0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

TCK Madde 73

(1) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.

(2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikayet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar.

(3) Şikayet hakkı olan birkaç kişiden birisi altı aylık süreyi geçirirse bundan dolayı diğerlerinin hakları düşmez.

(4) Kovuşturma yapılabilmesi şikayete bağlı suçlarda kanunda aksi yazılı olmadıkça suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesi davayı düşürür ve hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına engel olmaz.

(5) İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikayetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar.

(6) Kanunda aksi yazılı olmadıkça, vazgeçme onu kabul etmeyen sanığı etkilemez.

(7) Kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz.

(8) (Mülga: 6/12/2006 – 5560/45 md.)



TCK Madde 73 Gerekçesi

Tasarıdaki metin muhafaza edilmiştir. Ancak, sistematik açıdan daha doğru olduğu düşüncesiyle, Hükûmet Tasarısının 39 uncu maddesinin son fıkrasında yer alan uzlaşmaya ilişkin hüküm, bu madde metnine son fıkra olarak ilave edilmiştir.


TCK 73 Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2018/589 E. , 2020/421 K.

  • Şikayetten vazgeçmenin sonuçları
  • Şikayetten vazgeçme halinde sanık vazgeçmeyi kabul etmese bile, sanık hakkında mümkünse önce beraat kararı, beraat kararı verilmesi münkün değilse şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının düşmesi kararı verilmelidir.

Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete tabi suçlarda şikâyet hakkına sahip olan mağdur veya suçtan zarar gören aynı zamanda bu hakkından vazgeçme hakkına da sahiptir. Şikâyetten vazgeçme, şikâyet hakkı usulüne uygun olarak kullanıldıktan sonra şikâyetin geçersizliğini engellemek amacıyla yapılan bir irade açıklamasından ibarettir. Ceza Genel Kurulunun 04.05.1992 tarihli ve 112-134 sayılı kararında da açıklandığı üzere şikâyet hakkına sahip olanlar vazgeçme iradesini hiçbir duraksamaya yol açmayacak şekilde açıklamalıdır. Meşruhatlı davetiyeye rağmen duruşmaya gelmemek zımnen vazgeçme olarak kabul edilemez.

Şikâyetten vazgeçme için bir zaman sınırlaması söz konusu olup hükmün kesinleşmesine kadar bu hak kullanılabilir.

Öte yandan anılan maddenin altıncı fıkrasında kanunda aksi yazılı olmadıkça şikâyetten vazgeçilmesinin onu kabul etmeyen sanığı etkilemeyeceği düzenlemesi yer almaktadır. Vazgeçmeyi kabul edip etmeme sanığın tekelinde olan bir hak olup sanık müdafisinin bu konuda açıkça yetkilendirilmiş olması gerekmektedir. Kabul açıklaması bir şekle bağlı olmayıp yazılı bir beyanla veya duruşma sırasında şifahen yapılabileceği gibi vazgeçme iradesinin açıkça ortaya konulduğu oturumda buna itiraz edilmemesi suretiyle zımnen de gerçekleşebilir.

Diğer taraftan anılan maddenin dördüncü ve altıncı fıkrasındaki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, şikâyetten vazgeçmenin kendiliğinden hukuki sonuç doğurmayacağı, sanığın açık ya da örtülü kabulü doğrultusunda kovuşturmanın seyrinin belli olacağı anlaşılmaktadır. Öğretide vazgeçmenin geçerliliği kabul şartına bağlanarak, bir yandan şikâyetçinin masum bir kişiyi affetmiş gibi görünmesinin engellenmeye çalışıldığı, bir yandan da sanığın korunduğu görüşü yer almaktadır (Kunter/Yenisey’den akt. Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, Seçkin Yayınevi, s. 735). Zira doğrudan beraat kararı verilmesi gereken bir hâlin veya yargılama sonunda toplanan deliller doğrultusunda sanığın daha lehine olan beraat kararının çıkması mümkün olup beraat edeceğini düşünen sanık vazgeçmeyi kabul etmeyerek şikâyete konu yargılamadan aklanabilir. Dolayısıyla sanığın, açıkça beyanda bulunması veya şikâyetçinin vazgeçmesine karşı gelmemesi gibi örtülü yollardan vazgeçmeyi kabul etmesi hâlinde davanın düşmesi gerekmektedir. Lâkin vazgeçme kabul edilmemiş ise yargılamaya devam olunmalı, suçun sabit olmadığının anlaşılması hâlinde sanığın beraatına, suçun sabit olduğunun anlaşılması durumunda ise mahkûmiyet yerine davanın düşmesine karar verilmelidir. Çünkü şikâyetten vazgeçilmesiyle, kamu yararından ziyade bireyin çıkarını daha yakından ilgilendiren suçlar bakımından failin cezalandırılmasında kamu düzeni bakımından zorunluluk kalmamıştır. Kanun’un altıncı fıkrasındaki “etkilemez” ibaresini yasa koyucu sanık lehine düzenlemiş olup bunun aleyhe yorumlanamayacağı ve yargılanarak aklanma hakkı bulunan sanığın gerekirse cezalandırmayı göze aldığı sonucuna ulaşılamayacağı kabul edilmelidir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Öte yandan mağdurun yargılama aşamasında sanık hakkındaki şikâyetinden vazgeçmesi, TCK’nın 74. maddesinin altıncı fıkrasına göre kanunda aksi yazılı olmadıkça şikâyetten vazgeçmenin bunu kabul etmeyen sanığı etkilemeyeceğinin düzenlenmiş olması ve anılan Kanun hükmünün amacının yargılama sonucunda beraat etme ihtimali bulunan sanık hakkında yargılamaya devam olunarak suçun sabit olmaması hâlinde sanığın beraatına, sabit olduğunun anlaşılması durumunda ise cezalandırma zorunluluğu ortadan kalktığı için davanın düşmesine karar verilmesini gerektirmesi karşısında, her ne kadar sanık şikâyetten vazgeçmeyi kabul etmemiş ise de yargılama sonucu yukarıda belirtildiği şekilde sanığın atılı suçu işlediğinin sabit olması nedeniyle beraat etme ihtimalinin bulunmadığı, ancak TCK’nın 73. maddesinin dördüncü ve CMK’nın 223. maddesinin sekizinci fıkraları uyarınca, kovuşturma şartının ortadan kalkması ve bir düşme sebebi bulunduğundan davanın düşmesine karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile sanık hakkında mağdur …’ye yönelik hakaret suçundan kurulan hükme ilişkin Özel Daire kararının kaldırılmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta Ceza Genel Kurulunca karar verilmesi mümkün olup yargılama aşamasında her ne kadar sanık şikâyetten vazgeçmeyi kabul etmemiş ise de sanığın kovuşturulması şikâyete bağlı hakaret suçunu işlediği sabit olduğundan davanın düşmesine karar verilmiştir.


Ceza Genel Kurulu 2018/240 E. , 2020/193 K.

  • TCK 73
  • Mütemadi (kesintisiz) suçlarda şikayet süresi başlaması
  • Zincirleme suçta şikayet süresinin başlaması

5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinin birinci fıkrasında şikâyet hakkının kullanılabilmesi için altı aylık bir süre öngörülmüştür. Dava zamanaşımı süresinin başlangıcını belirleyen ve TCK’nın 66. maddesinin altıncı fıkrasında; “Zamanaşımı, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs halinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlar.” şeklinde hüküm altına alınan düzenlemeden farklı olarak 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinin ikinci fıkrası, 765 sayılı TCK’ya paralel bir şekilde bu sürenin zamanaşımı süresinin geçmemesi koşuluyla, mağdurun veya suçtan zarar görenin, fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden itibaren işlemeye başlayacağı şeklinde düzenlenmiştir.

Uyuşmazlık konusu ile ilgisi bakımından kesintisiz suçlarda şikâyet süresinin hangi andan itibaren işlemeye başlayacağına ilişkin öğretide “Kesintisiz (mütemadi) suçlar bakımından şikâyet süresinin ne zaman işleyeceği konusunda bir sorun olmadığını düşünmekteyiz. Kesintisiz suçlarda son hareketin yapıldığı tarihte suç tamamlanmış sayılacağı için şikâyet süresinin de en erken bu tarihten itibaren işleyeceğini kabul etmek gerekir.” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 15. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2019, s. 703.), “Şikâyet süresi, teşebbüste son icra hareketinin yapıldığı, kesintisiz (mütemadi) suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme (müteselsil) suçlarda son suçun işlendiği andan itibaren işlemeye başlar (CMK m.12; TCK m.66/6). Aksi takdirde, suç işlenmeye devam ederken şikâyet süresinin dolması gibi bir durum yaşanması söz konusu olabilir. Ancak, uygulamada ilk öğrenme anı esas alınmaktadır. Yargıtayın, Yasa’da açıklık bulunmadığı gerekçesiyle, ilk öğrenme anının esas alınmasına işaret eden içtihatları yerinde değildir. Çünkü böyle bir uygulama kesintisiz ve zincirleme suçun hukuki niteliğiyle bağdaşmadığı gibi; mağdurun da suç işlenmeye devam etmesine rağmen şikâyet hakkını kullanamaması sonucunu doğurur. Şikâyet süresini kesintinin meydana geldiği veya zincirin sona erdiği andan başlatmak, hukukumuzda zamanaşımı (TCK m. 66/6) ve yetkili mahkeme konularında (CMK m. 12) kabul edilen esaslara da uygun olacaktır. Şikâyet süresinin kesintisiz suçlarda kesintinin, zincirleme suçlarda son suçun işlendiği andan itibaren işlemeye başladığını söylemek, ondan önce kullanılamayacağı anlamında anlaşılmamalıdır. Hak, hareketin yapıldığının öğrenilmesiyle doğar, şikâyet süresi ise suçun sona ermesiyle başlar.” (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Baskı, Beta Yayımcılık, İstanbul, 2018, s. 100.), “Şikâyet süresini fiili öğrenmeden başlatan TCK. 73/2 maddedeki ‘fiil’ tabirini ani suçlardaki tamamlanmış eylem anlamında almak, kesintisiz ve zincirleme (temadi ve teselsül eden) suçlarda temadi ve teselsülün son bulduğunu öğrenmeden itibaren süreyi hesaplamak lazımdır. Aksi takdirde suç işlenmeye devam ettiği hâlde şikâyet edememek gibi mantıksız ve haksız bir durum hasıl olacaktır. Aynı şekilde, kesintisizlik ve zincirleme işleme söz konusu olmadığı hâlde, suçun tamamlanma anı daha sonra kabul edildiğinde, süre tamamlanmadan başlatılmalı, fakat bu başlatma şikâyet hakkının daha önce doğduğunun kabulüne engel olmamalıdır.” (Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2017, s. 599.), “Yargıtay uygulamasında fiilin ilk öğrenilme anı esas alınır. Mütemadi ve müteselsil suçlarda temadi ve teselsül sonunda suçun işlenip tamamlandığı kabul edilirse de 765 sayılı TCK’nın 108. maddesinden bunlardan söz edilmediğine ve bu iki türdeki tamamlanma anlarına itibar edilmesinin sanığın aleyhine olacağına dair Yargıtayın görüşüne katılmak olanaklı değildir.” (İsmali Malkoç-Mahmut Güler, Uygulamada Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler 1, 1. Baskı, Adil Yayınevi, Ankara, 1996, s. 754-755.), “Kanaatimizce kesintisiz suç, kesinti gerçekleşinceye kadar işlenmeye devam ettiğinden şikâyet süresi de ancak kesintinin gerçekleştiği andan itibaren başlamalıdır.” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, s. 117.) şeklinde görüşler ileri sürülmüş ise de kanun koyucunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlarda faillerin zamanaşımı gibi uzun bir süre dava tehdidi altında bulunmalarını önlemek, diğer yandan ise soruşturma makamlarının tereddüt içinde olmalarını engelleyerek hukuki güvenliği ve kamu düzenini sağlamak amacıyla şikâyet hakkının belirli bir süre içinde kullanılmasını öngörmesi, bu sürenin niteliği itibarıyla şikâyet hakkının kullanılması için kanun koyucunun koyduğu bir zaman sınırlaması, diğer bir deyimle belli bir hakkı kullanmak üzere mağdur veya suçtan zarar görene tanınan bir mehilden ibaret olup hak düşürücü süre olarak tanımlanması, zamanaşımından farklı olarak şikâyet süresinin hak düşürücü bir süre olması nedeniyle kesilmesi veya durmasının da söz konusu olmaması, 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesinin ikinci fıkrasında, aynı Kanun’un 66. maddesinin altıncı fıkrasında olduğu gibi kesintisiz suçlar bakımından istisnai bir hüküm getirilmeyip mutlak olarak şikâyet süresinin mağdurun veya suçtan zarar görenin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağının belirtilmesi, aksi bir uygulamanın kamu düzeni bakımından sanık yararına konulmuş olan müessesenin tersine işletilmesi sonucunu doğuracağı hususları birlikte değerlendirildiğinde, kesintisiz suçlar bakımından da şikâyet süresinin işlemeye başladığı tarih olarak mağdurun veya suçtan zarar görenin hem fiili, hem de failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği tarihin esas alınması gerektiği kabul edilmelidir.


Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2018/8381 E. , 2019/8629 K.

  • TCK 73
  • İştirak halinde işlenen suçlarda şikayetten vazgeçme, tüm suç ortaklarını kapsar.

Mağdurun, soruşturma evresinde tanık Muharrem’den şikayetçi olmadığını beyan etmesi nedeniyle adı geçen tanık hakkında cinsel taciz suçundan ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olup, TCK’nın 73/5. madde ve fıkrasındaki, “İştirak halinde suç işlemiş sanıklardan biri hakkındaki şikayetten vazgeçme, diğerlerini de kapsar.” hükmü de dikkate alındığında, sanık hakkında cinsel taciz suçuna azmettirmeden dolayı ayrıca dava açılmamasında bir isabetsizlik yoktur.


Ceza Genel Kurulu 2020/205 E. , 2022/326 K.

  • CMK 73
  • Şikayetten vazgeçme beyanı mutlaka mahkemeye yapılmak zorunda değildir. Noter veya zabıta gibi kurumlara yapılan şikayetten vazgeçme beyanları da geçerlidir

Şikâyet hakkı kural olarak suçtan zarar görene ait olup, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bunun doğal sonucu olarak şikâyetten vazgeçme hakkı da suçtan zarar görene ait bulunmaktadır. Nitekim TCK’nın 73/4. maddesinde şikâyetten vazgeçme hakkının suçtan zarar görene ait olduğu açıkça belirtilmiştir.

Şikâyetten vazgeçme; daha önce yetkili kimse tarafından yapılmış olan şikâyetin geçersiz sayılmasının muhakeme makamlarından istenmesidir. Bir başka deyişle, fiil sebebi ile kovuşturma yapılmasını isteme iradesinin açıklanmasından sonra bu açıklanmış olan iradeden vazgeçilerek, fiil sebebi ile artık kovuşturma yapılmamasını istemektir.

5271 sayılı CMK’nda şikâyetten vazgeçmenin şekli hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Şikâyetten açıkça vazgeçme Cumhuriyet savcılığı ve mahkeme veya hakim gibi yargı organları huzurunda olabileceği gibi, zabıta makamları veya noter gibi makamlar huzurunda da olabilir. Ayrıca suçtan zarar gören kimse şikâyetten vazgeçme beyanını içeren bir yazı ile de şikâyetten vazgeçebilir. Burada önemli olan husus, bu beyanın suçtan zarar görene ait olduğunun ispatlanabilmesidir. Diğer bir ifadeyle, şikâyetten vazgeçme iradesinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi yeterli olup, bu irade açıklamasının CMK’nın 158. maddesinde sayılan merciler önünde yapılması zorunlu değildir. Bu kapsamda mağdurenin açıklamalı davetiyeye rağmen duruşmaya gelmemesi davadan zımnen vazgeçildiği anlamında yorumlanamayacaktır. Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairelerin istikrarlı uygulamaları da bu yöndedir.

Nitekim Ceza Genel Kurulu 19.03.1984 tarihli ve 418-106 sayılı kararında, “Hazırlık soruşturması sırasında müştekinin şikayetini geri alması halinde, söz konusu durumun bir tutanakla belgelenmeli, gerek CMUK’da gerekse TCK’da şikayeti geri almanın her türlü delille kanıtlanabileceğine ilişkin hüküm bulunmadığı, bu itibarla mahkeme huzurunda olmayan ve geçerli bir belge ile de ispat edilmeyen şikayetin geri alınması durumuna dayanak davanın düşmesinin mümkün olmayacağı”, 04.05.1992 tarihli ve 112-134 sayılı kararında; “Yargılama Yasasında şikâyetten vazgeçme belirli bir şekle tabi olmamakla birlikte, şikâyetçinin bu iradesini hiçbir duraksamaya yol açmayacak biçimde açıklaması gerekmektedir. Bu açıklama mahkeme önünde beyanda bulunmak suretiyle sözlü olarak yapılabileceği gibi dilekçe ile veya tutanak düzenlenmek üzere mahkeme kâtibine beyanda bulunmak suretiyle de yapılabilir. Bunun gibi mahkeme dışında da şikâyetten vazgeçme olanaklıdır. Bu halde de şikâyetçinin vazgeçme iradesini açıklıkla belli etmesi aranmalıdır. Ancak, şikâyetçinin vazgeçme iradesini açıklamaksızın, açıklamalı davetiye üzerine de olsa duruşmaya gelmemesi onun şikâyetten zımnen vazgeçtiği biçiminde kabul edilemez”; 11.02.1994 tarihli ve 473-96 sayılı kararında; “Feragatin mutlaka hakim huzurunda yapılmasına dair bir yasa hükmü yoksa da, geçerli olması için yetkili merciler tarafından düzenlenen bir tutanakla tespit edilmesi veya merciine verilmiş dilekçe de yer alması gerekir” sonuçlarına ulaşılmıştır.


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/19503 E. , 2022/14310 K.

  • TCK 73
  • Kovuşturma aşamasında verilen şikayetten vazgeçme dilekçesinden sonra yapılan bu şikayetten vazgeçme işleminin geri alınması, yani vazgeçmeden vazgeçme mümkün değildir.

Mağdur …’ın 14/12/2015 tarihli sanıklar hakkında şikayetten vazgeçme dilekçesi verdiği, daha sonra duruşmada bu beyanından vazgeçtiği, şikayetçi olduğunu bildirmiş ise de;, şikayetten vazgeçmenin hata, hile ve cebre dayandığına dair bir iddiada bulunmadığı, bu konuda bir delil bulunmadığı, şikayetten vazgeçmeden dönülemeyeceği, şikayetten vazgeçmeden vazgeçme niteliğinde olması nedeniyle hukuki sonuç doğurmayacağı, verilen katılma kararının hükümsüz olduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.10.2019 gün 2017/5-29 Esas ve 2019/598 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; CMK’nın 243. maddesindeki “Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır” biçimindeki düzenleme ile istikrarlı olarak sürdürüle gelen Ceza Genel Kurulu ve Ceza Daireleri uygulamalarına göre; soruşturma aşamasındaki şikâyetten vazgeçme sonradan kovuşturma aşamasında kamu davasına katılmaya engel değil ise de kovuşturma aşamasında şikâyetten vazgeçilmesi hâlinde davaya katılma olanağı kalmayacak, katılma kararı verilmiş ise bu hükümsüz kalacaktır.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/4767 Karar : 2018/5328 Tarih : 20.09.2018

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Katılanın kovuşturma evresinde beyanı alındıktan sonra dosyaya sunduğu 19.06.2014 havale tarihli dilekçe ile sanıklar hakkındaki şikayetinden vazgeçtiği anlaşılmakla, takibi şikayete bağlı olan reşit olmayanla cinsel ilişki suçu yönünden 5237 sayılı TCK’nın 73/6. maddesi gereğince sanıklardan vazgeçmeyi kabul edip etmedikleri sorularak sonucuna göre hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,

Kanuna aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1627 Karar : 2018/1044 Tarih : 14.02.2018

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I- Sanık … hakkında yağma suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK`nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanık … savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

II- Sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Mala zarar verme suçunun TCKnın 73. maddeesi gereği şikayete bağlı olması ve mağdurun şikayetinden vazgeçmiş olması karşısında, sanıktan vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorularak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme uygun olarak BOZULMASINA, 14/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/22199 Karar : 2017/6734 Tarih : 13.09.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,

1)Şikayetçi vekili 08.04.2013 tarihli dilekçesi ile sanıklardan … hakkındaki şikayetlerinden vazgeçtiklerini bildirmiş , mahkemece sanık hakkındaki davanın düşürülmesine karar verilmiştir. Şikayetçinin suçu iştirak halinde işleyen sanıklardan biri hakkında İİK’nın 354.maddesi kapsamındaki vazgeçmesi, diğer sanığa da 5237 sayılı TCK`nın 73/5 maddesi gereğince sirayet edeceğinden diğer sanık hakkında da cezanın düşürülmesine karar verilmesi gerektiği halde yazılı şekilde karar verilmesi,

2)Borçlu şirketin kayıtlı bulunduğu vergi dairesine şikayet tarihi itibariyle en son vermiş olduğu beyanname örnekleri getirtilip, sonucuna göre hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, eksik kovuşturma ile yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

Kabule göre de;

02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde değişiklik yapılarak madde içeriğinden “etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile” ibaresinin çıkarılması nedeniyle; özel bir etkin pişmanlık hükmü olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 354. maddesinin aynı Kanun’un 337/a maddesinde düzenlenen suç yönünden uzlaşma kurumunun uygulanmasına engel teşkil etmemesi, suçun işlenmesinden sonra fail ile mağdur arasındaki çekişmeyi bir uzlaştırmacının girişimiyle kısa zamanda tarafların özgür iradeleriyle ve adli merciler daha fazla meşgul edilmeden sonuçlandırmayı amaçlayan uzlaşmanın soruşturma ve kovuşturmalarda mutlaka öncelikle uygulanması zorunlu bir maddi ceza ve ceza muhakemesi hukuku kurumu olması ve İcra ve İflas Kanunu’nun 354. maddesinin yerine geçip anılan maddenin uygulanmasını ortadan kaldırmaması karşısında, sanık hakkında 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK`nun 253, 254. maddelerinin uygulanması zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş ve şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 13.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/6878 Karar : 2017/4846 Tarih : 10.07.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

I- Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve sanıklar …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin 1. fıkrasına göre verilen kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararlar anılan maddesinin 4. fıkrası ile CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrası 2. cümlesi hükmü karşısında durma kararı niteliğinde ve itiraza tabi olup CMK’nın 223/1. maddesinde sayılan hüküm niteliğindeki kararlardan olmadığı ve CMK’nın 231/5. maddesi gereğince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlara karşı aynı Kanunun 231/12. maddesine göre itiraz yasa yolu açık olup temyizi mümkün olmadığından temyiz incelemesine yer olmadığına, gereğinin merciince yerine getirilmek üzere dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

II- Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Sanıklar … ve … hakkında 06.12.2010 günlü terör örgütü propagandası yapma eylemleri nedeni ile açılan kamu davasında bir karar verilmemiş ise de, mahallinde her zaman karar alınması olanaklı görülmüştür.

Yargılama sonunda, toplanan deliller karar yerinde incelenip sanıkların suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafileri ile sanıklar …, … ve …’nin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

III- Sanık … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Sanığa isnat edilen mala zarar verme suçunun TCK’nın 151/1. maddesi uyarınca soruşturma ve kovuşturmasının şikayete tabi olduğu, TCK’nın 73/1. maddesinde şikayet süresinin 6 ay olarak belirlendiği, suçtan zarar gören Yapı Kredi Bankasının anılan hak düşürücü süre içerisinde şikayette bulunmadığı gözetilmeden, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; sanık hakkındaki davanın TCK’nın 151/1, 73/1 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince DÜŞMESİNE, 10.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/23006 Karar : 2017/6056 Tarih : 22.06.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1.Şikayetçi vekilinin 19.02.2012 tarihli duruşmada sanıklardan … hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğini beyat etmiş olması, iştirak halinde işlenen suçlardan dolayı sanıklardan birisi hakkında şikayetten vazgeçilmesi halinde, vazgeçmenin diğer sanıklarada sirayet edeceğinin TCK’nın 73/5. maddesinde belirtilmiş olması karşısında; sanıklardan … hakkında İİK’nın 354. maddesi uyarınca diğer sanıklar hakkında ise TCK’nın 73/5. maddesi delaletiyle İİK’nın 354. maddesi uyarınca davanın düşürülmesine karar verilmesi gerekirken hiçbir ayrım yapılmadan gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suçundan yazılı şekilde davanın düşürülmesine karar verilmesi;

2.Şikayetçi vekilinin şikayet dilekçesinde İİK’nın 338. maddesi uyarınca cezalandırma isteği ile birlikte aynı Kanun’un 89/4. maddesi uyarınca tazminat isteminde bulunulması karşısında; mahkemece İİK’nın 89/4. maddesindeki “icra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder” hükmü gözetilerek şikayetçi vekilinin İİK’nın 89/4. maddesi uyarınca tazminat talebi hakkında hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi

Kanuna aykırı ve şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 22/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1511 Karar : 2017/5123 Tarih : 14.06.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanıklar hakkındaki davaların şikayet yokluğu nedeniyle düşmesine ilişkin hükümler, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Resmi nikahlı eşi olan mağdur …‘ın sadakatinden kuşkulanan ve aldatıldığını düşünen sanık … tarafından, mağdur … ile katılan …‘in MSN üzerinden yaptıkları sesli ve görüntülü görüşmenin, diğer sanık …‘ın yardımı ve sanık …‘a ait kamera ile gizlice kaydedilip, kaydı içeren CD’nin, mağdur … ile katılan … aleyine açılan boşanma, nafaka ve tazminat istemli davaya delil olarak sunulmak suretiyle fikir ve eylem birliği içerisinde hareket eden sanıkların özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu işlediklerinin iddia edildiği olayda;

İncelenen dosya kapsamına göre; sanık …‘nun davacı, mağdur … ile katılan …‘in davalı sıfatını taşıdıkları ve “…Davalının bu bayan ile ilişkisini artık uluorta yaşamaya başlaması ve müvekkilimin davalı …‘ı diğer davalı … ile görüntülü olarak bilgisayar/internet ortamında çıplak olarak görüştüğünü tespit etmesi sonucu kadınlık ve insanlık gururu kırılan müvekkilim fiilen biten bu evliliği hukuken de bitirmeye karar vermiştir. Davalıların birlikte alkol alırken çekilen fotoğrafları ile çıplak olarak görüntülü yaptıkları internet görüşmesinin cd kaydı dilekçe ekinde sunulmuştur…” ibarelerini içeren 07.09.2010 tarihli dava dilekçesinin 13.01.2011 tarihinde katılan …‘e usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, anılan davanın yapılan yargılaması sonunda Sakarya 2. Aile Mahkemesince verilen 16.06.2011 tarihli kararın da 15.08.2011 tarihinde bizzat katılan …‘e tebliğ edildiği, katılan …‘in ise kaydı içeren CD’den dolayı 31.08.2012 havale tarihli dilekçe ile şikayetçi olduğu nazara alındığında,

Şikayet konusu fiil ve faillerini en geç 13.01.2011 tarihinde öğrenen katılan …‘in, TCK’nın 73/1. maddesinde öngörülen 6 aylık süre geçtikten sonra 31.08.2012 tarihinde sanıklardan şikayetçi olduğu, dosya içeriği itibariyle CMK’nın 223/9. maddesi kapsamında derhal beraat kararı verilmesini gerektiren haller de bulunmadığı anlaşılmakla, kovuşturmada şikayet koşulunun gerçekleşmemesinden dolayı şikayet yokluğu nedeniyle TCK’nın 73/1 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince verilen düşme kararında bir isabetsizlik görülmediğinden, katılan vekilinin şikayetin süresinde olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA, 14.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5919 Karar : 2017/2144 Tarih : 6.06.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Sanık … müdafiinin 1 haftalık yasal süre içindeki temyiz isteminden sonra, sanık …‘in cezaevinden gönderdiği 10/10/2016 tarihli dilekçesi ile dosyanın onanmasını istedikleri anlaşılmakla, Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 05.02.2008 gün ve 2008/1-9-15 sayılı kararı uyarınca, cezanın onanması isteği, temyiz isteminden vazgeçme niteliği taşıdığından, sanık … müdafiinin temyiz isteminin;

Sanık … hakkında; mağdur …‘e yönelik kasten yaralama suçundan açılan kamu davası olmadığı gibi temyiz edilebilir bir hüküm de bulunmadığından temyiz isteminin;

CMUK.nun 317. maddesi gereğince ayrı ayrı REDDİNE karar verilmiştir.

Temyizin kapsamına göre; sanık … hakkında; mağdur …‘a yönelik kasten öldürmeye yardım suçundan kurulan hüküm ile sanık … hakkında; mağdur …‘e yönelik kasten yaralama suçundan kamu davasının düşürülmesine dair verilen hükme hasren yapılan incelemede,

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …‘in, mağdur …‘a yönelik eyleminin sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ve tahrike ilişkin cezayı azaltıcı sebeplerin niteliği ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık …‘ın, mağdur …‘e yönelik kasten yaralama suçunun şikayete tabi olması gerekçe gösterilerek 5237 sayılı TCK.nun 73/4. maddesi uyarınca açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma ve eleştiri nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık … müdafiinin sebebe dayanmayan,

Oluşa ve dosya kapsamına göre, sanık …‘in, mağdur …‘ın yanında bulunan tanık …‘yi aradığı telefona mağdur …‘ın çıktığı, tartıştıkları ve … parkında buluşmak üzere sözleştikleri, mağdur … parka gittiğinde, sanık …‘in beklemekte olduğu, aralarında tartıştıkları, sanık …‘in olay yerine geldiği ve mağdur …‘ın kafasına sopa vurmak suretiyle olaya dahil olduğu, yaşanan arbede de her iki sanığın bıçakla ve sopayı el değiştirerek mağduru yaraladıkları ve arbedede sanıklar … ve…‘in de basit tibbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandıkları, mağdur …‘ın savcılık ve yargılama aşamasındaki beyanlarında bıçağını sanıklara salladığını, kimin neresine geldiğini bilmediğini beyan ettiği anlaşılan olayda,

a- Sanık …‘in, mağdur …‘ı kasten öldürmeye teşebbüs eylemini sanık … ile birlikte eylem üzerinde tam bir fiili hakimiyet kurarak, birlikte işlediği anlaşıldığı halde, sanığın “fail” sıfatıyla tahrik altında “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan TCK.nun 37, 81, 35, 29, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılması yerine, iştirakin derecesinde yanılgıya düşülerek, yazılı biçimde “yardım eden” sıfatıyla tahrik altında “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan TCK.nun 81, 35, 39, 29. ve 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmek suretiyle eksik ceza tayini,

b- Sanık …‘in, mağdur …‘a yönelik kasten öldürmeye teşebbüse yardım suçundan kurulan hükmün uygulaması sırasında TCK’nun 29. maddesi gereğince 1/4 indirim yapılırken cezanın 4 yıl 22 gün olarak hesaplanması gerekirken 3 yıl 12 ay 22 gün olarak hesaplanarak sanığa eksik ceza tayini,

c- 24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin iptal edilen bölümleri doğrultusunda sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

d- Sanık …‘ın, mağdur …‘e yönelik kasten yaralama eyleminin, 5237 sayılı TCK’nun 6. maddesi kapsamında silahtan sayılan bıçak ile gerçekleştirdiğinin anlaşılması karşısında; TCK.nun 73/4 ve CMK.nun 223/8. maddeleri uyarınca açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı olup, sanık … müdafiinin, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 06/06/2017 gününde oybirliği ile karar verildi


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/32568 Karar : 2017/14899 Tarih : 17.05.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Mağdur …’ın, temyiz aşamasında 13/08/2014 tarihli dilekçe ile şikayetinden vazgeçmesi ve hakaret suçunun takibinin şikayete bağlı bulunması karşısında, TCK’nın 73/4. maddesi uyarınca söz konusu dilekçede kimlik tespiti yapılmaması nedeniyle mağdurun da duruşmaya çağrılarak dilekçe altındaki imzanın kendisine ait olup olmadığı, şikayetten vazgeçme iradesinin bulunup bulunmadığı sorularak, şikayetten vazgeçme iradesinin tespiti halinde TCK’nın 73/4. maddesi uyarınca sanığın sanığın şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği saptanarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunluluğu,

2-Kabule göre de;

02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi, sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunması, hakaret suçunun ise, suç tarihi itibariyle 5271 sayılı CMK’nın 253/3-son cümlesi uyarınca tehditle birlikte işlenmesi nedeniyle uzlaşma kapsamında bulunmadığının anlaşılması ve yeni düzenleme karşısında, hakaret suçu yönünden de uzlaştırma önerisinde bulunulmasının gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,Bozmayı gerektirmiş, sanık …’ın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 17/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1940 Karar : 2017/3154 Tarih : 22.03.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Kasten yaralama suçundan sanıklar …, …, … ve …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2 ve 52/2. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2.400,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmalarına dair Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/06/2016 tarihli ve 2015/498 esas, 2016/535 sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığı’nın 25.01.2017 tarih ve 2016/15175 sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 03.02.2017 tarih ve 2017/7416 sayılı tebliğnamesi ile Dairemize gönderilmekle incelendi.

Mezkur ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre; mahkemece sanıkların müşteki …’e yönelik eyleminin basit yaralama suçu olarak kabul edilerek bu suçtan cezalandırılmalarına karar verildiği, şikayetçi …’in ise 21/06/2015 tarihli kollukta alınan ifadesinde sanıklar …, … ve … haklarında şikayetçi olmadığını belirttiği, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73/5. maddesi uyarınca şikayetten vazgeçmenin sirayeti kuralı gereğince müştekinin diğer sanık … hakkında da şikayetçi olmadığı kabul edilerek sanıklar hakkında kovuşturulması şikayete bağlı basit yaralama suçundan açılan kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle düşürülmesine karar vermesi gerekirken sanıkların yazılı şekilde cezalandırılmalarına karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK’nin 309.maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden; Antalya 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/06/2016 tarihli ve 2015/498 esas, 2016/535 sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nin 309/4.maddesinin (d) bendi gereğince kanun yararına BOZULMASINA, sanıklar hakkında açılan kamu davalarının 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 73/4. maddesi delaletiyle 5271 sayılı CMK’ nin 223/8. maddesi gereğince mağdur …‘in şikayeti söz konusu olmadığından ayrı ayrı DÜŞÜRÜLMESİNE; dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE; 22.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/18907 Karar : 2017/7827 Tarih : 20.03.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Sanığın, katılanın şirketine ortak olduğu, şirket adına tahsil ettiği bir kısım ödemeleri hesaba yaptırmayarak zimmetine geçirdiği, şirketin müşteri portföyünü ve bilgilerini alarak kurduğu şirkette kendi yararına kullandığı,” gerekirse ölürüm öldürürüm azdan az gider çoktan çok gider, o…. çocukları şeklinde” sözler söylediği, sanığın böylece hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, hakaret ve tehdit suçlarını işlediği iddia edilen olayda

1-Sanık hakkında güveni kötüye kullanmak suçundan kurulan hükmün temyiz incelenmesinde:

Sanık ile katılanın aynı konutta beraber yaşamayan kardeş olmaları sebebiyle, TCK. 167/2 maddesi gereğince atılı suçun şikayete tabi olduğu, katılanın da şikayetini TCK’nun 73/1 maddesinde belirtilen 6 aylık şikayet süresinde gerçekleştirmediği anlaşılmakla; mahkemenin TCK’nun 73/1 ve CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca davanın düşmesine karar vermesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; katılan vekilinin atılı suçun şikayete tabi olmadığı nedenine dayanan temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,

2-Sanık hakkında hakaret ve tehdit suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelenmesinde:

Sanığın “gerekirse ölürüm öldürürüm, azdan az gider çoktan çok gider, o…. çocukları” şeklindeki yazıları msn profilinde yazdığı, katılanı hedef aldığına dair delil elde edilmediği anlaşılmakla, sanığın atılı hakaret ve tehdit suçlarını işlediği sabit olmadığı gerekçesine dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre;katılan vekilinin atılı suçların işlendiğinin sabit olduğu nedenine dayanan temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 20/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/17799 Karar : 2017/7156 Tarih : 7.03.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Katılanın, galericilik yapan sanıktan satın aldığı araç karşılığında suça konu 4.500 TL bedelli senedi verdiği, bir süre sonra katılanın aracı sanığa geri iade etmesine rağmen sanığın suça konu senedi katılana geri vermeyerek oyaladığı ve bir süre sonra da, suça konu senedin ödenmediği gerekçesi ile katılan aleyhine icra takibine başlayarak, bedelsiz kalan suça konu senedi tahsil etmeye çalıştığı, sanığın bu surette bedelsiz senedi kullanma suçunu işlediği iddia olunan somut olayda,

Sanığa yüklenen ve TCK 156. madde de düzenlenen “bedelsiz senedi kullanma” suçunun takibinin şikayete bağlı bulunduğu, TCK 73. maddesinde de şikayet süresinin “fiil ve failin öğrenildiği günden itibaren 6 ay” olduğu ve şikayetin süresi içerisinde yapılıp yapılmadığının yargılama şartı olarak kabul edildiği, bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, suça konu senet ilgili olarak sanık tarafından icra takibi başlatıldığı ve ödeme emrinin de katılana 28/09/2011 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, dolayısıyla katılanın en geç bu tarihte bedelsiz kalan senedin aleyhine olarak icra takibine konulduğunu öğrenmiş sayılacağı, bu şekilde yapılan icra takibinden haberdar olan katılanın, altı aylık şikayet süresi geçtikten sonra 22/11/2012 tarihinde sanık hakkında şikayetçi olduğu anlaşıldığından, süresinde yapılmış bir şikâyetin bulunmaması nedeniyle verilen düşme hükmünde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; katılanın suçun sübut bulduğuna ilişkin sair temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 07/03/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/13022 Karar : 2016/4547 Tarih : 23.05.2016

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Katılan … vekilinin, hükümden sonra 12.10.2015 havale tarihli dilekçe ile sanıklar … ve … haricindeki tüm sanıklar hakkındaki şikayetlerinden vazgeçtiklerini, katılma ve temyiz taleplerinden feragat ettiklerini bildirmesi, TCK’nun 73/4 ve 73/5. maddesi fıkraları gereğince hükmün kesinleşmesine kadar şikayetten vazgeçmenin mümkün olması ve iştirak halinde işlenen müsnet suçlardan dolayı vazgeçmenin sanıklar … ve …‘ı da kapsayacağının anlaşılması karşısında, 5271 sayılı CMK`nun 243. maddesi gereğince şikayetten vazgeçme halinde katılma kararının hükümsüz kalacağı ve kararı temyiz etme hak ve yetkisinin sona ereceği cihetle; sanıklar müdafiilerinin temyiz istemlerine yönelik yapılan incelemede;

1-….. Beldesinde 1/100000 ölçekli çevre düzeni planında turizm tesis alanları içerisinde kalan ve hali hazırda tarım arazisi vasfını taşıyan ….Köyü mevkindeki ….. parsel sayılı taşınmazlara ait hisselerin, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 13. maddesi uyarınca Toprak Koruma Kurulundan uygun görüş ve Bakanlığın kamu yararı kararı alınarak bu yerler için 1/5000 ölçekli nazım imar ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı hazırlanıp uygulandıktan sonra satış işlemleri gerçekleştirilebilecekken, …. Belediye Başkanlığınca ….Tapu Sicil Müdürlüğüne gönderilen belediyenin fen işleri memuru olan sanık …‘ın hazırlayıp, belediye başkanı olan sanık …‘in de imzaladığı, 13/05/2011 tarih ve …. sayılı suça konu “1-Taşınmazlar 1/1000 ölçekli uygulama imar planında, turizm tesis alanları içerisindedir. 2-Yerleşim alanları içerisinde bulunmaktadır. Belediyemiz söz konusu bölgede en kısa zamanda uygulama imar çalışması yapacaktır.” şeklindeki yazı ile müştekilerle ortak olan taşınmaz sahiplerinin anılan taşınmazların satışı için vekaletname verdikleri emlak işleri ile uğraşan sanık …‘in, 5403 sayılı Kanuna ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 1643 sayılı genelgesine göre bu hali ile üçüncü şahıslara satışını yapamayacağı halde, suça konu belediye yazısı ile sanık …‘a vekalet veren paydaşların taşınmaz hisselerini, sanıklardan … ve …‘ün ortak ve yetkilisi oldukları ….. Turizm Tic. ve San. Ltd. Şirketi ile emlakçılık yapan …‘a sattığı, tüm sanıkların özellik arz eden bu bölgeye ilişkin imar durumunu bilmeleri gerektiği, bu sebeple sanıklardan …, …, … ve …..’in kamu görevlisi olan sanıklar … ve …‘ı azmettirerek kasten gerçeğe aykırı belge düzenlettikleri, böylece tüm sanıkların iştirak halinde yüklenen kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu işledikleri iddia olunmuş, mahkeme tarafından da yalnızca davaya konu taşınmazlar üzerindeki 1/1000 ölçekli uygulama imar planında hukuka uyarlık görülmediğinden bu işlemler yönünden verilen yürütmeyi durdurma kararını içeren….İdare Mahkemesinin …. esas sayılı kararı ile dava konusu taşınmazların tarımsal amaçlı kullanıldığına dair tespitte bulunan …..Sulh Hukuk Mahkemesinin ….. d.iş sayılı kararı dikkate alınarak sanıkların mahkumiyetine karar verilmiş ise de; ….. parsel sayılı taşınmazlara yönelik olarak tesis edilen 13.05.2011 gün ve ….. sayılı belediye işlemi ile yapılan hisse devirlerinin iptali istemiyle katılan …‘ın …. İdare Mahkemesinin….. E.-…… K. sayılı dosyasında açtığı dava sonucunda işlemin hukuka uygun bulunmasına rağmen söz konusu dosyanın mahkeme tarafından getirtilip incelenmemesi, mahkeme tarafından görevlendirilen bilirkişi heyetince dosyaya ibraz edilen 13.08.2013 havale tarihli bilirkişi raporu ve…. Asliye Hukuk Mahkemesin … d.iş esaslı dosyasında delil tespiti için yapılan başvuru sonucunda 28.08.2012 havale tarihli bilirkişi raporunda suça konu parselleri kapsayan alana ait 1/100000 ölçekli çevre düzeni planı ve 1/5000 ölçekli nazım imar planının mevcut olduğu, arsa niteliğinde değerlendirilmesi ve 5403 sayılı Yasa gereği olan hisse satışı kısıtlamalarından da muaf tutulması gerektiği tespit edilerek, ayrıca dosyaya sunulan13.08.2013 havale tarihli bilirkişi raporunda, dava konusu parselleri de kapsayan 1/5000 ölçekli nazım imar planının …. Belediyesince 05.12.1990 tarih ve 13 sayılı meclis kararıyla onaylandığı ve suç tarihlerinde halen yürürlükte olduğu, İdare Mahkemesince iptal ve yürütmeyi durdurma kararları verilen işlemlerin 1/5000 ölçekli nazım imar planı değil, buna ilave olarak getirilen 1/1000 ölçekli ilave uygulama planları olduğunun da belirlenmesi, sanık …`ın dosyaya sunduğu, bilgi almak amacıyla….İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğüne yazdığı yazıya binaen kurum tarafından verilen 24.12.2013 tarihli cevabi yazıdan, 1/5000 nazım imar planının bulunduğu taşınmazların 5403 sayılı Kanun kapsamı dışında kalacağı ve üçüncü şahıslara hisseli satışların yapılabileceğinin anlaşılması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi bakımından, öncelikle …..İdare Mahkemesinin ….. E.-….. K. Sayılı dosyası celp edilip incelenerek özetinin duruşma tutanağına geçirilmesi ve bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dosya arasına konularak, anılan dosya ve belirtilen bilirkişi raporları ile dosya içerisinde bulunan ilgili kurum yazılarının da tüm delillerle birlikte mahkemece değerlendirilip, gerekmesi halinde yeniden bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, sanıklara yüklenen suçun ne şekilde oluştuğuna dair sübut delillerinin nelerden ibaret olduğu karar yerinde yeteri derecede tartışılıp açıklanmadan, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,

2- Kabul ve uygulamaya göre de;

a) Sanıkların, iştirak halinde Belediye Başkanlığından alınan sahte belge ile üçüncü şahıslara hisse satışı mümkün olmayan taşınmazların tapu müdürlüğünde satışını sağlamaları şeklindeki eylemlerinin, bütün halinde “zincirleme biçimde işlenen kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği” suçunu oluşturduğu ve bu sebeple temel cezanın 5237 sayılı TCK.nın 43. maddesi ile artırılması gerektiğinin gözetilmemesi,

b) T.C. Anayasa Mahkemesi`nin, TCK’nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca kısmen istem gibi BOZULMASINA, sanıklar hakkında aynı yasanın 326/son maddesinin gözetilmesine, 23.05.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9435 Karar: 2017/21353 Tarih: 04.10.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- )Sanığın da katılmış olduğu 07.11.2013 tarihli duruşma sonunda gelecek celsenin 12.12.2013 günü saat 13:35’e bırakıldığının belirtilmesine karşın, tanığa gönderilen çağrı kağıdından da anlaşılacağı üzere duruşma saatinin 09:55 olarak bildirildiği ve sanığa bildirilen saatten önce, sanığın yokluğunda oturum açılıp karar verilmek suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması,

2- )Katılan, hükümden sonra 02.12.2015 havale tarihli şikayetten vazgeçme dilekçesi verdiğinin anlaşılması karşısında, söz konusu dilekçede kimlik tespiti yapılmaması nedeniyle, katılanın da duruşmaya çağrılarak dilekçe altındaki imzanın kendisine ait olup olmadığı, şikayetten vazgeçme iradesinin bulunup bulunmadığı sorularak, şikayetten vazgeçme iradesinin tespiti halinde TCK’nın 73/4. maddesi uyarınca sanığın şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği saptanarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunluluğu,

3- )Sanık hakkında tehdit ve ( 2 ) numaralı bozmaya konu olayla ilgili olarak şikayetten vazgeçmenin kabul edilmemesi halinde hakaret suçundan kurulacak hükümler yönünden;

02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu, hakaret suçu yönünden ise uzlaşma önerisinin yapıldığı tarihte CMK’nın 253/3 maddesinde engel bulunduğu gözetilerek, yeni düzenleme karşısında bu suç yönünden de uzlaşma önerisinde bulunulması gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısı ile sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 04.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6312 Karar: 2017/147 Tarih: 16.01.2017

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

25.11.2009 tarihli “ödeme taahhütnamesi” ile “teminat iadesi ve kira sözleşmesi” başlıklı belgelerin altındaki imzaların katılana ait olmasına rağmen, içeriğinin sanık tarafından katılanın rızası hilafına doldurulduğu iddiasıyla her iki belgeye yönelik olarak “açığa atılan imzanın kötüye kullanılması” suçundan kamu davası açılması karşısında, 5237 Sayılı TCK.nun 73. maddesinde, “soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamayacağı, bu sürenin, zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla şikayet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden itibaren başlayacağı” hükmüne yer verildiği göz önünde bulundurularak, 25.11.2009 tarihli “ödeme taahhütnamesi” adlı belgenin 2. İcra Dairesinin 2009/8568 Esas sayılı dosyasında ilamsız takibe konu edildiği, buna dair ödeme emrinin katılana 24.02.2010 tarihinde tebliği ile katılan tarafından öğrenildiği ve şikayetin 22.06.2010 tarihinde yapıldığı, 25.11.2009 tarihli “teminat iadesi ve kira sözleşmesi” adlı belgenin ise ilamsız takipte kullanılmayıp, böyle bir belgenin varlığından ilk olarak sanık tarafından Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/119 Esas sayılı dava dosyasına sunulan 27.05.2010 tarihli “cevaba cevap” dilekçesinde bahsedildiği, bu dilekçenin de aynı tarihli duruşmada katılan vekiline tebliğ edildiği, en aleyhe kabulle öğrenme tarihinin 27.05.2010 tarihi olduğu ve bu belgeye dair şikayetin de 15.09.2010 tarihinde gerçekleştirildiği göz önüne alınmaksızın şikayet süresinin dolduğundan bahisle düşme kararı verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 09.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.06.06.2012 tarihli iddianame ile sanığın, kardeşi …‘e ait … Kırtasiye Büro Malzemeleri Sanayi ve Ticaret isimli firmanın, müşteki firmadan satın aldığı ürünlerden kaynaklanan borcuna karşılık olarak, borçlusu … Kırtasiye Büro Malzemeleri Sanayi ve Ticaret … olacak şekilde düzenlediği ve vekil olarak imzaladığına dair herhangi bir kayıt koymadan borçlu … adına imzaladığı beş adet sahte senedi müşteki firmaya teslim ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında, yargılama sırasında sanığın, …‘e ait kırtasiyeyi temsilen “emre muharrer senetler düzenlemeye” yetkili olduğunu gösterir … tarafından 3. Noterlikde verilmiş 15.02.2008 tarih ve … yevmiye numaralı vekâletname sunması ve katılanın da alınan savcılık beyanında “senetlerin gözünün önünde sanık tarafından tanzim edilerek imzalandığını ve ayrıca sanığın kırtasiye adına işlem yapma konusunda vekâletname veya buna benzer belge ile yetki sahibi olduğunu haricen bildiği” ni beyan etmesi karşısında, sanık tarafından mahkemeye sunulan 3. Noterlikce verilmiş 15.02.2008 tarih ve … yevmiye numaralı vekâletnamenin asıl veya onaylı bir örneğinin 3. Noterlikden celbiyle dosya arasına alınması, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi bakımından, şirket temsilcisi …‘in tanık olarak beyanı alınarak, sanığın şirket adına çek keşide etme yetkisinin bulunup bulunmadığı, bu konuda kendisi tarafından verilmiş bir vekaletname ya da rızasının olup olmadığı ve sanığın suça konu çek dışında şirket adına daha önce benzer şekilde çek keşide edip etmediğinin sorulması ayrıca sahtecilik suçlarında aldatıcılık özelliğinin tespitinin hakime ait olduğu cihetle, suça konu senetlerin getirtilerek duruşmada incelenip özellikleri duruşma tutanağına yazıldıktan ve denetime olanak verecek şekilde dosyada bulundurulduktan sonra iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığı tespit edilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesinden sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabul ve uygulamaya göre de;

a- ) 43. maddesinin uygulanabilmesi için “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi” gerektiği cihetle; sanığın tek bir borç ilişkisine yönelik olarak beş adet senedi aynı anda vermiş olması ve bu senetlerin farklı zamanda düzenlendiğine dair bir tespitin bulunmaması karşısında, yüklenen suçlar için zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesi, yasaya aykırı,

b- ) Suça konu senetlerin akıbeti konusunda bir karar verilmemesi,

c- ) T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.1- ) 206. maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

Somut olayda; sanığın yakalanması üzerine ismini kendi beyanına göre başkası olarak bildirdiği, daha sonra gerçek kimlik bilgilerinin öğrenildiği olayda; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti açısından, diğer şahıs adına herhangi bir tutanak düzenlenip düzenlenmediği, gerçek isminin hangi aşamada anlaşıldığı araştırılıp tespit edildikten sonra sonucuna göre eyleminin 206/1. maddesinde tanımlanan’’ resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan’’ suçunu veya 5326 Sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında düzenlenen “kimliğini gizleme” kabahatini oluşturup oluşturmadığı karar yerinde tartışılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- ) Kabule göre de;

a- )Sanığın adli sicil kaydında yer alan ve hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına neden olan ilam ile hükmolunan 1.200 TL adli para cezalasının kesin nitelikte olduğu ve tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi,

b- ) 5237 Sayılı TCK.nun 206/1 maddesinde düzenlenen “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun yaptırımlarından hapis cezasının alt sınırı “ 3 ay hapis cezası “ olduğu halde ve hüküm fıkrasında “ … seçimlik cezalardan hapis cezası seçilerek ve alt sınırdan ceza tayini suretiyle …” denildiği halde; mahkemece temel hapis cezası olarak 6 ay hapis cezası belirlenmek suretiyle cezanın belirlenmesi konusunda hüküm fıkrasında çelişki oluşturulması,

c- )T.C. Anayasa Mahkemesi’nin TCK’nın 53. maddesine dair olan 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 311. maddesi hükmüne göre, eski hale getirme istemiyle birlikte temyiz talebinde de bulunulması halinde inceleme mercii Yargıtay’ın ilgili dairesi olduğundan, hukuki dayanaktan yoksun olan Mahkemenin 11.03.2014 tarihli sanığın temyiz talebinin reddine dair ek karar kaldırılarak yapılan incelemede;

Sanığın yokluğunda verilen 25.03.2009 tarihli kararın, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca tebliği işleminin daha önce adli mercilerce bu adrese yapılmış geçerli bir tebligatın bulunmaması sebebiyle usulsüz olduğu gözetilerek eski hale getirme talebinin kabulüyle sanığın öğrenme üzerine verdiği temyiz dilekçesinin süresinde olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede;

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 7 ve5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 7 ve 5252 Sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri hükmü karşısında; sanığa yüklenen “2002 takvim yılında sahte fatura kullanmak” suçunun yasada gerektirdiği cezasının türü ve üst sınırı itibariyle tabi olduğu, suç tarihlerinde yürürlükte bulunan ve sanık lehine olan 765 Sayılı TCK’nun 102/4,, 104/2. maddelerinde öngörülen dava zamanaşımının, suç tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmış,

SONUÇ : Sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, aynı Kanun’un 322. maddesindeki yetkiye dayanılarak sanık hakkındaki kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı sebebiyle 765 Sayılı TCK’nun 102/4,, 104/2 ve 5271 Sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri gereğince DÜŞÜRÜLMESİNE, 16.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/3510 Karar: 2016/8162 Tarih: 30.11.2016

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

İlk derece mahkemesince bozma üzerine verilip kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin sanık ve suça sürüklenen çocuk müdafileri, O Yer Cumhuriyet Savcısı ile müşteki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi ve sanık müdafiince incelemenin duruşmalı yapılmasının talep edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle, 23.11.2016 Çarşamba saat 13.30’a duruşma günü tayin olunarak sanık müdafiine çağrı kâğıdı gönderilmişti.

Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından… hazır olduğu halde oturum açıldı.

Yapılan tebligat üzerine dosyadaki vekaletnameye dayanarak sanık … adına gelen vekili huzura alınarak duruşmaya başlandı.

Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık … hakkında DURUŞMALI inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.

Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.

Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün BOZULMASINI istedi.

Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.

Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 07.12.2016 Çarşamba günü saat 13.30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.

Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenerek gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.

6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun gereğince Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının her aşamada ilgili kamu davalarına katılmasının kabul edildiği ve bakanlık vekilinin de mahkemece verilen hükmü temyiz ederek açıkça katılma iradesini ortaya koyduğu anlaşılmakla, 6284 Sayılı Kanun’un 20/2. maddesi de nazara alınıp 5271 Sayılı CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının davaya katılmasına, bakanlık vekilinin de katılan vekili olarak kabul edilmesine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Olayın meydana çıkış biçimi, müracaatın yapılış zamanı, savunmalar ile tüm dosya kapsamına göre, sanıklar ile suça sürüklenen çocuğun, mağdureye yönelik eylemlerini zora dayalı gerçekleştirdiklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, mağdure hakkında Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunca düzenlenen 30.05.2012 tarihli raporda “mağduru bulunduğu olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabileceği ve olaya ruhsal yönden muktedir bulunduğunun” belirtilmesi de nazara alındığında, suça sürüklenen çocuğun, mağdurenin onbeş yaşından küçük olduğu 2008 yılı Aralık ayının ilk haftasındaki eylemine dair olarak TCK’nın 103/2,, 31/3, 109/1-3-f-5,, 31/3. maddeleri uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi, suça sürüklenen çocuk ile sanık haklarında mağdurenin onbeş-onsekiz yaş grubunda bulunduğu 2009 yılı Şubat ayındaki çocuğun cinsel istismarı suçundan açılan kamu davalarına konu eylemlerin ise TCK’nın 104. maddesinde düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturup aynı Kanunun 73/1. maddesinde öngörülen 6 aylık şikâyet süresinin geçtiğinin anlaşılması karşısında, bu suçlara dair kamu davalarının şikâyet yokluğu sebebiyle düşmesine ve aynı Kanunun 26/2. maddesi kapsamında mağdurenin hukuken geçerli rızasına istinaden sanık ile suça sürüklenen çocukla birlikte kalması halinin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturmayacağı gözetilerek bu suçtan beraatlerine karar verilmesi yerine yazılı şekilde hükümler kurulması,

Kabul ve uygulamaya göre de;

Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan hüküm kurulurken, mağdurenin suç tarihi itibariyle onbeş yaşından büyük olması ve fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin gelişmiş bulunması sebebiyle verilen cezada TCK’nın 103/4. maddesinin uygulanmasının mümkün bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık ve suça sürüklenen çocuk müdafileri, O Yer Cumhuriyet Savcısı ile katılan bakanlık vekilinin temyiz itirazları ile sanık müdafiin duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunması bu itibarla yerinde görüldüğünden, kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11120 Karar: 2016/7869 Tarih: 04.05.2016

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Katılanların, sanıklardan …‘nin sahibi olduğu … firmasında işçi ( borucu ) olarak çalıştıkları, sanık …‘nin, bu firmada ustabaşı olarak, mühendis olan diğer sanık …‘ın ise şantiye şefi olarak görev yaptığı, olay günü, katılanların, 1 numaralı çimento silosuna malzeme transferi yaptıkları sırada, iskele borusunun kopması neticesinde üzerinde bulundukları platformdan dengelerini kaybederek yaklaşık 10 metre yüksekten düşerek, katılan …‘ın ağır derecede kemik kırığı, katılan …‘nın ise vücudunda %76 oranında fonksiyon kaybı olacak şekilde yaralandıkları olayda,

07.11.2009 tarihinde meydana gelen olayla ilgili olarak dosyada yapılan inceleme neticesinde, ilk olarak katılanların isim, soyisim ve imzalarının bulunduğu 14.07.2010 tarihli, bahse konu olaya dair kimseden şikayetçi olmadıklarına dair iki farklı dilekçenin Derik Cumhuriyet Başsavcılığına faksla gönderildiği, bu belgelerin katılanlar tarafından gönderilip gönderilmediği araştırılmadığı gibi belge asıllarına da dosya içinde rastlanmadığı, daha sonra mağdurların 09.07.2010 tarihine kadar ifade vermek için dönüş yapmadıkları tutanak altına alınarak, Derik Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2010/720 soruşturma ve 2010/397 karar numarası ile, mağdurların şikayetçi olmadıklarından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, kararın mağdurlara tebliğ edilmesi üzerine, mağdur … tarafından süresinde 28.07.2010 tarihli dilekçeyle itiraz edildiği, itiraz üzerine, Midyat Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.08.2010 tarihli kararıyla bahse konu faks olarak gönderilen dilekçelerin mağdurlara ait olup olmadığının belirlenmesi ve eksik soruşturma sebebiyle mağdur …‘ın itirazının kabul edilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırıldığı, yapılan soruşturma sonucunda her iki mağdurun yaralanması sebebiyle sanıklar hakkında kamu davasının açıldığı anlaşılmakla,

1- ) Sanıklar hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararına dayanak teşkil eden ve katılanlar tarafından gönderildiği bildirilen faksların altındaki imzaların katılanlara ait olup olmadığının dosya kapsamından anlaşılamaması ve asıllarının dosyada bulunmaması nedeniyle, söz konusu faks belgelerinin altında bulunan imzaların katılanlara ait olup olmadığı hususlarının araştırılması ve katılanlardan faks altındaki imzaların kendilerine ait olup olmadığının sorulması,

2- ) Sanıkların üzerine atılı taksirle yaralama suçunun takibinin şikayete bağlı olduğu ve TCK’nın 73/1. maddesi uyarınca şikayet süresinin 6 ay olduğu dikkate alındığında, bahse konu kazanın iş kazası olduğu da gözetilerek, taraflar arasında iş mahkemesinde görülen dava dosyasının getirtilerek, iş müfettişleri tarafından düzenlenen rapor ile iş mahkemesindeki dava dosyasında, katılanların, sanıklardan şikayetçi olup olmadıkları, şikayetçi olmuş iseler, hangi tarihte şikayetçi oldukları hususu araştırıldıktan sonra, süresinde şikayette bulunup bulunmadığının tespit edilmesi,

3- ) Katılan …‘nün, kaza sonrası %76 oranında fonksiyon kaybı meydana geldiği tespit edilmesine rağmen, katılana vasi atanıp atanmadığı hususları ile katılanın bizzat şikayet hakkını kullanıp kullanamayacağı araştırıldıktan sonra sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : İsabetsiz olup, katılan vekili ve sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca, hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 04.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/18605 Karar: 2016/359 Tarih: 18.01.2016

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

1-)Mağdur C.’ın temyiz taleplerinin incelenmesinde;

Mağdur C.’ın 28.03.2011 tarihli dilekçeyle şikayetinden vazgeçtiğini beyan etmesi karşısında, CMK’nın 234. maddesi uyarınca davaya katılma ve buna bağlı olarak kanun yoluna başvurma hakkının ortadan kalktığı nazara alınarak, temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 Sayılı 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

2-)Sanığın kendisi hakkındaki mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;

Sanığın aynı zamanda eşi olan mağdur K. ile önceden tartıştıkları ve olay günü, K.’in, kız kardeşi olan diğer mağdur C.’ın evinde bulunduğu sırada eve gelen sanığın eve C.’ın rızası dışında girerek C.’a hakaret ettiği ve K.’e tokat atarak evdeki camı kırdığı iddia edilen olayda,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a-)C.’a yönelik hakaret, gündüz vakti konut dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçları açısından şikayetçi C.’ın hükümden sonra verdiği 17.03.2011 tarihli dilekçeyle sanık hakkında şikayetinden vazgeçmiş olup, söz konusu suçların şikayete tabi olduğu göz önüne alınarak, TCK’nın 73/6 maddesi gereğince sanığın kendisi hakkındaki şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği hususunda beyanı alınarak sonucuna göre şikayetten vazgeçme kapsamında sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği halde yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

b-)C.’a yönelik tehdit suçu açısından; 5271 Sayılı CMK’nın 225. maddesi uyarınca hükmün konusu, duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup, C.’a yönelik tehdit suçunun işlendiğine dair açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında müsnet suçtan yargılamaya devamla hüküm kurulması,

C-)K.’e yönelik kasten yaralama suçu açısından sanığın daha önce kasıtlı bir suç işlediği gerekçesiyle CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve TCK’nın 51. maddesi gereği verilen mahkumiyetinin ertelenmesine karar verilmemiş ise de; sanığın karar tarihi itibariyle adil sicil kaydında bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarından ibaret ilamlarının, sonradan işlenen kasıtlı suçtan verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın açıklanmasının geri bırakılmasına ve ertelenmesine engel oluşturmaması karşısında; yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ve hükmün ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/7990 Karar: 2014/25007 Tarih: 09.09.2014

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

14.04.2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 2. maddesi uyarınca, hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirasına kadar olan (üçbin Türk Lirası dahil) mahkumiyet hükümleri kesin olup hüküm tarihi, cezanın türü ve miktarı itibariyle hükmün temyizi olanaklı olmadığından üst Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

O yer Cumhuriyet Savcısının temyizinin, eylemin hırsızlık suçunu oluşturduğundan bahisle suç vasfına yönelik olarak sanık aleyhine olduğu gözetilerek bu hususa münhasıran yapılan incelemede;

Sanığa yüklenen suçun takibi şikayete bağlı olup müştekinin 11.01.2012 günlü duruşmada şikayetten vazgeçtiğini belirtmiş olması karşısında; sanık hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK. nun 73. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 09.09.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/18140 Karar: 2014/8810 Tarih: 10.04.2014

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

Olay günü sanığın sevk ve idaresindeki araçla meskun mahalde, 139 promil alkollü vaziyette seyrederken, kavşaklarda geçiş önceliği kuralına uymadığından yaralamalı trafik kazasına sebebiyet verdiği olayda, mağdurdaki yaralanmanın TCK’nın 89/1. maddesi kapsamında basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olmasına göre, sanığın üzerine atılı suçun bilinçli taksir ile işlenmesi hali de dahil 5237 sayılı TCK’nın 89/5. maddesi uyarınca şikayete tabi olduğu ve mağdurların kovuşturma aşamasında şikayetten vazgeçtiği nazara alınıp, TCK’nın 73/6. maddesi gereğince sanıkta vazgeçmeyi kabul ettiğinden, sanığın, eyleminin trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturacağı, iddianame içeriğinde sanığın 139 promil alkollü halde araç kullandığının anlatılmadığı ve bu suçtan açılmış dava bulunmadığı anlaşılmakla suç duyurusunda bulunulup dava açılması sağlandıktan sonra sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taksirle yaralama suçundan şikayetten vazgeçme nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesi ile yetinilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün belirtilen sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 10.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/1045 Karar: 2013/28322 Tarih: 09.12.2013

  • TCK 73. Madde

  • Soruşturulması ve Kovuşturulması Şikayete Bağlı Suçlar

TCK’nın 73. maddesinin 4. fıkrasında, kovuşturma yapılabilmesi şikayete bağlı suçlarda, suçtan zarar gören kişinin vazgeçmesinin davayı düşüreceği, aynı maddenin 6. fıkrasında ise, vazgeçmenin, onu kabul etmeyen sanığı etkilemeyeceği hükme bağlandığından, şikayetten vazgeçmeyi kabul etmeyen sanık hakkında, yargılamaya devam edilerek, mevcut delillere nazaran, mahkumiyet hükmü kurulmasında ve sanığın, boşanmış olduğu eşi mağdurenin bilgisi ve rızası dışında, facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde üyelik işlemleri yaparak, oluşturduğu profilde, isim ve soyismini de açıkladığı mağdurenin özel yaşam alanı kapsamındaki fotoğraflarına yer vermesi eyleminin özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğunun kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sübuta ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,

1- Sanığın oluşa uygun sübuta eren eyleminin TCK’nın 134/2-1. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu gözetilmeden, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülüp, temel ceza, TCK’nın 134/1-1. maddesi gereğince 6 ay hapis cezası olarak belirlenerek, sanığa eksik ceza tayini,

2- Kısa süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında, TCK’nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarına hükmedilerek, aynı Kanunun 53/4. maddesine aykırı hareket edilmesi,

3- Mağdurenin maddi bir zararının belirlenmediği olayda, sabıkasız geçmişi ve yargılama sürecindeki davranışları olumlu değerlendirmeye tabi tutulup, hükmedilen hapis cezası ertelenen sanık hakkında, CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkras 6. fıkrasındaki koşullar irdelenip, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlarla birlikte isabetle değerlendirilerek, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler gösterilmek suretiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenlemenin uygulanıp uygulanmamasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, kanuna aykırı,

4- TCK’nın 134/2. maddesinde, kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya seslerinin ifşası halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüş, fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, cezanın yarı oranında artırılacağı düzenlenmiş iken, hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 81. maddesi ile TCK’nın 134/2. maddesinde yapılan değişiklikle, temel ceza miktarı iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiş ve ifşanın basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi halinde de aynı cezaya hükmolunacağının belirtilmiş olması nedeniyle; ayrıca, 6352 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin, 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir. hükmüne göre, TCK’nın 7/2. maddesi gereğince, sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 09.12.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS