Avukata Karşı Açılan Alacak veya Tazminat Davasında Zamanaşımı ve Başlangıcı
Avukatın Vekaleten Tahsil Ettiği Parayı Ödememesi Halinde Zamanaşımı
1136 sayılı Avukatlık Kanunun 40. maddesinde, “İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer.” hükmü mevcut olup, bu hükümle sadece avukata karşı açılan “tazminat” davaları yönünden özel bir zamanaşımı düzenlemesi yapılmıştır. Tazminat talebinin dışında, somut olayda olduğu gibi avukatın vekaleten tahsil ettiği parayı iade etmemesi nedeniyle açılan bir alacak davasında ise Avukatlık Kanunu’nun 40.maddesi değil, vekalet sözleşmesine ilişkin zamanaşımını düzenleyen TBK’nun 147/5.(Mülga 818 sayılı BK’nun 126/4.) maddesi hükmü uygulanmalıdır. Buna göre eldeki davada zamanaşımı süresi beş yıldır ve yasada öngörülen beş yıllık süre dolmadığından, işin esası incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesi uygulanmak suretiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/3934 E. , 2021/8014 K.).
Dava, davalı avukatlara karşı, müvekkilleri olan davacılar adına vekaleten yapmış oldukları tahsilatları alıkoymaları nedeniyle açılan alacak istemine ilişkindir. Her ne kadar mahkemece Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesi gereğince olayda bir yıllık zamanaşımı süresi uygulanarak, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmişse de, anılan maddede, “İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer.” hükmü mevcut olup, bu hükümle sadece avukata karşı açılan “tazminat” davaları yönünden özel bir zamanaşımı düzenlemesi yapılmıştır. Tazminat talebinin dışında, somut olayda olduğu gibi avukatın vekaleten tahsil ettiği parayı iade etmemesi nedeniyle açılan bir alacak davasında ise bu hüküm değil, vekalet sözleşmesine ilişkin zamanaşımını düzenleyen TBK’nun 147/5.(Mülga 818 sayılı BK’nun 126/4.) maddesi hükmü uygulanmalıdır. Buna göre eldeki davada zamanaşımı süresi bir yıl değil, beş yıldır. O halde dava konusu olayda zamanaşımı söz konusu olmadığından, işin esası incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde Avukatlık Kanunu’nun 40. Maddesi uygulanmak suretiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2014/44716 E. , 2015/35853 K.).
Avukatla Sözleşme İlişkisi Devam Ettiği Müddetçe Zamanaşımı İşlemez
Avukatlık Kanununun 40. maddesinde, “iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer” hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekkilin, avukata karşı tazminat isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Mahkemece, dava tarihine göre, dava konusu edilen zararın öğrenildiği tarih ihtarnamenin gönderildiği 30.5.2013 tarihi olarak kabul edilerek bir yıllık sürenin geçtiğinden bahisle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmişse de, taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin 15.8.2013 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye başlamayacağından, azil tarihinden itibaren işlemeye başlayan bir yıllık zamanaşımı süresi, dava tarihi (15.7.2014) itibariyle henüz dolmamıştır. O halde, somut olayda zamanaşımı süresi dolmadığından mahkemece işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2016/21120 E. , 2018/4916 K.).
Mahkemece, zararın öğrenildiği tarihten itibaren beş yıllık zamanaşımının süresinin dolduğu gerekçesiyle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Avukatlık Kanununun 40. maddesinde, “iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer” hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekkilin, avukata karşı tazminat isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Mahkemece, dava tarihine göre, dava konusu edilen zararın öğrenilmesinden itibaren beş yıllık sürenin geçtiğinden bahisle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmişse de, taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin 5.1.2010 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece zamanaşımı işlemeye başlamayacağından, azil tarihinden itibaren işlemeye başlayan bir yıllık zamanaşımı süresi, dava tarihi itibariyle henüz dolmamıştır. O halde olayda zamanaşımı söz konusu olmadığından, mahkemece işin esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (13. Hukuk Dairesi 2013/9393 E. , 2013/15746 K.).
Avukatın Müvekkili Haberdar Etmemesi Halinde Zamanaşımı İşlemez
Avukatlık Kanununun 40. maddesinde, “iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer” hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekkilin avukata karşı tazminat isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Mahkemece, ilgili mahkeme kararının kesinleşme tarihi olan 13.9.2011 tarihinde zararın öğrenildiğinden bahisle dava tarihine göre bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği kabul edilmiştir. Oysa ki Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, tazminat hakkının doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı belirtilmiş olup davacı, davalı avukatın davanın seyri ve sonucu hakkında kendisini bilgilendirmediğini, söz konusu davanın aleyhine kesinleşmiş olduğunu, iş bu davayı açmadan hemen önce öğrendiğini, dolayısıyla olayda zamanaşımının söz konusu olmadığını ileri sürmüştür.
Gerçekten de söz konusu davayı, davacıya vekaleten davalı avukatın takip ettiği, tebligatların davalı avukata yapıldığı, davacının, verilen karardan ya da bunun kesinleşme tarihinden haberdar olduğuna ilişkin bir bilgi ve belgenin dosyada bulunmadığı anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesi gereğince müvekkilin avukata karşı açacağı tazminat davasında zamanaşımı süresinin, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı kuşkusuzdur. Somut olayda davacının zarara uğradığını ve bu nedenle tazminat hakkının doğduğunu, kendisinin ileri sürdüğü (iş bu davadan hemen önce) tarihten önce öğrendiği hususu ispat edilememiştir. Hemen belirtmek gerekir ki bu konudaki ispat yükü, davalı müvekkile aittir. Davalı, davacının, Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesine ait kararın kesinleşme tarihinden ve bu tarihte zarara uğradığından haberdar olduğunu ispat edememiştir. Kaldı ki bu süreçte taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin azil, istifa gibi nedenlerle sona ermediği, dolayısıyla devam ettiği, söz konusu davada tebligatların da davacının vekili sıfatıyla davalıya yapıldığı da anlaşılmaktadır. Esasen taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasından da söz edilemez. O halde davada zamanaşımı söz konusu olmadığından, mahkemece işin esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2013/31257 E. , 2014/33064 K.).
Hesap Verme Yükümlülüğü Yerine Getirilmemişse Zamanaşımı Süresi İşlemez
Dava, davalı avukatlara karşı, müvekkili adına vekaleten yapmış olduğu tahsilatları alıkoyması nedeniyle alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İleri sürülüş şekli ve dayanılan olgular çerçevesinde, davacı-karşı davalının bu davadaki alacak isteminin, vekilin hesap verme yükümlülüğüne aykırı davranması hukuksal nedenine dayandırıldığı açıktır. Gerçekten de vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. Başka bir ifade ile, müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Öte yandan, müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun, almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. Vekilin hesap verme yükümlülüğüne, üçüncü kişilerden aldığı değerler öncelikle dahildir.
Vekilin hesap verme borcu, vekalet sözleşmesinin kurulmasıyla birlikte doğup, işin vekil tarafından yürütülmesi sırasında ve sona ermesinde de devam etmektedir. Vekilin aldıklarını geri verme borcunda muacceliyet, vekilin hesap vermesi veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar. (Bkz. Hukuk Genel Kurulunun 2011 tarih ve 2011/13-161 esas ve 2011/276 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.)
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirilcek olursa, davacı-karşı davalı, davalı avukatların sigorta şirketinden tahsil ettikleri paranın tamamının kendisine ödenmediğini ileri sürmüş, mahkemece Avukatlık Kanunu 40. maddesi gereğince 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçe gösterilerek asıl davanın zamanaşımından reddine karar verilmiş ise de, davacı-karşı davalının talebi davalı avukatlar tarafından tahsil edilen paranın bakiye kısmının ödenmesine ilişkin olup, davalı avukatların hesap verme yükümlülüğünü yerine getirdikleri tarihe kadar zamanaşımının işlemeyeceği dikkate alınarak, işin esasının incelenmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde asıl davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (YARGITAY 13. Hukuk Dairesi -KARAR NO : 2016/22476).
Avukatın Elden Aldığı Senetleri İcraya Koymaması Nedeniyle Zarar Oluşup Oluşmadığı
Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389. (Yeni Borçlar Kanunu 505.md) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine (Yeni Borçlar Kanunu 506.md) göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesinde “İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer.” şeklinde düzenlenmiştir. Avukatlık Kanunu gereği avukat üzerine aldığı bir işi sonuna kadar takip etmelidir. Davacının talebi doğrultusunda hukuki vasıflandırma yapma görevi hakime aittir.
Mahkemece “Bakırköy 13. İcra Müdürlüğü’nün takip dosyasında ise davalıdan bono bedelleri talep edilmiş ise de İstanbul İcra Müdürlüğü dosyasında davacı dışındaki diğer kişilerden bono bedelleri tahsil edilemediği, vekalet sözleşmesi uyarıncaı görevini yerine getirmediğinden dolayı sadece davalı hakkında suç duyurusunda bulunulmasının yeterli olacağı senetlerden dolayı takip yapılamayacağından senetlerin bedelleri ile faizlerine yönelik takip dosyasında takip yapılamayacağı kanaati” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Somut olayda, avukatlık ücret sözleşmesi gereği davalıya tahsili için teslim edilen 8 adet toplamda 295.000TL bedelli senetleri davalı avukatın takibe koymadığı dosya kapsamından anlaşılmıştır. Davacının, davalı vekilin bu eylemi ile zarara uğrayıp uğramadığının Av. Kanununun 40. maddesi kapsamında eldeki davada tartışılarak incelenmesi gerekir. O halde mahkemece, Avukatlık Kanunu’nun yukarıda açıklanan maddeleri tartışılarak zararın oluşup oluşmadığına göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ve eksik inceleme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/3818 E. , 2021/1805 K.).
Avukata Karşı Açılan Davada Islah Tarihinde Zamanaşımı
Dava, davalı avukatların özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeni ile uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalılar öncelikle Avukatlık Kanunu 40. madde gereği zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, zamanaşımı defi hiç tartışılmadan davanın kabulüne karar verilmiştir. Avukatlık Kanununun 40. maddesinde, “iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer” hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekkilin avukata karşı tazminat isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Eldeki dava, 23/12/2011 tarihinde açılmış, ıslah ise, 02/01/2014 tarihinde yapılmış olup, dava tarihinden bir yıllık süre geçtikten sonra ıslah yapılmıştır. Buna rağmen, mahkemece zamanaşımı konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir.
Mahkemece, öncelikle tüm taraf delilleri toplanarak, hakkın doğumunun öğrenildiği tarih konusunda araştırma yapılıp, sonucuna göre yasa hükmü doğrultusunda değerlendirme yapılmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre öncelikle zamanaşımı def’i hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı def’i hiç tartışılmaksızın yazılı şekilde işin esasına girilerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir (Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi 2017/5854 E. , 2020/2877 K.).
Avukata Karşı Açılan Tazminat Davasında Zamanaşımının Dolması
Avukatlık Kanununun 40. maddesinde, “iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer.” hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekkilin, avukata karşı tazminat isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Bahsi geçen madde gereğince müvekkilin avukata karşı açacağı tazminat davasında zamanaşımı süresinin, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı kuşkusuzdur.
Somut olayda; dava konusu taşınmazın tahliye edilmesi sonrasında anahtarların … 5. İcra Müdürlüğü’nün 2006/21768 esas sayılı icra dosyasına teslim edildiği 1/6/2007 tarihi itibariyle tahliye işleminin gerçekleştiğinin idarece öğrenildiğinin kabulü ile; bu tarihten önce de taşınmazın boşaltıldığına dair bilgiler olmakla beraber; 1/6/2007 tarihi tahliye tarihi olarak kabul edildiğinde zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle davanın reddi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi 2017/675 E. , 2019/12526 K.).
Avukatı Baroya Şikayet Etmekle Zarar Öğrenilmiş Sayılır
Dava, avukat olan davalının kusuru nedeniyle uğranılan zararın tazmini davasıdır. Davacı, davalı avukatın takip ettiği muris muvazasına dayalı tapu iptal ve tescil davasında, onayı olmadan 6 ve 51 nolu parsellerden feragat etmesi sonucunda zarara uğradığını, bu parsellerden hissesini alamadığını ileri sürmüş ve bu konuda davalı avukatı 3.2.2009 tarihinde Ordu Baro Başkanlığına şikayet etmiştir. Davacı, davalı avukatı Baroya şikayet etmekle zararını öğrenmiştir. Ordu Barosu Disiplin Kurulu Başkanlığının 27.12.2010 tarihli kınama cezası ile ilgili kararı da 18.2.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Avukatlık Kanunu 40. maddesinde “İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer.” hükmü bulunmaktadır. Dava 26.6.2012 tarihinde açıldığına ve davalı süresinde zamanaşımı itirazında bulunduğuna, davacı da zararı 3.2.2009 tarihinde öğrendiğini bildirdiğine göre ve şikayet ve kararın kesinleşme tarihinden sonra bir ve beş yıllık zamanaşımı süresinden sonra dava açılması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2014/14175 E. , 2014/41408 K.).
Avukat Baran Doğan
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.