayılı Kanun’un 231/10. maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına ve kamu davasının düşürülmesine karar verilmesinde, isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Hükümlü hakkında Hatay 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.11.2002 tarih ve 2002/2 E., 2002/1044 K. sayılı kararı ile 765 sayılı TCK’nın 491/ilk, 522, 523 ve 647 sayılı Kanun’un 4-6. maddeleri gereğince erteli 94.910.400 TL ağır para cezası ile mahkûmiyete hükmedildiği ve temyiz edilmeden 25.02.2003 tarihinde kesinleştiği, bilahare hükümlünün 26.05.2017 tarihli dilekçe ile adli sicil kaydının silinmesini talep etmesi nedeniyle Hatay 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.06.2017 tarihli ek kararı ile “CMK’nın 231/10 maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına ve CMK’nın 231/10 ve 223/8. maddeleri gereğince sanık hakkındaki davanın düşürülmesine” karar verildiği anlaşılmış ise de; atılı suçun elektrik enerjisi hırsızlığına ilişkin olması nedeniyle hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasa’nın geçici 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkemesince uyarlama yapılması gerekeceği, karşılıksız yararlanma olarak 5237 sayılı Yasa’nın 163/3. maddesi kapsamına alınan suçun, 6352 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olması ve dosya kapsamına göre zararı tazmin ettiği anlaşılan hükümlü hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceği hususu da belirlenmiş olup, bu yönden de kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağının takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 23.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2555 Karar : 2018/5869 Tarih : 9.05.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu 02.02.2018 tarih, 2018/20 E., 2018/20 K. sayılı kararı ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 21.11.2017 gün ve 2017/2753 E., 2017/2846 K. sayılı ilamı ile İstanbul Bölge Adliye mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 21.12.2017 gün ve 2017/2944 E. 2017/2943 K. sayılı ilamı arasında 5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesinin 143. madde ile birlikte uygulanması durumunda uzlaştırmaya tabi olup olmadığı konusundaki uyuşmazlıkların 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un, “Başkanlar Kurulunun Görevleri” başlıklı 35. maddesi gereğince giderilmesini istemiştir.

B) KARAR UYUŞMAZLIĞI HAKKINDA YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NIN GÖRÜŞ VE TALEBİ

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi; İslahiye 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.07.2017 gün ve 2014/68 E., 2014/314 K. sayılı uzlaşma sebebiyle düşme kararı verilmesine ilişkin hükmüne yönelik Cumhuriyet savcısının istinaf başvurusu üzerine yaptığı inceleme sonucunda, istinaf başvurusunu kabul etmiş, sanığın üzerine atılı hırsızlık suçunda uzlaşmanın gerçekleşmesi sebebiyle verilen düşme kararına ilişkin hükmün, “…eylemin 141. maddenin yanı sıra aynı Yasa’nın 143. maddesine de uyduğu ve eylemin bu haliyle uzlaşma kapsamında olmadığı dikkate alınarak sanık hakkında uzlaşma hükümleri uygulanarak düşme kararı verilmesi, gerekçesiyle hükmün bozulmasına” hükmetmiştir.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi ise; Gaziosmanpaşa 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.09.2017 gün ve 2015/1734 E. 2017/490 K. sayılı mahkûmiyet hükmüne yönelik sanığın 26.10.2017 günlü istinaf istemi üzerine yaptığı inceleme sonucunda, istinaf başvurusunu kabul etmiş, sanığın mahkûmiyetine ilişkin hükmü, savunma hakkının kısıtlanması ve etkin pişmanlık hükümleri yönünden bozarken kabule göre kısmında; “…141. maddenin uygulandığı hırsızlık suçlarında 143. maddesinin uygulanmasının bu suçu nitelikli hale dönüştürmeyeceği gibi uzlaşma kapsamından çıkacağına ilişkin herhangi bir yasal bir düzenlemeye de yer verilmemesi karşısında, uzlaşmanın önceliği de göz önünde bulundurularak uzlaşma hükümlerinin uygulanacağının gözetilmemesi gerekçesiyle hükmün bozulmasına” hükmetmiştir. Görüldüğü üzere; Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesinin 8. Ceza Dairesi ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesi arasında “hırsızlık suçunun basit ve temel halini öngören 141. maddesinin uygulanması sırasında suçun geceleyin işlenmesi halini düzenleyen 143. maddenin uygulanması durumunda uzlaşmaya tabi olup olmadığı” hususunda uyuşmazlık mevcuttur.

İhtilafa konu yasal mevzuata ve temyiz incelemesi yapmakla görevli Yüksek Yargıtay Dairelerinin uygulamalarına bakıldığında; 02/12/2016 tarih, 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 24. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrası b bendine eklenen alt bentde sayılarak 141. maddenin uzlaşma kapsamına alındığı, ancak suçun geceleyin işlenmesi halini düzenleyen 143. maddenin uygulanacak olması durumunda uzlaşmaya yine de tabi olup olmayacağı hususunda bir açık hüküm bulunmadığı, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.12.2012 tarih, 2012/1247 E., 2012/1842 K. sayılı içtihadında, suçun geceleyin işlenmesi durumunda suçun daha ağır ceza verilmesini gerektiren nitelikli hali olarak sayılması da göz önünde bulundurularak Yüksek Dairelerin istikrarlı bir şekilde 143. maddenin uygulanmasının zorunlu olduğu eylemlerde uzlaşmanın mümkün olmadığı şeklindeki istikrarlı görüşü kabul görmüş ve uygulama bu şekilde yerleşmiş bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin, “141. maddenin yanında 143. madde hükmünün de uygulanması gerektiği hallerde dahi uzlaşmanın mümkün olduğuna” ilişkin kararı usul ve yasalara aykırıdır şeklinde görüş beyan edilmiş olup, neticeten 696 sayılı KHK m. 92/2 maddesi ile değişik 5235 sayılı Kanun’un 35/1 madde ve fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 21.12.2017 gün, 2017/2944 E., 2017/2943 K. sayılı kararının usul ve yasalara aykırı olduğunun tespiti ile uyuşmazlığın giderilmesi talep edilmiştir.

C) KARAR UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 21.11.2017 gün ve 2017/2753 E., 2017/2846 K. sayılı ilamı ile İstanbul Bölge Adliye mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 21.12.2017 gün ve 2017/2944 E. 2017/2943 K. sayılı kararları.

D) KARAR UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİNE KONU BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ CEZA DAİRELERİ KARARLARININ ÖZETLERİ

1- 5237 sayılı TCK’nın 141/1 maddesinin 143. madde ile birlikte uygulanması durumunda uzlaşmaya tabi olmadığı yönündeki karar

İslahiye 2. Asliye Ceza mahkemesinin 28.10.2014 tarih ve 2014/68 E., 2014/314 K. sayılı kararı ile TCK’nın 141/1 ve 143. maddeleri kapsamındaki hırsızlık suçundan sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş ve temyiz edilmeden 10.12.2014 tarihinde kesinleşmiştir. Bilahare infaz için savcılığa gönderilen dosyada uzlaşma kapsamına alınan suçla ilgili değerlendirme yapılarak infazın durdurulup durdurulmayacağı ile ilgili bir karar verilmesi talep edilince mahkemece infazın durdurularak dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesi ve bilirkişinin hazırladığı rapora göre uzlaşmanın sağlandığının anlaşılması üzerine 07.07.2017 tarihli ek kararla CMK’nın 253 ve 223/8. maddeleri gereğince davanın düşürülmesine karar verilmiş, düşme kararına yönelik o yer Cumhuriyet savcısının istinaf yoluna başvurması üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 21.11.2017 tarih ve 2017/2753 E., 2836 K. sayılı kararı ile; “Müştekinin bulunduğu internet kafeye gelen sanığın saat 19:00-19:30 arası müştekiden telefonunu hırsızladığının kabul edilmesi karşısında, suç tarihinde İslahiye ilçesinde güneşin saat 16:54’te battığı, yaz saati uygulaması ve TCK 6/1-e maddesi hükümleri dikkate alındığında gece vaktinin saat 18:54’de başladığı, iddianamede de olayın gece vakti sayılan zaman diliminde gerçekleştiğinden bahisle sanığın TCK’nın 143. maddesi gereğince cezalandırılmasının talep edildiği, hırsızlık suçunun gece sayılan zaman dilimi içerisinde işlenmesi nedeniyle; Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 2015/11852 esas, 2016/16406 karar sayılı ilamında belirttiği gibi sanığın eyleminin TCK’nın 141. maddesinin yanı sıra aynı Yasa’nın 143 maddesine de uyduğu ve eylemin bu haliyle uzlaşma kapsamında olmadığı dikkate alınarak sanık hakkında uzlaşma hükümleri uygulanarak düşme kararı verilmesi” hususunda hükmün CMK’nın 289/1-g ve 280/1-d maddeleri uyarınca bozulmasına, CMK’nın 284/1. maddesi uyarınca kesin olmak üzere karar verilmiştir.

2- 5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesinin 143. madde ile birlikte uygulanması durumunda uzlaştırmaya tabi olduğu yönündeki karar

Gaziosmanpaşa 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.09.2017 tarih ve 2015/1734 E., 2017/490 K. sayılı sayılı kararı ile TCK’nın 141/1 ve 143. maddeleri kapsamındaki hırsızlık suçundan sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş ve sanığın istinaf başvurusunda bulunması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 21.12.2017 tarih ve 2017/2944 E., 2017/2943 K. sayılı kararı ile savunma hakkının kısıtlanması ve etkin pişmanlık hükümleri yönünden hükmü bozarken, kabule göre kısmında, “Hırsızlık suçunun temel şeklini düzenleyen TCK 141/1. maddesi, 02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 24. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında sayılarak uzlaşma kapsamına alındığı, TCK 143 maddesi ise madde gerekçesinde belirtildiği üzere hırsızlık suçlarında gece vakti gerek suçun temel şekli gerekse suçun nitelikli şekillerini kapsayan genel bir artırım sebebi olarak öngörüldüğü, dolayısıyla olayda 143 maddesinin uygulanmasının bu suçu nitelikli hale dönüştürmeyeceği gibi uzlaşma kapsamından çıkacağına ilişkin herhangi bir yasal düzenlemeye de yer verilmemesi karşısında, uzlaşmanın önceliği de göz önünde bulundurularak uzlaşma hükümlerinin uygulanacağının gözetilmemesi” hususunda bozulmasına, kesin olmak üzere karar verilmiştir.

E) KARAR UYUŞMAZLIĞI İLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER

1- 5235 SAYILI ADLÎ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA KANUN’UN İLGİLİ HÜKÜMLERİ

5235 sayılı Kanun’un 20.11.2017 tarih ve 696 sayılı KHK’nın 92 nci maddesi ile değişik, “Başkanlar Kurulunun Yetkileri” başlıklı 35/3. maddesi, re’sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini istemek” kuralını getirmiştir.

5235 sayılı Kanun’un 20.11.2017 tarih ve 696 sayılı KHK’nın 92 nci maddesi ile değişik “Başkanlar Kurulunun Yetkileri” başlıklı 35/4. maddesi, “Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.

(Değişik fıkra: 20/11/2017 – KHK-696/92 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7079/87 md.) (3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.

Başkanlar kurulu eksiksiz toplanır ve çoğunlukla karar verir.

(Ek fıkra: 20/07/2017-7035/12 md.) Gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak bölge adliye mahkemeleri ceza ve hukuk daireleri arasındaki iş bölümü, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir.” şeklinde düzenleme içermektedir.

2- 5237 SAYILI TCK’NIN İLGİLİ HÜKÜMLERİ

Hırsızlık

Madde 141- (1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.)

Suçun Gece Vakti İşlenmesi

Madde 143- (1) Hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

3- 5271 SAYILI CMK’NIN İLGİLİ HÜKÜMLERİ

Uzlaştırma

Madde 253 – (Değişik: 6/12/2006-5560/24 md.)

(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:

a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.

b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;

1.Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),

2.Taksirle yaralama (madde 89),

3.(Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Tehdit (madde 106, birinci fıkra),

4.Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),

5.(Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Hırsızlık (madde 141),

6.(Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Dolandırıcılık (madde 157),

7.Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),

8.Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239), suçları.

c) (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.

(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.

(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, (…) cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. (Ek cümle: 26/6/2009 - 5918/8 md.) Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.

(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması ve kamu davası açılması için yeterli şüphenin bulunması hâlinde, dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir. Büro tarafından görevlendirilen uzlaştırmacı, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Uzlaştırmacı, uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.

(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır.

(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.

(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir.

(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir.

(9) (Mülga: 24/11/2016-6763/34 md.)

(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur.

(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin birer örneği verilir. Uzlaştırma bürosu uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.

(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Uzlaştırma bürosu bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir.

(13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören, kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır.

(14) Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi gereken yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir; Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir.

(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte uzlaştırma bürosuna verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı ayrıntılı olarak açıklanır. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/34 md.) Uzlaştırma bürosu soruşturma dosyasını, raporu ve varsa yazılı anlaşmayı Cumhuriyet savcısına gönderir.

(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler.

(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder.

(18) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez.

(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def’aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.

(20) Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz.

(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk uzlaşma teklifinde bulunulduğu tarihten itibaren, uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek uzlaştırma bürosuna verdiği tarihe kadar dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez.

(22) (Değişik birinci cümle: 24/11/2016-6763/34 md.) Uzlaştırmacıya Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen tarifeye göre ücret ödenir. Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanır.

(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına başvurulabilir.

(24) (Değişik: 24/11/2016-6763/34 md.) Her Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde uzlaştırma bürosu kurulur ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı ile personel görevlendirilir. Uzlaştırmacılar, avukatların veya hukuk öğrenimi görmüş kişilerin yer aldığı, Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen uzlaştırmacı listelerinden görevlendirilir. Uzlaştırmacı, hazırladığı raporu, tutanakları ve varsa yazılı anlaşmayı büroya gönderir. Uzlaştırma süreci sonunda soruşturma dosyaları, uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcıları tarafından sonuçlandırılır.

(25) (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Uzlaştırmacıların nitelikleri, eğitimi, sınavı, görev ve sorumlulukları, denetimi, eğitim verecek kişi, kurum ve kuruluşların nitelikleri ve denetimleri ile uzlaştırmacı sicili, uzlaştırmacılar ve eğitim kurumlarının listelerinin düzenlenmesi, Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde kurulan uzlaştırma bürolarının çalışma usul ve esasları, uzlaştırma teklifi ile müzakere usulü, uzlaştırma anlaşması ve raporda yer alacak konular ile uygulamaya dair diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.

F) GEREKÇE

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.12.2012 tarihli ve 2012/6-1247 E., 2012/1842 K. sayılı ilâmında belirtildiği üzere, 765 sayılı Kanun’un sisteminde, suçun temel şekline göre cezanın arttırılmasını veya azaltılmasını gerektiren hususlara “ağırlaştırıcı sebepler” ve “hafifletici sebepler” denilmekte iken 5237 sayılı Kanun’da, suçun temel şekline göre cezanın artırılmasını veya azaltılmasını gerektiren nedenler “nitelikli hal” olarak düzenlenmiştir. Bunun sonucu olarak da nitelikli haller yalnızca daha ağır cezayı veya cezada artırımı gerektirmemekte, kanunda daha az cezayı gerektiren nitelikli haller de yer almaktadır……Nitekim bir şuça ilişkin olarak hem daha ağır, hem de daha az ceza verilmesini gerektiren hallerin gerçekleştiği ahvalde TCK’nın 61/4 maddesinde; “Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hâllerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır” denilmek suretiyle, daha az cezayı gerektiren hallerin de nitelikli hal olarak kabul edildiği açıkça vurgulanmıştır. Bu kapsamda, TCK’nın 146. maddesinde, malın geçici bir süre kullanılıp zilyedine iade edilmek üzere işlenmesi, 150. maddesinde, yağma suçlarının bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi, daha az cezayı gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir….. 5237 sayılı TCK’nın bazı maddelerinde suçun nitelikli hali için bağımsız yaptırım öngörülmüş iken (örneğin; 94/2-3, 102/2, 103/2, 106/2, 109/2, 149/1. maddeleri), bazı maddelerinde suçun temel şekli için belirlenen cezanın belli oranlarda artırılması yöntemi tercih edilmiş (örneğin; 86/3, 102/3, 103/3-4, 109/3. maddeleri), bazı maddelerinde ise suçun nitelikli halleri için hem bağımsız bir ceza öngörülmüş (örneğin; 102/2, 103/2, 109/2. maddeleri), hem de aynı maddenin müteakip fıkralarında yer alan nitelikli haller için cezanın belirli bir oranda artırılması esası kabul edilmiştir. (örneğin; 102/3, 103/3-4, 109/3. maddeleri). Kanunda, suçun nitelikli halleri için bazı maddelerde bağımsız bir ceza öngörülmesi, bazı maddelerde ise cezanın belirli bir oranda artırılması esasının kabulü, uygulamada bir takım zorluklara neden olsa da, bu tercih bütünüyle kanun koyucunun takdiridir. Bununla birlikte bu takdir, kanunda cezanın belirli bir oranda artırılmasının öngörüldüğü hallerin nitelikli hal olmayıp ağırlaştırıcı neden olduğu anlamına da gelmemektedir. Kanun koyucunun bu tercihi, benzer konularda farklı bir uygulamaya ve bu bağlamda adaletsiz sonuçların doğmasına yol açmamalıdır….. Bu nedenle, nitelikli haller açısından kanun koyucunun tercih ettiği yaptırım sistemi dikkate alınmaksızın, ister bağımsız bir yaptırım öngörülmüş olsun, isterse belirli bir oran dahilinde artırım yöntemi tercih edilmiş olsun, zamanaşımı süreleri daha ağır cezayı gerektiren tüm nitelikli haller dikkate alınarak belirlenmelidir…

Bu açıklamalar ışığında, 02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığı anlaşılmakta ise de; hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi halinde eylemin nitelikli hırsızlık suçuna dönüşeceği ve eylemi uzlaşma kapsamı dışına çıkaracağı, zira belirli nitelikteki suçların 5271 sayılıCMK’nın 253/1-b maddesinde bentler halinde sınırlayıcı sayma yöntemi ile sayıldığı ve istisnai olarak düzenlendiği, istisnai olarak düzenlenen hükümlerin dar yorumlanması gerektiğinin yorumun temel kurallarından biri olduğu, yorum yaparken yasa koyucunun kullanmış olduğu her sözcük ve yapmış olduğu düzenlemenin özel bir anlam ve amacı olduğu ve hükmün buna göre yorumlanması gerektiği, nitekim bu konuda hırsızlık suçuna ilişkin temyiz incelemesi yapmakla görevli Yargıtayın ilgili ceza dairelerinin istikrarlı uygulamasının da (Dairemizin 24.05.2017 tarih ve 2017/2984 E.,2017/5999 K. sayılı, 13. Ceza Dairesinin 14.09.2017 tarih ve 2017/3122 E., 2017/8847 K. sayılı, 17. Ceza dairesinin 16.10.2017 tarih ve 2017/3182 E. 2017/11762 K. sayılı kararlarında görüldüğü üzere) yerleşmiş bulunduğu, dolayısıyla TCK’nın 141/1. maddesinde yazılı suçun gece vakti işlenmesi halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmaması gerektiği kanaatine varılmaktadır.

G) SONUÇ

02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ile uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenmiş olup, TCK’nın 141/1. maddesinde düzenlenen suçun uzlaşma kapsamına alındığı anlaşılmakta ise de; hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi halinde eylemin nitelikli hırsızlık suçuna dönüşeceği ve eylemi uzlaşma kapsamı dışına çıkaracağına, 09.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/774 Karar : 2018/4645 Tarih : 17.04.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

UYAP’tan temin edilen 16.04.2018 tarihli nüfus kayıt örneğine göre, sanığın hüküm tarihinden sonra 04.07.2016 tarihinde öldüğünün anlaşılması karşısında; sanık hakkında açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK’nın 64/1. ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşürülmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 17/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2658 Karar : 2018/356 Tarih : 19.02.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

I-)Kasten yaralama suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılama sonunda yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan o yer Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraate ilişkin hükmün ONANMASINA,

II-)Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma ve silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;

1-)Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçu yönünden;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümde aşağıdaki husus dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK’nın 61/1. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca; suçun işlendiği yer ve zaman ile meydana gelen tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurularak işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde, alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir ceza tayin edilmesi gerekirken temel cezanın belirlenmesinde alt sınırdan makul suretle ayrılmak yerine teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek fazla ceza tayin edilmesi,

2-)Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu yönünden;

Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan mahkum edilen sanık hakkında, 3713 sayılı Kanunun 7/4. maddesi hükmü nazara alınıp eyleminin suç olma özelliğini devam ettirdiği de gözetilerek, silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu yönünden CMK’nın 223/4. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

3-)Kabul ve uygulamaya göre de;

a-)CMK’nın 232/2-d maddesi uyarınca gerekçeli karar başlığında belirtilmesi gereken sanığın tutuklulukta geçirdiği sürenin yazılmaması,

b-)Sanığın tutuklulukta kaldığı sürenin TCK’nın 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubuna karar verilmemesi,

c-)Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan bu sebeplerden dolayı hükümlerin BOZULMASINA, 19.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/14358 Karar : 2018/915 Tarih : 12.02.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Dosya içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazı yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve yasaya uygun ve takdire dayalı bulunan hükmün tebliğnameye aykırı olarak Üye …`un muhalefetiyle ONANMASINA, 12/02/2018 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY:

Sanık …,, …, …, bıçakla saldırmak ve tehdit etmek suretiyle mağdurdan para istediklerinin, ancak mağdurun para vermek istememesi üzerine, kaçarak kurtulduğunun anlaşılması karşısında;

12-15 yaş grubunda olup, yağma suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemiş olan … ve … hakkında CMK`nın 223. maddesi gereğince ceza tertibine yer olmadığına ve 5395 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, tedbir uygulanmasına karar verilmesi;

diğer sanıklar yönünden ise yağmaya teşebbüs suçundan mahkumiyet hükmü kurulması ve yerel mahkemenin beraat kararının bozulması düşüncesindeyim. Bu nedenle, yüksek çoğunluğun onama kararına katılmıyorum.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3834 Karar : 2018/388 Tarih : 6.02.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Suça sürüklenen çocuklar …, … ve … hakkında tayin olunan cezanın süresi itibariyle yasal şartları oluşmadığından, suça sürüklenen çocuklar müdafiinin duruşma isteminin CMUK’nın 318. maddesi gereğince REDDİNE,

Sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar hakkında kurulan hükümlerin incelenmesinde;

A-Sanıklar hakkındaki hükümler yönünden sair temyiz itirazlarının reddine; ancak,

1-Önceki karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34/1, 230. maddeleri ile 1412 sayılı CMUK’nın 308/7. maddeleri uyarınca, mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtayın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçe bölümünde, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi, ulaşılan kanaat ve delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden gerekçesiz karar verilmesi,

2-Kabul ve uygulamaya göre de;

a-Sanıklar hakkında kurulan hükümde, öncelikle temel ceza tayin edilip sonrasında TCK’nın 220/6. maddesi gereğince indirim uygulandıktan sonra 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

b-Sanıklar hakkında 6352 sayılı Kanunun 85/1. maddesi ile değişik TCK’nın 220/6 maddesi uygulanırken gerekçe göstermeksizin 1/3 oranında indirim yapılması,

c-Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca mahkumiyetlerine karar verilen sanıklar hakkında anılan kanunun 58/9. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

d-TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmemesi,

B-Suça sürüklenen çocuklar hakkında kurulan hükümler yönünden;

1-Bozmaya uyulduğu ve bozma nedeni olarak gösterildiği halde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılarak görevi yaptırmamak için direnme suçunu veya katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında propaganda suçunu işleyen çocuklar hakkında hükümden önce yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 3. maddesiyle ekli 2911 sayılı Kanunun 34/A ve yine hükümden önce yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3713 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkra hükmü uyarınca bu maddenin 2. fıkrasında tanımlanan suçu örgüt adına işleyenler hakkında TCK’nın 220. maddesinin altıncı fıkrasında tanımlanan suçtan dolayı ceza verilemeyeceği nazara alınıp, suça sürüklenen çocuklar hakkında propaganda suçundan kovuşturmanın ertelenmesine, görevi yaptırmamak için direnme suçundan ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de fiillerinin suç olma özelliğini devam ettirdiği de gözetilerek CMK’nın 223/4. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

2-Kabul ve uygulamaya göre de; temel ceza belirlendikten sonra suça sürüklenen çocuklar hakkında da 6352 sayılı Kanunun 85/1. maddesi ile değişik TCK’nın 220/6. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanıklar müdafii ile suça sürüklenenler müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 06.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3605 Karar : 2018/1106 Tarih : 5.02.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

1-Kozan Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06/10/2016 tarih ve 2016/125 Esas ve 2016/201 Karar sayılı kararının CMK’nun 280/2 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-Sanık … hakkında yağma suçundan açılan kamu davasında, sanığın suç kastısaptanamadığından CMK’nun 223/2-c maddesi gereğince BERAATİNE

Kozan Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06.10.2016 gün 2016/125 - 2016/201 sayılı ilamı ile kasten yaralama ve nitelikli yağma suçundan verilen mahkumiyet hükmüne karşı, sanık … ve savunmanının, CMK 272 ve müteakip maddeleri uyarınca İstinaf kanun yoluna başvurması üzerine; Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucu verilen 17.01.2017 gün, 2016/86 Esas ve 2017/99 Karar sayılı kararı ile sanığın …’a yönelik kasten yaralama suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanık ve savunmanının başvurusu üzerine “İstinaf başvurusunun esastan reddine” ; nitelikli yağma suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik ise “Kozan Ağır Ceza Mahkemesinin 06.10.2016 gün 2016/125 - 2016/201 sayılı kararının CMK.280/2. madde uyarınca ortadan kaldırılmasına ve sanığın nitelikli yağma suçundan beraatine” dair karara karşı ise katılan … vekilince usulüne uygun olarak açılan temyiz davaları üzerine, temyiz dilekçesinde ileri sürülen hukuka aykırılıklar CMK’nın 288 ve 289. maddeleri kapsamında incelenip görüşüldü;

1-Sanık …’nin katılan …’a yönelik nitelikli kasten yaralama suçundan verilen hükmün incelenmesinde;

Sanık … savunmanı Av….’nun 18/01/2017 tarihli süre tutum ve 16/02/2017 tarihli gerekçeli temyiz dilekçeleri ile istinaf mahkemesinin sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurduğu mahkumiyet hükmünü yasal süresi içerisinde temyiz etmişse de; sanığın cezaevi idaresi aracılığıyla göndermiş olduğu 24/01/2017 günlü dilekçesinde “Dosyamı temyiz etmeyerek verilen kararların onanmasını istiyorum “yönlü beyanının temyizden vazgeçme iradesi taşıdığı kabul edildiğinden; bu aşamadan sonra yetkisi bulunmayan sanık savunmanının temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nın 298/1.maddesi uyarınca REDDİNE;

2- Katılan … vekilinin sanık hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesine gelince;

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesinin 17/01/2017 tarih, 2016/86-2017/99 sayılı kararı ile sanık … hakkında katılan …’a yönelik nitelikli yağma kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanık savunmanının istinaf başvurusu kabul edilip, sanığın yararlanma kastının bulunmadığı gerekçesiyle, mahkumiyet hükmü kaldırılarak sanığın beraatine karar verilmiştir.

Kararın, katılan … vekiline 02/02/2017 tarihinde tebliği üzerine 10/02/2017 tarihinde usulüne uygun olarak temyiz davası açtıkları; katılan vekili dilekçesinde özetle, “…sanığın olay anında müvekkilenin cep telefonunu götürmesi ayrıca nitelikli yağma suçunu oluşturmaktadır. Neticede yağma suçu, cep telefonunun zilyetliğinin sanığa geçmesi ile tamamlanır. Sanığın cep telefonunu kullanmamış olması veya satmamış olması yağma suçunun oluşmasına engel değildir” yönünde görüş beyan ederek, beraat hükmünün bozulmasını istemiş,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.11.2017 gün ve 2017/18645 sayılı, [“…sanığın katılan ile tartıştığı, tartışma sırasında katılana yönelik kasten yaralama suçunu gerçekleştirdiği ve bu aşamada katılanın cep telefonunu aldığı ve aynı gün polise teslim olduğunda telefonu polislere iade ettiği somut olayda; sanığın katılana ait telefonu hangi saik ile aldığının suçun yasal unsurlarının oluşumu için gerekli olmadığı, maket bıçağı ile sanık tarafından yaralanan katılandan telefonun alınması ile yağma suçuna vücut veren kastın ve neticenin gerçekleştiği ve bu suçtan mahkumiyetine hükmeden ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükmünün isabetli olduğu gözetilmeden yazılı şekilde beraat hükmü kurulması” şeklinde (Bozma)] esas hakkında görüş içeren tebliğname ekinde gönderilen istinaf başvurusunun kabulüne dair Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz dilekçelerinde ileri sürülen hukuka aykırılıklar CMK’nın 288. maddesi bağlamında; mutlak hukuka aykırılıklar ise CMK’nın 289. maddesi uyarınca re’sen incelendi;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

5237 Sayılı TCK’nun 148. maddesinin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçunu işlemesi ile yağmada değer azlığı düzenlenmiştir.

Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 Sayılı TCK’nın 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.

Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır.

765 sayılı TCK’nda “gasp” olarak adlandırılan yağma, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup, ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.

Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.

Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir. Sanığın suç işlemesine sebep olan saik yerine failin dış dünyaya yansıyan eylemine göre hangi suçun oluşacağı tayin ve taktir olunur. Bu da dosyaya yansıyan delillerle mümkün olacağı bir gerçektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelirsek;

Sanıkla geçmişte yaşadığı ilişkisinin bozulması ile olay zamanı ayrı yaşayan yakınanın, geceleyin saat 20: 30 civarında aracıyla seyir halinde iken kırmızı ışıkta durduğu sırada, sanığın aracın ön sağ kapısını açıp bindiği, yakınanın araçtan inmesini söylemesine rağmen sanığın bunu kabul etmeyip yakınanla tartışma başladığı, bu tartışma esnasında sanığın üstünde taşıdığı maket bıçağı ile yakınanın yüzünü basit tıbbi müdahale ile giderilemez ve yüzde sabit ize sebep olacak şekilde yaralayıp yakınanın elindeki cep telefonunu da alarak araçtan inerek uzaklaştığı olayda;

Sanık da farklı bir nedenle, öfke patlaması olarak başlayan sonrasında değişen ve yenilenen bir kast altında, mağdurun ekonomik değer taşıyan malını alıp ayrılması, mağdurun yasal şikayeti üzerine emniyet güçlerinin aramasıyla suça konu telefonu güvenlik güçlerine teslim ve gelişerek değişen kastının yağma suçunu oluşturduğu düşünülmeden suçun kanunda yer alan unsurlarına yanlış anlam yüklenerek, haksız fiilinin hukuki nitelendirmesinde yanılgıya düşerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş,katılan … vekilinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle istem gibi Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 17.01.2017 gün, 2016/86 Esas ve 2017/99 Karar sayılı duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucu verilen inceleme sonucu verilen hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 302/1. madde ve fıkrası uyarınca BOZULMASINA, 05.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/4699 Karar : 2018/535 Tarih : 31.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

I - Sanık …, … ve … hakkında hırsızlık ve kamu malına zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine ve sanıklar … …, … ve … hakkında hırsızlık suçlarından kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Sanık …, … ve … yönünden 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının hırsızlık suçundan verilen hapis cezasının infazı aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA.

II- Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan kurulan beraat hükümlerine ve sanık …, …, …, …, … hakkında kamu malına zarar verme suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

2863 sayılı Kanun’un 67 ve 74/1 maddeleri gereğince ve sanıklara kamu malına zarar verme suçunun 28.06.2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 65. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCK’nın 152/1. maddesinde öngörülen cezanın türü ve üst sınırına göre aynı Kanun’un 66/1-e maddesinde belirtilen 8 yıllık asli dava zamanaşımı süresinin zamanaşımını en son kesen işlem olan savunma tarihlerinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanıklar hakkında açılan kamu davasının, 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle DÜŞÜRÜLMESİNE,

III- Sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan beraat kararı ile sanık … hakkında hırsızlık ve kamu malına zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1-Sanık …‘ın, savunmasında üzerine atılı suçları işlemediğini savunması karşısında; diğer sanıklar …, … ve …‘in soyut suç atma niteliğindeki beyanları dışında, sanık …‘ın yüklenen suçları işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, mahkumiyetine yeter nitelikte, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

2- Eskişehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 31/01/2013 tarih ve 2276 sayılı kararıyla A-42 envanter numarasıyla, 29-28 H-b kültür varlığı olarak tesçil edilen saat kulesinde konuşlandırılmış 300 Kg. Ağırlığındaki çanı kabul edip, evinin samanlığında gizlenmesine olanak sağlayan sanık …‘nin eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 165. maddesinde düzenlenen suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunu oluşturduğu gözetilmeden sanık hakkında yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin ve sanık …‘ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 30.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2472 Karar : 2018/124 Tarih : 25.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanıklar müdafiinin temyiz talebinin vekalet ücretine yönelik bulunduğu anlaşılmakla, bu kapsamla sınırlı olarak inceleme yapıldığından tebliğnamedeki hükmün 1 no’lu fıkrasında “CMK’nın 223/2-e” maddesine ilişkin düzeltilerek onanmasına yönelik talebi hususunda karar verilmemiştir.

1-Sanıklar … , …, …, … müdafinin vekalet ücretine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Sanıkların, 30.05.2017 tarihli dilekçelerle, temyiz hakkını kullanmak istemediklerini talep etmeleri karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 150/2 ve 266/3. maddelerinde belirtilen koşullar mevcut olmadığından, sanıkların iradesine üstünlük tanınarak, geçerli bir temyiz istemi mevcut bulunmadığından, dava dosyasının incelenmeksizin mahalline İADESİNE,

2-Sanıklar …, …, …, … müdafiinin vekalet ücretine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

UYAP sisteminde yapılan incelemede, hükmü sanıklar adına temyiz eden Av. …‘nun vekaletnamesini hükmün verildiği 09.06.2016 tarihinde başka yer mahkemesi aracılığıyla dosyaya sunduğu, mahkemesince de duruşmadan sonra geldiğinin havaleye şerh düşüldüğünün anlaşılması karşısında, hükümden sonra vekaletname ibraz etmesi, hükmü adı geçen sanıklar adına temyiz etme hakkı verir ise de vekalet ücretine hak kazandırmayacağından verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olmakla, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

3- Sanık … müdafiinin vekalet ücretine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13’üncü maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanıklar yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir” biçimindeki düzenleme ile Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.10.1978 tarih ve 2/324-350 sayılı kararında belirtildiği üzere; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin, vekalet ücretinin tayininde esas ilke olarak sanıkların adedi ya da sanığın birden çok suç işlemiş olmasını değil, usulünce açılan ve avukat tarafından takip edilen davaların adedini esas aldığı ve taraflara yükletilecek avukatlık parasının her dava için ayrı ayrı tayinini öngördüğü, buna göre, ayrı ayrı dava açılmadıkça ücreti vekaletin de ayrı ayrı tayin ve takdiri mümkün bulunmadığından, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 25.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/20442 Karar : 2018/1633 Tarih : 25.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

I-Olay:

Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 125/4, 106/1-1. Cümle, 52/1 ve 62/1 (iki kez) maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 1.740 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararına yönelik itirazın, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararının, dosya kapsamına göre, sanığın Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/156 esasına kayden görülen davada 30/05/2017 tarihli 5. celse itibari ile alınan ifadesinde hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, merciince itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini kabul edip etmediğinin ve bu bağlamda mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK`nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.

Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden ve şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin altıncı fıkrasına, 25/07/2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi eklenmiş, yine maddenin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6545 sayılı Kanun`un 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.

5560, 5728, 5739, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK`nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında,

hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için; 1)Suça ilişkin olarak; a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması, b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması, 2)Sanığa ilişkin olarak; a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b-Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, c-Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması, d-Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması, e-Sanık hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş olması, Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hakim tarafından her olayda re`sen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkan verecek biçimde kararda gösterilmelidir.

5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.

CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.

Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nun 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.

CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.

CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK`nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.

İncelenen dosyada;

Sanık … hakkında hakaret ve tehdit suçlarından kamu davasının açıldığı, 07/06/2016 tarihli birinci duruşmada sanığa, şartları oluşması halinde hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmasına muvafakatı olup olmadığı sorulduğunda, sanığın “muvafakatim yoktur” dediği, 30/05/2017 tarihli beşinci duruşmada esas hakkındaki savunması sorulduğunda sanığın bu kez “Ben katılanı tehdit etmedim veya ona hakaret etmedim, artık hükmün açıklanmasını geri bırakılmasını kabul ediyorum, buna muvafakatim vardır” dediği, sanığın yargılama neticesinde Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı kararıyla hakaret ve tehdit suçlarından, 5237 sayılı TCK’nın 125/1, 125/4, 62, 52, 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca sırasıyla 1.740 Türk lirası adli para cezası ve 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK`nın 231/5. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, anılan karara sanık tarafından, atılı suçları işlemediği, tanığın taraflı olduğu, kendi tanıklarının dinlenmediği, cezaların haksız olduğu ve beraatine karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle süresinde itiraz edildiği, itiraz üzerine merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararıyla “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanığın kabulüne bağlı olduğu, sanığın savunmasının alındığı celsede kabulünün olmadığını açıkça bildirdiği anlaşılmakla” şeklindeki gerekçeyle itirazın kabulüne ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Sanık, ilk sorulduğunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemiş, son duruşmada, karardan önce, esas hakkındaki savunması sorulduğunda ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiğini ve muvafakati olduğunu beyan etmiştir.

Çözülmesi gereken sorunlar, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın, bu beyanından dönerek anılan kurumun uygulanmasını istemesinin hukuken mümkün olup olmadığı, mümkün olduğunun kabulü halinde ise ne zamana kadar mümkün olduğudur.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesiyle, sanıklar 5 yıllık, suça sürüklenen çocuklar ise 3 yıllık denetim süresine tabi tutulmakta ve mahkeme tarafından gerekli görüldüğünde, haklarında yükümlülük de belirlenebilmektedir. Masum olduğunu ve beraat edeceğini düşünen kişi, masum olduğuna inanmakta, yargılanmak istemekte, yargılamanın sonucuna razı olmakta, yargılama sonucunda mahkum olsa dahi bu kararın, olağan kanun yollarında bozulacağına inanmaktadır. Bu kişiyi denetim süresine ve yükümlülüklere tabi tutmak hakkaniyete aykırıdır. Çünkü hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda, eğer bu kişinin kanaati doğruysa, boşuna denetim süresine tabi tutulmuş ve yükümlülük altına sokulmuş olacaktır. Bu nedenle de 25/07/2010 tarihinde sanığın kabul etmemesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine dair yasal düzenleme yapılmıştır.

Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin beyanı, tamamen kendisini ilgilendiren ve başka bir kimsenin kabulüne bağlı olmayan bir beyandır. Sanık, hakkındaki davanın başlangıcında beraat edeceğini düşünürken, sonrasında davada gelinen aşama, dinlenen tanıklar ve elde edilen deliller itibariyle artık mahkumiyetine karar verilebileceğini düşünebilir ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına razı olabilir. Bu nedenle, önceden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın, bu beyanından dönerek anılan kurumun uygulanmasını istemesi mümkündür. Ayrıca sanığın bu beyanından dönmesini engelleyecek yasal bir düzenleme de mevcut değildir. Sanık ne zamana kadar bu beyanından dönebilecektir? Burada sanığın beyanından dönmesi için kabul edilmesi gereken en son aşama, hüküm aşaması olmalıdır. Hüküm kuruluncaya kadar sanık beyanından dönebilir. Hüküm verildikten sonra sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmemesi ya da kabul etmesi herhangi bir sonuç doğurmayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında; sanığın, 30/05/2017 tarihli beşinci duruşmada esas hakkındaki savunması sorulduğunda, “ Ben katılanı tehdit etmedim veya ona hakaret etmedim, artık hükmün açıklanmasını geri bırakılmasını kabul ediyorum, buna muvafakatim vardır” dediğinin ve bu suretle de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını kabul ettiğinin anlaşılması karşısında, Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2017 tarihli ve 2016/156 esas, 2017/264 sayılı, sanık hakkında hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın yasaya uygun olduğu ve bu karara yönelik itirazın, reddi yerine, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmediğinden bahisle, kabulüne dair merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, merci Rize Ağır Ceza Mahkemesinin 13/06/2017 tarihli ve 2017/750 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK`nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 25/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5422 Karar : 2018/1388 Tarih : 24.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

icdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Daha önce hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen ve denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işleyen sanıkla ilgili olarak, CMK`nın 231/11. maddesi gereğince açıklanması daha evvel geri bırakılan hükümde herhangi değişiklik yapma imkanı bulunmadığı, hükmün ilk şekliyle açıklanması gerektiği gözetilmeden, hükmedilen hapis cezası bu kez adli para cezasına çevrilmiş ise de, aleyhe temyiz olmadığından bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

Ancak;

1-Başka suçtan aynı yargı çevresindeki cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılan sanığa duruşmadan bağışık tutulma hakkının hatırlatılmadığı ve sanığın bağışık tutulma talebi de bulunmadığı halde, hükmün açıklandığı 29/05/2015 tarihli son oturumda hazır bulundurulmadan SEGBİS aracılığı ile savunması alınarak hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK`nın 196. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

2-Açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK`nın 34 ve 223, 230. maddelerine aykırı davranılarak gerekçesiz hüküm kurulması,

3- 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu`nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve sanık …‘in temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4160 Karar : 2018/165 Tarih : 23.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

1)Sanık … hakkında kurulan hükmün incelenmesinde; sanık hakkında sanığın atılı suçu yasal savunma halinde gerçekleştirdiği gerekçeleri gösterilerek TCK’nun 25/1 ve CMK’nun 223/2-d maddesi uyarınca beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden uygulama maddesinin TCK.nun 25/1 ve CMK’nun 223/3-b maddesi olarak gösterilmesi ve sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi kanuna aykırı ise de; bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak; hüküm fıkrasının mahsus bölümünde yer alan: “CMK’nun 223/3-b” ibaresinin “ CMK’nun 223/2-d “ibaresi ile, “ceza verilmesine yer olmadığına” ibaresinin ise “beraatine “ ibaresi ile değiştirilmesine karar verilmek suretiyle düzeltilen hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA,

2)Ceza yargılamasının temel ilkelerinden biri “doğrudan doğruyalık-vasıtasızlıktır.”

Bu nedenle CMK`nun 193/1. maddesinde “sanık olmaksızın yargılama olmaz” genel kuralına, istisnalarına ise aynı Kanunun 193/2, 194/2, 195, 196, 200/1 ve 204. maddelerinde yer verilmiştir.

Alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, kendisinin de kabulüne bağlı olarak sanık istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılarak sorgu yapma imkanı yine CMK`nun 196/4. maddesine göre mümkün kılınmıştır.

Somut olaydaki hukuki sorun sanığın, görüntülü ve sesli iletişim tekniğini kullanarak savunmasının alınmasına itiraz etmesi karşısında, bu sistemle savunma alınması durumunda, savunma hakkının kısıtlanarak adil yargılama ilkesinin ihlal edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesi cezai bir suç ile itham edilen herkesin, kendini savunma, iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme, duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercüman yardımından para ödenmeksizin yararlanması haklarını güvence altına almıştır. Buna bağlı olarak kovuşturma aşamasında;

1)Genel kural sanığın duruşmada hazır bulundurulmasıdır. Bu hak ciddi nedenlere dayalı olarak mahkeme kararı ile sınırlandırılabilir.

2)İlk ve son savunmanın yapıldığı, esasa ilişkin delillerin toplandığı oturumlara sanığın SEGBİS yolu ile katılması, açık kabulüne dayalı olmalıdır.

Tüm bu açıklamalar karşısında; her ne kadar yukarıda anılan CMK.nun 196/4. maddesi, 694 sayılı KHK’nın 147. maddesiyle değişikliğe uğrayıp SEGBİS ile savunma alınabilmesi hususunda süre şartı kaldırılmışsa da sanığın o tarihte yürürlükten bulunan hükme göre kazanılmış hakkı bulunduğu, bu haliyle SEGBİS aracılığıyla savunmasının alınmasına itiraz etmesine rağmen, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle bu talebi reddedilerek, SEGBİS sistemi aracılığıyla beyanı alındıktan sonra mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

Usule aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeyen hükmün öncelikle bu nedenlerle tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 23/01/2018 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/5221 Karar : 2018/273 Tarih : 23.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

1)Sanık hakkında tehdit ve yağma suçunun tek fiil kabulü ile aynı fiiller nedeniyle aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm bulunması sebebiyle sanık hakkında açılan kamu davasının CMK 223/7. maddesi gereğince Reddine.

2)Sanığa yüklenen cinsel saldırı ve hürriyeti tahdit suçlarının sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle sanığın CMK 223/2-e maddesi gereğince beraatine.

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 27.10.2011 gün 2010/ 49488 soruşturma, 2011/13250 esas ve 2011/648 iddianame numarası ile “Şüphelinin, …… isimli e-posta adresinin sahibi olduğu, bu internet sitesinde kendisini genel olarak bir üniversitede doçent olarak tanıttığı ve yardımcı asistan aradığını ilan ettiği, mağdure Emine’nin de internetteki bu ilan üzerine şüpheli ile bağlantıya geçtiği, daha doğrusu şüphelinin bu yöndeki e-postasına cevap verdiği, önce bilgisayar aracılığıyla görüştükleri daha sonra bir araya geldikleri, Taksim-Tophane’de birlikte oturup vakit geçirdikleri, aynı gün Taksim’de iken şüphelinin mağdureyi tenha bir sokağa götürdüğü, mağdurenin beyanına göre karın boşluğuna doğru küçük bir silah dayadığı, cep telefonu ve kredi kartlarını silah zoruyla aldığı, sesini çıkarmaması aksi halde öldüreceğini söyleyerek tehdit ettiği, ordan otobüse binerek Kadıköy’e geldikleri, Kadıköy’de şüpheliye ait bir eve yine beyanına göre tehdit yoluyla geldiği, evin içerisinde de mağdureyi dövmek ve öldürmekle tehdit ettiği, daha sonra da mağdurenin beyanına göre cinsel ilişkiye girdiği, bu olaydan bir gün sonra Taksim’de yine buluştukları, Turkcell’den kendisine birşeyler aldırdığı, aynı günde mağdurenin Sarıyer’deki evine saat 23:00 sıralarında girdiği, mağdurenin beyanına göre zorla girdiği, burada da sabaha kadar mağdureye cinsel saldırıda bulunduğu, mağdurenin bir kaç gün sonra emniyette şikayette bulunduğu” belirtilerek TCK.nın 106/1-1.cümle, TCK.nın 149/1.a, TCK.nın 109/1, TCK.nın 102/2,3-d,53. maddeleri uyarınca tehdit, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve cinsel saldırı suçundan dava açıldığı; İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.02.2013 gün 2012/281 esas ve 2013/30 karar sayılı ilamı sanık hakkında açılan tehdit ve yağma suçunun tek suç kabulü ile, aynı fiiller nedeniyle aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm bulunması itibarıyla sanık hakkında açılan kamu davasının CMK 223/7. maddesi gereğince red; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve cinsel saldırı suçundan ise beraat kararı verildiği;

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 19.10.2011 gün 2010/ 85192 soruşturma, 2011/61985 esas ve 2011/1807 iddianame numarası ile “Mağdure …‘in iş ararken internet üzerinden yukarıda açık kimliği yazılı şüpheli …‘le tanıştığı, şüphelinin mağdureye iş vereceği bahanesiyle mağdureyi günlerce oyaladığı, şüphelinin olay gecesi saat 21:00 sıralarında Taksim’de tenha bir ara sokakta mağdureyi bir tabanca ile sıkıştırarak, silah zoruyla ve tehdit ederek mağdurenin elinde bulunan diz üstü bilgisayarını, nokia E 72 Marka cep telefonunu ve içinde kredi kartları bulunan cüzdanını yağmaladığı, yine silah zoruyla mağdureyi kendi telefon hattına kontör göndermesi konusunda tehdit ederek kontör transferini sağladığı” belirtilerek sanık hakkında TCK.nın 149/1-a,h, 53, 63; 6136 sayılı Yasa 13/1. maddesi uyarınca yağma ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan dava açıldığı; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 21.10.2011 gün 2011/73598 soruşturma, 2011/62492 esas ve 2011/17329 iddianame numarası ile de; sanık hakkında TCK.nın 245/1, 43/1. maddeleri uyarınca başkasına ait banka veya kredi kartının izinsiz kullanılması suretiyle yarar sağlama suçundan dava açıldığı, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2012 gün 2011/355 esas ve 2012/348 karar sayılı ilamı ile; sanık hakkında nitelikli yağma, 6136 sayılı yasaya muhalefet ve başkasına ait kredi kartlarını kullanmak suçundan beraat, sanığın karar kesinleştikten sonra dolandırıcılık suçundan dolayı gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verildiği; sanık hakkında yağma suçundan verilen beraat kararının o yer Cumhuriyet Savcısının temyizi üzerine Dairemizin 2014/5245 Esas sırasına kayıt edildiğinin anlaşılması üzerine, sağlıklı değerlendirme yapılabilmesi için her iki dosyanın aynı gün temyiz incelemesine alınıp, yapılan değerlendirme sonunda;

İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.02.2013 gün 2012/281 esas ve 2013/30 karar sayılı ilamı, sanık hakkında açılan tehdit ve yağma suçunun tek suç kabulü ile, aynı fiiller nedeniyle aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm bulunması itibarıyla sanık hakkında açılan kamu davasının CMK.nın 223/7. maddesi gereğince red kararına dayanak yapılan yukarda belirtilen İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.12.2012 gün 2011/355 esas ve 2012/348 karar sayılı ilamına konu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 19.10.2011 gün 2010/85192 soruşturma, 2011/61985 esas ve 2011/1807 iddianame ile açılan dava ile aynı olduğu anlaşılmış olup sanık hakkında tehdit ve yağma suçundan red, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve cinsel saldırı suçundan ise beraat kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından;

Dosya içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, katılan … vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün tebliğnameye kısmen aykırı olarak ONANMASINA, 23.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3437 Karar : 2018/138 Tarih : 23.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

I-Terör örgütünün propagandasını yapmak ve 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçlarına yönelik temyiz talepleri açısından;

Suç tarihinde 2911 sayılı Kanunun 33. maddesinde örgüte ait amblem ya da resimlerin taşınmasının suç olarak tanımlanmadığı, bu hükmün 04.04.2015 tarihinde yürürlüğe giren 6638 sayılı Kanunun 8. maddesi ile madde metnine eklendiği, bu bilgiler ışığında atılı suçtan sanık hakkında beraat kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı belirlenerek yapılan incelemede;

20.10.2015 tarihli duruşma tutanağında ve gerekçeli kararda zabıt katibinin gerek fiziki gerekse de elektronik olarak imzalarının bulunmadığı anlaşılmış ise de bu durum mahallinde giderilebilir eksiklik olarak kabul edilmiştir.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık hakkındaki terör örgütünün propagandasını yapmak suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık hakkında 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçunun Kanunda belirtilen yasal unsur ve şartlarının oluşmaması gerekçesi gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve o yer Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraat ve mahkumiyete dair hükümlerin ONANMASINA,

II-Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçuna yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;

1-20.10.2015 tarihli duruşma tutanağında ve gerekçeli kararda zabıt katibinin gerek fiziki gerekse de elektronik olarak imzalarının bulunmaması,

2-3713 sayılı Kanunun 7/2. maddesinde değişiklik yapan ve hükümden önce 30.04.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 8. maddesiyle 3713 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkra hükmü uyarınca bu maddenin 2. fıkrasında tanımlanan suçu örgüt adına işlemesi nedeniyle TCK’nın 220. maddesinin altıncı fıkrasında tanımlanan suçtan dolayı ayrıca cezalandırılamayacağı ve işlenen fiilinin suç olma özelliğini devam ettirdiği de nazara alınarak sanık hakkında CMK’nın 223/4. maddesi kapsamında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yerine beraate hükmolunması,

Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 23.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/4615 Karar : 2018/1109 Tarih : 22.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,

1-Sanığın 12.07.2012 tarih ve 2011/960 E. 2012/839 K. sayılı ilamla hükümlülüğüne karar verilip, CMK’nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına, denetim süresi içinde yükümlülük yüklenmemesine, hükmün kesinleşmesinden sonra denetim süresi içinde 26.11.2012 tarihinde yeniden yaralama (86/2) ve hakaret (125/1) suçlarını işlediğinden, hükmün CMK’nın 231/11. maddesi gereğince açıklanmasına karar verildiği anlaşılmakla;

Açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 223, 230. maddelerine aykırı davranılarak gerekçesiz hüküm kurulması,

2-Hükmün açıklanmasına neden olan kasıtlı suçun, TCK’nın 125/1. maddesi uyarınca hükmolunan hakaret ve 86/2. maddesi uyarınca yaralama olması, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen bu suçlar önceden de uzlaşma kapsamında ise de, 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 24 ve 25. fıkralarındaki uzlaştırma bürosuna ilişkin düzenleme dikkate alınıp, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip

belirlenmesinde zorunluluk bulunması karşısında, hakaret ve yaralama suçları yönünden, uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak, anılan hükümler yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkum olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesi zorunluluğu,

3-Kabule göre de; 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34.maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ün temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, (1) ve (2) maddeler dışında diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 22/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/10461 Karar : 2018/552 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; Suç tarihinde… adlı şahsın, hakkında başlatılan soruşturmada kolluk görevlilerine sanığın kimlik bilgilerini verdiği, parmak izi incelemesi sonucunda ise gerçek kimliğinin… olarak tespit edilmesi üzerine kolluk tarafından soruşturma evrakının tamamlanarak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, ancak Başsavcılık tarafından sehven… yerine sanık hakkında dava açıldığı anlaşılmakla,

atılı suçtan sanığın beraatine karar verilerek asıl fail olan… hakkında dava açılması için Cumhuriyet Başsavcılığı`na suç duyurusunda bulunulması gerektiği gözetilmeden,

sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi, Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı`nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden,

Bakırköy 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 06.11.2013 gün ve 2011/405 esas, 2013/654 sayılı kararının 5271 sayılı CMK.nun 309/4…d maddesi uyarınca BOZULMASINA, yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle sanığın CMK.nun 223/2…b maddesi uyarınca beraatine, yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına, asıl fail… hakkında gereğinin takdir ve ifası için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı`na suç duyurusunda bulunulmasına, hükmedilen cezanın infaz edilmemesine, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/7534 Karar : 2018/561 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Dosya kapsamına göre,

1- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 03.02.2014 tarihli ve 2013/23474 esas, 2014/2417 sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 5271 sayılı Kanun’un 231/8. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı ve zamanaşımının denetim süresi içinde işlenen suçtan dolayı verilen hükümlülük kararının kesinleşmesi koşuluyla suçun işlendiği tarihte yeniden işlemeye başlayacağı, somut olayda suça sürüklenen çocuk … hakkındaki Beyoğlu 2. Çocuk Mahkemesinin 07.10.2008 tarihli ve 2007/55 esas, 2008/348 sayılı ilamına konu ilk kararın itiraz edilmeksizin 10.11.2008 tarihinde kesinleştiği, İstanbul 3. Çocuk Mahkemesinin 22/05/2014 tarihli ve 2013/422 esas, 2014/316 sayılı kararına konu 2. suçun ise 26.07.2009 tarihinde işlendiği ve söz konusu bu kararın 05.11.2014 tarihinde kesinleştiği, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66/2. maddesinde yer alan “Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.” şeklindeki düzenleme uyarınca, kayden 01.08.1992 doğum tarihli olup suç tarihi itibariyle 12…15 yaş grubunda olan suça sürüklenen çocuğa yüklenen suçun gerektirdiği cezaların türü ve üst sınırına göre; aynı Kanun’un 66/1…e, 66/2, 67/4. maddelerinde öngörülen 6 yıllık zamanaşımının suç tarihi olan 07.02.2007 gününden kararın verildiği 17.12.2014 tarihine kadar gerçekleşmiş olduğu gözetilmeden, mahkûmiyetine karar verilmesinde, 2- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/11. fıkrasında yer alan “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, denetim süresi içinde kasıtlı suç işleyen suça sürüklenen çocuk hakkında mahkemece daha önce açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, ilk hükümden farklı olarak ceza tayininde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14.02.2017 gün ve 2017/590 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.02.2017 gün ve KYB/2017…11017 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Suç tarihi itibariyle 12 yaşını doldurup 15 yaşını doldurmayan suça sürüklenen çocuğa yüklenen suçun yasa maddesinde öngörülen cezasının türü ve üst sınırı itibariyle 5237 sayılı TCK.nun 66/1…e, 66/2 ve 67/4. maddelerinde belirlenen 6 yıllık olağanüstü dava zamanaşımının, suç tarihinden hüküm tarihine kadar gerçekleştiği gözetilmeden, kamu davasının düşürülmesi yerine, yargılamaya devamla yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,

2- 5271 sayılı CMK.nun 231/11. maddesine göre hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olan suça sürüklenen çocuğun, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi halinde mahkemece duruşma açılarak daha önce açıklanması geri bırakılmış hükmü aynen açıklamak zorunda olduğunun düzenlendiği halde, söz edilen hükümlere uyulmaksızın denetim süresi içinde kasıtlı suç işleyen suça sürüklenen çocuk hakkında önceki açıklanması geri bırakılmış hükümden farklı şekilde hüküm kurulması,

Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden, İstanbul 4. Çocuk Mahkemesi’nin 17.12.2014 gün ve 2014/790 esas, 2014/1123 sayılı kararının 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davasının dava zamanaşımı nedeniyle CMK.nun 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine, hükmedilen cezanın infaz edilmemesine, 1 no’lu bozma nedenine göre 2 no’lu talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına, dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/17096 Karar : 2018/922 Tarih : 17.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Olay günü sanık …‘ın arkadaşları ile birlikte evde eğlendiği sırada fazla gürültü yapmasından dolayı annesi ile teyzesinin rahatsız olduğu, annesinin sanığı uyardığı, sanığın, annesi mağdur …‘ye “ bana karışma, daha neler yapacağım, bu evi yakacağım, seni de öldüreceğim” dediği, bu sırada sanığın teyzesi Filiz’in de rahatsızlandığı, mağdur …‘nin diğer mağdur Filizle ilgilenmesine kızan sanığın bu defa kuru sıkı olduğu sadece annesi mağdur … tarafından bilinen tabancayı alarak doğrultuğu hususu, mağdurların değişmeyen anlatımları ve sanığın ikrarı ile anlaşılmış olmakla, sanığın mağdur …‘e yönelik kuru sıkı tabanca ile tehdit eyleminin TCK’nın 106/2-a maddesine uyduğu ve şikayete tabi olmadığı gözetilmeden suçun vasfında ve delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek tehdit içerikli söz sarf etmeksizin silahın mağdurlara doğrultulma eyleminin TCK.nın 106/1-2. fıkrasındaki sair tehdit suçunu oluşturduğu kabul edilerek ve mağdurların şikayetçi olmaması nedeniyle açılan kamu davasının CMK.nın 223/8. maddesi gereğince düşmesine karar verilmesi,

Kanuna aykırı ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 17/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/16381 Karar : 2018/333 Tarih : 16.01.2018

  • CMK 23. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7 ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri hükmü karşısında; sanıklara yüklenen “resmi belgede sahtecilik” suçunun yasada gerektirdiği cezasının türü ve üst sınırına göre suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sanıklar lehine olan 765 sayılı TCK’nın 102/3 ve 104/2. maddelerinde öngörülen dava zamanaşımının, suç tarihinden hüküm tarihine kadar gerçekleştiğinden kamu davasının 765 sayılı TCK’nın 102/3, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesi yerine, 765 sayılı TCK’nın 102/3 ve 104/2. maddeleri gereğince ortadan kaldırılmasına hükmolunması,

Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında yer alan “….ortadan kaldırılmasına” ibareleri çıkartılarak yerine “…5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine” ibareleri yazılmak suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 16.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3474 Karar : 2018/220 Tarih : 11.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

A) Sanık hakkında 2006 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanık hakkında aynı fiille ilgili olarak mükerrer açılan kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddi, dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

B) Sanık hakkında 2007 ve 2008 takvim yıllarında sahte fatura kullanmak suçlarından verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yüklenen sahte fatura kullanma suçlarının sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

C) Sanık hakkında 2003, 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarına ait defter ve belgeleri ibraz etmeme suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince,

1- 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarına ait defter ve belge ibraz etmeme suçu yönünden; 213 sayılı Kanunun 139. maddesinde yazılı istisnaların bulunmaması halinde vergi incelemesinin mükellefin işyerinde yapılması gerektiği, sanığa vergi denetmeni tarafından 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarına ait defter ve belgelerini ibraz etmesi için çıkarılan tebligatın 05.05.2008 tarihinde iş yerinde yapıldığı anlaşılmakla; hesapların dairede incelenmesine imkan veren 213 sayılı Kanunun 139/2. maddesindeki istisnalardan birinin varlığının önceden belirlenip belirlenmediğinin, işyerinde faaliyete devam edip etmediğinin incelemeyi yapan vergi denetmeninden sorulması, işyeri dışında inceleme yapılmasını gerektiren bir tespiti varsa belgesinin dosyaya ibrazının istenmesi, aksi takdirde yapılan tebligatın hukuki geçerliliği bulunmadığından bu yıllara ilişkin defter ve belge ibraz etmeme suçundan sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- 2007 yılına ait defter ve belge ibraz etmeme suçu yönünden; sanığın, 2007 yılına ait defter ve belgelerin kaybolması sebebiyle ibraz edemediğini savunması karşısında; defter ve belgelerin çalındığı, kaybolduğu ve bulunmadığı ileri sürülerek ibrazından kaçınılması halinde VUK’nun 139. maddesinde yazılı hususlarla usulüne uygun tebligatın aranmayacağı anlaşılmakla; sanığın üzerine atılı 2007 yılına ait defter ve belgeleri ibraz etmeme suçunun sübuta erdiği gözetilmeden aynı suçtan dolayı hem beraat hem de mahkumiyet hükmü kurulmak suretiyle hükmün karıştırılması,

3- İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Denetim Grup Müdürlüğünün 02.05.2008 tarih ve 2008/339-17 sayılı yazısı ile 2003, 2004, 2005 ve 2006 takvim yılına, 03.03.2009 tarih ve 2008/339-39 sayılı yazı ile de 2007 takvim yılına ait hesaplarının incelenmesinin talep edilmesi üzerine, her iki yıla ait defter ve belgelerin, 05.05.2008 ve 03.03.2009 tarihli iki ayrı yazıyla ibrazının istenmesi ve 15 günlük süre içerisinde ibraz edilmemeleri sonucu açılan davada; aynı yazı ile birden fazla takvim yılına ait defter ve belgelerin incelenmek üzere ibrazının istenmesi halinde, tek bir “defter ve belgeleri ibraz etmemek” suçunun oluşacağına ilişkin yerleşik uygulama ile ilgili yıllara ait hesapların incelenmesinin talep edildiği yazıların birbirine yakın tarihli olması da dikkate alınarak, anılan yıllara ait hesapların incelenmesi aynı yazı ile talep edilebilecek iken, birbirine yakın iki ayrı tarihli yazıyla istenmesinin nedenleri İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Denetim Grup Müdürlüğünden sorularak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,

4 – Kabule göre; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 gün ve 2008/250-13 sayılı kararında açıklandığı üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 5271 sayılı CMK’nın 231/6-c madde ve bendinde işaret olunan, zarar kavramının kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenebilir, ölçülebilir maddi zararlara ilişkin olduğu, manevi zararların bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği, zarar koşulunun ancak zarar suçlarında dikkate alınması gereken bir unsur olduğu, defter ve belge ibraz etmeme suçunda anılan maddenin aradığı anlamda somut bir zarardan söz edilemeyeceği dikkate alındığında; ileride bir daha suç işlemeyeceği yönünden mahkemeye kanaat geldiğinden cezası ertelenen ve suç tarihlerinde engel adli sicil kaydı bulunmayan sanık hakkında yasanın aradığı objektif ve sübjektif şartlar karar yerinde tartışılmadan, katılan kurumun zararının karşılanmadığından bahisle yazılı şekilde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/10405 Karar : 2018/84 Tarih : 9.01.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

… haricindeki sanıklar hakkında görevi kötüye kullanma suçundan verilen beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde;

Sanıkların leh ve aleyhindeki toplanan tüm kanıtları inceleyip, irdeleyen ve iddianın reddine ilişkin sebepleri karar yerinde ayrı ayrı gösteren, savunmayı tercih nedenlerini açıklayan, aleyhteki kanıtları hükümlülük için yeterli görmeyen mahkemenin beliren takdir ve kanaatiyle, … Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesinden alınan ve önceki rapora atıf yaparak eksiklik ve hataları gideren bilirkişi raporu karşısında, yeniden rapor alınması gerektiğine ilişkin tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmediği gibi katılan vekilinin temyiz itirazları da yerinde görülmediğinden reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,

Sanık … hakkındaki hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

UYAP sisteminden temin edilen nüfus kayıt örneğinden sanık …‘ın hükümden sonra 10/04/2016 tarihinde öldüğüne dair bilgi yer aldığından, bu husus mahallinde araştırılarak sonucuna göre TCK’nın 64/1 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca mahkemesince karar verilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 09/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2059 Karar : 2017/11531 Tarih : 25.12.2017

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

I. Kamu Davası Süreci

1.Maddi Olay

6222 sayılı Kanun`un 16/1. maddesi kapsamında yasak alanlara girme eylemi sonrası başlatılan soruşturma kapsamında atılı suçun önödeme kapsamında olması nedeniyle sanığın kendisine yapılan usulüne uygun önödeme ihtaratı üzerine yasal süre içinde belirlenen miktarı ödemiştir.

2.Sanığın Savunması

Sanık, soruşturma evresinde, üzerine atılı suçun esasına ilişkin savunma yapmış olup kovuşturma evresinde ise, soruşturma neticesinde belirlenen önödeme miktarını yatırdığını ve hakkında uygulanan spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin kaldırılmasını talep etmiştir.

3.Savcılık Kararı

Sanık hakkında 6222 sayılı Kanun’ujn 16/1. maddesinde tanımlanan suç yönünden önödeme nedeniyle ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olup, bu Kanun`un 18. maddesinin birinci ve altıncı fıkraları uyarınca da spor müsabakalarını seyirden yasaklanmasına dair kararın verilmesini konu alan iddianame düzenlenmiştir.

4.Yerel Mahkeme Kararı

Yerel mahkeme, 22.04.2014 tarihli kararında sanığın, önödemede bulunduğu; aynı mahkeme 07.05.2014 tarihli ek kararında ise, anılan tedbirin uygulanmaya başlandığı tarihten itibaren 6222 sayılı Kanun`un 18/6. maddesi uyarınca önödeme bulunduğu 23.12.2013 tarihinden itibaren 1 yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklanmasına karar verilmiştir.

5.Sanığın Temyiz Nedenleri

Sanık, süre tutum dilekçesi vermekle birlikte esasa ilişkin bir görüş bildirmemiş ve yerel mahkemenin kararının bozulmasını talep etmiştir.

6.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Tebliğnamesi

Yerel mahkemenin sanık hakkında verdiği kararın onanmasını istemiştir.

II. Uyuşmazlık Konusu Olay

Soruşturma evresinde usulüne uygun önödeme halinde, spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin uygulanması kapsamında kamu davası açılıp açılmayacağı ve uygulanmasına devam edilen tedbirin hukuki niteliği ile spor kulübü yöneticisi vasfı bulunan sanık hakkında anılan tedbirin uygulanmasının mümkün olup olmadığına ilişkindir.

III. İlgili Hukuk Kuralları

6222 sayılı Kanun`un “yasak alanlara girme” başlığı altında tanımlanan 16. maddesinin birinci fıkrasında; “Müsabaka için seyircilerin kabulüne başlanmasından itibaren müsabaka sonrası tamamen tahliyesine kadarki zaman zarfında yetkisiz olarak müsabaka alanına, soyunma odalarına, odaların koridorlarına, sporcu çıkış tünellerine giren kişi yirmi günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır.” ile bu Kanunun “seyirden yasaklanma” başlığı altında düzenlenen 18. maddesinde; “(1) Kişinin, bu Kanunda tanımlanan veya yollamada bulunulan ilgili kanunlardaki suçlardan dolayı mahkemece kurulan hükümde, hakkında güvenlik tedbiri olarak spor müsabakalarını seyrden yasaklanmasına karar verilir.”, “(3) Bu madde kapsamına giren suçlardan dolayı soruşturma başlatılması halinde şüpheli hakkında spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbiri derhal uygulamaya konulur. Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından bu tedbirin kaldırılmasına karar verilmediği takdirde bu yasağın uygulanmasına koruma tedbiri olarak devam edilir.”, “(5) Koruma tedbiri olarak uygulanan spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbiri; a) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından kaldırılmasına karar verilmesi, b) Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi, c) Sanık hakkında beraat veya düşme kararı verilmesi, halinde derhal kaldırılır.”, “(6) … önödeme halinde ise, önödemede bulunulduğu tarihten itibaren, bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbirinin uygulanmasına devam edilir.”, “(8) Bu madde hükümlerine göre spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişi, yasaklama kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı olan ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakalarının yapılacağı gün, yurt içinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurmakla yükümlüdür” ve “(9) Sekizinci fıkradaki yükümlülüğe aykırı hareket eden kişi, yirmibeş günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır.” hükümleri düzenlenmiştir.

6222 sayılı Kanun`un Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin “müsabakaları seyirden yasaklanma tedbirine ilişkin usul ve esaslar” başlığı altında düzenlenen 22. maddesinde; “(1) Müsabakaları seyirden yasaklanma tedbirine ilişkin usul ve esaslar şunlardır:” “a) Kanunda tanımlanan veya yollamada bulunan ilgili kanunlardaki suçlardan dolayı soruşturmayla ilgili işlemler Cumhuriyet savcısının sözlü ya da yazılı talimatı üzerine genel kolluk görevlileri tarafından başlatılır.” “b) Kanun kapsamında haklarında soruşturma başlatılan kişilerle ilgili gerekli işlemler yapıldıktan sonra ilgililer hakkında genel kolluk tarafından resen müsabakaları seyirden yasaklanma tedbiri uygulanarak düzenlenen form ilgili spor güvenlik birimine gönderilir.” “c) Seyirden yasaklanma tedbirinin, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından kaldırılmasına karar verilmediği takdirde koruma tedbiri olarak uygulanmasına devam edilir.”, “ç) Spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbiri hakkında Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından verilen kararlar elektronik bilgi bankasına kaydedilmek üzere ilgili makam tarafından İl spor güvenlik birimine gönderilir. Kovuşturmaya yer olmadığı, sanık hakkında beraat veya düşme kararı verilmesi hallerinde seyirden yasaklanma tedbiri derhal kaldırılır.”, “d) … ön ödeme halinde ise ön ödemede bulunulduğu tarihten itibaren, bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin uygulanmasına devam edilir.” ve “f) Spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişi, yasaklanma kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakalarının yapılacağı gün yurtiçinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın polis merkezi amirliğine veya jandarma karakol komutanlığına başvurur.” hükümleri düzenlenmiştir.

IV.Hukuki Değerlendirme

A) Önödeme

1.Tanımı ve Hukuki Niteliği

Önödeme; uzlaşma dışında kalan, sadece adli para cezası veya hapis cezasının üst sınırı altı ayı aşmayan (24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle “üç” ibaresi “altı” şeklinde değiştirilmiştir.) ceza öngörülen ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’un 75. maddesinin altıncı fıkrasında belirtilen (24/11/2016 tarihli 6763 sayılı Kanun`un 12. maddesi ile eklenmiştir.) suçları işlediği iddia edilen fail bakımından, kanundaki usullere göre belirlenen bir miktar paranın Devlet hazinesine ödenmesi ile kamu davasının açılmamasını veya açılmış olan davanın düşmesi sonucunu doğuran, devlet ile bireyin uzlaşması olarak nitelendirilebilecek bir kurumdur.

Müessese, tamamen işlendiği iddia olunan fiilin karşılığını oluşturan yaptırımın azlığı sebebiyle, devletin soruşturma ve kovuşturma safhalarında maddi gerçeğe ulaşmak adına yapacağı masraflar ile şüpheli ya da sanığın kendisini savunmak adına harcayacağı zaman ve giderler gözetildiğinde, sorunu sulh yoluyla çözmenin her iki taraf açısından daha ekonomik olduğu gerçeğine dayanır.

Yargıtay’ın 11.04.1983 tarih ve 2/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı`nda önödemenin, ikili bir hukuki niteliğinin bulunduğu, soruşturma safhasında uygulandığında (dava şartı olarak) muhakeme hukukuna ait bir kurum olduğu, buna karşın kovuşturma başladıktan sonra tatbik edildiğinde (davanın düşmesi sonucunu doğurduğundan) ceza ilişkisini sona erdiren maddi ceza hukukuna ait bir müessese olduğu kabul edilmiştir.

2.Önödemenin Koşulları

Önödemenin koşulları ise, önödeme kapsamına giren bir suçun bulunması, suçun uzlaşma kapsamında bulunmaması, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe olması ve belli bir miktar paranın Devlet hazinesine ödenmesidir.

B) Kolluğa Müracaat Etme Yükümlülüğünün İhlali Suçu

Adli kontrol benzeri bir kurum olarak öngörülen seyirden yasaklanma tedbiri, 14.4.2011 tarihli ve 27905 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun`un 18. maddesinin sekizinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişi, yasaklama kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı olan ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakalarının yapılacağı gün, yurt içinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurmakla yükümlüdür. Anılan yükümlülüğe aykırı hareket eden kişi, yirmişbeş günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır (m.18/9).

1.Suçla Korunan Hukuki Yarar

6222 sayılı Kanun`un 18/9. maddesinde öngörülen suçla korunan hukuki değer, faildeki tehlikelilik halinin ortadan kaldırılması, bu yolla kişilerin güvenli ve huzurlu bir ortamda spor müsabakalarını izlemesi ve dolayısıyla kamu güvenliğinin sağlanmasıdır.

2.Suçun Faili ve Mağduru

Bu suçun faili, spor müsabakalarını seyirden yasaklanan (6222 sayılı Kanun`un 22/3. maddesi gereğince haklarında idari tedbir uygulanan kimseler hariç) bir kimsedir (taraftar). Bu suçun mağduru ise, soyut tehlikeye maruz kalan toplumun bireyleridir.

3.Suçun Maddi Unsuru

Bu suçun maddi unsuru, güvenlik ya da koruma veya önleyici idari tedbir gereği spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişinin, yasaklama kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı olan ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakalarının yapılacağı gün, yurt içinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurma yükümlülüğüne aykırı davranmasıdır. Soyut tehlike suçu niteliğinde bulunan bu suçta, anılan başvurma yükümlülüğüne aykırı davranış gerçekleştirilmesinin güvenli ve huzurlu bir ortamda spor müsabakalarını izleyen kişiler açısından genel olarak tehlike (zarar doğurabilme olasılığı) meydana getirmesi yeterli sayılmış, ayrıca somut bir tehlikenin ve zararın doğması aranmamıştır.

4.Suçun Manevi Unsuru

Bu suçun manevi unsuru genel kast olup, fail, müsabaka günü bulunduğu yere en yakın genel kolluğa iki kez başvurma yükümlülüğünün olduğunu bilerek bu yükümlülüğünü yerine getirmeme halinde cezalandırılır ve failin saiki önem taşımaz.

Bu kanunda, spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbiri üç halde söz konusudur. Bu tedbirleri sırasıyla incelemek gerekirse;

C) Spor Müsabakalarını Seyirden Yasaklanma Tedbiri

a. Spor Müsabakalarını Seyirden Yasaklama Koruma Tedbirinin Hukuki Niteliği

Ceza muhakemesinde koruma tedbirleri, kişinin suçluluğu yargı kararıyla tespit edilmeden önce temel bir hakkın sınırlandırılması sonucunu doğuran ve amacı muhakemenin yapılabilmesini veya ileride verilmesi muhtemel olan hükmün infazının yerine getirilmesini sağlamak olan işlemlerdir. Koruma tedbirleriyle ulaşılmak istenen amaçlar arasında şüpheli kişinin veya sanığın hazır bulunmasını ve delillerin karartılmamasını güvence altına almak başta gelir ayrıca koruma tedbirleriyle, kişi hak ve özgürlüklerini sınırlandırmanın kanunla yapılması, geçici olması ve amaç değil araç olması esastır.

6222 sayılı Kanun’un 18/3. maddesi uyarınca uygulanan “seyirden yasaklama” tedbiri, Kanun`da tanımlanan veya yollamada bulunan ilgili kanunlardaki suçlardan birinin işlendiği şüphesinin olması ve bu şüphe nedeniyle hakkında soruşturma başlamış olması durumunda hiçbir karara gerek olmaksızın Kanun gereği derhal uygulamaya konulan “özgün ve önleyici amaçlı koruma tedbiri”dir.

Seyirden yasaklama tedbiri bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’undaki koruma tedbirlerine ilişkin genel kuralların dışına çıkılmıştır. Nitekim, ceza yargılamasına konu seyirden yasaklama kararının sebebini oluşturan eylemden ayrı olarak mahkeme kararı olmaksızın uygulanması, ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararları etkileme özelliğinin bulunmaması, verilmesi muhtemel hapis veya adli para cezasının infazını güvence altına alma ile delil temini ve muhafazası amaçlarını taşımaması, anılan Kanun`un 18/3. maddesi uyarınca yerine getirilen seyirden yasaklama tedbirini ceza yargılamasında uygulanan diğer koruma tedbirlerinden farklı kılmaktadır. Özellikleri dikkate alındığında seyirden yasaklama koruma tedbiri, klasik koruma tedbirlerinin sahip olduğu amaca hizmet etmemekte, suçun önlenmesi amacını taşıdığı anlaşılmaktadır.

aa. Spor Müsabakalarını Seyirden Yasaklama Koruma Tedbirinin Sona Erme Halleri

6222 sayılı Kanun`un 18 maddesinin beşinci fıkrasında, koruma tedbiri olarak uygulanan spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin hangi hallerde derhal kaldırılacağı düzenlenmiştir.

Birinci hal; Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından koruma tedbirinin kaldırılmasına karar verilmesi halinde derhal kaldırılacağı düzenlenmiştir. Buna göre, anılan koruma tedbirinin, soruşturma evresinde, yasaklanma kararının sebebini oluşturan fiili soruşturan ya da bulunması halinde Cumhuriyet Başsavcılığınca iş bölümü gereği görevli kılınan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde ise yasaklanma kararının sebebini oluşturan fiili kovuşturan mahkeme tarafından istem üzerine veya re’sen kaldırılması durumunda sanık hakkında uygulanan bu koruma tedbiri, kararın kesinleşmesine gerek olmaksızın anılan kanun gereği derhal kaldırılır ve sanığın, koruma tedbirinin kaldırılmasına karar verildiği tarihten itibaren 6222 sayılı Kanun`un 18. maddesinin sekizinci fıkrasında tanımlanan genel kolluk birimine başvurma yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Spor müsabakalarını seyirden yasaklanma koruma tedbiri, soruştuma veya kovuşturma sonuna kadar uygulanması mutlak bir zorunluluk olmayıp, yukarıda belirtilen yetkili merciilerce kaldırılmadığı takdirde başlatılan soruşturmanın ya da ceza muhakemesinin sonucuna göre devam etmesi söz konusudur.

6222 sayılı Kanun’da yetkili merciilerce verilen koruma tedbirinin kaldırılmasını konu alan istemin kabulüne, reddine veya re`sen kaldırılmasına dair kararlara karşı bir kanun yolu öngörülmemiş ise de, burada 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca gerçekleştirilen bir soruşturma söz konusu olduğundan, soruşturma ya da kovuştumada geçerli itiraz usulü de aynı şekilde kullanılabilmelidir.

Yetkili veya itiraz merciilerince istem üzerine veya re’sen spor müsabakalarını seyirden yasaklanma koruma tedbirinin kaldırılmasına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus, soruştuma açılmasının ortaya koyduğu haklı bir gerekçeyle uygulanan bu koruma tedbirine muhatap olan kişinin yeniden 6222 sayılı Kanun’da tanımlanan veya anılan Kanun`un yollamada bulunduğu diğer kanunlarda belirtilen suçlardan birini işleyip topluma yönelik zarar verme tehlikesinin bulunup bulunmadığını takdir etmektir.

6222 sayılı Kanun`un 18. maddesinin dokuzuncu fıkrasında düzenlenen suç açısından hangi nedenlerin haklı ve kabul edilebilir bir mazeret olarak kabulu uygulamada ciddi tereddütlere sebep olmaktadır. Dairemizin de istikrar kazanmış içtihatları da göz önünde bulundurularak, bu koruma tedbirine muhtap olan kişinin, iradesi dışında gelişen, önceden öngörülmesi mümkün olmayan ve kaçınılmaz durumların varlığı halinde haklı ve kabul edilebilir bir mazeret söz konusudur.

İkinci hal; koruma tedbirinin uygulanmasına neden olan suça bağlı yapılan soruşturma neticesinde CMK 171 veya 172. maddelerine göre kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi (ön ödeme nedeniyle kovuşturma olanağı bulunmaması durumu hariç) halinde derhal kaldırılır.

Üçüncü hal; koruma tedbirinin uygulanmasına neden olan suça bağlı yapılan kovuşturma neticesinde sanık hakkında CMK 223/2. maddesine göre beraat kararı veya 223/8. maddesine göre düşme kararı (ön ödeme nedeniyle düşme kararı verilmesi durumu hariç) verilmesi halinde derhal kaldırılır.

6222 sayılı Kanun’da tanımlanan veya bu Kanun’un yollamada bulunduğu diğer kanunlarda belirtilen suçlarla ilgili olarak başlatılan ceza muhakemesinin anılan Kanun’un 18/1. ve 18/6. maddesinde belirtilen kararlardan biri ile sonuçlanması halinde, koruma tedbiri niteliğinde olan seyirden yasaklama tedbiri, güvenlik tedbiri niteliğinde olan seyirden yasaklanma yaptırımına dönüşür ve anılan Kanun`un 18/1. ve 18/6. maddelerinde (kovuşturma evresinde önödeme nedeniyle CMK 223/8. maddesine göre düşme kararı verilmesi de dahil olmak üzere) belirtilen sürelerle spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin uygulanmasına devam edilir.

6222 sayılı Kanun’da tanımlanan veya bu Kanun`un yollamada bulunduğu diğer kanunlarda belirtilen suçlarla ilgili olarak soruşturma evresinde önödeme bulunulduğu ve TCK 75. maddesine göre kamu davası açılmaması halinde, önödemede bulunulduğu tarihten itibaren; kamu davasının açılmasının ertelenmesi halinde ise, bu kararın kesinleşme tarihinden itibaren bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklama koruma tedbirinin uygulanmasına devam edilir.

b. Spor Müsabakalarını Seyirden Yasaklama Güvenlik Tedbirinin Hukuki Niteliği

Güvenlik tedbirleri, kanunda öngörülen toplumsal savunma vasıtaları olup, toplum için tehlike oluşturan suçun işlenmesinden sonra tehlikeli failler hakkında ceza yerine veya ceza ile birlikte hakim tarafından hükmedilen yaptırımlardır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümler bölümünde 53. ve 60. maddeleri arasında güvenlik tedbirleri sayılmıştır. Bu tedbirler arasında “seyirden yasaklanma” tedbirine yer verilmemiştir. Spor müsabakalarını seyirden yasaklanma güvenlik tedbirinin kanuni dayanağını ise, 6222 sayılı Kanun`un 18. maddesinin birinci fıkrası oluşturmaktadır. Bu hükme göre, 6222 sayılı Kanunda tanımlanan veya bu Kanunun yollama yaptığı diğer suçlar için uygulanabilen, bir hakkın yasaklanması sonucunu doğuran, kanun ile öngörülmüş ve yasaklanma kararının sebebini oluşturan fiili kovuşturan hakim tarafından ceza yerine veya ceza ile birlikte hükmedilen yaptırım niteliğindeki bir güvenlik tedbiridir. Bu tedbir ile faildeki tehlikelilik halinin ortadan kaldırılması, onun tedavi ve ıslah edilmesi amaçlanmaktadır.

bb. Spor Müsabakalarını Seyirden Yasaklama Güvenlik Tedbirinin Sona Erme Halleri

Kişi hakkında hükmolunan cezanın hapis veya adli para cezası olması halinde, seyirden yasaklanma güvenlik tedbirinin infazına hükmün kesinleşmesiyle derhal başlanır ve söz konusu güvenlik tedbirinin infazı, cezanın infazının tamamlanmasından itibaren bir yıl geçmesiyle sona erer. Kişi hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, kısa süreli hapis cezası yerine seçenek yaptırım olarak tedbire veya hükmedilen hapis cezasının ertelenmesine karar verilmesi halinde de, seyirden yasaklanma güvenlik tedbirinin infazı hükmün/kararın kesinleştiği tarihten itibaren; önödeme nedeniyle CMK 223/8. maddesine göre düşme kararı verilmesi halinde ise, önödemede bulunulduğu tarihten itibaren bir yıl geçmesiyle sona erer (m.18/6).

Bu güvenlik tedbirine ceza verilmesine yer olmadığı kararı ile birlikte hükmedilmesi halinde ise, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl geçmesiyle bu güvenlik tedbirinin uygulanmasına son verilir.

Böylelikle, 6222 sayılı Kanun’da tanımlanan veya anılan Kanun’un yollamada bulunduğu diğer kanunlarda belirtilen suçlarla ilgili olarak başlatılan ceza muhakemesinin anılan Kanun’un 18/1. ve 18/6. maddesinde belirtilen kararlardan biri ile sonuçlanması durumunda, koruma tedbiri niteliğinde olan seyirden yasaklama tedbiri, güvenlik tedbiri niteliğinde olan seyirden yasaklanma yaptırımına dönüşür ve anılan Kanun`un 18/1. ve 18/6. maddelerinde belirtilen sürelerle spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin uygulanmasına devam edilir.

c. Spor Müsabakalarını Seyirden Yasaklama Önleyici İdari Tedbirinin Hukuki Niteliği

Bu Kanun`un 18. maddesinin yedinci fıkrasında önleyici idari tedbir öngörülmüştür. Bu fıkra hükmüne göre, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisinde olduğu açıkça anlaşılan kişi, spor alanına alınmaz. Bu şekilde spor alanlarına giren ve dışarı çıkmamakta ısrar eden kişi zor kullanılarak dışarı çıkarılır ve bu madde hükümlerine göre bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklanır. Bu durumda ilgili kişi hakkında spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbirine karar vermeye Cumhuriyet savcısı yetkilidir (m.23/3). Eylem suç oluşturmasa bile, kişi önleyici idari tedbir olarak spor müsabakalarını seyirden yasaklanabilmektedir. Cumhuriyet savcısının bu konuda verdiği karara karşı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir.

V. Uyuşmazlık Konusu Olayı Nitelendirme

6222 sayılı Kanun’un 18. maddesinin yedinci fıkrasında düzenlenen “… önödeme halinde ise, önödemede bulunulduğu tarihten itibaren, bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbirinin uygulanmasına devam edilir.” hüküm, 6222 sayılı Kanunda tanımlanan veya bu Kanun’un yollamada bulunduğu diğer kanunlardaki bir suçun işlendiği şüphesi altında olan şüpheli hakkında derhal uygulamaya konulan spor müsabakalarını seyirden yasaklanma koruma tedbirinin, Cumhuriyet savcısınca soruşturma evresinde 6222 sayılı Kanun`da tanımlanan veya yollamada bulunduğu diğer kanunlardaki önödemeye tabi bir suç kapsamında önödeme ihtaratı içeren tebligatı üzerine şüpheli tarafından yasal süre içinde belirlenen miktarın ödenmesi halinde, bu tedbirin önödeme tarihinden itibaren bir yıl süreyle aynı özelliği ile (koruma tedbiri) devam etmesi şeklinde kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

6222 sayılı Kanun’un 14/1. maddesinde tanımlanan hakaret içeren tezahürat suçunu işlediği şüphesi altında bulunması nedeniyle hakkında spor müsabakalarını seyirden yasaklama koruma tedbiri uygulanan suça sürüklenen çocuğun, anılan Kanunun 18/9. maddesindeki suç kapsamında yürütülen soruşturmada usulüne uygun önödeme ihtaratı üzerine yasal süre içinde belirlenen miktarı ödemesi karşısında, Cumhuriyet savcısınca kovuşturma olanağının bulunmaması nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172. ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 75/1-c maddeleri uyarınca içeriğinde 6222 sayılı Kanun’un 18/6. maddesi uyarınca önödeme tarihinden itibaren bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklanma koruma tedbirinin uygulanmasına devam edilir hususununda yer aldığı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verilmesi ve bu kararın, 6222 sayılı Kanun`un Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 22/1-d maddeleri gereğince elektronik bilgi bankasına işlenmek üzere il spor güvenlik birimine gönderilmesi gerektiği halde, 18/9. maddesinde tanımlanan suç yönünden ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ve spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin uygulanması bakımından da iddianame düzenlenmiştir.

Yukarıda belirtilen koruma tedbiri olarak spor müsabakalarını seyirden yasaklama kararının ve önödemenin hukuki niteliği ile 6222 sayılı Kanun`un 18/6. maddesindeki açık düzenleme karşısında, mahkemece, suça sürüklenen çocuk hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçe ile yazıl şekilde karar verilmesi,

Kanuna aykırı ve suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 25/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/32425 Karar : 2017/11170 Tarih : 18.12.2017

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

I. Kamu Davası Süreci

1.Maddi Olay

6222 sayılı Kanun’un 14/1. maddesi kapsamında hakaret içeren tezahürat eylemleri sonrası başlatılan soruşturma gereğince spor müsabakalarını seyirden yasaklama koruma tedbiri uygulanan sanıkların, taraftarı oldukları TKİ Tavşanlı Linyitspor futbol takımının 26.01.2013 tarihinde saat 13:00`de Boluspor ile oynanan spor müsabakasının başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulundukları yere en yakın genel kolluk birimine başvurmadıkları iddia edilmiştir.

2.Sanıkların Savunması

Sanık …, maçın tarihini ve saatini bilmediğini; sanık …, suç tarihi itibariyle Soma`da maden ocağında çalıştığını, çalıştığı yerin şehir merkezine 45 km uzaklıkta olduğunu, belli saatlerde servisin bulunduğunu ve kendi özel aracının olmadığını; sanık …, belirtilen tarihte pazarda çalıştığını ve yola mal almaya gittiğini; sanık … ise, memlekete gittiğini ve köyde bulunduğunu ileri sürmüş ve genel kolluk birimine müracaat edemeklerini beyan etmişlerdir.

3.Yerel Mahkeme Kararı

Sanıklar hakkında usulüne uygun verilmiş bir idari tedbir kararı bulunmadığını ve özellikle sanık …‘ın suç tarihi itibariyle kömür işletmesinde çalışması nedeniyle kolluğa müracaat etmede fiili imkansızlık içinde bulunduğu cihetle, sanıkların üzerine atılı bulunan suçun yasal unsurları oluşmadığından, 5271 sayılı CMK`nın 223/2-b maddesi gereğince beraatlerine karar verilmiştir.

4.O Yer Cumhuriyet savcısının Temyiz Nedenleri

Somut olayda, usulüne uygun koruma tedbirinin bulunması nedeniyle suçun yasal unsurlarının oluştuğu cihetle, yerel mahkemenin kararının bozulmasını talep etmiştir.

5.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Tebliğnamesi

Sanıkların koruma tedbirinin gereklerini yerine getirmemeleri nedeniyle atılı suçun oluşacağı kabul edilerek, yasaklama kararının sebebini oluşturan fiile ilişkin dosyanın getirtilmesini, özellikle sanık … yönünden suç tarihinde kömür işletmesinde çalışıp çalışmadığının araştırılmasını ve sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun belirlenmesini talep ederek yerel mahkemenin kararının bozulmasını istemiştir.

II. Uyuşmazlık Konusu Olay

6222 sayılı Kanun’da tanımlanan veya bu Kanun’un yollamada bulunduğu diğer kanunlarda belirtilen suçlarla ilgili olarak başlatılan soruşturmada derhal uygulamaya konulan spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin hukuki niteliğine, bu tedbirin hukuka uygun olup olmadığına ve sanıkların ileri sürdüğü sebeplerin 6222 sayılı Kanun`un 18/9. maddesindeki düzenleme bakımından haklı ve kabul edilebilir bir mazeret olarak kabulünün mümkün olup olmadığına ilişkindir.

III. İlgili Hukuk Kuralları

6222 sayılı Kanun`un “seyirden yasaklanma” başlığı altında düzenlenen 18. maddesinde; “(3) Bu madde kapsamına giren suçlardan dolayı soruşturma başlatılması halinde şüpheli hakkında spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbiri derhal uygulamaya konulur. Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından bu tedbirin kaldırılmasına karar verilmediği takdirde bu yasağın uygulanmasına koruma tedbiri olarak devam edilir.”, “(5) Koruma tedbiri olarak uygulanan spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbiri; a) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından kaldırılmasına karar verilmesi, b) Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi, c) Sanık hakkında beraat veya düşme kararı verilmesi, halinde derhal kaldırılır.”, “(6) … önödeme halinde ise, önödemede bulunulduğu tarihten itibaren, bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbirinin uygulanmasına devam edilir.”, “(8) Bu madde hükümlerine göre spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişi, yasaklama kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı olan ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakalarının yapılacağı gün, yurt içinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurmakla yükümlüdür” ve “(9) Sekizinci fıkradaki yükümlülüğe aykırı hareket eden kişi, yirmibeş günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır.” hükümleri düzenlenmiştir.

6222 sayılı Kanun`un Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin “müsabakaları seyirden yasaklanma tedbirine ilişkin usul ve esaslar” başlığı altında düzenlenen 22. maddesinde; “ (1) Müsabakaları seyirden yasaklanma tedbirine ilişkin usul ve esaslar şunlardır:” “a) Kanunda tanımlanan veya yollamada bulunan ilgili kanunlardaki suçlardan dolayı soruşturmayla ilgili işlemler Cumhuriyet savcısının sözlü ya da yazılı talimatı üzerine genel kolluk görevlileri tarafından başlatılır.” “b) Kanun kapsamında haklarında soruşturma başlatılan kişilerle ilgili gerekli işlemler yapıldıktan sonra ilgililer hakkında genel kolluk tarafından resen müsabakaları seyirden yasaklanma tedbiri uygulanarak düzenlenen form ilgili spor güvenlik birimine gönderilir.” “c) Seyirden yasaklanma tedbirinin, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından kaldırılmasına karar verilmediği takdirde koruma tedbiri olarak uygulanmasına devam edilir.”, “ç) Spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbiri hakkında Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından verilen kararlar elektronik bilgi bankasına kaydedilmek üzere ilgili makam tarafından İl spor güvenlik birimine gönderilir. Kovuşturmaya yer olmadığı, sanık hakkında beraat veya düşme kararı verilmesi hallerinde seyirden yasaklanma tedbiri derhal kaldırılır.”, “d) … ön ödeme halinde ise ön ödemede bulunulduğu tarihten itibaren, bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin uygulanmasına devam edilir.” ve “f) Spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişi, yasaklanma kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakalarının yapılacağı gün yurtiçinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın polis merkezi amirliğine veya jandarma karakol komutanlığına başvurur.” hükümleri düzenlenmiştir.

IV. Hukuki Değerlendirme

A) Kolluğa Müracaat Etme Yükümlülüğünün İhlali Suçu

Adli kontrol benzeri bir kurum olarak öngörülen seyirden yasaklanma tedbiri, 14.4.2011 tarihli ve 27905 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun`un 18. maddesinin sekizinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişi, yasaklama kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı olan ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakalarının yapılacağı gün, yurt içinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurmakla yükümlüdür. Anılan yükümlülüğe aykırı hareket eden kişi, 25 günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır (m.18/9).

1.Suçla Korunan Hukuki Yarar

6222 sayılı Kanun`un 18/9. maddesinde öngörülen suçla korunan hukuki değer, faildeki tehlikelilik halinin ortadan kaldırılması, bu yolla kişilerin güvenli ve huzurlu bir ortamda spor müsabakalarını izlemesi ve dolayısıyla kamu güvenliğinin sağlanmasıdır.

2.Suçun Faili ve Mağduru

Bu suçun faili, spor müsabakalarını seyirden yasaklanan bir kimse olabilir, suçun mağduru ise, soyut tehlikeye maruz kalan toplumun bireyleridir.

3.Suçun Maddi Unsuru

Bu suçun maddi unsuru, güvenlik ya da koruma veya önleyici idari tedbir gereği spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişinin, yasaklama kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı olan ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakalarının yapılacağı gün, yurt içinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurma yükümlülüğüne aykırı davranmasıdır. Soyut tehlike suçu niteliğinde bulunan bu suçta, anılan başvurma yükümlülüğüne aykırı davranış gerçekleştirilmesinin güvenli ve huzurlu bir ortamda spor müsabakalarını izleyen kişiler açısından genel olarak tehlike (zarar doğurabilme olasılığı) meydana getirmesi yeterli sayılmış, ayrıca somut bir tehlikenin ve zararın doğması aranmamıştır.

4.Suçun Manevi Unsuru

Bu suçun manevi unsuru genel kast olup, fail, müsabaka günü bulunduğu yere en yakın genel kolluğa iki kez başvurma yükümlülüğünün olduğunu bilerek bu yükümlülüğünü yerine getirmeme halinde cezalandırılır ve failin saiki önem taşımaz.

B. Spor Müsabakalarını Seyirden Yasaklanma

1.Spor Müsabakalarını Seyirden Yasaklama Koruma Tedbirinin Hukuki Niteliği

Ceza muhakemesinde koruma tedbirleri, kişinin suçluluğu yargı kararıyla tespit edilmeden önce temel bir hakkın sınırlandırılması sonucunu doğuran ve amacı muhakemenin yapılabilmesini veya ileride verilmesi muhtemel olan hükmün infazının yerine getirilmesini sağlamak olan işlemlerdir. Koruma tedbirleriyle ulaşılmak istenen amaçlar arasında şüpheli kişinin veya sanığın hazır bulunmasını ve delillerin karartılmamasını güvence altına almak başta gelir ayrıca koruma tedbirleriyle, kişi hak ve özgürlüklerini sınırlandırmanın kanunla yapılması, geçici olması ve amaç değil araç olması esastır.

6222 sayılı Kanun’un 18/3. maddesi uyarınca uygulanan “seyirden yasaklama” tedbiri, Kanun`da tanımlanan veya yollamada bulunan ilgili kanunlardaki suçlardan birinin işlendiği şüphesinin olması ve bu şüphe nedeniyle hakkında soruşturma başlamış olması durumunda hiçbir karara gerek olmaksızın Kanun gereği derhal uygulamaya konulan “özgün ve önleyici amaçlı koruma tedbiri”dir.

Seyirden yasaklama tedbiri bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’undaki koruma tedbirlerine ilişkin genel kuralların dışına çıkılmıştır. Nitekim, ceza yargılamasına konu seyirden yasaklama kararının sebebini oluşturan eylemden ayrı olarak mahkeme kararı olmaksızın uygulanması, ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararları etkileme özelliğinin bulunmaması, verilmesi muhtemel hapis veya adli para cezasının infazını güvence altına alma ile delil temini ve muhafazası amaçlarını taşımaması, anılan Kanun`un 18/3. maddesi uyarınca yerine getirilen seyirden yasaklama tedbirini ceza yargılamasında uygulanan diğer koruma tedbirlerinden farklı kılmaktadır. Özellikleri dikkate alındığında seyirden yasaklama koruma tedbiri, klasik koruma tedbirlerinin sahip olduğu amaca hizmet etmemekte, suçun önlenmesi amacını taşıdığı anlaşılmaktadır.

2.Spor Müsabakalarını Seyirden Yasaklama Koruma Tedbirinin Sona Erme Halleri

6222 sayılı Kanun`un 18 maddesinin beşinci fıkrasında, koruma tedbiri olarak uygulanan spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin hangi hallerde derhal kaldırılacağı düzenlenmiştir.

Birinci hal; Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından koruma tedbirinin kaldırılmasına karar verilmesi halinde derhal kaldırılacağı düzenlenmiştir.

Buna göre, anılan koruma tedbirinin, soruşturma evresinde, yasaklanma kararının sebebini oluşturan fiili soruşturan ya da bulunması halinde Cumhuriyet Başsavcılığınca iş bölümü gereği görevli kılınan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde ise yasaklanma kararının sebebini oluşturan fiili kovuşturan mahkeme tarafından istem üzerine veya re’sen kaldırılması durumunda sanık hakkında uygulanan bu koruma tedbiri, kararın kesinleşmesine gerek olmaksızın anılan kanun gereği derhal kaldırılır ve sanığın, koruma tedbirinin kaldırılmasına karar verildiği tarihten itibaren 6222 sayılı Kanun`un 18. maddesinin sekizinci fıkrasında tanımlanan genel kolluk birimine başvurma yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Spor müsabakalarını seyirden yasaklanma koruma tedbiri, soruştuma veya kovuşturma sonuna kadar uygulanması mutlak bir zorunluluk olmayıp, yukarıda belirtilen yetkili merciilerce kaldırılmadığı takdirde başlatılan soruşturmanın ya da ceza muhakemesinin sonucuna göre devam etmesi söz konusudur.

6222 sayılı Kanun’da yetkili merciilerce verilen koruma tedbirinin kaldırılmasını konu alan istemin kabulüne, reddine veya re`sen kaldırılmasına dair kararlara karşı bir kanun yolu öngörülmemiş ise de, burada 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca gerçekleştirilen bir soruşturma söz konusu olduğundan, soruşturma ya da kovuştumada geçerli itiraz usulü de aynı şekilde kullanılabilmelidir.

Yetkili veya itiraz merciilerince istem üzerine veya re’sen spor müsabakalarını seyirden yasaklanma koruma tedbirinin kaldırılmasına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus, soruştuma açılmasının ortaya koyduğu haklı bir gerekçeyle uygulanan bu koruma tedbirine muhatap olan kişinin yeniden 6222 sayılı Kanun’da tanımlanan veya anılan Kanun`un yollamada bulunduğu diğer kanunlarda belirtilen suçlardan birini işleyip topluma yönelik zarar verme tehlikesinin bulunup bulunmadığını takdir etmektir.

6222 sayılı Kanun`un 18. maddesinin dokuzuncu fıkrasında düzenlenen suç açısından hangi nedenlerin haklı ve kabul edilebilir bir mazeret olarak kabulu uygulamada ciddi tereddütlere sebep olmaktadır. Dairemizin de istikrar kazanmış içtihatları da göz önünde bulundurularak, bu koruma tedbirine muhtap olan kişinin, iradesi dışında gelişen, önceden öngörülmesi mümkün olmayan ve kaçınılmaz durumların varlığı halinde haklı ve kabul edilebilir bir mazeret söz konusudur.

İkinci hal; koruma tedbirinin uygulanmasına neden olan suça bağlı yapılan soruşturma neticesinde CMK 171 veya 172. maddelerine göre kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi (ön ödeme nedeniyle kovuşturma olanağı bulunmaması durumu hariç) halinde derhal kaldırılır.

Üçüncü hal; koruma tedbirinin uygulanmasına neden olan suça bağlı yapılan kovuşturma neticesinde sanık hakkında CMK 223/2. maddesine göre beraat kararı veya 223/8. maddesine göre düşme kararı (ön ödeme nedeniyle düşme kararı verilmesi durumu hariç) verilmesi halinde derhal kaldırılır. 6222 sayılı Kanun’da tanımlanan veya bu Kanun’un yollamada bulunduğu diğer kanunlarda belirtilen suçlarla ilgili olarak başlatılan ceza muhakemesinin anılan Kanun’un 18/1. ve 18/6. maddesinde belirtilen hüküm veya kararlardan biri ile sonuçlanması halinde, koruma tedbiri niteliğinde olan seyirden yasaklama tedbiri, güvenlik tedbiri niteliğinde olan seyirden yasaklanma yaptırımına dönüşür ve anılan Kanun`un 18/1. ve 18/6. maddelerinde (kovuşturma evresinde önödeme nedeniyle CMK 223/8. maddesine göre düşme kararı verilmesi de dahil olmak üzere) belirtilen sürelerle spor müsabakalarını seyirden yasaklanma tedbirinin uygulanmasına devam edilir.

6222 sayılı Kanun’da tanımlanan veya bu Kanun`un yollamada bulunduğu diğer kanunlarda belirtilen suçlarla ilgili olarak soruşturma evresinde önödeme bulunulduğu ve TCK 75. maddesine göre kamu davası açılmaması halinde, önödemede bulunulduğu tarihten itibaren; kamu davasının açılmasının ertelenmesi halinde ise, bu kararın kesinleşme tarihinden itibaren bir yıl süreyle spor müsabakalarını seyirden yasaklama koruma tedbirinin uygulanmasına devam edilir.

C. Tebliğ - Tebelluğ Belgesinin Hukuki Niteliği

Koruma tedbiri olarak spor müsabakalarını seyirden yasaklama kararının şüpheliye tebliğ edilmesi biçimini öngören yasal mevzuatımızda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Uygulamada görünen şüphelinin de imzasının bulunduğu tebliğ - tebellüğ belgesi ile faile yükümlülük yükletilmemekte, genel kolluk biriminin şüpheliyi aydınlatma ve soruşturma evresinde yapılan işlemlerin tutanağa bağlanması kapsamında, müdafii veya vekil sıfatıyla bir kimsenin hazır bulunma koşulunun olmadığı, bizzat muhatabına yapılması gereken, kanundan doğan ve derhal uygulanmaya konulan yükümlülüklere ilişkin bildirim niteliğinde bir işlem olup anılan suçun kanuni bir unsuru değildir.

Ç. Anayasa Mahkemesinin Koruma Tedbirinin Hukuki Niteliğine İlişkin Kararları

Erzurum 3. Sulh Ceza Mahkemesi, Demirci Sulh Ceza Mahkemesi ve Derik Sulh Ceza Mahkemesi’nin başvuru kararlarında, Cumhuriyet savcısının ya da mahkemenin kararı olmaksızın yasaklama tedbirinin uygulanmasının masumiyet karinesine aykırı olduğu, özgürlük ve güvenlik hakkı ile insan haklarına saygı yükümlülüğü ile bağdaşmadığı ve seyahat hakkının kısıtlandığı, bu tedbirlere karşı itiraz hakkının tanınmamasının hak arama hürriyetine ters düştüğü, temel hak ve özgürlüklerin ölçüsüz olarak sınırlandığı, ayrıca kurallarda yer alan “taraftar” kavramı ile yükümlülüklerin uygulanmasına ilişkin kavramların belirsiz olduğu belirtilerek 6222 sayılı Kanun’un 18. maddesinin 3., 8. ve 9. fıkralarının, Anayasa`nın 2., 5., 10., 12., 13., 15., 19., 23., 36., 38. ve 59. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi, 11.09.2014 tarih ve 2014/138 karar sayılı kararında, söz konusu madde fıkralarının anayasaya aykırı olmadığını kabul etmiştir.

Tavşanlı 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin başvuru kararında, suçta ve cezada, geçerli olan kanunilik ilkesi gereği idarenin düzenleyici işlemleri ile ceza ihdas edemeyeceği, suçu oluşturan eylemin ve suçun unsurlarının kanun ile belirlenmediği, seyirden yasaklama tedbirine ilişkin kararın kim tarafından verileceğinin ve uygulanacağının düzenlenmediği, bazı hususlarda kanun yerine yönetmelikle düzenleme yapıldığı, tedbire uyulmaması durumunda verilecek cezanın hapis cezası olarak infaz edilme ihtimalinin bulunmasına rağmen konunun yönetmelikle düzenlenmesi ve idareye bu konuda yetki verilmesinin kanunilik ilkesini ihlal ettiğini, ayrıca belirlilik ve öngörülebilirlik açısından da hukuka uygun olmadığını belirtilerek 6222 sayılı Kanun’un 18. maddesinin 3. fıkrasının birinci cümlesi ile 9. fıkrasının, Anayasa`nın 38. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi, 13.11.2014 tarih ve 2014/167 karar sayılı kararında, söz konusu madde fıkralarının anayasaya aykırı olmadığını kabul etmiştir.

Sivas Çocuk Mahkemesi’nin başvuru kararında, hakkında soruşturma başlatılmış kimse hakkında hakim ya da mahkeme kararı olmaksızın kolluk tarafından idari bir işlem ile spor müsabakalarını seyirden men tedbiri uygulandığı, bu tedbirin açık ve belirli bir tedbir olmadığı ayrıca kuralların kanunilik ilkesini ve hiç kimsenin fiilin işlendiği zaman suç oluşturmayan fiilden mahkum edilemeyeceği kuralını ihlal ettiği belirtilerek 6222 sayılı Kanun’un 18. maddesinin 3. ve 9. fıkralarının, Anayasa`nın 38. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi, 18.02.2015 tarih ve 2015/17 karar sayılı kararında, söz konusu madde fıkralarının anayasaya aykırı olmadığını kabul etmiştir.

V. Delillerin Tartışılması

Yukarıda belirtilen kanun ve yönetmelik hükümleri, Anayasa Mahkemesi kararları ile koruma tedbiri olarak spor müsabakalarını seyirden yasaklama kararının hukuki niteliği nedeniyle, kolluk tarafından spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbiri uygulanmasında ve sanıkların, yurt içinde bulundukları takdirde, yasaklama kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı olan ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakasının başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurmalarında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Sanık …‘in bilgi eksikliğine dayalı savunmasına “ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” ilkesi uyarınca itibar edilmemelidir….’ın da dahil olduğu diğer sanıkların ileri sürdükleri sebeplerin 6222 sayılı Kanun`un 18/9. maddesinde düzenlenen suç açısından bir önemi bulunmamakla birlikte sanıklar tarafından ileri sürülen bu hususlar, bu Kanunun 18/5. maddesi kapsamında; soruşturma evresinde, yasaklanma kararının sebebini oluşturan fiili soruşturan ya da bulunması halinde Cumhuriyet Başsavcılığınca iş bölümü gereği görevli kılınan Cumhuriyet savcısıdan veya kovuşturma evresinde ise, yasaklanma kararının sebebini oluşturan fiili kovuşturan mahkemeden koruma tedbirinin kaldırılmasını talep edebilirler.

IX. Uyuşmazlık Konusu Olayı Nitelendirme

Spor müsabakalarını seyirden yasaklama koruma tedbiri uygulanan sanıkların, haklı ve kabul edilebilir bir mazeret sunmaksızın taraftarı olduğu TKİ Tavşanlı Linyitspor futbol takımının 26.01.2013 tarihinde saat 13:00’de Boluspor ile oynanan spor müsabakasının başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulundukları yere en yakın genel kolluk birimine başvurmamaları karşısında, sanıkların eylemlerinin anılan Kanun`un 18/9. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı cihetle, dosya kapsamında yapılan araştırmada sanıkların yasaklama kararının sebebini oluşturan eylemlerine ilişkin dava dosyanın akıbetinin tespit edilememesi nedeniyle, mahkemece; TKİ Tavşanlı Linyitspor taraftarı olan sanıklar hakkında koruma tedbirinin uygulanmasına neden olan dava dosyasının getirtilip, soruşturma veya kovuşturma neticesinde verilen kararın türü ve tarihi ile koruma tedbirinin kaldırılmasına karar verilmiş ise, bu tarihin tespit edilerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik kovuşturma ile yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi,

SONUÇ:

Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet savcısının temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/16989 Karar : 2017/27425 Tarih : 11.12.2017

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, sanık … müdafiinin temyiz dilekçesi içeriğinden yalnızca sanık … hakkında silahla tehdit suçundan verilen mahkumiyet hükmünü temyiz ettiği anlaşılmakla dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemeden başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığı, CMK’nın 231/8. maddesinde değişiklik getiren ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına bir kez karar verileceğine ilişkin düzenlemenin suç tarihinden sonra yürürlüğe girmesi dikkate alındığında, yargılama sürecindeki davranışları olumlu bulunarak takdiri indirim uygulanıp, bir daha suç işlemeyeceği kanaatiyle cezası ertelenen sanık hakkında, CMK’nın 231/6. maddesi uyarınca, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyeceği konusunda bir değerlendirme yapıldıktan sonra, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ilgili bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yetersiz gerekçeyle sanık hakkında CMK’nın 231/6. maddesinin uygulanmaması,

Kanuna aykırı ve sanık … müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 11/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1940 Karar : 2017/4745 Tarih : 27.09.2017

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

1 - Suç tarihinde yürürlükte olan 5560 sayılı Kanun ile değişik TCK’nın 191. maddesi ile hüküm tarihinde 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürülüğe girmiş olan 6545 sayılı Kanun’la değişik TCK`nın 191. maddesi hükümlerinin ayrı ayrı değerlendirilip karşılaştırma yapılması, sonucuna göre lehe Kanun tespit edilerek sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, belirtilen nitelikte karşılaştırma yapılmadan hüküm kurulması,

2 - Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka dava olup olmadığı, varsa sanığın bu suçu diğer davaya konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemediği belirlendikten sonra;

a) Sanık hakkında aynı suçtan açılmış başka dava yoksa veya sanık bu suçu daha önce işlediği suçtan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değilse, bu suç nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesi ve aynı Kanun’un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun`a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”,

b) Sanık bu suçu, daha önce işlediği suçtan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemişse, 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen “Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlâl nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz” hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK`nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca “davanın düşmesine” karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

myiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2015/1137 Karar : 2018/168 Tarih : 17.04.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Kasten yaralama suçundan sanık …‘ün 5237 sayılı TCK’nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29, 62, 53 ve 58/6-7. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.03.2013 gün ve 17-69 sayılı hükmün, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 02.07.2015 gün ve 42068-23413 sayı ile;

“…Suçta kullanılan bıçağın niteliği, hedef alınan vücut bölgeleri, yara yeri ve niteliği ile mağdurun kaçması, tanıklar … ve …‘ın müdahaleleri üzerine, mani engel oluşması nedeniyle sanığın eylemini tamamlayamadığı dikkate alındığında, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu ve sanık hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden suç niteliğinde hataya düşülerek kasten silahla yaralama suçundan hüküm kurulması,

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine aykırı olarak sanık müdafii olarak, 5271 sayılı CMK’nun 150/2. maddesi uyarınca atanan zorunlu müdafinin vekalet ücretinin sanıktan alınmasına karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş;

Daire Üyeleri M. M. Kaya ve R. Yılmaz; “Dairemizdeki çoğunluk görüşünce verilen bozma kararındaki, zorunlu müdafilik ücretinin yargılama giderinden sayılmayacağı görüşüne katılmamaktayız.

1)Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi aynen şöyledir:

Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir.

Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli gördüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek,

Madde içeriğinden anlaşıldığı gibi, avukat yardımından ücretsiz yararlanabilmek için, bir suç ile itham altında olmak gerekir. Bir suçla itham altında olan bu kişi, yargılama sonunda beraat edebilir. Dolayısıyla maddi olanaksızlıklar yüzünden beraat edecek bu kişiyi, avukatın yardımından mahrum etmemek için avukatlık ücretini devlet karşılamaktadır. Devlet de yargılama sonunda bu giderleri suç ile itham edilen kişiden değil, mahkûm durumuna düşen kişiden tahsil etmektedir.

Şüpheli veya sanık olarak yargılanan kişi, müdafi tutacak maddi olanaklardan yoksun ise veya resen müdafi atanması gerektiren bir kişi ise, atanan müdafinin yardımından, yargılama aşaması boyunca ücretsiz yararlanır. Adaletin gerçekleşmesi ve adil yargılanmanın oluşması için, sanığa bu olanaklar tanınmaktadır. Sanığa bu olanaklar tanınmadığı takdirde, silahların eşitliği kuralı gerçekleşmeyeceğinden, sanık yargılama sonunda, avukat yardımından yararlanamadığını ileri sürüp, savunma hakkının kısıtlandığını iddia edebilir. İleride, ileri sürülebilecek bu iddialara karşı, sanığa bu haklar tanınmıştır.

Devletin sanığa yaptığı bu yardım, maddi olanaklardan yoksun oluşu nedeniyle, ücreti ödeme olanağına sahip bulunmaması, sanığın yaşının küçüklüğü veya isnat edilen cezanın ağırlığı gibi nedenler arasında bir ayrım yapılmamıştır. Sanığın savunmasız kalmaması için, AİHS’ne uyum sağlamak için yargılamaya gölge düşürmemek için, resen müdafi tayin edilmesi cihetine gidilmiştir.

Yargılama süreci devam ettiğinden, sanık sıfatı bulunduğu müddetçe bu kişiden avukatlık ücreti istenemez. Yargılama sonunda kim mahkûm olursa, otopsi giderleri gibi yargılama giderleri ile baro tarafından atanan müdafinin ücreti de mahkûm olan kişiden tahsil edilmelidir.

2)Baro tarafından ödenen müdafi giderlerinin, yargılama gideri sayılıp sayılmayacağı sorunu:

-5320 sayılı Yasanın 13. maddesi

-5271 sayılı Yasanın 324, 325-327. maddeleri

-Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesi ile 8/3 ve 11/7. maddeleri,

Ayrı ayrı incelendiğinde baro tarafından ödenen bu müdafi ücretinin, yargılama sonucunda, yargılama giderleri gibi, mahkûm olan kişilerden tahsil edilmesi gerekmektedir.

Kanun koyucu yukarıda belirtilen kanun maddelerini yürürlüğe koyarken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uyum sağlamak için, bu kanun ve yönetmelikleri yürürlüğe koymuştur. Baro tarafından görevlendirilen müdafiye ödenen ücret de yargılama giderlerindendir. Yargılama sonunda sanık hakkında beraat kararı verildiğinde, tüm yargılama giderleri, Devlet Hazinesince üstlenilir. Buna karşılık, mahkûmiyet hâlinde, hükmün kesinleşmesi ile bu sefer bütün yargılama giderleri (örneğin otopsi giderleri gibi) resen atanan müdafi ücreti de mahkûm olan hükümlüye yüklenir.

Anayasa Mahkemesi; 5320 sayılı Yasanın 13. maddesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olmadığına karar vermiştir. 12.03.2009 tarih 2007-43 esas, 2009-51 sayılı kararı aynen şöyledir.

‘Ceza Muhakemesi Kanununa göre, yargılama sürecinde hüküm kesinleşinceye kadar şüpheli veya sanıktan müdafi ücreti istenmemektedir. Hüküm kesinleştikten sonra ise yargılama giderleri içerisinde, müdafi ücreti istenen şahıs, şüpheli veya sanık değil artık hükümlü sıfatını taşımaktadır.

Düzenleme ile amaçlanan sanığa adil bir şekilde savunma imkânlarının sağlanmasıdır. Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde bu imkân sağlandıktan sonra, yardım kapsamında ödenen ücretin yargılama gideri olarak hükümlüden tahsilinin öngörülmesinin Anayasanın adil yargılanma hakkına aykırılığından söz edilemez.’ şeklindedir.

Tüm bu açıklamalar karşısında mahkemenin uygulamasında bir isabetsizlik bulunmadığından, bozma kararında belirtilen zorunlu müdafi ücretinin hazine üzerinde bırakılmasına ilişkin çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.07.2015 gün ve 310968 sayı ile;

“…5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 13/1. maddesi ‘Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile, avukatlık ücret tarifesinden ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet ve Maliye Bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek ücret, Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten ödenir. Bu ücret, yargılama giderlerinden sayılır.’ hükmünü,

CMK’nun 325/1. maddesi ‘Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir.’ hükmünü,

Türkiye Cumhuriyet Anayasasının 90/5. maddesi ‘Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.’ hükmünü,

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3 maddesi, ‘Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;

c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;

e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak’ hükmünü, içerdiği görülmektedir.

CMK’nun 150. maddesi, ‘(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.

(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.’ hükmünü içerdiği görülmektedir.

Görüldüğü üzere, 5320 sayılı Kanunun 13/1. maddesi sanıklara baro tarafından atanacak müdafiler hakkında bir ayrıma gitmeksizin, bu müdafilere ödenecek ücretlerin yargılama giderlerinden sayılacağını, CMK’nun 325/1. maddesi de mahkûmiyet hâlinde tüm yargılama giderinin sanıktan tahsiline karar verileceğini hüküm altına almıştır. Bu düzenlemelerin olduğu gibi uygulanması Anayasanın 90/5. maddesi gereği iç hukuk kuralına dönüşen ve iç hukukla çelişki hâlinde uygulanması gereken AİHS’nin 6/3-c maddesine aykırılık oluşturacaktır. Zira sanık, avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilecektir. Sanık mahkûm olsa bile bu ücret yukarıda yazılı şartların varlığı hâlinde sanıktan tahsil edilemeyecektir. Ancak bir müdafiin hukuki yardımından yararlanmak mutlak bir hak niteliğinde değildir. AİHS’nin 9/3-c maddesi sanığın bir müdafi atayacak maddi olanaklara sahip olmaması ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görülmesi şartı ile resen atanacak bir avukatın hukuki yardımından ücret ödemeksizin yararlanabileceğini belirtmektedir. CMK’nun 150/2. maddesi şüpheli ya da sanığın çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır - dilsiz olması hâlleri ile şüpheli ya da sanığa isnat edilen suçun yasada öngörülen ceza alt sınırının beş yıldan fazla olması hâlini zorunlu müdafilik kapsamına alarak ‘adaletin yerine gelmesi için gerekli görülen hâlleri’ açıkça belirtmiştir. Bu kapsamda örneğin avukatlık ücretini karşılayacak düzenli bir geliri olmayan çocuklardan bu ücretin istenmesi söz konusu olmayacaktır. Ancak bu ücreti karşılama imkânı olan kişilerden mahkûm olmaları hâlinde müdafilik ücretinin tahsiline karar verilmesinde hem iç hukuk hem de AİHS bakımından hukuka aykırı bir durum oluşmayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ‘kasten adam öldürmeye teşebbüs’ isnadı ile yargılanan sanık …‘ün, CMK’nun 150/3. maddesi gereğince soruşturma ve kovuşturmada bir müdafii ile temsilinde zorunluluk bulunduğu, bu nedenle kendisine baro tarafından bir müdafi atandığı, bu olayda ‘adaletin yerine gelmesi için gerekli görülen hâl’ koşulunun gerçekleştiği, ancak işçi olduğu ve aylık 500-700 Lira civarında geliri olduğunu beyan eden sanığın, müdafilik ücretini karşılayabilecek ekonomik duruma sahip olması nedeniyle ücretsiz olarak bir avukatın yardımından yararlanabilmenin diğer koşulu olan ekonomik koşulun gerçekleşmediği…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 08.10.2015 gün, 23735-27807 sayı ve oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanıklar …, … ve … hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davalarının düşmesine dair hükümler temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa CMK’nun 150/3. maddesi uyarınca zorunlu olarak atanan müdafiye ödenen ücretin mahkûmiyet hükmü ile birlikte yargılama giderlerine dâhil edilerek sanıktan tahsiline karar verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesine aykırı olup olmadığının tespitine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanığın hükümden sonra ölmesi hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık …‘ün, mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulmasından sonra; bozma ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 27.01.2017 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.

5237 sayılı TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.

Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle “kovuşturmaya yer olmadığına”, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise yerel mahkemece “davanın düşmesine” karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.

Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.

Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) vasıtasıyla alınan güncel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması gibi hâllerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve yerel mahkemece mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık …‘ün, mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulmasından sonra; bozma ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 27.01.2017 tarihinde öldüğü bilgisi yer aldığından, ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün, gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,

2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 02.07.2015 gün ve 42068-23413 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.03.2013 gün ve 17-69 sayılı hükmünün, güncel nüfus kayıt örneğinde sanığın, mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulmasından sonra; bozma ilamına yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Ceza Genel Kurulunca incelenmesinden önce, 27.01.2017 tarihinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştırmanın mahallinde yapılarak, sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2016/1096 Karar : 2018/123 Tarih : 27.03.2018

  • CMK 223. Madde

  • Duruşmanın Sona Ermesi ve Hüküm

Bozulmuş gıda ticareti yapma suçundan sanık … (Osman) Uçak’ın TCK’nun 186/1-2, 43, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 2 yıl 9 ay 10 gün hapis ve 12.480 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Antalya 9. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.03.2009 gün ve 1050-222 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 02.03.2016 gün ve 14210-1226 sayı ile;

“…1- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Antalya İl Kontrol Labaratuvar Müdürlüğü’nün ve İnterlab Gıda Kontrol Laboratuvarı’nın İhracat Muayene ve Analiz Raporlarına göre zirai ilaç kalıntısı değerlerinin fazlalığı nedeniyle, Rusya Federasyonu’na ihraç edilemeyen suç konusu yaş sebzelerin, sanık tarafından iç piyasada tüketime sunulduğuna ya da satıldığına ilişkin sanığın savunmalarının aksine kuşku sınırlarını aşan mahkûmiyetine yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi.

2- Kabule göre;

a- 5179 sayılı Kanun’un 29. maddesinde 08.02.2008 tarih, 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik ile; 5179 sayılı Kanun’un 18. maddesinde belirtilen sağlığın korunması ile ilgili yasakları ihlal eden kişilerin, 5237 sayılı TCK’nın Kamu Sağlığına Karşı Suçlar başlıklı bölümünde yer alan hükümlere göre cezalandırılacağı belirtilmiş olması karşısında; suç tarihinde yürürlükte bulunan 5179 sayılı Kanun’un 29. maddesinin (ı) bendinde öngörülen ceza ile 5237 sayılı TCK’nın 186. maddesinde öngörülen ceza karşılaştırılıp lehe Kanun saptanmadan 5237 sayılı TCK’nın 186. maddesi hükümleri ile uygulama yapılması,

b- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Antalya İl Kontrol Laboratuvar Müdürlüğü’nün ve İnterlab Gıda Kontrol Laboratuvarı’nın ihracat muayene ve analiz raporlarında belirtilen bulgular dikkate alınarak suç konusu yaş sebzelerin ‘kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya değiştirilmiş’ nitelikte olup olmadığı hususunda uzman kurum yada kuruluştan rapor alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekeceğinin gözetilmemesi,

c- ….Kardeşler Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ni temsile yetkili şube müdürü olan sanığın bu suçu resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlemediği gözetilmeden TCK’nın 186. maddesinin 2. fıkrası gereğince artırılması,

d- Suç tarihi 30.11.2007, 08.12.2007, 12.12.2007 ve 15.12.2007 olduğu halde gerekçeli karar başlığında 30.11.2007 olarak gösterilmesi,

e- Suçtan doğrudan zarar görmeyen ve davaya katılma hakkı bulunmayan müşteki kurum lehine, sanık aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesi,

f- Hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bir karar verilmemesi…” isabetsizliklerinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş,

Daire başkanı … ve Daire Üyesi H. Torlak; “ Sanık Osman Uçak’ın sahibi olduğu ….Şirketler Gıda Sanayi Ticaret Limited Şirketi iş yerinde … Kontrol ve Denetim elemanlarınca;

29.11.2007 tarihinde yapılan kontroller sonucu 39.000 kilogram hıyar,

07.12.2007 tarihinde yapılan kontroller sonucu 39.000 kilogram domates,

11.12.2007 tarihinde yapılan kontroller sonucu 38.800 kilogram hıyar,

12.12.2007 tarihinde yapılan kontroller sonucu 38.800 kilogram hıyardan alınan numuneler üzerinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Antalya İl Kontrol Laboratuvar Müdürlüğünce yapılan analiz sonucu Rusya Federasyonu maksimum limitleri ve Türk Gıda Kodeksi (TGK) maksimum rezüdü limitleri üzerinde pestisit kalıntısı (zirai ilaç kalıntısı) tespit edilmiştir.

Antalya İl Tarım Müdürlüğünce sanığın sahibi olduğu ….Kardeşler Gıda San.Tic.Ltd. Şirketine gönderilen yazılarda, hıyar ve domateslerde limitlerin üzerinde zirai ilaç kalıntısı bulunduğundan Rusya Federasyonuna ihracatının yapılamayacağı iç piyasaya da tüketime sunulamayacağından ancak 3’üncü bir ülkeye ihracatının yapılabileceği bildirilerek, ürünler Firma yetkilisine yediemin olarak teslim edilmiştir. Firmaya gönderilen yazılarda ihracatın gerçekleştiğine dair Bitki Sağlık Sertifikası ve Gümrük çıkış evraklarının bazı ürünlerde 10 gün bazı ürünlerde 15 gün içinde İl Tarım Müdürlüğüne ibraz etmeleri gerektiği, süresi içinde ihracatı gerçekleştiremez ve gerekli evrakları ibraz etmemeleri durumunda hakkında 5179 sayılı Kanun gereğince işlem yapılacağı tebliğ edilmiştir.

Antalya İl Tarım Müdürlüğünce ….Kardeşler Gıda San. Tic. Ltd. Şirketine yediemin olarak teslim edilen ürünlerin, limitlerin üzerinde zirai ilaç (pestist) kalıntısı olması nedeniyle insan sağlığı açısından tüketilmesinin sakıncalı olduğu, 3’üncü bir ülkeye ihracının gerçekleşmediği ve ürünlerin akıbeti bilinmediğinden firma hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.

Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 18. maddesinde;

‘İnsan sağlığının korunması amacıyla, gıda maddelerini ve gıda ile temas eden madde ve malzemeleri üreten ve/veya satan iş yerleri;

a) Bakanlıkça çıkarılacak ilgili yönetmeliklerde belirtilen asgarî teknik, hijyenik ve güvenlik şartlarını taşımak zorundadır.

b) Gıda kodeksine uyulmaksızın gıda maddelerini imal edemez, mübadele konusu yapamaz ve muameleye tâbi tutamaz.

c) İnsan sağlığına zarar verecek muhteviyatta gıda maddeleri üretemez, içerisine zararlı bir madde katamaz, böyle bir maddenin kalıntısını bulunduramaz ve gıdaya zararlı özelliğe yol açacak herhangi bir işlem uygulayamaz.’ hükümlerini içermektedir.

Aynı Kanunun 29/a maddesinin (ı) fıkrasında; Bu Kanunun 18. maddesinde belirtilen sağlığın korunması ile ilgili yasakları ihlal eden gerçek kişiler veya tüzel kişiliğin yasal temsilcilerinin üç aydan altı aya kadar hapis ve beş milyar liradan yirmi milyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılacağını ve malların müsaderesine hükmolunacağını düzenlemiştir.

Yurt dışına ihracat da yapan firma sahibi ve yetkilisi olan sanık Osman Uçak, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 21.05.2008 tarihli savunmasında ‘numune alınan ürünlerde limitin üstünde ilaç kalıntısı çıktığını, deposunda bulunan bu ürünlerin kendilerine yediemin olarak teslim edildiğini, ancak 3’üncü bir ülkeye ihraç edilemediği için çürüdüğünü’ beyan etmiş, ancak ürünlerin imha edildiğine ilişkin herhangi bir savunmada bulunmamıştır. Depoda bulunan ürünlerle ilgili olarak, 20.12.2008 tarihinde tutulduğu iddia edilen sanığın şirketinde çalışan kişilerin imzasını taşıyan imha tutanağı, sanık müdafii tarafından 06.03.2009 tarihinde mahkemeye ibraz edilmiştir. Sanık, soruşturma aşamasındaki savunmasında imha edildiğini belirtmediği dikkate alındığında, bu tutanağın suçtan kurtulmaya yönelik olduğu ve sonradan düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Bu ürünler, yediemin olarak firmaya teslim edildiği ve bu ürünlerle ilgili yapılması gereken işlemler Antalya İl Tarım Müdürlüğünce yazılı olarak firmaya tebliğ edildiğine göre; sanık, limitlerin üzerinde zirai ilaç kalıntısı bulunan ürünlerle ilgili hangi işlemlerin yapılacağını bilecek durumdadır. Kendisine tebliğ edilen yazılarda belirtilen sürelerde ihracat evraklarını, ihracat yapılmamış ise gerekli evrakları İl Tarım Müdürlüğüne ibraz etmesi gerektiği halde bu işlemlerden hiç birini yerine getirmemiştir.

Sanık Osman Uçak’ın yurt dışına ihraç etmek üzere depoladığı 39.000 kilogram domates ile toplam 116.600 kilogram hıyarda limitlerin üzerinde zirai ilaç kalıntısı bulunan bu ürünlerin akıbetinin ne olduğu, iç piyasaya sürülüp sürülmediği, imha edilmiş ise imha işlemlerinin usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı araştırılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumun belirlenmesi için eksik araştırmaya dayalı olarak hükmün bozulmasına karar verilmesi düşüncesinde bulunduğumuzdan, sayın çoğunluğun sanığın beraatine ilişkin görüşüne katılmıyoruz.” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.05.2016 gün ve 21999 sayı ile;

“İtiraza konu uyuşmazlığın, sanık Osman Uçak’ın yurt dışına ihraç etmek üzere depoladığı 39.000 kilogram domates ile toplam 116.600 kilogram hıyarda limitlerin üzerinde zirai ilaç kalıntısı bulunan bu ürünlerin akıbetinin ne olduğu konusunda sanığın savunmasına itibar edilip edilemeyeceği ya da mahkemece iç piyasaya sürülüp sürülmediği, imha edilmiş ise imha işlemlerinin usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı araştırılmasının gerekip gerekmediği konusuna ilişkindir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun, bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti başlıklı 186. maddesine göre,

1)Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeyleri veya ilâçları satan, tedarik eden, bulunduran kimseye bir yüdan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adli para cezası verilir.

2)Bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.

Madde metninde, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeylerin ya da ilâçların satılması, tedarik edilmesi veya bulundurulması suç olarak tanımlanmıştır.

Her türlü yenilecek veya içilecek şeyler ya da ilaçlar, bu suçun konusunu oluştururlar. Ancak, bunların, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya muhteviyatının değiştirilmiş olması gerekir. Söz konusu suç, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya muhteviyatı değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeylerin ya da ilâçların satılması, tedarik edilmesi veya bulundurulması suretiyle işlenebilir. Bu bakımdan söz konusu suç seçimlik hareketli bir suçtur.

Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâlinde, cezanın artırılması öngörülmüştür. Buna göre, bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçlann ticaretini yapan kimse eczacı, doktor gibi resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek veya sanat sahibi kimse olup da, bu sanatın icrası kapsamında anılan suçu işler ise faile verilen ceza arttırılacaktır.

Bu suçla korunan hukuki yarar, kamunun sağlığının korunmasıdır, bu hükümle toplumda yaşayan kimselerin hayatı ve sağlığının tehlikeye sokabilecek şekilde, gıda veya ilaçlann satılmasına engel olunması amaçlanmaktadır.

Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçlann ticareti suçunun belli bir mağduru yoktur, bu suçun mağduru tüm toplumdur, bu suç kamuya karşı işlenen bir suçtur.

Suçun konusu, yenilecek ve içilecek şeyler ve ilaçlardır. Yenilecek ve içilecek şeylerden amaç, insanlar tarafından tüketilen gıda maddeleridir. Suça konu gıda maddesinin bozulmuş veya niteliğinin değiştirilmiş olması gerekir. Bu bozulmanın kendiliğinden olması ile dışarıdan müdahale ile bozulması arasında fark yoktur. Bunun yanısıra suça konu gıda maddelerinin kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya değiştirilmiş olması gerekir. Kişilerin sağlığını tehlikeye sokmaması halinde suç oluşmayacaktır.

TCK’nun 186/1. maddesinde yazılı suç, bağlı hareketli bir suçtur. Suçun hareket unsurunu yalnızca, satmak, temin etmek ve bulundurmak eylemleri oluşturur.

Bu suç, seçimlik hareketli bir suçtur, failin satma, tedarik etme ve bulundurma eylemlerinden birisini yapması ile suç tamamlanır. Hepsini bir arada yapması şart değildir. Ancak fail, bu hareketlerden birden fazlasını bir arada yapsa bile, eylem tek suç olmaya devam eder.

Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti suçu, bir tehlike suçudur. Bu nedenle suçun oluşması için kişilerin hayatı veya sağlığının tehlikeyi düşmüş olması yeterlidir, aynca kişilerin hayatı ve sağlığının zarar görmesine gerek yoktur.

Ancak kişilerin sağlığı ve hayatı zarar görmüş, örneğin bu eylem sonucu kişiler yaralanmış veya ölmüş ise, fail ayrıca bu suçtan da cezalandırılacaktır.

Bu açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda,

Sanık Osman Uçak’ın yetkilisi olduğu ….Kardeşler Gıda San. Tic. Ltd. şirketinin yurtdışına (Rusya Fedarasyonu) ihraç edeceği sebzelerden … Kontrol ve Denetim elemanlarınca alınan numunelerde 29.11.2007 tarihinde yapılan kontroller sonucu, 39.000 kilogram hıyar, 07.12.2007 tarihinde yapılan kontroller sonucu 39.000 kilogram domates, 11.12.2007 tarihinde yapılan kontroller sonucu 38.800 kilogram hıyar, 12.12.2007 tarihinde yapılan kontroller sonucu 38.800 kilogram hıyardan alınan numuneler üzerinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Antalya İl Kontrol Laboratuvar Müdürlüğünce yapılan analiz sonucu, Rusya Federasyonu maksimum limitleri ve Türk Gıda Kodeksi (TGK) maksimum rezüdü limitleri üzerinde pestisit kalıntısı (zirai ilaç kalıntısı) tespit edilmiştir.

Antalya İl Tarım Müdürlüğünce sanığın sahibi olduğu ….Kardeşler Gıda San. Tic. Ltd. şirketine gönderilen yazılarda, hıyar ve domateslerde limitlerin üzerinde zirai ilaç kalıntısı bulunduğundan Rusya Federasyonuna ihracatının yapılamayacağı, iç piyasaya da tüketime sunulamayacağından ancak üçüncü bir ülkeye ihracatının yapılabileceği bildirilerek, ürünler firma yetkilisine yediemin olarak teslim edilmiştir. Firmaya gönderilen yazılarda, ihracatın gerçekleştiğine dair bitki sağlık sertifikası ve gümrük çıkış evraklarının bazı ürünlerde on gün bazı ürünlerde ise on beş gün içinde il tarım müdürlüğüne ibraz etmeleri gerektiği, süresi içinde ihracatı gerçekleştiremez ve gerekli evrakları ibraz etmemeleri durumunda, hakkında 5179 sayılı Kanun gereğince işlem yapılacağı tebliğ edilmiştir.

Antalya İl Tarım Müdürlüğünce, ….Kardeşler Gıda San. Tic. Ltd. şirketine yediemin olarak teslim edilen ürünlerin limitlerin üzerinde zirai ilaç (pestist) kalıntısı olması nedeniyle insan sağlığı açısından tüketilmesinin sakıncalı olduğu, üçüncü bir ülkeye ihracının gerçekleşmediği ve ürünlerin akıbeti bilinmediğinden firma hakkında, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.

Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 18. maddesinde; ‘İnsan sağlığının korunması amacıyla, gıda maddelerini ve gıda ile temas eden madde ve malzemeleri üreten ve/veya satan işyerleri;

a) Bakanlıkça çıkarılacak ilgili yönetmeliklerde belirtilen asgarî teknik, hijyenik ve güvenlik şartlarını taşımak zorundadır.

b) Gıda kodeksine uyulmaksızın gıda maddelerini imal edemez, mübadele konusu yapamaz ve muameleye tâbi tutamaz.

c) İnsan sağlığına zarar verecek muhteviyatta gıda maddeleri üretemez, içerisine zararlı bir madde katamaz, böyle bir maddenin kalıntısını bulunduramaz ve gıdaya zararlı özelliğe yol açacak herhangi bir işlem uygulayamaz.’ hükümlerini içermektedir. Aynı Kanunun 29/a maddesinin (ı) fıkrasında; bu Kanunun 18. maddesinde belirtilen sağlığın korunması ile ilgili yasakları ihlal eden gerçek kişiler veya tüzel kişiliğin yasal temsilcilerinin üç aydan altı aya kadar hapis ve beş milyar liradan yirmi milyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılacağı ve malların müsaderesine hükmolunacağı düzenlemiştir.

Yurt dışına ihracat da yapan firma sahibi ve yetkilisi olan sanık Osman Uçak, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 21.05.2008 tarihli savunmasında, numune alınan ürünlerde limitin üstünde ilaç kalıntısı çıktığını, deposunda bulunan bu ürünlerin kendilerine yediemin olarak teslim edildiğini, ancak üçüncü bir ülkeye ihraç edilemediği için çürüdüğünü beyan etmiş, ancak ürünlerin imha edildiğine ilişkin herhangi bir savunmada bulunmamıştır. Depoda bulunan ürünlerle ilgili olarak, 20.12.2008 tarihinde tutulduğu iddia edilen sanığın şirketinde çalışan kişilerin imzasını taşıyan imha tutanağı, sanık müdafii tarafından 06.03.2009 tarihinde mahkemeye ibraz edilmiştir. Sanık soruşturma aşamasındaki savunmasında imha edildiğini belirtmediği dikkate alındığında, bu tutanağın suçtan kurtulmaya yönelik olduğu ve sonradan düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Bu ürünler, yediemin olarak firmaya teslim edildiği ve bu ürünlerle ilgili yapılması gereken işlemler Antalya İl Tarım Müdürlüğünce yazılı olarak firmaya tebliğ edildiğine göre; sanık, limitlerin üzerinde zirai ilaç kalıntısı bulunan ürünlerle ilgili hangi işlemlerin yapılacağını bilecek durumdadır. Kendisine tebliğ edilen yazılarda belirtilen sürelerde ihracat evraklarını, ihracat yapılmamış ise gerekli evrakları il tarım müdürlüğüne ibraz etmesi gerektiği halde bu işlemlerden hiçbirini yerine getirmemiştir.

Sanık Osman Uçak’ın, üzerinde limitlerin üstünde zirai ilaç kalıntısı bulunan ve yurt dışına ihraç etmek üzere depoladığı 39.000 kilogram domates ile toplam 116.600 kilogram hıyarın akıbetinin ne olduğu, iç piyasaya sürülüp sürülmediği, imha edilmiş ise imha işlemlerinin usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı araştırılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumun belirlenmesi için eksik araştırmaya dayalı olarak hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekirken, sanık Osman Uçak’ın savunmalarının aksine kuşku sınırlarını aşan, mahkûmiyetine yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden, beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi şeklinde yasal olmayan, yetersiz gerekçeyle hükmün bozulmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 20. Ceza Dairesince 08.06.2016 gün, 1926-3564 sayı ve oyçokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık … hakkında bozulmuş gıda ticareti yapma suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … (Osman) ….hakkında verilen bozulmuş gıda ticareti yapma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında bozulmuş gıda ticareti yapma suçundan eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık hakkında 16.09.2008 tarihli iddianame ile 5179 sayılı Kanunun 18 ve 29. maddeleri yollamasıyla TCK’nun 186/1-2, 43 ve 53. maddeleri uyarınca “Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda ticareti yapma” suçundan kamu davası açıldığı, 09.03.2009 tarihinde sorgusu yapılan sanık hakkında aynı tarihte atılı suçtan mahkûmiyet hükmü kurulduğu, sanık müdafii tarafından hükmün temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece “sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi, kabul göre de; 5179 sayılı Kanun’un 29. maddesinin (ı) bendinde öngörülen ceza ile 5237 sayılı TCK’nun 186. maddesinde öngörülen ceza karşılaştırılıp lehe Kanun saptanmaması, sebzelerin ‘kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya değiştirilmiş’ nitelikte olup olmadığı hususunda rapor aldırılmaması ve sanık hakkında TCK’nın 186. maddesinin 2. fıkrasının uygulanamayacağının gözetilmemesi…” isabetsizliklerinden hükmün bozulmasına karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Özel Dairece verilen bozma ilamının bir numaralı bendine karşı itiraz kanun yoluna başvurulduğu,

Antalya Ticaret Sicili Memurluğundan alınan 06.11.2007 tarihli belgeye göre; ….Kardeşler Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirket yetkili müdürünün sanık … (Osman) ….olduğu,

Sanık … (Osman) Uçak’ın hissedarı ve yetkilisi olduğu ….Kardeşler Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketince Rusya’ya ihraç edilmek istenen sebzelerden Kumluca İlçe Tarım Müdürlüğü ve … görevlilerince numuneler alındığı, Antalya İl Kontrol Laboratuvar Müdürlüğünce alınan numuneler hakkında düzenlenen raporlara göre; cyprodinil, dichlofluanid, triadimenol, acetamiprid ve carbarly isimli pestistlerin tespit edildiği, tespit edilen bu pestisitlerin Rusya Federasyonu Maksimum Rezidü limitlerinin üzerinde olması nedeniyle söz konusu ürünlerin Rusya’ya ihracatının yapılamayacağı, tespit edilen bu değerlerin Türk Gıda Kodekslerine de uygun olmaması nedeniyle sebzelerin ülke içerisinde tüketime sunulamayacağı, ancak herhangi bir kıstas belirtmeyen üçüncü bir ülkeye ihracatının yapılabileceği, üçüncü ülkeye ihracatın gerçekleştiğine ilişkin bitki sağlık sertifikası ve gümrük çıkış evrakının on gün içerisinde il tarım müdürlüğüne beyan edilmesinin sanığın yetkilisi olduğu şirkete bildirildiği, söz konusu sebzelerin ise yediemin olarak ….Kardeşler Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine bırakıldığı, şirkete bildirilen süre içerisinde ürünlerin herhangi bir üçüncü ülkeye ihracatının gerçekleştirilmediği ve ayrıca imhasının da yapılmadığı,

….Kardeşler Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi çalışanlarınca düzenlenen “imha tutanağı” başlıklı 20.02.2007 tarihli belgede; Rusya’ya ihraç edilmek üzere depoda bulunan ürünlerin çürümeleri nedeniyle çöpe atılmak üzere işçiler tarafından toplandığının belirtildiği,

Anlaşılmaktadır.

İnceleme dışı sanık …; ….Kardeşler Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin Antalya toptancı halindeki şubesinde yevmiyeci olarak çalıştığını, iş yeri yetkilisinin sanık Osman olduğunu, kendisinin herhangi bir yetkisinin bulunmadığını, numune alınmak için gelindiğinde iş yerinde sadece kendinin bulunduğunu, belgeleri yetkili olarak imzalamadığını, söz konusu sebzelerin bozulması nedeniyle atıldığını ifade etmiştir.

Sanık … (Osman) Uçak; ….Kardeşler Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin hissedarı ve yetkilisi olduğunu, İzmir Seferihisar ilçesinde bulunan şirketin faaliyet alanının meyve ve sebze ihracatı olduğunu, dönemsel olarak Antalya’dan Rusya’ya sebze ihracatı yaptıklarını, yurt dışına gönderilmeden önce üreticiden satın aldıkları sebze ve meyveler üzerinde Tarım Bakanlığı görevlilerince numune alınıp analiz yapıldığını, 2007 yılı sonunda yapacakları ihracat ile ilgili olarak sebzelerden görevlilerce numune alındığını, alınan numunelerde limit üstü ilaç kalıntısı çıktığı belirtilerek, sebzelerin yediemin olarak şirketlerinin deposuna bırakıldığını, söz konusu sebzelerin üçüncü bir ülkeye ihracatını gerçekleştirmeye çalıştıklarını ancak bir sonuç alamadıklarını, bu süre zarfında çürümeleri nedeniyle sebzeleri dökmek zorunda kaldıklarını, iş yoğunluğu nedeni ile bu durumu tarım müdürlüğüne bildiremediklerini, sebze ve meyveler üzerinde limit üstü ilaç kalıntısı bulunmasının üreticinin sorumluluğunda olduğunu, toptancı olmaları nedeniyle üreticiden aldıkları malın kalitesini kontrol etme imkanlarının bulunmadığını savunmuştur.

Sanığın üzerine atılı 5237 sayılı TCK’nun “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının, “Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü bölümünde, “Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti” başlığı ile düzenlenen 186. maddesi;

(1) Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeyleri veya ilaçları satan, tedarik eden, bulunduran kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adlî para cezası verilir.

(2) Bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.” şeklindedir.

Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; failin, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her türlü yenilecek veya içilecek şeyleri ya da ilaçları satması veya tedarik etmesi yahut bulundurması gerekmektedir.

Suçun konusu, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her türlü yenilecek veya içilecek şeyler ya da ilaçlardır. Bu bozulmanın kendiliğinden ya da dışarıdan müdahale ile oluşması arasında fark yoktur. Bunun yanı sıra suça konu gıda maddelerinin kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş veya değiştirilmiş olması gerekir. İlaç veya gıdanın kişilerin hayatı veya sağlığını tehlikeye düşürmemesi durumunda suç oluşmayacaktır.

Mağduru tüm toplum olan bu suçun oluşabilmesi için kişilerin hayatı veya sağlığının tehlikeye düşmüş olması yeterli olup ayrıca kişilerin hayatı veya sağlığının zarar görmesine gerek yoktur. Ancak bu eylem sonucu kişiler yaralanmış veya ölmüş ise fail ayrıca bu suçtan da cezalandırılacaktır. Dolayısıyla söz konusu bu suç bir tehlike suçudur.

Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâli artırım nedeni olarak öngörülmüştür. Bu artırım nedeninin uygulanabilmesi için failin resmi izne dayalı olarak bir meslek ya da sanat icra etmesi ve bu meslek veya sanatın icrası kapsamında gıda ve ilaçlarının ticaretini yapıyor olması gerekmektedir. Bu kapsamda ahçı, fırıncı, pastacı, eczacı ve doktor gibi mesleklerle iştigal edenler hakkında bu artırım fıkrası uygulanabilecektir. Diğer taraftan alınacak olan resmi iznin bakanlık, valilik, belediye ya da başka bir resim kurum tarafından verilmesi arasında bir fark bulunmamaktadır. (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Yorumlu- Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet, 1. Baskı , Ankara, 2010, C. 4, s. 5137-5140)

Bu aşamada TCK’daki zamanaşımına ilişkin düzenlemeler üzerinde durulmasında zorunluluk bulunmaktadır.

TCK’nun 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin onbeş yıl, (e) bendinde ise beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.

5237 sayılı TCK’nun 66. maddesinin 3. fıkrasında, zamanaşımının belirlenmesinde suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinin de göz önünde bulundurulacağı öngörülmüştür. Nitelikli haller açısından kanun koyucunun tercih ettiği yaptırım sistemi dikkate alınmaksızın, ister bağımsız bir yaptırım öngörülmüş olsun, isterse belirli bir oran dahilinde artırım yöntemi tercih edilmiş olsun, dava zamanaşımı süresi bakımından daha ağır cezayı gerektiren tüm nitelikli haller dikkate alınmalıdır.

Aynı kanunun 67. maddesi uyarınca kesen bir nedenin varlığı halinde zamanaşımı süresi, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.

Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 gün ve 978–250 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hallerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi halinde mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.

Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirdirildiğinde;

Sanığın, üreticiden alıp Rusya’ya ihraç etmek istediği sebzelerden alınan numunelerde Rusya Federasyonu Maksimum Rezidü limitleri ile Türk Gıda Kodeksinin üzerinde pestist kalıntılarının tespit edildiği olayda; sanığın yetkilisi olduğu ….Kardeşler Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin faaliyet alanının üreticiden aldığı ürünleri depolayıp ihraç etmek olduğu, tanımlanan bu faaliyetinin TCK’nun 186. maddesinin 2. fıkrası kapsamında resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanat icrası kapsamında bulunmadığı, dolayısıyla sanığa atılı eylemin aynı maddenin birinci fıkrası kapsamında kaldığı kabul edilmelidir.

Yukarıda kabul edilen bu kabul ve nitelendirme karşısında; sanığa atılı bozulmuş gıda ticareti yapma suçunun yaptırımı, 5327 sayılı TCK’nun 186/1. maddesinde bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adli para cezası olup, TCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca bu suç sekiz yıllık asli dava zamanaşımı süresine tabidir.

Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 15.12.2007 ve öncesinde gerçekleştirilen eylemlerle ilgili olarak, zamanaşımını kesen en son işlemin 09.03.2009 tarihli mahkûmiyet hükmü olduğu, anılan tarihten sonra zamanaşımını kesen veya durduran hiçbir sebebin gerçekleşmediği gözetildiğinde, TCK’nun 66/1-e maddesinde öngörülen sekiz yıllık asli dava zamanaşımı süresinin, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 09.03.2017 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,

2- Yargıtay 20. Ceza Dairesinin 02.03.2016 gün ve 14210-1226 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Antalya 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.03.2009 gün ve 1050-222 sayılı hükmünün, dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,

Ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.03.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS