Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
CMK Madde 231
(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
(2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.
(3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hâl varsa bu da bildirilir.
(4) Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.
(5) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, müsadereye ilişkin hükümler hariç, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın; aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir.
(7) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi hâlinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması hâlinde, meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması hâlinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(9) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler hâlinde ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. Açıklanan veya yeni kurulan hükme itiraz edilebilir. İtiraz mercii ancak bu fıkradaki koşullarla sınırlı olarak bir değerlendirme yapabilir.
(12) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararlar hakkında 286 ncı madde hükümleri uygulanır. 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmesi hâlinde temyiz yoluna gidilebilir. İstinaf ve temyiz yolunda karar ve hüküm, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden incelenir.
(13) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(14) (Değişik:2/3/2024-7499/15 md.) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.
7499 sayılı Kanun Geçici Madde 6/2:
(2) a) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci maddenin onbirinci ve onikinci fıkrasında yapılan kanun yoluna ilişkin değişiklikler, 1/6/2024 tarihi ve sonrasında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları hakkında uygulanır.
b) 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları hakkında itiraz kanun yolunun uygulanmasına devam olunur. Bu itirazlar, bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci maddenin onikinci fıkrasında yapılan değişiklikten önceki hükümlere göre sonuçlandırılır.
c) 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarıyla ilgili olarak 231 inci maddenin onbirinci fıkrası gereğince hükmün açıklanması veya yeniden kurulması hâlinde, bu maddeyi ihdas eden Kanunla 231 inci maddenin onbirinci fıkrasında yapılan değişiklikten önceki kanun yoluna ilişkin hükümler uygulanır.
d) 1/6/2024 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bakımından sanığın kabul etmesi şartı aranmaya devam olunur.
Makaleler:
CMK Madde 231 Gerekçesi
Hükmün sonucunu oluşturan hüküm fıkrasının, duruşma sonunda mutlaka tutanağa geçirilmesi gerekir.
Hükmün açıklanması, yazılmışsa gerekçe ve hüküm fıkrasının okunması, gerekçe henüz yazılmamışsa, tutanağa geçirilmiş olan hüküm fıkrasının okunması ve gerekçesinin ana hatlarının sözlü olarak açıklanması suretiyle yapılır.
Hüküm fıkrasının 244 üncü maddede açıklanan hususları içermesi zorunludur.
Sanık hazırsa kanun yolları kendisine bildirilir. Kanuna göre olanaklı ise beraat eden sanığa tazminat hakkı bulunduğu da bildirilecektir. Hüküm açıklanırken mahkeme kurulu ve Cumhuriyet savcısı hariç, duruşma salonunda bulunan herkes ayağa kalkmak zorundadır.
5560 sayılı Kanun m.19 ile Getirilen HAGB Düzenlemesinin Gerekçesi
Maddeye eklenen beşinci fıkra ile, hangi tür ve miktarda cezalar bakımından hükmün açıklanmasının ertelenmesine karar verilebileceği belirtilmektedir. Buna göre, yargılama sonunda hükmolunan iki yıl ve daha az süreli hapis cezası ile her miktardaki adlî para cezası bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Beşinci fıkrada, ayrıca, hükmün açıklanmasının geri bırakılması tanımlanmaktadır. Buna göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, öncelikle bir hüküm kurulmasını gerektirmektedir. Ancak bu hüküm sanık hakkında hukukî sonuç doğurmamaktadır. Başka bir ifadeyle, kurulan hükmün hukukî sonuç doğurup doğurmaması, belli bir süreye ve bazı şartlara bağlı kılınmaktadır. Mahkûmiyet hükmü kurulduktan başka ayrıca, kurulan bu hükmün, sanık hakkında, yükümlülüklere uyduğu takdirde belirli bir süre hukuki sonuç doğurmayacağı anlamına gelen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da verilecektir.
Beşinci fıkrada, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı tutulmaktadır. Böylece, yargılama konusu fiil 255 inci madde uyarınca uzlaşmaya tabi ise, öncelikle uzlaşma yoluyla uyuşmazlığın sona erdirilmesi denenecektir. Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini defaten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde; sanık hakkında, şartları aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Uzlaşma gerçekleşmediği takdirde ise, mahkeme; mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşmayı kabul etmemesi halinde, şartları aranmaksızın, uzlaşmayı kabul eden sanık hakkında kovuşturma konusu suçla ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilir. Mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşmayı kabul etmesine rağmen sanığın kabul etmemesi halinde, 231 inci maddedeki şartlar gerçekleşmiş olsa bile, sanık hakkında kovuşturma konusu suçla ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesinin şartları altıncı fıkrada düzenlenmektedir. Buna göre;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması gerekir. Mahkumiyetin kesinleşmiş olması aranacaktır.
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması gerekir.
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesi gerekir. Bu zararın denetim süresince aylık taksitler halinde ödenmesi suretiyle tamamen giderilmesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebileceği ise, dokuzuncu fıkrada hüküm altına alınmıştır.
Yedinci fıkraya göre, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri denetim süresi içinde yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine ya da kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
Sekizinci fıkraya göre, hükmün açıklanması beş yıl süreyle ertelenir. Bu süre içerisinde sanık denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır. Denetim süresince dava zamanaşımı işlemez. Denetim süresi içinde sanığın ayrıca sekizinci fıkrada öngörülen yükümlülüklere tabi kılınmasına da karar verilebilir.
Onuncu fıkra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilebileceğini öngörmektedir.
Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya yükümlülüklerine aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri denetim süresi içinde yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine ya da seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.
Hükmün açıklanmasımn geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
Son fıkraya göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümler, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına alınan İnkılap Kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmayacaktır.
CMK 231 (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması-HAGB) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2015/330 E. , 2019/8 K.
- CMK 231. Madde
- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) şartları
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun’larla 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşürülmesine karar verilecektir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Kanun koyucu, kişi hakkında kurulan hükmün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde kişilerin işledikleri birtakım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat tanımak istemiştir.
Bu bağlamda Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da açıkça belirtildiği gibi, şartlı bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, objektif şartların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanması üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 11. fıkrası; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” hükmünü taşımaktadır.
Görüldüğü üzere açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanabilmesi için iki hâlden birinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Buna göre, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde hüküm açıklanacaktır. Denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkûm olunması durumunda hükmün açıklanabilmesi için bu ikinci suçun denetim süresi içerisinde işlenmesi ve kasıtlı bir suç olması yeterlidir. Deneme süresi içerisinde işlenen ikinci suçun bu süre içerisinde kesinleşmesi gibi bir zorunluluğa madde metninde yer verilmemiştir. Ancak mahkeme sanığın denetim süresi içerisinde işlediği kasıtlı suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra hükmü açıklayabilecektir. İkinci suçun doğrudan ya da olası kastla işlenmesinin bir önemi yoktur. İkinci suçun şikâyete bağlı veya resen soruşturulan bir suç olması da sonuca etkili değildir. Yine ikinci suçtan mahkûmiyetin adli para cezası ya da hapis cezası olması yanında TCK’nın 50. maddesindeki seçenek yaptırımlara çevrilmiş olmasının da önemi olmadığı gibi kesin nitelikte olmasının da bir önemi yoktur. Kanun koyucu ikinci suçun kasıtlı bir suç olmasını yeterli görmüş, ikinci suçtan verilecek mahkûmiyet hükmünün niteliği konusunda bir sınırlama getirmemiştir. İkinci suçun taksirle işlenmesi durumunda ise, bilinçli taksir de olsa hüküm açıklanamayacaktır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde mahkemece açıklanacak hükümde, “223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, tayin olunan ceza miktarının ve kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığının” hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, öncelikle denetime imkân verecek şekilde, diğer taraftan kesinleştiğinde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte bir hüküm kurmalı, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükme atıf yapmakla yetinilmemelidir.
5271 sayılı CMK’nın 231/11. madde ve fıkrasında, açıklanması geri bırakılan hükmün ne şekilde açıklanacağı ve hükümde değişiklik yapılıp yapılamayacağı hususuna gelince; Denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi nedeniyle, açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanıp açıklanmayacağı hususunda öğretide;
“Burada yanıtlanması gereken sorun, sonradan koşullarının gerçekleşmiş olması nedeniyle mahkemenin hükmü açıklaması gereken durumlarda, önceki hükümde bir değişiklik yapıp yapamayacağı ve bu çerçevede hapis cezasının ertelenmesine ya da seçenek yaptırıma karar verip veremeyeceğidir. Biz, mahkemenin önceki kararında bir değişiklik yapamayacağı ve bu nedenle de bu aşamada erteleme ya da başka bir yaptırıma karar veremeyeceği düşüncesindeyiz.” (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.636-637.); “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar veren hâkim ile hükmü açıklayan hâkimin farklı olması hâlinde, hükmü açıklayan hâkim açıklanmayan hükümde veya hüküm fıkrasında hukuka aykırılık tespit etse dahi hükmü değiştiremez; sadece açıklar. Bu hata ancak kanun yolunda giderilebilir.” (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 14. Baskı, 2017, s. 807.) şeklinde görüşler bulunmaktadır. CMK’nın 231/11. maddesine göre; mahkemenin, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere bilerek aykırı davranması hâlinde hükmü aynen açıklamakla yükümlü olduğu, kendisine yüklenen yükümlülükleri elinde olmayan sebeplerle yerine getiremeyen sanığın ise durumunu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verebileceği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ilk hükümde uygulama şartlarının oluşmasına rağmen fark edilmeyen veya uygulanması unutulan nitelikli bir hâlin, hükmün açıklandığı sırada uygulanarak sanık hakkında daha ağır bir cezaya hükmolunabileceğinin kabul edilmesi mümkün değildir. Kişilerin işledikleri birtakım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat ve bu anlamda sanık ile Devlet arasında imzalanmış bir sözleşme anlamına gelen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulandığı hâllerde, sanık denetim süresi içerisinde bir daha kasıtlı bir suç işlememeyi taahhüt ederken, Devlet ise sanığa lekelenmeme hakkı tanımakta ve belirli bir süre içerisinde kasıtlı başka bir suç işlememesi hâlinde cezanın düşürüleceğini taahhüt etmektedir. Sanığın Devlete verdiği sözü tutmayıp denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi durumunda ise, kanun koyucu açıklanması geri bırakılan cezanın aynen açıklanması yaptırımını öngörmüştür. Dolayısıyla açıklanması geri bırakılan hükümde değişiklik yapılmak suretiyle sanığın daha fazla cezalandırılmasına karar verilmesi, bir nevi sözleşmeye aykırılık anlamına geleceği gibi kişilerin Devlete ve adalete olan güvenlerinin de sarsılmasına neden olacağı ortadadır. Diğer yandan, ilk hükümdeki hukuka aykırılıkların ileride sanık tarafından kazanılmış hak konusu olma ihtimali de göz önüne alındığında, mahkeme tarafından uygulanması unutulan veya fark edilmeyen herhangi bir hususun ancak aleyhe başvuru olması hâlinde temyiz veya istinaf yoluyla giderilebileceği, özellikle sanık aleyhine olacak şekilde hükmün düzeltilemeyeceği veya değiştirilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yaşamsal tehlikeye yol açacak şekilde kasten yaralama suçundan sanık … hakkında, Yerel Mahkemece TCK’nın 86/1, 87/1-d, 29/1, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca verilen 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin mahkûmiyet hükmünün CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakıldığı, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle açıklanması geri bırakılan hüküm CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca açıklanırken sanığın bu kez silahla yaşamsal tehlikeye neden olacak şekilde kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/d-son, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği olayda; CMK’nın 231/11. maddesindeki emredici hüküm uyarınca açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanması gerektiğinden, açıklanması geri bırakılan hükümde değişiklik yapılarak sanığın aleyhine olacak şekilde daha ağır bir cezanın belirlenmesine ilişkin Yerel Mahkeme hükmünde isabet bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulu 2018/108 E. , 2021/561 K.
-
CMK 231
-
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 8. fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi hâlinde sanığın beş yıl süreyle denetime tâbi tutulacağı, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilebileceği, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı; 10. fıkrasında, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması hâlinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi kararı verileceği; 11. fıkrasında ise denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde mahkemece hükmün açıklanacağı öngörülmüş, denetim süresinin hangi tarihleri kapsadığı, dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı hususlarında açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. CMK’nın 231/12. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. İtiraz durumunda merci tarafından itirazın kabul edilerek kararın kaldırılması her zaman mümkündür. Bu nedenle denetim süresinin başlayabilmesi ve denetimlik serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesinin istenebilmesi için kararın kesinleşmiş olması gerekir. İtiraz sürecinde dava zamanaşımının durması gerektiğine ilişkin bir hüküm de bulunmadığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımı, kararın itiraz edilmeksizin yahut itirazın reddine karar verilerek kesinleştiği yani uygulanma kabiliyeti kazanıp denetim süresinin başladığı tarihten itibaren durmaya başlayacağı kabul edilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile kovuşturma geçici olarak durmakta olup ancak denetim süresinin sonunda yahut denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ortadan kaldırılarak hüküm kurulabilmektedir. Durma nedeni ortadan kalktığında zamanaşımı süresinin tekrar işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır.
Ancak, Anayasa’nın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan “masumiyet karinesi” gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle hükmün açıklanabilmesi için ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması gerekir. Denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar dava zamanaşımının duracağına ilişkin açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İhbar olunan suçun kesinleşmesi şartının yorum yoluyla dava zamanaşımını durduran izin, karar yahut bekletici sorun olarak mütalaa edilmesi de mümkün değildir. Kanun koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması hâlinde özel bir durma nedeni ihdas etmiş ve dava zamanaşımının sadece denetim süresi içinde duracağını kabul etmiştir. Bu nedenle denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir. Bu yorum kanun koyucunun amacına daha uygun olacağı gibi yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle oluşacak “hukuki güvenlik” ilkesini zedeleyici sonuçların bertaraf edilmesi bakımından da en uygun çözüm yolu olacaktır. Nitekim öğretide de ağırlıklı olarak bu görüş kabul görmüştür (Caner Gürühan, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına İlişkin Güncel Sorunların Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirilmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2014, Sayı-111, s. 139-140; Yusuf Solmaz Balo, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Seçkin Yayınevi, 1. Bası, …, 2016, s. 147; Mehmet Balık, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adalet Yayınevi, 1. Bası, …, 2015, s. 169-170; M. Ramazan Aksoy, Hükmün Açıkanmasının Geri Bırakılması, Adalet Dergisi, 2008, Sayı-31, s. 237.). Bu açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği tarihte durmaya başlayıp denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır. Anayasa’nın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan “masumiyet karinesi” gereğince suçluluğu kanunen sabit oluncaya kadar herkesin masum sayılacağı cihetle, hükmün açıklanabilmesi için denetim süresi içinde işlendiği ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması şartı aranmalı ve bu sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir. Suç tarihindeki düzenleme uyarınca sanığa atılı olan yargı görevi yapanı etkileme suçunun yaptırımı TCK’nın 277/1. maddesi uyarınca 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası olup TCK’nın 66/1-e. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında ise kesintili dava zamanaşımı süresi on iki yıldır.
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 24.08.2005 tarihinde gerçekleştiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, dava zamanaşımını kesen son işlemin Özel Dairece sanık hakkında verilen 08.06.2016 tarihli mahkûmiyet kararı olduğu, bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir sebebin de bulunmadığı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 23.02.2010 tarihi itibarıyla dava zamanaşımının durduğu, denetim süresi içinde kasıtlı yeni suçun işlendiği 26.06.2012 tarihinde yeniden işlemeye başladığı ve önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle hesaplandığında, 12 yıllık kesintili dava zamanaşımı süresinin 27.12.2019 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulu 2015/225 E. , 2019/616 K.
- CMK 231
- Avukatın HAGB’yi “kabul etmeme” yetkisi vekaletnamede yoksa, kabul etmeme beyanı geçersizdir.
Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanının niteliği itibarıyla şahsa sıkı surette bağlı bir hak ve yetki olması, bu nedenle ancak vekâletnamede bu hususta özel bir yetkinin bulunması hâlinde sanık müdafisi tarafından bu hak ve yetkinin kullanılabilmesi, uyuşmazlık konusu olayda müdafiye verilen vekâletnamede sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etme konusunda yetki bulunmasına rağmen anılan bu kurumun uygulanmasını kabul etmeme konusunda müdafinin yetkilendirilmemesi, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda hakkın devredilemeyeceğine dair kurala ancak yasal düzenleme ile istisna getirilmesi mümkün olup, CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasının (c) bendinde müdafinin değil sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğinin düzenlenmesi ve aynı Kanun’da, duruşmalarda sanığı temsil eden sanık müdafisinin sanık adına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğine dair beyanda bulunabileceğine ilişkin bir usul kuralının yer almaması karşısında, müdafinin, sanık adına hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanda bulunamayacağı ve söz konusu beyanın bizzat sanık ya da bu konuda açıkça yetkilendirilen müdafi tarafından verilebileceği sonucuna ulaşılmalıdır. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2019/19 E. , 2020/464 K.
- CMK 231
- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) nedir?
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK’nın 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
CMK’nın 231/5. maddesinde sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmadığı belirtilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar esasında kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurmaktadır (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, 13. Bası, İstanbul, 2016, s. 779-780.).
Ceza Genel Kurulu 2018/26 E. , 2020/396 K.
- CMK 231
- Adli sicil kaydında yer alan HAGB hükmü, suç denetim süresi içinde işlenmediğinden, yeni bir HAGB kararı verilmesine engel değildir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır. Daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmakla birlikte adli sicilden silinme şartları oluşmuş mahkûmiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kanuni engel oluşturmayacak, ancak bu durum, sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirleme yönünden mahkemece değerlendirmeye tabi tutulabilecektir.
Öte yandan 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 8. fıkrasına, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesi ile “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” cümlesi eklenmiştir. Objektif şartlardan biri olarak getirilen bu düzenleme ile de sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması gerekmektedir. Bu aşamada denetim süresi içinde işlenen kasıtlı suçun bahse konu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önce veya sonra işlenmiş olmasının önemi üzerinde durmalıdır. Yargıtayın istikrar kazanan içtihatlarında da açıklandığı gibi hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu maddi ceza hukukuna ilişkin sonuçlar doğurduğundan karma yapıya sahip olan bir kurumdur. Bu anlamda sanık aleyhine sonuçlar doğuran bu düzenlemenin yürürlük tarihi olan 28.06.2014 tarihinden önce işlenen suçlar hakkında uygulanmaması gerekmektedir. Ancak ikinci kez uygulama yasağının yürürlük tarihinden önce işlenen suçlar bakımından, kasıtlı suçtan verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar failin suç işleme hususundaki eğilimini belirlemek yönünden yargı makamlarınca değerlendirmeye tabi tutulabilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 28.02.2017 tarihli ve 896-111 sayılı, 23.01.2018 tarihli ve 962-16 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi için aranan objektif şartlardan bir diğeri ise suçun işlenmesiyle mağdurun ya da kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesidir. Burada kastedilen maddi zarar olup manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Maddi zararın bizzat sanık tarafından giderilmesi gerekmeyip sanık adına ancak onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından tazmin, aynen iade veya eski hâle getirme suretiyle karşılanması da mümkündür. Suçun işlenmesiyle herhangi bir zararın doğmadığı ya da zarar doğurmaya elverişli olmayan suçlar yönünden ise bu şart aranmayacaktır. Diğer taraftan 5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır. Ancak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususundaki değerlendirmenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi ve bu gerekçenin hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile çelişmemesi gerekir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir süjesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece; “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” gerekçesiyle sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin uygulanmadığı anlaşılmaktadır.
Mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden, maddi ceza hukukuna ilişkin doğurduğu sonuçlar itibarıyla da karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmü ortadan kaldırarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurması, bu niteliğiyle sanık ve Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturması ve 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 8. fıkrasına, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesi ile eklenen “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” şeklindeki düzenlemenin de sanık aleyhine sonuçlar doğurması hususları bir bütün olarak dikkate alındığında sanığın adli sicil kaydında yer alan kasıtlı suçtan verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının yargılamaya konu suç tarihi itibarıyla sanık hakkında verilecek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yasal engel oluşturmayacağı, bu kararın sadece sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirlemek yönünden değerlendirmeye tabi tutulabileceği gözetilmeden daha önce verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın denetim süresi içinde sanığın bahse konu suçu işlediği gerekçesi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar veren Yerel Mahkeme gerekçesinin yasal ve yeterli olmadığının kabulü gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/4
- CMK 231
- Yargılama sürecinde sadece bir oturuma katılan, herhangi bir olumsuz davranışı dosyaya yansımayan ve hakkında takdiri indirim nedenleri uygulanan sanığın adli sicil kaydında herhangi bir hükümlülüğünün bulunmaması, sanığın taksirli eyleminin oluşturduğu sosyal etkinin CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca yapılacak subjektif değerlendirmede dikkate alınamayacağının gözetilmemesi, sanığın “inkârcı tutumu ve bakış açısı” olarak görülen hâlinin savunma hakkı kapsamında kalması ve sanığın olaydan sonra ölenin eşi mağdur H.’nin maddi zararlarını gidermek suretiyle etkin bir şekilde pişmanlık göstermesi karşısında sanık hakkında HAGB uygulanmalıdır.
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanığın TCK’nın 85/1, 62/1, 50/4 ve 52/4. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezası ile cezalandırıldığı, ölenin eşi mağdur H.D.’nin 13.03.2010 tarihli oturumda manevi zararları ile birlikte maddi zararlarının da sanık tarafından tazmin edildiğini bildirdiği, sanık müdafisinin 10.11.2010 tarihli oturumda sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasını talep ettiği, Yerel Mahkemece “Sanığın bütün duruşma aşamalarına ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları, inkârcı tutumu ve bakış açısı göz önüne alınarak sanığa atfedilen eylemin taksirli olması, bir daha aynı nitelikli bir iş kusurunu işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması, aynı nitelikli eylemlerin yarattığı sosyal etki nedenleri ile… hakkında hükmün açıklamasının geri bırakılmasının düşünülmediği ve uygun görülmediği, ayrıca yargılama süresindeki müteveffanın yakınlarına maddi tazminat ödenmesinin sanık lehine takdiri indirim nedeni olarak değerlendirildiği” şeklinde gösterilen gerekçe ile sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına karar verildiği anlaşılmakla; yargılama sürecinde sadece bir oturuma katılan, herhangi bir olumsuz davranışı dosyaya yansımayan ve hakkında takdiri indirim nedenleri uygulanan sanığın adli sicil kaydında herhangi bir hükümlülüğünün bulunmaması, sanığın taksirli eyleminin oluşturduğu sosyal etkinin CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca yapılacak subjektif değerlendirmede dikkate alınamayacağının gözetilmemesi, sanığın “inkârcı tutumu ve bakış açısı” olarak görülen hâlinin savunma hakkı kapsamında kalması ve sanığın olaydan sonra ölenin eşi mağdur H.’nin maddi zararlarını gidermek suretiyle etkin bir şekilde pişmanlık göstermesi karşısında, Yerel Mahkemece, tüm objektif şartları taşıyan sanığın CMK’nın 231/6-b maddesi uyarınca kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği takdir edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen sanığın pişmanlık duymadığına dair gerekçenin dosya kapsamına uygun düşmediği, gösterilen diğer gerekçelerin ise yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/8
- CMK 231
- CMK’nın 231/11. maddesindeki emredici hüküm uyarınca açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanması gerektiğinden, açıklanması geri bırakılan hükümde değişiklik yapılarak sanığın aleyhine olacak şekilde daha ağır bir cezanın belirlenmesine ilişkin Yerel Mahkeme hükmünde isabet bulunmamaktadır.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun’larla 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunları’nda yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması, Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşürülmesine karar verilecektir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Kanun koyucu, kişi hakkında kurulan hükmün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde kişilerin işledikleri birtakım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat tanımak istemiştir.
Bu bağlamda Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da açıkça belirtildiği gibi, şartlı bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, objektif şartların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanması üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 11. fıkrası; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” hükmünü taşımaktadır.
Görüldüğü üzere açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanabilmesi için iki hâlden birinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Buna göre, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde hüküm açıklanacaktır.
Denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkûm olunması durumunda hükmün açıklanabilmesi için bu ikinci suçun denetim süresi içerisinde işlenmesi ve kasıtlı bir suç olması yeterlidir. Deneme süresi içerisinde işlenen ikinci suçun bu süre içerisinde kesinleşmesi gibi bir zorunluluğa madde metninde yer verilmemiştir. Ancak mahkeme sanığın denetim süresi içerisinde işlediği kasıtlı suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra hükmü açıklayabilecektir. İkinci suçun doğrudan ya da olası kastla işlenmesinin bir önemi yoktur. İkinci suçun şikâyete bağlı veya resen soruşturulan bir suç olması da sonuca etkili değildir. Yine ikinci suçtan mahkûmiyetin adli para cezası ya da hapis cezası olması yanında TCK’nın 50. maddesindeki seçenek yaptırımlara çevrilmiş olmasının da önemi olmadığı gibi kesin nitelikte olmasının da bir önemi yoktur. Kanun koyucu ikinci suçun kasıtlı bir suç olmasını yeterli görmüş, ikinci suçtan verilecek mahkûmiyet hükmünün niteliği konusunda bir sınırlama getirmemiştir. İkinci suçun taksirle işlenmesi durumunda ise, bilinçli taksir de olsa hüküm açıklanamayacaktır. Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/ getirememesi hâlinde mahkemece açıklanacak hükümde, “223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, tayin olunan ceza miktarının ve kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığının” hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, öncelikle denetime imkân verecek şekilde, diğer taraftan kesinleştiğinde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte bir hüküm kurmalı, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükme atıf yapmakla yetinilmemelidir.
5271 sayılı CMK’nın 231/11. madde ve fıkrasında, açıklanması geri bırakılan hükmün ne şekilde açıklanacağı ve hükümde değişiklik yapılıp yapılamayacağı hususuna gelince;
Denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi nedeniyle, açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanıp açıklanmayacağı hususunda öğretide;
“Burada yanıtlanması gereken sorun, sonradan koşullarının gerçekleşmiş olması nedeniyle mahkemenin hükmü açıklaması gereken durumlarda, önceki hükümde bir değişiklik yapıp yapamayacağı ve bu çerçevede hapis cezasının ertelenmesine ya da seçenek yaptırıma karar verip veremeyeceğidir. Biz, mahkemenin önceki kararında bir değişiklik yapamayacağı ve bu nedenle de bu aşamada erteleme ya da başka bir yaptırıma karar veremeyeceği düşüncesindeyiz.” (Bahri Öztürk-Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Özge Sırma-Yasemin Saygılar Kırıt-Özdem Özaydın-Esra Alan Akcan-Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 10. Baskı, 2016, s.636-637.); “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar veren hâkim ile hükmü açıklayan hâkimin farklı olması hâlinde, hükmü açıklayan hâkim açıklanmayan hükümde veya hüküm fıkrasında hukuka aykırılık tespit etse dahi hükmü değiştiremez; sadece açıklar. Bu hata ancak kanun yolunda giderilebilir.” (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 14. Baskı, 2017, s. 807.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
CMK’nın 231/11. maddesine göre; mahkemenin, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere bilerek aykırı davranması hâlinde hükmü aynen açıklamakla yükümlü olduğu, kendisine yüklenen yükümlülükleri elinde olmayan sebeplerle yerine getiremeyen sanığın ise durumunu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verebileceği anlaşılmaktadır. Öte yandan, ilk hükümde uygulama şartlarının oluşmasına rağmen fark edilmeyen veya uygulanması unutulan nitelikli bir hâlin, hükmün açıklandığı sırada uygulanarak sanık hakkında daha ağır bir cezaya hükmolunabileceğinin kabul edilmesi mümkün değildir. Kişilerin işledikleri birtakım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat ve bu anlamda sanık ile Devlet arasında imzalanmış bir sözleşme anlamına gelen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulandığı hâllerde, sanık denetim süresi içerisinde bir daha kasıtlı bir suç işlememeyi taahhüt ederken, Devlet ise sanığa lekelenmeme hakkı tanımakta ve belirli bir süre içerisinde kasıtlı başka bir suç işlememesi hâlinde cezanın düşürüleceğini taahhüt etmektedir. Sanığın Devlete verdiği sözü tutmayıp denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi durumunda ise, kanun koyucu açıklanması geri bırakılan cezanın aynen açıklanması yaptırımını öngörmüştür. Dolayısıyla açıklanması geri bırakılan hükümde değişiklik yapılmak suretiyle sanığın daha fazla cezalandırılmasına karar verilmesi, bir nevi sözleşmeye aykırılık anlamına geleceği gibi kişilerin Devlete ve adalete olan güvenlerinin de sarsılmasına neden olacağı ortadadır. Diğer yandan, ilk hükümdeki hukuka aykırılıkların ileride aleyhe değiştirmeme yasağının konusu olma ihtimali de göz önüne alındığında, mahkeme tarafından uygulanması unutulan veya fark edilmeyen herhangi bir hususun ancak aleyhe başvuru olması hâlinde temyiz veya istinaf yoluyla giderilebileceği, özellikle sanık aleyhine olacak şekilde hükmün düzeltilemeyeceği veya değiştirilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yaşamsal tehlikeye yol açacak şekilde kasten yaralama suçundan sanık Y.K. hakkında, Yerel Mahkemece TCK’nın 86/1, 87/1-d, 29/1, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca verilen 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin mahkûmiyet hükmünün CMK’nın 231/5.maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakıldığı, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle açıklanması geri bırakılan hüküm CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca açıklanırken sanığın bu kez silahla yaşamsal tehlikeye neden olacak şekilde kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/d-son, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği olayda; CMK’nın 231/11. maddesindeki emredici hüküm uyarınca açıklanması geri bırakılan hükmün aynen açıklanması gerektiğinden, açıklanması geri bırakılan hükümde değişiklik yapılarak sanığın aleyhine olacak şekilde daha ağır bir cezanın belirlenmesine ilişkin Yerel Mahkeme hükmünde isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan sanık hakkında haksız tahrik hükmü uygulanırken uygulama maddesinin; takdiri indirim hükmü uygulanırken indirim oranının gösterilmemesi de usul ve kanuna aykırıdır.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/543
- CMK 231
- HAGB kararı, yasal zorunluluk gereği yapılan işlemler dışında aynen açıklanmalıdır.
Suç tarihi itibarıyla daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş ve 18 yaşından küçük olan sanığın, açıklanması geri bırakılan hapis cezasının TCK’nın 50/3. maddesindeki zorunluluk uyarınca seçenek yaptırımlardan adli para cezasına çevrilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta ise de, CMK’nın 231/11. maddesindeki emredici hüküm uyarınca açıklanması geri bırakılan hükmün, yukarıda belirtilen zorunlu hâl dışında aynen açıklanması gerektiğinden, açıklanması geri bırakılan hükümde değişiklik yapılarak sanığın aleyhine olacak şekilde daha ağır bir cezanın belirlenmesinde isabet bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/49
- CMK 231
- Tedavi ve denetimli serbestliğe karar verilmesi HAGB kararının bozulmasına yol açmaz
Sanık hakkında CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, sanığın denetim süresi içerisinde işlediği iddia edilen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan TCK’nın, 5560 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile değişik 191/2. maddesi uyarınca tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca açıklanmasına karar verilemeyeceği kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/442
- CMK 231
- Yeterli gerekçe gösterilmeden HAGB uygulanmaması hukuka aykırıdır.
Yerel Mahkemece sanığın kişiliğindeki hangi somut olumsuzluk ve duruşmadaki hangi tutum ve davranışından ötürü yeniden suç işlemeyeceği konusunda kanaate varılmadığının yasal, yeterli, dosya kapsamıyla uyumlu ve denetime elverişli biçimde açıklanmadığı, “Sanığın kanında bulunan alkol miktarı, oluşturmuş olduğu somut tehlike ve cezanın caydırıcılığı” şeklinde gösterilen gerekçenin de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının “Sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki subjektif şartının gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda göz önünde bulundurulamayacağı, belirtilen nedenlerle CMK’nın 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/116
- CMK 231
- Hapis cezası ve adli para cezasını birlikte yaptırım şeklinde içeren suçlarda, HAGB’nin uygulanıp uygulanmayacağı, hapis cezasının miktarına göre belirlenir.
6136 sayılı Kanun’un 13. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suç için hapis cezası ile birlikte adli para cezası öngörülmüştür. Hapis cezası ile birlikte adli para cezasına hükmolunduğu durumlarda ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesinde hapis cezasının esas alınması gerekmekte olup somut olayda sanık hakkında adli para cezası ile birlikte 4 yıl 2 ay hapis cezası verilmesi karşısında karar tarihi itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için aranan ve CMK’nın 231/5. maddesinde düzenlenen “yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis cezası” olması şartının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Bu anlamda hapis cezası ile birlikte verilen adli para cezasına ilişkin hükmün bir bütün olarak temyiz kanun yoluna tabi olduğu ve bölünemeyeceği gözetildiğinde, Yerel Mahkemece hükmün bölünerek adli para cezasına ilişkin kısmının açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin yasal olmadığı, sanık hakkında kurulan hükmün adli para cezasına ilişkin kısmını inceleme dışı bırakarak hapis cezasına ilişkin kısmını inceleyen Özel Dairenin verdiği düzeltilerek onama kararında isabet bulunmadığı ve bu karardan sonra yapılan işlemlerin hukuki değerden yoksun olduğu kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/82
- CMK 231
- Adli sicil kaydında bulunup da silinme koşulları oluşan mahkumiyet HAGB kararı verilmesine engel değildir.
Sanığın adli sicil kaydında bulunan ve silinme koşulları oluşan mahkûmiyet hükmünün ve kasıtlı bir suçtan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının yargılamaya konu suç tarihi itibarıyla sanık hakkında verilecek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yasal engel oluşturmaması, işlenen suç nedeniyle oluşan zararın giderilmiş olması ve etkin pişmanlık, takdiri indirim ve seçenek yaptırım hükümlerinin uygulanması hususları göz önüne alındığında, dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı da bulunmayan sanık hakkında şartlı bir düşme nedeni oluşturan, hükmün hukuki bir sonuç doğurmamasına imkan veren, objektif şartların varlığı hâlinde diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen gözetilmesi gereken hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanıp uygulanmayacağının Yerel Mahkemece ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/389
- CMK 231
- HAGB kararları aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK’nın 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
CMK’nın 231/5. maddesinde sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmadığı belirtilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar esasında kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, 13. Bası, İstanbul, 2016, s. 779-780) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurduğu tespitinden sonra kurumun tabi olduğu olağanüstü kanun yolunun belirlenmesi açısından kanun yararına bozma konusuna ilişkin açıklamalara da değinmek gerekmektedir.
Kanun yararına bozma kanun yolu temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu kanun yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
Bu kapsamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz kanun yoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi hâlinde olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Kanun yararına bozma yoluna kimlerin, ne şekilde başvurabileceği CMK’nın 309. maddesinde belirtilmiştir. 309. maddenin 3. fıkrasında, “Yargıtay’ın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse hükmü kanun yararına bozar” denilmektedir. Madde metninde aleyhe bozma yapılıp yapılmayacağına ilişkin bir açıklık yoktur. Ancak, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.06.2005 tarihli ve 55-64; 04.07.2006 tarihli ve 185-175 sayılı kararları ve yerleşmiş içtihatlarında vurgulandığı üzere; sanık aleyhine kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulabilmesi mümkündür; fakat, bu hâlde hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulması gerekir.
Kanun yararına bozma yoluna başvurulması hâlinde söz konusu olabilecek bozma nedenleri ve sayılan bozma nedenlerinin varlığı durumunda, bozma kararı verildikten sonra izlenmesi gereken yol CMK’nın 309. maddenin 4. fıkrasında dört bent hâlinde gösterilmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanun’un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309.maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Gelinen bu aşamada “Adil yargılanma hakkı” ilkesi incelenmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan “adil yargılanma hakkı” hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup, kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup, bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır.
Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya kovuşturmaya tabi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tabi tutulması ve hatta buna tâbi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan bu ilkenin temelinde insan onurunun korunması yatmaktadır. Kişinin daha önce soruşturma ve kovuşturmaya tabi olduğu fiilden dolayı, önceden kanunla belirlenmiş istisnai şartlar gerçekleşmeden tekrar şüpheli veya sanık statüsüne sokulması, insan olmasından kaynaklanan varlığını yani onurunu zedeleyici niteliktedir. Adil yargılanma hakkı ilkesinin bir gereği olan makul sürede yargılanma hakkı ile CMK’nın 231. maddesinin 5. fıkrası gereğince verilen kararın açıklanmamış da olsa bir hüküm içermesi birlikte değerlendirildiğinde; CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde yer alan hükümlü kavramının, kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında olduğu gibi verilen mahkûmiyet hükmü askıda olsa bile hakkında bir hüküm kurulan kişiyi de kapsadığı kabul edilmelidir. Bu kabule göre olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozmada kural olarak muhakemenin tekrarlanmaması benimsendiği nazara alınıp CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde Özel Dairece CMK’nın 231.maddesinin 5. fıkrası uyarınca verilen hükmün bozulması ile yetinilmeyerek cezanın kaldırılması veya azaltılması söz konusu olduğunda gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
CMK’nın 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de; sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar, esasında kesin bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu bağlamda temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ülke sathında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2016/467
- CMK 231
- Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği tarihte durmaya başlayıp, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde yeni suç işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ile ilgili temel bazı bilgilerin verilmesi, daha sonra dava zamanaşımının durması ve kesilmesi üzerinde durulması, son olarak da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı sorununun ele alınması gerekmektedir.
b) Dava zamanaşımının durması ve kesilmesi:
Suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçmesine rağmen, kamu davasının açılmaması veya açılan davanın sonuçlanmaması yahut da kurulan hükmün kesinleşmemesi halinde izlenen suç siyaseti gereğince artık devletin o suçtan dolayı cezalandırma yetkisinden vazgeçmesinin ifadesi olarak dava zamanaşımı kabul edilmiştir. Dava zamanaşımı kanun aksini kabul etmediği müddetçe bütün suçlar bakımından geçerli olup soruşturma ve kovuşturma makamlarınca resen gözetilip uygulanacaktır. Şüpheli veya sanığın dava zamanaşımından vazgeçmesi mümkün değildir.
Dava zamanaşımı kural olarak tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Suçun işlendiği gün zamanaşımı süresinin birinci günüdür. Zira suçun işlendiği gün dahi kamu davasının açılması mümkündür. Bu nedenle dava zamanaşımının da dava açmak hakkı mevcut olduğu andan itibaren başlaması tabiidir. Kanun koyucu bazı hallerde dava zamanaşımının süresinin başlangıcını özel olarak belirlemek gereğini hissetmiştir. Örneğin, iftira suçunda mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu, evlenme yasaklarına aykırılık suçlarında ise evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren dava zamanaşımının işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir. (TCK m. 267/8 ve 230/4)
Dava zamanaşımı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurularak kanunda öngörülen soyut cezası ve şüpheli veya sanığın yaşına göre belirlenen sürenin son günün hitamı ile gerçekleşecektir. Zamanaşımı süresinin son günü zamanaşımı süresine dâhildir. Dava zamanaşımı süresinin kesintisiz bir şekilde işleyip tamamlanması mümkün ise de sürenin işlemesi sırasında bir takım engellerle karşılaşılması da söz konusu olabilir. Bu engeller zamanaşımının durması ve kesilmesi halleridir.
Dava zamanaşımının kesilmesi kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden dolayı, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş sayılmasını ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade etmektedir. Suçun doğurduğu içtimai sarsıntı devam ettiği müddetçe suçlunun cezalandırılmasında kamu faydası olduğu esasından, dava canlı ve harekette iken zamanaşımı olmayacağı, davanın canlı ve hareketli olduğunu gösteren hadiselerin zamanaşımını keseceği sonucu çıkarılmıştır. (Nurullah Kunter, Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, s. 92) Durma sebepleri gibi kesme sebeplerinin de kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. 765 sayılı TCK’da dava zamanaşımını kesen nedenler bakımından, dava zamanaşımı süresi bir yıldan az ve fazla olan suçlar olmak üzere ikili bir ayrıma gidilmiş ve bu suçlar için birbirlerinden farklı kesme nedenleri belirlenmiş, birinci gruba giren suçlarda her türlü usulü muamelenin dava zamanaşımını keseceği kabul edilmiş iken ikinci gruba giren suçlarda kesme nedenleri tek tek ve sınırlı sayıda gösterilmiştir. 5237 sayılı TCK’da ise bu şekilde bir ayrıma gidilmeksizin bütün suçlar bakımından kesme nedenleri ortak olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’nın 104. maddesinde dava zamanaşımının; mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesileceği öngörülmüş, 5237 sayılı TCK’nın 67/2. maddesinde ise yakalama, celb, ihzar müzekkereleri ve sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karara yer verilmeyerek daha dar kapsamlı biçimde ve kesme nedenlerinin sirayeti konusunda nesnel sistem esas alınarak bir suçla ilgili olarak şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi halinde dava zamanaşımının kesileceği kabul edilmiştir.
Dava zamanaşımının durması ise, kanunda açıkça sayılan bazı hallerde soruşturma veya kamu davasının yürütülememesinden dolayı, bu halin ortaya çıkmasından, kalkması anına kadar geçen sürede zamanaşımının işlememesini ifade etmektedir. Zamanaşımını durduran nedenlerin varlığı halinde, zamanaşımı süresi en son kesen işlemden itibaren, durdurucu nedenin ortaya çıktığı ana kadar işleyecek, bu engelin kalkmasıyla duran zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında ise önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle zamanaşımı süresi belirlenecektir. Dava zamanaşımının durmasının kabul edilmesinin nedeni, suçun soruşturma veya kovuşturma makamlarınca takip ediliyor olmasına rağmen kanunda sayılan bazı engel nedenlerden dolayı soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesinin mümkün olmamasına dayanmaktadır. (Faruk Erem, Ahmet Danışman, Mehmet Emin Artuk, Ümanist Doktrin Açısından Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, s. 1013). Durma kabul edilmezse ortaya çıkan engel hal nedeniyle işin uzaması sonucu davanın zamanaşımına uğraması söz konusu olabilecektir. Ancak davanın devam etmesini önleyebilecek her türlü engel dava zamanaşımının durmasını haklı göstermeyeceğinden, kanun açıkça bu sonuç ve etkiyi doğurabilecek halleri sınırlı bir şekilde saymıştır.
Bu kapsamda 765 sayılı TCK’nın 107. maddesinde; “Hukuku âmme dâvasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar müruruzaman durur”, 5237 sayılı TCK’nın 66/1. maddesinde ise; “Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.” hükümlerine yer verilmiştir. Her iki düzenleme arasındaki fark 765 sayılı TCK’daki “hukuku âmme dâvasının ikamesi” ibaresi yerine 5237 sayılı TCK’da “soruşturma ve kovuşturma yapılması” ibaresinin tercih edilmesi ve yeni bir durma nedeni ihdas edilerek kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı duracağının kabul edilmesidir. Dava zamanaşımını durduran sebepler anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp ceza muhakemesi kanunun’da ve özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda bu konuda hükümler mevcuttur. Nitekim uyuşmazlık konusu olan CMK’nın 231/8. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde denetim süresi içinde dava zamanaşımı duracağı kabul edilmiştir.
Anayasının 38. maddesinde dava zamanaşımının kanunilik ilkesi kapsamında olduğu benimsenmiş olup dava zamanaşımını durduran veya kesen nedenlerin kanunda açıkça gösterilmesi gerekir, bu nedenlerin yorum veya kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir.
c) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarında dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı:
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 8. fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi halinde sanığın beş yıl süreyle denetime tâbi tutulacağı, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilebileceği, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı; 10. fıkrasında, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması halinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi kararı verileceği; 11. fıkrasında ise denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde mahkemece hükmün açıklanacağı öngörülmüş, denetim süresinin hangi tarihleri kapsadığı, dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı hususlarında açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
CMK’nın 231/12. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. İtiraz durumunda merci tarafından itirazın kabul edilerek kararın kaldırılması her zaman mümkündür. Bu nedenle denetim süresinin başlayabilmesi ve denetimlik serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesinin istenebilmesi için kararın kesinleşmiş olması gerekir. İtiraz sürecinde dava zamanaşımının durması gerektiğine ilişkin bir hüküm de bulunmadığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımı, kararın itiraz edilmeksizin yahut itirazın reddine karar verilerek kesinleştiği yani uygulanma kabiliyeti kazanıp denetim süresinin başladığı tarihten itibaren durmaya başlayacağı kabul edilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile kovuşturma geçici olarak durmakta olup ancak denetim süresinin sonunda yahut denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ortadan kaldırılarak hüküm kurulabilmektedir. Durma nedeni ortadan kalktığında zamanaşımı süresinin tekrar işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır.
Ancak, Anayasa’nın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan “masumiyet karinesi” gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle hükmün açıklanabilmesi için ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gözetilmelidir.
Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 gün ve 599-99 sayılı kararında açıklandığı üzere, denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar dava zamanlaşımının duracağına ilişkin açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İhbar olunan suçun kesinleşmesi şartının yorum yoluyla dava zamanaşımını durduran izin, karar yahut bekletici sorun olarak mütalaa edilmesi de mümkün değildir. Kanun koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde özel bir durma nedeni ihdas etmiş ve dava zamanlaşımının sadece denetim süresi içinde duracağını kabul etmiştir. Bu nedenle denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir. Bu yorum kanun koyucunun amacına daha uygun olacağı gibi yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle oluşacak “hukuki güvenlik” ilkesini zedeleyici sonuçların bertaraf edilmesi bakımından da en uygun çözüm yolu olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava zamanaşımı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği tarihte durmaya başlayıp, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde yeni suç işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır. Anayasanın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddelerinde düzenlenmiş bulunan “masumiyet karinesi” gereğince suçluluğu kanunen sabit oluncaya kadar herkesin masum sayılacağı cihetle, hükmün açıklanabilmesi için denetim süresi içinde işlendiği ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması gözetilmelidir.
Buna göre, sanığın üzerine atılı kasten yaralama suçu için, 765 sayılı TCK’nın 456/2. maddesinde iki seneden beş seneye kadar hapis cezası öngörülmüş olup, 765 sayılı TCK’nın 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi 5 yıl, 104/2. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı süresi ise 7 yıl 6 aydır. Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 16.03.2005 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımının, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 10.11.2009 tarihi itibarıyla durduğu, denetim süresi içinde kasıtlı yeni suçun işlendiği 10.01.2010 tarihinde yeniden işlemeye başladığı ve önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle hesaplandığında Yargıtay 3. Ceza Dairesince kamu davasının düşürülmesi kararının verildiği 07.10.2015 tarihinden önce 16.11.2012 tarihinde gerçekleşmiş bulunduğu anlaşıldığından, Özel Dairece kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1432 Karar : 2018/8240 Tarih : 28.06.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 8. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı ve maddenin 11. fıkrasında, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi halinde mahkemece hükmün açıklanacağı düzenlenmiş olup, duran zamanaşımının, denetim süresi içinde işlenen suçtan dolayı verilen hükümlülük kararının kesinleşmesi koşuluyla suçun işlendiği tarihte yeniden işlemeye başlayacağı, dosya kapsamına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 13.08.2015 tarihi itibariyle duran zamanaşımının kesinleşen sonraki mahkûmiyete konu suçun işlendiği 23.10.2016 günü yeniden işlemeye başladığı ve sanığın temyiz dilekçesinin içeriğine göre yalnızca hırsızlık suçundan verilen hapis cezasının temyiz edildiği belirlenerek yapılan incelemede;
5237 sayılı TCK`nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüş, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
Müştekinin aracından çalınan 6 adet sünger kırmızı kumaşlı minderlerin 10 TL değerinde olduğunu beyan ettiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında hırsızlık suçundan hüküm kurulurken, hırsızlık konusunu oluşturan malın değerinin az olması nedeniyle TCK`nın 145. maddesinin uygulanması gerekip gerekmediğinin tartışılmaması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı BOZULMASINA, 28.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2016/964 Karar : 2018/294 Tarih : 19.06.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık …‘nın TCK`nun 89/1, 62, 52/2-4 ve 53/6. maddeleri gereğince 2.240 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve sürücü belgesinin 1 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin Denizli 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 27.11.2008 gün ve 653-1119 sayılı hükmün, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 12.02.2013 gün ve 7267-2730 sayı ile;
“A) Katılanlar vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
Katılanlar vekilinin, yokluğunda 27.11.2008 tarihinde verilen ve 25.12.2008 tarihinde tebliğ olunan hükmü, 1412 sayılı CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen yasal bir haftalık süre geçtikten sonra, 11.02.2009 tarihinde temyiz ettiğinin anlaşılması karşısında; 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK`un 317. maddesi gereğince temyiz isteminin isteme aykırı olarak reddine,
B) Sanık müdafinin temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Hükmün 8. bendinde sanık hakkında takdiren hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmediği belirtildiği gibi, dosya içeriğine göre, taraflar arasında uzlaşmanın gerçekleşmemesi, katılanların şikayetinin devam etmekte olup, zararlarının giderilmemesi karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (c) bendinde düzenlenen zarar koşulunun gerçekleşmemesi sebebiyle sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği anlaşılmakla, mahkemece sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması’na ilişkin düzenlemenin uygulanmamasına karar verilmesine yönelik takdirde bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki Sanık müdafiinin lehe olan hükümlerin uygulanmasını talep etmesi karşısında, CMK’nun 231. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda herhangi bir karar verilmemesi düşüncesiyle bozma öneren (1) numaralı; mağdura ait Denizli Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 22.05.2007 tarihli geçici doktor raporunda, mağdurun 5237 sayılı TCK’nın 89/2-b kapsamında femur kırığı oluşacak şekilde yaralandığı ifade edilmiş olup, mağdurdaki yaralanmanın, 5237 sayılı TCK’nın 89/2. maddesinin diğer bentleri ve aynı Kanunun 89/3. maddesi kapsamında kalmasının, sanığa hükmolunacak ceza miktarı bakımından önem arz etmesi ve aleyhe temyiz bulunmaması karşısında, tebliğnamedeki Katılan mağdur …‘in tedavi gördüğü Pamukkale Üniversitesi Hastenesi ile Denizli Devlet Hastanesinde bulunan tüm tedavi evraklarının temini ile Adli Tıp Kurumundan kesin raporunun alınması gerektiğinin gözetilmemesi, düşüncesiyle bozma öneren (2) numaralı; oluşa ve kabule göre, otomobil sürücüsü sanığın; gündüz vakti, meskun mahalde, bölünmüş caddenin sağ şeridini takiben geldiği yaya geçidinde, yolun karşısına geçmek için seyir şeridine giren mağdur yayaya çarpması şeklinde gelişen olayda; yaya geçidi ikaz levhasını dikkate alıp, ilk geçiş hakkını yaya geçidinden geçmekte olan yayaya bırakacak şekilde ve hız azaltarak yaya geçidine yaklaşmayan sanık, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 74/1. maddesi uyarınca asli kusurlu ise de, yaya geçidinde taşıtlara nazaran karşıya geçişte ilk geçiş hakkı bulunsa da, kendi can güvenliği açısından gelen aracı kontrol edip, tehlike ortamı doğuracak şekilde karşıya geçmemesi gereken mağdur yayanın da 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 47/1-d maddesi uyarınca tali kusurlu olduğu, trafik kazası tespit tutanağındaki mağdurun kusurunun bulunmadığına dair görüşe bu nedenle itibar edilemeyeceği anlaşılmakla, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda taraflara izafe edilen kusur durumunda dosya kapsamına göre bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki Trafik kazası tespit tutanağı ile keşif sonucu düzenlenen ve hükme esas alınan bilirkişi raporu arasında kusura ilişkin çelişki bulunması nedeniyle, Adli Tıp Kurum Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle bozma öneren (3) numaralı görüşe iştirak edilmemiş; gerekçeli karar başlığında, davaya katılan olarak kabulüne karar verilen Ali Şimşek’in ad ve soyadına yer verilmemesi, suçun işlendiği zaman diliminin gösterilmemesi mahallinde ilavesi mümkün noksanlıklar olarak kabul edilmiş; taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde 5237 sayılı TCK’nın 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle 5237 sayılı TCK`nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın asli kusurlu olduğunun mahkemece de kabul edildiği somut olayda, sanığın taksirinin yoğunluğu gözetilerek, alt sınır aşılarak hak ve nasafete uygun bir ceza tayini yerine, asgari hadden ceza tayin edilmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi sayılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin bir nedene dayanmayan diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,
1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07/07/2009 tarih, 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından 5237 sayılı TCK’nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan failin güttüğü amaç ve saik kıstasının uygulanamayacağı dikkate alınmadan, temel cezanın belirlenmesinde failin güttüğü amaç ve saikin` gerekçe olarak gösterilmesi,
2- Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında, mağdurun yaşamını tehlikeye sokacak ve vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği kabul edilen sanığa hükmolunan temel cezada yarı oranında arttırım yapılırken, uygulanan kanun ve maddesinin gösterilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince bozulmasına, ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususların aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün 1. bendinde yer alan failin güttüğü amaç ve saik ibaresinin hükümden çıkartılması, hükmün 2. bendi hükümden çıkartılarak yerine, Mağdurun vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı anlaşılmakla, sanığa hükmolunan cezada 5237 sayılı TCK’nın 89/2-(b) maddesi uyarınca yarı oranında arttırım yapılarak, sanığın 135 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına` paragrafının ilave edilmesi ve hükümdeki diğer hususların aynen bırakılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.03.2016 gün ve 58063 sayı ile;
“Katılanlar vekilinin Denizli 6. Noterliğinin 01.08.2007 tarih ve 12594 yevmiye nolu Genel Vekaletnamesi ile TC Kimlik No: … nolu …Yeni Adliye Karşısı Bayraklı/İzmir adresinde bulunan Av. … ile aynı adreste ortak olarak çalışan Av. Murat Umutlu ve Av. … olduğu, katılanlar vekilinin yokluğunda verilen gerekçeli kararın ise … Merkez/Denizli adresine 29.12.2008 tarihinde tebliğ edildiği, ancak daha sonra gerekçeli kararın …. Yeni Adliye Karşısı Bayraklı/İzmir adresine katılan vekili Av. …`ya 04.02.2009 tarihinde tebliğ edildiği ve bu adreste mukim gerçek katılanlar vekili Av. … tarafından 11.02.2009 havale tarihli dilekçe ile temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla katılanlar vekilinin 1586/2 Sok., No:2, Kat:3/309 Gürel İş Merk., Yeni Adliye Karşısı Bayraklı/İzmir adresinde bulunan Av. … ile aynı adreste ortak olarak çalışan Av. … ve Av. …olduğu, gerekçeli kararın da bu adrese katılan vekili Av…….’ya 04.02.2009 tarihinde tebliğ edildiği, gerekçeli kararın…/Denizli adresinde bulunan Av. …‘e 25.12.2008 tarihinde tebliğ edilmesine ilişkin tebligat usul ve yasaya aykırı olduğundan Yüksek Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 12.02.2013 gün ve 7267-2730 sayılı kararının Katılanlar vekilinin, yokluğunda 27.11.2008 tarihinde verilen ve 25.12.2008 tarihinde tebliğ olunan hükmü, 1412 sayılı CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen yasal bir haftalık süre geçtikten sonra, 11.02.2009 tarihinde temyiz ettiğinin anlaşılması karşısında; 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi gereğince temyiz isteminin isteme aykırı olarak reddine ilişkin kısmının usul ve yasaya aykırı olduğundan gerçek katılanlar vekili …Yeni Adliye Karşısı Bayraklı/İzmir adresinde bulunan Av. …`in 11.02.2009 havale tarihli temyz isteminin süresinde olduğunun kabulü gerektiği düşünülmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenle, itirazın kabulü ile sanık hakkında Yüksek Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 12.02.2013 gün ve 7267-2730 sayılı kararı ilamının kaldırılarak, Denizli 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.11.2008 gün ve 653-1119 sayılı mahkûmiyet hükmünün;
-Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde 5237 sayılı TCK’nın 61/1 ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle 5237 sayılı TCK`nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın asli kusurlu olduğunun mahkemece de kabul edildiği somut olayda, sanığın taksirinin yoğunluğu gözetilerek, alt sınır aşılarak hak ve nasafete uygun bir ceza tayini yerine, asgari hadden ceza tayin edilmesi,
-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.07.2009 gün ve 62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından 5237 sayılı TCK’nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan failin güttüğü amaç ve saik kıstasının uygulanamayacağı dikkate alınmadan, temel cezanın belirlenmesinde `failin güttüğü amaç ve saikin gerekçe olarak gösterilmesi,
-Sanık hakkında tayin edilen temel cezanın mağdurun hayati tehlike geçirmesi ve vücudunda kemik kırılması nedeniyle arttırılması sırasında uygulanan kanun maddelerinin gösterilmemesi,
Nedenleriyle bozulmasına` karar verilmesi” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK`nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 20.04.2016 gün ve 3761-6866 sayı ile, itirazın süresinde yapılmadığından bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılanlar vekilinin süresinde temyiz talebinde bulunup bulunmadığının buna bağlı olarak sanık hakkında aleyhe bozma yapılıp yapılamayacağının tespit edilmesine ilişkin ise de öncelikle itirazın süresinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
İncelenen dosyada;
Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından 12.02.2013 gün ve 7267-2730 sayı ile düzeltilerek onanmasına karar verildiği, Özel Daire düzeltilerek onama ilamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 17.03.2013 tarihinde teslim edildiği, Özel Daire düzeltilerek onama ilamına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.03.2016 tarihinde itiraz kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, 5271 sayılı CMK`nun olağanüstü kanun yollarının yer aldığı “Altıncı Kitap”, “Üçüncü Kısım”, “Birinci Bölüm”de 308. maddede düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasında, “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, resen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” hükmüne yer verilmiştir.
Bu düzenleme ile, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde ceza daireleri kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurabileceği öngörülmüş, ancak sanık lehine itirazlarda süre aranmayacağı kuralı benimsenmiştir. Buna göre, sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde belirlenen aykırılıklarla ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınan ve olağanüstü bir kanun yolu olan itiraz 30 günlük süre ile sınırlandırılmış olup, bu süre Özel Daire kararının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verildiği tarihten itibaren başlayacak, süre geçtikten sonra sanık aleyhine itiraz yoluna gidilemeyecektir.
Bu bilgiler ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Sanığın taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan mahkûmiyetine ilişkin hükmün, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine inceleme yapan Özel Dairece, katılanlar vekilinin temyiz talebinin yasal süre içinde yapılmadığı gerekçesi ile reddine, sanık müdafiinin temyiz talebinin incelenmesinde asgari hadden ceza tayin edilmesi eleştiri nedeni yapılarak, taksirli suçlar açısından ceza belirlenirken “failin güttüğü ve saik”in gerekçe olarak gösterilemeyeceği ve temel ceza arttırılırken uygulama maddesinin gösterilmemesi nedenleriyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesinden sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, eleştiri ve düzeltilerek onama nedeni yapılan bu hususların bozma nedenleri yapılması gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır. Katılanlar vekilinin temyizinin süresinde kabul edilerek hükmün bozulmasına ilişkin olan ve sanık aleyhine olduğunda şüphe bulunmayan itirazın 5271 sayılı CMK`nun 308. maddesi uyarınca 30 günlük süreye tâbi olduğu, dosya içeriğine göre 18.03.2013 tarihinde başlayan itiraz süresi 16.04.2013 tarihinde sona erdiği halde, itiraz kanun yoluna Özel Daire ilamının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiinden yaklaşık 3 yıl sonra 07.03.2016 tarihinde başvurulduğu görülmektedir. Bu nedenle 30 günlük kanuni süreden sonra yapılan sanık aleyhindeki itirazın Ceza Genel Kurulunca görüşülmesi mümkün değildir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kanunun öngördüğü 30 günlük süre içinde yapılmaması nedeniyle reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının süre yönünden REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2812 Karar : 2018/7080 Tarih : 30.05.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Hırsızlık, mala zarar verme ve işyeri dokunulmazlığını ihlâl suçundan suça sürüklenen çocuk …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b, 116/2, 151/1, 31/3, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 1 yıl 1 ay 10 gün hapis, 3 ay 10 gün hapis ve 1.320,00 Türk Lirası adlî para cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi gereğince 3 yıl denetime tâbi tutulmasına dair Samsun 1. Çocuk Mahkemesinin 18/10/2012 tarihli ve 2011/355 esas, 2012/722 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan ihbar üzerine suça sürüklenen çocuk hakkındaki hükmün açıklanması ile 5237 sayılı Kanun’un 142/1-b, 116/2, 151/1, 31/3, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 1 yıl 1 ay 10 gün hapis, 3 ay 10 gün hapis ve 1.320,00 Türk Lirası adlî para cezaları ile cezalandırılmasına dair Samsun 1. Çocuk Mahkemesinin 27/09/2016 tarihli ve 2016/231 esas 2016/412 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 08/05/2018 gün ve 94660652-105-55-3649-2017 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15/05/2018 gün ve 2018/40514 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
1- Dosya kapsamında bulunan adlî sicil kaydına göre, suç tarihinden önce hapis cezasına ilişkin hükümlülüğü bulunmayan ve suç tarihinde 18 yaşından küçük olan sanık hakkında işyeri dokunulmazlığını ihlâl suçundan tayin olunan kısa süreli hapis cezasının, 5237 sayılı Kanun’un 50/3. maddesindeki “Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir” hükmü uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinde “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.
(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./3.mad.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü karşısında, Mahkemesince, suça sürüklenen çocuğun ifadesinde bildirdiği en son adresine duruşma tebligatı yapılmadığı, bu nedenle öncelikle savunmada bildirilen en son adrese duruşma tebligatının yapılması, burada bulunamaması halinde mernis adresine tebligat yapılarak duruşmadan haberdar edilmesinin sağlanması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesinde, isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
1- 18.10.2012 tarihinde suça sürüklenen çocuk hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın 11.12.2012 tarihinde kesinleştiği, bilahare denetim süresi içinde 07.01.2014 tarihinde kasten yeni bir suç işlemesi ve bu suçtan kurulan mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinin ardından ihbarda bulunulması üzerine, dosya yeniden ele alınarak hakkındaki hükmün açıklandığı belirlenerek yapılan incelemede;
Suça sürüklenen çocuğa ait mahkûmiyet kararı, açıklandığı 27.09.2016 tarihinden itibaren hukuki sonuç doğurmaya başlayacağı için açıklanması yönünden CMK’nın 231/1-4 maddesinde öngörülen yönteme bağlıdır. Bu nedenle duruşmaya çağrılan sanığın oluşan yeni durum ve cezanın kişiselleştirilmesi uygulaması nedeniyle savunmasının alınması gerekmektedir. Ayrıca maddedeki yaptırımların yalnızca adli para cezası veya müsadereyi içermemesi nedeniyle CMK’nın 195. maddesinin uygulanma koşulu da bulunmamaktadır. Deneme süresi içerisinde suç işlenmiş olması nedeniyle yeniden duruşma açılmasının amacı, oluşan yeni durum karşısında duruşma açıldığından ve yargılamaya devam olunduğundan sanığın bir şekilde haberdar edilmesini ve savunma hakkının kısıtlanmasının önlenmesi amacını gütmektedir.
Bununla birlikte, duruşmanın usulüne uygun olarak sanığa bildirilmesine karşın, duruşmaya katılmaması halinde önceki savunması ile yetinilerek, hüküm kurulabilecektir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Bilinen adreste tebligat” başlıklı 10. maddesinde “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır (Ek fıkra: 11/01/2011 - 6099/3 md.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.”
Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Mahkemece, suça sürüklenen çocuğun savunması alınırken bildirdiği en son adresine duruşma tebligatı yapılmamıştır. Bu nedenle öncelikle savunmada bildirilen en son adrese duruşma tebligatının yapılması, burada bulunamaması halinde MERNİS adresine tebligat yapılarak duruşmadan haberdar edilmesinin sağlanması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeyerek savunma hakkının kısıtlanması,
2- 5237 sayılı TCK’nın 50/3 maddesi gereğince, daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olup, suçu işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında iş yeri dokunulmazlığını bozma suçundan belirlenen kısa süreli hapis cezasının, aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi nedeniyle kanun yararına bozma istemleri yerinde görüldüğünden, (SAMSUN) 1. Çocuk Mahkemesinden verilip kesinleşen 27.09.2016 gün ve 2016/231 E., 2016/412 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (b) bendi uyarınca sonraki işlemlerin yerel mahkemece yerine getirilmesine, 30.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2815 Karar : 2018/7082 Tarih : 30.05.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık, ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme suçlarından suça sürüklenen çocuk …’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b (2 kez), 143 (2 kez), 35, 153/1, 31/3 (3 kez) ve 62/1. (3 kez) maddeleri gereğince 2 kez 10 ay hapis ve 6 ay 20 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi gereğince 3 yıl denetime tâbi tutulmasına dair Ayvalık 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 21/10/2015 tarihli ve 2013/136 esas, 2015/510 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan ihbar üzerine suça sürüklenen çocuk hakkındaki hükmün açıklanması ile 5237 sayılı Kanun’un 142/1-b (2 kez), 143 (2 kez), 35, 153/1, 31/3 (3 kez) ve 62/1. (3 kez) maddeleri gereğince 2 kez 10 ay hapis ve 6 ay 20 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair Ayvalık 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 23/06/2017 tarihli ve 2017/109 esas, 2017/225 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16/05/2018 gün ve 2018/41294 ile 17/01/2018 gün ve 2018/4126 sayılı tebliğnameleri dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
1- Dosya kapsamında bulunan adlî sicil kaydına göre, suç tarihinden önce hapis cezasına ilişkin hükümlülüğü bulunmayan ve suç tarihinde 18 yaşından küçük olan sanık hakkında tayin olunan kısa süreli hapis cezalarının, 5237 sayılı Kanun’un 50/3. maddesindeki “Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir” hükmü uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- Suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı hırsızlık suçlarını gece vakti işlediği nazara alındığında, hakkında 5237 sayılı Kanun’un 142/1-a ve 142/1-b gereğince hükmedilecek temel cezaların suç tarihinde yürürlükte olan aynı Kanun’un 143. maddesi uyarınca en fazla üçte birine kadar artırılabileceği gözetilmeden, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile değişik 143.maddesi gereğince yarı oranında artırım yapılmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,
3- Kayden 06/01/1994 doğumlu olan suça sürüklenen çocuğun 11/06/2009 olan suç tarihinde 15-18 yaş grubu aralığında bulunduğu, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ise 09/12/2015 tarihinde kesinleştiği, denetim süresi içerisinde 19/12/2015 tarihinde yeniden kasıtlı bir suç işlediği, 5271 sayılı Kanun’un 231/8-son cümlesi gereğince 09/12/2015 tarihi ile ikinci suçun işlendiği 19/12/2015 tarihleri arasında dava zamanaşımı süresinin duracağı ve ikinci suçun işlendiği 19/12/2015 tarihinden itibaren yeniden işlemeye başlayacağı, 5237 sayılı Kanun’un 66/1-e, 66/2 ve 67/4. maddelerine göre hükmün açıklandığı 23/06/2017 tarihi itibarıyla dava zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmakla, kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerektiği isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
1- Hırsızlık suçundan kurulan hükümlere ilişkin 17.01.2018 tarihli ve 2 no’lu kanun yararına bozma istemi nedeniyle yapılan incelemede;
Suça sürüklenen çocuğun eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b, 143, yine 142/1-b, 35, 143. maddelerine uyan hırsızlık suçunu oluşturması nedeniyle Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.12.2012 tarih ve 2012/1247 Esas ve 2012/1842 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı TCK’nın 143. maddesinde düzenlenen “suçun gece vakti işlenmesinin”, suçun daha ağır ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâllerinden olup aynı Kanun’un 66/3. maddesi uyarınca dava zamanaşımı süresinin hesabında dikkate alındığında, suça sürüklenen çocuğun 11.06.2009 tarihinde gerçekleşen hırsızlık suçları yönünden TCK’nın 66/1-e, 66/2, 67/4. maddesinde öngörülen 15 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı belirlenerek (AYVALIK) 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 23.06.2017 gün ve 2017/109 E., 2017/225 K. sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,
2- İbadethanelere zarar verme suçundan kurulan hükme ilişkin 17.01.2018 tarihli ve 2 no’lu kanun yararına bozma istemi nedeniyle yapılan incelemede;
5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 8. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı ve maddenin 11. fıkrasında, denetim süresi içinde kasten yeni suç işlenmesi halinde mahkemece hükmün açıklanacağı düzenlenmiş olup, duran zamanaşımının, denetim süresi içinde işlenen suçtan dolayı verilen hükümlülük kararının kesinleşmesi koşuluyla suçun işlendiği tarihte yeniden işlemeye başlayacağı, dosya kapsamına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 09.12.2015 tarihi itibariyle duran zamanaşımının 30.03.2017 tarihinde kesinleşen sonraki mahkûmiyete konu suçun işlendiği 19.12.2015 günü yeniden işlemeye başladığı belirlenerek yapılan incelemede;
Suç tarihi itibariyle 15 yaşını doldurmuş olup da 18 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk …’ya atılı ibadethanelere zarar verme suçunun gerektirdiği cezanın üst sınırına göre TCK’nın 66/1-e, 66/2 ve 67/4. maddeleri uyarınca hesaplanan 7 yıl 12 aylık zamanaşımının, suçun işlendiği 11.06.2009 ile hükmün açıklandığı 23.06.2017 tarihleri arasında gerçekleştiği gözetilmeden, suça sürüklenen çocuk hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi yerine yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (AYVALIK) 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen, 23.06.2017 gün ve 2017/109 E., 2017/225 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; açılan kamu davasının, CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca DÜŞÜRÜLMESİNE, hükmolunan cezanın kaldırılmasına, verilen kararın niteliği itibariyle 1 no’lu bozma istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
3- Hırsızlık suçundan kurulan hükümlere ilişkin 16.05.2018 tarihli kanun yararına bozma istemlerine gelince;
a) Dosya kapsamına göre, suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı hırsızlık suçlarını gece vakti işlediği nazara alındığında, hakkında 5237 sayılı Kanun’un 142/1-b gereğince hükmedilecek temel cezanın suç tarihinde yürürlükte olan aynı Kanun’un 143. maddesi uyarınca en fazla üçte birine kadar artırılabileceği gözetilmeden, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile değişik 143.maddesi gereğince yarı oranında artırım yapılmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,
b) 5237 sayılı TCK’nın 50/3 maddesi gereğince, daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olup, suçu işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında belirlenen kısa süreli hapis cezalarının, aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (AYVALIK) 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen, 23.06.2017 gün ve 2017/109 E., 2017/225 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; suça sürüklenen çocuk … hakkında mağdur…‘a ait marketten hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b maddesi uyarınca hükmolunan 2 yıl hapis cezasında, aynı Kanun’un 143/1. maddesi uyarınca takdiren 1/4 oranında artırım yapılarak 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 31/3. maddesi uyarınca takdire göre 1/3 oranında indirim yapılarak 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 168/2. maddesi uyarınca takdire göre 1/2 oranında indirim yapılarak 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve TCK’nın 62. maddesi uyarınca takdire göre 1/6 oranında indirim yapılmak suretiyle 8 ay 10 gün olarak hükmolunan hapis cezasının TCK’nın 50/1-a, 52/2. maddeleri uyarınca günlüğü takdire göre 20,00 TL’den hesaplanarak 5.000,00 TL adli para cezasına çevrilmesine, yine mağdur …‘a yönelik camiden hırsızlığa teşebbüs suçundan TCK’nın 142/1-b maddesi uyarınca hükmolunan 2 yıl hapis cezasında, aynı Kanun’un 143/1. maddesi uyarınca takdiren 1/4 oranında artırım yapılarak 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 35. maddesi uyarınca takdire göre 1/2 oranında indirim yapılarak 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 31/3. maddesi uyarınca takdire göre 1/3 oranında indirim yapılarak 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve TCK’nın 62. maddesi uyarınca takdire göre 1/6 oranında indirim yapılmak suretiyle 8 ay 10 gün olarak hükmolunan hapis cezasının TCK’nın 50/1-a, 52/2. maddeleri uyarınca günlüğü takdire göre 20,00 TL’den hesaplanarak 5.000,00 TL adli para cezasına çevrilmesine, infazın bu miktarlar üzerinden yapılmasına, hükmün diğer bölümlerinin aynen korunmasına, 30.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2765 Karar : 2018/6736 Tarih : 23.05.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Elektrik hırsızlığı suçundan sanık …‘in, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 491/ilk, 522, 523 ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 4. maddeleri uyarınca 94.910.400 Türk lirası ağır para cezası ile cezalandırılmasına, cezasının 647 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince ertelenmesine dair Hatay 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/11/2002 tarihli ve 2002/2 esas, 2002/1044 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, hükümlünün arşiv kaydının silinmesi talebin üzerine, sanık hakkındaki ilâmın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/10. maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına ve davanın düşürülmesine ilişkin Hatay 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 07/06/2017 tarihli ve 2002/2 esas, 2002/1044 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 26/04/2018 gün ve 5595/2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/05/2018 gün ve 2018/38832 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Dosya kapsamına göre;
1- Karar tarihinden sonra 05/07/2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 82. maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun elektrik hırsızlığını düzenleyen 142/1-f maddesinin yürürlükten kaldırılması, 6352 sayılı Kanun’un 83. maddesi ile 5237 sayılı Kanun’un 168. maddesinde elektrik hırsızlığı suçunun yeniden düzenlenmesi karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7/2. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- 5237 sayılı Kanun’un 51/8. maddesinde yer alan, “Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır.” şeklindeki düzenleme karşısında, sanığın denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği, sanık hakkında mahkûm olduğu cezanın infaz edilmiş sayılacağı ve Cumhuriyet savcılığınca sadece yerine getirme fişi tanzim edilmesi gerektiği gözetilmeden, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmişçesine 5271 sayılı Kanun’un 231/10. maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına ve kamu davasının düşürülmesine karar verilmesinde, isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Hükümlü hakkında Hatay 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.11.2002 tarih ve 2002/2 E., 2002/1044 K. sayılı kararı ile 765 sayılı TCK’nın 491/ilk, 522, 523 ve 647 sayılı Kanun’un 4-6. maddeleri gereğince erteli 94.910.400 TL ağır para cezası ile mahkûmiyete hükmedildiği ve temyiz edilmeden 25.02.2003 tarihinde kesinleştiği, bilahare hükümlünün 26.05.2017 tarihli dilekçe ile adli sicil kaydının silinmesini talep etmesi nedeniyle Hatay 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.06.2017 tarihli ek kararı ile “CMK’nın 231/10 maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına ve CMK’nın 231/10 ve 223/8. maddeleri gereğince sanık hakkındaki davanın düşürülmesine” karar verildiği anlaşılmış ise de; atılı suçun elektrik enerjisi hırsızlığına ilişkin olması nedeniyle hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasa’nın geçici 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkemesince uyarlama yapılması gerekeceği, karşılıksız yararlanma olarak 5237 sayılı Yasa’nın 163/3. maddesi kapsamına alınan suçun, 6352 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olması ve dosya kapsamına göre zararı tazmin ettiği anlaşılan hükümlü hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceği hususu da belirlenmiş olup, bu yönden de kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağının takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 23.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2739 Karar : 2018/6331 Tarih : 16.05.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlâl etme suçlarından sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b, 143, 35, 116/4, 119/1-c, 31/2 ve 62/1. maddeleri gereğince 2 kez 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Siverek 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/05/2014 tarihli ve 2013/50 esas, 2014/217 sayılı kararını müteakip, suça sürüklenen çocuğun deneme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle hakkında verilen hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b, 143, 116/4, 119/1-c, 31/2 ve 62/1 maddeleri gereğince 2 kez 10’ar ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Siverek 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/11/2017 tarihli ve 2017/344 esas, 2017/677sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 17/04/2018 gün ve 4793-2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30/04/2018 gün ve 2018/35473 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
5237 sayılı Kanun’un 50/3. maddesinde yer alan, “Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, suçun işlendiği tarih itibarıyla 18 yaşını ikmal etmeyen ve adlî sicil kaydına göre, daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olan sanık hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezalarının, anılan maddenin 1. fıkrası bentlerindeki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesindeisabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
5237 sayılı TCK’nın 50/3 maddesi gereğince, daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olup, suçu işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında belirlenen kısa süreli hapis cezalarının, aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (SİVEREK) 1. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 09.11.2017 gün ve 2017/344 E., 2017/677 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b, 143/1, 35, 31/2 ve 62. maddeleri uyarınca hükmolunan 10 ay hapis cezasının TCK’nın 50/1-a, 52/2. maddeleri uyarınca günlüğü takdire göre 20,00 TL’den hesaplanarak 6.000,00 TL adli para cezasına çevrilmesine, yine konut dokunulmazlığını bozma suçundan TCK’nın 116/4, 119/1-c, 31/2 ve 62. maddeleri uyarınca hükmolunan 10 ay hapis cezasının TCK’nın 50/1-a, 52/2. maddeleri uyarınca günlüğü takdire göre 20,00 TL’den hesaplanarak 6.000,00 TL adli para cezasına çevrilmesine, infazın bu miktarlar üzerinden yapılmasına, hükmün diğer bölümlerinin aynen korunmasına, 16.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/10802 Karar : 2018/5147 Tarih : 8.05.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık hakkında Milas 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 30.04.2013 tarih ve 2013/117 E. 2013/297 K. sayılı, 14.06.2013 tarihinde kesinleşmiş bulunan ilamı ile TCK’nın 179/3-2, 62. maddeleri gereğince 5 ay hapis cezasından ibaret mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, 5 yıl denetim süresi belirlenen sanığın denetim süresi içinde 26.07.2016 tarihinde işlediği aynı suçtan verilen mahkumiyet hükmünün 28.02.2017 tarihinde kesinleştiği, ihbar üzerine dosya yeniden ele alınarak önceki hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 231/11. maddesi gereğince açıklanmasına dair ilk hükme yönelik dosya yeniden ele alınarak, hükmün açıklanmasına dair kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, mahalli Cumhuriyet savcısının sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
CMK’nın 231/11. maddesi gereğince, sanık hakkında, açıklanması geri bırakılan 28.05.2013 tarihli hükümde hükmedilen hapis cezasının aynen açıklanması ile yetinilmesi yerine, TCK`nın 52/2-4. maddeleri uyarınca hapis cezasının, adli para cezasına çevrilmesi,
Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK`un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 08.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/9669 Karar : 2018/5646 Tarih : 3.05.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1-Sanık … hakkında mağdurlar …,… ve…’e yönelik hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçlarından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanık … hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların, 5271 sayılı CMK’nın 231/12. maddesi uyarınca itiraza tabi olduğu, bu kararların temyizi mümkün olmadığından, 5271 sayılı CMK’nın 264. maddesine göre de, kanun yolunun ve merciinin belirlenmesinde yanılma, başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağından, sanık müdafiinin dilekçesi itiraz niteliğinde kabul edilerek itirazın merciince incelenmesi için dosyanın incelenmeksizin mahalline İADESİNE,
2-Sanık … hakkında mağdurlar … ve …’e yönelik hırsızlık suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanık …’in çobanlık yaptığı, oluşa ve dosya içeriğine göre arkadaşı çoban …’dan emanet olarak aldığı kulak küpeleri bulunan mağdurlar … ve …’e ait hayvanları çalması şeklinde gerçekleşen eyleminde, suça konu hayvanların mağdurlara ait olduğunu bilebilecek durumda olması nedeniyle hakkında mağdur sayısınca hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması ve 5237 sayılı TCK’nın 142/1-g, 143/1, 43 maddeleri uyarınca belirlenen 3 yıl 12 ay 22 gün hapis cezasından, aynı Kanun’un 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılırken, 3 yıl 4 ay 18 gün yerine hesap hatası sonucu 2 yıl 16 ay 18 gün hapis cezasına hükmedilmesi suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,
3-Sanık … hakkında mağdurlar … ve …’e yönelik hırsızlık suçu ile mağdurlar …,… ve…’e yönelik hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan verilen mahkumiyet kararlarına yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanık …’in çobanlık yaptığı,oluşa ve dosya içeriğine göre arkadaşı çoban …’dan emanet olarak aldığı kulak küpeleri bulunan mağdurlar … ve …’e ait hayvanları çalması şeklinde gerçekleşen eyleminde, hırsızlık suçuna azmettiren sanık … hakkında da sanık …’e verilen ceza ile aynı oranda ceza verilmesi ve sanık …’in suça konu hayvanların mağdurlara ait olduğunu bilebilecek durumda olması nedeniyle sanık … hakkında da mağdur sayısınca hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması ve 5237 sayılı TCK’nın 142/1-g, 143/1, 43 maddeleri uyarınca belirlenen 3 yıl 12 ay 22 gün hapis cezasından, aynı Kanun’un 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılırken, 3 yıl 4 ay 18 gün yerine hesap hatası sonucu 2 yıl 16 ay 18 gün hapis cezasına hükmedilmesi suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, sanık hakkında adli sicil kaydında yer alan iki ilamın tekerrüre esas alındığı anlaşılmakla tekerrüre esas alınan Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 07/12/2012 tarih 2012/494 E-2012/857 K sayılı mahkumiyetine konu suçun 5237 sayılı TCK’nın 141/1, maddesinde yazılı ‘‘hırsızlık’’ suçuna ait olduğu ve CMK’nın 253. maddesinde 6763 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası uzlaşma kapsamına alındığının ve sanığın başka da tekerrüre esas alınabilecek sabıkası olmadığının anlaşılması karşısında, tekerrüre esas alınan bu ilam sebebi ile uyarlama yargılaması yapılarak sonucuna göre sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş, dosya içeriğine göre diğer itirazlar yerinde görülmemiştir. Ancak;
Sanık hakkında tekerrüre esas alınan Kağızman Asliye Ceza Mahkemesinin 04/03/2009 tarih 2008/234 E-2008/70 K sayılı ilama konu 1 yıl 8 ay hapis cezasına ilişkin mahkumiyetin 23.09.2009 tarihinde infaz edildiği, infaz tarihinden itibaren TCK’nın 58/2-b maddesinde öngörülen 3 yıllık süre geçtikten sonra atılı suçun işlenmesi nedeniyle söz konusu ilamın tekerrüre esas alınamayacağı ve adli sicil kaydında başkaca tekerrüre esas nitelikte sabıkasının bulunmaması nedeniyle sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün hüküm fıkrasından çıkartılmasına karar verilmek suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 03/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/12366 Karar : 2018/4395 Tarih : 12.04.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
I-Sanık … hakkında hakkında suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçundan; sanıklar … ve … hakkında müşteki …‘a yönelik hırsızlık suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına yönelik temyiz isteminin incelemesinde;
5271 sayılı CMK’nın 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun ile değişik 231/12. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar itirazı kabil kararlardan olup, temyizi mümkün olmadığından sanıklar müdafiinin temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulü ile itirazın merciince incelenmesi için dosyanın incelenmeksizin mahalline İADESİNE,
II-Saanıklar … ve … hakkında müşteki …‘a yönelik hırsızlık suçuna yönelik sanık müdafiinin temyiz isteminin incelemesinde;
5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının ve hüküm tarihine kadar yapılan yargılama gideri toplamı, 5271 saylı CMK’nın 324/4. maddesinde atıfta bulunulan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutar olan 20 TL’den az olduğu halde yargılama giderinin sanıklardan tahsiline karar verilmiş ise de, hüküm kesinleşinceye kadar yapılacak yargılama giderlerinin de toplam yargılama gideri kapsamında olması nedeniyle hükmün kesinleştiği tarihte sanıklardan tahsili gereken yargılama giderinin yukarıda açıklanan terkin edilmesi gereken miktardan az olması halinde Devlet Hazinesi üzerine bırakılmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hâkimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA, 12/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2883 Karar : 2018/413 Tarih : 21.02.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
I-2911 sayılı Kanuna aykırılık suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar 5271 sayılı CMK`nın 231/12. maddesi uyarınca itiraza tabi olup, temyizi mümkün bulunmadığından, temyiz incelemesine yer olmadığına, gereği merciince yapılmak üzere dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE,
II-Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan kurulan hükme gelince;
1-Olay tarihinde protesto yürüyüşü yapmak amacıyla toplanan gösterici grubunun içinde bulunan yüzü kapalı kişiler nedeniyle grubun yürümesine izin vermeyen polis ve gösterici grup arasında görüşme yapılırken atılan el yapımı bomba patladıktan hemen sonra dağılan grubun içinde yer alan sanığın, ihtar ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ettiğine ilişkin yeterli delil ve tespit bulunmadığı anlaşılmakla,
2911 sayılı Kanun kapsamında cezalandırılmasına olanak bulunmayan sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan da mahkumiyet hükmü kurulamayacağının gözetilmemesi,
2-Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. Sayılı iptal kararının TCK`nın 53. maddesinin uygulanması yönünden gözetilmesi lüzumu,
3-Karar başlığında suç adının silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek yerine silahlı terör örgütüne üye olma olarak gösterilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 21.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/14269 Karar : 2018/1129 Tarih : 19.02.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
I-Sanıklar …, ., … hakkında katılan …`e yönelik kasten yaralama suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Sanıklar hakkında mahkemece verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 12. fıkrası uyarınca itiraz yasa yoluna gidilebileceğinden ve aynı Kanunun 264. maddesine göre de kanun yolunun ve merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağından, istemin itiraz niteliğinde olduğu kabul edilerek dosyanın incelenmeksizin mahalline İADESİNE,
II- Sanık … hakkında kurulan ceza verilmesine yer olmadığına dair hükmün incelenmesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre katılanlar …, … vekillerinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,
III- Sanıklar …, ., … hakkında katılan …`e yönelik yağma suçundan kurulan beraat hükmünün incelemesine gelince;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Oluş ve dosya içeriğine göre; olay günü, Fuar Alanında katılanlar Onur ve Veysi’nin birlikte oturdukları sırada yanlarına 3 arkadaşı ile birlikte gelen sanık … ile selamlaştıkları, sanık …‘nin katılan …‘a senin selamını beğenmedim demesi üzerine tartışmaya başladıkları, buradan ayrılan sanık …‘nin, kısa bir süre sonra arkadaşları diğer sanıklar … ve … ile kimlikleri tespit edilemeyen birkaç şahıs ile birlikte 7-8 kişi olarak tekrar döndükleri, akabinde sanıkların, mağdurları parkın sonuna götürdükleri ve sanık …‘nin mağdur …ye hitaben “gel bakalım seninle de konuşalım, üzerinde para, cüzdan sigara varsa ver bakalım” dediği, mağdurun olumsuz cevap vermesi üzerine sanık …‘nin “üzerindekileri alın” diye talimat vermesi nedeniyle sanık …‘un mağdura bıçak gösterdiği ve akabinde mağduru darp edip üzerini arayarak cep telefonu ile içinde 10 TL para, nüfus cüzdanı ve mobil telefon hattı olan cüzdanı aldığı, aynı zamanda sanık …`un, yağmaladığı telefonu duvara atarak kırdığı olayda, sanıkların eyleminin yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı ile katılan … vekilinin temyiz itirazları ve tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme uygun olarak BOZULMASINA, 19/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3050 Karar : 2018/729 Tarih : 7.02.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nin 10/12/2014 tarih ve 2014/26-2014/374 sayılı kararı ile sanık … hakkında yağma suçundan 5271 sayılı CMK’nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 3 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına karar verildiği, sanık …‘in denetim süresi içinde kasten başka suç işlemesi nedeniyle yapılan bildirim üzerine İstanbul Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16/05/2017 tarih ve 2017/109 esas ve 2017/212 karar sayılı kararı ile sanık hakkında açıklanması geri bırakılan hükmün açıklamasından sonra, sanığın süresi içerisinde yaptığı itiraz üzerine dosya temyiz incelemesi için Dairemize gönderilmişse de;
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8/1. maddesinin, “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarih ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır. (Ek cümle: 1/7/2016-6723/33 md.) Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.” şeklinde düzenlendiği, sanık hakkında her ne kadar daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de; 5271 sayılı CMK’nın hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını düzenleyen 231. maddesinin 5. fıkrasının son cümlesinde “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.” düzenlemesi uyarınca, hükmün ancak açıklandıktan sonra hukuki sonuç doğuracağı, somut olayda ise İstanbul Anadolu Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin 16/05/2017 tarih ve 2017/109 esas ve 2017/212 sayılı kararının hukuki sonuç doğurduğu ve infaz kabiliyetinin bulunduğu dikkate alındığında; hükmün bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20/07/2016 tarihinden sonra verilmiş bulunması nedeniyle kanun yolu incelemesinin istinaf olduğu anlaşılmakla; sanık …‘in talebi ile ilgili gereğinin mahallince yapılması için dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na İADESİNE, 07.02.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3374 Karar : 2018/551 Tarih : 7.02.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1- Suça sürüklenen çocuk …’in müdafiinin dilekçesinden itiraz kanun yoluna başvuruda bulunduğu ve dilekçeye konu olan suça sürüklenen çocuk … hakkında CMK’nın 231/5.maddesi gereğince verilen kararlara karşı aynı Kanunun 231/12.maddesine göre itiraz kanun yolu açık olup temyizleri mümkün olmadığından, temyiz incelemesine yer olmadığına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
2- Suça sürüklenen çocuk …’in müdafiinin temyiz dilekçesinin kapsamından, temyiz isteminin tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçundan verilen karara yönelik olduğu belirlenerek yapılan incelemede;
Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçunu düzenleyen TCK’nın 174. maddesinde 02.12.2016 tarih ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6763 sayılı Kanunun 15. maddesi ile yapılan değişikliklerin suça sürüklenen çocuğun açıkça aleyhine olduğu tespit edilerek yapılan incelemede;
a) Suç tarihi itibariyle suça sürüklenen çocuğun eyleminin TCK’nın 174/1-3. maddesi kapsamında kalıp kalmadığının tespiti açısından, suça sürüklenen çocuktan elde edilerek el konulan patlamamış havai fişek rampalarına dair ekspertiz raporu aldırılıp tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
b) Hükümde suça sürüklenen çocuk …’in soyadının “…” olarak yazılması,
Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk …’in müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 07.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1262 Karar : 2018/765 Tarih : 6.02.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Katılan … vekilinin temyiz dilekçesi hükümlerin tümüne yönelik olduğundan, yapılan incelemede;
1- Sanık … hakkında, hakaret ve kasten yaralama suçlarından verilen kararlara yönelik incelemede;
Sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi gereğince verilen “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” ilişkin kararlara karşı, aynı maddenin 12. fıkrası uyarınca itiraz yolu açık olup, temyizi olanaklı bulunmadığından, katılan vekilinin bu konudaki isteminin REDDİNE, dosyanın incelenmeden mahalline İADESİNE,
2- Sanık hakkında yağma suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik yapılan incelemede;
Soruşturma evresinde toplanan deliller suç işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenler. Kamu davasını açma veya açmama yetkisi Cumhuriyet Savcısına aittir.
İddianamede şüpheliye yüklenen suç hakkında; suç teşkil eden fiil, zamanı ve işlendiği yer konusunda açıklama gerektiği gibi olay öyküsünde isnat edilen fiilin hangi fiil olduğu açıkça anlatılmalıdır. Fiilin aynı failin diğer fiillerinden ayırt edilebilir nitelikte belirtilmesi gerekir. Failin her biri birbirinden bağımsız biri
diğerinin unsuru olmayan ve ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri yönünden de iddianamede kamu davasının sınırları açıkça gösterilmelidir. Cumhuriyet Savcısının iddianamesine göre, mahkemenin suç teşkil eden hangi fiiller konusunda karar vermesi gerektiği belirsiz kalmamalıdır. Eksiklik ve yetersizlik varsa bu, yargılamada giderilmelidir.
İddianamede dava konusu yapılmak istenen suç teşkil eden eylemlerin ayrı ayrı açıklanıp belirlenmesi gerekir. Yani suç teşkil eden fiiller bakımından kamu davasının sınırı açıkça gösterilmelidir.
Suç teşkil eden fiil yönünden kamu davasının dışına çıkmak demek, dava olmadan karar verilmesi anlamını taşır. Böyle bir uygulamaya CMK kuralları kesin engel oluşturur. Hakim, fiilin niteliğini tayin ve takdirde iddianamedeki hukuki görüş ile bağlı değildir. Ancak bilindiği üzere, iddianamede bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesi o olay hakkında dava açıldığını göstermez. İddianamede dava konusu yapılan ve herbiri ayrı ayrı bağımsız suç teşkil eden her bir fiilin açıklanması gerekir.
İddianameyle açılan ve yürütülen yargılama sonucu değişen suç vasfı ile bir görevsizlik kararı verilmesi halinde, öncelikle açılan davanın dönüşen suç niteliğine uygun olup olmadığı değerlendirilip olanaklı değilse usulünce kamu davası açılması zorunludur. Şayet, iddianamede suç teşkil eden eylem açıkça anlatılmış ancak suçun vasıflandırılması hatalı ise bu halde bir görevsizlik kararı verilmesi mümkündür. Bu durumda, mahkemenin görevsizlik kararına konu suç ile ilgili değerlendirme yapması olanaklı olacaktır.
Hal böyle olunca;
Kamu davasında nihai yargılama yapan mahkemenin, sanıkların eylemini bir bütün halinde değerlendirip sonucuna göre hüküm kurması gerekirken eylemin ayrı ayrı değerlendirmeye alınması yerinde olmayacaktır.
Sanıkların suç oluşturan hangi eylemlerden yargılandığını bilmek hakkıdır. Bu, savunmanın kullanılması açısından bir güvence olduğu gibi hukuk devleti olmanın da bir gerekliliğidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelirsek;
Sanık … hakkında düzenlenen 14.11.2011 tarihli 2011/11744 sayılı iddianame ile, katılana yönelik eylemi nedeniyle, TCK’nın 125/1,
109/2,3.e, 43/1, 53, 58. maddeleri uyarınca hakaret ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kamu davası açıldığı, Antalya 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.09.2012 gün 2011/762 esas ve 2012/978 karar sayılı kararı ile, sanığın hakaret ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından TCK’nın 125/1, 109/2,3-e, 43 ve yağma suçundan TCK’nın 148/1, 53. maddeleri uyarınca yargılanmaları gerektiğinden bahisle verilen görevsizlik kararı üzerine dava dosyasının Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geldiği, anılan ilk derece mahkemesi tarafından yürütülen yargılama sonunda, sanık hakkında, yağma suçundan beraat hükmü kurulduğu,
Yukarıda değinildiği üzere, 14/11/2011 tarihli iddianame ile yağma suçundan dava açılmayan sanık hakkında, Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararı ile yağma suçundan usulüne uygun açılmış bir davanın varlığının kabul edilmesi mümkün görülmediğinden, açılmayan bir davadan İlk Derece Mahkemesince verilen “Beraat” kararı yok hükmünde olup, hukukun yok hükmünde olan bir karara karşı temyiz davası açılamayacağından katılan vekilinin bu husustaki vaki taleplerinin REDDİNE,
3- Sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosya içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre katılan … vekili ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun ve takdire dayalı bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA, 06/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/20161 Karar : 2018/712 Tarih : 29.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
1…Sanık … yokluğunda verilen usulüne uygun 15.12.2014 tarihinde tebliğ edilen karara karşı 12.08.2015 havale tarihli dilekçe ile temyiz talebinde bulunmuş ise de;
5271 sayılı CMK.nun 231/12. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar itiraza tabi olup temyiz yasa yoluna başvurulması olanaklı bulunmadığından; sanığın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 317. maddesi gereğince REDDİNE, mercide yanılma nedeniyle CMK.nun 264. maddesi gözetilerek istemin itiraz olarak kabulüyle gereğinin mahallinde yerine getirilmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine,
2- Sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde ise;
Anayasa Mahkemesi’nin, 10.06.2015 gün ve 29382 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 27.05.2015 gün ve 2014/36 esas, 2015/51 sayılı kararı ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 230. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkralarının Anayasa`ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptallerine karar verilmiş olması karşısında sanığın hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 29.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/20443 Karar : 2018/1634 Tarih : 25.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
Müştekinin 03/12/2015 tarihinde Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben vermiş olduğu şikayet dilekçesinde ve aynı tarihli sözlü beyanlarında, işçilik ücretini geciktirdiği işçilerinden …’ın 0 538 673 24 43 numaralı hat üzerinden kendisine hakaret ve tehdit mesajları gönderdiği şeklindeki iddiaları üzerine başlatılan soruşturma kapsamında,
müştekinin hts kayıtlarının dosyaya celp edildiği, hts kayıtları itibariyle şikayete konu kısa mesajların Fadime ve Ahmet oğlu 09/01/1976 doğumlu … isimli kişi adına kayıtlı telefondan atıldığının tespit edildiği, buna karşın Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığınca isim ve soyisim benzerliği bulunan 11/03/1976 doğumlu Ahmet ve Fadime oğlu … hakkında kamu davası açıldığı, hakkında isim benzerliği nedeniyle maddi hata sonucu kamu davası açılan sanık …’ın yakalama kararının infazı sonucunda alınan savunmasında, hayatının hiç bir döneminde müştekinin bulunduğu Tavşanlı’ya gitmediğini, kaldırım işinde de çalışmadığını beyan ettiği, böylelikle de hakkında kamu davası açılan kişinin 0 538 673 24 43 numaralı hattın kullanıcısı olan … olmadığı, isim benzerliği ile yanlış kişi hakkında kamu davası açıldığı gözetilerek, sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …’ın mahkumiyetine, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Tavşanlı 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/06/2016 tarihli ve 2016/283 esas, 2016/639 sayılı kararının, müştekinin 03/12/2015 tarihinde Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben vermiş olduğu şikayet dilekçesinde ve aynı tarihli sözlü beyanlarında, işçilik ücretini geciktirdiği işçilerinden …’ın 0 538 673 24 43 numaralı hat üzerinden kendisine hakaret ve tehdit mesajları gönderdiği şeklindeki iddiaları üzerine başlatılan soruşturma kapsamında, müştekinin hts kayıtlarının dosyaya celp edildiği, hts kayıtları itibariyle şikayete konu kısa mesajların Fadime ve Ahmet oğlu 09/01/1976 doğumlu … isimli kişi adına kayıtlı telefondan atıldığının tespit edildiği, buna karşın Tavşanlı
Cumhuriyet Başsavcılığınca isim ve soyisim benzerliği bulunan 11/03/1976 doğumlu Ahmet ve Fadime oğlu … hakkında kamu davası açıldığı, hakkında isim benzerliği nedeniyle maddi hata sonucu kamu davası açılan sanık …’ın yakalama kararının infazı sonucunda alınan savunmasında, hayatının hiç bir döneminde müştekinin bulunduğu Tavşanlı’ya gitmediğini, kaldırım işinde de çalışmadığını beyan ettiği, böylelikle de hakkında kamu davası açılan kişinin 0 538 673 24 43 numaralı hattın kullanıcısı olan … olmadığı, isim benzerliği ile yanlış kişi hakkında kamu davası açıldığı gözetilerek, sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanık …’ın hakaret ve tehdit suçlarından cezalandırılmasına, bu cezalar bakımından hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağan üstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29-56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kesinleşen bu karar veya hükümlerdeki aykırılıklar başka suretle giderilmesi mümkün olmadığı takdirde, ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yasa yoluna konu edilebilecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Kanunun 40. maddesiyle 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tâbi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK`nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun 11.03.2014 tarih ve 2013/14-102 esas, 2014/128 sayılı kararında belirtildiği üzere; Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 gün ve 70-159 sayılı kararında yer verildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz kanunyoluna tâbi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek, gerekse itiraz kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir kanunyolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde şüphe bulunmamaktadır.
Ancak, kanun yararına bozma kanunyolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı; 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ise 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde belirtilen hükümlerden olmaması nedeniyle, 5271 sayılı Kanununun 231. maddesinin 5-14. fıkralarındaki şartlar kapsamında denetlenerek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun inkılap kanununda belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı ve denetim süresi ile denetim süresi içerisinde uygulanacak denetimli serbestlik tedbirinin doğru tayin edilip edilmediği gibi hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecek, belirlenen hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir.
Özetlemek gerekirse; kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir.
Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların kanun yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
İncelenen dosyada;
Katılan Hasan Hüseyin Kabasakal’ın Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığı’na müracaat ederek, daha önce kaldırım işinde yanında çalışan … isimli kişi tarafından 0538 673 24 43 numaralı telefon hattından kendisinin kullandığı 0 544 517 24 59 numaralı telefona hakaret ve tehdit içerir mesajlar gönderildiğini beyan ederek şikayetçi olduğu, suça konu mesajların tespit edildiği, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının 23/12/2015 tarihli cevabi yazısı ekinde bulunan iletişim tespitinde, suça konu 0538 673 24 43 numaralı telefon hattının Ahmet ve Fadime oğlu, Erciş 09/01/1976 doğumlu … adına kayıtlı olduğunun belirtildiği, bu kişinin alınan kolluk beyanında, katılanın babası ve ortağı ile iş yaptığını, alacağını alamadığını, suça konu mesajları çekmediğini savunduğu ve TC. Kimlik numarasının 10700836892 olduğu, soruşturma neticesinde kamu davasının Ahmet ve Fadime’den olma, 11/03/1976 doğumlu Sivas ili İmranlı İlçesi nüfusuna kayıtlı … hakkında açıldığı ve dava açılan …‘ın TC. Kimlik numarasının 23216581996 olduğu, 11/03/1976 doğumlu …‘ın yargılama sırasında alınan beyanında katılanı tanımadığını, tehdit ve hakaret içeren sözler söylemediğini, hayatı boyunca kaldırım işi ile uğraşmadığını, Tavşanlı’ya hiç gitmediğini savunduğu, yargılama neticesinde de 11/03/1976 doğumlu …‘ın TCK’nın 106/1-1. cümle, 62, 125/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca sırasıyla 5 ay hapis cezası ve 1.500 Türk lirası adli para cezasıyla cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 231/5. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararların yöntemince kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Sanığın, yargılama sırasında katılanı tanımadığını, tehdit ve hakaret içeren sözler söylemediğini, hayatı boyunca kaldırım işi ile uğraşmadığını ve Tavşanlı`ya hiç gitmediğini savunmasına karşın, savunmanın doğruluğu araştırılmamış, katılanın şikayetine konu kişi ile sanığın aynı kişi olup olmadığı irdelenmemiş, ayrıca suça konu eylemleri gerçekleştiren kişinin sanık olup olmadığına ilişkin olarak katılana teşhis de yaptırılmamıştır. Bu sebeplerle de eksik inceleme sonucu yukarıda belirtildiği biçimde kararlar kurulmasında isabet bulunmamaktadır.
Anılan hukuka aykırılığın, teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüne ilişkin olduğu ileri sürülebilse de;
bu aykırılığın sanığın doğru kişi olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olması nedeniyle, ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin olduğunda ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun 11.03.2014 tarih ve 2013/14-102 esas, 2014/128 sayılı kararında belirtildiği üzere; 5271 sayılı Kanununun 231. maddesinin 5-14. fıkralarındaki şartlar kapsamında denetlenerek, kanun yararına bozma kanun yolunda, bozmaya konu edilebileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Tavşanlı 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/06/2016 tarihli ve 2016/283 esas, 2016/639 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK`nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 25/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/22732 Karar : 2018/1631 Tarih : 25.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …‘un, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1. cümle, 125/1-2, 43/1, 29 ve 62/1. maddeleri gereğince 5 ay 37 gün hapis ve 1.400,00 Türk Lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08/06/2017 tarihli ve 2014/505 esas, 2017/277 sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın ortadan kaldırılmasına dair Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/09/2017 tarihli ve 2017/1894 değişik iş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü`nün 17/11/2017 gün ve 94660652-105-41-11400-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23/11/2017 gün ve 2017/65793 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesince adı geçen sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suçtan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinden bahisle, hakkında yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine karar verilmiş ise de; incelemeye konu dosyaya ilişkin suçun işlendiği 16/02/2014 tarihi itibariyle dosya içerisinde bulunan sanığa ait adlî sicil kaydından da anlaşılacağı üzere, sanığın mahkum olduğu herhangi bir kararın bulunmadığı anlaşılmakla, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …`un, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1. cümle, 125/1-2, 43/1, 29 ve 62/1. maddeleri gereğince 5 ay 37 gün hapis ve 1.400,00 Türk Lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08/06/2017 tarihli ve 2014/505 esas, 2017/277 sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın ortadan kaldırılmasına dair Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/09/2017 tarihli ve 2017/1894 değişik iş sayılı kararının, dosya kapsamına göre, Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesince adı geçen sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suçtan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinden bahisle, hakkında yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine karar verilmiş ise de; incelemeye konu dosyaya ilişkin suçun işlendiği 16/02/2014 tarihi itibariyle dosya içerisinde bulunan sanığa ait adlî sicil kaydından da anlaşılacağı üzere, sanığın mahkum olduğu herhangi bir kararın bulunmadığı anlaşılmakla, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanık hakkında kurulan, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın yasaya uygun olup olmadığının ve buna bağlı olarak mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK`nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden ve şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin altıncı fıkrasına, 25/07/2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 7. maddesiyle “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi eklenmiş, yine maddenin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6545 sayılı Kanun`un 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 5739, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK`nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1)Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2)Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b-Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c-Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d-Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
e-Sanık hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş olması, Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hakim tarafından her olayda re`sen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkan verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.
CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir. Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nun 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.
CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.
CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK`nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
İncelenen dosyada;
Sanık … hakkında, 2013 yılı Aralık ayı-16/02/2014 tarihlerinde işlediği iddia olunan hakaret ve tehdit eylemleri nedeniyle Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 23.11.2014 tarihli iddianame düzenlenerek kamu davası açıldığı, yargılama neticesinde Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08/06/2017 tarihli ve 2014/505 esas, 2017/277 sayılı kararıyla, hakaret ve tehdit suçlarından sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 106/1-1. cümle, 43/1, 62, 125/1-2, 43/1, 29, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 5 ay 37 gün hapis ve 1.400,00 Türk Lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK`nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, anılan karara katılan vekili tarafından süresinde itiraz edildiği, merci Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/09/2017 tarihli ve 2017/1894 değişik iş sayılı kararıyla, “Sanık hakkında Gölcük 3.Asliye Ceza Mahkemsinin 2014/1017 Esas sayılı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği ve bu kararın 06/09/2016 tarihinde kesinleştiği uyaptan yapılan kontrol sonucunda görülmekle, 5237 Sayılı CMK.nın 231/6-a ve 231/son maddesinde belirtildiği üzere, denetim süresi içerisinde 2.kez HAGB kararı verilemeyeceği” şeklindeki gerekçeyle itirazın kabulüne ve kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır.
Sanığın 23/11/2014 tarihli adli sicil kaydı incelendiğinde, sanığın sabıkasız olduğu ve herhangi bir kaydın bulunmadığı görülmektedir. Gölcük 3. Asliye Ceza Mahkemesi`nin 29/03/2016 tarihli ve 2014/1017 esas, 2016/174 sayılı kararı incelendiğinde, sanığın …, suç tarihinin 03/04/2014, kesinleşme tarihinin 06/09/2016 olduğu, sanık hakkında 5490 sayılı Yasaya muhalefet suçundan neticeten 5 ay hapis cezasına hükmolunup, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık, incelemeye konu dosyadaki hakaret ve tehdit suçlarını işlediğinde, sanığın adli sicil kaydında kasıtlı bir suçtan mahkumiyeti ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kaydı bulunmamaktadır. CMK’nın 231. maddesinin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6545 sayılı Kanun`un 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.
Çözülmesi gereken sorun; denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez cümlesinde yer alan “kasıtlı bir suç nedeniyle” tabirinden ne anlaşılması gerektiğidir. Yani bu ifadede kastedilen kasıtlı suç, 28/06/2014 tarihi ve sonrasında işlenen suç mu yoksa, bu tarihten önce işlenen ancak kararı bu tarihten sonra verilen suç da bu tabire dahil midir?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarihli, 2008/11-250 esas ve 2009/13 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip olup, karma bir niteliği bulunan bu kurumun, maddi ceza hukukuna ilişkin yönü nazara alındığında, 5237 sayılı Yasanın 7. maddesinde tanımlanan lehe yasanın geçmişe yürümesi ilkesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun önceki hükümlere de uygulanması doğaldır. Hükmün açıklanmasının gereği bırakılması kurumunun maddi ceza hukukuna ilişkin sonuçlar doğuran karma bir yapıya sahip olması sebebiyle, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle getirilen “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” biçimindeki düzenleme, 5237 sayılı TCK`nın 7/2. maddesi uyarınca sanık aleyhine uygulanamayacağından ancak, 28/06/2014 tarihi ve sonrasında işlenen kasıtlı suçlar açısından uygulanabilecek, bu tarihten önce işlenen kasıtlı suçlarla ilgili olarak kurulan hükümlerde, salt bu düzenleme nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi yasaya aykırı olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında; suç tarihi itibariyle sabıkasız olan ve adli sicil kaydında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kaydı bulunmayan sanık …‘un, hakaret ve tehdit suçlarından, 5237 sayılı TCK’nın 106/1-1. cümle, 43/1, 62, 125/1-2, 43/1, 29, 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 5 ay 37 gün hapis ve 1.400,00 Türk Lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK`nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08/06/2017 tarihli ve 2014/505 esas, 2017/277 sayılı kararının yasaya uygun olduğu, anılan karara yönelik itirazın reddi yerine, “Sanık hakkında Gölcük 3.Asliye Ceza Mahkemseinin 2014/1017 Esas sayılı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği ve bu kararın 06/09/2016 tarihinde kesinleştiği uyaptan yapılan kontrol sonucunda görülmekle, 5237 Sayılı CMK.nın 231/6-a ve 231/son maddesinde belirtildiği üzere, denetim süresi içerisinde 2.kez HAGB kararı verilemeyeceği” şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle itirazın kabulüne ilişkin merci Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/09/2017 tarihli ve 2017/1894 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, merci Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07/09/2017 tarihli ve 2017/1894 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK`nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 25/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/4827 Karar : 2018/1031 Tarih : 25.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
1)Sanığın mağdur …`a karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK`nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle, hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,
2)Sanığın mağdur …`a karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
a) Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nün 02.05.2014 tarihli raporunda; yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirtilmesi karşısında, yazılı şekilde TCK`nin 86/1. maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulmak suretiyle fazla ceza tayini,
Kabule göre de;
b) İddianamede sevk ve anlatımda; TCK’nin 86/2. maddesi kapsamında, sanığın mağdurlardan Ramazan’ı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaraladığının ifade edildiği ve basit yaralama suçundan kamu davasının açıldığı anlaşılmakla, sanığa TCK`nin 86/1. maddesinin uygulanma ihtimaline binaen ek savunma hakkı verilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
c) Adli sicil kaydın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ilamlar bulunan sanık hakkında, Sanığın sabıkasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar bulunması nazara alınarak TCY 50, 52/2, 51 ve
CMK 231/5 maddelerinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına, şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nin 50, 51 ve 5271 Sayılı CMK`nin 231/5 maddelerinin uygulanmaması,
d) Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas- 2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK`nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle, hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun`un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 25.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2870 Karar : 2018/436 Tarih : 24.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Hükmedilen cezanın süresine göre koşulları bulunmadığından suça sürüklenen çocuk … yönünden duruşmalı inceleme isteminin CMUK 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
I- Suça sürüklene çocuklar hakkında “Görevi yaptırmamak için direnme”, “Trafik güvenliğini tehlikeye sokmak”, “2911 sayılı Kanuna muhalefet” ve “Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
1- Suç tarihinde sabıkası bulunmayan suça sürüklenen çocuklar hakkında “geçmişleri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları” göz önünde bulundurularak TCK’nın 62. maddesi uyarınca takdiri indirim uygulandığı halde, “tekrar suç işlemeyecekleri konusunda kanaat oluşmadığı” gerekçe gösterilerek CMK’nın 231/5 maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine yer olmadığına karar verilmek suretiyle çelişki oluşturulması,
2- Kabul ve uygulamaya göre ise;
a) Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, 2911 sayılı Kanunun 33/1-a maddesine muhalefet suçlarından kurulan hükümlerde TCK’nın 53/4 maddesine aykırı olarak suça sürüklenen çocuklar hakkında TCK’nın 53/1 maddesinin uygulanmasına hükmedilmesi,
b) Gerekçeli karar başlığında suç adının “Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” yerine “silahlı terör örgütüne üye olma” yazılması,
II- Terör örgütünün propagandasını yapma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;
1- Suça sürüklenen çocukların yasadışı gösteri sırasında, terör örgütünün propagandasını içeren sloganlara eşlik ettiklerine dair, savunmaları aksine yüklenen suçtan cezalandırılmalarına yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden, atılı suçtan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre ise;
Suç tarihinde sabıkası bulunmayan suça sürüklenen çocuklar hakkında “geçmişleri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları” göz önünde bulundurularak TCK’nın 62. maddesi uyarınca takdiri indirim uygulandığı halde, “tekrar suç işlemeyecekleri konusunda kanaat oluşmadığı” gerekçe gösterilerek CMK’nın 231/5 maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine yer olmadığına karar verilmek suretiyle çelişki oluşturulması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 24.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5982 Karar : 2018/1415 Tarih : 24.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanık hakkında hükmün açıklanmasına karar verilirken denetim yükümlülüğü getirilmediği halde, 5271 sayılı CMK`nın 231/11. maddesinin 1. cümlesi gereğince hükmün açıklanmasıyla yetinilmesi yerine hapis cezasının ertelenmesine karar verilmesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu`nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş,sanık …‘nın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine,24/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/15030 Karar : 2018/316 Tarih : 16.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
5271 sayılı CMK’nın 231/8-son cümlesi hükmü uyarınca, suç tarihinden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 26.01.2011 tarihine kadar dava zamanaşımı süresinin işlediği, bu tarihten sonra denetim süresi içinde işlenen kasıtlı suçtan dolayı verilen ve kesinleşen mahkumiyet hükmü nedeniyle ihbar üzerine dosyanın yeniden ele alındığı, böylelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 26.01.2011 tarihinden itibaren deneme süresi içinde işlenen ikinci suçun suç tarihi olan 18.03.2011 tarihine kadar dava zamanaşımının durduğu gözetilerek yapılan incelemede;
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7 ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri hükmü karşısında; sanığa yüklenen “sahte ödeme kaydedici cihaz fişi düzenleme” suçunun yasada gerektirdiği cezasının türü ve üst sınırı itibariyle tabi olduğu, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen dava zamanaşımının, suçun işlendiği tarihten hüküm tarihine kadar gerçekleştiği gözetilmeden yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, aynı Yasanın 322. maddesindeki yetkiye dayanılarak sanık hakkında açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle 765 sayılı TCK’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı Kanun’un 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞÜRÜLMESİNE, 16.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2407 Karar : 2018/325 Tarih : 16.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
5271 sayılı CMK’nun 231/11. maddesinin; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkumiyet hükmü kurabilir.” şeklinde düzenlendiği, buna göre anılan madde fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca, cezanın kısmen infazı, ertelenmesi veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verilebilmesinin ancak yükümlülüklerini yerine getiremeyen sanıklar yönünden mümkün bulunduğu cihetle, mühür bozma suçundan yargılandığı davada hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanığın, denetim süresi içinde yeniden suç işlemesi nedeniyle CMK’nun 231/11. maddesi uyarınca hakkındaki hükmün açıklanması sırasında ilk hükmün açıklanması ile yetinilmesi gerektiği ve hükmolunan cezanın seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Bozma üzerine yapılan yargılamada toplanan deliller karar yerinde incelenip yüklenen suçun sübutu kabul, soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezayı azaltıcı sebebin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA, 16.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/8114 Karar : 2018/339 Tarih : 16.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
A-Sanık hakkında defter ve belge ibraz etmeme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
1-Sanık hakkında defter ve belgeleri ibraz etmeme suçundan açılan kamu davasında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenebilmesi bakımından; ilgili Ticaret Sicil Müdürlüğünden, defter ve belgelerin ibrazına ilişkin tebligatın yapıldığı 08.11.2010 tarihinde, sanığın şirketi temsil ve ilzam yetkisinin olup olmadığı sorularak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Kabule göre;
a-Defter ve belgeleri gizleme suçu yönünden hükmolunan temel cezanın suç tarihi itibariyle 5904 sayılı Kanunun 23. maddesi ile değişik 213 sayılı Kanun’un 359/a-2. maddesince 18 ay olduğu gözetilmeyerek sanık hakkında temel cezanın 6 ay olarak belirlenmesi suretiyle eksik ceza tayini,
b-5271 sayılı CMK’nın 5728 sayılı Yasa ile değişik 231/5. maddesi uyarınca mahkemece hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir. İncelenen dosyada, defter ve belgeleri ibraz etmeme suçu neticesinde oluşan herhangi bir somut maddi zarar bulunmadığı halde, sabıkası bulunmayan ve hakkında takdiri indirim uygulanarak cezası ertelenen sanık hakkında, zarar giderilmediğinden bahisle yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına hükmedilmesi,
c-Defter belge ibraz etme istem yazısının sanığa 08.11.2010 tarihinde tebliğ edilmesinden itibaren 15 günlük sürenin bitimi olan 24.11.2010 tarihinin, defter belge ibraz etmeme suçunun işlendiği tarih olduğu gözetilmeden, gerekçeli kararda suç tarihinin 2005 olarak yanlış gösterilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
B-Sanık hakkında sahte fatura kullanma suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
1-Sanık hakkında sahte fatura kullandığı iddiası ile açılan kamu davasında; sanığın, şirketin sadece resmiyette kendisine ait olduğunu, şirketle ilgili tüm işlerle daha önce yanında çalıştığı Sinan Hülalgül’ün ilgilendiğini, kendisinin de bu kişiye noterden vekaletname verdiğini savunması; sahte fatura kullanma suçunda, suçun maddi konusunun fatura olması, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 227. maddesinin 3. fıkrasındaki ‘‘Bu Kanun’a göre kullanılan veya bu Kanun’un Maliye ve Gümrük Bakanlığına verdiği yetkiye dayanılarak kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları bakımından hiç düzenlenmemiş sayılır’’ şeklindeki düzenlemeye göre de, faturaların Vergi Usul Kanunu’nun 230. maddesinde öngörülen zorunlu bilgileri içermesinin gerekmesi ve dosyada faturaların bulunmadığının anlaşılması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenebilmesi bakımından; suça konu faturaların asılları veya onaylı suretleri dosya içerisine konulup incelenerek, kanunda öngörülen şekil şartlarını taşıyıp taşımadığının tespit edilmesi; sahte olduğu iddia olunan faturaları düzenleyen şirketler hakkında düzenlenen vergi tekniği raporlarının getirtilerek, sahte fatura düzenleyen ilgili şirket yetkilileri hakkında dava açılıp açılmadığının araştırılması, açıldığının tespiti halinde, dava dosyaları getirtilip incelenerek bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dava dosyasına intikal ettirilmesi; faturaların gerçek alım-satım karşılığı olup olmadığının belirlenmesi yönünden mal ve para akışını gösteren sevk ve taşıma irsaliyeleri, teslim ve tesellüm belgeleri, bedelinin ödendiğine dair ticari teamüle uygun, kanıtlama yeterliliği olan banka hesapları ve kasa mevcuduyla uyumlu geçerli belgeler, faturaları düzenleyenlerin yeterli mal girişi veya üretimi olup olmadığı da dikkate alınarak faturaları düzenleyen şirketler ile sanığın ticari defter ve belgeleri üzerinde gerekli görülmesi halinde bilirkişi incelemesi yaptırılması; sanığın savunmasında belirttiği üzere Sinan Hülalgül’e şirket işlerini idare etmesi için vekaletname verip vermediğinin araştırılması ve bu kişinin açık kimlik ve adres bilgilerinin araştırılarak CMK’nın 48. maddesi uyarınca çekilme hakkı hatırlatılarak tanık sıfatıyla beyanının alınması, sonucuna göre tüm deliller birlikte tartışılarak sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Kabule göre;
a)Aynı takvim yılı içinde birden fazla sahte fatura kullanmak eyleminin zincirleme suç oluşturduğu ve sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
b)Mahkum olduğu uzun süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasındaki yazılı hak yoksunluklarına hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinin, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1787 Karar : 2018/280 Tarih : 15.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Katılan Sanık …’a verilen mahkumiyet hükmü yönünden yapılan incelemede;
5271 sayılı CMK.nun 231/12. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar itiraza tabi olup temyiz yasa yoluna başvurulması olanaklı bulunmadığından; mahkumiyet hükmüne bağlı bulunması nedeniyle, katılan lehine vekalet ücreti verilmemesinin de hükme temyiz kabiliyeti kazandırmayacağından, katılan sanık … müdafinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 317. maddesi gereğince REDDİNE, mercide yanılma nedeniyle CMK.nun 264. maddesi gözetilerek katılan sanık müdafinin isteminin itiraz olarak kabulüyle gereğinin mahallinde yerine getirilmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
2- Sanık …’e verilen beraat hükmü yönünden yapılan incelemede;
Mahkemece, kanıtlar değerlendirilip gerektirici nedenleri açıklanmak suretiyle verilen beraat kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan katılan sanık … müdafinin, suçun sabit olduğuna yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
3- Sanık …’e verilen mahkumiyet hükmü yönünden yapılan incelemede;
UYAP ortamından alınan nüfus kaydına göre, sanığın hükümden sonra 26.06.2014 tarihinde öldüğünün anlaşılması karşısında, bu husus araştırılarak 5237 sayılı TCK.nun 64. maddesi gereğince hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan sanık … müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5532 Karar : 2018/288 Tarih : 15.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
1-Belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, 5271 sayılı CMK’nın 217/1. maddesi de dikkate alınarak, belge asılları duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, aldatıcı nitelikte olup olmadıklarının kararda tartışılması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini yerine eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 Tarih 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, hükmün açıklanması yönünden oy çokluğuyla, diğer yönlerden oybirliği ile 15.01.2018 tarihinde karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİDİR
Dairemizin 15/01/2018 tarih, 2017/5532 Esas, 2018/288 Karar sayılı çoğunluk görüşüne aşağıdaki sebepten muhalifim.
Sanığın TCK’nın 204/1, 62, 53. maddeleriyle 1 yıl 9 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Hükmün Açıklanması suretiyle kurulan Ordu 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 02/12/2013 tarih 2013/341 Es, 2013/498 Kr sayılı hükmü usul ve yasaya aykırıdır.
Sanık hakkında aynı mahkemece 25/10/2011 tarih 2010/454 Es- 2011/573 Kr sayıyla verilen hükmün CMK’nun 231/6 ve devam maddeleri uyarınca açıklanmasının geri bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Deneme devresi içinde sanık hakkında Ordu 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 16/04/2013 tarih 2012/782 Es 2013/429 Kr sayı ile TCK’nın 86/2, 3-a, e, 29, 62/1 maddeleri ile doğrudan 2.240 TL APC cezalandırılmasına ilişkin kesin olarak verilen hükme istinaden ilgili mahkemesine ihbarda bulunulduğu görülmüştür.
Kesin olarak verilen kararların olağan yargı yolu içinde temyiz incelenmesine konu edilmesi mümkün değildir. Ancak şartların varlığı halinde kanun yararına bozma suretiyle hukuka aykırılığın giderilmesi mümkündür. Dolayısıyla etkin bir yargısal denetime tabi olmayan kesin hükümlerin hükmün açıklanmasına dayanak alınması mümkün değildir. Bu durum iç hukukumuzun bir parçası olan İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesinin 6/2. maddesine güvence altına alınan Masumiyet Karinesinin ihlali niteliğindedir.
Bu sebeblerle anılan mahkeme kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne muhalifim. 15/01/2018
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/23728 Karar : 2018/192 Tarih : 11.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
İşkence suçundan sanık … hakkında 06.02.2013 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar kaldırılarak hükmün açıklanması sonucu verilen kararın Dairemizce bozulması üzerine 765 sayılı TCK.nun 243/1. madde ve fıkrası uyarınca hükümlülüğüne dair; ANKARA 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.03.2017 gün ve 2017/13 esas, 2017/63 karar sayılı hükmünün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii ve katılan vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelendi:
Gereği görüşülüp düşünüldü:
765 sayılı TCK.nun sanık lehine kabul edildiği ve lehe yasanın bütün halinde uygulanması gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nun 50. ve 51. maddelerinin değerlendirilip uygulanmaması suretiyle karma uygulama yapılması, CMK.nun 231/11. maddesi karşısında sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır .
Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere,oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine,suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına,hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanık müdafiinin eksik soruşturmaya,suç vasfına ve suçun unsurlarının oluşmadığına; katılan vekilinin sanık hakkında az cezaya hükmolunduğuna yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 11.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/477 Karar : 2018/246 Tarih : 11.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçundan sanık … hakkında 06.03.2013 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar kaldırılarak hükmün açıklanmasına ve 5237 sayılı TCK.nun 228/1. madde ve fıkrası uyarınca hükümlülüğüne dair; İSTANBUL (KAPATILAN) ANADOLU 15. Sulh Ceza Mahkemesinin 04.06.2014 gün ve 2014/452 esas, 2014/552 karar sayılı hükmünün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelendi:
Gereği görüşülüp düşünüldü:
CMK.nun 231/11. maddesine göre hükmün açıklanmasına yönelik kararda; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3, CMK.nun 34 ve 230. maddeleri ve Ceza Genel Kurulu’nun 18.11.2014 gün ve 2013/8…830 esas, 2014/502 sayılı kararı uyarınca hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin yazılması, kanıtların tartışılarak değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen kanıtlar ile mahkemece ulaşılan kanaatin, sanığın suç oluşturduğu veya oluşturmadığı sabit görülen fiilin belirtilmesi ve bu fiilin nitelendirilmesinin yapılması suretiyle infazı kabil bir hüküm kurulması gerekirken, gerekçesiz olarak açıklanması geri bırakılan kararlara atıf yapılmak ve doğrudan sonuç ceza belirlenmek suretiyle hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/10224 Karar : 2018/148 Tarih : 10.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Yalan tanıklık suçundan suça sürüklenen çocuk … hakkında 28.12.2011 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar kaldırılarak hükmün açıklanmasına ve 5237 sayılı TCK.nun 272/2. madde ve fıkrası uyarınca hükümlülüğüne dair; MERSİN 2. Çocuk Mahkemesinin 24.03.2014 gün ve 2013/761 esas, 2014/240 karar sayılı hükmünün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi suça sürüklenen çocuk müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelendi:
Gereği görüşülüp düşünüldü:
CMK.nun 231/11. maddesine göre hükmün açıklanmasına yönelik kararda; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3, CMK.nun 34 ve 230. maddeleri ve Ceza Genel Kurulu’nun 18.11.2014 gün, 2013/8…830 esas ve 2014/502 kararı uyarınca hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin yazılması, kanıtların tartışılarak değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen kanıtlar ile mahkemece ulaşılan kanaatin, sanığın suç oluşturduğu veya oluşturmadığı sabit görülen fiilin belirtilmesi ve bu fiilin nitelendirilmesinin yapılması suretiyle infazı kabil bir hüküm kurulması gerekirken, gerekçesiz olarak açıklanması geri bırakılan karara atıf yapılmak suretiyle hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 10.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/10097 Karar : 2018/92 Tarih : 10.01.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Avukat olan sanığın 18/12/2008 tarihinde katılan … adına tazminat davası açmak üzere vekaletname almasına rağmen dava açmadığı gibi davayı açtığını ve kazandığını söyleyerek katılanları oyaladığı cihetle mahkemenin suçu icrai davranışla görevi kötüye kullanma kabulünde bir isabetsizlik bulunmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
19/12/2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Yasanın 1. maddesi ile TCK’nın 257/1-2. madde-fıkralarında yer alan “kazanç” sözcüğünün “menfaat” olarak değiştirilmesi ve bu fıkralarda öngörülen cezaların alt ve üst sınırlarının da indirilmesi karşısında TCK’nın 7/2. madde-fıkrasındaki “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü gözetilerek sanığın hukuki durumu bu değişiklik nazara alınıp değerlendirilmeden eski yasa maddesine göre uygulama yapılması; teşdiden ceza tayin edilmişse buna ilişkin gerekçelerin karar yerinde gösterilmemesi,
TCK’nın 50, 51 ve CMK’nın 231. maddelerinde düzenlenen adli para cezasına çevirme, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumlarının uygulanmasına ilişkin kriterlerin aynı olmaması nedeniyle, sanığın kişilik özellikleri ve duruşmadaki tutum ve davranışları irdelenerek yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda ulaşılacak kanaate göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının gerekip gerekmediğine, yine suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık değerlendirilerek TCK’nın 51. maddesinin ve suçlunun kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu ve yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre TCK’nın 50. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmesi gerektiği nazara alınmadan, “Suçun işleniş şekli, sanık hakkında duruşmadan ve dosyadan edinilen kanaate göre mahkememize müspet kanaat hasıl olmadığından.” şeklindeki yeterli olmayan gerekçelerle anılan maddelerin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Yüklenen suçu TCK’nın 53/1-e maddesindeki hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle işlediği kabul edilen sanık hakkında aynı Kanunun 53/5. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna karar verilmesi gerektiğinin nazara alınmaması,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal Kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 10/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2017/666 Karar : 2018/138 Tarih : 3.04.2018
-
CMK 231. Madde
-
Hükmün Açıklanması ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan sanık …‘un TCK’nun 125/3-a, 125/4 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin Gaziantep 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 14.03.2008 gün ve 78-390 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan aynı mahkemece 15.11.2011 gün ve 394-518 sayı ile CMK’nun 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına, sanığın TCK’nun 125/3-a, 125/4, 43, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiş, hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 08.12.2014 gün ve 5369-35370 sayı ile;
“CMK’nın 231/11. maddesinde yer alan, ‘Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkumiyet hükmü kurulabilir’ şeklindeki düzenleme karşısında, mahkemece kendisine herhangi bir yükümlülük yüklenmeyen ve denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işleyen sanık hakkında, önceki hükmün aynen açıklanması ile yetinilmesi gerekirken, yeniden değerlendirme sonucu, açıklanması geri bırakılan hükümde uygulanmadığı halde, TCK’nın 43/1-2 ve 62. maddeleri uygulanarak CMK’nın 231/11. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi …; “Sanık hakkında ilk hüküm, TCY’nın 125/3-a, 125/4 ve 53/1’nci maddeleri gereğince 1 yıl 2 ay hapis cezası verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak CYY’nın 231’nci maddeleri gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Deneme süresi içerisinde işlediği suç nedeniyle hükmün açıklanmasına karar verilmiştir. Bu ikinci kararda, ilk kararda yer almayan, TCY’nın 43/1 ve 62’nci maddeleri uygulanmıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının teknik ortamda kesin hüküm olmadığı kabul edilmektedir. (CGK, 7.4.2009/64-83; Anayasa Mahkemesi Kararı, 12.9.2009, 45/53; RG: 25.6.2009, sayı: 27269; AMK, 7.5.2009, 22/55, RG: 7.10.2009, 14/78; AMK, 12.3.2009, 106/54, RG. 3.10.2009, sayı: 27365)
Ancak, Anayasa Mahkemesi bir kararında, 5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasının 231’nci maddesinin 12’nci fıkrasıyla ilgili yorumunda, bu kararlara karşı itiraz yolunun açık olmasının, ‘kararın sağlığı bakımından güvence oluşturan kanun yollarından biri’ olduğuna işaret etmekte ve sonuçta hükmün açıklanmasıyla temyiz yolunun işleyeceğine karar vermiştir (AMK, 12.3.2009, 14/48; Yaşar, Osman: Ceza Muhakemesi Kanunu, 5. Baskı, Seçkin Yayıncılık Ankara 2011, C. 3,5.3116). Gürüldüğü gibi, CYY’nın 231’nci maddelerinin uygulanması ve yeniden kasıtlı bir suç işlenmesi halinde 11’nci fıkra gereğince hüküm açıklanır.
Somut olayda sanık hakkında CYY’nın 231/5’nci maddesi uygulanmış ve anılan maddenin 11’nci fıkrasının son cümlesindeki yükümlülüklere hükmolunmamıştır.
Şimdi sorun, yeniden suç işlenmesi üzerine, 231/11’nci maddedeki, ‘mahkeme hükmü açıklar’ kavramının, 231’nci madde uygulanırken hukuka aykırılık yapılmış olmasa bile, hükmün aynen mi açıklanacağı yoksa yeniden ve hukuka uygun hüküm mü kurulacağıdır.
Hüküm temyizden geçmediğine göre, kasıtlı suçun işlenmesinden sonra, işi esastan bitiren ve temyizi kabil (temyiz koşulları varsa) bir karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü, 231. madde uygulanmadığında ortada itirazı mümkün bir karar olup, temyizden geçmediği için teknik ortamda bir hüküm yoktur.
Öyleyse, yeniden kurulan hükümde, tüm hukuk kurallarının devreye girdiği, hukuka uygun bir karar verilmesi gerekmektedir.
Sanığın gerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı öncesi ve gerekse sonrası, dosyada bulunan delillere göre birden çok müştekiye hakaret ettiği sabittir. Bu nedenle hakkında TCY’nın 43/2’nci maddesinin uygulanması yerindedir.
TCY’nın 62’nci maddesinin uygulanması yönünden ise; 231’nci madde uygulanmadan önce, lehe hükümlerin uygulanmasını içerecek biçimde, ‘suçsuzum beraatimi isterim’ demesi, daha sonra mahkemenin duruşmadaki hâlini değerlendirerek hakkında takdiri indirimde bulunması yasaya uygundur.
Tüm bu nedenlerle, esas mahkemesi hükmü yasaya uygun olduğundan, yüksek çoğunluğun bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir”,
Daire Üyesi M. A. Coş; “CMK’nın 231/5. maddesi gereğince, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağından, 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinde düzenlenen kazanılmış hak söz konusu olmayacaktır.
CMK’nın 231/11. maddesinde hükmün açıklanma şekli belirtilirken ‘aynen’ diye bir ibare de yoktur. Bundan dolayı, duruşma açan hâkim, dosya içeriğine uygun olarak, önceki kararda eksik kaldığını gördüğü tüm hususları tamamlayıp, cezayı gerek azaltan, gerekse artıran tüm maddeleri uygulayarak, yeniden kurduğu hükmü açıklayacaktır. Fakat, kanuni zorunluluk dışında, hapis cezası seçenek tedbirlere çevrilmeyip, bu hapis cezasının ertelenmesine karar verilemeyecektir. Bunun tek istisnası da anılan Kanun maddesinde öngörüldüğü gibi, sanığa bir yükümlülük yüklenmiş ancak, bu yükümlülük yerine getirilememişse, sanığın bu durumu değerlendirilerek, cezanın yarısına kadar belirlenebilecek bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verilebilecektir.
İncelenen dosyada, yeniden duruşma açılarak, somut olaya uygun şekilde sanık hakkında TCK’nın 43 ve takdiri indirim nedeni olarak da 62. maddelerinin uygulanmasına kanuni bir engel bulunmadığından, yerel mahkeme hükmünün onanması yerine, sayın çoğunluk tarafından verilen bozma kararına katılmıyorum” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yerel mahkeme ise 16.03.2015 gün ve 35-120 sayı ile; önceki hükümde direndiğini belirtmekle yetinerek hüküm kurmamıştır.
Bu kararın da sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.06.2015 gün ve 193873 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 561-695 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmiş, Yargıtay 4. Ceza Dairesince Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 19.01.2015 gün ve 8 sayılı işbölümü kararı uyarınca görevsizlik kararı verilmesi üzerine inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Direnmenin kapsamına göre inceleme sanık … hakkında kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan kurulan hüküm ile sınırlı yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; CMK’nun 231. maddesi uyarınca hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanığın, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi halinde önceki hükmün aynen açıklanması gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, ilk hükümde direnen yerel mahkemenin, hüküm fıkrasını yeniden kurma zorunluluğu bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece, bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucunda, önceki hükümde direnilmesine karar verilmesiyle yetinilip yeni bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre, bir hüküm bozulmuş olmakla tamamen ortadan kalkacağından, mahkemelerce direnme kararı verilirken, 5271 sayılı CMK’nun 230, 231 ve 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup aksi hâl, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanununun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı Kanunun 223. maddesine göre hükmün ne olduğu herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, onandığı takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm kurulmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış ve bozulmakla tamamen ortadan kalkan önceki hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, CMK’nun 223, 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen kararın ne olduğu belirtilmemiş ve kararda bulunması zorunlu olan “hüküm” kısmı eksik bırakılmıştır.
Bu itibarla, diğer yönleri incelenmeyen direnme kararının belirtilen nedenle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Gaziantep 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.03.2015 gün ve 35-120 sayılı direnme kararının, usul ve kanuna uygun olarak hüküm kurulmaması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.