0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

CMK Madde 230

(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.

b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.

c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62 nci maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.

d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.

(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223 üncü maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.


Makaleler:

CMK Madde 230 Gerekçesi

Anayasanın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” ilkesini getirmiştir. Bu madde ise, yargılamanın sonunda verilen hükmün gerekçesinin neleri, hangi sırayla içereceğini, mahkûmiyet, beraat ve bunlar dışında kalanlar bakımından ayrı ayrı belirtmiştir.

Hangi hüküm türüne ilişkin olursa olsun gerekçenin, akla, hukuka ve maddî olaya uygun, yasal, yeterli ve geçerli olması, sonuca ulaştıran mantıksal zinciri aralıksız ve boşluksuz göstermesi gerekeceği şüphesizdir.

1.Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde sırayla:

a) İddia ve savunma, bunların dayandırıldığı ve mahkemece toplanan delillerin neler olduğu,

b) Delillerin tartışılması, değerlendirilmesi ve reddedilen veya ispat yönünden tercih ve kabul edilen deliller ve nedenleri,

c) Tüm bunların ışığında ulaşılan kanaat; sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemi, bunun yasal unsurları ve nitelendirilmesi, uygulanacak kanun maddesi,

d) Cezayı ağırlatan veya hafifleten yasal veya takdiri nedenlerle, cezayı kaldıran yasal nedenlerin bulunup bulunmadığı, bunlara ilişkin istemlerin kabul veya reddiyle temel cezanın belirlenmesine ilişkin nedenler,

e) Cezanın ertelenmesine, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına, tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirinin uygulanmasına ilişkin veya bu konulardaki istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar gösterilecektir.

Maddenin söz ve ruhuna göre, bütün bu hâllerde tüm deliller irdelenip tartışılmalı, değerlendirilmeli, ret ve kabul edilenler ve nedenleri açıklanmalı, sonra ulaşılan kanaat; sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemi yasal unsurları, niteliği ve uygulanması gereken yasa maddesiyle birlikte belirtilmelidir.

Gerekçede, cezayı kaldıran veya hafifletici veya ağırlatıcı yasal ve takdiri hâllerin bulunup bulunmadığı, varsa bu konudaki istemlerin kabul veya ret nedenleriyle temel cezanın belirlenmesine, cezanın ertelenmesine, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına, tedbirlerden birine çevrilmesine veya bunların yerine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin nedenlere veya bu hususlardaki istemlerin kabul veya reddine dair dayanaklara özellikle yer verilecektir. Özellikle Türk Ceza Kanununun 29 uncu maddesi hükmü özenli olarak yerine getirilecektir.

2.Beraat hükmü, suç olarak ileri sürülen eylemin işlenmediğine veya failin sanık olduğunun sabit olmamasına veya sanığın fail olmadığının saptanmasına, diğer yönden eylemin sanık tarafından işlendiği sabit olduğu hâlde suçun yasal unsurlarının bulunmamasına dayandırılabilir.

Beraat hükmünün gerekçesinde bunların ve yasal unsurların oluşmaması hâlinin, örneğin sanığın sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak suç işlediğini ve bu husustaki yanlış inancının haklılığını kanıtlaması, taksirle işlenenler ve kabahatler ayrık olmak üzere suç kastının bulunmaması, kanuna göre eylemin suç sayılmaması veya suç olmaktan çıkarılması, hukuka aykırılığı kaldıran meşru müdafaa hâlinin bulunması, yasama bağışıklığında olduğu üzere cezalandırılabilme unsurunun eksikliği gibi nedenlerden hangisine dayandığının açıklanması gerekir.

Uygulamada daima rastlandığı üzere, beraatin gerekçesi olarak, delil yetersizliğinin gösterilmesi, suçsuzluk karinesine uyumsuzluğu ifade edeceğinden bu gibi hâllerde sanığın suçsuzluğunun sabit olduğu şeklinde beraat kararı gerekçelendirilmelidir.

3.Davanın reddine veya ortadan kaldırılmasına, düşmesine ve adlî yargı dışındaki bir yargı yerine yönelik görevsizlik hükümlerinin gerekçelerinde de yasal dayanakları ve nedenleri gösterilir.


CMK 230 (Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2017/949 E. , 2019/546 K.

  • CMK 230
  • Mahkeme kararının gerekçeli olma zorunluluğu

Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, “sorun” bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, “gerekçe” kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, “sonuç (hüküm)” kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun’un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun’un 53. ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının “gerekçe” bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır. Ayrıca, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK’nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.

Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).

AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44).

Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33).

Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

27.05.2013 tarihinde saat 18.15 sıralarında Ankara ili, Mamak ilçesi, Plevne Caddesi üzerinde kolluk görevlileri tarafından yapılan yol uygulaması sırasında sanık …’in kullandığı … plaka sayılı aracın şüphe üzerine durdurulduğu, aracın ön yolcu koltuğunda tanık …’nun, arka koltuğunda ise tanık …’un bulunduğu, Ankara (Kapatılan) 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/605 değişik iş sayılı kararı doğrultusunda araçta yapılan aramada tanık …’nun oturduğu koltuğun altında siyah kılıf içerisinde bir adet 7.65 mm çapında, 837034 seri numaralı, yarı otomatik tabanca ile bu tabancaya takılı vaziyette bulunan şarjörde yedi adet merminin ele geçirildiği somut olayda;

Bozma kararına konu ilk hüküm ile bu hükümde direnilmesine ilişkin ikinci hükmün gerekçesinde öncelikle iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin anlatıldığı, ardından suça konu tabancanın sanık …’in kullandığı ve kendisinin de bulunduğu araçta ele geçirildiğine yönelik tanık …’un ifadesi ile söz konusu silahın 6136 sayılı Kanun kapsamında olduğuna ilişkin ekspertiz raporuna değinilmek suretiyle bir kısım delillere yer verildikten sonra, “…aracın sahibi olduğu anlaşılan sanığın suçu işlediği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” şeklindeki kabul ile ulaşılan kanaat belirtilse de suça konu tabanca ve bu tabancanın ele geçirildiği aracın, aynı araçta bulunan diğer şahıslara değil de sanığa ait olduğuna dair hükme esas alınan ve reddedilen delillerin neler olduğu, delillerle sonuç arasındaki bağın ne olduğu ve niçin bu sonuca varıldığının gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiilinin belirtilmemesi suretiyle de aynı fıkranın (c) bendine muhalefet edildiğinin anlaşılması karşısında bozulan ilk hüküm ile bu hükümde direnilmesine ilişkin ikinci hükmün yeterli gerekçe içermediği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/1257

  • CMK 230
  • Gerekçeli karar

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının “gerekçe” bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.

Öte yandan, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK’nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hallerinden birini oluşturacaktır.

Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinin ihlâli olarak nitelendirmektedir. (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85.)

AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68.) Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlâli sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır. (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44.)

Bunun yanı sıra AİHM, derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir. (Boldea/ Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27.) Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir. (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33.)

Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır. (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34.)

Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. (Sencer Başat ve diğerleri, § 35.)

Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlâline neden olabilecektir. (Sencer Başat ve diğerleri, § 39.) Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin yapılan değerlendirmede;

Sanıklar A.P. ve M.S.K. katılan S.U. ve mağdurlar H.Y. ile H.U.Ö. karşı tefecilik suçunu işlediklerinin iddia olunduğu olayda; Yerel Mahkemece “Kanıtların değerlendirilmesi ve gerekçe” bölümünde önce bütün delillerin anlatıldığı, ardından “Böylece iddiaya, katılan ve mağdurların beyanlarına, savunmalara, bir kısım katılana gönderilen ve yukarıda içerikleri belirtilen mesajla, tanık beyanlarına, teşhis tutanaklarına, bir kısım katılanın ibraz ettikleri tapu kayıtları, senet fotokopileri, ortaklık senedi ve ek protokol örneği, bir kısım sanığın işyerleri evleri ve araçlarında ele geçen senetler, tapu senetleri, ortaklık protokolü, ek protokol, mağdurların iddialarına konu olan olaylarla ilgili olarak güvenlik güçlerince elde edilen banka ödeme dekontları ve kambiyo senedi örnekleri, mağdur H.Y. karşı işlenen yağma suçu kapsamında sanık S.Ş. suçta kullandığı 33 … … plakalı aracı için aldırdığı akaryakıtla ilgili 7 adet mazot alım fişi aslı, koruma ücreti adı altında mağdur H.Y. alınan paralara ilişkin not kağıdı ve tüm dosya kapsamına göre; sanık F.Ş. tefecilik, mağdurlar A.U. ve G.D. karşı tehdit suçunu, mağdur M.U. karşı yağmaya teşebbüs suçunu, mağdure S.U. karşı dolandırıcılık ve yağma suçlarını, mağdurlar H.U.Ö. ve H.Y. karşı yağma suçlarını, sanık S.Ş. tefecilik, mağdurlar S.U., H.U.Ö. ve H.Y. karşı yağma suçlarını, mağdure S.U. karşı şantaj suçunu, sanıklar M.S.K. ve A.P. tefecilik ve mağdur H.Y. karşı yağma suçunu, sanık S.Ş. mağdur H.Y. karşı yağma suçunu işledikleri kanaatine varıldığından, sanıkların bu suçlardan cezalandırılmalarına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde gerekçe ile delillerin bir bütün hâlinde sayıldığı fakat sanıkların üzerlerine atılı suçlar ile delillerin ilişkilendirilip tartışılmadığı, sanıklar hakkında tefecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinde esas alınan ve reddedilen delillerin neler olduğunun, delillerle sonuç arasındaki bağın ne olduğunun ve niçin bu sonuca varıldığının gösterilmediği, bu nedenle 5271 sayılı CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi,” düzenlemesine muhalefet edildiği, dolayısıyla itiraza konu hükümlerin, Anayasanın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve

  1. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermediği kabul edilmelidir.

Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/452

  • CMK 230
  • Hüküm ile gerekçe arasında çelişki bulunması bozma nedenidir.

Yerel Mahkemece, bozmadan sonra yapılan 07.06.2016 tarihli oturumda Yargıtay bozma kararına direnilmesine dair ara karar kurulup sanığın mahkûmiyetine hükmedildiği, kararın gerekçe bölümünde “Usul ve yasaya uygun bulunan bozma kararına uyulmasına” karar verildiğinin belirtildiği, hükmün gerekçesinin ise “Yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın olay günü katılanın iş yerine girerek iş yeri dokunulmazlığını bozmak suçunu işlediği anlaşılmakla cezalandırılmasına…” şeklinde olduğu belirlendiğinden; duruşmada Yargıtay bozma ilamına direnilmesine yönelik arar karar kurulduğu hâlde gerekçede bozmaya uyulduğunun belirtilmesi suretiyle hüküm ile gerekçe arasında çelişki meydana getirilmesi, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan hüküm kurulması ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğu, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığı açık olarak gerekçeye yansıtılmadan Anayasa’nın 141 ve CMK’nın 34 ve 230. maddelerine aykırı olarak gerekçesiz karar verilmesi nedenleriyle, direnme kararına konu mahkûmiyet hükmü diğer yönleri incelenmeksizin bozulmalıdır.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/129

  • CMK 230
  • Bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükmün gerekçesine atıf yapılarak gerekçeli kararın yazılması bozma nedenidir.

Yerel Mahkemece direnme kararına konu hükmün gerekçe bölümünde, iddiaya, savunmaya, tanık beyanlarına ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bozma ilamına yer verildikten sonra; mahkûmiyet hükmüne ilişkin olarak; “…Yukarıda sayılan deliller, daha önceki kararımızdaki gerekçe ve nedenler yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamındaki delillerin birlikte değerlendirilmesiyle hüküm fıkrasında kabul edildiği şekilde suçlamaya konu eylemlerin sabit olduğuna dair kesin sonuç ve vicdani kanaate ulaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiş, gerekçeye dair bazı ayrıntılar nedenleri ile birlikte hüküm fıkrasında gösterildiğinden tekrardan kaçınmak için burada ayrıca belirtilmemiştir.” ibaresinin kullanıldığı, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükmün gerekçesine atıf yapılmasıyla yetinildiğinin anlaşılması karşısında; Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün Anayasa’nın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca usul ve kanuna uygun gerekçe gösterilmeden hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2023/86 E. , 2023/447 K.

  • CMK 230. madde
  • Direnme kararı da gerekçeli bir şekilde yazılmalıdır.

Anayasa’nın 141 ve CMK’nın 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağına kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca usulüne uygun olarak yeniden hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan, bozulmakla ortadan kalkan önceki hükmün gerekçesinin aynen alınmak suretiyle hüküm kurulduğunun anlaşılması karşısında, direnme kararına konu hükmün Anayasa’nın 141 ve CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermediği kabul edilmelidir.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12878 Karar : 2018/12095 Tarih : 1.10.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Temyiz kanun yoluna tabi olup, kesinleşmesi halinde infaza verilecek ilamın açıklanan yeni hüküm olduğu, bu nedenle iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçe ile hangi delillere üstünlük tanındığının yargılama sonucunda açık olarak gerekçeye yansıtılması ve bu şekilde cezanın şahsileştirilmesi gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, önceki karara yollama yapılmak suretiyle, Anayasa’nın 141. ve 5271 sayılı CMK`nın 34, 223 ve 230. maddelerine aykırı davranılması,

Kanuna aykırı ve sanık …`ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki isteme aykırı olarak başkaca yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01/10/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12629 Karar : 2018/11996 Tarih : 26.09.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:

1- Sanık hakkındaki kamu görevlilerine hakaret suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;

Sanığa yükletilen hakaret eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Hakaret suçunda TCK’nın 125/4. maddesi TCK 43/2. maddesinden sonra uygulanmış ise de, sonuca etkili olmadığından bozma yapılamayacağı ve TCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına ilişkin hükmün, Anayasa Mahkemesi`nin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararıyla iptal edilmesi nedeniyle uygulanma olanağının ortadan kalkmış ise de, bu husus infazda gözetilebileceğinden bozmayı gerektirmediği,

Anlaşıldığından sanık …`in ileri sürdüğü temyiz nedenleri yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnamedeki onama düşüncesine uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,

2- Sanık hakkındaki görevi yaptırmamak için direnme suçundan mahkumiyet hükmüne yönelik temyizine gelince; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak,

a) Sanığın üzerine atılı görevi yaptırmamak için direnme suçunu kabul etmediği, 26/08/2013 tarihli olay tutanağında “… sizi şikayet edip sizi işten attıracağım, …. ben yapacağımı biliyorum, … sizi süründüreceğim” şeklinde sözler ile tehdit ettiğinin anlatıldığı, Mahkemece “… sizi işten attıracağım” şeklindeki sözleri ile görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği anlaşıldığından sanığın cezalandırılmasına…” karar verildiği, “sizi işten attıracağım” ifadesinin ise tehdit sayılamayacağı dikkate alındığında, görevi yaptırmamak için direnme suçunun cebir veya tehdit unsurunun ne şekilde gerçekleştiği ve sanığın kamu görevlilerine nasıl direndiği CMK`nın 230/1, b-c maddesine uygun şekilde kanıtlara dayalı olarak açıklanmadan yetersiz gerekçeyle yüklenen suçun oluştuğu kabul edilerek mahkumiyet kararı verilmesi,

b) TCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına ilişkin hükmün Anayasa Mahkemesi`nin 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararıyla iptal edilmesi nedeniyle uygulanma olanağının ortadan kalkması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken aleyhe temyiz olmadığından, 1412 sayılı CMUK`nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 26.09.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2018/89 Karar : 2018/267 Tarih : 5.06.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

YARGITAY CEZA GENEL KURULU KARARI: Yalan tanıklık suçundan sanık …`nin beraatine ilişkin Felahiye (Kapatılan) Asliye Ceza Mahkemesince verilen 31.03.2011 gün ve 53-14 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 11.03.2014 gün ve 8434-2652 sayı ile;

“Tüm dosya kapsamına göre Felahiye Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/96 numaralı soruşturma dosyasında …`i azmettirerek yalan tanıklık yaptırdığı sübuta eren sanığın unsurları yönünden oluşan yalan tanıklık suçuna azmettirmekten mahkûmiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Kayseri 6. Asliye Ceza Mahkemesi ise 14.10.2014 gün ve 246-501 sayı ile ilk hükmünde direnmiştir.

Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.05.2017 gün ve 382869 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik CMK`nun 307. maddesi uyarınca Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmiş, Yargıtay 8. Ceza Dairesince 10.01.2018 gün ve 13850-145 sayı ile; görevsizlik kararı verilmesi üzerine inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 16.02.2018 gün ve 12-12 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı suçun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle direnme kararının yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan, ilk hükümdeki gerekçenin tekrarlanması suretiyle direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;

Yerel mahkemece, sanık hakkındaki ilk hükümde direnilirken, bu ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan ilk hükümdeki gerekçenin tekrarlanması suretiyle hüküm kurulmuştur.

Bu itibarla, diğer yönleri incelenmeyen direnme kararına konu hükmün belirtilen nedenle bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Kayseri 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.10.2014 gün ve 246-501 sayılı direnme kararına konu hükmünün, usul ve kanuna uygun direnme gerekçesi gösterilmeden karar verilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7349 Karar : 2018/6921 Tarih : 28.05.2018

-CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141, 5271 sayılı CMK’nın 34/1., 230. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi ve ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesinin belirtilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden hangi müşteki, mağdur veya katılana karşı, hangi delillere itibar edilerek, hangi gerekçe ile hangi mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu gösterilmeden yazılı şekilde gerekçeden yoksun olarak hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafii ve sanık …’nın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebepten dolayı kısmen istem gibi BOZULMASINA, 28/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3072 Karar : 2018/5874 Tarih : 18.05.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

A-) KARAR UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİ KONUSUNDAKİ BAŞVURU

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu 20.09.2017 tarih, 2017/65 sayılı Kararı ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Ceza Dairesinin 16.03.2017 tarih, 2017/413 Esas, 2017/398 Karar sayılı ilamı ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin 03.03.2017 tarih, 2017/218 Esas, 2017/242 Karar sayılı ilamı arasında “karşılıksız çek düzenleme suçunda şikayet hakkının kime ait olduğu” konusundaki uyuşmazlığın, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun`un, “ Başkanlar Kurulunun Görevleri” başlıklı 35. maddesi gereğince giderilmesini istemiştir.

B-) KARAR UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Ceza Dairesinin 2017/413 esas 2017/398 karar sayılı kararı ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin 2017/218 esas 2017/242 karar sayılı kararı.

C-) KARAR UYUŞMAZLIĞININ GİDERİLMESİNE KONU BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ CEZA DAİRELERİ KARARLARININ ÖZETLERİ

1.Karşılıksız çek düzenleme suçunda şikayet hakkının; çeki tahsil amacıyla bankaya ibraz eden hamil ile “karşılıksızdır “ işlemi yapıldıktan sonra çeki elinde bulunduran ve aynı zamanda “karşılıksızdır” işlemi yapılmadan önceki dönemde geçerli ve meşru ciranta olan kişiye ait olduğu yönündeki karar, Gaziantep 2. İcra Ceza Mahkemesi, 16.01.2017 tarih ve 2017/52 esas ve 2017/81 sayılı kararı ile “… sadece çeki bankaya ibraz eden meşru hamilin şikayet hakkının bulunduğu, meşru hamilin cirantalar aleyhine takip yapıp yapmayacağı belli olmadığından cirantaların ibraz anında suçtan zarar görmediği, ibrazdan sonra alacağın temliki niteliğinde olan ciro ile çekin 3. kişiye devri mümkün ise de, şahsa sıkı sıkıya bağlı şikayet hakkının 3. kişiye devrine yasal imkan bulunmadığı anlaşıldığından, ibrazdan sonra alacağın temliki niteliğindeki ciroyla çeki teslim alan müştekinin şikayet hakkının bulunmadığı, şikayet hakkının kovuşturma şartı olması ve sonradan kovuşturma şartının gerçekleşmesine de hukuki imkan bulunmadığı…” gerekçesi ile duruşma açılmaksızın davanın düşmesine hükmetmiştir.

İlk derece mahkemesince kurulan hükme karşı müşteki vekilinin istinaf başvurusu üzerine, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Ceza Dairesi; 16.03.2017 tarih ve 2017/413 esas ve 2017/398 karar sayılı kararı ile düşme hükmüne yönelik yapmış olduğu incelemede, “…5941 sayılı Çek Kanunu’nun 5/1. maddesinin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikayeti üzerine her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur hükmünü içermektedir. Maddenin lafzından da anlaşılacağı üzere şikayet hakkı, çeki elinde bulunduran hamile aittir. Karşılıksız işlemine tabi tutulan çekle ilgili olarak ciranta (hamil), şikayet hakkını karşılıksızdır işleminin yapıldığı tarihten itibaren kanunda belirtilen süreler içinde kullanması gerekir. Açıklanan bilgiler ışığında; yargılama sürecinde toplanan bilgi ve belgeler, gerekçe ve tüm dosya içeriğine göre yapılan incelemede; çekin hamili olan müşteki vekilinin, icra mahkemesine çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında şikayette bulunduğu görülmekle, mahkeme tarafından gerekli araştırma ve incelemeler yapılarak karar verilmesi gerekirken, müştekinin şikayet hakkı olmadığı şeklinde bir gerekçe ile düşme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından, hükmün CMK 289/1-g, 230/1-b, 280/1-b maddeleri gereğince BOZULMASINA…” şeklinde karar vermiştir.

2.Karşılıksız çek düzenleme suçunda şikayet hakkının; suçun işlendiği anda yani “karşılıksızdır” işlemi yapıldığı sırada mağdur konumunda bulunan ve çeki ödeme için bankaya ibraz eden hamile ait olduğu yönündeki karar, Gaziantep 2. İcra Ceza Mahkemesi, 11.01.2017 gün ve 2016/1033 Esas ve 2017/66 sayılı Kararı ile “… çeki muhatap bankaya ibraz eden hamilin müracaat borçlularına gidip gitmeyeceği belli olmadığından müracaat borçlularının ibraz anında suçtan zarar gören konumunda bulunmadığı, şikayet hakkının çeki ibraz eden hamile ait olduğu, çekten kaynaklanan alacak hakkının 3. kişiye alacağın temliki yoluyla devri mümkün ise de, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan şikayet hakkının 3. kişiye devrine yasal imkan bulunmadığı….” gerekçesi ile sanığın beraatine hükmetmiştir.

İlk derece mahkemesince kurulan hükme karşı müşteki vekilinin istinaf başvurusu üzerine, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesi; 03.03.2017 tarih ve 2017/218 esas ve 2017/242 karar sayılı kararı ile beraat hükmüne yönelik yapmış olduğu incelemede “… “Şikayet Hakkı Yokluğu” nedeniyle 2004 sayılı İİK madde 349, 5271 sayılı CMK madde 223/8 uyarınca düşme karan verilmesi yerine “beraat” kararı verilmesi kanuna aykırı, fakat CMK madde 280/1-a-son uyarınca yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bir karar olduğundan; hükmün 1. fıkrasının “sanık Yalçın Çelik’e atılı 5941 sy madde 5/1’e muhalefet suçundan açılan davanın, müştekinin şikayet hakkı bulunmaması nedeniyle, İİK madde 349, 5271 sayılı CMK madde 223/8 uyarınca DÜŞMESİNE` olarak düzeltilmesine, ve Müşteki Vekili istinaf talebinin, CMK madde 280/1-a-son uyarınca HÜKMÜN DÜZELTİLEREK ESASTAN REDDİNE…” kesin olarak karar vermiştir.

D-) KARAR UYUŞMAZLIĞI HAKKINDA YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIGI`NIN GÖRÜŞ VE TALEBİ

5941 sayılı Çek Kanunun 5/1. maddesine göre şikayet hakkının kime ait olduğuna ilişkin, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. ve 12. Ceza Daireleri arasındaki içtihat uyuşmazlığının giderilmesine konu talepte,

“…Yukarıda değinilen kanunun 5/1 maddesinden anlaşıldığı üzere, yasa yapıcı “hamilin şikayeti üzerine” demekle yetinmiş ve bankaya ibraz edenin şikayeti üzerine demeyi tercih etmemiştir.

Buna göre yasa yapıcının iradesini kısıtlamaya çalışmanın yasal dayanağı yoktur ve bu açıklamayla karşılıksız çeki arkasını yazdırdıktan sonra, önceki cirantalara iade eden kişinin ve bu suretle alan önceki cirantaların da aynı süre içerisinde şikayet hakkının var olduğunu kabul etmek yasa yapıcının iradesine uygunluk gösterecektir.

Bu açıklamayla, cirantaların şikayet hakkı olmadığını kabul eden Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin değinilen kararının usul ve yasalara aykırı olduğu…” gerekçesi ile sonuç olarak, 696 sayılı KHK m. 92/2. maddesi ile değişik 5235 sayılı kanunun 35/1 madde ve fıkrası uyarınca Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 12. Ceza Dairesinin 2017/218 esas 2017/242 karar sayılı kararının usul ve yasalara aykırı olduğunun tespiti ile uyuşmazlığın giderilmesi” talep edilmiştir.

E-) KARAR UYUŞMAZLIĞI ÎLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER

1.5235 SAYILI ADLÎ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA KANUN İLGİLİ HÜKÜMLERİ

5235 sayılı Kanun’un 20/11/2017 tarihli ve 696 sayılı KHK’nin 92. maddesi ile değişik, “Başkanlar Kurulunun Yetkileri” başlıklı 35/3. maddesi, “Re`sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydanbu konuda bir karar verilmesini istemek” kuralını getirmiştir.

5235 sayılı Kanun`un 20/11/2017 tarihli ve 696 sayılı KHK’nin 92. maddesi ile değişik “Başkanlar Kurulunun Yetkileri” başlıklı 35/4. maddesi, “ Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.(Değişik fıkra: 20/11/2017 - KHK-696/92 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7079/87 md.) (3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.” şeklinde düzenlenmiştir.

2.5941 SAYILI ÇEK KANUNU`NUN İLGİLİ HÜKÜMLERİ

“İbraz, ödeme, çekin karşılıksız olduğunun tespiti ve gecikme cezası” başlıklı 3. maddesi; (1) Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu muhatap bankanın herhangi bir şubesine ibraz edildiğinde hamilin varsa vergi kimlik numarası saptandıktan sonra ödenir. Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir şubeye ibraz edildiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir. (2) “Karşılıksızdır” işlemi, muhatap bankanın hamile kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın dışında, çek bedelinin karşılanamayan kısmıyla sınırlı olarak yapılır. (3) Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için; a) Karşılığının hiç bulunmaması hâlinde, 1)Çek bedeli bin Türk Lirası veya üzerinde ise bin Türk Lirası, 2)Çek bedeli bin Türk Lirasının altında ise çek bedelini, b) Karşılığının kısmen bulunması hâlinde, 1)Çek bedeli bin Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı bin Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı, 2)Çek bedeli bin Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak bin Türk Lirasını, ’ ödemekle yükümlüdür. Bu husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazete’de yayımlanır. (4)Hamilin talepte bulunması hâlinde, karşılıksızdır işlemi; çekin arka yüzüne tahsil için bankaya ibraz edildiği tarih, hesap durumu, bankanın yükümlülüğü çerçevesinde ödediği miktar ve ibraz eden gerçek kişinin adı ve soyadı yazılmak, bu kişinin tüzel kişi adına bedeli tahsil etmesi hâlinde bu husus belirtilmek ve bu kişi ile birlikte banka yetkilisi tarafından imzalanmak suretiyle yapılır. Banka tarafından ödenen miktar düşüldükten sonra karşılıksız kalan tutar açıkça belirtilir. Hamilin imzalamaktan kaçınması hâlinde, karşılıksızdır işlemi yapılmaz. (5)Muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil, kısmî ödemenin hamil tarafından kabul edilmemesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre karşılıksızdır işlemi yapılır; ibraz tarihi ile ödememe nedeni çekin üzerine yazılır ve çek, üzerine imzası alınarak hamiline geri verilir; ön ve arka yüzünün fotokopisi banka tarafından saklanır. Çek hesabında hiç karşılığın bulunmaması ve hamilin sadece muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutarın ödenmesini talep etmesi hâlinde de bu fıkra hükmüne göre işlem yapılır. (6)Muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil kısmî ödeme hâlinde, çekin ön ve arka yüzünün onaylı fotokopisi ücretsiz olarak hamile verilir. Çek hamili, bu fotokopiyle müracaat borçlularına veya kambiyo senetleri hakkındaki takip usullerine başvurabileceği gibi, icra mahkemesine şikâyette bulunurken dilekçesine bu fotokopiyi ekleyebilir ve bunu icra daireleri ile mahkemelerde ispat aracı olarak kullanabilir. Mahkeme veya icra dairesinin istemi hâlinde çekin aslı bu mercilere gönderilir. (7) Banka; a) Çekin karşılığının hesapta bulunmasına rağmen hamiline ödenmesinin geciktirilmesi, b) Kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın hamile ödenmesinin geciktirilmesi, hâllerinde, çek hamiline, her geçen gün için binde üç gecikme cezası öder. Bu hâllerde 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri uygulanmaz. (8) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının Türk Ticaret Kanununun 707 nci maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması hâlinde, bu çekle ilgili olarak hukukî takip yapılamaz. İleri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukukî takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır. (9) (Ek: 31/1/2012-6273/2 md.) Çekin, üzerinde yazılı baskı tarihinden itibaren beş yıl içinde ibraz edilmemesi hâlinde, muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutara ilişkin sorumluluğu sona erer. (10) (Ek: 15/7/2016-6728/62 md.) Lehine karekodlu çek düzenlenen lehdar, teslim aldığı çeki Türk Ticaret Kanununun 780 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen sisteme kaydeder. Karekodlu çekin sisteme kaydedildiği tarihten sonra çek düzenleyen tüzel kişinin temsilcilerinde meydana gelen değişiklikler, çek hesabı sahibi tüzel kişinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

“Ceza sorumluluğu, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı “ başlıklı 5. maddesi; “ (1) (Değişik: 15/7/2016-6728/63 md.) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adli para cezası; çek bedelinin karşılıksız kalan miktarı,… az olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına hükmeder. Yargılama sırasında da resen mahkeme tarafından koruma tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi, bu tüzel kişi adına çek keşide edenler ve karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi durumunda ayrıca yönetim organı ile ticaret siciline tescil edilen şirket yetkilileri hakkında uygulanır. Koruma tedbiri olarak verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararlarına karşı yapılan itirazlar bakımından 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Bu suçtan dolayı açılan davalar icra mahkemesinde görülür ve İcra ve İflas Kanununun 347, 349, 350, 351, 352 ve 353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır. Bu davalar çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim yeri mahkemesinde görülür.

(1) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.; Yeniden düzenleme: 15/7/2016-6728/63 md.) Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. Birinci fıkra uyarınca hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilenler, yasaklılıkları süresince sermaye şirketlerinin yönetim organlarında görev alamazlar. Ancak, hakkında yasaklama kararı verilenlerin mevcut organ üyelikleri görev sürelerinin sonuna kadar devam eder. (2) Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezai sorumluluk çek hesabı sahibine aittir. (3) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.) (4) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı ile ilgili olarak, herhangi bir adres değişikliği bildiriminde bulunulmadığı sürece ilgilinin çek hesabı açtırırken bildirdiği adrese 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35 inci maddesine göre derhal tebligat çıkarılır. Adresin bankaya yanlış bildirilmesi veya fiilen terkedilmiş olması hâlinde de, tebligat yapılmış sayılır. (5) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı karan verilmiş olan kişi, elindeki bütün çek yapraklarını ait olduğu bankalara iade etmekle yükümlüdür. Bu kişi adına yeni bir çek hesabı açılamaz. (6) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişi, kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on gün içinde, düzenlemiş bulunduğu ve henüz karşılığı tahsil edilmemiş olan çekleri, düzenleme tarihlerini, miktarlarını ve varsa lehtarlarım da göstermek suretiyle, muhatap bankaya liste hâlinde vermekle yükümlüdür. (7) (Değişik. 15/7/2016-6728/63 md.) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına ilişkin bilgiler, güvenli elektronik imza ile imzalandıktan sonra, Adalet Bakanlığı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla MERSİS ile Risk Merkezine elektronik ortamda bildirilir. Hakkında çek hesabı açma yasağı kararı verilen kişiler, Risk Merkezi tarafından bankalara bildirilir. Bu bildirimler ile bankalara yapılacak duyurulara ilişkin esas ve usuller, Adalet Bakanlığının uygun görüşü alınarak Risk Merkezi tarafından belirlenir.

(1) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md,; Yeniden düzenleme: 15/7/2016-6728/63 md.) Karşılıksız kalan bir çekle ilgili olarak yapılan yargılama neticesinde mahkeme tarafından beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın düşmesi veya davanın reddine karar verilmesi hâlinde, aynı kararda, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına ilişkin kararların kesinleşmesi üzerine, bu kararlar, MERSİS ile Risk Merkezine sekizinci fıkradaki usullere göre bildirilir ve ilan olunur.

(2) (Değişik: 15/7/2016-6728/63 md.) Birinci fıkrada tanımlanan suç nedeniyle, ön ödeme, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümler uygulanmaz.

(3) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.; Ek: 15/7/2016-6728/63 md.) Birinci fıkra uyarınca verilen adli para cezalarının ödenmemesi durumunda, bu ceza, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan kamuya yararlı bir işte çalıştırma kararı verilmeksizin doğrudan hapis cezasına çevrilir.

F-) GEREKÇE

5941 sayılı Çek Kanunu 5. maddesinde düzenlenen “karşılıksız çek düzenleme” suçunun tamamlanması için, çekin ibraz edildiği banka tarafından 5941 sayılı Çek Kanunu 3. maddesinde yazılı “karşılıksızdır” işleminin yapılması gerekmektedir. Suçun faili, Türk Ticaret Kanunu’nda belirtilen zorunlu unsurları ihtiva eden ve yasal ibraz süresi içerisinde bankaya sunulduğunda karşılıksız olduğu anlaşılan çeki düzenleyen kişilerdir. Ayrıca bu suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikayet şartına tabidir. Anılan suç nedeniyle şikayet hakkına sahip olan kişi, 5941 sayılı Kanun`un 5/1. maddesinde yazılı olduğu üzere “hamil” dir.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde hamil; “elinde bulunduran, üzerinde taşıyan” olarak tanımlanmıştır. Kıymetli evrak hukukunda ise hamil; “kambiyo senedini hukuka uygun olarak elinde bulunduran”, yetkili hamil; “ kambiyo senedi bedelini talep etme hakkı olan şahıs”, ciro; “ kambiyo senedinden doğan hakların tahsil veya temlik amacıyla başkasına devri işlemi”, ciranta; “kambiyo senedini ciro eden kişi” , lehtar; “kambiyo senedi metni üzerinde ilk hak sahibi olan kişi” olarak tanımlanmaktadır.

6728 sayılı Kanun ile değişik 5941 sayılı Çek Kanunu`nun 5/1. maddesi uyannca, bu suçtan dolayı açılan davalar icra mahkemesinde görülür ve yargılama sırasında İcra ve İflas Kanununun 347, 349, 350, 351, 352 ve 353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır.

Doktrinde; çekin muhatap bankaya ibraz edilmesi üzerine, karşılığının bulunmadığı tespit edildikten sonra üçüncü bir kişiye devredilmesinin teknik anlamda “alacağın temliki” hükmü doğuracağı, bu nedenle alacak hakkının çeki devralana geçmesine rağmen çekin karşılıksız çıkması nedeniyle doğan şikayet hakkının devredilemeyeceği gerekçesi ile 5941 sayılı Kanun`daki “hamil” ibaresinin cirantaları kapsamadığı ve suçun mağdurunun yalnızca çeki ibraz eden hamil olduğu, karşılıksızdır işlemi yapıldıktan sonra çeki elinde bulunduran kişinin daha önceki cirantalardan biri veya ciro silsilesi içerisinde yer almayan başka bir üçüncü kişi olması arasında ceza hukuku yönünden bir fark bulunmadığı, bu durumun sadece takip hukuku açısından bir farklılık oluşturabileceği yönünde görüş bulunduğu gibi,

Şikayet hakkının çeki elinde bulunduran hamile ait olduğu, bu itibarla hamil tanımının; bankadan “karşılıksızdır” işlemi yapılmasını talep eden kişi ile çeki elinde bulunduran ve ciro silsilesi içerisinde yer alan önceki cirantaları da kapsadığı yönünde görüş de mevcuttur.

Kambiyo senetlerinden doğan her türlü dava, talep ve şikayet hakkı senede bitişik olup, senetten bağımsız olarak kullanılamaz. Kural olarak çeki elinde bulunduran yetkili hamil, çekten doğan her türlü alacak hakkına sahip olduğu gibi karşılıksız çek keşide eden kişileri şikayet hakkına da sahiptir. Çeki elinde bulundurmayan cirantaların şikayet hakkı bulunmamaktadır. Çünkü bu kişiler, çeke bağlı olan talep haklarını devrettikleri gibi şikayet haklarını da devretmiş sayılırlar (TTK m. 789). Bu kişiler hamil olmadıkları için bankadan ödeme talebinde bulunamazlar ve yeniden hamil sıfatını kazanmadan şikayet hakkım da elde edemezler.

5941 sayılı Kanun`daki “hamilin şikayeti” kavramı lafzi yorum doğrultusunda ele alınacak olursa kanun koyucu, başkaca bir şart aramaksızın şikayet hakkını doğrudan hamile vermiştir. Suçun düzenlenme amacı; çek bedelinin ödenmesini sağlamaktır. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda; “karşılıksızdır” işlemini yaptıran kişinin, çek bedelini banka yerine kendisinden önce ciro silsilesinde yer alan cirantalardan herhangi birinden tahsil etmesi halinde, “şikayet” yönünden hukuki bir yararı kalmamaktadır. İşlenmiş bir suç hakkında soruşturma ve kovuşturma yapma şartının, bu suç yönünden mağduriyeti ve şikayet yönünden hukuki yararı kalmayan bir kişiye ait olması suçun düzenlenme amacına uygun düşmemektedir. Uyuşmazlığa konu her iki Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesi kararında da sanıklar tarafından keşide edilen çeklerin süresi içerisinde bankaya ibrazlarını müteakip, “karşılıksızdır” işlemine tabi tutuldukları noktasında bir farklılık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, soruşturma ve kovuşturma şartı olan şikayet hakkının kime ait olduğu noktasında ortaya çıkmaktadır.

G-) SONUÇ

Karşılıksız çek düzenleme suçunda şikayet hakkının; çeki tahsil amacıyla bankaya ibraz eden hamil ile “karşılıksızdır “ işlemi yapıldıktan sonra çeki elinde bulunduran ve aynı zamanda “karşılıksızdır” işlemi yapılmadan önceki dönemde geçerli ve meşru ciranta olan kişiye ait olacağına, oybirliğiyle karar verilmiştir.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1126 Karar : 2018/6196 Tarih : 15.05.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1-Hüküm tarihinde farklı yargı çevresinde bulunan Siverek T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan hükümlü olduğu anlaşılan ve istinabe mahkemesinde alınan savunmasında duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini, duruşmaya katılmak istediğini beyan eden sanığın hükmün açıklandığı 13/10/2015 tarihli duruşmada hazır edilmeyerek hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle, 5271 sayılı CMK’nın 196. maddesine aykırı olarak savunma hakkının kısıtlanması,

2-Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141, 5271 sayılı CMK’nın 34/1. ve 230. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi ve ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesinin belirtilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde gerekçesiz hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan bu sebeplerden dolayı diğer yönleri incelenmeyen hükmün BOZULMASINA, 15/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/11359 Karar : 2018/1523 Tarih : 20.02.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I- Sanıklar … ve … hakkında kasten yaralama ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanıklar savunmanının temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanıklar … ve … savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

II- Sanık … hakkında tehdit suçundan kurulan mahkumiyet; sanıklar … ve … hakkında yağma; sanıklar … ve … hakkında yağma ve tehdit suçlarından kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Katılan …’ın sanık … hakkında 20.02.2012 tarihli duruşmada açıkça şikayetinden vazgeçtiğini beyan ile bu sanık yönünden katılan sıfatının sonlandığı anlaşıldığından katılan … vekilinin anılan sanık yönünden vaki temyiz istemi ile 5271 sayılı CMK’nın 237 ve devamı maddelerine göre usulen mahkemeye başvurulup katılan sıfatı alınarak temyiz yetkisinin kazanılmamış olması nedeniyle; mağdur … vekilinin temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK`nın 317. maddesi gereğince REDDİNE,

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanıklar … ve … hakkında mağdur …’a yönelik tehdit suçundan verilen kararın gerekçe ve kabul kısmında sanıkların tehdit suçunu işlediklerinin kabul edildiği açıklandığı halde, kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm kısmında beraat hükmü kurulmak suretiyle, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılması;

2-Sanık … hakkında tehdit suçundan kurulan hükmün gerekçesinde, iddia, savunma, sanığın lehine ve aleyhine olan tüm kanıtlar, sabit kabul edilen olaylar ve suçun yasal öğelerinin nasıl oluştuğu açıklanıp, tartışılması ve dayanaklarının gösterilmesi gerektiği gözetilmeden, Anayasanın 141 ve 5271 sayılı CMK.nun 34, 230. maddelerine aykırı olarak yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması,

3-Oluş ve dosya içeriğine göre, mağdurun aşamalarda değişmeyen beyanları ile, sanıklar … ve …’in, işlettiği kahvehaneye gelerek “bize para vereceksin, biz buraya geleceğiz, işyerinde bilardo oynayacağız, çay içeceğiz, sen bize karışmayacaksın” dediklerini, kendisinin karşı çıkması üzerine kahvahanenin dışına çağırıp başına silah dayayarak “sen niye bizim istediklerimizi yapmıyorsun, para vermiyorsun, çay vermiyorsun, bu mahalle bizden sorulur” deyip tehdit ettiklerini, somut bir şekilde açıklayıp ileri sürmesi karşısında, mağdurun bu beyanlarına itibar edilmeyerek hangi nedenle savunmaya üstünlük tanındığı, gerekçeleri ile açıklanıp tartışılmadan, yazılı şekilde beraat kararı verilmesi;

4-Oluş ve dosya içeriğine göre, mağdurun tüm aşamalarda, sanık …’in telefon edip benzinin bittiğini söyleyerek kendisini yardıma çağırdığını, ….. tanık Sefa ve kendisinin birlikte arabayı benzinciye kadar ittiklerini, Hadis’in isteği üzerine Sefa’yı gönderdiğini, Hadis’in kullandığı arabaya bindiğini, annesiyle telefonda konuşmaya başladığı sırada sanık …’in telefonu elinden alıp kapatarak kendi cebine koyduğunu, portakal bahçesine götürüp kendisini darp ettiklerini ve cebinde bulunan 150 TL. parayı da bu sırada aldıklarını, beyan etmesi karşısında,

mağdurun sanık … tarafından alındığını ve halen kendisine iade edilmediğini ileri sürdüğü telefonun imei numarasının tespit edilerek, olay tarihi ve sonrasında hangi baz istasyonlarından sinyal aldığının, kimler tarafından kullanıldığının ve sanıklarla bağlantısının bulunup bulunmadığının, ayrıca mağdurun, telefonun annesi ile konuştuğu sırada elinden alınarak kapatıldığına dair beyanı yönünden de annesinin aradığı telefon numarası tespit edilip olay saatlerinde mağduru arayıp aramadığının, HTS raporları da getirtilmek suretiyle araştırılması, mağdurun annesinin tanık olarak beyanının alınması ve sonucuna göre delillerin bir bütün halinde tartışılarak sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin, eksik soruşturma ile yetinilip, yazılı şekilde yağma suçundan beraat hükmü kurulması;

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … savunmanı, katılan … vekili (sanık … yönünden) ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, (1) ve (2) numaralı bozma nedenleri yönünden diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenlerle isteme uygun olarak BOZULMASINA, 20.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1823 Karar : 2018/1002 Tarih : 14.02.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3. maddesinde; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır.”

Buna paralel hüküm içeren 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK.nın 34. maddesinde de “Hakim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil gerekçeli yazılır.” hükümleri yer almaktadır.

Gerekçe; hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve maddi olaya uygun açıklamasıdır. Gerekçenin dosyadaki bilgi ve belgelerin yerinde değerlendirildiğini gösterir biçimde; geçerli, yasal ve yeterli olması gerekir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi yasa koyucunun amacına uygun düşmez ve uygulamada keyfiliğe yol açar. Mahkumiyet hükmünün gerekçesinde gösterilmesi gereken noktalar ise CMK`nın 230. maddesinde düzenlenmiştir.

Buna göre sırayla;

a) İddia ve savunma, bunların dayandırıldığı ve mahkemece toplanan kanıtların neler olduğu;

b) Kanıtların tartışılması, değerlendirilmesi ve reddedilen veya kanıtlama yönünden üstün tutulan ve kabul edilen kanıtlar ve nedenleri,

c) Tüm bunların ışığında ulaşılan kanı, sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemi, bunun yasal unsurları ve nitelendirmesi, uygulanacak kanun maddesi:

d) Cezayı ağırlatan ve hafifleten yasal ve değerlendirmeye bağlı nedenlerle cezayı kaldıran yasal nedenlerin bulunup bulunmadığı, bunlara ilişkin istemlerin kabul veya reddiyle temel cezanın belirlenmesine ilişkin nedenler,

e) Cezanın ertelenmesine, tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirinin uygulanmasına yönelik veya bu konulardaki istemlerin kabul veya reddine ilişkin dayanaklar gösterilecektir. Açıklanan bu usul kuralları buyurucu nitelikte olup, uyulmaması 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 308/7 (5271 sayılı CMK`nın 289/1-e) maddesi uyarınca mutlak bozma nedenlerini oluşturmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında dosya incelendiğinde;

Somut olayda; Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34, 230, 232 ve 289. maddeleri uyarınca, mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak sağlayacak şekilde açık olması ve Yargıtayın bu işlevini yerine getirebilmesi için kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmelerin, sanığın eyleminin ne olduğunun açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken bu ilkelere uyulmadan, gerekçeden yoksun olarak hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 14/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/249 Karar : 2018/1017 Tarih : 12.02.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34, 230, 232 ve 289. maddeleri uyarınca, mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak sağlayacak şekilde açık olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirebilmesi için kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmelerin, sanığın eyleminin ne olduğunun açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, sanık hakkında 25/12/2013 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararda yer alan ve yukarıda anlatılan ilkelere uyulmadan oluşturulan gerekçenin tekrarlanılmasıyla yetinilerek gerekçeden yoksun olarak hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 12/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3834 Karar : 2018/388 Tarih : 6.02.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Suça sürüklenen çocuklar …, … ve … hakkında tayin olunan cezanın süresi itibariyle yasal şartları oluşmadığından, suça sürüklenen çocuklar müdafiinin duruşma isteminin CMUK’nın 318. maddesi gereğince REDDİNE,

Sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar hakkında kurulan hükümlerin incelenmesinde;

A-Sanıklar hakkındaki hükümler yönünden sair temyiz itirazlarının reddine; ancak,

1-Önceki karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34/1, 230. maddeleri ile 1412 sayılı CMUK’nın 308/7. maddeleri uyarınca, mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtayın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçe bölümünde, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi, ulaşılan kanaat ve delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden gerekçesiz karar verilmesi,

2-Kabul ve uygulamaya göre de;

a-Sanıklar hakkında kurulan hükümde, öncelikle temel ceza tayin edilip sonrasında TCK’nın 220/6. maddesi gereğince indirim uygulandıktan sonra 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

b-Sanıklar hakkında 6352 sayılı Kanunun 85/1. maddesi ile değişik TCK’nın 220/6 maddesi uygulanırken gerekçe göstermeksizin 1/3 oranında indirim yapılması,

c-Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca mahkumiyetlerine karar verilen sanıklar hakkında anılan kanunun 58/9. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

d-TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmemesi,

B-Suça sürüklenen çocuklar hakkında kurulan hükümler yönünden;

1-Bozmaya uyulduğu ve bozma nedeni olarak gösterildiği halde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılarak görevi yaptırmamak için direnme suçunu veya katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında propaganda suçunu işleyen çocuklar hakkında hükümden önce yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanunun 3. maddesiyle ekli 2911 sayılı Kanunun 34/A ve yine hükümden önce yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3713 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkra hükmü uyarınca bu maddenin 2. fıkrasında tanımlanan suçu örgüt adına işleyenler hakkında TCK’nın 220. maddesinin altıncı fıkrasında tanımlanan suçtan dolayı ceza verilemeyeceği nazara alınıp, suça sürüklenen çocuklar hakkında propaganda suçundan kovuşturmanın ertelenmesine, görevi yaptırmamak için direnme suçundan ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de fiillerinin suç olma özelliğini devam ettirdiği de gözetilerek CMK’nın 223/4. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

2-Kabul ve uygulamaya göre de; temel ceza belirlendikten sonra suça sürüklenen çocuklar hakkında da 6352 sayılı Kanunun 85/1. maddesi ile değişik TCK’nın 220/6. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanıklar müdafii ile suça sürüklenenler müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 06.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5495 Karar : 2018/1437 Tarih : 24.01.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK`nın 34 ve 230. maddelerine aykırı davranılarak gerekçesiz hüküm kurulması,

2- Hükmün açıklanmasına neden olan kasıtlı suçun, TCK’nın 106/1-1. cümlesi uyarınca hükmolunan tehdit olması, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi ve TCK`nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, tehdit suçu yönünden, uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak, anılan hüküm yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkum olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesi zorunluluğu,

3-02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu`nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş,sanık …‘nin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5777 Karar : 2018/146 Tarih : 23.01.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Sanık … müdafiinin duruşma talebinin ceza süresi bakımından CMUK’nun 318. maddesi uyarınca REDDİNE karar verilmiştir.

Temyizin kapsamına göre, sanıklar ….ve…’in mağdurlar …,…… ve …‘e yönelik olası kasıtla yaralama, mağdurlar …,… ve ..’e yönelik kasten öldürmeye teşebbüs, sanıklar … ve ….ın mağdurlar …,…ve ….’ya yönelik olası kasıtla yaralamaya yardım, mağdurlar …,… … ve… kasten öldürmeye teşebbüse yardım, sanıklar…ve …`in 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından kurulan hükümlere hasren yapılan incelemede;

A-Sanıklar …ve…’in 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından kurulan hükümler yönünden yapılan incelemede,

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar …ve…in 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarının sübutları kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde düzeltme nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık … müdafiinin sübuta, sanık … müdafiinin sübuta, ceza miktarına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 E-2015/85 K sayılı Kararı ile TCK’nun 53. maddesinin iptal edilen bölümleri nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiş, ancak; bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, TCK’nun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümlerin “Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki hususlar gözetilerek TCK`nun 53/1-2-3. maddelerinin tatbikine” şeklinde değiştirilmesine karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEN, hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA,

B- Sanıklar …ve …’in mağdurlar …,… ve …`e yönelik olası kasıtla yaralama, mağdurlar …, ……ve …’e yönelik kasten öldürmeye teşebbüs, sanıklar…ve ..’ın ,mağdurlar …,.. ve…’ya yönelik olası kasıtla yaralamaya yardım, mağdurlar …,… ve..’ı kasten öldürmeye teşebbüse yardım suçlarından kurulan hükümlerinin incelenmesinde ise,

-Gerekçeli kararın Anayasa’nın 141. ve 5271 sayılı CMK’nun 34, 225, 230. ve 232. maddelerinde belirtilen nitelikleri taşıması gerektiği, gerekçe bölümünde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin açıkça gösterilmesi, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanıkların suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi ile buna göre her sanığın her eylemi ile ilgili olarak her mağdura karşı ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, sanıklar hakkında mağdurlara yönelik yaralama ve öldürmeye teşebbüs suçlarından, denetime imkan vermeyecek şekilde ayrı ayrı değerlendirme yapılmaksızın ortak hükümler kurulması,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, hükmolunan ceza miktarı, temyiz incelemesi dışında tutuklulukta geçen süre ve bozmanın mahiyetine göre sanık … ve … müdafilerinin tahliye talebinin REDDİNE, 23/01/2018 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5838 Karar : 2018/1186 Tarih : 22.01.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 223, 230. maddelerine aykırı davranılarak gerekçesiz hüküm kurulması,

2-Kabule göre ise;

02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ün temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, (1) numaralı bozma nedeni dışında diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 22/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/14986 Karar : 2018/565 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Katılanın olay günü eşi tanık … ile birlikte bir yakının evine misafirliğe gittiği, otomobilini geldikleri evin yakınındaki garaj kapısının önüne park etmesi nedeniyle bu garaj içerisinde aracı bulunan sanık çıkış yapamayınca, katılanın aracının önündeki kartın üzerinde yazılı telefon numarasını aradığı ancak katılana ulaşamadığı, bu sırada katılan ve eşi aracın başına geldiklerinde daha önceden tanımadıkları ancak mahkeme huzurunda teşhis ettikleri ve olay anında üzerinde beyaz tişört bulunduğunu söyledikleri sanığın elindeki anahtar ile aracın sol ön kapısını çizdiğini gördüklerine dair tutarlı anlatımları karşısında, sanığın aracı ile çıkış yapamadığını, katılana ait araç üzerindeki telefon numarasını aradığını, ancak aracı kendisinin çizmediğini, çizilmiş olduğunu görüp eliyle dokunarak baktığını, olay günü üzerinde kareli bir gömlek olduğunu söyleyerek suçlamaları inkar ettiği, olay gününe ait olduğunu söylediği üzerinde çekim tarihi olarak 09.08.2013 ve 10.08.2013 yazılı iki adet fotoğraf sunduğu ve olay anına ilişkin görgüsü bulunmayan arkadaşı…‘in tanık olarak dinlendiği olayda; katılanın sanığa suç atmasını gerektirir önceye dayalı bir husumetinin bulunmaması ve sanığın üzerinde kareli gömlek bulunduğuna ilişkin dosyaya sunulan fotoğraflar üzerindeki tarihin sonradan eklenmiş olabileceği veya sanığın üzerindeki giysiyi değiştirmiş olma ihtimali de dikkate alındığında; delillerin tartışılarak hangi delile neden üstünlük tanındığı, hangi beyanın hangi gerekçe ile hükme esas alındığı ve sonucuna göre mahkemenin kabulünün hükmün gerekçesinde belirtilmesi gerekirken yazılı şekilde CMK.nun 230. maddesine aykırı davranılması,

Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17060 Karar : 2018/255 Tarih : 15.01.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Bozma üzerine yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suç işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. 5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla, kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hakimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir. Ancak Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, sözü edilen ilke ve hükümlere uygun, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerdeki ifadelerin tekrarı bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütler somut olaya ve failine özgülenmediği müddetçe yeterli bir gerekçe değildir. Yine failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınamaz; ancak takdiri indirim yapılıp yapılmamasında göz önünde bulundurulabilir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın özel belgede sahtecilik yaptığının iddia ve kabul edildiği olayda; somut olarak gerekçeleri açıklanmadan “suçun işleniş şekli, meydana gelen sonuç ve kastın yoğunluğu” şeklinde bir kısım yasal ibarelerin tekrarı ile yetinilip alt sınır orantısız şekilde aşılarak sanığın temel hapis cezasının 2 yıl 4 ay olarak belirlenmesi,

2- Kabule göre; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17395 Karar : 2018/273 Tarih : 15.01.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 05.12.2017 tarih ve 2017/8986 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 15.12.2017 tarih ve KYB-2017/70294 sayılı ihbarname ile;

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefet etmek suçundan sanık …‘ın anılan Kanun’un 359/b-1 ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62. maddeleri gereğince üç kez 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Bakırköy 23. Asliye Ceza Mahkemesinin 21/02/2017 tarihli ve 2014/472 esas, 2017/139 sayılı kararının “Sanık hakkında 2012, 2013 ve 2014 takvim yıllarında sahte fatura düzenleme iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın suçlamaları kabul etmemesi karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi bakımından sahte olduğu iddia edilen faturaları kullanan ilgili firma yetkilileri hakkında sahte fatura kullanmak suçundan karşıt inceleme yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise, karşıt inceleme raporlarının tamamının dosya arasına alınması, firma yetkilileri hakkında açılmış dava olup olmadığının araştırılarak, dava açıldığının tespiti halinde, dava dosyaları celp edilip incelenerek, özetlerinin duruşma tutanağına geçirilip, bu davayı ilgilendiren ve sahteliği belirleyen delillerin onaylı örneklerinin dava dosyasına intikal ettirilmesi, sanığın mal aldığı firmalar olarak tespit edilen … Ltd. Şti ve İ… isimli mükellefler hakkında vergi tekniği raporu olup olmadığının tespiti ile düzenlenmiş ise temini, yine bu iki mükellef hakkında dava açılmış ise, dava dosyasının getirtilerek incelenip, bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dosya içerisine konulması, faturaları kullanan şirketler ile sanığın yetkilisi olduğu şirkete ait defter ve belgeler ve sanığın mal aldığını beyan ettiği iki mükellefin defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapıtırılarak, faturaların gerçek alım-satım karşılığı olup olmadığının, mal ve para akışını gösteren sevk ve taşıma irsaliyeleri, teslim-tesellüm belgeleri, ödeme belgeleri ile satıcının kasasına ya da banka hesabına girip girmediğinin tespiti ve şirket yetkililerinden dava konusu faturaları kimden aldıkları sorularak, faturaları düzenleyen sanığın kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespitinden sonra sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme, vergi suçu raporu ve vergi tekniği raporunun tekrarından ibaret yetersiz bilirkişi raporu ve yetersiz gerekçe ile hüküm kurulmak suretiyle CMK’nun 230. maddesine muhalefet edilmesi,

Kabule göre de; Hüküm başlığında suç tarihinin açık şekilde yazılmayarak CMK’nun 232/2-c maddesine muhalefet edilmesi, sanığın aynı takvim yılı içerisindeki farklı dönemlerde sahte fatura düzenlediklerinin iddia ve kabul olunması karşısında; koşulları bulunduğu halde hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43/1. maddesindeki zincirleme suç hükümlerinin uygulanmamasında isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,

Dosya incelendi, gereği görüşüldü:

5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.

Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.

Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Buna göre bozma nedenleri;

5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün hangi hallerde kanun yararına bozulabileceği, kanun yararına bozma kararının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanun yararına bozma, kesinleşen hüküm yönünden hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlıdır. Dava konusu olayda mahkemece kanıtların toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen hükümde, eksik incemeye dayalı olarak karar verildiğinden bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün değildir. Zira böyle bir durumda ortada hukuka aykırılık hali bulunmamakta olup, varolan kanıtların mahkumiyete yeterli olup olmamasına ilişkin değerlendirme yanlışlığından kaynaklanan bir uyuşmazlık hali söz konusudur.

Bu açıklamalar ışığında, incelenen dosya içeriğine göre; hükümlü … hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik, istemde belirtilen nedenlerin kanun yararına bozma yolunda ileri sürülemeyeceği anlaşıldığından, Bakırköy 23. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 21.02.2017 tarih ve 2014/472 Esas-2017/139 Karar sayılı ilamına yönelik kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki istem yerinde görülmediğinden REDDİNE, mahalline gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 15.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/9054 Karar : 2018/297 Tarih : 15.01.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Sanıklar … ve … hakkında hakaret suçundan tayin edilen adli para cezalarının nevine ve miktarına göre hükümler, 6217 sayılı Yasanın 26. maddesiyle 5320 sayılı Yasaya eklenen geçici 2. madde uyarınca kesin nitelikte olup temyizi olanaklı olmadığından, sanıkların temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 317. maddesi gereğince REDDİNE,

2- Sanıklar … ve … hakkında genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde kasten yangın çıkarma suçu yönünden kurulan hükümlere ilişkin temyiz incelemesinde;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3., CMK.nun 34. ve 230. maddeleri uyarınca hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin yazılması, kanıtların tartışılarak değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen kanıtlar ile mahkemece ulaşılan kanaatin, sanığın suç oluşturduğu veya oluşturmadığı sabit görülen fiilin belirtilmesi ve bu fiilin nitelendirilmesinin yapılması gerekirken, yazılı biçimde gerekçesiz olarak hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/19425 Karar : 2018/673 Tarih : 15.01.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I-Hakaret ve cinsel taciz eylemlerinden verilen kararlarda öngörülen cezaların nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükümlerin temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca sanık … müdafiinin tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,

II-Şantaj eyleminden kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyize gelince,

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1)Açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 223, 230. maddelerine aykırı davranılarak gerekçesiz hüküm kurulması,

Kabule göre de;

2)Daha önce hapis cezasına mahkumiyeti bulunmayan ve suç tarihinde 18 yaşını doldurmamış sanık hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, TCK’nın 50/3. maddesi gereğince aynı maddenin birinci fıkrasında düzenlenen seçenek yaptırım veya tedbirlerden birine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, bir ve iki numaralı bozma nedenleri hariç diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 15/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/8194 Karar : 2018/179 Tarih : 11.01.2018

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suç işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. 5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla; kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hakimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir, ancak Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerdeki ifadelerin tekrarı, bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütler somut olaya ve failine özgülenmediği müddetçe yeterli bir gerekçe değildir. Öte yandan, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınamaz; ancak takdiri indirim yapılıp yapılmamasında göz önünde bulundurulabilir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; her iki suçla ilgili olarak bir kısım yasal ibarelerin tekrarı ile yetinilerek, ayrıca zincirleme suça konu olacak belge sayısı esas alınıp alt sınır olan 18 ay hapis cezası aşılarak temel cezaların 2 yıl 6 ay olarak belirlenmesi,

2-Aynı takvim yılı içinde birden fazla sahte fatura kullanma eyleminin zincirleme suç oluşturduğu ve sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

3- 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 11.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/18240 Karar : 2017/28507 Tarih : 20.12.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle, kararın nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

1-Sanık …‘e TCK’nın 86/2. maddesi kapsamındaki yaralama suçlarından iki kez hükmolunan 5 ay hapis cezalarının miktarı gözetildiğinde, 5271 sayılı CMK’nın 286/2-a maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığından, sanık …‘in temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE,

2-Sanık hakkında silahlı tehdit suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz incelemesine gelince;

5271 sayılı CMK’nın 298. maddesinde temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerinin gösterilmemesi halinde temyiz isteminin reddedileceği belirtilmiş ise de; ilk derece mahkemesi olan Denizli 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/598 E-2016/599 K. sayılı ve 11/10/2016 tarihli hükmünün istinaf incelemesi sırasında kaldırılmasına karar verilmekle, kararın gerekçesi dahil ortadan kalktığı, kaldırılan hükmün gerekçesinin Bölge Adliye Mahkemesince gerekçe olarak gösterilmesi mümkün olmayıp, hüküm kurulurken yeniden CMK’nın 230. maddesinde belirtildiği biçimde gerekçe yazılması gerektiğinin gözetilmemesi dikkate alınarak; anılan Kanunun 289/1. maddesinde temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da maddede yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılacağının belirtilmesi ve anılan maddenin (g) fıkrasında hükmün 230. madde gereğince gerekçeyi içermemesinin hukuka kesin aykırılık hali olarak düzenlenmesi karşısında, sanık temyiz dilekçesinde herhangi bir sebep göstermemiş ise de, temyiz isteğinin kabul edilmesinin gerektiği belirlenerek, başkaca temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Anayasanın 141, CMK’nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının sanıkları, mağdurları, Cumhuriyet savcısını ve herkesi inandıracak, Yargıtay denetimine imkan verecek biçimde olması gerekir.

Yargıtay’ın gerekçelerde tutarlılık denetimini yapabilmesi için; kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ile mağdur ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan vicdani kanı sonucunda sanığın hangi fiillerinin suç sayıldığı açıklandıktan sonra kabul edilen bu fiillerin hukuki nitelendirilmesinin yapılması, cezada artırım ve indirim gerektiren nedenlerin kanuni bağlamda tartışılması gerekirken, açıklanan bu hususlara uyulmayarak gerekçesiz hükümler kurulması,

Kanuna aykırı, sanık …‘in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN başkaca yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 20.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2017/205 Karar : 2017/526 Tarih : 5.12.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Sanıklar …, …, … ve … hakkında …‘na karşı teşebbüs aşamasında kalan nitelikli yağma ve sanıklar … ve … hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından verilen beraat hükümleri temyiz edilmeksizin, sanık … hakkında katılan …`a karşı teşebbüs aşamasında kalan nitelikli yağma suçundan kurulan beraat hükmü ise özel dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanıklar …, … ve … hakkında kendiliğinden hak alma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eyleminin, 765 sayılı TCK`nun 308. maddesi kapsamında “kendiliğinden hak alma” suçunu mu yoksa “nitelikli yağma” suçunu mu oluşturduğunun, “kendiliğinden hak alma” suçunu oluşturduğunun kabulü halinde dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan, ilk hükümdeki gerekçenin tekrarlanması suretiyle direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.

Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur.

Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağından kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;

Yerel mahkemece, Özel Dairenin bozma kararı ile tamamen ortadan kalkan sanıklar hakkındaki ilk hükümde direnilirken, bu ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan hüküm kurulmuştur.

Bu itibarla, diğer yönleri incelenmeyen direnme hükmünün belirtilen nedenle bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Çorum 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.04.2013 gün ve 11-154 sayılı direnme hükmünün, usul ve kanuna uygun direnme gerekçesi gösterilmeden karar verilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.12.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/7722 Karar : 2017/24129 Tarih : 6.11.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, sanığın kasten yaralama eylemi ile ilgili verilen hükme ilişkin temyiz talebinin mahkemece 29/12/2014 tarihli ek kararla reddine karar verildiği, anılan kararın sanığa tebliğ edildiği ve sanığın bu kararı temyiz etmediği dosya ve UYAP kapsamında yapılan inceleme neticesinde görüldüğünden, sanığın temyiz isteğinin tehdit suçundan kurulan hükme yönelik olduğu ve sanığın tehdit eylemini aynı zamanda TCK’nın 86/3-e maddesi kapsamındaki yaralama eylemiyle birlikte gerçekleştirdiği anlaşıldığından, uzlaştırma hükümlerinin uygulanamayacağı belirlenerek dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, ;

Açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 223, 230. maddelerine aykırı davranılarak gerekçesiz hüküm kurulması,

Kanuna aykırı ve sanık …‘ın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1809 Karar : 2017/5155 Tarih : 26.10.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Ayrıntıları Dairemizin 2015/3 E. sayılı kararında ve dairemizce de benimsenen, istikrar kazanmış yargısal kararlarda açıklandığı üzere; Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.

Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir. (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, Syf 383 vd.) Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır. (Toroslu özel kısım syf.263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf.28, Özgenç Genel Hükümler syf.280) Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri Dairemizin 2015/3 E.sy.kararında anlatılan ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve fakat örgütün nihai amacını bildiği, örgütle organik bir bağ kurarak hiyerarşisine dahil olduğu yönünde herhangi bir delil bulunmayan sanığın, hükme esas alınan ikrarı ve HTS kayıt içeriğine göre… İlçe Tarım Müdürlüğü`nde ziraat mühendisi olarak görev yaptığı dönemde, örgütün ilçe imamı olduğu iddia edilen ve örgütün ilçe yapılanması içerisinde görevli oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma yürütülen şahıslarla telefonla görüşmek suretiyle irtibat içinde olmak, çoğunluğu kamuoyu nezdinde örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan, hukuki kılıflarla kamu görevlileri ve sivil şahıslara yönelik bir kısım operasyonlara başladığı 2013 yılı öncesinde olmak üzere birkaç kez de bu tarihten sonra örgütün dini sohbet toplantılarına katılmak, örgüt tarafından çıkarılan gazetelere gerçek ismiyle abone olmak ve çocuğunu örgüte müzahir olması nedeniyle kapatılan… isimli okula göndermekten ibaret eylemlerinin, sanığın konum ve kişisel özellikleri de nazara alındığında sempati ve iltisak boyutunu aşan, örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilerek;

a-Örgütün ilçe imamı olduğu iddia edilen … ve örgütün ilçe yapılanması içerisinde görevli oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma yürütülen …, …, …, … ve … isimli şahıslarla ilgili varsa soruşturma evrakı ya da dava dosyalarının getirilerek sanıkla ilgili beyanda bulunup bulunmadıklarının belirlenmesi,

b-Arama neticesinde el konularak adli emanette muhafaza edilen sanığa ait dijital materyaller üzerinde gerçekleştirilmekte olduğu anlaşılan bilirkişi incelemesi sonucunun beklenmesi,

c-Sanık hakkında hükümle birlikte yapılan suç duyurusu ile ilgili soruşturma evrakının akibeti araştırılıp açılmış bir dava varsa iş bu dava dosyası ile birleştirilmesinin temini cihetine gidilerek iddia edilen bir olayın ispatında birbiriyle çelişen deliller var ise, hangi delilin hangi gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun da karar yerinde tartışılması suretiyle sanığın hukuki durumunun tüm deliller müvacehesinde tayin ve takdiri gerekirken 5271 sayılı CMK’nın 230/1-b maddesi gereğince hukuki bir gerekçe için tartışılıp değerlendirilmesi zorunlu olan tüm delillerin tartışma ve değerlendirmeye tabi tutulmayarak aynı Kanunun 289/1-g maddesine muhalefet edilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre sanığın, mevcut delil durumu ve tutuklulukta geçen süre de gözetilerek sanığın TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse derhal salıverilmesi için ilgili yer Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına 26.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2017/382 Karar : 2017/417 Tarih : 17.10.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Kenevir ekme suçundan sanık …`in beraatine ilişkin, Germencik Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.05.2014 gün ve 241-202 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 25.01.2016 gün ve 16541-398 sayı ile;

“…2313 sayılı Kanunun 23/5-son cümlesinde bu madde kapsamında ekim yapma ibaresinden, tohumun toprağa ekilmesinden ürünün hasadına kadarki süreci içerdiğinin belirtilmesi ve dosya kapsamındaki adli arama tutanağı, sanık beyanı, ekspertiz raporuna göre de sanığın bahçesi içinde yapılan aramada 170 adet siyah poşet ve saksılardan bazıları içinde 0,5-0,6 cm boylarında kenevir bitkilerinin tespit edilmiş olması karşısında; sanığın uyuşturucu elde etmek amacıyla kenevir bitkisi ektiği ve yüklenen suçtan mahkûmiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Germencik Asliye Ceza Mahkemesi ise 15.04.2016 gün ve 199-504 sayı ile ilk hükmünde direnerek sanığın beraatine karar vermiştir.

Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.09.2016 gün ve 352687 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 1234-1098 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 01.03.2017 gün ve 47-428 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Sanık … hakkında kenevir ekme, sanık … hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçlarından verilen beraat hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında kenevir ekme suçundan kurulan beraat hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kenevir ekme suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceği ve direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanık …`e barodan müdafii tayin edilmesine karar verilerek bozma kararı ve duruşma günü davetiyesinin sanığa tebliğ edildiği, yapılan tebliğe rağmen sanığın duruşmaya katılmaması üzerine müdafiinin dinlenilmesi ile yetinilip, sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan ve direnme nedenleri ile bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup aynı kurala 5271 sayılı CMK`nun 307/2. maddesinde de yer verilmiştir. Anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.

Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesi uyarınca ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK`nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.

Öte yandan, Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesinin, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacağında şüphe yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;

Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından aleyhine bozulması nedeniyle bozmaya karşı sanığın beyanının alınması gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devam olunarak yokluğunda direnme kararı verilmesi 1412 sayılı CMUK`nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine aykırıdır.

Diğer taraftan; yerel mahkemece, Özel Dairenin bozma kararı ile tamamen ortadan kalkan ilk hükümde direnilirken, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozma kararına niçin uyulmadığı açıklanmadan, önceki hükmün gerekçesinin tekrarı ile yetinilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, belirlenen bu usuli nedenlerden dolayı sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmedir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; 1- Germencik Asliye Ceza Mahkemesinin 15.04.2016 gün ve 199-504 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanının alınmaması, ayrıca usul ve kanuna uygun direnme gerekçesi gösterilmeden hüküm kurulması isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin (BOZULMASINA), 2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/15633 Karar : 2017/9736 Tarih : 13.09.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I-Suça sürüklenen çocuk hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün yapılan incelemesinde;

Doğrudan tayin edilen adli para cezasının miktarı itibariyle hüküm tarihinde yürürlükte bulunan ve 14.04.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a 6217 sayılı Yasa ile eklenen geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olup, temyizi olanaklı bulunmadığından, suça sürüklenen çocuk …‘ın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca tebliğnameye uygun olarak REDDİNE,

II-Suça sürüklenen çocuğun hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükümlerin yapılan incelemesinde;

Anayasa’nın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının denetimine imkan verecek şekilde açık ve gerekçeli olması, gerekçe bölümünde mevcut delillerin tartışılması, değerlendirilmesi, reddedilen veya kanıtlama yönünden üstün tutulan delillerin neler olduğu ve nedenlerinin gösterilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması, bir başka deyişle eldeki delillerle neden bu sonuca varıldığının anlatılması gerektiği, tüm bunların ışığında ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu kabul edilen eylemi, bunun yasal unsurları ve nitelendirmesi, uygulanacak kanun maddesi ve CMK’nın 230. maddesinde belirtilen diğer unsurların bulunması gerektiği gözetilmeden 16.03.2012 tarihli hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına dair karara atıfta bulunularak gerekçesiz yazılı şekilde karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı’nın ve suça sürüklenen çocuk …‘ın temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 13.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2103 Karar : 2017/4398 Tarih : 12.09.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

A) KONUYLA …:

Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık hakkında Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesince bozma sonrasında yapılan yargılama sonucu 23/11/2016 tarihli, 2016/144 esas ve 2016/221 karar sayı ile sanığın mahkûmiyetine karar verilmiştir.

Hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmiştir.

Dairemizce 23/05/2017 tarihinde 2017/432 esas ve 2017/3254 karar sayılı ilamı ile sanık hakkında verilen hükmün, oybirliği ile bozulmasına karar verilmiştir.

B) İTİRAZ NEDENLERİ:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın itiraz yazısında; “ Dosya içeriği ile desteklenen olayın oluşumu şu şekildedir. Suç tarihi olan 12.10.2014 günü saat 20.10 sıralarında durumundan şüphe edilen dosyamız tanığı … polislerce durduruluyor. Yapılan üst aramasında cebinden beyaz peçeteye sarılı halde bir adet yeşil renkli köşeli extacy olarak adlandırılan uyuşturucu nitelikli hapın çıkması üzerine kimden aldığı soruluyor. Cevaben “telefoncunun önünde bulunan, eşkallerini verdiği iki şahsı tarif ediyor”. İsimlerini bilmiyor. 1. eşkaldeki kişiye “abi şeker var mı?” diye sorduğunu, aynı kişiye 30. - TL verip bir tane aldığını söylüyor.

Polisler hemen tarif edilen telefoncunun olduğu yere gidiyor. İki ekip belirlenen yerin çevresinde gözetlemeye başlıyor. 25 - 30 dakika kadar sonra iki şahsın apartman kapısından çıktığının görülmesi üzerine yanlarına gidiliyor, polis oldukları söylenerek dosyamızın sanığı olacak iki şahıs durduruluyor. 1. eşkaldeki tarife uyan kişinin sanık … olduğu anlaşılıyor. …`in kaba üst aramasında arka cebinde bulunan cüzdan içerisinde görünür vaziyette 1 adet turuncu renkli extacy uyuşturucu hap ve yeşil renkli plaka halinde 1.25 gram gelen esrar, sol cebinde toplam 360. - TL para elde ediliyor.

2.Eşkaldeki tarife uyan kişinin sanık … olduğu anlaşılıyor. …`ın kaba üst aramasında sağ arka cebinden 2 adet yeşil renkli plaka halinde 6.1 gram esrar ve toplam 1.240. - TL para ele geçiriliyor.

Cumhuriyet savcısı talimatıyla sanıkların evlerinde arama yapılıyor. Bu suça dair herhangi bir başkaca delile rastlanılmıyor.

Alıcı tanık … üzerinde yakalanan 1 adet extacy’yi sanık …‘den satın aldığını, sanık …`dan da geçmişte birçok defa uyuşturucu hap satın aldığını beyan ve sanıkları teşhis ediyor.

Sanıklar üzerlerinde yakalanan hap ve esrarı kişisel kullanımları için bulundurduklarını, satmadıklarını aşamalarda savunuyorlar.

Her iki sanık aleyhine kullanmak amacı dışında uyuşturucu nitelikli madde bulundurmak suçlamasından (TCK 188/3) açılan kamu davasının yargılaması sonucunda yerel mahkeme 12.06.2015 tarihli kararı ile sanıkların TCK 188/3, 62 maddeleri uygulanmak suretiyle 8 yıl 4 ay hapis cezası ve 1.000,00. - TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar veriyor.

Bu kararın sanıklar müdafiince temyiz edilmesi üzerine temyiz incelemesini yapan yüksek Yargıtay 20. Ceza Dairesi 21.01.2016 karar tarihli 2016/269 karar sayılı aşağıdaki kararı ile yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar vermiştir.

“Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/610 - 2014/512, 2013/841 - 2014/513 ve 2014/166 - 514 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; adli arama kararı alınmasını gerektiren olayda arama kararı alınmadan arama yapılması hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller ya da suçun maddi konusu “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş” olacağından, ikrar bulunsa bile Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK`nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamaz.

12.10.2014 tarihli olay tutanağının içeriğine göre; hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı soruşturma yürütülen …‘nın yakalandığında herhangi bir arama kararı olmaksızın yapılan kaba üst aramasında eşofman sağ cebinden 1 adet uyuşturucu madde içeren tabletin ele geçirildiği, şahsın söz konusu maddeyi sanıklardan aldığını belirtmesi nedeniyle sanıkların yakalanıp üzerleri arandığında sanık …‘nin cüzdanından 1 adet uyuşturucu madde içeren hap ile 1 adet plaka esrarın, sanık …`ın ise üst aramasında sağ arka cebinden 2 adet plaka esrarın ele geçirildiğinin anlaşıldığı,

a) Uyuşturucu madde ticareti yaptığına dair bilgi alınan sanıklar hakkında başlatılan soruşturma kapsamında, yakalanan sanıkların üzerinde arama yapılmadan önce, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazılı arama kararı talebine ilişkin CMK`nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde alınmış “adli arama kararı” veya “yazılı adli arama emri” bulunup bulunmadığının araştırılması,

b) Sanıkların yakalanıp üzerlerinin aranmasından sonra, Cumhuriyet savcısından alınan yazılı arama kararı ile sanıkların ikamet ettikleri evin bodrumunda yapılan aramada suç oluşturan bir madde bulunamadığı anlaşılmakta ise de; sanıkların yakalanmasından önce üzerlerinin aranmasına ilişkin başka bir adli arama kararı ya da yazılı adli arama emri olup olmadığının araştırılıp varsa temini ile dosyaya eklenmesi,

c) Üst aramalarına ilişkin adli arama kararı ya da yazılı emir bulunmaması halinde, yapılan arama ve bunun sonucu elde edilen delillerin hukuka aykırı olup Anayasanın 38/6, CMK 206/2 - a, 217/2 ve 230/1 - b maddelerine aykırılık oluşturup hükme esas alınamayacağı,

Hususları da dikkate alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulması, Kanuna aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan hükümlerin BOZULMASINA,” .

Yüksek Yargıtay dairesince bozulmasına karar verilmekle, dosyasının yeniden başlayan yargılamasında

Yerel mahkeme 26.04.2016 tarihli celsede “bozma ilamına uyulmasına oy birliği ile karar verilerek” yargılamaya devamla sanıkların üzerlerinin aranmasından önce alınmış bir arama kararı olup olmadığı araştırılıyor. Bir arama kararının veya yazılı arama izninin olmadığı tespit ediliyor.

28.09.2016 tarihli oturumda yeni atanan mahkeme heyeti her iki sanık aleyhine kullanmak amacı dışında uyuşturucu nitelikli madde bulundurmak suçlamasından TCK 188/3, 62 maddeleri uygulanmak suretiyle önceki gibi 8 yıl 4 ay hapis cezası ve 1.000,00. - TL adli para cezası ile sanıkların cezalandırılmalarına karar vermiştir.

Bu ikinci mahkumiyet hükmünün de sanıklar müdafiilerince temyiz edilmesi üzerine temyiz incelemesini yapan Yüksek Yargıtay 20. Ceza Dairesi itirazımıza konu kararı ile aşağıdaki şekilde karar vermiştir. “12.10.2014 tarihli olay tutanağının içeriğine göre; hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı soruşturma yürütülen …‘nın yakalandığında ele geçen maddeyi sanıklardan aldığını belirtmesi nedeniyle, sanıkların yakalanıp “adli arama kararı” veya “yazılı arama emri” olmadan üzerleri arandığında sanık …‘nin cüzdanından bir adet uyuşturucu madde içeren hap ile bir adet plaka esrarın, sanık …‘ın ise üst aramasında sağ arka cebinden iki adet plaka esrarın ele geçirildiği anlaşılmakla; somut olayda, “Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 8. maddesinde düzenlenen arama kararı ya da emri bulunmaksızın arama yapılmasını gerektiren suç üstü halinin veya diğer hallerin bulunmadığı, suça konu uyuşturucu maddelerden bir kısmının kaba üst aramasını aşacak şekilde yapılan uygulama neticesinde sanık …`nin cüzdanının içerisinde bulunduğu, Dairemizin 21/01/2016 tarihli bozma ilamında belirtildiği üzere, sanıklara isnat olunan suçun maddi konusu olan uyuşturucu maddelerin hukuka aykırı yöntemle elde edilmesi nedeniyle suçun maddi konusu bulunmadığı ve hükme esas alınamayacağı; buna bağlı olarak suçun unsuru oluşmadığından, sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması,

Kabule göre de;

1 - Suça konu uyuşturucu maddenin miktarı ve ele geçiş şekli nazara alındığında tanık …`nın kovuşturma aşamasında doğrulamadığı kolluk beyanı dışında sanıkların uyuşturucu maddeyi ticaret amacıyla bulundurduklarına dair delil bulunmadığı, eylemlerinin bu haliyle kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçu kapsamında kaldığı gözetilmeden yazılı şekilde uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmiş olması,

2 - İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarınca alınan tanık numunenin de müsaderesine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün CMUK`nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA,”.

Dosya incelendiğinde; sanıklar hakkındaki uyuşturucu sattıklarına dair bilginin alınması ile sanıkların yakalanması arasında geçen kısa süre, arama izin veya kararı alabilmek için fiilen imkansız bir zaman dilimini ifade etmektedir. Zira yasa ve yönetmeliğimize göre arama izin veya kararının yazılı olması ve arama işleminden önce aramanın yapılacağı yerde bulunan kişiye gösterilmesi gerekmektedir. Ayrıca arama izin veya kararında arama yapılacak yer, hakkında arama yapılacak kişinin adı açık kimlik bilgisi yer almak zorundadır. Olayımızda sanıkların açık kimlik bilgileri yakalandıktan sonra belirlenmiştir. Bu nedenlerden kaynaklanabilecek sakıncaları gidermek için yasa koyucu gecikmesinde sakınca olan hal, suç üstü hali ve derhal müdahale edilmez ise sanığın kaçması veya suç delilinin yok edilmesi olasılıklarının var olduğu hallerde herhangi bir arama kararı veya izni olmaksızın da kamuya açık alanlarda şüphelenilen kişinin kaba üst aramasının yapılabileceğini ve bu suretle elde edilecek suç delilinin mahkumiyet hükmüne esas olmak üzere usule uygun şekilde elde edilmiş delil hükmünde olacağını düzenlemiştir. Mevcut düzenleme Adli ve önleme aramaları yönetmeliğinde ayrıntısı ile açıklanmıştır. Geçmişte yönetmeliğin ilgili maddelerinin yasaya aykırı olduğu iddia edilmiş, iddiayı inceleyen Danıştay 10. Dairesi 13.03.2007 tarih ve 2007/948 karar sayılı kararı ile yönetmeliğin değinilen düzenlemelerinin yasaya aykırı olmadığına karar vermiştir. İtiraz üzerine Daire kararını inceleyen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da 14.09.2012 tarih ve 2012/1117 sayılı kararında Daire kararının onanmasına karar vermiştir.

Yine Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu benzer arama işlemlerine dair incelemesinde (18.10.2016 tarih ve 2016/374 karar sayılı ve 2017 ocak ayından itibaren otuzun üzerinde benzer kararında) suçüstü halinde yukarıda anlatılan şekilde vaki arama işlemlerinin usul ve yasalara uygun olduğuna karar vermiştir. İtirazımıza konu arama işlemi şüphelenilen kişilerin evinde veya işyerinde veya herhangi bir kapalı mahalinde yapılmamıştır. Derhal müdahale edilmemesi halinde sanıkların kaçması, suç delilinin yok olması olasılıkları mevcuttur. Bu hale ve değinilen yasa, yönetmelik ve içtihatlar çerçevesinde yüksek Dairenin aksi yöndeki kabulü usul ve yasalara aykırıdır.

SONUÇ VE İSTEM: Yüksek Dairenizin itiraza konu 23.05.2017 tarih ve 2017/432 esas 2017/3254 karar sayılı ilamının CMK 308/2 - 3 maddesi kapsamında itirazımıza binaen incelenmesi ve yerel mahkeme hükmünün ONANMASINA karar verilmesi,

İtirazımızın yerinde görülmeyip reddi halinde yukarıda arz ettiğimiz itiraz nedenlerimizin bir kez de CMK 308/1 - 3 maddesi uyarınca Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunca tartışılması ve ilamın talebimiz doğrultusunda BOZULMASI için dosyanın Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdii itirazen arz ve talep olunur. “ denilerek,

Dairemizin sanık hakkındaki “2” nolu bozma kararının kaldırılması, aksi takdirde dosyanın itiraz incelenmesi için Yargıtay Ceza Genel Kurulu`na gönderilmesi istenmiştir.

C) CUMHURİYET BAŞSAVCISININ İTİRAZIYLA İLGİLİ YASA HÜKÜMLERİ:

1 - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi: (1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, resen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. (2) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir. (3) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu`na gönderir.

2 - 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 5. maddesi (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen): (1) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nda bulunan ve henüz karara bağlanmamış dosyalar hakkında da uygulanır.

D) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ:

Dairemizin itiraza konu olan kararının, itiraz yazısında ileri sürülen tüm nedenler tartışılıp değerlendirilerek verildiği ve kararda bir yanlışlık bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın itirazı yerinde görülmemiştir.

İtirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu`na gönderilmesine karar vermek gerekmektedir.

E) KARAR:Açıklanan nedenlerle;

1 - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın itirazının yerinde görülmediğine,

2 - 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinin 2. fıkrası uyarınca itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu`na GÖNDERİLMESİNE, oy birliği ile, 12/09/2017 tarihinde karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/10119 Karar : 2017/6607 Tarih : 12.09.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

UYAP ortamında yapılan araştırmada sanık adına başka dosya kaydının çıkmaması nedeniyle tebliğnamedeki bozma görüşüne iştirak edilmemiştir.

Kısa süreli hapis cezası adli para cezasına çevrilirken uygulanan kanun maddesi gösterilmemiş ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir nitelikte maddi hata kabul edilerek bozma yapılmamıştır.

Ceza Muhakemesinin amacı; sosyal düzenin korunması ile kişilerin hak ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge kurulması suretiyle hukuken geçerli kanıtlarla hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.

Ceza Muhakemesi hukukumuz delil serbestliği`` ilkesini benimsemiş, delilleri değerlendirmede de hakime tam bir serbestlik tanınmıştır. Delillerin hukuka uygun yöntemlerle toplanması zorunludur.

Delillerin bir ya da bir kaçının hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmesi hukuka uygun yöntemle elde edilen diğer delillerin yok sayılmasını gerektirecek midir?

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde sunulan kanıtların kabul edilebilir olup olmadığına karar verme usulünü gösteren ve hangi kanıtların kabul edilebilir olduğunu, hangilerinin kabul edilemez olduğunu belirleyen bir kural olmadığı gibi,

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de “ İç hukukta yeterli hukuki temeli bulunmadan veya hukuka aykırı vasıtalar kullanılarak elde edilmiş materyallerin yargılamada kanıt olarak kullanılması kural olarak, başvurucuya gerekli usulü güvencelerin sağlanmış olması ve materyelin baskı, zorlama ve tuzak gibi yargılamayı lekeleyebilecek nitelikli ve kaynaklı olmaması şartıyla, sözleşmenin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki adil yargılanma standartlarına aykırılık oluşturmaz ” ( Chalkley/ Birleşik Krallık [kk] B..No: 6383/100, 26.09.2002)

Bir delilin, diğer yan delillerle desteklenmemiş olması, mutlak suretle adil yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturmaz.

Mahkemece hükme esas alınan bir delilin çok kuvvetli olması ve güvenilirliği konusunda herhangi bir risk bulunmaması, destekleyici delillere olan ihtiyacın yoğunluğunu azaltır. Buna karşılık gücü ve güvenilirliği konusunda birtakım şüpheler bulunan bir delilin, suçun sübutu konusunda ulaşılan vicdani kanaat bakımından belirleyici olması halinde, bu durum hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturabilir ” (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542 04.11.2014) şeklinde kararlar vermiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 230. madde 1. fıkra (b) bendinde mahkumiyet hükmünün gerekçesinde dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen deliller ayrıca ve açıkça` gösterilir. denilmek suretiyle hukuka uygun yöntemlerle elde edilen diğer delillerin geçerliliğini koruyacağı benimsenmiştir.

Temyiz davasına konu olayda her ne kadar 24/06/2011 tarihlerinde yapılan aramada CMK`nın 119/4. maddesi uyarınca o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi hazır bulundurulmamış ise de; sanığın arama işleminin içeriğine herhangi bir itirazının bulunmaması, mahkeme huzurundaki beyanı ve hükmün münhasıran arama sonucu elde edilen delile dayanmaması karşısında suçun sübutuna ilişkin yerel mahkeme kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Yükletilen suçun sanık tarafından işlendiğinin kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanun `da öngörülen suç tipine uyduğu,

Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,

Anlaşıldığından, sanığın temyiz nedenleri yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 12/09/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/13421 Karar : 2017/6536 Tarih : 11.09.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Anayasanın 141, CMK’nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının sanıkları, mağdurları, Cumhuriyet Savcısını ve herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine imkan verecek biçimde olması gerekir.

Yargıtay’ın gerekçelerde tutarlılık denetimini yapabilmesi için; kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ile mağdur ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan vicdani kanı sonucunda sanığın hangi fiillerinin suç sayıldığı açıklandıktan sonra kabul edilen bu fiillerin hukuki nitelendirilmesinin yapılması, cezada artırım ve indirim gerektiren nedenlerin kanuni bağlamda tartışılması gerekirken, açıklanan bu hususlara uyulmayarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına atıf yapılarak gerekçesiz hüküm kurulması,

Kabule göre ise;

1- 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile TCK’nın 75. maddesinde yapılan değişiklik sonucu 1163 sayılı Kanun`un Ek 2/2. maddesinde öngörülen suçun önödeme kapsamına alınması nedeniyle yeniden değerlendirme yapılması zorunluluğu,

2-1163 sayılı Kanun’un Ek 2. maddesinde yer alan “Bu madde öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezalar paraya tahvil edilemez” hükmünün 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırıldığı ve 5237 sayılı TCK’nın 5. maddesinde yer alan “Bu Kanun’un genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.” düzenlemesi uyarınca; 01.01.2009 tarihinden itibaren özel kanunların TCK’nın genel hükümlerine aykırı hükümlerinin uygulanamayacağı cihetle, daha önce hapis cezasına mahkum edilmeyen sanık hakkında hükmolunan 25 gün hapis cezasının, TCK’nın 50/3. maddesinde düzenlenen “Daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olmak koşuluyla mahkum olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkum olduğu bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir” hükmü uyarınca TCK`nın 50/1. maddesindeki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş ve sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak sair yönleri incelenmeyen HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 11/09/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/11156 Karar : 2017/6063 Tarih : 13.07.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

Katılan … vekilinin temyiz isteminin sanık … hakkında verilen beraat hükmüne yönelik olduğu kabul edilerek yapılan temyiz incelemesinde;

Erciş Asliye Ceza Mahkemesi’nin 22/05/2009 gün ve 2009/48 Esas, 2009/277 Karar sayılı hükmünün Dairemizce 08/05/2013 tarihli karar ile bozulduğu, bozma kararı üzerine yerel mahkemece verilen 23/01/2014 tarih, 2013/704 E., 2014/108 K. sayılı hükmün direnme niteliğinde olmayıp eylemli uyma niteliğinde olduğu kabul edilmiş olup;

Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olmasının Anayasa’nın 141/3, 5271 sayılı CMK.nun 34, 230 ve 289/g maddelerinin amir hükmü olduğu dikkate alınarak; iddia, savunma, sanıkların lehinde ve aleyhindeki delillerin tartışılması, sübutu kabul edilen veya edilmeyen eylemlerin belirlenerek sanığa yüklenen suçun yasal öğelerinin gösterilmesi gerektiği gözetilmeden ve;

Sanık …’in, suç tarihinde diğer sanık ile aynı araçta birlikte şoför olarak çalışıyor olması, aşamalardaki savunmalarında akaryakıtı …’dan kendisinin aldığını belirtmesi karşısında, sanığın beyanlarına hangi gerekçe ile itibar edilmediği açıklanmadan yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi,

Yasaya aykırı, katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13/07/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5281 Karar : 2017/2596 Tarih : 7.07.2017

  • CMK 230. Madde

  • Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar

Hükümlü … hakkında maktul …’i yönelik 765 sayılı TCK’nun 448, 49, 51/1, 59/2, 81/1, 31, 33. maddeleri gereğince kurulup, Yargıtay 1. Ceza Dairesince onanmak suretiyle 04.04.2001 tarihinde kesinleşen hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi uyarınca yapılan uyarlama sonucu kurulan hükümde; bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmediğinden hükümlünün yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1-) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 04.03.2003 gün ve 24-20, 15.07.2008 gün ve 2008/1-50 esas, 2008/199 karar, 19.06.2007 tarih ve 2007/1-122 esas, 2007/153 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere, hükümlü … hakkındaki uyarlama yargılamasının duruşma açılarak hükümlüye müdafii tayin edilmesi ve hükümlünün savunmasının alınmasından sonra, 765 sayılı Yasa ile 5237 sayılı Yasanın tüm sonuçlarıyla beraber bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeyerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-) Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/06/2008 tarih 2008/1-89-158 sayılı kararında açıklandığı üzere uyarlama yargılaması sonucu kurulacak mahkumiyet hükmünün gerekçesinde, 5271 sayılı Yargılama Yasası’nın 230. maddesine uygun olarak, suç oluşturduğu kabul edilen eylemlerin gösterilmesi ve bunun nitelendirilmesinin yapılması gerektiği gözetilmeksizin, Anayasa’nın 141, 5271 sayılı CMK’nun 34. ve 230. maddelerine aykırı olarak hükmün gerekçesiz bırakılması,

Bozmayı gerektirmiş olup, hükümlünün temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünceye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, 07/07/2017 gününde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS