0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Sanığın Yokluğunda Duruşma

CMK Madde 195

(1) Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır.


Makaleler:


CMK Madde 195 Gerekçesi

Madde, sanık bulunmadan yargılama yapılabilecek olan bir hâli göstermekte ve gıyabî yargılamayı bu hâlde kabul etmektedir; bu hâl suçun sadece para ve müsadere cezalarını gerektirmesidir. Sanığın hazır bulunabileceği açık olduğundan, kendisine elbette ki, tebligat yapılacak ve davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılacaktır.


CMK 195 (Sanığın Yokluğunda Duruşma) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/6028 Karar : 2018/1051 Tarih : 12.02.2018

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1- Suça sürüklenen çocuklar ve sanık hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Doğrudan hükmolunan adli para cezalarının miktar ve türüne göre; 14.04.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 31.03.2011 tarih ve 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 2. maddesi gereğince doğrudan hükmolunan 3000 TL dahil adli para cezasına mahkumiyet hükmünün temyizi mümkün olmadığından suça sürüklenen çocuklar müdafii ve sanık … ile … …’un temyiz istemlerinin CMUK’nın 317. maddesi gereğince istem gibi REDDİNE,

2- … … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

… …’in nüfus kaydına göre 17/11/1995 doğumlu olup, 18 yaşını doldurmamış olması nedeniyle 03/05/2012, 05/07/2012, 11/10/2012 ve 06/11/2012 tarihli duruşmaların kapalı yerine açık yapılması ve hükmün de açık tefhim edilerek 5271 sayılı CMK’nın 185. maddesine aykırı davranılması telafisi mümkün olmadığından ve … … hakkında 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b, 143 maddeleri uyarınca belirlenen 2 yıl 2 ay hapis cezasından, aynı Kanun’un 31/3 maddesi gereğince 1/3 oranında indirim yapılırken 1 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası yerine hesap hatası sonucu 1 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasına hükmolunarak eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

3- Sanık … ve … … … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Sanığın duruşmada hazır bulunması ve sorgusunun yapılmış olması gerekliliği, “yargılamanın yüze karşı olması, savunma hakkının kısıtlanmaması ve cezanın bireyselleştirilmesi” ilkelerinin bir sonucu olup, 5271 sayılı CMK’nın 193/2 ve 195/1. maddelerinde belirtilen ayrık hükümler dışında, delillerin takdir ve tayininin gerektiği durumlarda sanığın sorgusu yapılmadan hüküm kurulmasının olanaklı bulunmaması karşısında; CMK’nın 193. maddesi hükmüne aykırı olarak aynı Kanun’un 147 ve 191. maddeleri uyarınca sanığın sorgusu yapılmadan mahkûmiyet kararı verilmesi suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması ve atılı suçlamayı kabul etmeyen … …’un hukuki durumunun da sanığın sorgusu yapıldıktan sonra savunmasına göre(varsa çelişkili hususlar giderilerek) değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın ve … … ile müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin açıklanan nedenlerle istem gibi BOZULMASINA, 12/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/19099 Karar : 2017/28176 Tarih : 15.12.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Nitelikli tehdit suçundan sanıklar … ile …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-c ve 62. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanık … hakkında hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakılmasına, diğer sanık … hakkında verilen hapis cezasının aynı Kanun’un 51. maddesi gereğince ertelenmesine dair, Germencik Asliye Ceza Mahkemesinin 12/02/2016 tarihli ve 2015/471 esas, 2016/177 sayılı kararı Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 26/09/2017 gün ve 94660652-105-09-3144-2017-Kyb sayılı yazılı istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06/10/2017 tarih ve 2017/55957 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

1- Dosya kapsamına göre, sanık …’in adli sicil kaydında daha önce işlemiş olduğu suçlar nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair mahkumiyet kayıtları bulunduğu, işbu yargılamaya konu suçun ise anılan kararların denetim süresinde işlediği cihetle, 5271 sayılı Kanun’un 231/8. maddesindeki “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/06/2014-6545 S.K./72. md) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” şeklindeki hükme nazaran sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyeceği gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- 5271 sayılı Kanun’un 195. maddesindeki istisnai durumlar dışında sanığın savunması alınmadan mahkûmiyet hükmü kurulmasının mümkün olmadığı gözetilmeden, sanık …’in usulüne uygun savunması tespit edilmeden, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde,

3- Dosya kapsamına göre, sanık … hakkında daha önce işlediği kasıtlı suçlardan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verildiği, yargılama konusu suçun denetim süresinde işlemiş olduğundan bahisle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş ise de, dosyada mevcut adli sicil kaydına göre herhangi bir suçtan mahkumiyet kaydı bulunmayan ve yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılarak cezası ertelenen sanık hakkında şartları oluştuğu halde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemesinde,

4- Sanıklar haklarında düzenlenen iddianamede, sanıkların 5237 sayılı Kanun’un 106/1-2 cümle gereğince basit tehdit suçundan cezalandırılmaları için kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda eylemin aynı Kanun’un 106/2-c madde kapsamında kabul edildiği halde, CMK’nın 226. maddesi hükmüne aykırı olarak sanıklara ek savunma hakkı tanınmadan bu madde gereğince hüküm kurulmasında,

isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Nitelikli tehdit suçundan sanıklar … ile …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-c ve 62. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanık … hakkında hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakılmasına, diğer sanık … hakkında verilen hapis cezasının aynı Kanun’un 51. maddesi gereğince ertelenmesine dair, Germencik Asliye Ceza Mahkemesinin 12/02/2016 tarihli ve 2015/471 esas, 2016/177 sayılı kararının,

1- Dosya kapsamına göre, sanık …’in adli sicil kaydında daha önce işlemiş olduğu suçlar nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair mahkumiyet kayıtları bulunduğu, işbu yargılamaya konu suçun ise anılan kararların denetim süresinde işlediği cihetle, 5271 sayılı Kanun’un 231/8.maddesindeki “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/06/2014-6545 S.K./72. md) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” şeklindeki hükme nazaran sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyeceği gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- 5271 sayılı Kanun’un 195. maddesindeki istisnai durumlar dışında sanığın savunması alınmadan mahkûmiyet hükmü kurulmasının mümkün olmadığı gözetilmeden, sanık …’in usulüne uygun savunması tespit edilmeden, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde,

3- Dosya kapsamına göre, sanık … hakkında daha önce işlediği kasıtlı suçlardan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verildiği, yargılama konusu suçun denetim süresinde işlemiş olduğundan bahisle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş ise de, dosyada mevcut adli sicil kaydına göre herhangi bir suçtan mahkumiyet kaydı bulunmayan ve yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılarak cezası ertelenen sanık hakkında şartları oluştuğu halde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemesinde,

4- Sanıklar haklarında düzenlenen iddianamede, sanıkların 5237 sayılı Kanun’un 106/1-2 cümle gereğince basit tehdit suçundan cezalandırılmaları için kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda eylemin aynı Kanun’un 106/2-c madde kapsamında kabul edildiği halde, CMK’nın 226. maddesi hükmüne aykırı olarak sanıklara ek savunma hakkı tanınmadan bu madde gereğince hüküm kurulmasında,

isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Adli sicil kaydında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair iki adet karar bulunan sanık … hakkında, denetim süresi içerisinde işlediği yeni suç nedeniyle tekrar kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilip verilemeyeceğinin, savunması alınmayan sanık … hakkında mahkumiyet kararı kurulup, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılamayacağının, adli sicil kaydında

herhangi bir hükümlülüğü bulunmayan sanık … hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair kararın yerinde olup olmadığının ve sanıklara CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma verilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Kanunun 40. maddesiyle 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tâbi kılınmıştır.

Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin aşağıdaki fıkraları

“(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.

(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. “

biçimindedir.

5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.

CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.

Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nun 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.

CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16/02/2010 tarih ve 4/253-28 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi, objektif koşulların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, sanığın kabulü, zararın giderilmesi) varlığı halinde mahkemece, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanmalıdır. Gerek koşulları oluştuğu halde bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmaması, gerekse hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin objektif koşulların gerçekleşmiş olmasına karşın bu koşulların oluşmadığından bahisle bu kurumun uygulanmamasına ilişkin hukuka aykırılıkların, hâkimin takdir hakkına taalluk eden bir husus olmaması nedeniyle bu hususların yasa yararına bozma konusu yapılabileceği yönünde de bir kuşku bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.03.2014 tarih ve 2013/14-102 esas, 2014/128 sayılı kararında belirtildiği üzere; kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların kanun yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Bu nedenlerle de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleşmesi koşuluyla kanun yararına bozmaya konu edilebileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

Yine Ceza Genel Kurulu’nun 22.05.2012 tarih ve 2011/8-498esas, 2012/211 sayılı kararında; “sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır… Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm bilahare davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı CYUY’nın 305 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır… Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkumiyet hükmü ise; hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve ancak bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde, koşulları bulunduğu takdirde yasa yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir. Görüldüğü gibi, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz hukuken varlık kazanmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü bir yasa yolu olan “yasa yararına bozma” yasa yoluyla denetlenebileceğini kabul etmek, yasa yollarında hakim olan temel ilkelere açıkça aykırılık oluşturacağı gibi, temyiz ve yasa yararına bozma yasa yolunun gerek başvuru koşulları, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir.

Diğer taraftan henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş hükümlere karşı son yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasının; “…Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder”,

  1. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar”,

  2. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir”,

  3. fıkrasının; “Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur”,

Şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim yolları ile incelenmeksizin doğrudan olağanüstü yasayoluna tabi kılınması sonucunu doğuracağından, yasa yollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Ayrıca, bir kararın biri olağanüstü diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasa yollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir.” denilmiştir.

5271 sayılı CMK’nın 191. maddesinde duruşmaya başlanmasına ilişkin kurallar ile sanığın sorgusunun nasıl icra edileceğine ilişkin hükümlere yer verilmiş, anılan Kanunun 193/1. maddesinde ise, kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamayacağı belirtilmiştir. Kanunun ayrık tuttuğu hallere ise 5271 sayılı Kanun’un 193/2 ve 195. maddelerinde yer verilmiştir.

CMK’nın 195. maddesinde, suçun yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmesi halinde, sanık gelmese de duruşma yapılabilecektir, ancak maddenin uygulanabilmesi için iki koşulun bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlardan ilki, suçun yaptırımın adli para cezası veya müsadereden ibaret bulunması, ikinci koşul ise, sanığa gönderilecek davetiyeye gelmese de duruşmanın yapılacağı ihtarının yazılmış olmasıdır.

  1. maddenin 2. fıkrasında ise, “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümler yüz yüze yargılama ilkesinin istisnasını oluşturmakta ise de, somut olayda uygulanma imkanı bulunmamaktadır.

5271 sayılı CMK’nın 226. Maddesinde “(1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez. (2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır. (3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir. (4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır.” biçiminde düzenleme yapılmıştır.

İncelenen dosyada;

Sanıklar … ve … hakkında, Germencik Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 03/06/2015 tarihinde Türk Ceza Kanunu 37/1. maddesi yollaması ile 116/1, 119/1.c, 53/1-2, 86/2, 53/1-2, 106/1-1. cümle,-2.c, 53/1-2. maddeleri gereğince cezalandırılmaları için kamu davası açıldığı, yargılama sırasında mağdurun şikayetinden vazgeçtiği, sanık …‘ın savunmasının alındığı, sanık …‘in ise CMK’da öngörülen biçimde savunmasının alınmadığı, sanıklar hakkında kasten yaralama ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından şikayet yokluğu nedeniyle kamu davalarının düşmesine, sanık …‘in; TCK’nın 106/2-c, 62, 53 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına, hükmedilen hapis cezasının iki yılın altında olması, sanığın adli sicil kaydı itibarıyle daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkum edilmemiş olması, kişilik özellikleri itibariyle yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varıldığından ve giderilmesi gerekli doğrudan ve somut bir zararın bulunmadığı anlaşıldığından 5271 sayılı CMK’nın 231/5 maddesi gereğince sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanık …‘in ise; TCK.nın 106/2-c, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına, hakkında Germencik Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14/10/2014 tarih, 2011/155 esas, 2014/314 karar sayılı kararı ve Germencik Asliye Ceza Mahkemesi’nin 31/01/2014 tarih, 2013/232 E, 2014/36 K sayılı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, sanığın denetim süresi içerisinde işbu davaya konu suçu işlemiş olduğu anlaşıldığından 6545 sayılı yasanın 72. maddesiyle değişik CMK.nın 231/8. maddesi gereği sanık lehine CMK’nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı 3 aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması ve suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde olumlu kanaat oluşması nedeniyle sanığa verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasının TCK’nın 51/1 md. gereğince ertelenmesine, cezasının ertelenmesinin herhangi bir koşula bağlı tutulmasına yer olmadığına, sanığın TCK’nın 51/3 md. gereğince 1 yıl 8 ay süre ile denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği,

Sanık …‘in adli sicil kaydının incelenmesinde, Germencik Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14/10/2014 tarih, 2011/155 esas, 2014/314 karar sayılı kararı ve Germencik Asliye Ceza Mahkemesi’nin 31/01/2014 tarih, 2013/232 esas ve 2014/36 karar sayılı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, sanık …‘in adli sicil kaydının incelenmesinde ise sabıkasız olduğu,

Sanık …‘in ceza verilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiğini beyan ettiği,

Sanık …‘in ise usulünce savunmasının alınmadığı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğinin sorulmadığı,

Sanıklara isnat edilen birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçu nedeniyle dosyaya yansıyan ve talep edilen somut maddi bir zararın bulunmadığı, manevi zararın ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel oluşturmadığı,

anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Sanık …‘e isnat edilen birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçu nedeniyle dosyaya yansıyan ve talep edilen somut maddi bir zarar bulunmamakta, manevi zarar ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel oluşturmamaktadır. Sanığın sabıkasız olmasına, hüküm kurulurken yargılama sürecindeki tavır ve davranışları olumlu değerlendirilerek takdiri indirim uygulanmasına, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan ötürü sabıkasının bulunmaması ve suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık nazara alınıp yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılarak hükmolunan hapis cezalarının ertelenmesine karşın, “hakkında Germencik Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14/10/2014 tarih, 2011/155 E, 2014/314 K sayılı kararı ve Germencik Asliye Ceza Mahkemesi’nin 31/01/2014 tarih, 2013/232 E, 2014/36 K sayılı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, sanığın denetim süresi içerisinde işbu davaya konu suçu işlemiş olduğu anlaşıldığından” biçimindeki gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.

Oysa ki; sanığın adli sicil kaydı incelendiğinde sabıkasız olduğu anlaşılmış, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair gerekçenin yukarıda açıklanan nedenlerle hukuka aykırı olduğu belirlenmiştir.

Sanık … yönünden ise; sanığın adli sicil kaydında iki adet hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar bulunması ve 5271 sayılı CMK’nın 231/8. maddesindeki “(Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. “ biçimindeki düzenleme karşısında, denetim süresi içerisinde işlenen incelemeye konu suç yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği gözetilmeden, yazılı biçimde hüküm kurulması hukuka aykırıdır.

İddianamede, sanıkların TCK’nın 106/1-2 cümlesi geriğince basit tehdit suçundan cezalandırılmaları için kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda eylemin aynı Kanunun 106/2-c madde kapsamında kabul edildiği halde, CMK’nın 226. maddesi hükmüne aykırı olarak sanıklara ek savunma hakkı tanınmadan bu madde gereğince hüküm kurulmak suretiyle usul ve kanuna aykırı davranıldığı anlaşılmıştır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkumiyet hükmü; hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve ancak bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde, koşulları bulunduğu takdirde yasa yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir. Hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, kanun yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı

bulunmamaktadır. Sanık …‘in yöntemince savunması alınmadan ve TCK’nın 106/1-2 cümlesi gereğince basit tehdit suçundan cezalandırılmaları için kamu davası açılmasına karşın ek savunma hakkı tanınmadan aynı Kanunun 106/2-c maddesi gereğince mahkumiyet hükmü kurulmuş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de, açıklanan nedenlerle bu aykırılıklar kanun yararına bozmaya konu edilemeyecek ancak, hükmün açıklanması sırasında mahkeme tarafından bu aykırılıklar giderilebilecektir.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

1-Kanun yararına bozma istemine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriğinde yer alan ve sanık … hakkında kurulan karara yönelik olan 2(iki) no’lu bozma nedeni ve yine aynı sanık yönünden 3(üç) no’lu bozma nedenleri yerinde görülmediğinden bozma isteminin, CMK’nın 309. maddesi gereğince REDDİNE,

2-Kanun yararına bozma istemine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriğinde yer alan sanık … hakkında kurulan karar yönünden 1(bir) no’lu bozma nedeni, sanık … hakkında kurulan hüküm yönünden 3(üç) ve 4(dört) no’lu bozma nedenleri yerinde görüldüğünden Germencik Asliye Ceza Mahkemesinin 12/02/2016 tarihli ve 2015/471 esas, 2016/177 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 15/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ, Esas : 2016/632 Karar : 2017/5051 Tarih : 29.05.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununa muhalefet etmek suçundan sanık …’in, anılan Kanun’un 63/10. maddesi uyarınca 1.000,60 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Çatalca Asliye Ceza Mahkemesinin 04/06/2015 tarihli ve 2014/666 esas, 2015/501 sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı’nın 15/01/2016 gün ve 14750 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08/02/2016 gün ve KYB. 2016 / 26407 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre,

1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 195/1. maddesinde “Suç, yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hallerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında sanığa gelmediği takdirde duruşmanın yapılacağına ilişkin davetiye gönderilmeden savunması alınmaksızın karar verilmesinde,

2- Sanığın eylemini müştekiler Murat Şele, Sezgin Şam, Mesut Karabulut, Becet Barut, Yunus Şahin ve Nevzat Çelepkolu’na karşı gerçekleştirdiği nazara alındığında, sanığın 6 ayrı müştekiye yönelik eylemleri nedeniyle ayrı ayrı cezalandırılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasında,

3- Sanığa duruşma zaptı ve ön ödeme ihtarı 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edilmiş ise de, anılan maddenin uygulanabilmesi için gerekli ön koşul olan kendisine veya adresine aynı Kanun’un gösterdiği usullere göre, daha önce yapılmış bir tebliğ işleminin bulunması veya tebliğ yapılmamış ise söz konusu Kanun’un 35. maddesinin son fıkrasında gösterilen istisnai durumlardan birinin oluşmasının gerekli olması karşısında; sanığın bilinen son adresine 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi dışındaki maddeleri uyarınca çıkartılmış geçerli bir tebligat bulunmaması sebebiyle anılan Kanun maddesi uyarınca yapılan tebligatın geçerli sayılamayacağı gibi, mahkemece sanığa gönderilen tebligatta ön ödeme ihtarı yapıldığının belirtilmesine rağmen sanığa ön ödeme için verilen sürenin ve koşullarının belirtildiği bir ihtarın bulunmadığı, sanığa usulüne göre ön ödeme önerisi tebliğ edilerek sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma ihbarnamesinin,

(3-) numaralı bendi yönünden yapılan incelemede;

5237 sayılı TCK’nın “ön ödeme” başlıklı 75. maddesi, “…(1) Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adli para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı altı ayı aşmayan suçların faili;

a) Adli para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aşağı sınırını,…

Soruşturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz…

(2) Özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan mahkemeye intikal etmesi halinde de fail, hakim tarafından yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre saptanacak miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde kamu davası düşer.

(3) Cumhuriyet savcılığınca madde kapsamına giren suç nedeniyle önödeme işlemi yapılmadan dava açılması veya dava konusu fiilin niteliğinin değişmesi suretiyle madde kapsamına giren bir suça dönüşmesi halinde de yukarıdaki fıkra uygulanır…” hükümlerinde soruşturma ve kovuşturma aşamalarında ön ödeme hükümlerinin uygulanma usullerini göstermektedir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu “Adres değiştirmenin bildirilmesi mecburiyeti” başlıklı 35. maddesi, “Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.

Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.

Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.

Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmi kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.

Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır.

Kanun yararına bozmaya konu edilen somut dosya incelendiğinde; sanığa soruşturma aşamasında çıkarılan tebligatın 14 ayrı sözleşme nedeniyle 14.011,44TL üzerinden çıkarıldığı, tebligatın TK 21/2. maddesine göre muhatabın adrese dayalı kayıt sisteminde görülen adresi olması nedeniyle muhtara yapıldığı, kapıya zorunlu bildirimin yapıştırıldığı, kovuşturma aşamasında ise muhatabın aynı adresine, bu sefer doğrudan TK 35. maddesi gereği kapıya yapıştırılmak suretiyle asıldığı ve geçerli kabul edildiği görülmektedir. Öncelikle, adrese dayalı nüfus kayıt sisteminde kaydı olan bir kişi, adresini değiştirmediyse, bu adresin maddi anlamda yıkılması hali dışında ortadan kendiliğinden kaybolmayacağı, TK 35. maddesine göre, kişinin değiştirdiği adresini mutlaka kaza merciine bildirmek zorunda olduğu, bildirmez veya adres kayıt sisteminde kaydı olmazsa TK 35. maddesine göre önceden bir kez eski adrese tebligat yapmak şartıyla bu adrese tebligat yapılabileceği düzenlenmiştir. Dosya kapsamında yapılan işlemlere bakıldığında, Mahkeme kararıyla muhatabın adresten ayrıldığı gerekçesiyle, tutanak tutularak TK 35. maddeye göre tebligatın kapıya asılarak yapıldığı, dolayısıyla önceki tebligatla çelişkili ve yasaya göre geçersiz tebligat yapıldığı anlaşıldığından,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebi yerinde görüldüğünden, Çatalca Asliye Ceza Mahkemesinin 04/06/2015 tarihli ve 2014/666 esas, 2015/501 sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309/4-b maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma gereği kararı veren mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre, sanık hakkında önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olmamak koşuluyla gereken hükmün verilmesine,

(1-) ve (2-) numaralı bentler yönünden yapılan incelemede ise;

5271 sayılı CMK’nın “İddianamenin kabulü ve duruşma hazırlığı” başlıklı 175. maddesi, “..Mahkeme, iddianamenin kabulünden sonra duruşma gününü belirler ve duruşmada hazır bulunması gereken kişileri çağırır…” ve “Sanığın yokluğunda duruşma” başlıklı 195. maddesi, “…Suç, yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hallerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır…” şeklinde sanığın üzerine atılı suçun cezasına göre, sanığın duruşmaya gelmemesi halinde de duruşmaya devam edilebileceği düzenlemiştir.

Kanun yararına bozmaya konu edilen somut dosya incelendiğinde; kovuşturma aşamasında tensiben sanığın ikametgahına iddianame ve duruşma gününün tebliğe çıkarıldığı, sanığın evde geçici olarak bulunmaması nedeniyle tebligatın muhtara TK 21/1 maddesi gereği tebliğ edilip imzadan imtina eden komşusuna haber verildiği, böylece sanığın duruşmadan haberdar edildiği, ancak tebligat mazbatasına şartları oluşan CMK 195. maddesi gereği, gelmediği takdirde duruşmaya devam edileceği şerhi düşülmediği halde sanığın yokluğunda duruşmaya devam edilerek hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.

5237 sayılı TCK’nın “zincirleme suç başlıklı” 43/1 maddesi, “…Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır…” düzenlemesiyle, zincirleme suç hükümlerinin hangi durumlarda ve nasıl uygulanacağını belirtmiştir.

5271 sayılı CMK’nın “cezanın belirlenmesi” başlıklı 61/1. maddesi, “…Hakim, somut olayda;

a) Suçun işleniş biçimini,

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g) Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler…” şeklindeki düzenlemeyle, hakimin zincirleme suç oluşturmayan bir suçun alt sınırı ile üst sınırı arasında temel cezayı nasıl belirleyeceğine dair gerekli kriterleri anlatmıştır.

Kanun yararına bozmaya konu edilen somut dosya incelendiğinde; bir sanığın farklı tarihlerde 6 adet müştekiye karşı, izinsiz abonelik sözleşmesi düzenleme eyleminin kamu davasına konu edildiği, bu müştekilerin bazıları adına bir adet sözleşme yapıldığı gibi, bazıları adına değişik tarihlerde değişik numaralar için farklı abonelik sözleşmeleri veya numara taşıma işlemleri yapıldığı, müştekilerin bir kısmının davaya katılma istedikleri, bir kısmının istemedikleri, bir kısmının şikayetleri halen devam etmesine rağmen, mahkemece katılma hususunda karar alınmadığı, hangi müştekiye karşı hangi tarihte hangi eylem nedeniyle suçun oluştuğunun net bir şekilde ortaya konulamaması sebebiyle, sonuç cezanın belirlenmesinde, tüm müştekilerin davaları yönünden inceleme yapılarak, farklı tarihlerde meydana gelen suçlar bakımından, gerçek içtima hükümlerinin, aynı kişiye karşı değişik zamanlarda birden fazla gerçekleşen sözleşmeler bakımından TCK 43/1 maddesinin, aynı kişiye karşı aynı gün ve arada fasıla olduğu ispatlanamayan sözleşme ve işlemler bakımından ise tek suç kabul edilerek TCK’nın 61/1 maddesigözetilerek uygulama yapılması gerekirken eksik kovuşturma ile sanığa tek bir ceza verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı anlaşılmıştır.

Ancak;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebi (3-) nolu bent nedeniyle de yerinde görülerek, adı geçen kesinleşmiş kararın Bozulmasına karar verildiğinden, yargılama işlemleri bakımından en önde yer alan ön ödeme kovuşturma şartının yerine getirilmesini müteakip diğer yönlerden yapılan işlemler tekrarlanacağından, bu sebepler yönünden KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 29/05/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/187 Karar : 2017/4221 Tarih : 4.05.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre,

1-Borçlu-sanık hakkında 13.06.2012 tarihinde takip işlemi başlatıldığı ve 08.02.2012 tarihinde adına kayıtlı taşınmazı kardeşine sattığı, anılan satış işlemi için Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/591 esas sayılı dosyası ile tasarrufun iptali için dava açıldığı, bu nedenle tasarrufun iptali davasının sonucu beklenip, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayini gerekirken eksik kovuşturma ile yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

2-CMK’nın 195. maddesinin yalnız veya birlikte adli para cezasını gerektiren suçlar için geçerli olmasına ve bu konuda İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinin altıncı fıkrasında özel düzenleme bulunmasına rağmen, sanığa CMK’nın 195. maddesindeki şerhi içeren duruşma davetiyesi tebliği ile yokluğunda yargılama yapılması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

Kabule göre de;

02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde değişiklik yapılarak madde içeriğinden “etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile” ibaresinin çıkarılması nedeniyle özel bir etkin pişmanlık hükmü olan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 354. maddesinin aynı Kanun’un 331 maddesinde düzenlenen suç yönünden uzlaşma kurumunun uygulanmasına engel teşkil etmemesi, suçun işlenmesinden sonra fail ile mağdur arasındaki çekişmeyi bir uzlaştırmacının girişimiyle kısa zamanda tarafların özgür iradeleriyle ve adli merciler daha fazla meşgul edilmeden sonuçlandırmayı amaçlayan uzlaşmanın soruşturma ve kovuşturmalarda mutlaka öncelikle uygulanması zorunlu bir maddi ceza ve ceza muhakemesi hukuku kurumu olması ve İcra ve İflas Kanunu’nun 354. maddesinin yerine geçip anılan maddenin uygulanmasını ortadan kaldırmaması karşısında, sanık hakkında 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik CMK’nın 253, 254. maddelerinin uygulanması zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş ve sanık ile şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 04.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2664 Karar : 2017/4777 Tarih : 26.04.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Suç eşyasını bilerek satın alma suçundan sanık …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 165/1, 62 ve 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 3.000.00 ve 80.00 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına dair Mersin 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 07/09/2016 tarihli ve 2016/461-555 sayılı karar aleyhine … Bakanlığınca verilen 15/03/2017 gün ve 94660652-105-33-2377-2017 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27/03/2017 gün ve 2017/18830 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

Dosya kapsamına göre, mahkemece sanığın 07/09/2016 tarihinde yapılan duruşmaya geldiği, esas hakkında savunmasının ve son sözünün sorulduğu görülmüş ise de, kovuşturma aşamasında iddianame kendisine okunmak suretiyle savunmasının tespit edilmediğinin anlaşılması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 195. maddesindeki istisnai durumlar dışında sanığın savunması alınmadan mahkûmiyet hükmü kurulmasının mümkün olmadığı gözetilmeden, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Dosya kapsamına göre, 07.09.2016 tarihli son duruşmaya gelen sanığa mahkemece esas hakkındaki savunması ve son sözünün sorulduğu anlaşılmakla birlikte; kovuşturma aşamasında iddianame kendisine okunup, yasal hakları hatırlatılmayan sanığın, savunması alınmadan hükümlülüğüne karar verilerek 5271 sayılı CMK’nın 147, 191, 193 ve 195. maddelerine aykırı davranılmak suretiyle savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (MERSİN) 8. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen, 07.09.2016 gün ve 2016/ 461 E., 2016/555 K. sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (b) bendi uyarınca sonraki işlemlerin yerel mahkemece yerine getirilmesine, 26.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/5593 Karar : 2017/2458 Tarih : 18.04.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

1 - TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasında, denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uymayan sanık hakkında davaya devam edilerek hüküm verileceği öngörüldüğünden; duruşma açılarak “tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine uymadığının iddia edilmesi nedeniyle, duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunması veya diyeceklerini duruşma gününe kadar yazılı olarak bildirmesi gerektiği, mazeretsiz olarak duruşmaya gelmediği veya diyeceklerini yazılı olarak bildirmediği takdirde tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine uymadığı kabul edilerek hakkında cezaya hükmolunabileceği” uyarısı ile birlikte duruşma tarihi ve saatinin sanığa tebliğ edilmesi gerektiği gözetilmeden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 195. maddesi uyarınca, sanığa gelmese dahi yokluğunda karar verileceğine dair açıklamalı davetiye gönderilerek; duruşmaya katılmayan sanık hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması,

2 - Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka dava olup olmadığı, varsa sanığın bu suçu diğer davaya konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemediği belirlendikten sonra;

a) Sanık hakkında aynı suçtan açılmış başka dava yoksa veya sanık bu suçu daha önce işlediği suçtan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değilse, bu suç nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesi ve aynı Kanunun 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”,

b) Sanık bu suçu, daha önce işlediği suçtan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş ise, 6545 sayılı Kanunun 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen “Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması,

dördüncü fıkra uyarınca ihlâl nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz” hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca “davanın düşmesine”

Karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

3 - Kabule göre de; 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla TCK’nın 191. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle, TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde yer alan, “kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi hâlinde, hakkında kamu davası açılır” hükmü gereğince sanığa Kocaeli Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğünün 01/04/2013 tarihli çağrı yazısı ile 10 gün içerisinde adı geçen müdürlüğe gelmesi konusunda ihtarda bulunulduğu; ancak sanığın yasal sürede herhangi bir başvuru yapmaması üzerine, sanığa tekrar yeni bir süre verilerek başvuru yapması konusunda ihtaratta bulunulmadığının anlaşılması karşısında; sanığın ilk ihtarata uymamasının, kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar etmesi olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden, mahkûmiyetine karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 18/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/7810 Karar : 2017/3015 Tarih : 5.04.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayalı olarak denetim süresi içerisinde işlediği ikinci suç hakkında erteli mahkumiyet hükmü kurulduğu ve kesinleştiği ve CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanması koşullarının oluştuğu dosya kapsamından anlaşılmıştır.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,

Sanığa duruşmaya gelmediği takdirde yokluğunda yargılama yapılacağına ilişkin CMK’nın 195. maddesindeki açıklamayı içeren duruşma davetiyesi düzenlenmeyerek yokluğunda yargılama yapılmak suretiyle savunma hakkı kısıtlanarak yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 05/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8112 Karar : 2017/1755 Tarih : 16.03.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

1 - TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasında, denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uymayan sanık hakkında davaya devam edilerek hüküm verileceği öngörüldüğünden; duruşma açılarak “Denetimli serbestlik tedbirine uymadığının iddia edilmesi nedeniyle, bir mazereti varsa gelip bildirmesi, gelmediği ve bir mazeret bildirmediği takdirde denetimli serbestlik tedbirine uymadığı kabul edilerek hakkında cezaya hükmolunacağı” uyarısı ile birlikte 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 195. maddesi uyarınca, sanığa gelmese dahi yokluğunda duruşma yapılabileceğine dair açıklamalı davetiyenin tebliğ edilmesi gerektiği gözetilmeden, belirtilen şekilde ihtar içermeyen davetiye tebliğ edilen ve duruşmaya katılmayan sanık hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması,

2 - Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka dava olup olmadığı, varsa sanığın bu suçu diğer davaya konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemediği belirlendikten sonra;

a) Sanık hakkında aynı suçtan açılmış başka dava yoksa veya sanık bu suçu daha önce işlediği suçtan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değilse, bu suç nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesi ve aynı Kanunun 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”,

b) Sanık bu suçu, daha önce işlediği suçtan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş ise, 6545 sayılı Kanunun 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen “Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlâl nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz” hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca “davanın düşmesine”

Karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

3 - Kabule göre de; 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla TCK’nın 191. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle, TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde yer alan, “kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi hâlinde, hakkında kamu davası açılır” hükmü gereğince sanığa Adana Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğünün 30/10/2013 tarihli çağrı yazısı ile 10 gün içerisinde adı geçen müdürlüğe gelmesi konusunda ihtarda bulunulduğu; ancak sanığın yasal sürede herhangi bir başvuru yapmaması üzerine, sanığa tekrar yeni bir süre verilerek başvuru yapması konusunda ihtaratta bulunulmadığının anlaşılması karşısında; sanığın ilk ihtarata uymamasının, kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar etmesi olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden, mahkumiyetine karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 16/03/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/18989 Karar : 2017/1188 Tarih : 6.02.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Hakaret suçundan sanık …‘ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 62 ve 52/2. maddeleri gereğince 1.500,00 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına dair Çanakkale (kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 06/11/2013 tarihli ve 2013/64 esas, 2013/774 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın deneme süresi içinde kasten bir suç işlemesi üzerine hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 62 ve 52/2. maddeleri gereğince 1.500,00 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Çanakkale 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 26/07/2016 tarihli ve 2016/431 esas, 2016/736 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 19/12/2016 gün ve 395458 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında; “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/11. maddesinde düzenlenen “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” şeklindeki hükme göre, mahkemece duruşma açılmasını müteakip, sanığın celp edilmesi, varsa diyecekleri sorulup, anılan fıkra uyarınca değerlendirme yapıldıktan sonra hüküm kurulması gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

5271 sayılı CMK’nın “hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlığını taşıyan 231. maddesinin 1. fıkrasında “Duruşma sonunda, 232. maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak, gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.” 2. fıkrasında “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.” 4. fıkrasında “Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir.” 11.fıkrasında “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” hükümleri yer almaktadır.

5271 sayılı CMK’nın 191. maddesinde duruşmaya başlanmasına ilişkin kurallar ile sanığın sorgusunun nasıl icra edileceğine ilişkin hükümlere yer verilmiş, anılan Kanunun 193/1. maddesinde ise, kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamayacağı belirtilmiştir. Kanunun ayrık tuttuğu hallere ise 5271 sayılı Kanun’un 193/2 ve 195. maddelerinde yer verilmiştir. Bu hükümler yüz yüze yargılama ilkesinin istisnasını oluşturmakta ise de, somut olayda uygulanma imkanı bulunmamaktadır.

Savunma hakkı Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınarak, herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.10.2010 gün ve 11/133-184 sayılı kararında da belirtildiği üzere, ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan, hükmün doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, müdafiiden yararlanma gibi hakları içerir.

İncelenen dosyada; sanığın hakaret suçundan 75 gün karşılığı 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına 06.11.2013 tarihinde karar verildiği, sanığın beş yıllık denetim süresi sona ermeden 05.07.2015 tarihinde yaralama suçunu işlediği ve bu suçtan kurulan mahkumiyet hükmü kesinleştiğinde mahkemesine ihbar yazısı gönderildiği görülmektedir. İhbar yazısı üzerine Çanakkale 5.Asliye Ceza Mahkemesi, tensip zaptı düzenlemek suretiyle duruşma açılmadan ve sanık duruşmaya davet edilmeden, sanığın savunmasını almayarak önceki mahkumiyet hükmünü açıklamıştır. Sanığa ait mahkumiyet kararı, açıklandığı 26.07.2016 tarihinden itibaren hukuki sonuç doğurmaya başlayacağı için açıklanması yönünden CMK’nın 231/1-4-11.fıkralarında öngörülen yönteme bağlıdır. Bu nedenle duruşmaya çağrılmayan sanığın oluşan yeni durum ve cezanın kişiselleştirilmesi uygulaması nedeniyle savunmasının alınması gerekmektedir. Ayrıca maddedeki yaptırımların yalnızca adli para cezası veya müsadereyi içermemesi nedeniyle CMK’nın 195. maddesinin uygulanma koşulu da bulunmamaktadır. Bu suretle, dosya kapsamında duruşma açılarak, sanığa duruşmaya gelmediği takdirde hakkında karar verileceğini belirten meşruhatlı davetiye gönderilmelidir. Sanığın, savunması alınmadan dosya üzerinde yapılan incelemeyle yetinilerek, mahkumiyet hükmünün açıklanmasına karar verilmesi, sanığın savunma hakkının kısıtlanmasına yol açacaktır. Bu nedenle mahkemenin yukarıda belirtilen yasal hükümleri gözetmeden dosya üzerinde verdiği tensip kararı ile kurulmuş mahkumiyet hükmü hukuka uygun bulunmamıştır.

Sonuç ve Karar:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

1- Hakaret suçundan sanık … hakkında, Çanakkale 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 26/07/2016 tarihli ve 2016/431 esas, 2016/736 sayılı kararının, CMK’nın 309.maddesi uyarınca BOZULMASINA,

2- Savunma hakkının kısıtlanmasına yönelik bozma kararı doğrultusunda, anılan Kanun maddesinin 4/b fıkrası uyarınca yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine iadesine, 06.02.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/574 Karar : 2017/41 Tarih : 9.01.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunu’na aykırı davranmak suçundan sanık …‘ın, anılan Kanun’un 14/1. ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu`nun 52. maddeleri uyarınca 300 TL Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair … 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 17/09/2013 tarihli ve 2013/633 Esas, 2013/857 sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 13/01/2016 gün ve 9212 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04/02/2016 gün ve KYB. 2016-23409 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre;

1-Sanık hakkında … Cumhuriyet Başsavcılığınca, 24/02/2013 tebliğ tarihli yasaklama kararına uymadığından bahisle 6222 sayılı Kanun’un 18/8,9 maddeleri kapsamında soruşturma yürütülmüş ve ön ödeme ihtarında bulunulmuş olmasına karşın, sanığın soruşturmaya konu edilmeyen aynı Kanun`un 14/1. maddesinde düzenlenen spor müsabakası sırasında hakaret içeren tezahüratta bulunma eyleminden cezalandırılmasına karar verilmesinde,

2-5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 195. maddesindeki istisnai durumlar dışında sanığın savunması alınmadan mahkûmiyet hükmü kurulmasının mümkün olmadığı gözetilmeden, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde,

3-… Cumhuriyet Başsavcılığının 22/05/2013 tarihli iddianamenin anlatılış şekli ve mahkemenin kabulü ile uygulanan kanun maddesine göre, sanığın üzerine atılı 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun`un 14. maddesi kapsamındaki suçun ön ödemeye tabi bulunduğu, Cumhuriyet Savcılığınca sanığa atılı suçtan usulüne uygun ön ödeme ihtarı yapılmadan kamu davasının açıldığı ve mahkemece de ön ödeme ihtarı yapılmadan hüküm kurulduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

I-Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin (2) nolu bendi yönünden yapılan incelemede;

6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un 18/8-9 maddelerindeki “ (8) Bu madde hükümlerine göre spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişi, yasaklama kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı olan ve taraftarı olduğu takımın katıldığı spor müsabakalarının yapılacağı gün, yurt içinde bulunduğu takdirde, müsabakanın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurmakla yükümlüdür. (9) Sekizinci fıkradaki yükümlülüğe aykırı hareket eden kişi, yirmibeş günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır.” hükmü ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 195.maddesinde yer alan “(1) Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır.” hükmü karşısında, yalnızca adli para cezasını gerektirir suç nedeniyle sanığa mahkemenin belirlediği 10/07/2013 tarihli duruşma günü davetiyesi CMK`nın 195. maddesindeki ihtarı içerir şekilde usulüne uygun olarak 13/06/2013 tarihinde tebliğ edildiği ve sanığın savunmasının alınmasında zorunluluk bulunmadığı anlaşıldığından, yerinde görülmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,

II-Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin (3) nolu bendi yönünden yapılan incelemede;

… Cumhuriyet Başsavcılığının 22/05/2013 tarihli ve 2013/4109 numaralı iddianamenin anlatılış şekli ve mahkemenin kabulüne göre, 24/02/2013 tarihinde … A.Ş. – … Demirspor futbol takımları arasında yapılan spor müsabakası sırasında sanığın stadyum içerisinde 6222 sayılı Kanun’un 14/1. maddesi kapsamında hakaret içeren tezahürat eylemini gerçekleştirdiği iddia ve kabul edilmiş ise de; UYAP`tan yapılan araştırmada, sanığın aynı eylemine ilişkin … 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/463 Esas, 2013/676 sayılı kararına ait davada yargılandığı ve cezalandırıldığı, bu davanın ikinci kez mükerrer şekilde açıldığı anlaşılmıştır.

Bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemi yerinde görülmediğinden REDDİNE,

III-Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin (1) nolu bendi yönünden yapılan incelemede ise;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.03.2012 gün ve 3/270-88 sayılı kararında belirtildiği üzere; ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nın 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.

5271 sayılı CMK`nın 225. maddesinde yer alan; “hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” şeklindeki düzenleme gereğince de hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.

Anılan yasal düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırılık oluşturacaktır.

Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak da ifade edilen bu ilke uyarınca, hâkim ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.

İnceleme konusu somut olayda; … Cumhuriyet Başsavcılığının 22.05.2013 tarihli iddianamesiyle, sanık hakkında yasaklama kararının sebebini oluşturan fiilin işlendiği müsabakanın tarafı olan ve taraftarı olduğu … Demirspor`un 02.03.2013 - 23.03.2013 tarihleri arasında birer hafta arayla toplam dört maç günü bulunduğu yere en yakın genel kolluğa iki kez başvurma yükümlülüğünü yerine getirmeme suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açılmasına karşın, 17.09.2013 tarihli hükümde hakaret içeren tezahürat eyleminin sabit olduğu kabul edilerek, açılmamış suçtan sanığın mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır.

Sanık hakkında 6222 sayılı Kanun`un 18/9. maddesinde tanımlanan suçtan zamanaşımı süresi içinde kamu davası açılması mümkün görülmüştür.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, … 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 17/09/2013 tarihli ve 2013/633 Esas, 2013/857 sayılı kararının 5271 sayılı CMK`nın 309/4-d maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), sanık hakkında hükmolunan 300 TL adli para cezasının kaldırılmasına, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2007/6232 Karar : 2008/8870 Tarih : 12.05.2008

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.10.2001 gün ve 212-197 sayılı kararı ile benzer pek çok kararlarında sanığın duruşmada hazır bulunması ve sorgusunun yapılmış olması gerekliliği “yargılanmanın yüze karşı olması, savunma hakkının kısıtlanamaması ve cezanın bireyselleştirilmesi” ilkelerinin doğal bir sonucu olduğu açıkçı vurgulanmaktadır. 1412 Sayılı CMK.nun 223/son ve 225/son maddelerinde belirtilen ayrık hükümler dışında sanığın sorgusu yapılmadan hüküm kurulması olanaklı değildir. Ayrık tutulan 223/son maddesi hükmüne göre de ancak dosya içeriğinden sanığa yüklenen eylemin ilk başlıkta suç oluşturmadığının anlaşılması halinde sanığın sorgusu yapılmadan beraat kararı verilebilecektir. Bu nedenle sanığın sorgusu yapılmadan kanıt takdiri suretiyle beraat kararı verilmesi olanaklı değildir. 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK. 193/2 ve 195 maddelerinde de 1412 sayılı yasanın sözü edilen hükümlerine paralel bir düzenlemeye yer verilmiş olması nedeniyle yukarıda belirtilen içtihatların bu tarihten sonra da geçerliliğini sürdürdüğü kabul edilmelidir.

Belirtilen açıklamalara karşın, mahkemece, yukarıda değinilen içtihatlardaki yargısal görüşler irdelenmeden ve somut olayda uygulama koşulları bulunmadığı gözetilmeden, 1412 sayılı CMK.nun 223/son ( 5271 sayılı CMK.nun 193/2 ) maddesine yanlış anlam verilip, savunması yöntemince saptanmayan sanığın beraatine hükmolunması,

Yasaya aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN ( BOZULMASINA ), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine ( GÖNDERİLMESİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2007/1113 Karar : 2007/1870 Tarih : 21.02.2007

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Mühür bozma suçundan sanık Ünal’ın, 5237 sayılı T. Ceza Yasasının 203, 6211, 52 maddeleri gereğince 100.- YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Niksar Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilip kesinleşen, 27.04.2006 tarihli karar aleyhine, Adalet Bakanlığı’nın 14.12.2006 gün 59689 sayılı yasa yararına bozma isteğini içeren, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın, 24.01.2007 gün ve 2006/323444 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası daireye gönderilmekle incelendi ve gereği görüşüldü:

Tebliğnamede “Sanığın duruşmaya gelmeden hangi hallerde karar verilebileceği durumların 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 195. maddesinde belirtildiği, dava aşamasında sanığa çıkartılan meşruhatlı davetiyenin tebliğ olunamadığı ve sanığın savunmasının da alınmadan hüküm kurulamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesinde isabet görülmemiştir” denilmektedir. 5271 sayılı Ceza Yargılama Yasası’nın 195. maddesinde “Suç, yalnız veya birlikte adil para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hallerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır.” Aynı yasanın 193. maddesinin 1. fıkrasında “Kanunun ayrık tutuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir.” 2. fıkrasında ise “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkumiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir.” hükümleri yer almaktadır. İncelenen dosyada, 5271 sayılı C. Y. Yasası’nın 19312. maddesi karşısında, savunması alınmayan sanık hakkında mahkemece yargılamaya devam edilerek mahkumiyet hükmü kurulması olanaksızdır. Ayrıca somut olayda, suç tarihine göre uygulanabilmesi olanağı bulunan 5237 sayılı T. Ceza Yasası’nın 203. ve 765 sayılı T. Ceza Yasası’nın 274. maddelerinde öngörülen yaptırımların hapis ya da adli para ve hapisle birlikte adli para cezası olduğu görülmektedir. Bu durumda, C. Y. Yasası’nın 195. maddesi uyarınca sanık hazır bulunmaksızın duruşma yapılması da söz konusu olamayacaktır. Mahkemece, Niksar İlçe Emniyet Müdürlüğü`nce sonradan belirlenip 24.04.2006 tarihli tutanakta belirtilen sanığın adresinde bulunan mahkemeye talimat yazılarak savunmasının alınması sağlandıktan sonra hüküm kurulması gerekmektedir. Savunması saptanmayan sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmünün bu yönüyle hukuka aykırı olduğunda kuşku yoktur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, önceki paragraflarda yer alan açıklamalar ışığında isabetli bulunduğundan, mühür bozma suçundan sanık Ünal hakkında Niksar Asliye Ceza Mahkemesi`nce verilip kesinleşen, 27.04.2006 tarih ve 2005/228 - 20061238 sayılı kararın, C. Y. Yasasının 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı yasa maddesinin 4-b fıkrası uyarınca sonraki işlemlerin yerinde mahkemesince yapılmasına, 21.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/15329 Karar : 2017/2385 Tarih : 1.03.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1- Sanığın duruşmada hazır bulunması ve sorgusunun yapılmış olması gerekliliği, “yargılamanın yüze karşı olması, savunma hakkının kısıtlanmaması ve cezanın bireyselleştirilmesi” ilkelerinin bir sonucu olup, CMK’nın 193/2 ve 195/1. maddelerinde belirtilen ayrık hükümler dışında, delillerin takdir ve tayininin gerektiği durumlarda sanığın sorgusu yapılmadan hüküm kurulmasının olanaklı bulunmaması karşısında; CMK’nın 193. maddesi hükmüne aykırı olarak aynı Kanun’un 147 ve 191. maddeleri uyarınca sanığın sorgusu yapılmadan mahkûmiyet kararı verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

2- 02.07.2012 tarihinde kabul edilip 28344 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkındaki” Kanun’un geçici 2. maddesinin 1. ve 2. fıkrası hükümleri birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, “yapılan değişiklikle amaçlananın bu kapsam dahilindeki suçlar bakımından kurum zararının ödenmesi halinde, olayın sanık ya da sanıkları hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilerek işin esasına girilmesinin önlenmesi” olduğu dikkate alınarak; öncelikle kurumun gerçek zararı, vergisiz ve cezasız olarak normal tarifeye göre bilirkişiye hesaplattırılarak, sanığa “şikayetçi kurumun bilirkişi tarafından hesaplanan zararını gidermesi durumunda 6352 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine” ilişkin usulüne uygun olarak bildirimde bulunulduktan sonra yasal sürenin geçmesi nedeni ile sanığa makul bir süre de tanınıp bu süre beklenilerek, sonucuna göre hakkında 6352 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekirken eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenlerle istem gibi BOZULMASINA, 01.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


**YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/7871 Karar : 2017/1701** Tarih : 27.02.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- Sanığa yükletilen 5809 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan zarar görmesi nedeniyle davaya katılma ve duruşmadan haberdar edilme hakkı bulunan ancak duruşmaya çağrılmayan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna gıyabi kararın tebliğ olunması gerekirken davadan haberdar edilmemesi,

2- Sanığın savunma ve delilleri tespit edildikten sonra hukuki durumunun tayini gerekirken, CMK’nın 195. maddeye atıfla duruşmaya devam edilerek savunması alınmadan mahkumiyetine karar verilmesi,

3- Kararın gerekçesinde, CMK’nın 230. maddesi gereği, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi sonucu ulaşılan kanaat ve sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve nitelendirilmesinin yazılması zorunlu iken; sanığın daha önce almış olduğu ceza ile sanık hakkında Uyap üzerinden elde edilen derdest ceza davaları bilgisinin gerekçe gösterilmek suretiyle sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,

4- Sanığın üzerine atılı “elektronik kimlik bilgisini değiştirme, kimliği değişmiş cihazları dağıtma, bulundurma” suçlarından, dosyada Uyap üzerinden tespit edildiği belirtilen başka mahkemelerde mevcut derdest dava dosyalarının incelenerek; aralarında bağlantı olanların şartları varsa TCK’nın 10 vd. maddeleri gereği birleştirilmesi, yine dosyalardaki mağdur, suç tarihi, iddianame tarihleri gözetilerek fiili veya hukuki kesinti olup olmadığının, sanığın üzerine atılı suçlar nedeniyle TCK’nın 43. maddesinin uygulanıp uygulanmaması gerektiğinin tartışılmaması,

Kanuna aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak, HÜKÜMLERİN, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanacak 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 27.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/372 Karar : 2017/1185 Tarih : 6.02.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Hakaret ve tehdit suçlarından sanık …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 106/1-2.cümle, 29 (iki kez), 52 (iki kez) ve 62 (iki kez). maddeleri uyarınca 1.100 ve 360 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına dair Manyas Asliye Ceza Mahkemesinin 01/06/2016 tarihli ve 2016/71-197 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 22/12/2016 gün ve 398939 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre, mahkemece sanığın kovuşturma aşamasında savunmasının tespit edilmediğinin anlaşılması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 195. maddesindeki istisnai durumlar dışında sanığın savunması alınmadan mahkûmiyet hükmü kurulmasının mümkün olmadığı gözetilmeden, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme;

5271 sayılı CMK’nın 191. maddesinde duruşmaya başlanmasına ilişkin kurallar ile sanığın sorgusunun nasıl icra edileceğine ilişkin hükümlere yer verilmiş, anılan Kanunun 193/1. maddesinde ise, kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamayacağı belirtilmiştir. Kanunun ayrık tuttuğu hallere ise 5271 sayılı Kanun’un 193/2 ve 195. maddelerinde yer verilmiştir.

CMK’nın 195. maddesindeki düzenlemeye göre, suçun yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmesi halinde, sanık gelmese de duruşma yapılabilecektir, ancak maddenin uygulanabilmesi için iki koşulun bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlardan ilki, suçun yaptırımın adli para cezası veya müsadereden ibaret bulunması, ikinci koşul ise, sanığa gönderilecek davetiyeye gelmese de duruşmanın yapılacağı ihtarının yazılmış olmasıdır.

193.maddenin 2. fıkrasında ise, “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümler yüz yüze yargılama ilkesinin istisnasını oluşturmakta ise de, somut olayda uygulanma imkanı bulunmamaktadır.

Somut olayda; hakaret ve tehdit suçlarından sanık … hakkında yapılan yargılama sırasında savunma alınmadan mahkumiyet hükmü kurulmuştur.

Bu itibarla, CMK’nın 193/1. maddesinde yazılı olup, savunma hakkı yanında yargılama yönteminin temel ilkelerinden olan “doğrudan doğruyalık, vasıtasızlık ve yüzyüzelik” ilkelerinin gerçekleştirilmesi amaçlarına da yönelik bulunan; “hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamaz” hükmüne uyulmayarak, mahkumiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır.

Sonuç ve Karar:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

1)Sanık … hakkında, Manyas Asliye Ceza Mahkemesinin 01/06/2016 tarihli ve 2016/71-197 sayılı kararının, CMK’nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA,

2)Müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 06.02.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/4021 Karar : 2017/436 Tarih : 18.01.2017

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

1-Sanık hakkında verilen tedavi ve denetim kararına ilişkin Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2012/467 esas ve 2013/10 karar sayılı dosyasının aslı veya onaylı bir örneğinin denetime olanak sağlayacak biçimde dosya arasında bulundurulması gerektiğinin gözetilmemesi,

2-Sanığın suç tarihinde 18 yaşından küçük olduğu anlaşıldığından, TCK’nın 31/3. maddesinin uygulanmaması suretiyle sanığa fazla ceza tayin edilmesi,

3-Sanığa CMK’nın 176/2. maddesindeki meşruhatı içerir davetiye tebliğ edildiği, duruşmaya gelmeyen sanığın savunması alınmadan hüküm verildiği anlaşıldığından, sanığın CMK’nın 193/2 ve 195. maddelerine aykırılık oluşturacak ve savunma hakkını kısıtlayacak şekilde sorgusu yapılmadan mahkumiyetine karar verilmesi,

4-Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka dava olup olmadığı, varsa sanığın bu suçu diğer davaya konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemediği belirlendikten sonra;

a) Sanık hakkında aynı suçtan açılmış başka dava yoksa veya sanık bu suçu daha önce işlediği suçtan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değilse, bu suç nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesi ve aynı Kanun’un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”,

b) Sanık bu suçu, daha önce işlediği suçtan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş ise, 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen “Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlâl nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz” hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca “davanın düşmesine”

Karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazı bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 18.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/15590 Karar : 2016/14219 Tarih : 30.03.2016

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-CMK`nın 195. maddesine uygun şekilde ihtarda bulunulmadan sanığın yokluğunda karar verilmesi,

2-Kabule göre de; 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğinin Önlenmesine Dair Kanun’un 18.maddesinin 3,4,5,8,9. fıkraları ile Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 22/1-b maddesinde yer alan” (1) Müsabakaları seyirden yasaklanma tedbirine ilişkin usul ve esaslar şunlardır: …..b) Kanun kapsamında haklarında soruşturma başlatılan kişilerle ilgili gerekli işlemler yapıldıktan sonra ilgililer hakkında genel kolluk tarafından resen müsabakaları seyirden yasaklanma tedbiri uygulanarak düzenlenen form ilgili spor güvenlik birimine gönderilir.” hükmü ile Anayasa Mahkemesi’nin 18/02/2015 tarih… E. … K. sayılı, 13/11/2014 tarih …E. … K. sayılı, 11/09/2014 tarih … E. … K. sayılı kararları karşısında, 11/03/2012 tarihinde … takımları arasında yapılan spor müsabakası sırasında sanığın stadyum içerisinde 6222 sayılı Kanun`un 16/1. maddesi kapsamında yasak alanlara girme eylemi sonrası başlatılan soruşturma gereğince kolluk tarafından spor müsabakalarını seyirden yasaklama tedbiri uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı ve bu tedbirin gereklerine uymayan sanığın eyleminin isnat olunan suçu oluşturduğu gözetilmeden, sanığın mahkumiyeti yerine yasal olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN ( BOZULMASINA ), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/6-106 Karar: 2013/284 Tarih: 04.06.2013

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

Yağma suçundan sanığın 5237 sayılı TCK’nun 149/1-a, 62. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06/11/2008 gün ve 2008/404 sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 15/10/2012 gün ve E. 2012/16927, K. 2012/18251 sayı ile;

“… Sanığın dosya arasında bulunan başka suçtan tutuklu bulunduğu Ümraniye Cezaevi idaresi aracılığıyla 17.07.2007 tarihinde yazmış olduğu dilekçesinde devam eden duruşmalarını takip etmek istediğini belirtmesi karşısında sanık, son oturumda hazır bulundurulmadan yokluğunda yargılama yapılarak hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 196. maddesine aykırı olarak savunma hakkının kısıtlanması…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … sayı ile;

“… Sanığın UYAP üzerinden alınan ve itiraz evrakına eklediğimiz belgeden de görüleceği üzere, 23.04.2008 tarihinden itibaren Kastamonu Kapalı Cezaevinde bulunduğu anlaşıldığından; dosyada sanık için 196. maddesinin uygulanma imkanı bulunmamaktadır…”,

Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

308.maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 15/10/2012 gün ve E. 2012/16927, K. 2012/18251 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yargılandığı mahkemede sorgusu yapılan ve başka suçtan yargı çevresi dışındaki cezaevinde tutuklu olan sanığın hükmün tefhim edildiği duruşmada hazır bulundurulmamasının 196. maddesine aykırılık oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Sanığın inceleme konusu suçtan soruşturma aşamasında 10.07.2004 tarihinde tutuklandığı, 17.09.2004 tarihli ilk celsede yürürlükte bulunan 1412 sayılı uygun şekilde sorgusunun yapıldığı, 10.12.2004 tarihli vekaletname ile Av. Ö. E.’ı müdafii olarak görevlendirdiği,

Tutuklu bulunan sanığın 26.11.2004, 03.02.2005, 05.04.2005 ve 31.05.2005 tarihli celselere vekaletnameli müdafii ile birlikte katıldığı, 31.05.2005 tarihli celsede tahliyesine karar verildiği,

08.11.2005 tarihli celseye sanığın mazeret bildirmeksizin, vekaletnameli müdafiinin de müdafilik görevinden istifa ettiğini bildirerek katılmadığı, mahkemece 150/3. maddesi uyarınca sanığa müdafi görevlendirilmesi için baro başkanlığına yazı yazıldığı,

07.03.2006 ve 11.07.2006 tarihli celselere 150/3. maddesi uyarınca müdafii olarak görevlendirilen Av. H. B.’ın katıldığı, sanığın mazeret bildirmeksizin katılmadığı,

11.12.2006 tarihli celseye başka suçtan Metris Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan sanık ile Av. H. B.’ın katıldığı, sanığın bu şekilde 150/3. maddesi uyarınca müdafii olarak atanan avukattan haberdar olduğu,

13.04.2007 tarihli celseye sanık müdafiinin katıldığı,

Metris Kapalı Cezaevinde bulunan sanığın 17.07.2007 tarihli dilekçe ile duruşmalara katılmak isteğini bildirdiği,

21.09.2007 ve 27.12.2007 tarihli celselere sanık ve müdafiinin birlikte katıldığı,

04.03.2008 tarihli celseye mahkemece sanığın cezaevinden getirilmesi için yazı yazılmasına rağmen duruşmada hazır edilmediği, sanık müdafiinin mazeret bildirerek duruşmaya katılmadığı,

22.04.2008 tarihinde başka suçtan Ümraniye Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan sanığın Kastamonu Cezaevine sevkinin yapıldığı,

22.05.2008 ve 08.07.2008 tarihli celselerde sanık müdafiinin hazır bulunduğu, mahkemece sanığın duruşmada hazır bulundurulması için Ümraniye Kapalı Cezaevine yazı yazıldığı, ancak sanığın duruşmaya getirilemediği,

06.11.2008 tarihli celseye sanık müdafiinin katıldığı, Kastamonu Kapalı Cezaevinde başka suçtan tutuklu bulunan sanığın katılmadığı, bu celsede Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı, sanık müdafiinin esas hakkındaki savunmasını yaptığı, yargılamaya son verilerek hükmün tefhim edildiği,

Anlaşılmaktadır.

Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen 5271 sayılı CMK’nun “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası, “Kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir” şeklinde olup, bu kuralın istisna halleri ise aynı maddenin 2. fıkrasında “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir”,

194.maddenin 194. maddenin ikinci fıkrasında, “Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir”,

195.maddede 195. maddede “Suç, yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hallerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır”,

200.maddenin 200. maddenin birinci fıkrasında, “Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir”,

204.maddesinde 204. maddesinde “Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır” şeklinde gösterilmiştir.

Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutacak olan “Sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı 196. maddesi ise;

” ( 1 ) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hallerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.

( 2 ) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.

( 3 ) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.

( 4 ) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı halinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.

( 5 ) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.

( 6 ) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir” biçiminde düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak şartıyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hallerde müdafiinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabileceği kabul edilmiş,

Beşinci fıkrasında ise, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir.

Her iki fıkrada da sanığın sorgusunun yapılmış olması hali bağışık tutulmanın şartı olarak belirtilmiştir.

Buna göre, sorgusu yapılan sanığın, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastaneye veya tutukevine nakledilmesi durumunda, yerel mahkemece duruşmada hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için sanığın duruşmaya getirilmemesine karar verilebilir. Bu karar, duruşmada verilecek bir ara kararla açıklanabileceği gibi, duruşmaya gelmeyen veya getirilmeyen sanığın duruşmaya getirilmesini sağlayacak usul işlemlerinin yapılmaması veya sanığın bulunmadığı celsede duruşmaya devam edilmesi suretiyle örtülü olarak da verilebilir. Diğer bir anlatımla sorgusu daha önce yapılan tutuklu sanığın zorunlu nedenlerle yargı çevresi dışındaki bir cezaevine nakledilmesi durumunda, sanığın hazır bulunmadığı celsede duruşmaya devam edilmiş ise mahkemece sanığın duruşmada hazır bulundurulmasına gerek görülmediğine karar verildiğinin kabulü gerekmektedir.

Bununla birlikte mahkemece, sanığın duruşmada hazır bulundurulmasının gerekli görüldüğü her durumda bu karardan dönebilecek ve sanığın duruşmada hazır bulundurulmasına karar verilebilecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın sorgusunun yürürlükte bulunan usul kanununa uygun şekilde 17.09.2004 tarihinde yapıldığı, yargılama sırasında müdafi yardımından yararlandığı, başka suçtan tutuklu iken 22.04.2008 tarihinde idari zorunluluklar nedeniyle yargı çevresi dışında bulunan Kastamonu Kapalı Cezaevine nakledildiği, 06.11.2008 tarihli celseye sanık müdafiinin katıldığı, Kastamonu Kapalı Cezaevinde başka suçtan tutuklu bulunan sanığın duruşmaya getirilemediği, sanık müdafiinin sanığın duruşmaya getirilmesi yönünde bir talebinin olmadığı, mahkemece de sanığın duruşmada hazır bulunmasına gerek görülmeyerek duruşmaya devam edildiği, duruşmada Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alındığı ve sanık müdafiinin esasa ilişkin savunmasını yaptığı, böylece sorgusu yapılan ve yargılama boyunca yapılan birçok celseye katılan sanığa son celsede müdafii vasıtasıyla yeterince savunma imkanı verildikten sonra duruşmanın bittiği bildirilerek hükmün tefhim edildiği, bu uygulamanın 196. maddesine aykırılık teşkil etmediği gibi, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde de olmadığı anlaşıldığından, Özel Dairenin bozma kararında isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına, hükmün esastan incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi A. C.; “Sanık hakkında 30.06.2004 tarihinde müştekiyi yağmaladığı iddiası ile 765 sayılı TCK’nun 497/1. maddesi gereğince cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış olup, sanığın tutuklu olarak yargılanmasına başlanmış, sanık 08.11.2005 tarihli celsede bu dosyadan tahliye edilmiş, başka suçtan tutuklu olması nedeni ile cezaevinden serbest bırakılmamıştır. Mahkemece duruşmalarda hazır edilmesi için cezaevine yazı yazılmasına rağmen sonraki duruşmalarda hazır edilmemiştir.

Sanık, önceleri İstanbul Cezaevlerinde bulunurken karar duruşmasında Kastamonu Cezaevinde bulunmaktadır.

Sanık, 17.07.2007 tarihinde cezaevi vasıtası ile mahkemeye gönderdiği dilekçede ‘yokluğunda alınacak karar ve kararları kabul etmediğini, bu nedenle cezaevine yazı yazılarak mahkemeye getirilmesini istediğini’ bildirmiştir.

Bu talebine rağmen müştekinin beyanının alındığı duruşma, hakkındaki akıl sağlığına ilişkin raporun okunduğu duruşma ve Cumhuriyet Savcısının mütalaasını bildirdiği 06.11.2008 tarihli karar duruşmasında da hazır edilmemiştir.

Sanık, 26.05.2008 ve 07.11.2008 tarihinde Kastamonu cezaevinden dilekçe göndermiş olup, karar tarihinde Kastamonu Cezaevinde olduğu UYAP kayıtlarından da anlaşılmaktadır.

193/1. maddesi “Kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamaz” şeklindedir.

196.maddesinde belirtilen sanığın yokluğunda duruşma yapılabilecek haller dosyada mevcut değildir. Zira sanığın duruşmadan vareste tutulma talebi olmadığı gibi mahkemece de duruşmanın yokluğunda yapılmasına ilişkin verilmiş bir ara karar bulunmamaktadır. Aksine mahkeme her defasında sanığın duruşmalarda hazır edilmesi için cezaevine müzekkere yazmıştır.

Başka suçtan tutuklu olması nedeni ile özgürlüğü kamu gücü tarafından kısıtlanmış olan sanığın talebi doğrultusunda, 193. maddesi gereğince duruşmada hazır edilmesi gerekirken buna uyulmaksızın yokluğunda duruşmaların yapılarak Cumhuriyet savcısının mütalaasına karşı savunması alınmadan, savunma hakkının kısıtlanması suretiyle 149/1-a maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi, adil yargılamanın temel ilkeleri olan savunma hakkının kutsallığı, yüzyüzelik ve silahların eşitliği ilkelerinin açık ihlali niteliğinde olup, 289. maddesi gereğince mutlak bozma nedenlerindendir.

Bu nedenlerle Yargıtay 6. Ceza Dairesinin bozma kararı isabetli olup, sayın çoğunluğun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulü yönündeki kararına katılmıyorum” düşüncesiyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle karşıoy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 15/10/2012 gün ve E. 2012/16927, K. 2012/18251 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, hükmün esastan incelemesi için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.06.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2011/4-109 Karar: 2011/161 Tarih: 05.07.2011

  • CMK 195. Madde

  • Sanığın Yokluğunda Duruşma

İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık G İ….’ ın beraatine ilişkin Bursa 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.12.2006 gün ve 426-1339 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 30.06.2010 gün ve 16224-12833 sayı ile;

“…1- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.10.2001 gün ve 212-197 sayılı kararı ile benzer pek çok kararlarında sanığın duruşmada hazır bulunması ve sorgusunun yapılmış olması gerekliliği “yargılanmanın yüze karşı olması, savunma hakkının kısıtlanamaması ve cezanın bireyselleştirilmesi” ilkelerinin doğal bir sonucu olduğu açıkça vurgulanmaktadır. 1412 sayılı CMK’nın 223/son, 225/son maddelerinde belirtilen ayrık hükümler dışında sanığın sorgusu yapılmadan hüküm kurulması olanaklı değildir. Ayrık tutulan 223/son maddesi hükmüne göre de ancak dosya içeriğinden sanığa yüklenen eylemin ilk bakışta suç oluşturmadığının anlaşılması halinde sanığın sorgusu yapılmadan beraat kararı verilebilecektir. Bu nedenle sanığın sorgusu yapılmadan kanıt takdiri suretiyle beraat kararı verilmesi olanaklı değildir. 01.06.2005 tarihinde yürürlülüğe giren 5271 sayılı CMK’nın 193/2, 195. maddelerinde de 1412 sayılı Yasanın sözü edilen hükümlerine paralel bir düzenlemeye yer verilmiş olması nedeniyle yukarıda belirtilen içtihatların bu tarihten sonra da geçerliliğini sürdürdüğü kabul edilmelidir.

Belirtilen açıklamalara karşın, mahkemece, yukarıda değinilen içtihatlardaki yargısal görüşler irdelenmeden ve somut olayda uygulama koşulları bulunmadığı gözetilmeden, 1412 sayılı CMK’nın 223/son (5271 sayılı CMK’nın 193/2) maddesine yanlış anlam verilip, savunması yöntemince saptanmayan sanığın beraatine hükmolunması,

2- Anayasanın 141/3, 5271 sayılı CYY’nın 34/1,, 230/1 ve 1412 sayıl, CYUY’nın 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının, sanıkları, mağdurları, Cumhuriyet savcısını ve de herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde olması,Yargıtay’ın gerekçelerde tutarlılık denetimini yapması ve bu açıdan gerekçelerde disiplin işlemini yerine getirmesi için kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin açık olarak gerekçeye yansıtılması, belirsiz, kapalı ve duraksamalı söylemlerden kaçınılması, suçun yasal öğeleri ve kabul edilen olayların gösterilmesi gerekirken, bu ilkelere uyulmadan yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 23.11.2010 gün ve 584-1340 sayı ile;

“…Yargıtay bozma ilamında sanığın yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre savunması alınmadan uygulama koşulları bulunmadığı gözetilmeden CMK’nın 193/2. maddesine yanlış anlam verilip bereatine karar verildiği kabul edilmiş ise de; yasada açıkça” sanık hakkında toplanan delilere göre mahkumiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir” hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme kanaatimizce yoruma gerek bırakmayacak derecede açık olarak toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında verilecek (beraat) kararları bakımından sanığın sorgusunun yapılmadan davanın yokluğunda bitirilebileceğini öngörmektedir. Bu düzenleme öğretide yüz yüzelik ilkesinin istisnası olarak kabul edilmiştir. Yargıtay bozma ilamında belirtildiği üzere Yargıtay’ın kimi uygulamalarında sanığın savunması alınmadan beraat kararı verilebileceği durumun sadece sanığa yüklenen eylemin ilk bakışta suç oluşturmadığının anlaşılması olarak kabul edilmiş ise de; yukarıda yazılan yasa maddesinin açıklığı karşısında bu kabulü haklı gösterecek bir olgu mevcut değildir. Zaten Yargıtay bozma ilamında bahsedilen 02.10.2001 tarih ve 212-197 sayılı CGK kararından çok daha sonra 20.10.2009 tarih ve 11- 89/243 numaralı bir örneği dosyaya eklenen CGK kararında da aynı şekilde CMK’nın 193/2. maddesi düzenlemesinin yüz yüzelik ilkesinin istisnası bulunduğu ve CMK’nın 193/2. maddesinin düzenlendiği 5353 sayılı Yasada da konuluş amacının gerekçesinde ‘sanık hakkında toplanan delillere göre mahkumiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa dahi dava gıyabında bitirilebilir. Böylece sanığın lehine bir düzenleme getirilmiş ve gereksiz yere davanın uzaması önlenmek istenmiştir’ şeklinde açıklama getirildiği yasa koyucunun gerekçede belirttiği amacı da nazara alınarak maddenin geniş yorumlanması gerektiği, bu fıkranın uygulama koşullarının eylemi ilk bakışta suç oluşturmadığının saplanması ile sınırlı olduğunun kabulünün fıkradaki düzenlemenin konuluş amacı ile bağdaşmadığı kabul edilmiştir. Bu kabul gerçekten yargılamanın hızlı yapılması, usul ekonomisine de uygundur. Aksi durumda olayımızda sanığın kolay bulunabilme ihtimali mevcut ise de başka bir takım olaylarda sanığın kolayca bulunamayacağı da nazara alındığında yakalama emri çıkartılması gerekeceği, bu hususun hem yargılamayı uzatacağı hem de mesela sanığın yargı alanı dışında yakalanması durumunda lısa olsa bile, sonuçta beraat edeceği bir dava nedeniyle hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuracağı açıktır. Sırf bu nedenle bile maddenin geniş olarak yorumlanması delil değerlendirmesi yapılan durumlarda da beraat kararı verme ihtimali varsa savunma alınmadan beraat kararının verilmesinin kabulü gerektiğinden aynı yönde mütalaa alındıktan sonra önceki beraat kararında direnilmesine karar verilmiştir.

Yüksek Yargıtay bozma ilamında ayrıca kararın denetime olanak verecek şekilde yeterli gerekçesinin bulunmadığı bozma konusu yapılmış ise de, mahkememizce verilen beraat kararında sanığın binayı 12.12.2004 tarihinden önce yaptığı kabul edildiğinden bu ön kabulün gerçekleşmesi durumunda başka hiçbir husus araştırılması gerekmediğinden gerekçenin yeterli olduğu kanaatine varılmıştır. Zaten daha önce hemen hemen aynı kelimelerle yazılan, sanığın dinlendiği beraat kararları Yargıtay 4. CD tarafından onanmış olduğundan gerekçenin yeterli olduğu düşünülmektedir.

Davaya konu olayda da binanın kanunun yürürlük tarihinden önce Ağustos 2004 yılında yapıldığı hem bilirkişi raporu hem vergi levhası suretiyle sabit olduğundan, iş yerinin 2004 yılı Ağustos ayında açıldığı resmi belge niteliğinde vergi levhası ile belgelendirilmiş bulunduğundan, başkaca inceleme yapılması gerekli görülmediğinden, yeniden savunmasının alınması mahkememizce zorunlu görülmediğinden usul ekonomisi de gözetilerek direnme ve beraat kararı verilmiştir” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 15.04.2011 gün ve 90826 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın imar kirliliğine neden olma suçundan beraatine karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan uyuşmazlıklar;

Sorgusu yapılmayan sanık hakkında beraat kararı verilmesinin olanaklı olup olmadığı,

Hükmün yeterli gerekçeyi içerip içermediği,

Noktalarında toplanmakta ise de; direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca önsorun olarak ele alınması gerekmiştir.

Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;

Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,

Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,

Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,

İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle ya da sonradan yürürlüğe giren yasa maddeleri uygulanarak yeni ve farklı hüküm kurmak,

Suretiyle verilen hüküm; özde direnme hükmü olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyi2 edilmesi halinde ise inceleme Yargıtay ilgili Özel Dairesi tarafından yapılmalıdır.

İnceleme konusu olayda; Özel Dairenin bozma kararından sonra yerel mahkemece önceki uygulama aynen tekrar edilmiş ise de; önceki hükümde bir paragraftan ibaret olacak şekilde gerekçe yazıldığı ve hükmün hukuksal dayanağı gösterilmediği halde, direnme gerekçesinde, “davaya konu olayda sanığın binayı kanunun yürürlüğe girdiği 12.12.2004 tarihinden önce yaptığının kabul edildiği, binanın Ağustos 2004 yılında yapıldığının hem bilirkişi raporu hem vergi levhası içeriklerine göre sabit olduğu, iş yerinin 2004 yılı Ağustos ayında açıldığının resmi belge niteliğinde vergi levhası ile de belgelendirilmiş bulunduğu” belirterek deliller ile varılan sonuç arasındaki hukuksal bağın kurulması suretiyle, Özel Daire bozma kararının ikinci bendinde tartışılması gerektiği belirtilen hususların tartışıldığı ve ilk kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurulduğu görülmektedir.

Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde olması ve Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulu tarafından ele alınmasına yasal olanak bulunmaması nedeniyle dosyanın incelenmek üzere Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

Yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS