0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

CMK Madde 196

(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.

(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.

(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.

(4) (Değişik: 15/8/2017-KHK-694/147 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/142 md.) Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir.

(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.

(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir.


Makaleler:


CMK Madde 196 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak koşuluyla sanığın, kendisinin veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde avukatının istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabileceği kabul edilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, sanığın kendisine ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulduktan sonra istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir. Ancak üst sınırı beş yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda istinabe suretiyle sorgu yapılamaz.

Sanığın istinabe yoluyla sorgusunun yapılabileceği hâllerde sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile avukata bildirilir; ancak bunların sorgu sırasında hazır bulunmaları zorunlu değildir.

186 ncı maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi sorgunun istinabe yoluyla yapılmasının neden olacağı sakıncaların giderilmesi veya en aza indirilebilmesi için, olanak bulundukça esas hakkında hükmü verecek mahkemece görüntülü olarak izlenip gerekli soruların da sorulabileceği video marifetiyle yayın yönteminden yararlanılması uygun görülmüştür. Böylece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde konu edilen “adil yargılanma hakkı” ilkesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konudaki kararı gözetilerek, hâkimlerin hüküm vermeden önce sanığı bizzat görmeleri sağlanmaya çalışılmıştır.

Maddenin son fıkrasında ise, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla duruşmaya getirilmemesine karar verilebilecek sanıklara ilişkin 1412 sayılı Kanunun 226 ncı maddesinin son fıkrasındaki hükme yer verilmiştir.


CMK 196 (Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2020/3387 E. , 2020/13155 K.

Sanık …’ın … 15. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yakalama kararı uyarınca yapılan 27/01/2014 tarihli sorgusundan önce ifadesini yargılamanın yapıldığı esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulmayıp, 5271 sayılı CMK’nın 196/2. maddesine aykırı şekilde yapılan sorgusu esas alınmak suretiyle hükümlülük kararı verilerek savunma hakkının kısıtlanması**,

Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 18/11/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2020/5040 E. , 2021/764 K.

Sanıkların üzerine atılı hırsızlık suçunun düzenlendiği TCK’nın 142/2-h maddesindeki cezanın alt sınırının 5 yıl hapis cezasını gerektirdiği, sanığın CMK 196/2 maddesi uyarınca savunmasının bizzat yargılandığı mahkemece alınması gerekirken talimat mahkemesi olan Alanya 5. Asliye Ceza Mahkemesinde alındığı ve bu suretle CMK 196/2 maddesine aykırı davranılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeksizin hükümlerin açıklanan nedenle tebliğnameye kısmen aykırı olarak BOZULMASINA, 25.01.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.


Ceza Genel Kurulu 2018/57 E. , 2020/382 K.

  • CMK 196
  • İstinabe yoluyla savunması alınan sanığa mutlaka savunmasını esas mahkemesinde vermek isteyip istemediği sorulmalıdır.

Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutan “Sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı CMK’nın 196. maddesi ise;

“(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.

(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.

(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.

(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.

(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.

(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir”

şeklinde iken 25.08.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 147. maddesi ile anılan maddenin dördüncü fıkrası; “Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir.” şeklinde değiştirilmiş ve bu değişiklik 08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 142. maddesiyle kanunlaşmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak şartıyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafisinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutulabileceği kabul edilmiş,

Beşinci fıkrasında ise, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak şartıyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir. Her iki fıkrada da sanığın sorgusunun yapılmış olması hâli bağışık tutulmanın şartı olarak belirtilmiş, bununla birlikte sanığın sorgusunun ne şekilde yapılacağı hususu da aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa, sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulduktan sonra kabul etmesi hâlinde istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı ise sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece gerçekleştirilmesi zorunludur.

Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesine rağmen istinabe ile alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracaktır.

Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, yükümlülük yönü olmakla birlikte öncelikle kendisi açısından bir hak olup, bu hak adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde, sanığın en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.

Kendisi yönünden hak olarak düzenlendiği kabul edilen bir hususta sanığın, bu hakkı ne şekilde kullanacağı konusunda hiçbir inisiyatifinin olmadığının kabulü hâlinde hakkın varlığından da söz edilemeyecektir.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12 Şubat 1985 tarihli Colozza ve Rubinat/İtalya ile 25 Kasım 1997 tarihli Zana/Türkiye kararlarında, sözleşmeyle garanti altına alınan bir hakkın kullanılmasından vazgeçilmesinin, ancak bunun açıkça söylenmesiyle mümkün olabileceğine dikkat çekilmiş olup, sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmesi de ancak bu hususu açıkça belirtmesiyle mümkün olacaktır.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 03.04.2018 tarihli ve 851-144 ile 31.01.2017 tarihli ve 449-32 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu bilgiler ışığında birinci ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; farklı yargı çevresindeki ceza infaz kurumunda başka bir suçtan hükümlü olarak bulunan ve asıl mahkemesince yapılan sorgusu sırasında duruşmadan bağışık tutulma isteğinde bulunmayan sanığın, hükmün açıklandığı 14.11.2012 tarihli son oturumda hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılamaya devam edilerek mâhkumiyetine karar verilmesi savunma hakkının sınırlandırılması niteliğinde olup Yerel Mahkemece verilen hükümlerin, incelemeye konu her üç sanık bakımından da diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2017/188 E. , 2019/544 K.

  • CMK 196
  • Sorgu yapılmadan sanık duruşmadan bağışık (vareste) tutulamaz ve yokluğunda mahkumiyet kararı verilemez

Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak şartıyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafisinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabileceği kabul edilmiş, beşinci fıkrasında ise hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın sorgusu yapılmış olmak şartıyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir.

Her iki fıkrada da sanığın sorgusunun yapılmış olması hâli bağışık tutulmanın şartı olarak belirtilmiştir.

Diğer taraftan oldukça geniş bir kavram olan “savunma hakkı”, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek olan toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla bütün toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti de ilgilendirmektedir. Ceza muhakemesinin amacı, yargılama neticesi verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan hükmün doğru olmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, yargı mercileri huzurunda kendisini savunma, müdafi yardımından yararlanma, susma, soru sorma, aleyhine olan işleme katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, kanun yoluna başvurma gibi hakları içermektedir.

Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, yükümlülük yönü olmakla birlikte öncelikle kendisi açısından bir hak olup bu hak adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendinde, sanığın en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Temel haklar ve ödevler” bölümünde yer alan 36. maddesinde savunma hakkı; “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenmiş olup, “temel hak” niteliğine uygun olarak savunma hakkı verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması durumunda verilen karar hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi, yargı mercilerince her aşamada nazara alınması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın herhangi bir nedenle sınırlandırılması da mümkün değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/8 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-h maddeleri uyarınca savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.

Savunma hakkının temelini oluşturan sorgu, sadece sanık lehine getirilmiş bir hüküm değil, aynı zamanda maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla konulmuş, kamusal niteliği de bulunan emredici bir usul kuralıdır. Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı ilke olmakla birlikte, kanun koyucunun başka bir mağduriyete sebebiyet vermemek, yargılamanın uzamasını engellemek, usul ekonomisi, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak açısından bazı sınırlamalara gittiği de bir gerçektir. Ancak bu sınırlamalar yukarıda da belirtildiği gibi istisna olup, bu hâllerde dahi usul kanunumuz bazı şartların varlığını aramaktadır.

Sanık duruşmada hazır bulunması gereken kişilerden olup, bu durum yargılamanın “yüze karşılık” özelliği ve savunma hakkının sonucudur. Bu nedenledir ki, ceza muhakemesi hukukumuzda istisnai hâller haricinde, gelmeyen sanık hakkında duruşma yapılamayacaktır.

İfade ve sorgu şüpheli ve sanık bakımından bir yükümlülük olmakla beraber aynı zamanda bir haktır. 5271 sayılı CMK’nın 147 ve 191. maddelerinde belirtilen yasal hakları kendisine hatırlatılan ve “açıklamada bulunmama” hakkını kullandığına dair bir beyanda bulunmayan, savunma yapmak için süre isteyen sanığın dinlenmesinin zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Açıklamada bulunmama hakkını kullandığına dair bir beyanda bulunmayan, haklarını anladığını belirten, savunma yapmak için süre isteyen ve sonraki celselere katılmayan sanığın duruşmadan bağışık tutulmayı kabul ettiğinden bahisle sorgusu yapılmaksızın müdafisinin dinlenilmesi ile yetinilip sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu anlaşılan uyuşmazlık konusu olayda,

Sanığın duruşmadan bağışık tutulmasının ancak sanığın sorgusunun yapılmış olması durumunda söz konusu olabileceği gözetilmeyerek Yerel Mahkemece CMK’nın 196. maddesine muhalefet edildiği, hakkında mahkûmiyet hükmü kurulan sanığın sorgusunun yapılmasının zorunlu olduğu ve bu kuralın istisnai hâllerinin de bulunmadığı göz önüne alındığında; sanığın sorgusu yapılmayıp müdafisinin dinlenilmesiyle yetinilerek sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmasının, duruşmanın yüz yüzeliği ve sözlülüğü ilkeleriyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlâli sonucuna sebebiyet verildiği, böylece Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan savunma hakkının kısıtlanmış olduğu kabul edilmelidir.


*Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/272

  • CMK 196
  • Aynı yargı çevresindeki ceza infaz kurumunda başka bir suçtan hükümlü olarak bulunan ve asıl mahkemesince yapılan sorgusu sırasında duruşmadan bağışık tutulma isteğinde bulunmayan sanık Fatih Koç’un, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı 12.03.2008 tarihli son oturumda hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılama yapılarak mâhkumiyetine karar verilmesi savunma hakkının sınırlandırılması niteliğindedir.

Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen 5271 sayılı CMK’nın “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası; “Kanun’un ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir.” hükmünü amirdir. Bu kuralın istisnaları da aynı maddenin ikinci fıkrasında; “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.”,

194.maddenin ikinci fıkrasında; “Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir.”,

195.maddede; “Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır.”,

200.maddenin birinci fıkrasında; “Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir.”,

204.maddesinde; “Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır.” Şeklinde gösterilmiştir.

Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutan “Sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı 196. maddesi ise;

“(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.

(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.

(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.

(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.

(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.

(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir.” şeklinde iken 25.08.2017 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 147. maddesi ile anılan maddenin dördüncü fıkrası; “Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir.” şeklinde değiştirilmiş ve bu değişiklik 08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7078 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 142. maddesi ile kanunlaşmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak şartıyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafiinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutulabileceği kabul edilmiş,

Beşinci fıkrasında ise, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak şartıyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir.

Her iki fıkrada da sanığın sorgusunun yapılmış olması hâli bağışık tutulmanın şartı olarak belirtilmiş, ancak sanığın sorgusunun ne şekilde yapılacağı hususunda iki fıkrada da herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş olup, bu konu maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa, sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulduktan sonra istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı ise sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece gerçekleştirilmesi zorunludur. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesine karşın istinabe ile alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracaktır.

Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, yükümlülük yönü olmakla birlikte öncelikle kendisi açısından bir hak olup, bu hak adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde, sanığın en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.

Kendisi yönünden hak olarak düzenlendiği kabul edilen bir hususta sanığın, bu hakkı ne şekilde kullanacağı konusunda hiçbir insiyatifinin olmadığının kabulü halinde hakkın varlığından da söz edilemeyecektir.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 12 Şubat 1985 tarihli Colozza ve Rubinat/İtalya ile 25 Kasım 1997 tarihli Zana/Türkiye kararlarında, sözleşmeyle garanti altına alınan bir hakkın kullanılmasından vazgeçilmesinin, bunun açıkça söylenmesiyle mümkün olabileceği belirtilmiş olup, buna göre sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmesi de ancak bu hususu açıkça söylemesiyle mümkün olacaktır.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 31.01.2017 tarihli ve 449-32 sayılı ile 03.04.2018 tarihli ve 851-144 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Aynı yargı çevresindeki ceza infaz kurumunda başka bir suçtan hükümlü olarak bulunan ve asıl mahkemesince yapılan sorgusu sırasında duruşmadan bağışık tutulma isteğinde bulunmayan sanık Fatih Koç’un, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı 12.03.2008 tarihli son oturumda hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılama yapılarak mâhkumiyetine karar verilmesi savunma hakkının sınırlandırılması niteliğindedir.


*Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/650

  • CMK 196
  • Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 102. maddesinin ikinci fıkrasında; “cinsel saldırı suçunun vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı” öngörülmüş olup; alt sınırı yedi yıl hapis cezasını gerektiren nitelikli cinsel saldırı suçundan hakkında kamu davası açılmış bulunan sanığın sorgusunun, M. Ağır Ceza Mahkemesince bizzat yapılmayarak istinabe yoluyla alınması, 5271 sayılı CMK’nın alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı sanığın sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece yapılması zorunluluğunu düzenleyen emredici nitelikteki 196. maddenin ikinci fıkrasına aykırı olduğundan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu nitelikli cinsel saldırı suçundan verilen beraat hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Sanığın, atılı nitelikli cinsel saldırı suçu bakımından istinabe suretiyle sorgusunun yapılıp yapılamayacağı;

5271 sayılı CMK’nın 196. maddesinin birinci fıkrasında; “Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir”,

Aynı maddenin ikinci fıkrasının ilk cümlesinde de; “Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere istinabe suretiyle sorguya çekilebilir” hükümlerine yer verilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak koşuluyla sanığın, kendisi veya bu hususta yetki verdiği hallerde müdafiinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabileceği, ikinci fıkrasında ise; alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçtan yargılanan sanığın sorgusunun mutlaka esas mahkemesince yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulacak ve talimat mahkemesi önünde savunma yapmayı kabul etmesi hâlinde istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda ise; sanığın sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemesince gerçekleştirilmesi zorunlu kılınmıştır.

Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesi ya da yargılamaya konu suçun cezasının alt sınırının beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektirmesine karşın, istinabe yoluyla alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından, mutlak bir bozma nedenidir.

Tarafı bulunduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dâhil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı altıncı maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde de, sanığın en azından kendi kendisini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunma yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı zımnen kabul edilmiştir. Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, bir yükümlülük olmakla birlikte, öncelikle kendisi açısından bir hak olup, adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır.

Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;

Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 102. maddesinin ikinci fıkrasında; “cinsel saldırı suçunun vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı” öngörülmüş olup; alt sınırı yedi yıl hapis cezasını gerektiren nitelikli cinsel saldırı suçundan hakkında kamu davası açılmış bulunan sanığın sorgusunun, M. Ağır Ceza Mahkemesince bizzat yapılmayarak istinabe yoluyla alınması, 5271 sayılı CMK’nın alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı sanığın sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece yapılması zorunluluğunu düzenleyen emredici nitelikteki 196. maddenin ikinci fıkrasına aykırı olduğundan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu nitelikli cinsel saldırı suçundan verilen beraat hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/29 Karar : 2018/29 Tarih : 18.06.2018

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı ve ekindeki dava dosyası, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK`nın 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelenerek gereği düşünüldü:

Sanıklar hakkında infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçundan açılan davanın yargılaması sonunda Eskişehir 5. Asliye Ceza Mahkemesi`nin 19.10.2010 tarih ve 2010/2 – 2010/638 sayılı mahkumiyet kararının sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 25.06.2013 tarih ve 2013/4551 – 2013/9852 sayılı kararı ile “ONANMASINA” oybirliğiyle karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın 06.06.2018 tarihli itiraz dilekçesinde:

``Sanıklar …, … ve … hakkında Eskişehir 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.10.2010 gün ve 2010/2 Esas-2010/638 Karar sayılı hükmü ile infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçundan TCK’nın 297/1, 297/1-ikinci cümle, 53, 58. maddeleri uyarınca 3`er yıl hapis cezası ile mahkumiyetlerine karar verilmiştir.

Hükümlerin sanıklar tarafından temyizi üzerine Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesi`nin 25.06.2013 gün ve 2013/4551 Esas, 2013/9852 Karar sayılı ilamı ile hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.

Başka suçtan aynı yargı çevresindeki Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan ve duruşmalardan vareste tutulmayan sanıklar …, … ve …`nun son oturumda hazır bulundurulmayıp yokluklarında hükümlülüklerine karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 196. maddesine aykırı olarak savunma haklarının kısıtlanması nedeniyle hükümlerin bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşünüldüğünden itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.

02.07.2012 tarih ve 6352 sayılı Yasanın 99. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK`nın 308.maddesi uyarınca İTİRAZIN KABULÜ ile;

Yüksek Dairenizin 25/06/2013 gün ve 2013/4551 Esas, 2013/9852 Karar sayılı ilamının, sanıklar …, … ve … hakkında kurulan hükümlerin onanması yönünden KALDIRILMASINA; hükümlerin sanıkların CMK’nın 196. maddesine aykırı olarak savunma haklarının kısıtlanması nedeniyle BOZULMASI’na karar verilmesi, itirazımızın kabul edilmemesi halinde, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi itirazen arz ve talep olunur.` düşüncesiyle Dairemiz kararına karşı itirazda bulunmuştur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Dairemiz arasındaki uyuşmazlık, aynı yargı çevresindeki cezaevinde başka suçtan hükümlü olup, duruşmalarda bulunmaktan bağışık tutulmasına karar verilmemiş olan sanıkların, hükmün esasını oluşturan kısa kararın açıklandığı son oturumda hazır bulundurulmadan yokluklarında karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir.

İtiraz, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK`nın 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelendiğinde;

17.02.2010 tarihli oturumda sorguları yapılıp, duruşmalardan bağışık tutulmalarına karar verilmeyen ve aynı yargı çevresindeki cezaevinde başka suçtan hükümlü olup duruşmalardan da bağışık tutulma talebi olmayan sanıkların, hükmün esasını oluşturan kısa kararın açıklandığı son oturumda hazır bulundurulmadan yokluklarında yargılamaya devamla mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle CMK’nın 196. maddesine muhalefet edildiği anlaşılmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın itirazı yerinde görülerek aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

1-İtirazın kabulü ile itiraza konu Dairemizin 25.06.2013 tarih ve 2013/4551 – 2013/9852 sayılı kararının sanıklar …, … ve … yönünden kaldırılmasına,

2- Sanıklar …, … ve … hakkındaki hükümlerin incelenmesinde:

Aynı yargı çevresinde bulunan cezaevinde başka suçtan hükümlü olmaları nedeniyle kendiliğinden duruşmaya gelme olanağı bulunmayan ve duruşmalardan bağışık tutulma talebi de olmayan sanıkların, hükmün esasını oluşturan kısa kararın açıklandığı son oturumda hazır bulundurulmaları gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devamla CMK.nun 196. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

Kanuna aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin öncelikle bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 18.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1263 Karar : 2018/7240 Tarih : 4.06.2018

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Sanığın hüküm tarihinde aynı yargı çevresi içerisinde bulunan Kırşehir E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan hükümlü olduğunun UYAP kayıtlarından anlaşılması karşısında; duruşmadan bağışık tutulmak istediğine dair bir talebi olmadan ve bu hususta bir karar alınmadan, hükmün açıklandığı 25/11/2015 tarihli duruşmada hazır edilmeyerek hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle, CMK’nın 196. maddesine aykırı olarak savunma hakkının kısıtlanması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 04/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5422 Karar : 2018/1388 Tarih : 24.01.2018

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Daha önce hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen ve denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işleyen sanıkla ilgili olarak, CMK`nın 231/11. maddesi gereğince açıklanması daha evvel geri bırakılan hükümde herhangi değişiklik yapma imkanı bulunmadığı, hükmün ilk şekliyle açıklanması gerektiği gözetilmeden, hükmedilen hapis cezası bu kez adli para cezasına çevrilmiş ise de, aleyhe temyiz olmadığından bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

Ancak;

1-Başka suçtan aynı yargı çevresindeki cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılan sanığa duruşmadan bağışık tutulma hakkının hatırlatılmadığı ve sanığın bağışık tutulma talebi de bulunmadığı halde, hükmün açıklandığı 29/05/2015 tarihli son oturumda hazır bulundurulmadan SEGBİS aracılığı ile savunması alınarak hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK`nın 196. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

2-Açıklanmasına karar verilecek yeni hükmün Yargıtay incelemesine tabi olacak ve kesinleşmesi halinde infaza verilecek hüküm olacağı bu nedenle kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK`nın 34 ve 223, 230. maddelerine aykırı davranılarak gerekçesiz hüküm kurulması,

3- 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu`nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve sanık …‘in temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4160 Karar : 2018/165 Tarih : 23.01.2018

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

1)Sanık … hakkında kurulan hükmün incelenmesinde; sanık hakkında sanığın atılı suçu yasal savunma halinde gerçekleştirdiği gerekçeleri gösterilerek TCK’nun 25/1 ve CMK’nun 223/2-d maddesi uyarınca beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden uygulama maddesinin TCK.nun 25/1 ve CMK’nun 223/3-b maddesi olarak gösterilmesi ve sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi kanuna aykırı ise de; bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak; hüküm fıkrasının mahsus bölümünde yer alan: “CMK’nun 223/3-b” ibaresinin “ CMK’nun 223/2-d “ibaresi ile, “ceza verilmesine yer olmadığına” ibaresinin ise “beraatine “ ibaresi ile değiştirilmesine karar verilmek suretiyle düzeltilen hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA,

2)Ceza yargılamasının temel ilkelerinden biri “doğrudan doğruyalık-vasıtasızlıktır.”

Bu nedenle CMK`nun 193/1. maddesinde “sanık olmaksızın yargılama olmaz” genel kuralına, istisnalarına ise aynı Kanunun 193/2, 194/2, 195, 196, 200/1 ve 204. maddelerinde yer verilmiştir.

Alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, kendisinin de kabulüne bağlı olarak sanık istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılarak sorgu yapma imkanı yine CMK`nun 196/4. maddesine göre mümkün kılınmıştır.

Somut olaydaki hukuki sorun sanığın, görüntülü ve sesli iletişim tekniğini kullanarak savunmasının alınmasına itiraz etmesi karşısında, bu sistemle savunma alınması durumunda, savunma hakkının kısıtlanarak adil yargılama ilkesinin ihlal edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesi cezai bir suç ile itham edilen herkesin, kendini savunma, iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme, duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercüman yardımından para ödenmeksizin yararlanması haklarını güvence altına almıştır. Buna bağlı olarak kovuşturma aşamasında;

1)Genel kural sanığın duruşmada hazır bulundurulmasıdır. Bu hak ciddi nedenlere dayalı olarak mahkeme kararı ile sınırlandırılabilir.

2)İlk ve son savunmanın yapıldığı, esasa ilişkin delillerin toplandığı oturumlara sanığın SEGBİS yolu ile katılması, açık kabulüne dayalı olmalıdır.

Tüm bu açıklamalar karşısında; her ne kadar yukarıda anılan CMK.nun 196/4. maddesi, 694 sayılı KHK’nın 147. maddesiyle değişikliğe uğrayıp SEGBİS ile savunma alınabilmesi hususunda süre şartı kaldırılmışsa da sanığın o tarihte yürürlükten bulunan hükme göre kazanılmış hakkı bulunduğu, bu haliyle SEGBİS aracılığıyla savunmasının alınmasına itiraz etmesine rağmen, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle bu talebi reddedilerek, SEGBİS sistemi aracılığıyla beyanı alındıktan sonra mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

Usule aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeyen hükmün öncelikle bu nedenlerle tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 23/01/2018 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1700 Karar : 2018/136 Tarih : 23.01.2018

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

I-Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

II-Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarına gelince;

Hüküm tarihinde aynı yargı çevresi içerisinde bulunan Afyonkarahisar E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan hükümlü olduğunun UYAP kayıtlarından anlaşılması karşısında; duruşmadan bağışık tutulmak istediğine dair bir talebi olmadan hükmün açıklandığı 24.03.2014 tarihli duruşmada hazır edilmeyerek hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle, CMK’nın 196. maddesine aykırı olarak savunma hakkının kısıtlanması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 23/01/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/19161 Karar : 2018/590 Tarih : 15.01.2018

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Başka suçtan farklı yargı çevresindeki cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılan sanığın 03.02.2015 tarihli oturumda duruşmalardan bağışık tutulmak istemediğini beyan ettiği halde hükmün açıklandığı 12.03.2015 tarihli son oturumda hazır bulundurulmadan hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 196. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

2-Sanık hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının herhangi bir gerekçe gösterilmeden TCK’nın 50. maddesine göre seçenek yaptırımlara çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi,

3-Sanığın sabıkasında görülen ilamın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olması, CMK’nın 231/8. maddesine 6545 sayılı Yasanın 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” cümlesi eklenmiş ise de, suç tarihi itibariyle adli sicil kaydında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair ilamın engel oluşturmaması karşısında, yargılama sürecindeki davranışları olumlu bulunarak, takdiri indirim uygulanan ve hapis cezası adli para cezasına çevrilen sanık hakkında “daha önceden başka bir suç nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının bulunması nedeniyle” şeklindeki kanuni olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

4-02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış

olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘in temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, (1), (2) ve (3) numaralı bozma nedenleri dışında diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 15/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/38333 Karar : 2017/7567 Tarih : 11.07.2017

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1- Sanık … hakkında hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüş, dosya kapsamına göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

Sanık hakkında tekerrüre esas alınan Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 09/10/2006 tarih ve 2005/59-2006/312 sayılı kararının kesinleşme tarihinin14/10/2009 olduğu, suç tarihinden sonra kesinleşen söz konusu mahkeme kararının tekerrüre esas alınamayacağı, ancak onun yerine sanığın adli sicil kaydında yer alan Ümraniye 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 02/05/2007 tarih ve 2006/731-2007/385 sayılı 05/07/2007 kesinleşme tarihli TCK’nın 142/1-e maddesi kapsamında hırsızlık suçundan verilen 4 yıl süreli hapis cezasının tekerrüre esas alınması gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322.maddesine göre düzeltilmesi mümkün olduğundan, hüküm fıkrasından sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkartılarak yerine, “Ümraniye 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 02/05/2007 tarih ve 2006/731-2007/385 sayılı 05/07/2007 kesinleşme tarihli TCK’nın 142/1-e maddesi kapsamında hırsızlık suçundan verilen 4 yıl süreli hapis cezasının mahkumiyet kararının tekerrüre esas olduğu anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK’nın 58/6. maddesi gereğince sanığa hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına; ancak karşı temyiz bulunmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca sanığın kazanılmış hakkı korunarak, 5275 sayılı Kanun’un 108/2. maddesine göre koşullu salıverilmeye eklenecek sürenin, yanılgılı uygulama sonucu hükümde gösterilen Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 09/10/2006 tarih ve 2005/59- 2006/312 sayılı 2 yıl 6 ay 24 gün hapis cezasına ilişkin kararı nedeniyle koşullu salıverilmeye eklenecek süreden fazla olamayacağına” karar verilmek suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2- Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarına gelince;

Sanığın hüküm tarihinde aynı yargı çevresi içerisinde bulunan Maltepe 2 Nolu L Tipi kapalı cezaevinde başka bir suçtan hükümlü olduğunun UYAP kayıtlarından anlaşılması karşısında; sanığa duruşmadan bağışık tutulmak isteyip istemediği sorulmadan ve bu hususta bir karar alınmadan, hükmün açıklandığı 12/12/2013 tarihli duruşmada hazır edilmeyerek hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle, 5271 sayılı CMK’nın 196. maddesine aykırı olarak savunma hakkının kısıtlanması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 11.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/14540 Karar : 2017/3271 Tarih : 23.05.2017

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Kimliğini ibraz etmeyen 18 yaşından küçük mağdurun sadece 18 yaşından büyük olduğuna ilişkin beyanına dayanılarak içeri alınarak alkollü içki servisi yapılmasının işletmecinin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı; olay tutanağına göre sanığın “işyerine kendisinin baktığını beyan ettiği” ayrıca mahkemede kabul ettiği kolluk ifadesinde “…kapıda Selda’nın yanındaki şahısa yaşının kaç olduğunu sordum bana yaşının 18 den büyük olduğunu söyledi, görünüş itibari ile de şahıs büyük gözüküyordu, her iki bayan içeri girerek alkol aldılar, bilseydim kesinlikle iş yerine almazdım…” şeklindeki beyanından işyerini kendisinin işlettiği anlaşılmakla tebliğnamedeki suçun manevi unsurunun oluşmadığı ve işyerinin devredilmesine ilişkin eksik araştırma yapıldığı görüşlerine ştirak edilmemiştir.

1 - UYAP sisteminden yapılan sorgulamada sanığın hüküm tarihinde başka suçtan Balıkesir L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olduğunun anlaşılması karşısında; sanığın duruşmadan bağışık tutulma talebi bulunmadığı halde 07.10.2011 tarihli karar oturumunda hazır bulundurulmayarak yokluğunda hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle, 5271 sayılı CMK’nın 196. maddesine aykırı davranılması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

Kabule göre;

2 - TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1 - c bendindeki “velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan” yoksunluğun sanığın sadece kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindekiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceğinin gözetilmemiş olması ve 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK ‘nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün BOZULMASINA, 23/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8432 Karar : 2017/4115 Tarih : 18.05.2017

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi gereği düşünüldü;

Sanığın savunmasının alındığı 03.06.2015 tarihli duruşmada sanığa iddianamenin okunduğu açıkça belirtilmemiş ise de; duruşma zaptına göre CMK’nın 191/3-c,150/1,176/1-2, 177/1, 180,196 ve 147’nci maddelerinde belirtilen yasal hakları tek tek hatırlatılarak sanığın da yasal haklarını anladığını ve savunmasının kendisinin yapacağını beyan ettiği anlaşılmakla; iddianame okunmadığından bahisle bozma öneren tebliğname görüşüne iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya toplanıp karar yerinde gösterilen delillere mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak;

TCK’nın 50/6. maddesinde bulunan “yaptırım” ibaresinin 01.03.2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 26.02.2008 tarih 5739 sayılı Kanunun 4. maddesi ile “tedbirin” olarak değiştirilmesi ile sözü edilen maddenin birinci fıkrasının “a” bendi uyarınca hapis cezasının paraya çevrilmesi seçenek yaptırım ,diğer bentlerde düzenlenen hususların ise seçenek tedbir niteliğinde olduğu,TCK nın 50/6. maddesinde hükmün kesinleştikten sonra Cumhuriyet Savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesinin sonuçlarının düzenlendiği, somut durumda ise sanık hakkında bir tedbir niteliğini haiz olmayan, kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verildiği, kaldı ki bu durumun hükmün tesisi aşamasında değil, hükmün kesinleşmesinden sonra infaz aşamasında nazara alınacağı hususu gözetilmeksizin infazı kısıtlar biçimde karar tesis edilmesi, yine sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının taksitlendirilmesi akabinde taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmının tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği hususuna hükümde yer verilmemek suretiyle TCK’nın 52/4. maddesine aykırı davranılması,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hüküm fıkrasının 5 numaralı bölümündeki “TCK’nın 50/6. maddesi gereğince hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet Savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek yaptırımın gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde sanık hakkında verilen kısa süreli hapis cezasının tamamen infaz edileceğinin sanığa ihtarına,” ibaresinin hükümden çıkarılması yerine ‘‘TCK’nın 52/4. maddesi gereğince taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmının tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına’’ ibaresinin eklenmesi suretiyle, sair yönleri usul ve Kanuna uygun bulunan hükmün, DÜZELTİLEREK ONANMASINA; 18.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8679 Karar : 2017/337 Tarih : 30.01.2017

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi.

Hükmedilen ceza miktarları nazara alındığında, sanık müdafiin duruşmalı inceleme talebinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK`nın 318. maddesi uyarınca reddiyle, incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

Sanık hakkında mağdurlar … ile Doğukan’a yönelik müstehcenlik suçundan dolayı TCK`nın 226/3. maddesi uyarınca açılan kamu davaları ile ilgili zamanaşımı süresince hüküm kurulması mümkün görülmüştür.

Katılanlar …, … ile … vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;

Mahkemece yüzüne karşı verilen 09.12.2015 günlü hükümlerin katılanlar vekilince CMUK’nın 310/1. maddesinde düzenlenip tefhimden işlemeye başlayan kanuni bir haftalık süresinden sonra sunulan 11.04.2016 tarihli dilekçe ile temyiz edildiği anlaşıldığından, vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK`nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

Sanık … müdafii, katılan bakanlık vekili ile katılanlar …,…,… vekilinin temyiz istemlerinin incelenmesine gelince;

Bafra Ceza İnfaz Kurumuna nakledilen ve son olarak 14.09.2015 tarihli celsede segbis aracılığı ile beyanı alınan sanığın, daha sonraki celse ile karar celsesinde segbis sistemi ile hazır edilmeden ve hazır edilmeme sebebi de belirtilmeden yokluğunda karar verilmesi ve sanık müdafiin son celse hazır edilmeyen sanıkla görüşerek son savunmasını hazırlamak istediğini beyan etmesine rağmen, bu konudaki talebinin reddine karar verilerek, 5271 sayılı CMK`nın 196. maddesine aykırı davranılması suretiyle savunma haklarının kısıtlanması,

Kanuna aykırı, sanık ile müdafii, katılan bakanlık vekili ve katılanlar …,…,… vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, esası incelenmeyen hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2014/1-258 Karar: 2014/349 Tarih: 02.07.2014

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Tasarlayarak kasten öldürme suçundan sanık A. C.’ın 5237 sayılı TCK’nun 37/1. maddesi delaletiyle 82/1-a,, 53,, 58, 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis; sanık Ö. A.’ın aynı kanununun 37/1. maddesi delaletiyle 82/1-a,, 53, 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis; sanık K. K.’un aynı kanununun 37/1. maddesi delaletiyle 82/1-a,, 62,, 53,, 58, 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis; sanık A. A.’ın aynı kanununun 38/1. maddesi delaletiyle 82/1-a,, 29,, 62,, 53, 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis; sanık H. T.’ın aynı kanununun 82/1-a, 39/1,, 62,, 53,, 63 ve 1412 sayılı 326 /son maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis; sanık H. C.’ın ise aynı kanununun 82/1-a, 39/1,, 62,, 53,, 63 ve 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddeleri uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve sanıklar A. ve K.’ın cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Bilecik Ağır Ceza Mahkemesince verilen 05.06.2011 gün ve 51-99 sayılı kısmen re’sen temyize tâbi olan hükmün sanık K. ve sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.01.2013 gün ve 5232-299 sayı ile;

“… Yargılandığı suçtan Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan ve hükmün verildiği celsede sağlık sorunları nedeniyle raporlu olduğu için hazır edilemeyen sanık K. K.’un duruşmada hazır bulundurularak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşüne karşı savunmasının alınması ve son sözünün sorulması gerektiği gözetilmeden, hazır bulunan sanık müdafiinin beyanı ile yetinilerek karar verilmesi suretiyle 193, 196. maddelerine aykırı davranılması,

Usule aykırı olup, sanık K. ve sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin bu nedenlerle ve irtibat nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına, sanıklar K., A. ve Ö.’a verilen cezanın miktarı ve tutuklulukta geçirdikleri süreler dikkate alınarak, sanık K. ile sanıklar Ö. ve A. müdafiilerinin tahliye taleplerinin reddine…”,

Karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 19.04.2013 gün ve 28-48 sayı ile;

“… Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaa beyanını vermiş olduğu 22.06.2011 tarihli ilk bozmadan sonraki 7. celsede sanık K. K.’un duruşmada hazır olduğu, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının sanığın yüzüne karşı okuduğu ve sanığın savunma için süre istediği, bundan sonraki 12. celseye kadar geçen karar oturumuna gelinceye kadar tüm celselerde sanığa ve müdafiine esas hakkındaki savunmasını hazırlamak ve sunmak üzere defaatlerce süre verildiği, yargılamanın kendisi ve diğer birçok sanık yönünden de tutuklu olarak yürütülmesine rağmen 22.06.2011 tarihli Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaa beyanının alındığı 7. celseden, 29.11.2011 tarihli hüküm verilen 12. celseye kadar sürekli esas hakkındaki Cumhuriyet savcısının mütalaasına yönelik olarak savunma imkanı tanındığı, sanığın ve müdafiinin savunma kapsamında zaman zaman beyanlarda bulunmasına rağmen her seferinde yeniden süre istediği ve en son 01.11.2011 tarihli oturumdan sonra sanık K. K.’un sağlık mazeretini gerekçe göstererek duruşmaya katılmayarak yokluğunda ancak müdafiinin huzurunda ve son söz hakkı da müdafiine sorularak hüküm kurulduğu dikkate alındığında, sanığa Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına yönelik ve tüm esas hakkındaki savunması için yeterince süre tanınmış olup, sanık tarafından savunma yapılıp yapılmaması kendi tercihine kalmış bir husustur. Doğaldır ki, ceza yargılamasında sanık açısından suçlamayla ilgili savunma yapma hakkı, kullanılıp kullanılmayacağı kendi iradesi ve tercihine kalmış bir haktır. Yani ceza yargılamasında sanığın savunma yapmaya zorlanamayacağı açıktır. Yargılama mercii için dikkat edilmesi gereken husus yargılanan sanığa kendisini savunması için hakkaniyete uygun, makul süre ve imkan tanınmasıdır. Bu süre ve imkan tanınmasına rağmen sanığın bu süreci hiçbir şey yapmayarak, sadece susarak veya sürekli zamana oynamak suretiyle savunma hakkının kullanımını öteleyerek geçirmesi dahi sanığın kendi tercihine kalmış bir husustur. Yeterli olan ve makul süre ile imkanın tanınmasından sonra yargılama mercii olan mahkemeye düşen görev ve sorumluluk Anayasa’nın 141. maddesinde de açıkça emredici hüküm niteliğinde belirtildiği üzere mümkün olan en kısa sürede yargılamayı bitirmektir. Kaldı ki, yargılamanın diğer bir kısım sanıklar yönünden de tutuklu olarak yürütüldüğü ve bu sanıkların, yargılamanın bir sanık yönünden sürekli savunma için süreye matuf taleplerle uzamasının ciddi derecede mağduriyetlerine neden olacağı ve hatta hakkın kötüye kullanımı boyutuna varacağı açıktır.

CMK’nun 226/4 maddesi gereğince sanığa tanınan tüm haklardan müdafiinin sanık gibi yararlanabileceği dikkate alındığında sanığın hazır bulunmadığı oturumda bu hakkın müdafiiye verilerek müdafii tarafından kullanılması karşısında sanığın savunmaya ilişkin hakkının gereğinin yerine getirildiği, yukarıda açıklandığı üzere kendi iradesi ile duruşmaya katılmayan ve katılmak zorunda da olmayan sanığın yokluğunda müdafiine son söz hakkı verilerek ayrıca defalarca değişik celselerde Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına yönelik savunması sorularak ayrıca sanık müdafiinden de bu yöndeki savunmalar defalarca süre verilmek suretiyle sorularak sanığa yönelik savunma hakkının kullanımına ilişkin 193, 196. maddelerinde öngörülen hususlara riayet edilmek suretiyle hüküm kurulduğu…”,

Gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.

Kısmen re’sen temyize tâbi olan bu hükmün sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının 17.04.2014 gün ve 264551 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

Karar: Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yargılandığı suçtan başka yer cezaevinde tutuklu bulunan sanığın sağlık mazereti nedeniyle katılamadığı duruşmada müdafiin beyanı ile yetinilerek yokluğunda hüküm kurulmasının savunma hakkının sınırlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının “eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm” niteliğinde olup olmadığının öncelikle belirlenmesi gerekmektedir.

Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;

a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,

b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,

c) Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,

d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak,

Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.

İnceleme konusu olayda, Özel Dairece hükmün, yargılandığı suçtan başka yer cezaevinde tutuklu bulunan ve hükmün verildiği celsede sağlık sorunları nedeniyle raporlu olduğu için hazır edilemeyen sanık K. K.’un duruşmada hazır bulundurulmaması nedeniyle tüm sanıklar yönünden bozulduğu, yerel mahkemece bozmadan sonra adı geçen sanığın da hazır bulunduğu oturumda hüküm kurulmak suretiyle Özel Daire bozma kararında belirtilen aykırılıkların ortadan kaldırıldığı, böylelikle de bozma kararı doğrultusunda işlem yapıldığı anlaşıldığından, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğindedir.

Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün görülmediğinden, hükmün Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

Bilecik Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.04.2013 gün ve 28-48 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.07.2014 günü yapılan müzakerede oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2012/5-1240 Karar: 2012/1840 Tarih: 11.12.2012

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Sanık S.N.’ın mühür bozma suçundan 5271 Sayılı C.M.K.nun 223/2-c maddesi uyarınca beraatına, resmi belgede sahtecilik suçundan 5237 Sayılı T.C.K.nun 204/2,, 62,, 53/1-3,, 58/6-7. maddeleri uyarınca iki yıl onbir ay. zimmet suçundan ise aynı Kanunun 247/1-2, 248/1,, 62,, 53/1-3, 58/6-7. maddeleri uyarınca iki yıl altı ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına ilişkin, Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 28.3.2012 gün ve 3-3 Sayılı hüküm sanık müdafiiyle katılan vekili tarafından temyiz edilmekle. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli 6.7.2012 gün ve 3 Sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya. Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Katılan vekilinin, 09.05.2012 tarihli ve temyizden feragat yetki belgesi ekli dilekçesiyle temyiz isteminden vazgeçtiği anlaşıldığından, inceleme; sanık müdafiinin temyiz ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın resmi belgede sahtecilik ve zimmet suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine dair ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, zimmet suçundan da yargılanan sanığın savunmasının talimatla alınmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 196. maddesinin 1. fıkrasında; “mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hallerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir”.

Aynı maddenin 2. fıkrasının ilk cümlesinde de; “sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere istinabe suretiyle sorguya çekilebilir” hükmüne yer verilmiştir.

Anılan maddenin 1. fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak koşuluyla sanığın, kendisi veya bu hususta yetki verdiği hallerde müdafiinin istemiyle duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabileceği, 2. fıkrasında ise; alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçtan yargılanan sanığın sorgusunun mutlaka esas mahkemesince yapılması gerektiği vurgulanmıştır.

Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulacak ve talimat mahkemesi önünde savunma yapmayı kabul etmesi halinde istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sının beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda ise; sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemesince gerçekleştirilmesi zorunlu kılınmıştır.

Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesi ya da yargılamaya konu suçun cezasının alt sınırının beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektirmesine karşın, istinabe yoluyla alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından, mutlak bir bozma nedenidir.

Tarafı bulunduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmesinin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının ( c ) bendinde de, sanığın en azından kendi kendisini savunma hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunma yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı zımnen kabul edilmiştir. Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, bir yükümlülük olmakla birlikte, öncelikle kendisi açısından bir hak olup, adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır.

Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;

5237 Sayılı T.C.K.nun 247. maddesinin 1. fıkrasında “Görevi sebebiyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır şeklinde düzenlenmiş olan ve alt sının beş yıl hapis cezasını gerektiren zimmet suçundan hakkında kamu davası açılmış bulunan sanığın sorgusu ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılamayı yapan Özel Dairece bizzat yapılmayarak talimat yoluyla alınmıştır. Özel Dairenin bu uygulaması 5271 Sayılı alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı sanığın sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece yapılması zorunluluğunu düzenleyen emredici nitelikteki 196/2. maddesine aykırıdır.

Bu itibarla, Özel Daire hükmünün, alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçtan sanığın sorgusunun talimat yoluyla yapılması sebebiyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına, karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 28.3.2012 gün ve 3-3 Sayılı hükmünün, alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçtan sanığın sorgusunun talimat yoluyla yapılması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- ) Dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 11.12.2012 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2282 Karar : 2018/7154 Tarih : 31.05.2018

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Sanık …‘in savunmasının diğer sanık …‘ın hukuki durumunu değiştirme ihtimali göz önüne alınarak, hüküm tarihinde farklı yargı çevresindeki Muş E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan hükümlü olarak bulunan sanık …‘in 27/10/2017 tarihinde Muş 2. Asliye Ceza Mahkemesince talimatla alınan savunmasında duruşmalara katılmak istediğini söylemesi karşısında, hükmün açıklandığı 05/12/2017 tarihli son oturumda hazır bulundurulmadan hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 196. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafii ve sanık …’ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 31/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3205 Karar : 2017/7671 Tarih : 13.07.2017

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

5237 sayılı TCK`nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüş, dosya içindeki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- Hüküm tarihinde aynı yer yargı çevresi içerisinde bulunan Yalova A3 Tipi Kapalı Cezaevi İnfaz Kurumunda başka suçtan hükümlü olarak bulunan sanığın duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutulma istemi bulunmadığı halde, hükmün açıklandığı 24/03/2014 tarihli duruşmada hazır edilmeyerek hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK`nın 196. maddesine aykırı olarak savunma hakkının kısıtlanması,

2-Sanığın kokoreç almak amacıyla girdiği …Fast Food adlı iş yerinden katılanın çantasını çalması şeklindeki bina içerisinden gerçekleştirdiği eyleminin TCK’nın 142/1-b maddesi kapsamında tanımlanan suçu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfının belirlenmesinde yanılgıya düşülerek aynı Kanun’un 141.maddesi uyarınca hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 13.07.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/14743 Karar : 2017/18212 Tarih : 29.06.2017

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, Anayasanın 40/2, CMK’nın 232/6 ve 34/2 ile 1412 sayılı CMUK’nın 310. maddeleri gereğince, kararda başvurulacak kanun yolu, süresi, mercii ve şeklinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerektiği halde, sanık …‘ün SEGBIS yoluyla yüzüne karşı verilen hükümde, cezaevinde bulunan şikayetçi sanığa kanun yoluna başvuru şeklinin açıklanmaması nedeniyle, şikayetçi sanığın temyiz isteğinin öğrenme üzerine süresinde olduğu kabul edilip suçtan zarar gören …‘ün davaya katılmak isteyip istemediği sorulmamış ise de, temyiz dilekçesinin kapsamı dikkate alınarak CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca şikayetçinin davaya katılan olarak kabulüne karar verilerek dosya görüşüldü.

1-Sanık … hakkında yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı yalnızca itiraz yolu açık ve dolayısıyla yapılan başvurunun bu doğrultuda değerlendirilmesinin gerekli bulunduğu anlaşıldığından, katılan …‘ün, temyiz davası isteği hakkında bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA ,

2-Sanık … hakkında tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmü ile sanık … hakkında yaralama suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde,

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

a- Başka suçtan aynı yargı çevresindeki cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılan sanık …‘ün duruşmadan vareste tutulma hakkının hatırlatılmadığı ve vareste tutulma talebi de bulunmadığı halde hükmün açıklandığı 29.03.2016 tarihli son oturumda hazır bulundurulmadan SEGBİS aracılığı ile savunması alınarak hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 196. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

b-Soruşturma aşamasında beyanı alınan olayın tek tanığı Emrah Görgöz’ün 5271 sayılı CMUK’nın 210/1. maddesi gereğince dinlenilmeden eksik incelemeyle yazılı biçimde hükümler kurulması,

c-Kabule göre ise,

Sanık … hakkında tehdit suçundan kurulan hüküm yönünden, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan sanık …‘ün temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 29/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/30098 Karar : 2017/4735 Tarih : 26.04.2017

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Karar tarihi itibariyle aynı yargı çevresindeki ceza infaz kurumunda başka bir suçtan hükümlü bulunan sanığın, duruşmadan bağışık tutulma talebi olmadığı halde yokluğunda karar verilerek CMK’nın 196/1. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

Kabule göre de;

1.Tekerrüre esas alınan ilamdaki hapis cezasının, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiş olduğu anlaşılmasına rağmen, sanığın ikinci kez mükerrir olduğuna karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, ,

2.TCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına ilişkin hükmün, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararıyla iptal edilmesi nedeniyle uygulama olanağının ortadan kalkmış olması,

Bozmayı gerektirmiş ve sanık …‘ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 26/04/2017 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/73 Karar : 2017/1739 Tarih : 9.03.2017

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Kaçakçılığa konu eşyayı bu özellliğini bilerek ticari amaçla satmak suçundan sanık …‘in, 5015 sayılı Petrol … Kanunu’nun Ek 5/1, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62/1. maddeleri gereğince 1 yıl 8 … hapis ve 100 tam gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/6.maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Bayburt Asliye Ceza Mahkemesi’nin 16.04.2009 tarihli ve 2008/14 Esas, 2009/118 sayılı kararını müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde suç işlediğinin bildirilmesi üzerine hükmün açıklanması ile sanığın 5015 sayılı Petrol … Kanunu’nun Ek 5/1, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62/1.maddeleri gereğince 1 yıl 8 … hapis ve 100 tam gün adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin BAYBURT Asliye Ceza Mahkemesi’nin 26.01.2016 tarihli ve 2015/694 Esas, 2016/73 sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 07.12.2016 günlü kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.12.2016 gün ve KYB. 2016-398954 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Mezkür ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre;

1- Sorgu tarihinde yüklenen suçtan yargılamanın yapıldığı yer yargı çevresi dışında bulunan ve atılı suç itibariyle de istinabe yasağı bulunmayan yargılamada sanığın, istinabe yoluyla savunmasının aldırılarak, duruşmadan vareste tutulma hakkı hatırlatılıp duruşmadan vareste tutulmayı isteyip istemediği hususunun da sorulması gerektiği gözetilmeden, ikametgahı başka il merkezinde bulunan sanığa doğrudan çağrı kağıdı çıkarmakla yetinilerek, savunması alınmadan hüküm kurulması suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 196/2.maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanmasında,

2- 5237 sayılı Kanun’un 52/1.maddesinde yer alan “Adli para cezası, beş günden … ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, belirlenen gün sayısının takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle adli para cezasının tayini gerekirken, gün para sistemi belirlenmeden yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

Kanun yararına bozma talebinin

(1) numaralı bölümün incelenmesinde;

Mahkeme tarafında duruşma açılmasını müteakip, sanık …‘e “CMK’nın 231/11.maddeye göre denetim süresi içinde kasten suçlar işlemeniz nedeni ile iş bu tebliğ zarfı içerisinde gönderilen gerekçeli karardaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükmün tebliğe rağmen yapılacak duruşmaya gelmediğiniz takdirde yokluğunuzda açıklanacağı ve karar verileceği hususu tebliğ ve ihtar olunur.” meşruhatlı davetiyesi ile duruşma gününü de bildiren tebligatın sanığın eşi imzasına usulüne uygun tebliğ edildiği ve ilk yargılamada savunması alındığından ve açık meşruhatlı bildirime rağmen duruşmada hazır bulunmadığından yeniden savunmasının alınmasına bu nedenle yer olmadığından (1) nolu talebin REDDİNE,

(2) numaralı bölümün incelenmesinde;

(2) nolu talebin kabul edilerek mahkeme tarafından neticeden verilen 100 gün adli para cezasının günlüğü TCK 52/2.maddesi gereğince 20,00 TL’den para cezasına çevrilerek neticeden 2.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına şekliyle CMK 309.madde gereğince hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 09.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2017/33 Karar : 2018/74 Tarih : 27.02.2018

  • CMK 196. Madde

  • Sanığın Duruşmadan Bağışık Tutulması

Sanık …‘ın silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna teşebbüsten TCK’nun 220/7. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nun 35, 62/1, 53, 58/7-9 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.05.2015 gün ve 376-199 sayılı hükmün, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 11.04.2016 gün ve 8305-2285 sayı ile;

“…Ceza yargılamasının temel ilkelerinden biri ‘doğrudan doğruyalık-vasıtasızlıktır.’ Bu nedenle CMK’nun 193/1. maddesinde ‘sanık olmaksızın yargılama olmaz’ genel kuralına yer verildikten sonra istisnalar aynı Kanunun 193/2, 194/2, 195, 196, 200/1 ve 204. maddelerinde gösterilmiştir. Sanığın kabulüne bağlı olarak alt sınırı 5 yıl ve daha fazla hapis cezası gerektiren suçlar hariç olmak üzere istinabe yoluyla sorguya çekilebilecektir. Görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılarak sorgu yapma yöntemi CMK’nun 196/4. maddesi hükmüne göre mümkün kılınmıştır.

Somut olaydaki hukuki sorun, sanığın görüntülü ve sesli iletişim tekniğini kullanarak savunma yapmak istemediğini ısrarla beyan ederek duruşmada hazır bulunma isteği karşısında, bu sistemle savunma alınması durumunda, savunma hakkının kısıtlanarak ‘adil yargılanma’ ilkesinin ihlal edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.

Duruşmada hazır bulunmak isteyen sanığın, duruşmada hazır bulundurulması sadece ödev değil aynı zamanda bir haktır. ( Ceza Genel Kurulunun 10.06.2008 gün ve 148-169 sayılı kararı)

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesine göre;

Cezai bir suç ile itham edilen herkesin, kendini savunma, iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme, duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercüman yardımından para ödenmeksizin yararlanması hakları güvence altına almıştır. Duruşmada hazır bulunmaksızın bu hakları nasıl kullanabileceğinin anlaşılması zordur. (Colozza v. İtalya, 12 Şubat 1985)

Adil bir ceza yargılaması sürecinin oluşumunda sanığın mahkeme nezdinde hazır bulunmasının büyük önemi bulunmaktadır. (Lala v. Hollanda 22 Eylül 1994) Bunun sebebi hem ‘adil yargılanma hakkı’nın mevcudiyeti hem de beyanların doğruluğunun anlaşılması ve mağdur ile tanıkların beyanlarıyla karşılaştırılmasıdır. (Sedoviç v. İtalya)

Temyiz aşamasında davalının duruşma salonunda şahsen hazır bulunması ilk derece mahkemesinde görülmekte olan duruşmalarda hazır bulunmasına nispeten daha az önem arzetmektedir. (Kamasinsıki v. Avusturya, 19 Aralık 1989)

Adaletin gerçekten adil bir şekilde sağlanmasının demokratik bir toplumda tuttuğu yer göz önünde bulundurularak savunma hakkının kısıtlanmasına yönelik her bir tedbirin ciddi şekilde gerekli olmasına işaret edilmiştir. Daha az kısıtlayıcı bir tedbirin bulunması hâlinde o uygulanmalıdır. (Van Mechelen ve diğerleri)

Sözleşme ile garantiye alınan hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi, bunun açıkça söylenmesi ile mümkün olabilir. (Zana/Türkiye)

CMK’nun genel ilkeleri ve 196. maddedeki düzenleme, Dairemizce benimsenen Ceza Genel Kurulunun 10.06.2008 gün ve 148-169 sayılı kararı ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları göz önünde bulundurulduğunda; duruşmada hazır bulunma hakkı ‘adil yargılanma’ kapsamında değerlendirilmekte olup, bu hakkın sınırlanması ancak ciddi şekilde gerekli olması halinde istisna olarak uygulanmalıdır. AİHM’in Marcello Viola v. İtalya kararı temyiz duruşmasına ilişkindir. Bu nedenlerle kovuşturma aşamasında;

1-) Genel kural sanığın duruşmada hazır bulundurulmasıdır. Bu hak ciddi nedenlere dayalı olarak mahkeme kararı ile sınırlandırılabilir.

2-) İlk ve son savunmanın yapıldığı, esasa ilişkin delillerin toplandığı oturumlara sanığın SEGBİS yolu ile katılması açık kabulüne dayalı olmalıdır.

3-) Sesli ve görüntülü yöntemle savunma alınması hâlinde sanık müdafiinin talebi durumunda sanığın yanında bulunma olanağı sağlanmalıdır.

Bu koşullar gerçekleştiğinde savunma hakkının kısıtlanmadığı kabul edilebilecektir.

Tüm bu açıklamalar karşısında; duruşmalardan önce SEGBİS ile savunma yapmak istemediğini ve mahkemede hazır bulunarak savunma yapmak istediğini beyan eden sanığın taleplerine rağmen duruşmalarda hazır bulundurulmayıp SEGBİS aracılığıyla yargılaması yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesi suretiyle savunma haklarının kısıtlanması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.07.2016 gün ve 356624 sayı ile;

“…Ceza yargılamasının temel ilkelerinden birini oluşturan ‘vasıtasızlık-doğrudan doğruyalık’ ilkesi CMK’nun 193/1. maddesinde yer alan ‘Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz’ düzenlemesi ile vücut bulmuştur. Bu düzenleme gereğince yasal istisnaları hariç olmak üzere duruşmada hazır bulunmayan sanık hakkında yargılama yapılamaz. Ceza yargılamasının en önemli usuli işlemlerinden birisi olan sorgunun ne şekilde yapılacağı hususu da CMK’nun 196. maddesinde düzenlemiş olup, ‘vasıtasızlık’ ilkesinin istisnalarından birisi CMK’nun 196/2. maddesinde yazılı olduğu üzere alt sınırı 5 yıldan az hapis cezası gerektiren suçlar yönünden sanığın sorgusunun istinabe ile yapılabilmesine olanak sağlanmıştır. Bunun dışındaki suçlar yönünden ise istinabe yasağı söz konusu olup, sanığın mahkeme huzurunda bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Sanığın mahkeme huzuruna fiziken çıkarılamadığı durumlarda ise CMK’nun 196/4. maddesi gereğince ‘Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.’ düzenlemesine istinaden sanığın sorgusunun yapılması, diğer duruşmalara ise iştirakinin sağlanması mümkün kılınmıştır. Madde gerekçesine göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde konu edilen ‘adil yargılanma hakkı’ ilkesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konudaki kararı gözetilerek, hâkimlerin hüküm vermeden önce sanığı bizzat görmeleri sağlanmaya çalışılmıştır. SEGBİS, hem duruşma salonunda bulunanların sanığı, hem de sanığın duruşma salonunda bulunanları aynı anda görüp duyabildiği sesli ve görüntülü bir iletişim sistemidir. Bu hâliyle CMK’nun 196/4. maddesinde yazılı koşulları sağlayan bir sistemdir. Sistemin kullanılması ile sanıkların bir yerden bir yere nakillerinde karşılaşılan güçlüklerin, gecikmelerin ve hak kayıplarının önüne geçilerek yargılamanın süratle tamamlanması sağlandığı gibi, sistem sayesinde duruşmaya katılan sanıkların yargılamanın vasıtasızlık ilkesine uygun olarak kendilerini savunma imkânları da sağlanmış olacaktır. SEGBİS aracılığı ile duruşmaya katılan sanık, o celsede dinlenen tanık veya bilirkişilere soru sorabilecek, varsa beyanlara itirazlarını dile getirebilecektir. Bu hâliyle sistemin kullanımı, ceza yargılamasının temel bir ilkesi olan ‘vasıtasızlık- doğrudan doğruyalık’ ilkesini desteklemektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Atılı suçtan hakkında açılan kamu davası nedeniyle sanığın Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesinde sanığın tutuklu olarak yargılandığı, sanığın Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunduğu, 05.01.2015 tarihinde duruşmalara fiziken katılma talebinin olduğu, ancak 07.01.2015 tarihli oturuma SEGBİS aracılığıyla katıldığı ve savunmasını ana dilinde müdafi eşliğinde herhangi bir itirazda bulunmaksızın yaptığı, 12.02.2015 tarihli duruşmalara yine fiziki olarak katılmak istediğinden bahisle dilekçe verdiği, bu nedenle 12.02.2015 ve 12.03.2015 tarihli oturumlara katılmadığı, Cumhuriyet savcısının davanın esası hakkındaki mütalaasını bildirdiği 30.04.2015 tarihli oturuma ise SEGBİS vasıtasıyla katıldığı, hüküm celsesi olan 12.05.2015 tarihli oturuma ise katılmadığı anlaşılmıştır. Sanığa duruşmalara SEGBİS aracılığıyla katılma, davanın esası hakkında son savunmasının yapma fırsatı verildiği hâlde, sanığın duruşmalara katılımı konusunda SEGBİS’i vasıta kılmak istememesi ve bu nedenle duruşmalara iradi olarak katılmaması hâlinin, sanığın savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurmayacağı, SEGBİS kullanımının CMK’nun 196/4. maddesindeki düzenlemeye uygun olduğu…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince, 09.11.2016 gün ve 5927-5526 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında aynı suçtan kurulan hüküm ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren 5237 sayılı TCK’nun 314. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılanan, yargı çevresi dışında tutuklu bulunan ve ses ve görüntü bilişim sistemi (SEGBİS) ile savunma yapma imkanı tanınan sanığın, duruşmanın başlamasından sonra sorgusunun yapıldığı, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı son oturuma getirtilmeden karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle, 5271 sayılı CMK’nun 196. maddesinin dördüncü fıkrasında 25.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 694 sayılı KHK’nın 147. maddesi ile yapılan değişiklik göz önüne alındığında bu hususun bozma nedeni yapılıp yapılmayacağı değerlendirilmelidir.

Sanığın, 14.08.2014 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanarak Hakkari Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderildiği, 18.08.2014 tarihinde ise Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği, daha sonra silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hakkında açılan kamu davası nedeniyle Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmasına başlandığı,

Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesince, tutuklu sanığın 07.01.2015 tarihli oturuma katılımının sağlanması bakımından, öncelikle duruşma salonuna getirilmesi, bunun mümkün olmaması hâlinde SEGBİS imkânlarının bulunduğu bir yerde hazır edilmesinin cezaevi idaresinden istendiği,

Sanığın, yerel mahkemeye hitaben yazdığı 05.01.2015 tarihli dilekçede; hakkındaki iddialara karşı daha iyi savunma yapabilmek için 07.01.2015 tarihli oturumda duruşma salonunda bulunmak istediğini belirttiği, ancak söz konusu oturuma SEGBİS vasıtası ile katılan sanığın, bu sisteme ilişkin herhangi bir itiraz ileri sürmeksizin savunmasını yaptığı, sanık müdafiinin de söz konusu oturumda duruşma salonunda hazır olduğu,

12.02.2015 tarihli oturumdan önce tutuklu sanığın duruşmada hazır bulundurulması, bunun mümkün olmaması hâlinde SEGBİS imkânlarının bulunduğu bir yerde hazır edilmesi için yazılan müzekkereye cezaevi idaresince, Van ili ile Hakkari’nin ilçeleri arasında güvenli seyahatin sağlanamayacağı gerekçesi ile sevkin gerçekleştirilemediği şeklinde cevap verildiği, sanığın ise SEGBİS vasıtasıyla savunma yapmak istemediğine ilişkin dilekçeyi aynı tarihte yerel mahkemeye gönderdiği, belirtilen sebeplerle sanığın bahse konu oturuma katılımının sağlanamadığı,

Sanık müdafiinin hazır bulunduğu, 12.02.2015 tarihli oturuma tutuklu sanığın güvenlik gerekçesiyle getirilemediğini bildiren cezaevi idaresince müzekkere ekinde, Van Ceza İnfaz Kurumu Jandarma Bölük Komutanlığının 12.09.2014 tarihli yazısına yer verildiği, bu yazıda; ceza infaz kurumunda bulunanların büyük bir çoğunluğunun PKK terör örgütü üyeliği suçundan tutuklu olup suç yerlerinin ağırlıklı olarak Hakkari ili ve Yüksekova ilçesi olduğunun, yargılama yerleri değişen bu tutukluların yerel mahkemelerce duruşmalarda hazır edilmelerinin talep edildiğinin, Van’dan Hakkari ili ile Yüksekova ilçesine gidilmesi için Van-Başkale-Hakkari karayolunun kullanılacağının, ayın belirli günlerinde güvenlik güçlerince yolun belirli noktalarında güvenlik önlemleri alınarak güvenli yol günleri oluşturulduğunun, tamamında güvenliğin sağlanamadığı Van-Hakkari karayolunda geçmiş yıllarda yol kesme, silahlı çatışma, mayınlama, pusu kurma ve adam kaçırma gibi olayların meydana geldiğinin, son bir yıl içerisinde PKK terör örgütünün bu nitelikli eylemlerinin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde artış gösterdiğinin, bahsi geçen eylemlerin tekrarlanma olasılığı bulunduğundan Van-Hakkari karayolunun en kritik bölge olduğunun, sevki yapılan PKK terör örgütü üyeliğinden tutuklu şahısların kaçırılabileceğinin, sevkte görevli personelin kaçırılma veya şehit edilme risklerinin yüksek olması nedeniyle Hakkari il ve ilçeleri ile Başkale’ye yapılacak duruşmalara güvenlik nedeniyle tutuklu sevkinin çok riskli olduğunun, devletin milyonlarca Lira harcayarak kurduğu ve aktif olan SEGBİS yerine karayolu ile sevk yapılmasının hem devlete ek bir maddi külfet hem de personel zayiatına yol açabilecek nitelikli olumsuz sonuçlar doğurabileceğinin belirtildiği,

12.03.2015 tarihli oturumda, sanık müdafiinin hazır bulunduğu, cezaevi idaresi tarafından sanığın SEGBİS vasıtasıyla ifade vermek istemediğinin bildirildiği,

30.04.2015 tarihli oturuma SEGBİS vasıtası ile katılan sanığın, bu sisteme yönelik herhangi bir itiraz ileri sürmediği, söz konusu oturumda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı, ancak sanık müdafiinin esasa ilişkin savunma yapmak için süre talep etmesi nedeniyle bu oturumun ertelendiği,

12.05.2015 tarihli oturumda sanık müdafiinin hazır bulunduğu, cezaevi idaresi tarafından sanığın SEGBİS vasıtasıyla ifade vermek istemediğinin bildirildiği, aynı oturumda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı, sanık müdafiinin esas hakkındaki savunmasını yapmasından sonra, yargılamaya son verilerek sanığın adli kontrol şartıyla tahliyesine ve eyleminin teşebbüs aşamasında kalan silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğu kabul edilerek, TCK’nun 220/7. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nun 35, 62/1, 53, 58/7-9 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, hükmolunan hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin hükmün tefhim edildiği,

Anlaşılmaktadır.

Şüpheli veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde uyulacak hususları belirleyen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “İfade ve sorgunun tarzı” başlıklı 147. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde ifade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılacağı düzenlenmiş,

20.09.2011 tarihinde yürürlüğe giren Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmeliğin;

  1. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde; SEGBİS:“UYAP Bilişim Sisteminde ses ve görüntünün aynı anda elektronik ortamda iletildiği, kaydedildiği ve saklandığı Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi” olarak tanımlanmış,

  2. maddesinin 1. fıkrasında; “Teknik altyapının hazır olması durumunda ceza infaz kurumunda bulunan kişi SEGBİS ile dinlenebileceği gibi, SEGBİS üzerinden duruşmalara da katılabilir.” hükmü getirilmiştir. Böylelikle, ceza infaz kurumunda, tedavi kurumunda veya yargı çevresi dışında bulunan kişilerin dinlenilmesinde SEGBİS’in kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.

Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen CMK’nun “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası ise, “Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir” hükmünü amirdir. Bu kuralın istisnaları da aynı maddenin 2. fıkrasında “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir”,

  1. maddenin ikinci fıkrasında, “Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir”,

  2. maddesinde “(1) Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır”,

  3. maddenin birinci fıkrasında, “Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir”,

  4. maddesinde “(1) Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır” şeklinde gösterilmiştir.

Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutacak olan “Sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı CMK’nun 196. maddesi ise suç ve karar tarihi itibarıyla;

“(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.

(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.

(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.

(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.

(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.

(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu hâlinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir” şeklinde iken, 25.08.2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı KHK’nın 147. maddesi ile anılan maddenin dördüncü fıkrası; “Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

Görüldüğü üzere, 694 sayılı KHK’nın 147. maddesi ile CMK’nun 196. maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan birinci değişiklik “yukarıdaki fıkralar içeriğine göre” ibaresinin madde metninden çıkarılmasıdır. Bu halde alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda sanığın bizzat huzurda dinlenilmesine ilişkin gereklilik, sanığın istinabe suretiyle sorguya çekilmesini düzenleyen aynı maddenin ikinci fıkrası bakımından devam etmekte iken, sanığın SEGBİS yöntemi ile sorgusunun yapılmasını düzenleyen dördüncü fıkrası bakımından aranmamıştır. Böylelikle, alt sınır ayrımı yapılmaksızın tüm suçlar yönünden sanığın SEGBİS yöntemi uygulanarak sorgusu yapılabilecektir.

694 sayılı KHK’nın 147. maddesi ile CMK’nun 196. maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan ikinci değişiklik ise “Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda” ibaresinin madde metninde eklenmesidir. Bu manada, somut yargılamanın şartlarına göre bir değerlendirme yapacak olan yerel mahkeme, zorunlu gördüğü durumlarda, sanığın SEGBİS yöntemi ile sorgusunu yapabilir veya sorgusu yapılan sanığın bu sistem vasıtasıyla oturumlara katılmasına karar verebillir.

Buna göre; yargılama usulüne ilişkin hükümlerin derhal uygulanması zorunluluğu dikkate alındığında, 694 sayılı KHK’nın 147. maddesiyle CMK’nun 196. maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklik nedeniyle, hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan yargılanan ve mahkeme huzuruna getirilme talebi bulunan sanığın SEGBİS yöntemi ile sorgusunun yapılması veya duruşmalara katılımına karar verilmesi bozma nedeni oluşturmayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Yargılandığı suçtan dolayı mahkemenin yargı çevresi dışındaki bir ceza infaz kurumunda tutuklu olup değişik tarihli dilekçelerinde oturumlara bizzat katılmak istediğini belirten sanığın, sorgusunun yapıldığı 07.01.2015 ve Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği 30.04.2015 tarihli oturumlara SEGBİS vasıtası ile katılımının sağlanmasının ve Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı son oturumda da duruşma salonunda hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılama yapılarak mahkûmiyetine karar verilmesinin hüküm tarihinde yürürlükte bulunan muhakeme kurallarına göre savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğu ileri sürülebilir ise de; hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 694 sayılı KHK’nın 147. maddesiyle CMK’nun 196. maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklik sonucu, yerel mahkemenin zorunlu gördüğü hâllerde, alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılanan ve duruşma salonunda hazır edilme talebi bulunan sanığın SEGBİS yöntemi ile sorgusunu yapabileceği veya duruşmalara katılmasına karar verebileceği ve yargılama usulüne ilişkin hükümlerin derhal uygulanması zorunluluğu göz önüne alındığında, bu aşamada Özel Dairenin, duruşmalardan önce sanığın, SEGBİS yoluyla savunma yapmak istemediğini beyan etmesine rağmen duruşmalarda hazır bulundurulmayıp SEGBİS yöntemiyle yargılamasının yapılarak hüküm kurulması isabetsizliğine ilişkin bozma nedeninin yerine getirilme imkanının bulunmadığı, bu yönde yapılacak bozmanın sonuca etkili olmayacağı ve yargılamanın uzamasına neden olacağı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,

2- Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 11.04.2016 gün ve 8305-2285 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 16. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.02.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS