0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tutuklama Nedenleri

CMK Madde 100

Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

  1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

  2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

  1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),

  2. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80)

  3. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

  4. Kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent b, e ve f) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),

  5. İşkence (madde 94, 95)

  6. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),

  7. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),

  8. Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),

  9. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

  10. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

  11. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),

  12. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.

d) 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.

e) 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

f) 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.

g) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinde sayılan suçlar.

h) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlar.

i) (Ek:12/5/2022-7406/9 md.) Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu.

j) (Ek:12/5/2022-7406/9 md.) Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu.

(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.


Makaleler:


CMK Madde 100 Gerekçesi

Tasarı, adlî kontrol kurumunu kabul etmiş bulunması nedeniyle, tutuklama tedbirini bütünü ile yeniden ele almış ve konuya 100 ilâ 108 inci maddeleri kapsayan bağımsız bir bölüm ayırmış, mevzuatımızda yeni hükümler getirmiştir. Tasarıya göre tutuklama, artık istisnaî niteliktedir ve önce düşünülmesi gerekli husus, adlî kontrolün uygulanmasının gerekip gerekmediğidir.

Tutuklamanın neden ve koşullarını gösteren bu madde, birinci fıkrasında önceliğin adlî kontrole verilmesi gerektiğini ve tutuklamanın istisna oluşturduğunu vurgulamaktadır. Maddeye göre tutuklamanın birarada bulunması gereken iki temel koşulu şunlardır:

1.a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa. b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

2.Şüpheli veya sanığın suçluluğu ve maddenin içerdiği (1) ilâ (9) numaralı bentlerde gösterilen nedenlerin varlığı hususunda kuvvetli belirtilerin saptanmış bulunmasıdır.

Maddenin (1) ilâ (9) numaralı bentlerinde yer almış bulunan nedenler, 1412 sayılı Kanuna göre daha kapsamlıdır ve çağdaş Batı kanunları tarafından kabul edilmişlerdir. Bu nedenleri, Fransız Ceza Usul Kanunu 15/6/2000 tarihli değişiklikler daha da belirgin hâle getirmiştir. Genel bir tasnife tâbi tutulacak olursa, maddenin içerdiği nedenlerin şüpheli veya sanığın kaçmalarını veya delillerin karartılmasını önlemeye, kamu düzenini korumaya, şüpheli ve sanıkları korumaya, suçlara son vermeye, suçun yinelenmesini engellemeye yönelik oldukları görülecektir. Bu genel maksat çerçevesi içerisinde olmak üzere, suçun ağırlığının, işlendiği koşulların ve zararın çok ağır olmasının kamu düzenini ısrarlı ve istisnaî biçimde düzensizliğe uğratması karşısında, düzeni iade zorunluluğunu sağlamak amacı ile tutuklama kararı verilebileceği kabul edilmiştir.

1412 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinde yer alan tutuklama nedenleri dışında maddede, şüpheli ve sanığın saklanması, kamu düzeninin suçun neden olduğu ve olabileceği ağır zararlardan korunması, şüpheli veya sanığın kendilerine karşı gelişebilecek hukuka aykırı tepkilerden korunması, suça son verilmesi, suçun yinelenmesine engel olunması biçiminde belirtilen nedenler tutuklama nedeni olarak gösterilmiştir. Buna karşılık 1412 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan karine, sırf karineye dayanarak kişi özgürlüğünün kısıtlanmaması gerektiği düşünülerek maddeye alınmamıştır.

(5353 sk. değ.)Yapılan değişiklikle, hapis cezasını gerektiren suçlarda, cezanın üst sınırı bir yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemeyeceği hükme bağlanmıştır.


CMK 100 (Tutuklama Nedenleri) Emsal Yargılama Kararları


Ceza Genel Kurulu 2021/298 E. , 2022/791 K.

  • CMK 100
  • Tutuklama şartları oluşsa bile tutuklama kararı verip vermemek hakimin takdirindedir.

Tutuklama, şüpheli veya sanığın kaçmasını ya da delillerin karartılmasını yahut tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı kurulmasını önlemek amacıyla başvurulan bir koruma tedbiridir. Tutuklama kararı verilebilmesi için, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunmalı, bir tutuklama nedeni olmalı, ölçülülük ilkesine uyulmalı, tutuklama yasağı bulunmamalı, sanığa güvence belgesi verilmemiş olmalı, muhakeme şartı gerçekleşmeli, muhakeme ehliyeti bulunmalıdır. Hâkim veya mahkeme, kanunda yazılı tutuklama nedenleri bulunsa dahi tutuklama kararı vermek zorunda değildir.

Görüldüğü gibi CMK’da tutuklamada zorunluluk yerine hâkimin takdirine dayanan bir sistem getirilmiştir. Bunun sonucu olarak CMK’nın 100. maddesinde sayılan bütün koşulların varlığı hâlinde bile tutuklama kararı verilip verilmemesi hâkimin takdirindedir. İşlenen suçun maddenin 3. fıkrasında sayılan katalog suçlardan olması da bunun istisnasını oluşturmayıp, bu durumda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı da söz konusu ise tutuklama nedeninin gerçekleştiği kabul edilebilecektir.

Tutuklama konusunda zorunluluk sistemi getirmeyip hâkime somut olaya göre koşulları değerlendirme ve tutuklamaya karar verip vermeme konusunda takdir hakkı tanıyan yasa koyucu CMK’nın 100/4. fıkrası kapsamda ise tutuklama yasağı getirmiş bulunmaktadır.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/2232 Karar: 2014/13556 Tarih: 03.06.2014

  • CMK 100. Madde

  • Tutuklama Nedenleri

Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Karar: Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Tazminat istemine dayanak olan Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/51 Esas - 2010/309 Karar sayılı ceza dava dosyası kapsamında, davacının kasten öldürme ve kasten yaralama suçlarından yakalanarak tutuklandığı, hakkında 11.02.2010 tarihli iddianame ile TCK’nın gereğince kasten öldürme ve kasten yaralama suçlarından kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda davacının kasten öldürme suçu nedeniyle beraatine hükmedildiği, kasten yaralama eylemleri hakkında düşme ve CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği, davacı yönünden tazminat davasına dayanak teşkil eden ceza dava dosyasında yapılan yargılama sonucu verilip kesinleşen beraat kararı ile birlikte, beraatle sonuçlanmış suça ilişkin olarak yapılmış olan tutuklamanın haksız hale geldiğinin ve CMK’nın 100/4. maddesi uyarınca tutuklama yasağı bulunan kasten yaralama suçlarından tutuklandığının anlaşılması nedeniyle koruma tedbirleri nedeniyle tazminat verilmesine ilişkin 5271 sayılı CMK’nın 141/1-a ve devamı maddelerinde belirtilen şartların davacı yönünden gerçekleştiği gözetilip, uğranıldığı iddia olunan maddi ve manevi zararla ilgili makul bir tazminata hükmedilmesi yerine yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince, isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 03.06.2014 tarihinde oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/20114 Karar: 2012/12183 Tarih: 15.05.2012

  • CMK 100. Madde

  • Tutuklama Nedenleri

Davacı en kısa sürede hâkim huzuruna çıkarılmaması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 141 vd. maddeleri uyarınca 2.000 TL. tazminatın, davalı hazineden tahsilini talep etmiş, yargılama yapan İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesince, tazminat istemine konu ceza davasının derdest olup, henüz sonuçlanmadığı, tutuklulukta geçirdiği sürelerin TCK’nın 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubunun söz konusu olabileceği, derdest davalarda koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açılamayacağı gerekçeleriyle, tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

Mahkemece, henüz dava açma koşullarının oluşmadığı dolayısıyla derdest davalarda, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açılamayacağı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiş bulunduğundan, öncelikle derdest davalarda, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açılıp açılmayacağı konusu değerlendirilmiştir.

5271 sayılı tazminat istemenin koşullan başlığını taşıyan 142. maddesinde; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde” bulunulabileceği hükme bağlanmış, 466 sayılı Kanun’un 2. maddesinde ise; “zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde,” uğranılan zararın tazmininin istenebileceği belirtilmiştir. 466 sayılı Kanundaki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesinden itibaren dava açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu şekilde sürdürülmüştür.

Ancak;

5271 sayılı CMK’nın; “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.

Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî haklan hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, yada hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir.

Ancak asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl davada verilecek kararlan etkileyici talepler yönünden mutlaka davanın esasıyla ilgili verilen karar veya hükmün kesinleşmesi zorunludur. Örneğin, Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklannda kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, yine mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılanlar hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen karamı kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunmaktadır. Zira, davacının tazminat isteme hakkı bu hallerde verilen karar veya hükmün kesişleşmesiyle doğmaktadır.

Bu kapsamda somut olay incelendiğinde, davacı en kısa sürede hakim huzuruna çıkarılmadığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunmuştur. Bu talep konusunda bir karar verilebilmesi için, yapılacak araştırma yakalanan sanığın hangi sürede hakim huzuruna çıkarıldığını saptamaktan ibaret olup, talebin dava sonucuyla veya verilecek hükümle bir ilgisi bulunmamaktadır. Gözaltında veya tutuklulukta geçen sürelerin, sanığın mahkumiyeti halinde bu cezasından mahsubu imkanının bulunması da ulaşılan bu sonucu değiştirmeyecektir. Hal böyle iken, davanın esasıyla ilgili henüz hüküm verilmediği ve derdest davalarda koruma tedbirlerine dayalı olarak dava açılamayacağına ilişkin gerekçenin yasal bir dayanağı bulunmadığı gibi mahkemenin bu yöndeki değerlendirmesi de isabetsizdir.

Davacının en kısa sürede hakim huzuruna çıkarılmaması nedeniyle tazminat istemin de bulunması halinde asıl davanın derdest olmasının dava açmasına engel oluşturmayacağı saptandıktan sonra talebiyle ilgi yapılan değerlendirmede;

5271 sayılı CMK’nın 5353 sayılı Kanun ile değişik 94. maddesinde, “Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç 24 saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır.” hükmüne yer verilmiş, maddenin uygulanma koşullan ise gerekçesinde; “Gıyabi tutuklamaya yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak, soruşturma veya kovuşturmanın yapıldığı yer dışında bulunan ve hakkında yakalama emri düzenlenmiş bulunan şüpheli veya sanığın yakalanması halinde, aslolan, en geç yirmidört saat içinde yakalama emrini düzenlemiş bulunan hâkim veya mahkeme önüne çıkarılmasıdır. Ancak bu süre içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkanlamayan kişi bakımından bir hâkim güvencesi getirilmiş bulunmaktadır. Böylece kişi, en yakın sulh ceza hâkimi huzuruna çıkarılacaktır. Sulh ceza hâkimi, öncelikle, yakalama emrinin geri alınıp alınmadığını, ayrıca huzuruna getirilen kişinin yakalama emrinde belirtilen kişi olup olmadığını araştıracaktır. Yine, örneğin, yakalama emrini düzenleyen hâkim veya mahkeme, bu emrin ekinde, şüpheli veya sanığa yöneltilmek üzere bazı sorular sorulup cevabı alındıktan sonra serbest bırakılmasını isteyebilir. Bütün bu durumlarda, soruşturulduğu veya kovuşturulduğu yer dışında yakalanan kişinin gereksiz yere mağdur edilmesi önlenmiş olacaktır. Yakalama emri geri alınmışsa, yakalanan kişi yakalama emrinde belirtilen kişi değilse ya da somut durumda bu kişinin yetkili hâkim veya mahkemeye gönderilmesine gerek bulunmamakta ise, sulh ceza hâkimi kişiyi serbest bırakacaktır. Buna karşılık yakalanan kişinin yetkili hâkim veya mahkemeye gönderilmesi gerekmekte ise, gönderme işlemi de hâkim güvencesinde ve onun kararıyla olacaktır. Bu durumda hâkim, sevk tutuklaması kararı verecektir. Kararda, kişinin gönderileceği hâkim veya mahkeme ile ne zamana kadar götürülmesi gerektiği hususu belirtilecektir.” şeklinde açıklanmıştır. Maddenin Adalet Komisyonunda görüşülmesi sırasında, “…mahkemeye gönderilmek üzere tutuklanır.” cümlesine açıklık getirilmesi için “mahkemeye” ibaresinden sonra gelmek üzere “en kısa zamanda” ibaresi eklenmiş bu şekilde maddenin uygulanmasına açıklık getirilmiş ve olası hak ihlallerinin de asgariye indirilmesi amaçlanmıştır.

İç hukuktaki diğer pozitif hukuk normları incelendiğinde; Anayasa’nın 19. maddesinde ve hürriyeti kısıtlamanın çok sıkı koşullara bağlandığı, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişilerin kısa sürede durumları hakkında bir karar verilmesini ve serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvuru haklarının bulunduğu ve yine bu esaslar dışında bir işleme uğrayan kişilerin uğradıkları zararların devletçe ödeneceği hükme bağlanmış, Anayasa’nın 90/son hükmü uyarınca, iç hukuka göre uygulama önceliğine sahip bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3. maddesinde de, “yakalanan veya tutuklu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.” hükümlerine yer verilmiştir.

Davacının hukuki durumu bu kapsamda değerlendirildiğinde;

Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının 29/05/2000 gün ve 3627-2177-78 sayılı iddianamesi ile davacı M. Y. hakkında ceza evinden firara eksik teşebbüs suçundan 765 sayılı TCK’nın 299/3,, 61/1,, 31, 33. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle Gebze Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Gebze Ağır Ceza Mahkemesince sanık hakkında 18/10/2007 gün ve 2000/115 sayı ile yakalama müzekkeresi düzenlendiği, davacının bu yakalama kararına istinaden İstanbul Kadıköy Kaymakamlığı İlçe Emniyet Müdürlüğü İskele Polis merkezi Amirliği görevlilerince 28.10.2007 tarihinde yakalandığı, yirmidört saatlik bir zaman dilimi içinde Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığınca, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edildiği, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince sanık hakkında CMK’nın 94. maddesi uyarınca tutuklanma talebinde bulunulduğundan bahisle gereğinin Sulh Ceza Mahkemesince yerine getirilmesi için 29.10.2007 gün ve 1210 sayılı ek karar ile sanık ve evrakının Kadıköy 3. Sulh Ceza Mahkemesine gönderildiği, Kadıköy 3. Sulh Ceza Mahkemesince 29.10.2007 gün ve 2007/1887 Değişik iş sayı ile davacının açık kimliği saptanıp, CMK’nın 147. maddesindeki hakları hatırlatılıp, müdafii huzurunda beyanı alındıktan sonra, sanık hakkında CMK’nın 94. maddesi uyarınca ( yol tutuklaması ) tutuklanmasına, hakkında tutuklama müzekkeresi düzenlenmesine ve Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla tutuklandığının yakınlarına bildirilmesine karar verildiği, 29/10/2007 tarihli tutuklama müzekkeresine istinaden aynı gün Ümraniye ceza evine konulan davacının ( sanık ) 08/11/2007 günü saat 16:45’de yargılandığı Gebze Ağır Ceza Mahkemesine getirilerek hakim önüne çıkarıldığı, Ağır Ceza Mahkemesince 147 vd. maddeleri uyarınca haklan hatırlatılıp, savunması alındıktan sonra, sanığın CMK’nın 100. maddesi uyarınca tutuklanmasına yer olmadığına, 98, 199. maddeleri uyanınca hakkındaki yakalama müzekkeresinin kaldırılmasına ve sanığın tahliyesine karar verilmek suretiyle duruşmanın önceden talik edilen 27.12.2007 günü saat 09:00’a bırakıldığı anlaşılmaktadır.

Kadıköy-Gebze arası bir saatlik mesafe olup, davacının aynı gün Gebze Ağır Ceza mahkemesine gönderilmesi mümkündür, bir an için aynı gün gönderilmesinin mümkün olmadığı kabul edildiği takdirde dahi en geç bir sonraki gün Gebze Ağır Ceza Mahkemesine gönderilebilirdi, diğer yönden yargının yaygın olarak kullandığı Ulusal Yargı Ağı üzerinden de görüntülü olarak sorgusu yapılabilir, yargılamayı yapan ceza mahkemesince tutuklanır veya serbest bırakılabilirdi. Bu açık yasal düzenlemeler ve yasadaki emredici hükümlere rağmen gerektirici hiçbir neden bulunmamasına karşın sanık 12 gün ceza evinde tutulmuştur, bu 12 günlük süreyi bırakınız en kısa süre olarak, makul süre olarak dahi kabule imkan bulunmamaktadır. Tüm bu nedenlerle makul bir tazminata hükmedilmesi yerine, derdest davalarda koruma tedbirleri nedeniyle tazminat isteminde bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazla bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyanınca isteme uygun olarak BOZULMASINA, 15.05.2012 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/6275 Karar : 2017/1454 Tarih : 26.04.2017

  • CMK 100. madde

  • Tutuklama Nedenleri

6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna muhalefet suçundan İzmir/Buca Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan …’nın, firar ettiği gerekçesiyle, Açık Ceza İnfaz Kurumuna Ayrılma Yönetmeliğinin 12/1-b maddesi gereğince kapalı ceza infaz kurumuna iadesine dair anılan Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 05/04/2016 tarihli ve 2016/726 sayılı Kararının onanması talebinin, hükümlü hakkındaki infaza konu ilâmın adli para cezasına ilişkin olduğu, hapse çevrili adli para cezalarının infazının doğrudan açık ceza infaz kurumunda infaz edildiğinden bahisle reddine ilişkin İzmir 1. İnfaz Hâkimliğinin 15/04/2016 tarihli ve 2016/2422 Esas, 2016/2476 sayılı Kararına yönelik itirazın reddine dair İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 03/05/2016 tarihli ve 2016/908 değişik iş sayılı Kararı ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre hükümlünün, ruhsatsız ateşli silah ve mermileri satın alma veya taşıma suçundan İzmir 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/238 Esas ve 2011/44 Karar sayılı ilamı ile verilen adli para cezasından çevrili hapis cezasını infaz etmekte olduğu, açık ceza infaz kurumunda bulunduğu sırada firar etmesi nedeniyle kapalı ceza infaz kurumuna iade kararı verilerek infaz hakimliğinin onayına sunulması üzerine, İzmir 1. İnfaz Hâkimliğince hükümlünün doğrudan açık ceza infaz kurumuna gönderildiği cihetle kapalı ceza infaz kurumuna iade edilemeyeceği gerekçesiyle talebin reddine dair karar verilmiş ise de;

5275 sayılı Kanunun 14/4. maddesinde “Açık ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerden kınamadan başka bir disiplin cezası alanlar ve hükümlü oldukları suçtan başka bir fiilden dolayı haklarında tutuklama kararı (İptal ibare: Anayasa Mah. 09.04.2014 tarih ve 2014/26 E. ve 2014/78 K.) (…) olanlar ile yaş, sağlık durumu, bedensel veya zihinsel yetenekleri bakımından çalışma koşullarına uyum sağlayamayacakları saptananlar, kurum yönetim kurulunun kararı ile kapalı ceza infaz kurumlarına geri gönderilirler. Bu karar, infaz hâkiminin onayına sunulur.” şeklinde düzenlemeye yer verildiği, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliğinin Kapalıya iade başlıklı 12. maddesinde “a) Haklarında 5271 sayılı Kanunun 100’üncü maddesine göre tutuklama kararı verilenler,

b) Firar edenler,

c) Kınamadan başka disiplin cezası alanlar,

ç) 5’inci madde gereğince doğrudan açık kurumlara gönderilenler hariç olmak üzere; yaş, sağlık durumu, bedensel veya zihinsel yetenekleri bakımından çalışma koşullarına uyum sağlayamayacakları tespit edilenler,

d) İş temin edildiği halde çalışmayanlar veya iş düzenine uyum sağlayamayanlar,

e) Kapalı kuruma dönmek isteyenler,

f) Haklarında üst sınırı yedi yıldan az olmayan başka bir suçtan soruşturma veya kovuşturması devam etmekte olanlar ile üst sınırı yedi yıldan az olmayan bir suçtan henüz kesinleşmemiş mahkûmiyet kararı bulunanlar,

Kurum yönetim kurulu kararı ile kapalı kurumlara iade edilir ve bu karar derhâl infaz hâkimliğinin onayına sunulur.” şeklinde hükme yer verildiği, anılan yönetmeliğin 12. madde düzenlemesinde “yaş, sağlık durumu, bedensel veya zihinsel yetenekleri bakımından çalışma koşullarına uyum sağlayamayacakları tespit edilen hükümlüler” dışında infazın doğrudan açık ceza infaz kurumunda yapılması yönünden herhangi bir ayrım yapılmadığı, 5275 sayılı Kanunun 14/4. maddesinde de kapalıya iade kurumunda doğrudan açık ceza infaz kurumuna gönderilen hükümlüler yönünden ayrıma gidilmediği, her ne kadar firar eden hükümlülerin kapalı ceza infaz kurumuna iade edileceği yönünde anılan Kanun hükmünde düzenleme öngörülmediği düşünülebilirse de, firar eyleminin 5275 sayıl Kanunun 44. maddesinde hücre disiplin cezasını gerektirir eylem olarak düzenlendiği, açık ceza infaz kurumunda cezasını infaz etmekte iken firar eden hükümlünün kapalı kurumdan açık ceza infaz kurumlarına nakledilen ya da doğrudan açık ceza infaz kurumlarına gönderilen hükümlü statüsünde bulunmasının kapalı ceza infaz kurumuna iadesi yönünden farklılık arz etmeyeceği, aksi yorumun kanun koyucunun öngörmediği bir ayrımın yorum yoluyla vazedilmesi sonucunu doğuracağı, firar gibi bir eylemi gerçekleştiren hükümlünün infazının bizatihi risk içerdiği, daha sıkı infaz koşullarını haiz infaz kurumunda cezasına infaz edilmesinin infaz hukukunun amacı ve ruhuna uygun düşeceği cihetle, somut olayda açık ceza infaz kurumunda cezasını infaz etmekte iken firar eden hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna iadesi kararının onaylanması gerektiği gözetilmeksizin itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan Kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14/11/2016 gün ve 94660652-105-35-8367-2016-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü;

TÜRK MİLLETİ ADINA

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106/3 maddesindeki “ (Değişik fıkra:18.06.2014 - 6545 s.K./81.mad) Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün, hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir”,

Aynı Kanunun 14/4. maddesindeki; “Açık ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerden kınamadan başka bir disiplin cezası alanlar kurum yönetim kurulunun kararı ile kapalı ceza infaz kurumlarına geri gönderilirler”,

Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliğinin 8. maddesindeki; “(1) Kapalı kurumlarda bulunan hükümlülerden; a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olanlar, b) Haklarında ikinci defa tekerrür hükümleri uygulananlar, c) Haklarında iyi hâl kararı verilse bile, 5275 sayılı Kanunun 44’üncü maddesinde sayılan eylemlerden dolayı toplam üç kez hücreye koyma cezası alanlar, ç) Terör ve örgütlü suçlardan hükümlü olup, 6’ncı maddenin ikinci fıkrasının (c) ve (ç) bentleri dışında kalanlar, d) Koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle kalan cezası infaz edilmekte olanlar, e) Eğitimevleri hariç kapalı veya açık kurumlardan firar edenler, açık kurumlara ayrılamaz.”

Aynı Yönetmeliğin “Kapalıya iade” başlıklı 12/1. maddesindeki; (1) Açık kurumlarda cezası infaz edilmekte olan hükümlülerden;

a) Haklarında 5271 sayılı Kanunun 100 üncü maddesine göre tutuklama kararı verilenler,

b) Firar edenler,

c) Kınamadan başka bir disiplin cezası alıp disiplin cezası kesinleşenler,

ç) Bu Yönetmeliğin 5 inci maddesi gereğince doğrudan açık kurumlara gönderilenler hariç olmak üzere; yaş, sağlık durumu, bedensel veya zihinsel yetenekleri bakımından çalışma koşullarına uyum sağlayamayacakları tespit edilenler,

d) İş temin edildiği halde çalışmayanlar veya iş düzenine uyum sağlayamayanlar,

kurum yönetim kurulu kararı ile kapalı kurumlara iade edilir ve bu karar derhâl infaz hâkimliğinin onayına sunulur. Kurum düzeni veya kişi güvenliğinin tehlike

altında olması halinde asayiş ve düzeni sağlamak için hükümlünün disiplin cezasının kesinleşmesi beklenmeden tedbiren kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine kurum yönetim kurulu tarafından karar verilebilir.

(2) İnfaz edilen cezası dışında başka bir suçtan haklarında mahkûmiyet kararı verilenlerin cezaları toplandıktan sonra koşullu salıverilmelerine bu Yönetmeliğin 6’ncı maddesinde belirtilen sürelerden daha fazla kaldığı tespit edilenler ile şartları tutmadığı halde açık kuruma ayrıldığı anlaşılanlar, kurum yönetim kurulu kararı ile kapalı kuruma iade edilir.

(3) Açık kurumun bulunduğu yerde kapalı kurum bulunmaması halinde hükümlü, o il sınırları içerisindeki kapalı kuruma Bakanlıktan izin alınmadan gönderilir.

Şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; gerek 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 14/4. maddesinde gerekse Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliğinin 12/1-b maddesinde özellikle vurgulanan “İade Edilir” sözcüğünün “kapalı ceza infaz kurumundan, açık ceza infaz kurumuna ayrılanları kapsamına alan bir sözcük olarak kabulünün mümkün olduğu, söz konusu maddelerin ödenmeyen adli cezasından çevrilmiş hapis cezasına hükümlü olan ve yasa gereği infazına doğrudan doğruya açık ceza infaz kurumunda başlayanları da kapsadığına dair herhangi bir açıklamanın bulunmadığı, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliğinin 8. maddesinin kapalı kurumlarda cezasını infaz etmekte olan hükümlülerle ilgili bir düzenleme olduğu, ceza hukukunda; sanık aleyhine kıyasın yasak olmasının kanunilik ilkesinin doğal sonucu olduğu gibi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 2. maddesinin 3. fıkrasında “Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz.” şeklinde ki düzenlemenin, bir anlamda hükümlünün durumunu ağırlaştırdığı konusunda kuşku bulunmadığından ceza hükmü olarak da kabul edilebilecek olan disiplin cezaları için de geçerli olacağının kabulü gerektiği anlaşılmakla;

Somut olayımızda kesinleşen ve ödenmeyen adli para cezasının hapis cezasına dönüştürülmesinden sonra doğrudan doğruya açık ceza infaz kurumunda cezasını infaz etmekte iken firar eden hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna gönderilebileceğine dair mevzuatta açık bir hüküm bulunmadığından;

Dosya kapsamına göre İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 03/05/2016 tarihli ve 2016/908 değişik iş sayılı Kararında isabetsizlik görülmediğinden, bu karara ilişkin Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün KANUN YARARINA BOZMA talebinin CMK’nun 309. maddesi gereğince REDDİNE, dosyanın mahkemesine

gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26/04/2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/25192 Karar : 2013/21865 Tarih : 7.11.2013

  • CMK 100. Madde

  • Tutuklama Nedenleri

Dosya kapsamına göre, 5275 sayılı Kanun`un 105/A maddesinde “(7) Hükümlü hakkında;

a) İşlediği iddia olunan başka bir suçtan dolayı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100`üncü maddesinde sayılan nedenlerle tutuklama kararı verilmesi,

b) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmaya başlanmasından önce işlediği iddia olunan ve cezasının üst sınırı yedi yıldan az olmayan bir suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturmaya devam edilmesi,

Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmaya başlandıktan sonra işlediği iddia olunan ve cezasının alt sınırı bir yıl veya daha fazla olan kasıtlı bir suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturma başlatılması hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, infaz hâkimi tarafından, hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar verilir. Hükümlü hakkında soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı veya kovuşturma sonucunda beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi veya düşme kararı verilmesi hâlinde, hükümlünün cezasının infazına denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak devam olunmasına infaz hâkimi tarafından karar verilir.” şeklindeki düzenlemeler nazara alındığında hükümlü hakkında denetimli serbestlik kararının geri alınması ile birlikte kapalı ceza infaz kurumuna iadesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK`nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması) Dairemizden istenilmiştir.

Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile muhtelif suçlardan hükümlü Burhan hakkındaki …2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.04.2013 tarih ve 2013/231 değişik iş sayılı kararın 5271 sayılı CMK.nun 309.maddesi gereğince BOZULMASINA, müteakip işlemlerin Mahkemesince yerine getirilmesine, oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS