Sanığın Savunma Delillerinin Toplanması İstemi
CMK Madde 177
(1) Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir.
(2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl bildirilir.
(3) Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da bildirilir
-
Makale: Tensip Zaptı Nedir?
CMK Madde 177 Gerekçesi
176 nci madde gereğince sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya bazı savunma delillerinin toplanmasını isteyecek olursa, duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime bir dilekçe ile bunları ve istemine ilişkin olayları bildirecektir. Mahkeme başkanı veya hâkim bu dilekçeyi hemen inceleyerek kararını verecek ve kararını sanığa bildirecektir. Sanığın kabul edilen istemleri ise aynı surette Cumhuriyet savcısına da bildirilecektir.
CMK 177 (Sanığın Savunma Delillerinin Toplanması İstemi) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8432 Karar : 2017/4115 Tarih : 18.05.2017
-
CMK 177. Madde
-
Sanığın Savunma Delillerinin Toplanması İstemi
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi gereği düşünüldü;
Sanığın savunmasının alındığı 03.06.2015 tarihli duruşmada sanığa iddianamenin okunduğu açıkça belirtilmemiş ise de; duruşma zaptına göre CMK’nın 191/3-c,150/1,176/1-2, 177/1, 180,196 ve 147’nci maddelerinde belirtilen yasal hakları tek tek hatırlatılarak sanığın da yasal haklarını anladığını ve savunmasının kendisinin yapacağını beyan ettiği anlaşılmakla; iddianame okunmadığından bahisle bozma öneren tebliğname görüşüne iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya toplanıp karar yerinde gösterilen delillere mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak;
TCK’nın 50/6. maddesinde bulunan “yaptırım” ibaresinin 01.03.2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 26.02.2008 tarih 5739 sayılı Kanunun 4. maddesi ile “tedbirin” olarak değiştirilmesi ile sözü edilen maddenin birinci fıkrasının “a” bendi uyarınca hapis cezasının paraya çevrilmesi seçenek yaptırım ,diğer bentlerde düzenlenen hususların ise seçenek tedbir niteliğinde olduğu,TCK nın 50/6. maddesinde hükmün kesinleştikten sonra Cumhuriyet Savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesinin sonuçlarının düzenlendiği, somut durumda ise sanık hakkında bir tedbir niteliğini haiz olmayan, kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verildiği, kaldı ki bu durumun hükmün tesisi aşamasında değil, hükmün kesinleşmesinden sonra infaz aşamasında nazara alınacağı hususu gözetilmeksizin infazı kısıtlar biçimde karar tesis edilmesi, yine sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının taksitlendirilmesi akabinde taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmının tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği hususuna hükümde yer verilmemek suretiyle TCK’nın 52/4. maddesine aykırı davranılması,
Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hüküm fıkrasının 5 numaralı bölümündeki “TCK’nın 50/6. maddesi gereğince hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet Savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek yaptırımın gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde sanık hakkında verilen kısa süreli hapis cezasının tamamen infaz edileceğinin sanığa ihtarına,” ibaresinin hükümden çıkarılması yerine ‘‘TCK’nın 52/4. maddesi gereğince taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmının tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına’’ ibaresinin eklenmesi suretiyle, sair yönleri usul ve Kanuna uygun bulunan hükmün, DÜZELTİLEREK ONANMASINA; 18.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5892 Karar : 2017/3662 Tarih : 25.04.2017
-
CMK 177. Madde
-
Sanığın Savunma Delillerinin Toplanması İstemi
Marka hakkına tecavüz suçundan şüpheli … hakkında yürütülen soruşturma evresi sonucunda, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 09/11/2015 tarihli ve 2015/73718 soruşturma, 2015/46458 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın kabulü ile soruşturmanın genişletilmesine ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına dair Bursa 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 30/12/2015 tarihli ve 2015/4903 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı’nın 03/04/2016 gün ve 485 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19/04/2016 gün ve KYB. 2016/ 140166 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede,
Bursa 2. Sulh Ceza Hakimliğince itirazın kabulü ile soruşturmanın genişletilmesi için evrakın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiş ise de; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun’un 71. maddesi ile değişik 173/3. maddesinde yer alan, “Sulh ceza hakimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder.” şeklindeki düzenleme karşısında, soruşturmanın genişletilmesi kararı verilmesi sebebiyle Cumhuriyet Savcılığından talep edilen hususlarla ilgili eksiklikler giderildikten sonra, itirazla ilgili bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, önce itirazın kabul edilip sonra soruşturmanın genişletilmesine yönelik olarak yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Suç tarihinde yürürlükte bulunan ve 21/01/2009 tarihli 5833 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu 556 Sayılı KHK’nın 61/A-1 maddesinde yer alan, güncel haliyle 10/01/2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesinde yer alan “marka hakkına tecavüz” suçunun unsurlarının, “Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal veya hizmet üretmek, satışa arz etmek veya satmak, ithal ya da ihraç etmek, ticari amaçla; satın almak, bulundurmak, nakletmek veya depolamak” olduğu, suçun oluştuğunun her türlü delille ispatının mümkün olduğu, bu hususta soruşturmaya konu olay özelinde, marka hakkına tecavüz iddiasıyla başlatılan soruşturma dosyasında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca 09/11/2015 tarihinde, “başka ilden ihbar üzerine gelen soruşturma dosyasında şikayetçinin şüpheli hakkında şikayeti olmadığı” gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, karar kendisine tebliğ edilen şikayetçi vekilinin faili henüz öğrendiği ve derhal şikayette bulunarak karara itiraz ettiği, Bursa 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 30/12/2015 tarihli ve 2015/4903 değişik iş sayılı kararı kendi içinde çelişkiye yol açacak şekilde, önce itirazın kabulüne, sonra da “soruşturmanın genişletilmesine” karar verdiği görülmüştür.
5271 sayılı CMK’nın 177/3 maddesinde “Sulh Ceza Hakimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir, kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder” hükmü, Sulh Ceza Hakiminin itirazın kabul veya reddi hususunda karar vermesi için önüne gelen soruşturma dosyasında araştırılmasını elzem gördüğü bir konu veya mutlaka toplanması gereken bir delil varsa, bunun Savcılık tarafından genişletilen soruşturmada tamamlanmasını müteakip, dosyanın olgunlaşması ve Hakimin en doğru karara ulaşabilmesi amacıyla düzenlenmiştir.
Somut olayda Bursa 2. Sulh Ceza Hakimliğinin, önce itirazın kabulüne, sonra soruşturmanın genişletilmesine dair verdiği değişik iş kararının gerekçesinde veya karar sonucunda CMK’nın 173/3. maddesi gereği hangi hususta soruşturmanın genişletilmesi gerektiği, hangi gerekçeyle itirazın kabulüne karar verdiği anlaşılamamakla birlikte, henüz soruşturmanın genişletilmesi sonucu toplanacak delilleri beklemeden kabul kararı vermekle kendi kararında bir çelişki de yarattığı görülmekle,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden, Bursa 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 30/12/2015 tarihli ve 2015/4903 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-a. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, 25/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/19957 Karar: 2014/4937 Tarih: 12.02.2014
-
CMK 177. Madde
-
Sanığın Savunma Delillerinin Toplanması İstemi
Gereği görüşülüp düşünüldü;
Karar: Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine, ancak;
1)Sanığın sorgusu yapılmadan hüküm kurulması suretiyle 5271 sayılı CMK’nin 147,, 175/2,, 177/1, 191. maddelerine aykırı davranılması,
2)Müştekinin aşamalarda sanığın kendisine bastonu ile vurduğunu beyan etmesi, bu beyanın doktor raporu ile doğrulanması ve iddianamede sanığın müştekiyi baston ile yaraladığının belirtilmesi karşısında, eylemin 5237 sayılı TCK’nin 6/1-f-4 maddesi uyarınca silahtan sayılan baston ile işlenmesi nedeniyle 86/2 ve 86/3-e maddesi kapsamında kaldığı ve şikayete tabi olmadığı gözetilmeden, şikayetten vazgeçme nedeniyle kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi,
Kabule göre;
3)Basit yaralama suçundan şikayetten vazgeçme sebebiyle düşme kararı verilmesinin sanığın kabulüne bağlı olduğu gözetilmeyerek, 5237 sayılı TCK’nin 73/6. maddesine aykırı olarak yazılı şekilde düşme kararı verilmesi,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca isteme uygun BOZULMASINA, 12.02.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2013/4-1903 Karar : 2013/1551 Tarih : 13.11.2013
-
CMK 177. Madde
-
Sanığın Savunma Delillerinin Toplanması İstemi
“Dava dilekçesinde, davacının haksız olarak tutuklandığı; yapılan itirazların da keyfi ve gerekçesiz olarak reddedildiği; bu durumun, CMK ve AİHS hükümlerine aykırı olduğu ileri sürülerek; ayrı ayrı 5.000,00`er-TL manevi tazminata hükmedilmesi talep ve dava olunmuştur.
Cevap dilekçesinde, ağır ceza mahkemesinin görevli bulunduğu ve davanın izaç amaçlı olduğu belirtilmiştir.
Yargılama aşamasında, dava dilekçesi 6110 sayılı Yasa uyarınca Hazine`ye tebliğ edilmiş olup verilen cevap dilekçesinde; dava konusu edilen işlemin kesinleşmediği ve davanın dinlenilebilir olmadığı; esası bakımından da, davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dairemizin 03/05/2011 gün ve 2010/35-2011/30 sayılı kararı ile, istemin CMK’nun 141-144. maddeleri kapsamında bulunduğu ve ağır ceza mahkemesinin görevli bulunduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine karar verilmiş; temyiz istemi üzerine, Hukuk Genel Kurulu`nun 16/12/2011 gün ve 2011/4-673; 811 sayılı kararı ile; bozma hükmü oluşturularak dosya dairemize iade olunmuştur. Bozma ilamına uyulmuştur.
“Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair” 6110 sayılı Yasa 14/02/2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. 6110 sayılı Yasa’nın 12. maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu`na 93/A maddesi eklenmiştir. Maddedeki düzenlemeye göre:
Hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:
a)Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir. b)Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hakim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamaz. Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan;
a)Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün, b)Dava sonunda verilen hükmün, kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya hükmün kesinleşmesinden önce, hakim veya savcının söz konusu işlem, faaliyet veya kararıyla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanmaktan mahkumiyeti halinde ise tazminat davası bu hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılabilir.
Yine yargılama aşamasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 46. maddesinde; hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği biçiminde düzenleme yapılmıştır.
Davacı taraf, 6110 sayılı Yasa’nın yukarıda yazılı hükümlerinin Anayasa`ya aykırı olduğunu ve iptal davası yoluna gidilmesini talep etmiş; ancak, istem yerinde görülmemiştir.
Dava konusu, ceza yargılaması sırasında yapılan işleme ilişkindir. Açılan ceza davası ise, İ.. 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/283 esas sayılı ve İ.. 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/106 esas sayılı dosyalarında derdest bulunmaktadır. 6110 sayılı Yasa ile değişik 2802 sayılı Yasa`nın 93/A maddesi uyarınca; ancak, asıl dava sonucunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tazminat davası açılabilir. Şu durumda, davacının istemi dinlenilebilir bulunmamakta olup; dava dilekçesinin reddine karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-İ.. 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/283 esas sayılı dosyası ve İ.. 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/106 esas sayılı dosyalarının henüz derdest olduğundan dava ön şartları bulunmadığından dava dilekçesinin reddine, 2-Maktu 24,30.-TL karar ve ilam harcının peşin alınan 371,25.-TL’den düşümü ile kalan 346,95.-TL`nin istek halinde davacıya iadesine, 3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir edilen 2.640,00.-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 4-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,,”
Dair oybirliği ile verilen 16.04.2013 gün ve 2012/91-27 sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kâğıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
`na eklenen “Geçici 3.madde” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, müvekkili D.Ç.’in İ.. 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/106. E. sayılı dosyası kapsamında ve hakkındaki hukuka aykırı kanıtlar dayanak gösterilerek, halen tutuklu bulunduğunu, bu süreçte davalıların hukukun temel ilkeleri, Anayasa ve CMK hükümlerine aykırı olarak verdikleri kararlar ile müvekkilinin özgürlüğünü kısıtladıklarını, davaya halen esastan bakan ve savunma sırasında bütün detaylar ve hukuka aykırılıklar ortaya konulduğu halde, tutukluluk durumunun sürdürüldüğünü, dava konusu kararlar ile eşitlik ilkesine aykırı davranıldığını, gerekçe gösterilmeden karar verildiğini, savunma hakkının ihlal edildiğini, masumiyet karinesinin göz ardı edildiğini, bu durumun açık bir şekilde kanun hükmüne aykırı olduğunu ve ağır kusur oluşturduğunu, bunun da HUMK’nun 537/2. Maddesine aykırı olduğunu, hakimlerin CMK’nın 39, 230, 104, 108, 101/2, 147 ve 177. ve AİHS`nin 5 ve 6. maddelerine aykırı kararlar vererek müvekkilimin özgürlüğünden yoksun kalmasına ve bu suretle manevi eziyet çekmesine neden olduklarını iddia ederek manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Davalı Maliye Hazinesi vekili ise HMK`nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 maddesi ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere yapılan görüşmede oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.