0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

CMK Madde 160

(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.


Makaleler:


CMK Madde 160 Gerekçesi

Madde, Cumhuriyet savcısının temel görevini belirtmektedir. Cumhuriyet savcısı bir suçun işlendiği görünümünü veren bir hâli öğrenir öğrenmez hemen gerçeği saptamak üzere harekete geçecektir; hedefi kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermektir. Demek oluyor ki, ilk iş şüphe karşısında gerçeği belirlemeye çalışmaktır. Bu aşamada kolluk Cumhuriyet savcısının temel yardımcısıdır. Batı hukukunda, kolluğun temelde işi yürüttüğü bu aşamaya araştırma (enquête) denilmektedir. Cumhuriyet savcısı, esaslı ihbar üzerine işin gerçeğini araştıracaktır ama, ihbarın, daha başlangıçtan esassız olduğu anlaşılıyorsa, araştırmaya yine de girişilmesi gerektiği söylenemez.

Esasta madde, soruşturma evresinin açılmasını belirtmektedir. Tasarı bazı Batı kanunlarından farklı olarak soruşturma evresini açmak görevini Cumhuriyet savcısına vermiştir. Özel kişiler ihbar yolu ile sadece soruşturma evresinin açılmasını tahrik edebileceklerdir. Kolluğun rolü Cumhuriyet savcısının yardımcısı olmaktan ibarettir. Bu bakımdan Tasarı Batı’daki bazı görüş ve uygulamalardan farklıdır.

Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, diğer bazı Batı kanunlarında da olduğu gibi, Cumhuriyet savcısının adlî kolluk ve amir ve memurlarının bütün yetkilerini kullanabileceği belirtilmiştir. Bu yetki, adlî işlemlerin gözetim ve denetimini elbette ki ifade etmektedir.

Cumhuriyet savcısının temel görevi, suç işlendiği izlenimini veren bir hâli görüp öğrendiğinde gerçeği araştırarak işe girişmek olduğundan ikinci fıkrada bir direktif yer almaktadır. Cumhuriyet savcısı, şüphelinin aleyhine ve lehine olan hususları eşit bir çaba göstererek araştıracaktır. Aynı zamanda suça ait delil, iz, eser ve emareler toplanacak ve muhafaza altına alınacaktır. Bilindiği üzere, soruşturma evresinde temel görevi yerine getiren organın faaliyetlerinde üç ilke egemen olmalıdır: Bunlar etkinlik, sür’at, dürüstlük ve hakkaniyettir. Maddenin ikinci fıkrasında yer alan hüküm dürüstlük ilkesinin gereğidir. Bu ilkeyi Alman Usul Kanununun 160 ıncı maddesi de, bizde olduğu gibi ifade etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine göre her kişinin, davasının adil olarak görülmesini istemek hakkı vardır. Soruşturma organı delilleri ahlâkîliğe uygun olarak toplamakla yükümlüdür.


CMK 160 (Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2017/892 E. , 2019/552 K.

  • CMK 160
  • Cumhuriyet savcısı başlangıç şüphesiyle soruşturma başlatır

Ceza muhakemesinin kurallarının uygulanmaya başlaması “başlangıç şüphesi” ile olmaktadır. Başlangıç şüphesinin, dayandığı deliller basit, diğer aşamalarda elde edilebilecek delillere göre yetersiz ve/veya sayıca az olmakla birlikte en azından belirti düzeyinde delillere dayanıyor olması ve bir suçun işlendiği yolunda akla ve mantığa uygun bir şüphe ortaya koyması gerekmektedir. Bu bakımdan somut olaylara dayanmayan, soyut iddia ve tahminler başlangıç şüphesi olarak kabul edilemeyecek, buna karşılık başlangıç şüphesinin belirli bir kişiye yönelmesi de gerekmeyecektedir. Ortada bu nitelikte bir şüphe yokken ceza muhakemesi soruşturmasının başlatılması ve koruma tedbirlerine müracaat edilmesi hâlinde, bu işlemin kaynağı hukuki olmayacağından keyfilik olarak değerlendirilmesi söz konusu olacaktır. (Bahri Öztürk, Ceza Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1991, s.54, Feridun Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, Beta, 1. Bası, Mayıs 1987, s.45)

5271 sayılı CMK’da ayrıntılı olarak açıklanmayan başlangıç şüphesine ilişkin olarak 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin 3 ve 4. fıkralarında; “Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur. Bu şartları (üçüncü fıkradaki) taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz” şeklinde ayrıntılı düzenlemeye yer verilmiştir. Soruşturma işlemlerine fiilen başlamak için gerekli şüphe bakımından getirilen bu kriterlerin sadece bu kanun kapsamındaki kamu görevlileri açısından değil tüm soruşturmalar için uygulanması soruşturmaların hukuka uygun olarak başlatılması ve yürütülmesi noktasında yararlı bir yaklaşım tarzı olacaktır. Suç işlendiği izlenimi yaratan bir durumun ihbar, şikâyet veya resen yetkili makamlar tarafından öğrenilmesi üzerine durum derhâl Cumhuriyet savcısına bildirilip, alınan talimatlar doğrultusunda konunun araştırılması gerekmektedir. Cumhuriyet savcısı soruşturma evresini başlatacak olan şüphenin somut olayda bulunup bulunmadığını takdir edecek, soruşturma başlatacak şüphe olduğunu değerlendirmesi durumunda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için emrinde bulunan adli kolluk görevlileri aracılığı ile şüphelinin lehinde ve aleyhine olan bütün delilleri toplayıp, şüphelinin haklarını korumak için gerekli olan tedbirleri alacaktır. Adli kolluk görevlileri el koyduğu olayları, uyguladığı tedbirleri Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve aldığı emirleri yerine getirmek zorundadır. Ceza muhakemesinde yapılan işlemlerin tekrarlanma fırsatının olmaması, sürecin hızlı işlemesi nedeniyle adli kolluk görevlilerinin Cumhuriyet savcısından aldığı talimatlara uygun bir biçimde delil toplaması, toplanan delilleri muhafaza etmesi ve yetkililere teslim etmesi gerekmektedir.


Yargıtay 18CD - Esas : 2017/4689 Karar : 2019/11113

  • CMK 160
  • Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü bir görevlendirmesi olmadan kolluğun adli işlemler yaptıktan sonra Cumhuriyet Savcısına haber vermesi halinde toplanan deliller hukuka aykırı delil olarak kabul edilir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve CMK’daki düzenlemeler uyarınca, gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisinin elde ettiği delillerin hukuka uygun kabul edilebilmesi için aşağıda belirtilen koşulların varlığı aranmalıdır:

a- Gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi hiç bir zaman kışkırtıcı ajan gibi hareket etmemeli, önceden failde bulunmayan suç işleme kastı oluşturularak, fail suç işlemeye azmettirilmemeli.

“…Her ne kadar organize suçlardaki artış uygun önlemler alınmasını gerektirse de adil yargılamadan vazgeçilmemelidir. Bu nedenle amaca ulaşmak uğruna adil yargılama hakkı feda edilerek polisin kışkırtması sonucu elde edilen delilin kullanılması meşru değildir…, …Somut olayda olacağına dair hiçbir bulgu öne sürülmediğinden polis memurlarının hareketlerinin onların gizli ajanlığının ötesine geçtiğinin ve adil yargılama hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir… (Teixeria de Castro/Portekiz davası, Başvuru No:44/l 997/828/1034)”

‘’Mahkemelerce sadece gizli görevlinin tutanaklarına dayanarak değerlendirme yapılmamalıdır, tutanaklar başka sonuca götürecek unsurlarla teyit edilmelidir…, …Sanık suç işleme potansiyeline sahip bir kişi olsa bile somut olayda görevlinin müdahalesinden önce failin suç işleme hazırlığında olduğunun başka delillerle desteklenmesi gerekir. Yani failin müdahale olmadan suçun işleyeceğinin başka delillerle kanıtlanması gerekir. (Hun-Türkiye davası. Başvuru no: 17570/04)”

b- CMK’nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan bir görevlendirmenin bulunması gerekir.

CMK’nın 160 ve 161. maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısının gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisine bu emri yazılı veya acele hallerde sözlü olarak vermesi gerekir. Cumhuriyet Savcısının yazılı veya sözlü emri olmadan yine CMK’nın 161/2. maddesi uyarınca adli kolluk görevlisinin Cumhuriyet Savcısına bilgi vermeden kimliğini gizleyerek adli işlem yapması hukuka aykırı olup elde ettiği delil de hukuka aykırı olduğundan. CMK’nın 216/3. maddesi hükme esas alınamaz. Kimliğin gizlenerek adli işlem ifası olağan bir işlem olmayıp ikincil bir tedbirdir. Bu tedbirin gerekliliği ve orantılılığının mutlaka Cumhuriyet Savcısı tarafından denetlenmesi gerekir.

AİHM Hun-Türkiye davasında bu konuya şöyle temas etmiştir. “AİHS sınırları belirlendiğinde ve güvence altına alındığında gizli ajanla müdahaleye tolerans gösterebilir.

AİHM İsviçre-Lüdi kararında. İsviçre makamlarının Alman polisi tarafından haberdar edilmesi ve olayın soruşturma hakiminin bilgisi dahilinde yürütülmesi nedeniyle 6. maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir. (Lüdi-İsviçre kararı başvuru No: 12433/86)

c- Kolluk görevlisinin tutanağı delil olarak kabul edildiğinde, diğer delillerle birlikte tutanağa da dayanılıyorsa mutlaka tutanak düzenleyiciler dinlenilmeli, sanığa, tutanak ve düzenleyicilerin anlatımlarına karşı savunma yapma imkanı verilmelidir.

AİHM Calabro-İtalya kararında ‘’Gizli ajanın ifadeleri başvuranın mahkumiyetinde belirleyici faktör olmamıştır. Buna ek olarak başvurana yargılama aşamasında, soruşturmada görev alan polis memurlarını sorgulama, polis operasyonunun niteliği ve kullanılan usulleri netleştirme fırsatı vermiştir. Bu nedenle adil yargılama hakkı ihlal edilmemiştir sonucuna ulaşmıştır. (Başvuru No:58895/0011 Mart 2002)”

Tüm bu ilkeler ışığında ayrıca; bir suç işlendiğini öğrenen kolluk görevlilerinin, gecikmeksizin durumu Cumhuriyet Savcısına bildirerek, ihtiyaç duyulması halinde, şüphelilerin yakalanması ve suç delillerinin elde edilmesini temin amacıyla CMK’nın 116 ve devamı maddeleri uyarınca usulüne uygun arama kararı alarak işlem yapması gerekmektedir. CMK’nın 119. maddesi uyarınca konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda yapılacak aramanın ancak hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının yazılı emri ile yapılabileceği, CMK’nın 123. maddesi uyarınca, ispat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerlerinin, muhafaza altına alınabileceği, yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya ise elkonulabileceği, CMK’nın 127. maddesi uyarınca da hakim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının. Cumhuriyet Savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerinin, elkoyma işlemini gerçekleştirebileceği, hakim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işleminin, yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına sunulması gerektiği, hakimin, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklaması; aksi halde elkoymanın kendiliğinden kalkacağı, hususlarına riayet edilmelidir.

Somut olayda yukarıda sözü edilen yasal düzenlemelere aykırı şekilde kolluk görevlilerinin bir ihbar üzerine Cumhuriyet Savcısının CMK’nın 160 vd. maddelerine göre yaptığı yazılı veya sözlü bir görevlendirme bulunmaksızın, açık kimliği tespit edilemeyen Lia isimli şahsın telefonunu arayarak suça konu edilen müşteri olarak fuhuş için anlaştıkları, sanığın mağdur bayanları kolluk görevlilerinin bulunduğu yere getirdiği, fuhuş için yapılan pazarlık neticesinde daha önceden seri numarası alınmış paraların sanığa teslim edildiği anda kolluk görevlilerin kimliklerini açıkladıkları, ardından sanık ve mağdurların kimlik tespitleri yapıldıktan sonra konu ile ilgili Cumhuriyet Savcısına bilgi verilerek, mağdurların ifadelerinin alınması, şüphelinin gözaltına alınması, tahkikat evrakının mevcutlu olarak gönderilmesi talimatı alındığı, dosya kapsamında herhangi bir arama ve el koyma kararı bulunmadığı anlaşılmıştır.

Olay kapsamında mağdurların ve sanığın kolluk ifadelerine de yukarıda sözü edilen açıklamalar nazara alındığında, Cumhuriyet Savcısının CMK’nın 160 vd. maddelerine göre yaptığı yazılı veya sözlü bir görevlendirme bulunmaksızın yapılan işlemler sonucu ulaşıldığından, bu ifadelere itibar edilemeyeceği, dolayısıyla sanığın üzerine atılı fuhuş suçunu işlediğine ilişkin, hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş delil bulunmadığının anlaşılması karşısında, sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2766 Karar : 2018/6733 Tarih : 23.05.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçundan meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 10/01/2018 tarihli ve 2017/132681 soruşturma, 2018/2086 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine dair mercii Bakırköy 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 20/02/2018 tarihli ve 2018/1329 değişik işsayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 02/05/2018 gün ve 5454-2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10/05/2018 gün ve 2018/39558 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,

Somut olayda, müştekinin cep telefon markasını ve IMEI numarasını da içeren dilekçesiyle cep telefonunun çalındığı iddiasıyla şikayetçi olduğu, anılan olaya ilişkin olarak hiçbir araştırma yapılmadığı, telefonla ilgili HTS dökümleri temin edilerek, olay tarihinden sonra telefonu kullanan kişilerin tespitinin gerektiği, olayın gerçekleşmiş olduğu yere ilişkin olarak müştekinin ayrıntılı beyanının alınmasını müteakip, olayın gerçekleştiği yerde bulunan işyerlerinin kamera kayıtlarının olup olmadığı araştırılarak, bulunması halinde görüntü dökümlerinin yapılması gerektiği anlaşılmakla, soruşturmanın genişletilmesine karar verilmesi, sonucuna göre kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın esası hakkında bir değerlendirme yapılması gerekirken, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesindeisabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, bir suçun işlendiği ihbarını alan Cumhuriyet savcısı, delil toplayıp maddi gerçeği araştırmaya başlayarak, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe bulunması halinde, aynı Kanun’un 170/2. maddesi uyarınca iddianame düzenleyip kamu davasını açmakla, yeterli şüphe bulunmaması halinde ise Kanun’un 172. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına karar vermekle görevli bulunmaktadır. Buna karşın Cumhuriyet savcısının kararına itiraz üzerine Sulh Ceza Hakimliğince Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli delillerin toplanmadığı veya araştırmanın olayın özelliğine göre yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşıldığı durumlarda, soruşturmanın eksik yapıldığından bahisle, genişletilmesine gerek görürse bu hususu açıkça belirtmek suretiyle CMK’nın 173/3. maddesi uyarınca soruşturmanın genişletilmesi kararı vererek, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir, Cumhuriyet başsavcılığı belirtilen eksikleri tamamlayıp delilleri topladıktan sonra itirazı incelemek üzere dosyayı yeniden Sulh Ceza Hakimliğine gönderecektir. Sulh Ceza Hakimi bu kez dosyayı inceleyip itirazı kabul veya reddedecektir.

İnceleme konusu dosyada Cumhuriyet başsavcılığınca, şikâyetçinin cep telefonunun çalındığını ya da kaybolduğunu belirterek şikâyet dilekçesi sunmasından sonra belirtmiş olduğu imei numarası üzerinden araştırma yapılarak suç tarihinde ve o tarihten sonra bahse konu cep telefonunun kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmış ise kimler tarafından kullanıldığının tespiti, yine olayın gerçekleşmiş olduğu yere ilişkin olarak müştekinin ayrıntılı beyanının alınmasını müteakip, olayın gerçekleştiği yerde iş yeri/yerleri ve varsa güvenlik kamerası kayıtlarının olup olmadığı araştırılarak, bulunması halinde kamera görüntülerinin incelenmesi gerekirken herhangi bir soruşturma işlemi yapılmadan soyut gerekçelerle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinin anlaşılması karşısında; kanunun öngördüğü şekilde soruşturma yapılmasının sağlanması için itiraz merciince itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, (BAKIRKÖY) 4. Sulh Ceza Hakimliğince kesin olarak verilen 20.02.2018 gün ve 2018/1329 D. İş sayılı kararın, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (a) bendi uyarınca sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 23.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2736 Karar : 2018/6327 Tarih : 16.05.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Karşılıksız yararlanma suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16/11/2017 tarihli ve 2017/6086 soruşturma, 2017/3592 esas, 2017/3131 sayılı iddianamenin iadesine dair Manavgat 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 11/12/2017 tarihli ve 2017/332 iddianame değerlendirme sayılı kararına yönelik itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına ilişkin Manavgat 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 02/01/2018 tarihli ve 2017/1378 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 26.04.2018 gün ve 1532-2018 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.05.2018 gün ve 2018/37037 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

Benzer bir olayla ilgili olarak Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 28/02/2018 tarihli ve 2018/804 esas, 2018/1988 karar sayılı ilâmında yer alan, “Karşılıksız yararlanma suçu bakımından özel bir etkin pişmanlık düzenlemesi olan TCK’nın 168/5. maddesi gereğince ve kanun koyucunun amacı doğrultusunda şikâyetçi kurumun uğradığı zararın, vergisi dahil suç tutanağı ile belirlenmiş veya belirlenecek olan cezasız tutarın ödenmesi halinde şüpheli hakkında kamu davası açılamaz. Maddede bahsedilen zarar, vergisiz ve cezasız miktardır, uğranılan vergisiz ve cezasız zarar miktarının tespiti amacıyla keşif yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığınca CMK’nın 83 ve 162. maddelerine istinaden Sulh Ceza Hâkimliğinden talepte bulunulması, dosya içeriğindeki delillere göre karşılıksız yararlanma suçunun oluştuğu kanaatine varıldığı takdirde şüphelinin TCK’nın 168/5. fıkrasında düzenlenen yasal imkândan faydalanabilmesi, bu hususun bir dava şartı olduğu ve CMK’nın 174 ve 223/8. maddeleri gereğince işlem yapılmasına da yol açabileceği değerlendirilerek şüpheliye belirlenen vergisiz ve cezasız zarar miktarını kamu davası açılmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde hakkında dava açılmayacağı da hatırlatılarak usulünce bildirilip, makul bir süre tanınması, soruşturma aşamasında zararın tamamen tazmini halinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi, tamamen tazmin edilmemesi halinde dava açılması gerektiği gözetilmelidir. İnceleme konusu somut olayda; şikâyetçi kurumun şüpheliden

talep ettiği kaçak su bedelleri üç ayrı tutanak için olmak üzere … Türk Lirasıdır. TCK’nın 168/5. maddesine göre, ödenmesi halinde şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilmesi sonucunu doğuracak olan, normal tarifeye göre vergisiz ve cezasız gerçek zarar miktarı tespit edilip, şüphelinin bu miktarı şikâyetçi kuruma ödemesi halinde hakkında dava açılmayacağına dair bir bildirimde bulunulmamıştır. Bu sebeple iddianamenin iadesi ve itiraz merciince farklı gerekçe ile itirazın reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmediğinden… “ şeklindeki açıklamalara nazaran, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığınca anılan Yargıtay ilâmında belirtilen şekilde normal tarifeye göre vergisiz ve cezasız gerçek zarar miktarı tespit edilip, şüphelinin bu miktarı şikâyetçi kuruma ödemesi halinde hakkında dava açılmayacağına dair bir bildirimde bulunulmadan iddianame tanzim edildiği gözetilmeden, iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

5271 sayılı CMK’nın 160/2. maddesi hükmü ile; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcılarına şüphelinin lehine olan delilleri (de) toplama ve şüphelinin haklarını koruma yükümlülüğü getirilmiş, ayrıca aynı Kanun’un 170 ve 174. madde hükümleri ile iddianamenin iadesi kurumuna yer verilmiştir. CMK’nın 174. maddesinin 1. fıkrasının b) bendi hükmüne göre de “Suçun sübutuna etki edeceği muhakkak olan bir delil toplanmadan” hazırlanan iddianamenin iade edilmesi gerekir.

Karşılıksız yararlanma suçu bakımından özel bir etkin pişmanlık düzenlemesi olan TCK’nın 168/5. maddesi gereğince ve kanun koyucunun amacı doğrultusunda şikâyetçi kurumun uğradığı zararın, vergisi dahil suç tutanağı ile belirlenmiş veya belirlenecek olan cezasız tutarın ödenmesi halinde şüpheli hakkında kamu davası açılamaz. Maddede bahsedilen zarar, vergisiz ve cezasız miktardır, uğranılan vergisiz ve cezasız zarar miktarının tespiti amacıyla keşif yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığınca CMK’nın 83 ve 162. maddelerine istinaden Sulh Ceza Hakimliğinden talepte bulunulması, dosya içeriğindeki delillere göre karşılıksız yararlanma suçunun oluştuğu kanaatine varıldığı takdirde şüphelinin TCK’nın 168/5. fıkrasında düzenlenen yasal imkândan faydalanabilmesi, bu hususun bir dava şartı olduğu ve CMK’nın 174 ve 223/8. maddeleri gereğince işlem yapılmasına da yol açabileceği değerlendirilerek şüpheliye belirlenen vergisiz ve cezasız zarar miktarını kamu davası açılmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde hakkında dava açılmayacağı da hatırlatılarak usulünce bildirilip, makul bir süre tanınması,

soruşturma aşamasında zararın tamamen tazmini halinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi, tamamen tazmin edilmemesi halinde dava açılması gerektiği gözetilmelidir.

İnceleme konusu somut olayda; şikâyetçi kurumun şüpheliden talep ettiği kaçak su bedeli 873,83 Türk Lirasıdır. TCK’nın 168/5. maddesine göre, ödenmesi halinde şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilmesi sonucunu doğuracak olan, normal tarifeye göre vergisiz ve cezasız gerçek zarar miktarı tespit edilip, şüphelinin bu miktarı şikâyetçi kuruma ödemesi halinde hakkında dava açılmayacağına dair bir bildirimde bulunulmamıştır. Bu sebeple mahkemesince verilen iddianamenin iadesine ilişkin kararın yerinde olduğu gözetilmeden, verilen iade kararına yönelik itirazın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden (MANAVGAT) 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 02.01.2018 gün ve 2017/1378 sayılı değişik iş sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 16.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/819 Karar : 2018/4172 Tarih : 1.03.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Tehdit suçundan şüpheli M… hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma, 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü`nün 02/01/2018 gün ve 94660652-105-06-12483-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17/01/2018 gün ve 2018/4112 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müşteki vekilinin şikayet dilekçesi üzerine herhangi bir soruşturma yapılmadan, facebook, twitter, ınstagram isimli sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini ABD adIî makamlarının cevaplamadığı, bu nedenle şüphelinin fiziki kimliğine ulaşılamadığı gerekçesiyle iddiaların soyut nitelikte kaldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, şüphelinin facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmeye çalışılması, ABD adlî makamlarıyla istinabe yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Tehdit suçundan şüpheli M… hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kararının, 5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müşteki vekilinin şikayet dilekçesi üzerine herhangi bir soruşturma yapılmadan, facebook, twitter, ınstagram isimli sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini ABD adIî makamlarının cevaplamadığı, bu nedenle şüphelinin fiziki kimliğine ulaşılamadığı gerekçesiyle iddiaların soyut nitelikte kaldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, şüphelinin facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmeye çalışılması, ABD adlî makamlarıyla istinabe yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II-Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma, 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yasaya uygun olup olmadığının ve buna bağlı olarak itirazın reddine ilişkin mercii kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III-Hukuksal Değerlendirme:

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. “2. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.

CMK`nın 173. maddesi “(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.

(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.

(3) (Değişik fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./71. md) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./26.mad) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.

(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu Madde hükmü uygulanmaz. (6) (Değişik fıkra: 2/1/2017 - 680 S.K.H.K./11. md) İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172 nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” biçimindedir.

Yukarıda yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, Ceza Muhakemesi Kanununun “soruşturma” başlıklı 2. kitabında, Cumhuriyet Savcısının suç soruşturmasına ilişkin süreci nasıl yürüteceği ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda, itirazı incelemekle görevli mahkemenin görevleri açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.

Bu çerçevede, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir.

CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hakimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK’nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnad edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkumiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir.

İncelenen dosyada;

Şikayetçi vekili tarafından sunulan 14/03/2017 havale tarihli şikayet dilekçesinde, M…`nun facebookta yer alan M… isimli hesabından paylaştığı canlı yayın videosunun altına, 12/03/2017 tarihinde M… kullanıcı ismiyle “M…, seni öyle bir döverim ki vücudunda kırılmadık kemik bırakmam. Adam ol aklını başına al” şeklinde tehditte bulunulduğunun belirtildiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/03/2017 tarihli ve 2017/45695 soruşturma, 2017/24872 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verildiği ve şikayetçi vekiline 05/04/2017 tarihinde tebliğ edildiği, anılan karara şikayetçi vekili tarafından eksik incelemeyle karar verildiği gerekçesiyle 20/04/2017 tarihinde itiraz edildiği, itirazın, mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kesin nitelikteki kararıyla reddedildiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Her ne kadar facebook, twitter, ınstagram isimli sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini ABD adIî makamlarının cevaplamadığı, bu nedenle şüphelinin fiziki kimliğine ulaşılamadığı, ilgili sitenin bağlı olduğu internet servis sağlayıcılarının ve yer sağlayıcılarının yurtdışı kaynaklı olduğu ve yabancı ülke şirket ve sunucularının kullanılması nedeniyle elektronik delil elde etme imkânının da mevcut olmadığı, bilişim suçlarının yapısı gereği İnternet ortamında elde edilebilecek delillerin yokluğu ve şüpheli ya da şüphelilerin teşhis edilememesi halinde başka türlü delil elde etme olanağının bulunmadığı, bu aşamada soruşturmanın devamı halinde yeni delillere ulaşmanın teknik ve hukukî açıdan mümkün olmadığı, müştekinin şikâyetine konu edindiği olay ile ilgili olarak şüpheli ya da şüphelilere ulaşılmasına imkân veren hiçbir delil de sunmadığı gerekçeleriyle şikayetçinin iddiaların soyut nitelikte kaldığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar karar verilmiş ise de, şüphelinin facebook adlı sosyal paylaşım sitesindeki profil bilgilerinin ve diğer hususların araştırılarak şüphelinin kimlik bilgilerinin tespit edilmeye çalışılması, ABD adlî makamlarıyla istinabe yapılması ve sonucuna göre şüphelinin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken, eksik soruşturma neticesinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ve bu nedenle itirazın reddine dair mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmadığı anlaşılmıştır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, mercii Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 09/09/2017 tarihli ve 2017/3424 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK`nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 01/03/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1804 Karar : 2018/399 Tarih : 8.02.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.06.2017 tarih ve 2017/38083 sayılı tebliğnamesinde ve ekindeki Adalet Bakanlığının 13.06.2017 tarih ve 94660652-105-41-5710-2017-Kyb sayılı “Kanun yararına bozma yoluna gidildiği” konulu yazısında;

“Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olmak suçlarından şüpheliler …, … ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 08/03/2017 tarihli ve 2017/3437 soruşturma, 2017/2642 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı müşteki vekili tarafından yapılan itirazın kabulüne ilişkin Kocaeli 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 24/04/2017 tarihli ve 2017/2761 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre, şüphelilerden …‘un … İlaç A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı, …’un şirketin Genel Müdürü, …’ın ise İnsan Kaynakları Müdürü olduğu, aynı şirketin idari işler bölümünde çalışan müşteki … tarafından, 15/07/2016 tarihinde meydana gelen darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanı Sayın … tarafından 00:30 sıralarında darbenin engellenmesi ve önlenmesi için halkın meydanlara ve havaalanlarına gitmeye davet edilmesine rağmen, çalıştığı şirketin mail grubundan 00:55’te “Değerli Onko … Ailesi, güvenliğiniz için evden dışarı çıkılmasını kesinlikle önermiyor, en kısa sürede ülkenin sulhe kavuşmasını temenni ediyoruz, saygılarımla insan kaynakları” şeklinde darbe yapılmasını kolaylaştırmak ve sokağa çıkacak personele engel olmaya çalışmak amacıyla mesaj atıldığından bahisle 23/11/2016 tarihinde şikayette bulunulması üzerine yapılan soruşturma sonucunda şüpheliler hakkında Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 08/03/2017 tarihli kararı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı müşteki vekili tarafından yapılan itiraz üzerine, merci Kocaeli 2. Sulh Ceza Hakimliğince, müsnet suç yönünden yeterli şüphe oluşturduğundan bahisle itirazın kabulüne ve anılan kararının kamu davası açılması yönünde kaldırılmasına karar verilmiş ise de, sadece şirket personellerinin dahil olduğu ve şirketi ve şirket çalışanlarını ilgilendiren duyuru ve ilanların paylaşıldığı mail grubuna insan kaynakları müdürü olan … tarafından atılan suça konu mesajın, şirket çalışanlarının iç işleyiş ve güvenliğine yönelik olduğu, yukarıda izah edildiği üzere şüphelilerin darbe girişimini desteklediklerine dair delil bulunamadığı, şüpheliler … ile …’un bulunduğu aile içi whatsapp grubunda 16/07/2016 günü saat 01:18’de ‘‘Bence darbe başarısız oldu, demokrasi galip durumda’’ şeklinde darbenin başarısız olmasına sevinme mahiyetinde mesajlar bulunduğunun anlaşılması karşısında, şüpheliler hakkında kamu davasının açılmasını gerektirir müştekinin soyut ve her

hangi maddi bir delil ile desteklenmeyen iddiasından başka delil elde edilemediği gözetilmeden, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir.”

Denilmek suretiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması talep olunmuştur.

I-Olay:

Dosya kapsamına göre, şüphelilerden …‘un … İlaç A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı, …’un şirketin Genel Müdürü, …’ın ise İnsan Kaynakları Müdürü olduğu, aynı şirketin idari işler bölümünde çalışan müşteki … tarafından, 15/07/2016 tarihinde meydana gelen darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanı Sayın … tarafından 00:30 sıralarında darbenin engellenmesi ve önlenmesi için halkın meydanlara ve havaalanlarına gitmeye davet edilmesine rağmen, çalıştığı şirketin mail grubundan 00:55’te “Değerli … Ailesi, güvenliğiniz için evden dışarı çıkılmasını kesinlikle önermiyor, en kısa sürede ülkenin sulhe kavuşmasını temenni ediyoruz, saygılarımla insan kaynakları” şeklindeki darbe yapılmasını kolaylaştırmak ve sokağa çıkacak personele engel olmaya çalışmak amacıyla mesaj atıldığından bahisle 23/11/2016 tarihinde şikayette bulunulması üzerine yapılan soruşturma sonucunda şüpheliler hakkında Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 08/03/2017 tarihli kararı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı müşteki vekili tarafından yapılan itiraz üzerine, merci Kocaeli 2. Sulh Ceza Hakimliğince, müsnet suç yönünden yeterli şüphe oluşturduğundan bahisle itirazın kabulüne karar verildiği bunun üzerine Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca 15.05.2017 tarih ve 2017/10668 sayılı dilekçeleriyle suçun soyut iddia dışında oluştuğuna dair herhangi bir delil elde edilmediği ve … adlı kişiyi takipsizlik kararıyla müşteki olarak gösterilip kendisinin CMK 173/1 maddesi gereğince kovuşturmaya yer olmadığına dair karara “suçtan zarar gören” tarafın itiraz edebileceği …‘ın atılı suçlar nedeniyle suçtan zarar gören sıfatına haiz olmadığı bu mimbalde Kocaeli Sulh Ceza hakimliği tarafından taraf sıfatı yokluğu nedeniyle itirazın reddine karar vermesi gerekirken kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar verilmesini usul ve yasaya aykırı olduğu düşüncesiyle Adalet Bakanlığına Kanun Yararına Bozma isteminde bulunduğu bu istemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Dairemize ulaştırıldığı anlaşılmıştır.

II-Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Cumhuriyet savcısının, CMK’nın 160. maddesi gereğince soruşturma yaptıktan sonra kamu davasını açmaya yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle, CMK’nın 172. maddesi gereğince kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, itiraz üzerine Sulh Ceza Mahkemesince Cumhuriyet savcılığının kararının kaldırılarak sanık hakkında kamu davasına açılmasına ilişkin kararda usul ve kanuna aykırılık olup olmadığına ilişkindir.

III-Hukuksal Değerlendirme:

5271 sayılı CMK’nın 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.

CMK’nın “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesine göre;

“(1)Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2)Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” denildikten sonra 161 maddesinde “Cumhuriyet savcısının görev yetkileri” ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.

CMK’nın 160/1 maddesinde yer alan “bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâl” ifadesinden de anlaşılacağı üzere belli bir suç şüphesine karşı soruşturmaya başlanılabilmesinin maddi koşulu, o suça ilişkin başlangıç şüphesinin var olmasıdır. Başlangıç şüphesi, soyut bir izlenimle değil; suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıalar ile oluşur. Cumhuriyet savcısı, başlangıç şüphesinin olup olmadığını yani, suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıaların bulunup bulunmadığını değerlendirerek soruşturmaya başlayacaktır. Kısaca, başlangıç şüphesinin bulunup bulunmadığını değerlendirme yetkisi, Cumhuriyet savcısına aittir (Veli Özbek, Nihat M. Kanbur, Koray …, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınlar, Ankara, 2011, sayfa 186 ve devamı).

Ceza muhakemesinin amacı maddi gerçeğin araştırılıp bulunmasıdır. Ancak bu yapılırken insan onuru, lekelenmeme hakkı gibi hukukun ve ceza muhakemesi hukukunun temel ilkeleri daima göz önünde bulundurulacaktır. Maddi gerçek, her ne pahasına olursa olsun araştırılıp bulunmalıdır diye bir ilke hiçbir hukuk Devletinde yoktur. Bu nedenle, ceza muhakemesinin amacı insan hakları ihlallerine yol açmadan maddi gerçeğin araştırılıp bulunması, adaletin gerçekleştirilmesi ve hukuki barışın sağlanmasıdır.

CMK’nın 172/1 maddesine göre; “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.”

Kamu davasını açmaya yeterli delil yok ise ya da dava açmak için gerekli diğer şartlar bulunmuyor ise kamu davasının açılması mümkün değildir. Bu durumda Cumhuriyet savcısının deliller değerlendirme takdir yetkisi vardır.

Cumhuriyet savcısı topladığı delillerle ilgili olarak, bu delillerin iddianame düzenlemek için yeterli olup olmadığını takdir edecektir. Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı topladığı tüm delilleri olaylarla ilişkilendirerek, delillerle yeterli şüpheyi ortaya koyacaktır. Kamu davasının açılmasında yeterli şüpheden bahsedebilmede önemli olan, suçun işlendiğine yönelik tartışılabilirlik ve mahkûmiyetin ne derecede mümkün olabilirliğidir. Cumhuriyet savcısının kamu davasını açarken bu değerlendirmesinde delilleri takdir edecek olması sebebiyle, Cumhuriyet savcısının şüphelinin suçu işlediği yönünde yeterli şüphenin oluşup oluşmadığına dair takdir hakkını gerekli araştırma ve soruşturma işlemleri yaptıktan sonra kullanacaktır. Cumhuriyet savcısı gerekli araştırma ve soruşturma işlemleri yaptıktan sonra şüphelinin suçu işlemediği düşüncesinde ise şüphelinin lekelenmeme hakkını da göz önüne alarak kamu davası açma yoluna gidemez. Bu durumda

şüpheliler hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

Bu bağlamda şüphelilere isnat edilen suçlar nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan etkin ve ayrıntılı soruşturma kapsamında;

1-Şüphelilerin ikametinde ve iş yerlerinde yapılan arama neticesinde, FETÖ/PDY ile irtibatlarını gösterir herhangi bir suç deliline rastlanılmadığı,

2-Şüphelilerin ikametlerinde ve iş yerlerinde yapılan arama neticesinde ele geçirilen bilgisayar, tablet, cep telefonu, flash bellek, usb, cd gibi dijital materyaller üzerinde, Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce yapılan inceleme neticesinde, FETÖ/PDY ile irtibatlarını gösterir herhangi bir suç deliline rastlanılmadığı,

3-Şüphelilerin kullandıkları cep telefonlarının çıkartılan HTS kayıtlarında, 15 Temmuz darbe gecesinde, öncesinde ve sonrasında herhangi bir şüpheli görüşmenin bulunmadığının tespit edildiği,

4-Şüpheli …‘un, …, … ve …‘un da bulunduğu aile içi whatsapp grubunda 16/07/2016 günü saat 01:18’de ‘’ Bence darbe başarısız oldu, demokrasi galip durumda ‘’ şeklinde yazı yazdığının tespit edildiği,

5- Şüphelilerin çıkartılan mail yazışmalarında, 15 Temmuz darbe gecesinde, öncesinde ve sonrasında FETÖ/PDY irtibatını gösterir herhangi bir şüpheli yazışmanın bulunmadığının tespit edildiği,

Şüpheli … ve …‘un, şüpheli …‘a suçlama konusu olan mail metnini gönderdiklerine ve bu metni yazması yönünde talimat verdiklerine dair herhangi bir yazışmanın bulunmadığı,

6-Şüphelilerin yöneticisi olduğu … İlaç A.Ş.’nin Bank Asya’da 2402694 numaralı hesabının bulunduğunun ancak 17-25 Aralık 2013 ile soruşturmanın başlatıldığı tarih olan 06.12.2016 tarihler arasında gerçekleşen herhangi bir bankacılık işleminin bulunmadığının tespit edildiği,

7- Şüphelilerin twitter, facebook gibi sosyal medya paylaşımlarına ilişkin açık kaynak araştırması sonucunda, FETÖ/PDY amaç ve faaliyetleri doğrultusunda herhangi bir paylaşımın bulunmadığının tespit edildiği,

8- Şüphelilerin ByLock kayıtlarının bulunmadığının tespit edildiği,

9- Şüphelilerin FETÖ/PDY’ye mensup kurum ve kişilere himmet, bağış ve yardım yaptıklarına, burs verdiklerine ilişkin herhangi bir iddia, ihbar, şikayet bulunmadığı ve bu yönde de herhangi bir delil elde edilemediği,

Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından şüphelilerin üzerine atılı suçu işlediklerine dair yeterli delil mevcut olmadığı gerekçesi ile şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği tespit edilmiştir.

Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı Ağır Ceza Mahkemesinin bulunduğu yerdeki Sulh Ceza Hakimliğine itiraz edebilir.

İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirecek olaylar ve deliller belirtilir.

Sulh Ceza Hakimliği soruşturmanın genişletilmesine gerek görmeyip, istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.

Görüldüğü üzere Sulh Ceza Hakimi öncelikle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı yapılan itirazın, süresine, itiraz edenin suçtan zarar görme sıfatının bulunup bulunmadığına, Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususundaki takdir yetkisini kullanıp kullanmadığına dair objektif koşulları inceleyecektir. Bu koşullar gerçekleşmiş ise toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğunu,

yapılan yargılama sonucunda şüphelinin atılı eylemden mahkum edilebileceği kanaatini taşıyorsa, kararında, hangi delillerle bu sonuca vardığını göstermelidir. Soyut gerekçelerle dava açılmasına ilişkin karar vermek kişilerin lekelenmeme hakkını da zedeleyecektir.

Somut olayda dosya kapsamındaki deliller ve Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararındaki hukuki tespitler ve dosyadaki mevcut deliller sonucu ulaşılan hukuki sonucun yasal ve hukuk mevzuatımıza uygun olduğu anlaşılmaktadır.

Kamu davasının açılmasına ilişkin kararlara karşı olağanüstü kanun yoluna başvurulup başvurulmayacağı konusuna gelince;

Olağanüstü kanun yolu son çare olması nedeniyle aykırılığı çözmek için başka çare olmamalıdır. Bir başka ifadeyle yargılama makamlarının asıl ceza davasını çözmeye devam etmesi imkansız olmalıdır. (Kunter, Yenisey, Nuhoğlu CMK. 18. Basım syf. 1836-1837). Aynı doğrultuda Yargıtay Ceza Dairelerinin uygulamaları mevcuttur. Son soruşturma açılması kararına karşı kanun yoluna başvurulamayacağına dair (8. Ceza Dairesi 21.12.1983 tarih, 84/7-1122, 6. Ceza Dairesinin 12.05.1966 tarih, 66/193, 5. Ceza Dairesinin 03.02.1965 tarihli kararları) yine öğretide “itiraz merciinin kamu davası açması kararı” (… Adalet Dergisi 1971 yılı 264. sayı) kanun yararına başvurulmayacak kararlardan sayılmıştır.

Öğretideki görüşler ve yüksek Yargıtay’ın geçmişteki uygulamalarına göre gereksiz şekilde kamu davası açılması masumiyet karinesi ihlaline ve kişilerin mağduriyetine yol açmakta ise de, dava açılmakla yargılama süreci devam edeceğinden son çare olarak başvurulabilecek yöntem koşulunu taşımadığından kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacaktır.

Ancak, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlara karşı yasal süresi içinde suçtan zarar görenin itiraz etme hakkı bulunmaktadır.

Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek veya silahlı terör örgütü üyeliği suçlarından soruşturma başlatılmıştır. Bu suçla korunan hukuki değer millet iradesine dayanan demokratik rejimdir. Suçun dolaylı mağduru, demokratik toplumu oluşturan bütün bireylerin olduğu kabul edilebilir. Anayasal düzeni korumak meşru siyasal iktidarın görevlerinden olup, suçtan doğrudan doğruya zarar gören de Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Siyasi Partiler gibi kurumlardır. Dolaylı mağdur olarak kabul edilebilecek vatandaşların, CMK’nın 172/1 maddesi kapsamında suçtan doğrudan doğruya zarar görenler olarak kabulüne yasal imkan bulunmamaktadır. Bu nedenle itiraz etme hakları yoktur.

Olağanüstü kanun yollarından olan “Kanun Yararına Bozma” talebinde bulunulması halinde, Yargıtay talep ve sebebe bağlı olarak karar verebilmektedir. Yerleşik uygulamalara göre, kanun yararına bozmaya ilişkin taleplerde tüm kanuna aykırılıkların bir seferde giderilmesi gerekmektedir.

Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 08.03.2017 tarih, 2017/3437 soruşturma ve 2017/2642 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı, suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen müşteki sıfatını taşımayıp ihbarcı konumunda olan … vekilinin itiraz etme hakkı bulunmadığından, Kocaeli Sulh Ceza Hakimliğinin 24/04/2017 tarihli 2017/2761 D.İş sayılı kararına karşı itiraz edenin sıfatı bakımından gerçekleşen kanuna aykırılık nedeniyle Kanun Yararına Bozma yoluna başvurulup başvurulmayacağı hususunda, gereğinin takdir ve ifası için dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmiştir.

IV-Sonuç ve Karar:

Şüpheliler hakkında verilen Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının 08.03.2017 tarih, 2017/3437 soruşturma ve 2017/2642 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı,

suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen müşteki sıfatını taşımayıp ihbarcı konumunda olan … vekilinin itiraz etme hakkı bulunmadığından bu kanuna aykırılık nedeniyle olağanüstü yasa yoluna başvurulup başvurulmayacağı hususunda, gereğinin takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6116 Karar : 2018/221 Tarih : 29.01.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Görevi kötüye kullanma suçundan şüpheliler … ve dava arkadaşları haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda … Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 29/03/2017 tarihli ve 2016/96240 soruşturma, 2017/15153 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine dair mercii … 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/05/2017 tarihli ve 2017/2767 değişik iş sayılı kararının;

5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği,

buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında;

… Cumhuriyet Başsavcılığınca, müştekinin, … Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası başkanı ile yönetim kurulu üyelerinin Gaziemir Optimum taksi durağına kaydedilen taksi sahiplerinden 3.000`er Türk Lirası para alıp mal edindiklerini ve 26/05/2016 tarihinde almış oldukları 14 nolu karar ile mülkiyeti odaya ait Urla İlçesi Güvendik Köyü … ve… nolu parseller hakkında … isimli şahıs marifetiyle piyasadan alınan teklifler değerlendirilerek en uygun teklifi verdiği kabul edilen bir şirket ile %39 arsa payına tekabül etmek üzere süit daire ve sosyal alan işletmesi yapılmasına ve turistik tesis isletmesi için de şirket kurulmasına karar verildiğini,

bu kararın 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu`na uygun olmadığını iddia ederek görevi kötüye kullanma suçu yönünden başlatılan soruşturma sonucunda şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de,

Soruşturma kapsamında Gaziemir Optimum taksi durağına kaydı bulunan taksi sahiplerinden bir kısmının 3.000`er Türk Lirası para verdiklerini ancak makbuz almadıklarını beyan etmeleri karşısında,

müştekinin iddiaları kapsamında ilgili kooperatifin defter, belge, tapu ve muhasebe kayıtları celp edilip denetime olanak verecek şekilde konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alınarak kooperatif yetkililerinin görevlerinin icrasında ihmallerinin yahut kötüye kullanma niteliğinde eylem ve işlemlerinin bulunup bulunmadığı hususları açıklığa kavuşturulduktan sonra şüphelilerin hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken,

eksik inceleme neticesinde kovuşturmaya yer olmadığna karar verildiği gözetilmeden,

itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 17/10/2017 gün ve 94660652-105-35-8542-2017-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`ndan tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulü ile … 2. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen 22/05/2017 tarihli ve 2017/2767 değişik iş sayılı kararın CMK`nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 29/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Görevi kötüye kullanma suçundan şüpheliler … ve dava arkadaşları haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda … Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 29/03/2017 tarihli ve 2016/96240 soruşturma, 2017/15153 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine dair mercii … 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/05/2017 tarihli ve 2017/2767 değişik iş sayılı kararının;

5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği,

buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında;

… Cumhuriyet Başsavcılığınca, müştekinin, … Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası başkanı ile yönetim kurulu üyelerinin Gaziemir Optimum taksi durağına kaydedilen taksi sahiplerinden 3.000`er Türk Lirası para alıp mal edindiklerini ve 26/05/2016 tarihinde almış oldukları 14 nolu karar ile mülkiyeti odaya ait Urla İlçesi Güvendik Köyü … ve… nolu parseller hakkında … isimli şahıs marifetiyle piyasadan alınan teklifler değerlendirilerek en uygun teklifi verdiği kabul edilen bir şirket ile %39 arsa payına tekabül etmek üzere süit daire ve sosyal alan işletmesi yapılmasına ve turistik tesis isletmesi için de şirket kurulmasına karar verildiğini,

bu kararın 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu`na uygun olmadığını iddia ederek görevi kötüye kullanma suçu yönünden başlatılan soruşturma sonucunda şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de,

Soruşturma kapsamında Gaziemir Optimum taksi durağına kaydı bulunan taksi sahiplerinden bir kısmının 3.000`er Türk Lirası para verdiklerini ancak makbuz almadıklarını beyan etmeleri karşısında,

müştekinin iddiaları kapsamında ilgili kooperatifin defter, belge, tapu ve muhasebe kayıtları celp edilip denetime olanak verecek şekilde konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alınarak kooperatif yetkililerinin görevlerinin icrasında ihmallerinin yahut kötüye kullanma niteliğinde eylem ve işlemlerinin bulunup bulunmadığı hususları açıklığa kavuşturulduktan sonra şüphelilerin hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken,

eksik inceleme neticesinde kovuşturmaya yer olmadığna karar verildiği gözetilmeden,

itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 17/10/2017 gün ve 94660652-105-35-8542-2017-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`ndan tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulü ile … 2. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen 22/05/2017 tarihli ve 2017/2767 değişik iş sayılı kararın CMK`nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 29/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6386 Karar : 2018/223 Tarih : 29.01.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Tefecilik yapmak, hakaret ve tehdit suçlarından şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Çatalca Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 08/11/2016 tarihli ve 2016/828 soruşturma, 2016/1322 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin … Sulh Ceza Hakimliğinin 30/12/2016 tarihli ve 2016/4161 değişik iş sayılı kararının;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında,

Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, şüphelinin tefecilik faaliyeti yürüttüğü, bu kapsamda müştekiye 22/03/2012 ve 27/06/2013 tarihleri arasında toplamda 99.000,00 Türk lirası borç para verdiği ve karşılığında şüphelinin keşidecisi…. olan 3 adet hatır çeki verdiği, bunun yanında şüphelinin, müştekinin el yazısı ile 50.000,00 Türk lirası borcu olduğuna ilişkin adi senedi imzalatıp teslim aldığı, kalan bakiye için şüphelinin istemi üzerine keşidecisi …, lehtarı müşteki olan 2 adet çeki bir hafta içerisinde şüpheliye teslim ettiği, ana paranın ödenmesi halinde bu çeklerin iade edileceği yönünde şifahi olarak anlaşıldığı, şüphelinin kendisine tevdi edilen çekleri bankaya ibraz ederek karşılığını aldığı, müştekinin teyzesinin oğlu olan …’ın hesabına kendi alacağına mahsuben 33.000,00 Türk lirası yatırtılmasını sağladığı, bunların yanında şüpheliye teslim edilen …’in keşidecisi olduğu iki adet 25.000,00 Türk lirası değerindeki çekin de bankaya şüpheli tarafından ibraz edildiği ve karşılığının çekildiği,

bu şekilde 99.000,00 Türk lirası nakit para verilmesi karşılığında toplamda 155.000,00 Türk lirası ödeme yapıldığı, bir kısım çekleri karşılığının ödenmesine rağmen iade etmekten imtina ettiği iddialarından ibaret soruşturma konusu olayda,

müştekinin ve şüphelinin olaya ilişkin ayrıntılı ifadesi alınmadan, özellikle bahse konu senetlerin hangi borç ilişkisine istinaden ne zaman verildiği hususlarında tarafların beyanları ve bu bağlamda şikayetçinin tanıkları olup olmadığı tespit edilip varsa bu tanık beyanlarına başvurulmaksızın, şüphelinin vergi kayıtları getirtilip incelenmeksizin, keza icra dairelerinde şüpheli tarafından başlatılan icra takiplerinin olup olmadığının araştırılması ve varsa takibe ilişkin dosyaların getirtilerek incelenmesi gerekirken;

eksik soruşturmaya dayalı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, ortada 5271 sayılı Kanun’a uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda, anılan Kanun’un 160. maddesi ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapılmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabul edilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 09/11/2017 gün ve 94660652-105-34-7663-2017-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`ndan tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin her üç suç yönünden de kabulü ile, … Sulh Ceza Hakimliğince verilen 30/12/2016 tarihli ve 2016/4161 değişik iş sayılı Kararın CMK`nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 29/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/22771 Karar : 2018/1105 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Tehdit suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 26/10/2016 tarihli ve 2016/15755 soruşturma, 2016/9246 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin merci Elazığ 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 02/12/2016 tarihli ve 2016/56 Değişik İş sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 18/03/2017 gün ve 94660652-105-23-2297-2017-KYB sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/03/2017 gün ve 2017/19018 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, şüpheli hakkında, tehdit suçunun unsurlarını oluşturacak bir ibarenin bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, şüphelinin müşteki…‘e gönderdiği mesaj içeriğinde “… Bakalım kim cezaevine gidecek, karı koca sakın karşıma çıkma suratına tükürürüm…” şeklindeki ifadesi karşısında, şüpheli hakkında kamu davası açmaya yeterli delil bulunduğu, delillerin takdir ve değerlendirme yetkisinin mahkemeye ait olduğu cihetle, itirazın kabulü ile kamu davasının açılmasına karar verilmesi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Tehdit suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 26/10/2016 tarihli ve 2016/15755 soruşturma, 2016/9246 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin merci Elazığ 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 02/12/2016 tarihli ve 2016/56 değişik iş sayılı kararının, dosya kapsamına göre, şüpheli hakkında, tehdit suçunun unsurlarını oluşturacak bir ibarenin bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması

ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, şüphelinin müşteki…‘e gönderdiği mesaj içeriğinde “… Bakalım kim cezaevine gidecek, karı koca sakın karşıma çıkma suratına tükürürüm…” şeklindeki ifadesi karşısında, şüpheli hakkında kamu davası açmaya yeterli delil bulunduğu, delillerin takdir ve değerlendirme yetkisinin mahkemeye ait olduğu cihetle, itirazın kabulü ile kamu davasının açılmasına karar verilmesi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 26/10/2016 tarihli ve 2016/15755 soruşturma, 2016/9246 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yasaya uygun olup olmadığının ve bu bağlamda anılan karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin merci Elazığ 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 02/12/2016 tarihli ve 2016/56 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. “2. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.

CMK’nın 173. maddesi “ (1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.

(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.

(3) (Değişik fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./71. md) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

(4) (Değişik fıkra: 25/05/2005-5353 S.K./26.mad) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.

(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu Madde hükmü uygulanmaz.

(6) (Değişik fıkra: 2/1/2017 - 680 S.K.H.K./11. md) İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172 nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” biçimindedir.

Yukarıda yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, Ceza Muhakemesi Kanununun “soruşturma” başlıklı 2. kitabında, Cumhuriyet Savcısının suç soruşturmasına ilişkin süreci nasıl yürüteceği ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda, itirazı incelemekle görevli mahkemenin görevleri açık bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.

Bu çerçevede, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı itiraz üzerine inceleyen mahkeme, kamu davası açılması için yeterli delil bulunmaması durumunda itirazın reddine, yeterli delil bulunması durumunda itirazın kabulüne veya eksik soruşturma nedeniyle soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir.

CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikayeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Ancak soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısının delil değerlendirmesiyle, kovuşturma aşamasında hakimin delilleri değerlendirmesi birbirinden farklı özelliklere sahiptir. CMK’nın 170/2. maddesine göre soruşturma aşamasında toplanan deliller kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturup oluşturmadıkları çerçevesinde incelemeye tabi tutulurken, kovuşturma aşamasında, isnad edilen suçun işlenip işlenmediği hususunda mahkumiyete yeter olup olmadığı ve tam bir vicdani kanaat oluşturup oluşturmadığı çerçevesinde değerlendirilmektedir.

İncelenen dosyada;

Şikayetçi…‘in kollukta alınan ifadesinde özetle; eski çalışanı olan şüphelinin işten kendi isteğiyle ayrıldığını, alacağının bir kısmının ödendiğini, geri kalan kısmı ödenmek istendiğinde ise şüphelinin kabul etmediğini ve mahkemeye vereceğini söyleyip iddiaya konu mesajı gönderdiğini beyan ettiği,

Şüpheli …‘ın kolluk ifadesinde özetle; eski çalışanı olduğu şikayetçinin, kendisini hiçbir neden yokken habersiz şekilde işten çıkardığını, SGK’ya gerekçe olarak da kendisi hakkında tutuklama olduğunu bildirdiğini, böyle bir durumun söz konusu olmadığını, ayrıca sigorta primlerinin bir kısmının yatırılmadığını, alacaklarını isteğinde 1200 Türk lirasının ödendiğini ve geri kalan kısmın talep etmesine rağmen ödenmediğini, bunun üzerine iddiaya konu mesajı gönderdiğini beyan ettiği,

Şüphelinin şikayetçiye gönderdiği mesajın aynen” Benim ne tutuklamam varmış işten bu nedenle çıkarmışsın bakalım 600 TL gittisie dava actım bakalım kim cezaevine gidecek karı koca sakın karışma çıkma suratına tükürürüm yetim parası yiyen iflah olmaz inşallah rabbim hem bu dünyada hem de ahirette sorar senden çocuğunda çıkar inşallah tezel küçük karşılaşırız” şeklinde olduğu,

Şüpheli … hakkında yapılan soruşturma sonucunda Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/10/2016 tarih ve 2016/15755 soruşturma, 2016/9246 sayılı kararla “şüphelinin müştekiye çekmiş olduğu mesaj içeriğinde tehdit suçunun unsurlarını oluşturacak bir ibarenin bulunmadığı anlaşılmakla” biçimdeki gerekçeyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verildiği ve bu karara karşı yapılan itirazın merci Elazığ 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 02/12/2016 tarihli ve 2016/56 Değişik İş sayılı kararıyla reddedildiği,

Anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması gerekir. Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir.

Somut olayda; şikayetçi ve şüpheli arasında, şüphelinin iş akdinin sonlandırılma şekli ve alacağın tamamının ödenip ödenmediği hususlarında anlaşmazlık bulunmaktadır. Şüpheli şikayetçiye yukarıda içeriği belirtilen mesajı gönderdiğini kabul etmektedir. Bu hususlar bir bütün halinde değerlendirildiğinde, şüpheli hakkında isnad edilen suçtan dolayı kamu davası açılması için yeterli şüphenin mevcut olduğu, mesaja konu sözlerin tehdit suçunu oluşturup oluşturmadığının mahkemesince değerlendirilmesi ve takdir edilmesi açısından dava açılarak yargılama yapılmasının usul ve kanuna uygun olacağı anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, tehdit suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 26/10/2016 tarihli ve 2016/15755 soruşturma, 2016/9246 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda ve bu karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin merci Elazığ 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 02/12/2016 tarihli ve 2016/56 Değişik İş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, merci Elazığ 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 02/12/2016 tarihli ve 2016/56 Değişik İş sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde merci mahkemesince yerine getirilmesine, 18/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/9243 Karar : 2018/575 Tarih : 18.01.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Hakaret, tehdit ve iftira suçlarından şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 28.12.2015 tarihli ve 2015/14365 soruşturma, 2015/13154 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Karşıyaka 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 29.01.2016 tarihli ve 2016/157 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet Savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, dosya kapsamına göre şüpheli hakkında kooperatif tarafından yürütülen icra takiplerine ilişkin İzmir 6. İcra Müdürlüğünün 2009/14953 ve İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 2010/12014 sayılı icra takip dosyaları getirtilerek incelenmeden, dosyaya sunulan ve gerek görülmesi halinde yeniden gönderilmesi istenilebilecek olan kooperatif genel kurul tutanakları değerlendirilmeden, müştekiler ve şüphelinin ifadesinin alınmasının haricinde hiç bir soruşturma işlemi yapılmadan eksik soruşturmaya dayalı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, ortada 5271 sayılı Kanun’a uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda, anılan Kanun’un 160. maddesi ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabul edilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 27.07.2016 gün ve 4048 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.09.2016 gün ve KYB/2016…323094 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Müştekiler vekilinin 09.09.2015 havale tarihli dilekçesi ile, müvekkili …‘in başkan, müvekkili …‘ın muhasebe müdürü olarak görev yaptığı kooperatifin ortağı olan şüphelinin müştekilere hakaret ve tehdit içerikli sözler söylediğini, ayrıca Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek müştekilerin resmi belgede sahtecilik suçunu işlediklerinden bahisle asılsız yere şikayette bulunduğunu, bu şikayet üzerine yürütülen soruşturma sonucunda Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/13935 soruşturma, 2015/731 karar sayılı dosyası ile müştekiler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiğini belirterek şikayetçi olması üzerine, şüpheli … hakkında hakaret, tehdit ve iftira suçlarından Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/14365 nolu dosyası üzerinden yürütülen soruşturma sonucunda, 28.12.2015 tarihinde 2015/13154 karar nosu ile hakaret suçundan 6 aylık şikayet süresi geçirildikten sonra şikayette bulunulduğundan, tehdit suçundan şüphelinin bu suçu işlediğine ilişkin delil bulunmadığından, iftira suçundan ise şüpheli …‘ün iftira kastı ile şikayette bulunduğuna ilişkin delil bulunmadığından Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair karar verildiği, şikayetçiler … ve … vekili aracılığıyla Karşıyaka Sulh Ceza Hakimliğine 19.01.2016 tarihli dilekçeyle başvurarak Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararına itiraz ettiği, Karşıyaka 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 29.01.2016 tarihli ve 2016/157 D.İş nolu kararı ile Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının 28.12.2015 tarihli 2015/14365 soruşturma ve 2015/13154 karar nolu Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararının usul ve yasaya uygun bulunduğundan itirazın reddine karar verildiği ve verilen bu karara karşı yapılan itirazın, mercii tarafından reddedilmesi üzerine kararın kesinleştiği anlaşılmakla;

Denetime olanak sağlanması açısından Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/13935 soruşturma, 2015/731 karar sayılı dosyasına ilişkin tüm belgelerin getirtilip dosyasına konulduktan sonra incelenmek üzere dairemize gönderilmesi kaydıyla mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17399 Karar : 2018/272 Tarih : 15.01.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 12.12.2017 tarih ve 2017/12519 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.12.2017 tarih ve KYB-2017/71237 sayılı ihbarname ile;

Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından şüpheliler …, …, …, …, …, … ve …. Şti haklarında yapılan soruşturma evresi sonunda Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 06/02/2017 tarihli ve 2016/63941 soruşturma, 2017/4234 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Konya 3. Sulh Ceza Hakimliğinin 15/03/2017 tarihli ve 2017/1614 değişik iş sayılı kararının “5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,

Somut olayda müşteki şirket vekili tarafından, şüphelilerin, şirket müdürü … ile birlikte hareket ederek şirkete ait çeki kullanıp herhangi bir mal veya hizmet alınmaksızın sahte cirolar yaparak üzerlerine atılı resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarını işlediklerinden bahisle şikayetçi olduğu, yapılan soruşturma sonucunda Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu çeki müşteki şirket yetkilisi …‘in keşide ettiği, böylece şüphelilere atılı herhangi bir suç bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, çekte cirosu bulunan …‘nun alınan ifadesinde, çekteki ciro kısmındaki imzanın kendisine ait olmadığını, gerek çeki düzenleyen gerekse de ciro edenleri tanımadığını beyan etmesi karşısında, söz konusu çekteki ciro silsilesinin sahte olabileceği, bu nedenle söz konusu çekte …‘ya ait imza incelemesinin yaptırılması, beyanı alınmayan şüphelilerin ifadelerinin alınması, şirket defter ve kayıtlarının getirtilerek bilirkişi incelemesi yaptırılması ve taraflar arasında bir hukuki ilişki bulunup bulunmadığının tespit edilerek ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,

Dosya incelendi, gereği görüşüldü:

İncelenen dosya içeriğine göre, kanun yararına bozma isteminin kapsamının banka ve kredi kurumları aracı kılınmak suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarına yönelik olması karşısında; 27.01.2017 tarih ve 29961 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.02.2017 tarihinde yürürlüğe giren Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun işbölümüne ilişkin 20.01.2017 tarih ve 2017/1 sayılı kararı ile Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesine göre kanun yararına bozma istemini inceleme görevinin Yüksek 15. Ceza Dairesi’ne ait olduğu anlaşıldığından, Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın görevli Daireye gönderilmesine, 15.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/533 Karar : 2017/9306 Tarih : 12.07.2017

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Sanığın duruşmada bildirdiği adresine öncelikle Tebligat Kanunu 10. maddesine göre normal yolla tebligat çıkarılması, iadesi halinde MERNİS sisteminde kayıtlı bulunan adresine Tebligat Kanunu 21/2. maddesine göre tebligat yapılması gerektiği gözetilmeden, sanığın duruşmada bildirdiği adresinin adres kayıt sisteminde mevcut olduğu gerekçesiyle doğrudan Tebligat Kanunu 21/2. maddesi uyarınca tebligatın muhtara teslimi ve kapıya ihbar kağıdı yapıştırılması şeklinde yapılan tebligat geçersiz sayıldığından temyiz süresinin öğrenme ile başladığı kabul edilerek ve Mahkemenin 21.10.2015 tarihli temyizin reddine ilişkin ek kararı kaldırılarak yapılan incelemede;

TCK’nın 163/3. maddesinde düzenlenen karşılıksız yararlanma suçları hakkında denetim ve işlem yapan elektrik, su, doğalgaz idarelerinde çalışan kamu görevlileri, görevleri sırasında, karşılıksız yararlanma olarak nitelenebilecek usulsüz bir kullanımı tesbit ettiklerinde bir yandan elektriğin sayaçtan geçirilip geçirilmediği, kısmen veya tamamen geçirilmiyorsa tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek hangi yöntemlerin, bu amaçla hangi cihaz ve malzemelerin kullanıldığı, bu tesbitlerin ne tür incelemelere dayandığı vb. tüm ayrıntıları içeren bir suç tutanağının düzenlenmesi, bir yandan da CMK’nın 158. maddesi gereğince hemen en yakın adli kolluk birimine veya Cumhuriyet Başsavcılığı’na durumun bildirilmesi ve adli kolluk görevlilerinin de olay yerine hemen intikali ile CMK’nın 160, 161. maddeleri gereği Cumhuriyet Savcısı’nın emirleri çerçevesinde suçun sübut ve niteliğine yönelik delil toplama görevini yapmalıdır.

Şüphelinin meskenindeki su kullanımını gerektiren tüketim ihtiyacının ve kurulu gücün varsa tüketim föyleri de getirtilmek suretiyle tesbiti ile teknik açıdan bu tüketim ihtiyacı ve kurulu gücün gereği kullanım miktarının bilirkişi marifetiyle belirlenmesi, uğranılan vergili ve cezasız zarar miktarının tesbiti amacıyla keşif yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığı’nca CMK’nın 83 ve 162. maddelerine istinaden Sulh Ceza Hakimliği’nden talepte bulunulması, dosya içeriğindeki delillere göre karşılıksız yararlanma suçunun oluştuğu kanaatine varıldığı takdirde şüphelinin TCK’nın 168/5. fıkrasında düzenlenen yasal imkandan faydalanabilmesi, bu hususun bir dava şartı olduğu ve CMK’nın 174 ve 223/8. maddeleri gereğince işlem ifasına da yol açabileceği değerlendirilerek şüpheliye belirlenen vergili ve cezasız zarar miktarını kamu davası açılmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde hakkında dava açılmayacağı da hatırlatılarak usulünce bildirilip, makul bir süre tanınması, soruşturma aşamasında zararın tamamen tazmini halinde Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi, tamamen tazmin edilmemesi halinde dava açılması gerektiği gözetilmeden dava açılması ve yargılama aşamasında da bu eksiklikler giderilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘in temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 12.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2611 Karar : 2017/9391 Tarih : 12.07.2017

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Dosya kapsamına göre diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanık hakkında borcundan dolayı kesilen elektriği kendisi bağlayarak kullandığından bahisle kaçak tespit tutanağının düzenlenmesi karşısında; sanığın meskeninde kullanılan elektrik sayacının tüketimi eksik gösterip göstermediği veya sayaca tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde müdahale edilip edilmediğinin tespit edilebilmesi için; sanığın suça konu yerde ne kadar süredir oturduğunun ve kaçak ya da usulsüz kullanımın ne zaman başladığının kesin olarak saptanması ve sanık suça konu yerde halen oturmakta ise keşif yapılıp kullanılabilecek elektrik miktarı belirlenmek suretiyle; oturmuyor ise tespit tutanağında belirtilen tüketim değerlerine göre yine tespit tutanağında belirtilen sayaç endeksinin uyumlu olup olmadığı ve usulsüz kullanım bedeli konusunda teknik bilirkişiden rapor alınmadan eksik inceleme ve araştırma ile uygulama yapılması,

2-TCK’nın 163/3. maddesinde düzenlenen karşılıksız yararlanma suçları hakkında denetim ve işlem yapan elektrik, su, doğalgaz idarelerinde çalışan kamu görevlileri, görevleri sırasında, karşılıksız yararlanma olarak nitelenebilecek usulsüz bir kullanımı tesbit ettiklerinde bir yandan elektrik, su, doğalgazın sayaçtan geçirilip geçirilmediği, kısmen veya tamamen geçirilmiyorsa tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek hangi yöntemlerin, bu amaçla hangi cihaz ve malzemelerin kullanıldığı, bu tesbitlerin ne tür incelemelere dayandığı vb. tüm ayrıntıları içeren bir suç tutanağının düzenlenmesi, bir yandan da CMK’nın 158. maddesi gereğince hemen en yakın adli kolluk birimine veya Cumhuriyet Başsavcılığına durumun bildirilmesi ve adli kolluk görevlilerinin de olay yerine hemen intikali ile CMK’nın 160, 161. maddeleri gereği Cumhuriyet Savcısı’nın emirleri çerçevesinde suçun sübut ve niteliğine yönelik delil toplama görevini yapmalıdır.

Şüphelinin işyeri, konut veya arazideki elektrik, su, doğalgaz kullanımını gerektiren tüketim ihtiyacının ve kurulu gücün varsa tüketim föyleri de getirtilmek suretiyle tesbiti ile teknik açıdan bu tüketim ihtiyacı ve kurulu gücün gereği kullanım miktarının bilirkişi marifetiyle belirlenmesi, bu miktarın sayaçtan geçirilerek kullanım halinde sayaç üzerindeki endeks ile de kıyaslanarak karşılıksız yararlanma suçunun kabulünü gerektirecek önemli bir farkın olup olmadığının, uğranılan vergili ve cezasız zarar miktarının tesbiti amacıyla keşif yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığınca CMK’nın 83, 162. maddelerine istinaden Sulh Ceza Hakimliğinden talepte bulunulması, dosya içeriğindeki delillere göre karşılıksız yararlanma suçunun oluştuğu kanatine varıldığı takdirde şüphelinin TCK’nın 168/5. fıkrasında düzenlenen yasal imkandan faydalanabilmesi, bu hususun bir dava şartı olduğu ve CMK’nın 174, 223/8. maddeleri gereğince işlem ifasına da yol açabileceği değerlendirilerek şüpheliye belirlenen vergili ve cezasız zarar miktarını kamu davası açılmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde hakkında dava açılmayacağı da hatırlatılarak usulünce bildirilip, makul bir süre tanınması, soruşturma aşamasında zararın tamamen tazmini halinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi, tamamen tazmin edilmemesi halinde dava açılması gerektiği gözetilmeden bu husustaki eksiklikler kovuşturma aşamasında da tam olarak giderilmeden, sanığa usulünce ihtar yapılmadan karar verilmesi,

3-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 09.12.2014 tarih ve 455-541 sayılı kararına göre, özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerinin mühürlerinin bozulması halinde atılı suçun unsurlarının oluşacağının anlaşılması karşısında, suça konu mühürleme tutanağını düzenleyen tutanak mümzii tanıklar duruşmaya çağırılıp sayaca yerinde fiili mühürleme yapılıp yapılmadığı sorulmadan, eksik inceleme ile karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, katılan … vekilinin temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, 12.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3350 Karar : 2017/5922 Tarih : 5.07.2017

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 21/06/2016 tarihli ve 2016/41432 soruşturma, 2016/21334 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Adana 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/08/2016 tarihli ve 2016/3828 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre, 19/06/2016 tarihinde mağdura ait …. plaka sayılı araca bir başka aracın çarparak zarar vermesi şeklinde gerçekleşen olaya ilişkin olarak müştekinin 20/06/2016 tarihli şikayet dilekçesi ekinde şüphelinin kullandığını iddia ettiği söz konusu …. plaka sayılı aracın fotoğrafının delil olarak sunulduğu nazara alındığında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcılığınca olayla ilgili kamera kayıtlarının araştırılıp, olay günü müştekinin yanında bulunan 3. kişinin tanık olarak ifadesinin alınıp, söz konusu plakadan araç sahibinin tespiti ile şüpheli olarak savunmasının alınarak, tespit edilecek tüm delillerle birlikte sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği cihetle, bahse konu eylemin hukuki ihtilaf olduğu gerekçesiyle, eksik incelemeye dayalı olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına yapılan itirazın reddine karar verilmesinde isabet bulunmadığı, gerekçeleriyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararların bozulması Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 09/04/2017 gün ve 94660652-105-01-14345-2016 sayılı yazılı istemlerine müsteniden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 26/04/2017 gün ve 2017/25525 sayılı tebliğnamesi ile ihbar ve talep edilmekle;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Müştekinin dosyaya sunduğu şikayet dilekçesi ile olay tarihinde yanında arkadaşı ile seyri sırasında kırmızı ışıkta durduğu sırada şüphelinin aracına çarptığı ve durmayarak kırmızı ışık ihlali yapmak suretiyle yoluna devam ettiğini beyan ettiği, müşteki tarafından dilekçesi ekinde aracının hasar durumunu gösterir fotoğraflarının eklendiği ayrıca şüpheliye ait olduğu iddiasıyla plakanın görüldüğü bir araç fotoğrafı sunduğu anlaşılmakla, şikayet üzerine olay günü müştekinin yanında bulunduğu belirtilen kişinin kimliğinin tespiti ile tanık olarak ifadesinin alınarak, açık şekilde fotoğraflanan plakadan araç sahibinin tespiti ile şüpheli olarak savunmasının alınması, olay yerini görür mobese kayıtlarının araştırılması ile şüphelinin kırmızı ışık ihlali yapıp yapmadığının tespit edilmeye çalışılması ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bahse konu eylemin hukuki ihtilaf olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz üzerine, eksik soruşturma gerekçesiyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi isabetsiz görülmekle,

Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Adana 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 10/08/2016 tarihli ve 2016/3828 değişik iş sayılı kararının, CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05/07/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1239 Karar : 2017/5807 Tarih : 4.07.2017

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Taksirle yaralama suçundan şüpheliler ……………. ve … haklarında yapılan soruşturma evresi sonunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 17/06/2016 tarihli ve 2014/79345 soruşturma, 2016/45253 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 08/08/2016 tarihli ve 2016/3404 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre,

1- Taksirle yaralama iddiası üzerine yürütülen soruşturma sonucu şüpheliler hakkında suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, somut olayda mağdur….’ın dizine takılan protezin enfekte olması nedeniyle şüphelilerce operasyon yapılması amacıyla öncelikle mağdura belden iğne yapıldığı (spinal anestezi) esnada, mağdurun belden aşağının felç olduğu, mağdurun kullandığı iddia olunan “Coumadin” adlı ilacın spinal anesteziden 10 gün öncesinden bırakılması gerektiği ancak söz konusu ilacın ameliyattan sadece 4 gün önce bıraktırıldığı, müşteki vekilinin bu yöndeki iddiası üzerine herhangi bir araştırma yapılmadığı, söz konusu ilacın ameliyattan ne kadar süre önce terk edilmesi gerektiği ve spinal anesteziye herhangi bir etkisinin olup olmadığı yönünde rapor aldırılması gerektiği ve sonucuna göre şüphelilerin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde,

2- 1982 Anayasasının 141. maddesinde “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34/1. maddesinde “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.” şeklindeki düzenlemeler karşısında, Mahkemesince, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın herhangi bir gerekçe gösterilmeden yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 26.12.2016 gün ve 94660652-105-34-12975-2016 sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 08/08/2016 tarihli ve 2016/3404 karar sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04/07/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/16201 Karar : 2017/6278 Tarih : 3.07.2017

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

7258 sayılı Futbol veya Diğer Spor Müsabakalarda Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a muhalefet suçundan kimliği meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 22/06/2016 tarihli ve 2016/48322 soruşturma, 2016/42611 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 28/07/2016 tarihli ve 2016/3408 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 29/11/2016 gün ve 12460 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekinde bulunan dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19/12/2016 gün ve KYB-2016-395461 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

5271 sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,

Müşteki vekilinin www.parasino5…com.tr alan adı üzerinden yasa dışı bahis oynatıldığı iddiası üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, ilgili sitenin yurt dışında Kaliforniya-San Fransisco Cloudflare A.Ş. isimli şirkette barındığı, bu nedenle şüphelilerin kimlik bilgilerine ulaşılamadığından bahisle 16/03/2016 tarihli ve 2015/51773 soruşturma, 2016/20567 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu karara müşteki vekilinin itirazı kabul edilerek, İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliğince 13/04/2016 tarihli ve 2016/2004 değişik iş sayılı kararıyla siteye erişim sağlayan İP ve yayın yer sağlayıcılarının bilgi ve belgelerinin istendikten sonra bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar verildiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca dosyanın yeniden soruşturmaya kaydedilerek İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Müdürlüğüne müzekkere yazıldığı, gelen cevabi müzekkere yazısında sitenin yurtdışı merkezli bir site olduğu için herhangi bir bilgi talebinde bulunulamadığının belirtilmesi üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca şüphelilerin tespitinin mümkün olmadığı gerekçesiyle 22/06/2016 tarihli ve 2016/48322 soruşturma, 2016/42611 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmakla,

İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliğince 13/04/2016 tarihli ve 2016/2004 değişik iş sayılı kararından belirtilen eksikliklerin, siteye erişim sağlayan İP ve yayın yer sağlayıcılarının bilgi ve belgelerinin istenmediği, salt şüphelinin tespitinin mümkün olmamasının vücuda gelen suçu ortadan kaldırmayacağı, şüpheli veya şüphelilerin tespiti için yurt dışında Kaliforniya-San Fransisco Cloudflare A.Ş. isimli şirkette bilgi ve belgelerin istenmesi için istinabe yapılması gerektiği ve sonucuna göre şüphelilerin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla;

Gereği görüşülüp düşünüldü;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 28/07/2016 tarihli ve 2016/3408 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 03/07/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/16748 Karar: 2018/200 Tarih: 11.01.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Hakkı olmayan yere tecavüz suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Kangal Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 18.11.2015 tarihli ve 2015/821 soruşturma, 2015/482 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Sivas Sulh Ceza Hakimliğinin 14.01.2016 tarihli ve 2015/3399 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak;

Kangal Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 18.11.2015 tarihli ve 2015/821 soruşturma, 2015/482 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında; daha önceden şüpheli hakkında Kangal Cumhuriyet Başsavcılığınca 2015/442 sayılı dosya üzerinden yapılan soruşturma neticesinde suç unsuru bulunmadığı, meselenin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğundan bahisle 10.08.2015 tarihinde 2015/299 sayılı karar ile kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar bulunduğundan ve müştekinin beyan ve delilleri aynı mahiyette olduğu gerekçe gösterilerek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de,

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet Savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, müştekinin, mirasçısı olduğu tarlayı şüpheli…‘nun …‘a kendisinden habersiz olarak kiraya vermek suretiyle hakkı olmayan yere tecavüz suçunu işlediğinden bahisle şikayetçi olduğu, başlatılan soruşturma kapsamında sadece şüphelinin ifadesinde, tarlanın ortak olduğunu ve …‘un bir sorun çıkarmayacağını düşünerek kiraya verdiğini belirttiği nazara alındığında, şüphelinin üzerine atılı hakkı olmayan yere tecavüz suçunun oluşup oluşmayacağı hususunda delillerin takdir ve değerlendirilmesinin mahkemesine ait olduğu cihetle, itirazın bu yönden kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 16.06.2016 gün ve 2016/4928 sayılı

kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 27.06.2016 gün ve KYB/2016…259754 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Şikayetçi …‘nun Kangal ilçesi…mevkiinde bulunan 206 ada 207 parsel sayılı arazisinin akrabası … tarafından kendisinden habersiz kiraya verildiğinden bahisle şikayetçi olması üzerine başlatılan soruşturma neticesinde, başkaca bir araştırma yapılmaksızın, Kangal Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 18.11.2015 tarihli ve 2015/821 soruşturma 2015/482 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında, daha önceden aynı iddia ile ilgili olarak yürütülen soruşturma sonucunda 2015/442 soruşturma 2015/299 karar sayılı dosyası ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve şikayetçinin beyan ve delillerinin aynı mahiyette olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği ve verilen bu karara karşı yapılan itirazın, mercii tarafından reddedilmesi üzerine kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.

5271 sayılı CMK.nun 160. maddesinde 5271 sayılı CMK.nun 160. maddesinde; Cumhuriyet Savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlayacağı ve maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın ya- pılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almak ve şüphelinin haklarını koru- makla yükümlü olduğu belirtilmiş, aynı yasanın 170/2. maddesinde ise soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısının, bir iddianame düzenleyeceği belirtilmiştir.

İncelemeye konu olayda, şüpheli …‘nun yaptırdığı ölçüm sonucunda suça konu yerin yarısının kendisine ait olduğunu öğrendiğini , şikayetç…‘ya ait yer ile kendisine ait olan yer arasında herhangi bir sınır olmadığını, şikayetçinin akrabası olması dolayısıyla bir sorun çıkarmayacağını düşünerek ona ait 4.5 dönüm tarlayı da kiraya verdiğini belirttiği de gözetilerek; 170/2. maddesi uyarınca dosyadaki mevcut delillerin şüpheli … hakkında hakkı olmayan yere tecavüz suçundan iddianame düzenlenebilmesi için suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğundan şüpheli …‘nun eyleminin sübut bulup bulmadığı hususunda delillerin takdir ve değerlendirme yetkisinin kovuşturma aşamasında davayı görecek olan mahkemesine ait bulunduğu gözetilmeden, itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi,

Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden Sivas Sulh Ceza Hakimliği’nin 14.01.2016 gün, 2015/3399 değişik iş sayılı kararının 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE,11.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/9488 Karar: 2017/11933 Tarih: 26.10.2017

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

İftira suçundan kimliği meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 17.09.2015 tarihli ve 2015/41265 soruşturma, 2015/36962 Sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine dair mercii ANTALYA 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 16.11.2015 tarihli ve 2015/764 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

5271 Sayılı Kanun’un 160. maddesi5271 Sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 Sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında, somut olayda müşteki vekilinin kimliği meçhul şüphelinin müvekkil şirket ve müdürü aleyhine yurt dışında bulunan şirketin diğer ortaklarına gerçeğe aykırı kötü niyetli iddialar içeren mail atarak iftira, şirketi zarara uğratma ve haksız rekabet suçlarını işlediğinden bahisle yapılan başvurusu üzerine Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda delil yetersizliği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sırasında suça konu mail adresinin tespitiyle ilgili olarak Microsoft Corporation Türkiye Temsilciliğine müzekkere yazıldığı, gelen cevabi yazıda söz konusu mail adresinin şirketleriyle ilgili herhangi bir bağlantısının olmadığını belirtildiği,… adresinin hangi sunucu tarafından sağlandığının araştırılıp belirtilen mail adresini kullanan şahsın tespit edilerek şüpheli olarak beyanının alınması ve müşteki vekilinin şüphelinin eylemlerinin haksız rekabet ve şirketi zarara uğratma olabileceği hususlarının da değerlendirilerek, şüphelinin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gozetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 03.04.2016 gün ve 2666 Sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.04.2016 gün ve KYB/2016-140229 Sayılı ihbarnamesi ile Dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : … isimli şirketin müdürü olan müşteki … vekilinin 26.06.2015 tarihli dilekçesi ile kimliği meçhul şüpheli tarafından şirketin yurt dışında bulunan ortaklarına müşteki aleyhine gerçeğe aykırı, kötü niyetli iddialar içeren e-posta gönderildiğinden bahisle yapılan şikayet üzerine başlatılan soruşturma neticesinde,kamu davası açmaya yeterli delil elde edilemediğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği ve verilen bu karara karşı yapılan itirazın, mercii tarafından reddedilmesi üzerine kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.

Ceza Muhakemeleri Kanununda;

“Madde 160 - ( 1 ) Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

( 2 ) Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.

Madde 170 - ( 1 ) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet Savcısı tarafından yerine getirilir.

( 2 ) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.

Madde 172 - ( 1 ) Cumhuriyet Savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.

Madde 173 - ( 1 ) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.

( 2 ) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.

( 3 ) ( Değişik fıkra: 18.06.2014-6545 S.K./71. madde Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet Savcısına gönderir. Cumhuriyet Savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

( 4 ) ( Değişik fıkra: 25.05.2005-5353 S.K./26.mad ) Sulh Ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.

( 5 ) Cumhuriyet Savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.” şeklinde yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; Cumhuriyet Savcısı kendisine yapılan suç duyurusu veya şikayet üzerine suçun gerçekten işlenip işlenmediğinin tespiti için hemen işin gerçeğini araştırmaya başlamalı ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yarayan tüm yasal yöntemlere başvurmalıdır. Toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açması, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermesi gerekmektedir.

Soruşturmaya konu olayda, şüpheli e-posta kullanıcısının açık kimlik ve adres bilgilerinin tespiti amacıyla Microsoft Corporation’ın Türkiye temsilcisi olan … Bürosu’na yazı yazıldığı, cevabi yazıda suça konu … adresinin Microsoft Corporation ile herhangi bir bağlantısı olmadığından bu adres hakkında bilgi verilemediğinin belirtildiği anlaşılmakla; belirtilen mail adresinin hangi sunucu tarafından sağlandığı araştırılıp bu adresi kullanan kişinin kimlik bilgileri tespit edilerek savunması alındıktan sonra toplanan delillerin kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile verilen kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına kararına yönelik itirazın kabulü yerine, yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesinde hukuka uygunluk görülmemiş ve anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ : Açıklanan sebeplerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Antalya 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin 16.11.2015 gün, 2015/764 değişik iş sayılı itirazın reddine dair kararının 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 26.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/15009 Karar: 2017/11260 Tarih: 12.10.2017

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Yalan tanıklık suçundan şüpheliler … ve … haklarında Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 16.03.2016 tarihli ve 2015/4315 soruşturma, 2016/4121 Sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine dair mercii BAKIRKÖY 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 19.04.2016 tarihli ve 2016/1638 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak;

5271 Sayılı Kanun’un 160. maddesi 5271 Sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 Sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,

Somut olayda, İstanbul İli Büyükçekmece İlçesinde bulunan taşınmazın 9/10 hissesine müşteki, kalan 1/10 hisseye de…‘in sahip olduğu, müştekinin hissesini … isimli şahsa sattığı, satış işleminin hileli olduğundan bahisle… tarafından müşteki aleyhine tapu iptal ve tescil davası açıldığı ve yapılan yargılamada tanık olarak dinlenen şüphelilerin yalan beyanda bulunduklarından bahisle müştekinin şikayetçi olması üzerine, delil elde edilemediğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, müştekinin şikayet dilekçesinde … isimli şahsın şüpheli … tarafından tehdit edildiği iddiası karşısında, … tanık olarak beyanına başvurularak sonucuna göre şüphelilerin hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 24.04.2017 gün ve 2770 Sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.05.2017 ve KYB/2017-27917 Sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Şikayetçi vekili 06.02.2015 tarihli dilekçesi ile, müvekkili …‘nın İstanbul ili Büyükçekmece ilçesinde bulunan taşınmazına ait hissesini şüpheli …‘ye vekalet vermek suretiyle, taşınmazın diğer hissedarı…‘in ise taşınmazdaki hissesini vekili olan diğer şüpheli … vasıtasıyla aynı tarihte … sattıklarını, …‘in satış işleminin hileli olduğu gerekçesiyle Büyükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/365 Esas sayılı dosyası ile müvekkili ve taşınmazı satın alan … adına tapu iptal ve tescil davası açtığını, bu davada şüphelilerin gerçeğe aykırı beyanda bulunarak davanın neticesini etkilediklerini, şüphelilerden …‘nin tanık olarak ifade vermeden önce müvekkili …‘nın cep telefonuna gönderdiği mesaj içeriklerine göre müvekkilinden maddi talepte bulunduğu ,olumlu yanıt alamayınca diğer şüpheli ile birlikte yalan tanıklık yaptıklarını, yine şüpheli …‘nin tanık olarak dinlenilmesi talep edilen … müvekkili … kendisine yanlış yaptığını, hesabını soracağını … ile görüştüğünü taşınmaz ile ilgili açılan davada şahitlik yapacağını söylediğini, şüpheli …‘da … tehdit ettiğini belirterek şikayetçi olması üzerine Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada şüphelilerin kollukça ifadeleri alındığı ve şikayetçi …‘nın cep telefonunda yer alan mesajlar tespit edilip tutanağa bağlandıktan sonra “yalan yere tanıklık yaptıklarına dair kamu davası açmaya yeter derecede delil bulunmadığı” gerekçesi ile Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verildiği, verilen bu karara karşı … vekili tarafından şikayet dilekçesindeki anlatımları doğrultusunda itiraz edildiği, Bakırköy 6.Sulh Ceza Hakimliğince yapılan inceleme neticesinde “Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır .

Ceza Muhakemeleri Kanununda;

“Madde 160 - ( 1 ) Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

( 2 ) Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.

Madde 170 - ( 1 ) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet Savcısı tarafından yerine getirilir.

( 2 ) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.

Madde 172 - ( 1 ) Cumhuriyet Savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.

Madde 173 - ( 1 ) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.

( 2 ) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.

( 3 ) ( Değişik fıkra: 18.06.2014-6545 S.K./71. madde Sulh Seza Hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet Savcısına gönderir. Cumhuriyet Savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

( 4 ) ( Değişik fıkra: 25.05.2005-5353 S.K./26.mad ) Sulh Ceza Hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.

( 5 ) ‘‘Cumhuriyet Savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.” şeklinde yer verilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; Cumhuriyet Savcısı kendisine yapılan suç duyurusu veya şikayet üzerine suçun gerçekten işlenip işlenmediğinin tespiti için hemen işin gerçeğini araştırmaya başlamalı ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yarayan tüm yasal yöntemlere başvurmalıdır. Toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açması, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermesi gerekmektedir.

Soruşturmaya konu olayda, şüpheliler … ve …‘ın yalan tanıklık yaptıkları ileri sürülen Büyükçekmece 5.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/365 esas sayılı dosyası getirtilmesi, şikayetçi vekilinin dilekçesinde adı geçen ve olaya dair bilgisi bulunduğu belirtilen … tanık sıfatıyla beyanının alınması ve tüm kanıtların birlikte değerlendirildikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilip itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan sebeplerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Bakırköy 6.Sulh Ceza Hakimliği’nin 19.04.2016 gün, 2016/1638 değişik iş sayılı itirazın reddine dair kararının 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdiine, 12.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/3396 Karar: 2017/8597 Tarih: 20.09.2017

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Hırsızlık suçundan meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 18.11.2016 tarihli ve 2016/102752 soruşturma, 2016/52090 Sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine dair mercii Bakırköy 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 11.01.2017 tarihli ve 2017/133 değişik iş sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 22.05.2017 gün ve 94660652-105-34-3328-2017 Sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.05.2017 gün ve 2017/33440 Sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’un 160. maddesi 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’un 160. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısının, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlaması gerektiği, aynı Kanun’un 170/2. maddesi gereğince yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası açacağı, aksi halde ise anılan Kanun’un 172. maddesi gereği kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vereceği, buna karşın Cumhuriyet savcısının 5271 Sayılı Kanun’un kendisine yüklediği soruşturma görevini yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın bulunmadığı durumda, anılan Kanun’un 173/3. maddesindeki koşullar oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar verebileceği yönündeki açıklamalar karşısında,

Somut olayda, müştekinin cep telefonunun çalındığı iddiasıyla şikayetçi olduğu, telefon markasını ve IMEI numarasını da içeren E… Limited Şirketinin 23.11.2014 tarihli ve 88977 Sayılı faturanın dosyaya sunulmuş olmasına rağmen, anılan olaya dair olarak hiçbir araştırma yapılmadığı, telefonla ilgili HTS dökümleri temin edilerek, olay tarihinden sonra telefonu kullanan kişilerin tespitinin gerektiği, olayın gerçekleşmiş olduğu yere dair olarak müştekinin ayrıntılı beyanının alınmasını müteakip, olayın gerçekleştiği yerde bulunan işyerlerinin kamera kayıtlarının olup olmadığı araştırılarak, bulunması halinde görüntü dökümlerinin yapılması gerektiği anlaşılmakla, soruşturmanın genişletilmesine karar verilmesi, sonucuna göre kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın esası hakkında bir değerlendirme yapılması gerekirken, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

Gereği Düşünüldü:

KARAR : 5271 Sayılı Kanun’un 160. maddesi uyarınca, bir suçun işlendiği ihbarını alan Cumhuriyet savcısı, delil toplayıp maddi gerçeği araştırmaya başlayarak, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe bulunması halinde, aynı Kanun’un 170/2. maddesi uyarınca iddianame düzenleyip kamu davasını açmakla, yeterli şüphe bulunmaması halinde ise Kanun’un 172. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına karar vermekle görevli bulunmaktadır. Buna karşın Cumhuriyet savcısının kararına itiraz üzerine Sulh Ceza Hakimliğince Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli delillerin toplanmadığı veya araştırmanın olayın özelliğine göre yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşıldığı durumlarda, soruşturmanın eksik yapıldığından bahisle, genişletilmesine gerek görürse bu hususu açıkça belirtmek suretiyle CMK’nın 173/3. maddesi uyarınca soruşturmanın genişletilmesi kararı vererek, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir, Cumhuriyet başsavcılığı belirtilen eksikleri tamamlayıp delilleri topladıktan sonra itirazı incelemek üzere dosyayı yeniden Sulh Ceza Hakimliğine gönderecektir. Sulh Ceza Hakimi bu kez dosyayı inceleyip itirazı kabul veya reddedecektir.

SONUÇ : İnceleme konusu dosyada Cumhuriyet başsavcılığınca, şikâyetçinin cep telefonunun çalındığını belirterek şikâyet dilekçesi sunmasından sonra belirtmiş olduğu imei numarası üzerinden araştırma yapılarak suç tarihinde ve o tarihten sonra bahse konu cep telefonunun kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmış ise kim/ler tarafından kullanıldığının tespiti gerekirken herhangi bir soruşturma işlemi yapılmadan soyut gerekçelerle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinin anlaşılması karşısında; kanunun öngördüğü şekilde soruşturma yapılmasının sağlanması için itiraz merciince itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi sebebiyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, ( BAKIRKÖY ) 2. Sulh Ceza Hakimliğince kesin olarak verilen 11.01.2017 gün ve 2017/133 Değişik İş sayılı kararın, 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra ( a ) bendi uyarınca sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 20.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2018/71 Karar : 2018/319 Tarih : 3.07.2018

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Fuhuş suçunun sanıklarından …’in TCK’nun 227/2, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 8 kez, sanıklar … ve …’ın TCK’nun 227/2, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 5 kez, sanık …’in TCK’nun 227/2, 62 ve 63. maddeleri gereğince 3 kez olmak üzere 1 yıl 8 ay hapis ve 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, mahsuba ve sanık …’ın hapis cezasının TCK`nun 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Kemer 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.05.2014 gün ve 330-236 sayılı hükümlerin, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Ceza Dairesince 11.12.2017 gün ve 4717-14637 sayı ile;

“1- YCGK kararı, AİHM kararları ve CMK`daki düzenlemeler uyarınca, adli kolluk görevlisi hiç bir zaman kışkırtıcı ajan gibi hareket etmemeli, önceden failde bulunmayan suç işleme kastı oluşturularak, fail suç işlemeye azmettirilmemelidir.

‘…Her ne kadar organize suçlardaki artış uygun önlemler alınmasını gerektirse de adil yargılamadan vazgeçilmemelidir. Bu nedenle amaca ulaşmak uğruna adil yargılama hakkı feda edilerek polisin kışkırtması sonucu elde edilen delilin kullanılması meşru değildir…, …Somut olayda polis memurlarının faili suça kışkırttığı ve olayda onların müdahalesi olmadan da suçun işlenmiş olacağına dair hiçbir bulgu öne sürülmediğinden polis memurlarının hareketlerinin onların gizli ajanlığının ötesine geçtiğinin ve adil yargılama hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir… (Teixeria de Castro/Portekiz davası, Başvuru No:44/1997/828/1034)’

‘Mahkemelerce sadece gizli görevlinin tutanaklarına dayanarak değerlendirme yapılmamalıdır, tutanaklar başka sonuca götürecek unsurlarla teyit edilmelidir…, …Sanık suç işleme potansiyeline sahip bir kişi olsa bile somut olayda görevlinin müdahalesinden önce failin suç işleme hazırlığında olduğunun başka delillerle desteklenmesi gerekir. Yani failin müdahale olmadan suçun işleyeceğinin başka delillerle kanıtlanması gerekir. (Hun-Türkiye davası, Başvuru no:17570/04)’

Bu açıklamalara karşısında; somut olayda kolluğun yönlendirmesi dışında, sanıkların fuhuş suçunu işlediklerine yönelik delillerin nelerden ibaret olduğu kararda tartışılmaksızın yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,

2- Kabule göre de,

TCK`nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına ilişkin hüküm, Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararıyla iptal edilmiş olması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.01.2018 gün ve 336229 sayı ile;

“İtiraza konu uyuşmazlık, usulüne uygun biçimde soruşturma için görevlendirilen adli kolluk görevlisi tarafından, sanıklarla bağlantı kurularak elde edilen delillerin hukuka uygun delil olarak kabul edilip edilmeyeceğine ilişkindir.

Kemer Cumhuriyet Başsavcılığının, 27/07/2006 tarih ve 2006/570-334 sayılı iddianamesine konu edilen olay, bir TV kanalının haber muhabiri olan tanık … Karaaslan tarafından Beldibi Jandarma Karakol Komutanlığına 25/06/2006 tarihinde bildirilmiştir. Sanıkların fuhuş için yabancı uyruklu kadınları temin ettiği ihbarının alınması üzerine, Kemer Cumhuriyet savcısının emriyle, 25/06/2006 tarihinde, iki adli kolluk görevlisi CMK’nun 160 ve devamı hükümleri uyarınca soruşturmada gizli ajan olarak görevlendirilmiştir. Gizli ajan, Ali kod adını kullanan sanık …‘yi telefonla aramış, dört arkadaşı ile birlikte bir aylık tatile çıkacaklarını söyleyerek hayat kadını talep etmiştir. Sanıklar Nesimi, Cengiz ve Bahaddin, 26/06/2006 tarihinde, yanlarında beş hayat kadını ile birlikte, buluşma yeri olan Kemer’deki bir otele gelmişlerdir. Gizli ajan getirilen hayat kadınlarından üçü için anlaşmaya vararak daha önce fotokopileri alınmış Amerikan Doları ile ödeme yapmıştır. Ayrıca gizli ajan, güzel bir kadın daha seçmek amacıyla başka kadınları görmek istemiş ve sanık …`nin telefonla araması üzerine, sanık …, üç hayat kadınıyla birlikte gelmiştir. Sanıklar olay yerine önceden yerleştirilen adli kolluk görevlileri tarafından yakalanmışlardır.

Soruşturmanın özel tedbirlere basvurmayı gerektirdiği bu tür suçlarda, adli kolluk görevlilerinin CMK`nun 160 ve devamı hükümleri uyarınca Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda, genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suç ve failini belirlemek ve suçla ilgili delilleri toplamak amacıyla, alıcı rolüne girerek sanıktan kendisine kadın temin etmesini istemesi mümkündür. Çünkü, fuhuş suçunun işleniş biçimi itibariyle, suçun faili ile bağlantı kurulmaksızın, başka bir şekilde ortaya çıkartılması çok güçtür. Gerçekten fuhuş amacıyla fail ile bağlantı kuran herhangi bir kişinin faili suça azmettirdiği söylenemeyeceği gibi; bu durumda alıcı gibi davranan adli kolluk görevlisinin de kışkırtıcı ajan gibi hareket ederek, faili suça azmettirmesi veya teşvik etmesi söz konusu değildir.

Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 11/12/2017 gün ve 2017/4717 - 2017/14637 sayılı kararında sözü edilen Teixeria de Castro/Portekiz davasında ise iki sivil polis memuru, kendi tüketimi için esrar satın almaktan ikinci derece uyuşturucu ticaretinin şüphelisi olan V.S. ile defalarca kişisel ilişki kurmuştur. … V.S. bir uyuşturucu sağlayıcısı bulmaya razı olmuş ancak, iki görevlinin ısrar etmiş olmasına rağmen, V.S. her hangi bir sağlayıcı bulamamıştır. … 30 Aralık 1992 tarihinde, geceyarısından kısa süre önce, iki polis memuru V. S.’nin evine gidip eroin satın almak istediklerini belirtmiştir. V.S., Francisco Teixeira de Castro dan, biraz eroin bulabilecek biri olarak bahsetmiş ve ancak Francisco Teixeira de Castro’nun adresini bilmediği için adresi F.O. dan tedarik etmesi gerekmekteydi. Daha sonra dördü birlikte alıcı olduğu iddia edenlerin (gizli polislerin) aracında, başvuranın (Francisco Teixeira de Castro) evine gitmişlerdir. Başvuran Francisco Teixeira de Castro, F.O’nun isteği üzerine dışarıya çıkmış ve iki polis memurunun bulunduğu otomobile binmiş ve V.S. ile birlikte burada bulunmuştur. Polis memurları, Portekiz Bankası’ndan temin ettikleri bir para çantası göstererek, 200.000 escudo (PTE) fiyat üzerinden 20 gram eroin satın almak istediklerini söylemişlerdir. Mr. Teixeira de Castro eroin tedarik etmeyi kabul etmiş ve F.O.’nun eşliğinde, kendi arabası ile başka birinin (J.P.O) evine gitmiştir. Yine Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 11/12/2017 gün ve 2017/4717- 2017/14637 sayılı kararında anılan Hun-Türkiye davasında 15 Mart 2001 tarihinde, polis tarafından yürütülen bir operasyon çerçevesinde, alıcı gibi davranan X isimli bir kisi basvuranı cep telefonundan aramış ve kendisine on beş tablet ekstasy temin etmesini istemistir. Basvuran teklifi kabul etmis ve Ö.V. isimli bir kisi ile iletişime geçmiştir. Ö.V., talep edilen uyusturucuyu kargo yolu ile basvurana göndermiştir. 16 Mart 2001 tarihinde, basvuran, önce, kargoyu almak için kargo sirketine gitmis ve ardından, kargoyu teslim etmek için X adlı kisi ile arabasında buluşmuştur. Görüldüğü gibi, AİHM`nin Teixeria de Castro/Portekiz davası ve Hun-Türkiye davası kararlarında, somut olayda görevlinin müdahalesinden önce faillerin suç işleme hazırlığı bulunmamaktadır.

Fuhşa aracılık etmek suçu açısından da, gizli görevlilerin bu suça hazırlığı bulunmayan bir kimseyi harekete geçirmeleri halinde (örneğin, gizli görevlilerin başvurduğu kişi fuhşa aracılık etmeyi kabul etmesine rağmen, hayat kadını temin etmekte zorluklarla karşılaşıyorsa) yasak delillerden söz edilebilir. Somut olayda ise, gizli görevliler, sanık … ile bağlantı kurdukları andan itibaren taleplerinin hemen karşılanacağını öğrenmişler ve gerçekten sanıklar tarafından hızlı bir şekilde istenen özelliklerde hayat kadınları temin edilmiştir. Öte yandan, yabancı uyruklu hayat kadınlarından bir kısmının birlikte ikamet ettikleri, bazılarının sanıkları önceden tanıdıkları; yine sanıkların savunmalarıyla da birbirleriyle ilişkilerinin ortaya konulduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamı ve karar gerekçesiyle, sanıkların fuhşa aracılık etmek suçunu işlemek üzere her yönden hazırlıklı bir şekilde bekledikleri anlaşılmaktadır. Bu aşamada, sanıklarla bağlantı kuran herhangi bir kimsenin (müşterinin) suçu ihbar etmesi ile CMK 160. maddesi uyarınca görevlendirilen adli kolluk görevlilerinin olayı ortaya çıkarması arasında fark bulunmamaktadır.

Bu koşullarda, olayda sadece alıcı gibi davranan adli kolluk görevlisinin, kışkırtıcı ajan gibi hareket ederek, önceden sanıklarda bulunmayan suç işleme kastı oluşturularak, onları suç işlemeye azmettirdiğinden söz edilmesine imkan bulunmamaktadır. Dolayısıyla, sanıkların üzerine atılı suçların sübutuna ve mahkumiyetlerine dair kararın, hukuka uygun biçimde elde edilmiş delillerin sonucu olduğu anlaşılmaktadır” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK`nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Dairesince 12.02.2018 gün ve 513-1527 sayı ile itiraz nedenleri oyçokluğuyla yerinde görülmemiş,

Daire üyeleri M.A. Coş ve …‘in “Bir televizyon kanalında haber muhabiri olan tanık … Karaaslan`ın ihbarı üzerine, kolluk görevlilerinin sanıklarla telefonla görüştüğü, sonrasında sanıkların mağdurları fuhuş maksadıyla buluşmak için anlaşılan otele getirdikleri ve sanıkların olay yerinde önceden tertibat alan adli kolluk görevlileri tarafından yakalanmaları şeklinde gelişen olayda;

Kolluk görevlilerinin soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısının talimatı doğrultusunda hareket ettikleri, kolluk görevlilerinin, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun içtihatlarında da açıklandığı üzere, CMK anlamında gizli soruşturmacı değil, kimliği gizlenen adli kolluk görevlisi oldukları ve dolayısıyla Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan görevlendirmenin hukuka uygun olduğu ve dosya içerisinde bulunan gizli görüntülerin hükme esas alınmaması karşısında, sanıkların cezalandırılmasına yeterli kanıtlar bulunduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilerek, mahkumiyet hükümlerinin onanması yerine, aksi yönde karar veren sayın çoğunluğun kararına katılmıyoruz” şeklindeki karşı oyları ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar …, …, … ve … hakkında verilen mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Yetersiz gerekçeyle hüküm kurulup kurulmadığının,

2-Yerel mahkeme hükmünün hukuka aykırı delillere dayanıp dayanmadığının,

Belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

İhbar tutanağına göre; özel bir televizyon kanalında program sunucusu olan … Karaaslan’ın 25.07.2006 günü kolluğa müracaat edip, programın haber hattı aranarak Antalya’da bulunan Ali isimli şahsın yabancı uyruklu bayanların pasaportlarına el koymak suretiyle fuhuşa zorladığı yönünde bilgi alması üzerine Ali isimli şahıs ile pazarlık yaptığını, anlaşmaları neticesinde 21.07.2006 tarihinde Antalya’ya geldiğini ve görüşmeleri gizli kamera ile kayıt altına aldığını beyan ettiği,

Kolluk tutanağına göre; 25.07.2006 tarihinde … Karaaslan’ın, Ali isimli bir şahsın yabancı uyruklu bayanların pasaportlarını alarak fuhuşa sürüklediği bilgisini aldığını, olayı değerlendirerek adı geçen şahısla görüştüğünü, Beldibi’nde buluşmak için zaman ve mekanı ayarladığını beyan ettiği, bunun üzerine durumun derhal Kemer Cumhuriyet Başsavcılığına bildirildiği, … Karaaslan’a sanıklarla görüşmesi için … Otelde üç oda tutulduğu ve burada görüşme ayarlandıktan sonra takviye ekiplerle harekete geçildiği, Jandarma personeli … ile …’ın Cumhuriyet savcısının talimatı ile gizli görevli olarak tayin edildikleri,

Görevlendirme tutanağına göre; Kemer Cumhuriyet savcısından alınan talimat ile Antalya İl Jandarma Komutanlığında görevli … ile …’ın gizli görevli olarak tayin edildikleri,

Olay yeri tespit tutanağına göre; … Karaaslan’ın 25.07.2006 günü kolluğa müracaat ederek, programın haber hattını arayan bir kişinin Antalya’da bulunan ve Ali kod adını kullanan …’in, kendisine bağlı şahıslarla yabancı uyruklu bayanların pasaportlarını alıp fuhuşa zorladığı bilgisini vermesi üzerine 21.07.2006 tarihinde Antalya’ya geldiğini, adı geçen kişi ile telefon yoluyla iletişime geçip aynı gün yüz yüze görüştüğünü, şahsa 3-4 arkadaşı ile tatile gideceğini ve kadın istediğini söylediğini, bunun üzerine şahsın üç günlük süre içerisinde kendisine 15-20 kadar kadın gösterdiğini, kadın fiyatlarının 3000 Amerikan Dolarından 9000 Amerikan Dolarına kadar yükseldiğini söylediğini, bu görüşmeleri gizli kamera ile kayıt ettiğini, son görüşmesinde Beldibi’nde bulunan … Otelde kalacağını söyleyerek şahsın yanından ayrıldığını beyan ettiği, bunun üzerine konu ile ilgili Kemer Cumhuriyet savcısına bilgi verildiği, alınan talimata istinaden jandarma personeli …’ın gizli soruşturmacı olarak görevlendirildiği, ardından kendisini … ismi ile tanıtan gizli soruşturmacının … Karaaslan’a ait telefon ile …’i aradığı, … Otelde bir arkadaşı ile beklediğini, arkadaşı ile bir aylık bir tatile çıkacağını ve hayat kadınına ihtiyaçlarının olduğunu, kadınların güzel olması gerektiğini, bu nedenle sayı olarak fazla kadın getirmesini ve seçim yapacağını söylediği, …’in beş yabancı uyruklu bayanla birlikte yola çıktığını belirtmesi üzerine … Otelde gerekli tertibatın alınarak beklenilmeye başlandığı, bir süre sonra …’in yanında yardımcısı olarak tanıttığı … ile …, …, …, … ve … isimli kadınlar ve bu kadınlara fuhuş yapmaları için aracılık eden …`ın … Otelin 204 numaralı odasına geldikleri, yapılan görüşmede gizli soruşturmacının kendisini … Karaaslan’ın arkadaşı olarak tanıttığı, kadınlardan üçü için 4900 Amerikan Doları karşılığında anlaşmaya varıldığı, bedelin 2000 Amerikan Dolarının …’e, geri kalan 2900 Amerikan Dolarının ise …’a seri numaraları alınmış para ile ödendiği, otelden ayrılan …’ın çıkışta bekleyen kolluk görevlilerince yakalandığı, yabancı uyruklu kadınların ise olaydan habersiz bir şekilde otelin bahçesinde bekletildiği, bu sırada …’e kadınların güzel olmadığının söylenmesi üzerine …’in telefonla aradığı … ve …’dan üç kadın daha getirmesini istediği, adı geçen iki şahsın yanlarında … …, … …ve … isimli kadınlar ile … Otele geldiklerinde kolluk görevlilerince yakalandıkları, seri numaraları alınmış paraların … ve …’ın üzerinden çıktığı, Kemer Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine …, …, …, …, …’nın gözaltına, yabancı uyruklu sekiz hayat kadınının ise sınır dışı işlemleri yapılmak üzere refakate alındıkları,

Cumhuriyet savcısı tarafından verilen sözlü emirlerin yazılı hâle getirilmesine ilişkin tutanağa göre; ihbarın derhal iletildiği nöbetçi Cumhuriyet savcısının olay yerindeki delillerin tespit edilmesi, şüphelilerin gözaltına alınması ve Antalya İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şubede görevli … ve Mustafa Balık’ın gizli görevli olarak görevlendirilmesi talimatlarını verdiği, Anlaşılmaktadır.

Mağdur Tatiana Dobinda kollukta; 01.04.2006 tarihinde Türkiye’ye geldiğini, geçimini fuhuş yaparak sağladığını, kendisine aracılık yapan kimsenin olmadığını, savcılıkta benzer anlatımlarına ek olarak; olaydan bir gün önce tanıştığı sanıklar … ve Abdurrahman ile yanında mağdurlar … ve … da olduğu hâlde diskoya girmek için otele gittiğini, burada alkol aldıklarını, daha sonra polisin kendisini yakaladığını, şikâyetçi olmadığını,

Mağdur Eugenıa Bivol kollukta; 20.05.2006 tarihinde Türkiye’ye geldiğini, geçimini fuhuş yaparak sağladığını, fuhuş yapması için kendisine Tito lakaplı bir Türk’ün aracılık ettiğini, ancak olay günü sanıklar … ve …’ın kendisini Beldibi’nde bulunan … Otele para karşılığı erkeklerle birlikte olması için getirdiklerini, savcılıkta benzer anlatımlarına ek olarak; sanıklar Cihan ve Abdurrahman`ın kendisini yanında mağdurlar …ve … da olduğu hâlde Beldibi’ne götürdüklerini, sanık …’yi de otelde gördüğünü, şikâyetçi olmadığını,

Mağdur … kollukta; 10.06.2006 tarihinde tatil yapmak için Türkiye`ye geldiğini, herhangi bir işte çalışmadığını, savcılıkta benzer anlatımlarına ek olarak; olay günü mağdurlar … ve .ile buluştuklarını, tanıyamayacağı bir taksi şoförünün diskoya gitme teklifini kabul ettiklerini, şikâyetçi olmadığını,

Mağdur… kollukta; herhangi bir işte çalışmadığını, 02.07.2006 tarihinde Türkiye`ye erkek arkadaşının yanına geldiğini, geçimini arkadaşından aldığı para ile sağladığını, savcılıkta benzer anlatımlarına ek olarak; olay günü yanında diğer mağdurlar …, …, … ve … da bulunduğu hâlde sanık …’in kullandığı taksi ile Kemer’e gittiklerini, sanık …’in “sizleri eğlendirecek arkadaşlarım var” dediğini, fuhuş yapmadığını, şikâyetçi olmadığını,

Mağdur Svetlana Yakovleva kollukta; 29.06.2006 tarihinde Türkiye`ye geldiğini, geçimini fuhuş yaparak sağladığını, kendisine aracılık yapan kimsenin olmadığını, savcılıkta benzer anlatımlarına ek olarak; ev arkadaşı olan mağdurlar Nadejya, Christina, Yeva ve Elena ile Beldibi’nde bir otelde zengin müşteriler olduğunu duyduklarını, daha önceden tanıdığı sanık … ile Kemer’e gittiklerini, otele vardıklarında sanık …’in kendisini sanık … ile tanıştırdığını, diğer sanıkları tanımadığını, sanık …’in kendileri ile odaya çıktığını, odada bulunanların aralarından üç kişiyi seçip ikisini gönderdiklerini, sonrasında yakalandığını, şikâyetçi olmadığını,

Mağdur …kollukta; 15.03.2006 tarihinde Türkiye`ye geldiğini, vize süresinin bittiği 02.08.2006 tarihine kadar burada kalacağını, herhangi bir işte çalışmadığını, ülkesine dönmek için kardeşinin para göndermesini beklediğini, savcılıkta benzer anlatımlarına ek olarak; olay günü yanında diğer mağdurlar Yeva, Elena, Svetlana ve Nadajda bulunduğu hâlde sanık …’in kullandığı taksi ile Kemer’e gittiklerini, sanık …’in “sizleri eğlendirecek arkadaşlarım var” dediğini, fuhuş yapmadığını, şikâyetçi olmadığını,

Mağdur Yeva Laskına kollukta; 21.06.2006 tarihinde Türkiye`ye geldiğini, geçimini fuhuş yaparak sağladığını, kendisine aracılık yapan kimsenin olmadığını, savcılıkta benzer anlatımlarına ek olarak; kendisini otele zengin kişilerin olduğunu söyleyen sanık …’in getirdiğini, buluştukları şahsın sanık … olduğunu, fuhuş yaptığını, ancak aracılık yapan kimsenin olmadığını, şikâyetçi olmadığını,

Mağdur Elena Marsuleva kollukta; 29.06.2006 tarihinde tatil yapmak için Türkiye`ye geldiğini, herhangi bir işte çalışmadığını, savcılıkta benzer anlatımlarına ek olarak; olay günü sanık …’in aracı ile yanında diğer mağdurlar Nadejya, Christina, Yeva ve Svetlana da olduğu hâlde otele gittiklerini, fuhuş yapmadığını, şikâyetçi olmadığını,

Tanık … Karaaslan; özel bir televizyon kanalında yaptığı programın haber hattına Antalya’da bulunan sanık … ile bu şahsa bağlı 5-6 kişinin yabancı uyruklu kadınları pasaportları ile birlikte sattığı ihbarının gelmesi üzerine durumu araştırmak için 21.07.2006 tarihinde Antalya’ya gittiğini, adı geçen sanıkla önce telefon aracılığıyla, sonra yüz yüze görüştüğünü, sanık …‘ye 3-4 arkadaşı ile tatile gideceklerini söyleyip birlikte olmak için kadın istediğini, sanık …‘nin üç gün içerisinde kendisine 15-20 kadın gösterdiğini, sanık …`ye kadınların çok güzel olmadığını söyleyip daha güzellerini istemesi üzerine daha güzel kadınların pasaportu ile birlikte fiyatlarının 9.000 Amerikan Dolarına kadar çıktığını söylediğini, yaptığı görüşmeleri gizli kamera ile kayıt altına aldığını, istenildiğinde ilgili makamlara sunabileceğini,

Savcılıkta ve mahkemede benzer anlatımlarına ek olarak; sanık …‘nin yanında diğer sanıklar … ve … de olduğu hâlde beş kadını kararlaştırdıkları otele getirdiğini, üç kadının bedeli olan 4.800 Amerikan Dolarını seri numaraları alınan para ile ödediğini, daha sonra sanık … tarafından otele çağrılan sanık … ve inceleme dışı sanık …`ın da üç kadın ile birlikte gelip her biri için 9.000 Amerikan Doları istediklerini, parayı daha sonra vermek üzere anlaştıklarını, bu sırada kolluğun müdahale ettiğini,

İnceleme dışı sanık sanık … soruşturma evresinde; sanıklardan …dışında hiç kimseyi tanımadığını, sanık …’ın birlikte eğlenme teklifini kabul ettiğini, Antalya`da bulunan Ofo Otelin kapısında üç bayanın yanlarına gelip araca bindiklerini, ardından … Otele gittiklerini, sanık …’nin “arkadaşlardan ben para isteyemiyorum, bayanlar altı hafta kalacak, kişi başı 9000 dolar isteyin, en son 8500’e düşün” dediğini, mağdureleri tanımadığını, suç işlemediğini, kovuşturma evresinde ise; olaya nasıl dahil olduğunu anlayamadığını, askere gitmeden önce sanık …’ın birlikte eğlenme teklifini kabul ettiğini,

İfade etmişlerdir.

Sanık …; tanıştıkları tanık …’in kendisini eğlenceye çağırıp masrafları karşılayacağını söylediğini, yanında sanık …’in de olduğunu, sanık …’in yanında beş kadınla geldiğini, sanık …’ı arayıp “bayan arkadaşlarını da al gel” diyerek eğlenceye davet ettiğini, sanık …’ın da inceleme dışı sanık … ile birlikte yanında üç bayan olduğu hâlde geldiğini, diskoya gidecekleri sırada jandarma tarafından yakalandığını, özel bir televizyon kanalında yayınlanan program ekibinin haber üretmek için kendisine tuzak kurduğunu, Almanya ve Türkiye’de organizasyon şirketleri olduğunu ve otel işlettiğini, yurt dışından ve Türkiye genelinden gelen bay ve bayan dansçıların şirketinde çalıştığını, atılı suçu kabul etmediğini, tanık …’in kendisini konfeksiyoncu olarak tanıtıp manken istediğini,

Sanık …; sanık …’nin organizatör olduğunu, birlikte eğlenceye gittiklerini, animasyoncu bayanlara da haber verdiklerini, diskoya gittikleri sırada jandarmanın geldiğini, mağdurları tanımadığını, sanıklardan ise sadece Nesimi’yi tanıdığını, gazeteci olan tanık …‘in kendisini tekstilci olarak tanıtıp reklam için manken ihtiyacı olduğunu söyleyerek sanık …`ye mankenler için 30.000 Amerikan Doları teklif ettiğini, olayla ilgisinin bulunmadığını,

Sanık …; taksicilik yaptığını, sanık …’nin kendisini arayarak üç bayanı Beldibi`ne götürmesini istediğini, bayanlarla birlikte otelin önüne geldiklerinde sanık …’nin kendisine bir miktar Amerikan Doları verdiğini, bayanları odaya bırakıp dışarıya çıktığı sırada polisin geldiğini, olayla ilgisinin bulunmadığını,

Sanık … soruşturma evresinde; organizatör olarak tanıdığı sanık …’nin kendisini arayarak “Gel seni eğlendireyim” dediğini, yanında inceleme dışı sanık …’ın da olduğunu söyleyince “Onu da getir ona bayan ısmarlayım” diyerek tarif ettiği yerdeki 3-4 dansçı kızı da getirmesini istediğini, bunun üzerine dansçı kızları alıp sanık …`nin tarif ettiği yere götürdüğünü, kendilerini karşılayan sanık …’nin “bayanları arkadaşlarım beğenmiş, bunları onlara verelim, barda dört kadın daha var, biz onları alırız, arkadaşlardan ben para isteyemiyorum, sen iste, bayanlar altı hafta kalacak, kişi başı 9000 dolar al” dediğini, bayanlardan biri ile cinsel ilişkiye girdiğini, odadan çıkarken jandarmanın yakaladığını, kovuşturma evresinde ise; olay tarihinde henüz 18 yaşında olduğunu, atılı suçu işlemediğini,

Savunmuşlardır.

Yerel mahkemece sanıklar hakkında “…her ne kadar tüm sanıklar üzerlerine atılı suçu kabul etmeseler de; mağdurların yabancı uyruklu olup, birbirleriyle akrabalık ya da başka bir ilişkisi olmamasına rağmen Antalya Lara bölgesinde .. Apartmanı isimli yerde ikamet ediyor olmaları, mağdurların bir kısmının fuhuş yaptıklarını kabul ettikleri, taksici olan sanık …‘ı tanıdıklarını beyan ettikleri, mağdur Yeva’nın sanık …‘yi teşhis ettiği ve mağdur…‘un sanık …‘i öncesinden tanıdığını beyan etmesi, sanık … ve Cihan’ın soruşturma aşamasında yanlarına getirdikleri bayanları sanık …`nin isteği üzerine getirdiklerini ve tanık …‘le pazarlık yaptıklarını kabul etmeleri, Bel-Tur isimli otele yapılan baskında sanıklar … , …, …,…ve … ile mağdurların yakalandıkları, dosyada mevcut kamera görüntüleri hükme esas alınmayıp tanık … ve mağdurların beyanları, sanıkların tevil yollu ikrarları dikkate alınarak sanıklar … , … ve n fuhşa aracılık etme suçunu işledikleri ve bunu meslek kapsamında yaptıkları, sanık …‘ın ise her ne kadar olay günü 3 mağdur için tanık …‘le pazarlık yaparak fuhşa aracılık etmiş ise de; Meslek olarak fuhşa aracılık etme suçunu işlemediği, sanık …‘ın da sanık …‘ın arkadaşı olması sebebiyle orada bulunduğunu söylemesi ve mağdurların sanık …‘ın yanında Cihan’ı o gün gördüklerini beyan etmeleri sebebiyle sanığın suçu meslek edinmediği anlaşılmıştır” şeklindeki gerekçe ile hüküm kurulmuştur.

Uyuşmazlık konularında ayrıntılı bir değerlendirme yapılmadan önce Cumhuriyet savcısının soruşturma evresindeki görev ve yetkileri ile CMK`nun 139. maddesinde düzenlenen gizli soruşturmacı koruma tedbirine değinmekte fayda bulunmaktadır.

Tarihsel süreç incelendiğinde daha önce kolluğa ait olan soruşturma yetkisinin insan haklarının korunması amacıyla Cumhuriyet savcılarına verildiği görülmektedir. Bu nedenle 1412 sayılı CMUK’nun 156. maddesinde düzenlenen “Zabıta makam ve memurları suçluları aramakla ve işin tenviri için lazım gelen acele tedbirleri almakla mükelleftir. Bu makam ve memurlar tanzim ettikleri evrakı hemen müddeiumumiliğine gönderirler” hükmüne 5271 sayılı CMK’nda yer verilmemiş, bu kapsamda;

“Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesi;

“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür”,

“Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlıklı 161. maddesi ise;

“(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.

(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.

(3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir” şeklinde düzenlenmiş,

5271 sayılı CMK henüz yürürlüğe girmeden önce 5353 sayılı Kanun ile maddenin 3. fıkrasına “Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir” cümlesi eklenmiştir.

Görüldüğü üzere 5271 sayılı CMK`nda adli kolluk görevlileri kendilerine yapılan bir suça ilişkin ihbar veya şikâyetleri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhâl Cumhuriyet Başsavcılığına bildirecek ve Cumhuriyet savcısının emirleri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerine başlayacaktır. Buna göre kolluk sadece ilgili Cumhuriyet savcısının her somut işlem bakımından vereceği emir üzerine yetki kazanmaktadır. (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet, Ankara, 2017, s. 198)

Cumhuriyet savcısı tarafından verilen emirler yazılı, acele hâllerde ise sözlü olarak verilecektir. Acele hâllerde verilen sözlü emir, en kısa sürede yazılı hâle dönüştürülerek mümkün olması hâlinde en seri iletişim vasıtasıyla ilgili kolluğa bildirilecek, aksi hâlde ilgili kolluk görevlilerince yazılı emrin alınması sağlanacaktır. Ancak, kolluk görevlisi emrin yazılı hâle getirilmesini beklemeden sözlü emrin gereğini yerine getirmek zorundadır.

“Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi” başlıklı CMK’nun 139. maddesi;

“(1) (Değişik: 21/2/2014–6526/13 md.) Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi hâlinde, kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Bu madde uyarınca yapılacak görevlendirmeye hâkim tarafından karar verilir. (Mülga son cümle: 24/11/2016-6763/27 md.)(…)

(2) Soruşturmacının kimliği değiştirilebilir. Bu kimlikle hukukî işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir.

(3) Soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karar ve diğer belgeler ilgili Cumhuriyet Başsavcılığında muhafaza edilir. Soruşturmacının kimliği, görevinin sona ermesinden sonra da gizli tutulur. (Ek cümleler: 15/8/2017-KHK-694/142 md.) Soruşturmacı, kovuşturma evresinde tanık olarak dinlenmesinin zorunlu olması halinde, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan veya ses ya da görüntüsü değiştirilerek özel ortamda dinlenir. Bu durumda 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanununun 9 uncu maddesi hükmü kıyasen uygulanır.

(4) Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür.

(5) Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işleyemez ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz.

(6) Soruşturmacı görevlendirilmesi suretiyle elde edilen kişisel bilgiler, görevlendirildiği ceza soruşturması ve kovuşturması dışında kullanılamaz. (Ek: 21/2/2014–6526/13 md.) Suçla bağlantılı olmayan kişisel bilgiler derhâl yok edilir.

(7) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

  1. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenip işlenmediğine bakılmaksızın uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

  2. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

  3. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315).

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar” şeklindedir.

Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere gizli soruşturmacı kanundaki şartlara uyarak örgüt faaliyeti çerçevesinde veya örgütlü olup olmadığına bakılmaksızın uyuşturucu ticareti suçlarında görev yapan kişilerdir. Somut olayda sanıklara atılı fuhuş suçunun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmemiş olması nedeniyle gizli soruşturmacı görevlendirilmesi mümkün değildir. Ancak bu durum kolluk görevlisinin resmi sıfatını gizleyerek işlenen suçun tespiti, önlenmesi ve delillerin toplanması amacıyla soruşturma yapmasını da engellemeyecek, kolluk görevlisi 5271 sayılı CMK’nun 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suç ve failini belirlemek ve suçla ilgili delil toplamak için suça azmettirmeden veya teşvik etmeden bilgi toplayabilecektir. Bu durumlarda adli kolluk görevlisinin CMK`nun 139. maddesi gereğince değil, aynı kanunun 160 ve devamı maddeleri uyarınca görevlendirilmesi yeterlidir. (Yener Ünver- Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 474). Nitekim bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.03.2018 gün ve 207-96 ile 09.06.2015 gün ve313-195 sayılı kararları başta olmak üzere pek çok kararında vurgulanmıştır.

Uyuşmazlık konularının isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için ayrıca ajan provokatör kavramı üzerinde durulmalıdır.

Ajan provokatör suç işleme kararı olmayan bir kimsede suç işleme kararı oluşturan, başka bir anlatımla o kimseyi suça azmettiren veya suça teşvik eden kimse olarak tanımlanmaktadır. (Ersan Şen, Türk Hukukunda Telefon Dinleme-Gizli Soruşturmacı-X Muhbir, 5. Baskı, Ankara, Seçkin, 2011, s. 239) Ajan provokatörler kişinin suç işlenmesini teşvik etmekte ya da kişiyi suç işlemeye azmettirmekte ve bu yolla başka türlü suç işlemeyecek bir kimsenin suç işlemesini sağlamaktadırlar. Bu yönüyle ajan provokatör, gizli soruşturmacıdan ve resmi sıfatını gizleyerek soruşturma yapan kolluk görevlilerinden ayrılmaktadır.

Ajan provokatör kullanıldığı iddiasını AİHS’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen adil yargılanma hakkı çerçevesinde inceleyen AİHM;

Teixeira de Castro-Portekiz kararında; kolluk güçlerinin uyuşturucu temin etmesi için iletişime geçtiği başvurucunun, başka bir yerden uyuşturucuyu tedarik edip getirmesinin ardından tutuklandığı olayda, polisin başvurucunun uyuşturucu ticaretine iştirak ettiğine dair şüphe duymalarını gerektirecek herhangi bir ön bilgiye sahip olmadığını ve polis memurlarının başvurucunun tanıdıklarını hedef alan bir operasyon esnasında başvurucu ile şans eseri karşılaştıklarını vurgulayarak başvurucunun daha önce bir suç kaydı olmamasını dikkate alıp suç işlemeye meyilli olduğuna ilişkin iddiayı destekleyecek bir kanıtın bulunmadığını, kolluk görevlilerinin başvurucuyu suç işlemeye tahrik ettikleri ve bu tahrik olmasaydı suçun işleneceğine dair bir belirtinin olmadığını ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini (Başvuru no: 25829/94, 09.06.1998),

Burak Hun-Türkiye kararında; kolluk adına çalışan ve uyuşturucu alıcısı gibi hareket eden üçüncü kişinin başvurucuyu arayarak kendisine uyuşturucu temin etmesini istediği, başvurucunun da bu teklifi kabul edip bir başka kişiden tedarik ettiği uyuşturucuyu teslim etmek için kolluk adına çalışan üçüncü kişi ile buluşmasının ardından uyuşturucu karşılığında seri numaraları önceden tespit edilen paraları aldığı ve sonrasında kolluk tarafından yakalandığı olayda, kolluk adına çalışan üçüncü kişinin uyuşturucu temini için başvurucuyu aramasından önce, başvurucunun suç teşkil eden bir eylem hazırlığında olduğunu gösteren hiçbir delil olmadığını, kolluğun yönlendirmesi ile hareket eden üçüncü kişinin olayda pasif bir şekilde davranmayıp başvurucuyu suç işlemeye teşvik ettiğini ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini (Başvuru no:17570/04, 15.12.2009),

Shannon/Birleşik Krallık kararında; bir gazetecinin bilgi kaynaklarından aktörlük yapan başvurucunun uyuşturucu temin ettiğini öğrenmesi üzerine başvurucu ile irtibata geçerek kendisine uyuşturucu temin etmesini istediği, başvurucunun da bu isteği kabul ederek uyuşturucuları kimliğini gizleyen gazeteciye teslim ettiği, gazetecinin bu olayı haber yaparak elindeki tüm delilleri polise teslim ettiği ve yapılan yargılama sonucunda başvurucunun mahkûmiyetine karar verildiği olayda, delillerin kabul edilebilirliğinin öncelikle ulusal hukukta değerlendirilmesi gerektiğini, Mahkeme’nin Sözleşme kapsamındaki görevinin ise delillerin edinildiği yollar da dâhil olmak üzere yargılamaların bütününün adil olup olmadığı hususunda değerlendirme yapmak olduğunu, Teixeira-Portekiz kararının polis memurları tarafından düzenlenen bir tuzak operasyonuyla ilgili olduğunu ve Mahkemenin kararının Devlet yetkilileri dışındaki bireyler tarafından düzenlenen tuzaklar hususuna değinmediğini, ilgili karara konu olayda, Devlet gücünün kötüye kullanıldığının tespit edildiğini, Teixeira-Portekiz kararında belirtilen ilkelerin, bu bağlamda ele alınması gerektiğini ve esas olarak, Devlet ve Devlet yetkilileri adına veya bizzat Devlet veya yetkilileri tarafından düzenlenen bir tuzak sonucu elde edilen kanıtların ceza yargılanmasında kullanılmasına ilişkin olarak değerlendirilme yapılması gerektiğini, başvurucunun devlet yetkilisi olmayan bir gazeteci tarafından tuzağa düşürüldüğünü, gazetecinin polis için, polis tarafından verilen yönergeler doğrultusunda veya polisin kontrolü altında hareket etmediğini, polisin ön bilgiye sahip olmadığını, bu nedenle somut davadaki durumun Teixeira-Portekiz kararında incelenen durumdan farklı olduğunu, gazetecinin uyuşturucu temini yolundaki ilgisi karşısında gönüllü olarak suç işlediğini ve adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğini,

Belirtmiştir.

Kararlara konu olaylar incelendiğinde; Teixeira-Portekiz ve Burak Hun-Türkiye davalarında başvurucular ile iletişime geçen kişilerin kolluk görevlisi veya kolluk adına çalışan üçüncü kişi oldukları ve bu kişilerin suça konu uyuşturucu maddeleri başka kişilerden temin eden başvurucularda, daha önce var olmayan bir suç işleme kastını yarattıkları görülmektedir. Shannon/Birleşik Krallık davasında ise Teixeira-Portekiz ve Burak Hun-Türkiye davalarından farklı olarak başvurucudan uyuşturucu temin etmesini isteyen kişinin polis için, polis tarafından verilen yönergeler doğrultusunda veya polisin kontrolü altında hareket etmeyen bir gazeteci olduğu ve başvurucunun o anda uyuşturucu temini hususunda eğilimi olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre AİHM, ajan provokatör kullanıldığı iddiasına ilişkin görülen bu davalarda kişide önceden var olmayan bir suç işleme kastının yaratılıp yaratılmadığını ve başvurucular ile iletişime geçen üçüncü kişilerin polis için, polis tarafından verilen yönergeler doğrultusunda veya polisin kontrolü altında hareket edip etmediğini göz önüne alarak bir sonuca ulaşmıştır.

Hükmün gerekçesinin nasıl olması gerektiği hususunda genel bir değerlendirme yaparsak;

Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (AYM, B.N: 2013/7800, 18.6.2014, & 31; AİHM, Hadjianastassıou/Yunanistan Kararı, 16.12.1993, & 33).

Mahkemelerin davanın taraflarınca ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir (AYM; B.N: 2013/7970, 10.06.2015, & 41). Böylece davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymaları da sağlanacaktır (AYM; B.N: 2012/1034, 20/3/2014, & 34).

Bu bağlamda, Anayasanın 141 ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç, bir başka anlatımla “hüküm” bölümlerinden oluşmalıdır. Başlık bölümünde; hükmü veren mahkemenin, mahkeme başkanı ve üyelerin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekillerinin ve yasal temsilcilerinin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği ile varsa müdafiinin adı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında ya da tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, “sorun” bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüş ve düşünceler ortaya konulmalı, “gerekçe” kısmında; dosyada mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra hükme esas alınan ve reddedilen bütün deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmalı, ulaşılan kanaatin açıklanması sırasında çelişkiye mahal vermeyecek şekilde hukuki nitelendirme yapılarak sonuç kısmında açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, “sonuç” ya da “hüküm” bölümünde ise, CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanunun 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK`nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre mahkûmiyet yerine veya müeyyidenin yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezası veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yollarına müracaat mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercii hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;

Tanık … Karaaslan’ın özel bir televizyon kanalında sunuculuğunu yaptığı programın haber hattına, Antalya’da bulunan sanık …‘nin kendisine bağlı kişilerle yabancı uyruklu kadınların pasaportlarını alarak fuhuşa zorladığının bildirilmesi üzerine 21.07.2006 tarihinde Antalya’ya geldiğini, sanık … ile iletişime geçip aynı gün yüz yüze görüşerek arkadaşları ile tatile gideceğini ve kadın istediğini söylemesi üzerine sanık …‘nin bu talep doğrultusunda üç gün içerisinde kendisine 15-20 kadın gösterdiğini, fiyatlarının 3000 ile 9000 Amerikan Doları arasında olduğunu belirttiğini, son görüşmelerinde sanık …’ye Beldibi’nde bulunan … Otelde kalacağını söyleyip yanından ayrıldığını beyan ederek 25.07.2006 tarihinde kolluğa müracaatta bulunduğu, dosyada bulunan tutanaklara göre kolluk görevlilerinin derhal bilgi verdiği Cumhuriyet savcısının yazılı talimatı ile jandarma personeli … ile …’ın resmi kimliğini gizleyerek soruşturma yapan adli kolluk görevlisi olarak görevlendirildikleri, Mustafa Balık’ın tanık …’e ait telefon ile sanık …’yi arayıp kendisini tanık …‘in arkadaşı olarak tanıttığı, … Otelde bir arkadaşı ile beklediğini, hayat kadınına ihtiyaçları olduğunu, sayı olarak fazla kadın getirmesini ve aralarından seçim yapacağını söylediği, sanık …’nin beş yabancı uyruklu kadın ile birlikte yola çıktığını bildirmesi üzerine görevlilerce … Otelde beklenmeye başlandığı, bir süre sonra sanıklar …, …ve … ile mağdurlar …, …, …, … ve …‘nın otele geldikleri, burada yapılan görüşmede üç mağdur için 4900 Amerikan Doları karşılığında anlaşmaya varıldığı, kolluk görevlilerince seri numaraları alınmış 2000 Amerikan Dolarının sanık …’ye, 2900 Amerikan Dolarının ise sanık …’e verildiği, sanık …’in otel çıkışında bekleyen kolluk görevlilerince üzerinde seri numaraları alınmış para ile yakalandığı, mağdurların ise olaydan habersiz bir şekilde otelin bahçesinde bekletildiği, bu sırada sanık …’ye kadınların güzel olmadığının söylenmesi üzerine sanık …‘nin telefon açtığı sanık … ve inceleme dışı sanık …‘ın mağdurlar …, … ve … ile otele geldikleri ve sanık … ile birlikte yakalandıkları olayda; tanık …’in kolluğa önceden bilgi vermeden ve kolluğun talimatı ya da kontrolü olmaksızın sanık … ile iletişime geçmesi, sanık …‘nin soruşturma başlamadan önce tanık …‘e çok sayıda kadın göstererek var olan suç işleme kastını ortaya koyması ve sanık … ile inceleme dışı sanık …`ın kolluğun yönlendirmesi ve teşviki olmaksızın sanık …’nin haber vermesiyle yanlarındaki mağdurlar ile buluşma yerine gelmeleri karşısında; kolluk görevlilerinin, sanıkları suça azmettirmeden veya teşvik etmeden, 5271 sayılı CMK’nun 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suçu önlemek, suç ve failini belirlemek için hukuka uygun şekilde delil topladıkları, kolluk tarafından düzenlenen tutanakta CMK’nun 139. maddesindeki koruma tedbirine münhasıran kullanılan “gizli soruşturmacı” kavramına yer verilmesinin bu koruma tedbirine başvurulduğu anlamına gelmeyeceği gibi Cumhuriyet savcısı tarafından CMK’nun 160. maddesi uyarınca yapılan görevlendirmeyi de usule aykırı hâle getirmeyeceği ve bu kapsamda sanıklar hakkında toplanan delilleri, sanık … hakkındaki hukuka aykırı şekilde elde edilmiş görüntü kayıtlarını değerlendirme dışında bırakarak karar yerinde gösterip tartışan yerel mahkeme hükmünün, Özel Dairece yapılacak temyiz incelemesinde suçların sübutunu değerlendirme bakımından yasal ve yeterli gerekçeye sahip olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık konusu bakımından kabulüne karar vermek gerekir.

İkinci uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …;

“Dosyamızda özetle bir TV kanalında haber programında çalışan tanık … haber yapmak amacıyla kendine gelen ihbarı gizli kameraya almış ve bu durumu Beldibi Jandarma Komutanlığına ihbarda bulunmuş kolluk kuvvetleri de sanık Ali kod adlı Nesimi’yi telefonla arayarak dört arkadaşı ile birlikte tatile çıkacaklarını söyleyerek 5 bayan istemiş, kolluk görevlisi ile buluşan sanık … yanında 5 bayan ile gelmiş, üç bayan ile anlaşmaya varılmış ancak başkaca bayan olup olmadığının sorulması üzerine Abdurrahman`ı arayan … üç bayan … aracılığıyla getirtmiş ve kolluk kuvvetlerince yakalanmıştır. Mağdurlardan … haricindeki mağdurlar sanıkların kendilerine fuhuş yaptırmadıklarını beyan etmişlerdir.

Dosya içinde 25/07/2006 tarihli tutanakla tanık …`ın yabancı uyruklu bayanların zorla fuhuşa sürüklendiği ihbarı üzerine Kemer Cumhuriyet Başsavcısı ile görülüşüldüğü alınan durumu değerlendirin talimatı üzerine seri numaraları yazılı dolarla birlikte gizli görevli olarak görevlendirilmişlerdir.

A- Organize suçların toplum için yarattığı yıkıcı tehlike ve gelişen teknolojik gelişmeler karşısında örgütlü olarak işlenen terör ve çıkar amaçlı suçlarla mücadele için ceza muhakemesinde yeni koruma tedbirlerine başvurulması zorunluluğu son 50 yılda zorunluluk haline gelmiş bu kapsamda yer alan koruma tedbirlerinden biri olan gizli soruşturmacı tedbiri pozitif hukukumuza ilk kez 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu ile girmiştir. Daha sonra yürürlüğe giren CMK ile bu koruma tedbiri 139. maddede yeniden düzenlenmiştir.

CMK’nın 139. maddesi uyarınca gizli soruşturmacı tedbirine ancak CMK`nın 139. maddesinde sayılan katalog içerisinde yer alan suçları işleyen örgüt ve örgüt mensubu suçlu aleyhine başvurulabilir. Örgüt faaliyeti kapsamında işlenmeyen suçlar yönünden gizli soruşturmacı görevlendirilemez.

Ancak parada sahtecilik, uyuşturucu madde ticareti ile fuhuş gibi suçlarda faile ulaşmak ve delil elde etmek amacıyla kolluk görevlisinin kimliğini gizleyerek delil toplanmasının hukuka uygun olup olmadığı ile bunun hangi hallerde hukuka uygun sayılacağının tespiti gerekir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 12.05.2015 tarih, 2014/10-454 esas, 2015/156 karar sayılı kararında CMK’nın 139. maddesi dışındaki suçlar yönünden de kolluk görevlilerinin CMK’nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısının emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suç ve failini belirlemek ve suçla ilgili delilleri toplamak amacıyla alıcı rolüne girerek suça azmettirmeden ve teşvik etmeden şüpheliden uyuşturucu madde satın almasını mümkün görmüştür. Aynı kararda bu durumda görev yapan görevlinin gizli soruşturmacı değil gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi` olduğunu, gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisinin suça teşvik etmeden veya azmettirmeden elde ettiği delillerin hukuka uygun olacağına hükmetmiştir.

AİHM verdiği kararlarda, gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi yöntemine başvuru halinde, yapılan başvuruları AİHM`nin 6. maddesi kapsamında ele almaktadır. Aşağıda AİHM kararlarında kabul edilen ilkelere yer verilecektir.

Öğretide gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisinin CMK`nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca görevlendirilmesi yeterli görülürken, V. Özer ÖZBEK uygulamada sıkça başvurulan ve muhakemede tanık olarak dinlenebilen gizli soruşturma yapan polis tedbirinin kapsam ve sınırlarının belirsizliği bakımından bunun hukuk devleti bakımından ciddi sorunlar yarattığı düşüncesindedir. (Prof. Dr. Veli Özer ÖZBEK) (CHKD. Cilt 2. sayı 1-2-2014 s. 142.)

Dairemizce YCGK kararları, AİHM kararları ve CMK’daki düzenleme bir arada değerlendirildiğinde CMK’nın 139. maddesi dışında kalan suçlar yönünden adli kolluk görevlisinin kimliğini gizlemesi halinde rolü gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi` olarak kabul edilmektedir. Bu kişinin elde ettiği delillerin hukuka uygun kabul edilebilmesi için aşağıda belirtilen koşulların varlığı aranmaktadır.

1- Gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi hiç bir zaman kışkırtıcı ajan gibi hareket edemez. Önceden failde bulunmayan suç işleme kastı yaratılarak, fail suç işlemeye azmettirilmemelidir.

Her ne kadar organize suçlardaki artış uygun önlemler alınmasını gerektirse de adil yargılamadan vazgeçilmemeli bu nedenle amaca ulaşmak uğruna adil yargılama hakkı feda edilerek polisin kışkırtması sonucu elde edilen delil meşru kabul edilmemelidir. (Teixeria de Cortro Peri (36)/ Portekiz davası Başvuru No:44/1997/828/1034)

Gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi soruşturma sırasında pasif bir davranışta bulunmanın ötesine geçmemeli, suçun işlenmesine teşvik eder bir tarzda etki uygulamamalıdır. (Costro/Portekiz per. 38)

Somut olayda polis memurlarının faili suça kışkırtması ve mücadelesi olmadan suçun işlendiğine ilişkin delil elde edilemiyorsa, polis memurunun kışkırtıcı ajan rolüne geçtiğinin ve adil yargılama hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir. (Aynı yönde Costro-Portekiz per.39)

Mahkemelerce sadece gizli görevlinin tutanaklarına dayanarak değerlendirme yapılmamalıdır, tutanaklar başka sonuca götürecek unsurlarla teyit edilmelidir. (a Contrario, Burak-Hun-Türkiye davası) (Hun-Türkiye davası başvuru no:17570/04)

Sanık suç işleme potansiyeline sahip bir kişi olsa bile somut olayda görevlinin müdahalesinden önce failin suç işleme hazırlığında olduğunun başka delillerle desteklenmesi gerekir. Yani failin müdahale olmadan suçu işleyeceğinin başka delillerle kanıtlanması gerekir. (Hun-Türkiye davası)

2- CMK’nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan bir görevlendirmenin bulunması gerekir.

CMK’nın 160 ve 161. maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısının gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi görevini, yazılı veya acele hallerde sözlü olarak vermesi gerekir. Cumhuriyet Savcısının yazılı veya sözlü emri olmadan yine CMK’nın 161/2. maddesi uyarınca adli kolluk görevlisinin Cumhuriyet Savcısına bilgi vermeden kimliğini gizleyerek adli işlem yapması hukuka aykırı olup elde ettiği delil de hukuka aykırı olduğundan, bu şekilde elde edilen CMK`nın 216/3. maddesi gereği hükme esas alınamaz. Kimliğin gizlenerek adli işlem ifası olağan bir işlem olmayıp ikincil bir tedbirdir. Bu tedbirin gerekliliği ve orantılılığının mutlaka Cumhuriyet Savcısı tarafından denetlenmesi gerekir.

AİHM Hun-Türkiye davasında bu konuya şöyle temas etmiştir. AİHS sınırları belirlendiğinde ve güvence altına alındığında gizli ajanla müdahaleye tölerans gösterebilir.`

AİHM İsviçre-Lüdi kararında İsviçre makamlarının Alman polisi tarafından haberdar edilmesi, olayın soruşturma hakiminin bilgisi dahilinde yürütülmesi nedeniyle 6. maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir. (Lüdi-İsviçre kararı başvuru No:12433/86)

3- Kolluk görevlisinin tutanağı delil olarak kabul edildiğinde diğer delillerle birlikte tutanağa da dayanılıyorsa mutlaka tutanak düzenleyiciler dinlenilmeli, sanığa, tutanak ve düzenleyicilerinin anlatımlarına karşı savunma yapma imkanı sağlanmalıdır.

AİHM Calabro-İtalya kararında Gizli ajanın ifadeleri, başvuranın mahkumiyetinde belirleyici faktör olmamıştır. Buna ek olarak başvurana yargılama aşamasında, soruşturmada görev alan polis memurlarını sorgulama, polis operasyonunun niteliği ve kullanılan usulleri netleştirme fırsatı vermiştir. Bu nedenle adil yargılama hakkı ihlal edilmemiştir` sonucuna ulaşmıştır. (Başvuru No:58895/0011 Mart 2002)

Ayrıca bir suç işlendiğini öğrenen kolluk görevlilerinin, gecikmeksizin durumu Cumhuriyet Savcısına bildirerek şüphelilerin yakalanması ve suç delillerinin elde edilmesini temin amacıyla CMK’nın 116 ve devamı maddeleri uyarınca usulüne uygun arama kararı alarak işlem yapması gerektiği, CMK’nın 119. maddesi uyarınca konutta yapılacak aramanın ancak hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabileceği, CMK’nın 123. maddesi uyarınca, ispat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerlerinin, muhafaza altına alınabileceği, yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya ise elkonulabileceği, CMK`nın 127. maddesinde ise, hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerinin, elkoyma işlemini gerçekleştirebileceği, hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işleminin, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulması gerektiği, hâkimin, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklaması; aksi hâlde elkoymanın kendiliğinden kalkacağı düzenlenmiştir.

4- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2017/18-207 esas 2018/96 sayılı 13/03/2018 tarihli kararında somut olayda sanığa atılı fuhuş suçunun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmemiş olması sebebiyle gizli soruşturmacı görevlendirilmesi mümkün değildir. Ancak bu durum kolluk görevlisinin resmi sıfatı gizleyerek işlenen suçun tesbiti, önlenmesi ve delillerin toplanması amacıyla soruşturma yapmasına da engellemeyecek kolluk görevlisi 5271 sayılı CMK’nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısının emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında suç ve faailini belirlemek ve suçla ilgili delil toplamak için suça azmettirmeden veya teşvik etmeden bilgi toplayabilecektir. Bu durumlarda adli kolluk görevlisinin CMK’nın 139. maddesi gereğince değil aynı kanunun 160 ve devamı maddeleri uyarınca görevlendirilmesi yeterlidir. Ajan provakatör ise suç işleme kararı olmayan bir kimsede suç işleme kararı oluşturan başka bir anlatımla o kimseyi suça teşvik eden veya azmettiren kimse olarak tanımlanmaktadır. Ajan provakatörler kişinin suç işlemesini teşvik etmekte ya da suç işlemeye azmettirmekte ve bu yolla başka türlü suç işlemeyecek bir kimsenin suç işlemesini sağlamaktadırlar. Bu yönüyle ajan provakatör gizli soruşturmacıdan ve resmisıfatını gizleyerek soruşturma yapan kolluk görevlilerinden ayrılmaktadır.` demek suretiyle ajan provakatör ile gizli soruşturmacı ve kimliğini gizleyen kolluk görevlisi arasındaki ayrımı da belirtmiştir.

Somut olayımızda gizli soruşturmacı olarak adlandırılan kolluk görevlisi sanık … ile telefon yoluyla bağlantıya geçmiş yanında 4 arkadaşı daha olduğunu söyleyerek 5 tane bayan istemiş sanık … yanında … ve … olduğu halde 5 bayanla buluşma noktasına gelmiş ve bayanların bir kısmını beğenmediğini söyleyerek 3 bayan daha sanıktan istenmiş … ve …yanında 3 bayanla gelmiş ve suç üstü yapılarak sanıklar hakkında kamu davası açılmış fuhuş suçunda her mağdur için ayrı suç oluşacağından sanıkların getirdikleri bayan sayısına göre TCK 227/2 maddesi gereğince ayrı ayrı cezalandırılmışlar sanık … 8 kez sanık … 5 kez sanık … 3 kez sanık … ise 5 kez sanık … 3 kez fuhuşa aracılık etmekten ayrı ayrı cezalandırılmıştır. Kolluk görevlisi sanıklardan bir tane bayan istemiş olsaydı sanıklar birer kez cezalandırılacaklardı ancak suçu ortaya çıkartmış olmasına rağmen yeniden bayan istemiş ve sanıkların daha fazla ceza almasını sebebiyet vermiştir. Bu sebeple kolluk görevlisine artık kimliği gizlenen kolluk görevlisi olarak kabul etmek mümkün değildir. Pasif davranmamış aktif davranmış ve sanıkların birden fazla fuhuşa aracılık etmekten cezalandırılmasına sebebiyet vermiştir.

Bu bağlamda gizli soruşturmacı ve buna tekabül eden - hukuka aykırı da olsa- yapılan görevlendirmeler sonucu görevli suç işlemeyi azmettiremez suça kışkırtamaz. Çağdaş hukuk anlayışında kışkırtıcı ajanın suç işlemesi kabul edilemez. Gizli soruşturmacı görevlendirilmesinin mümkün olmadığı somut olayda görevlendirilen görevli sanıkları yönlendirmiş -ki iddianamede olay öncesine ilişkin değildir- elde edilen delillerin hukuka uygunluğu bulunmamaktadır. CMK’nın 139. maddesinin öngördüğü koşulların CMK’nın 160. maddesiyle aşılması kabul edilemez. Cumhuriyet Savcısının soruşturmadaki yetkisi de CMK`da sınırlandırılmıştır. İstisnai ve özel sınırlayıcı hüküm bu şekilde bertaraf edilirse ortada hukuk devleti ilkesinin ve adil yargılanma ilkesinin ihlali edileceğin de kuşku bulunmamaktadır. Bu düşüncelerle çoğunluk düşüncesine katılmıyorum”,

İkinci uyuşmazlık konusunda çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …;

“Sayın çoğunluğun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne ilişkin kararı yerinde değildir. Şöyle ki;

Sanıklardan …’in 8 kez, sanıklar … ve …’ın 5 kez, sanık …’in 3 kez fuhuşa aracılık etmek suçundan 5237 sayılı TCK.nun 227/2, 62, 52, 53/1, 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilen olayda, 25/07/2006 tarihinde bir televizyonda haber programı yapan … Karaaslan’ın Jandarma Karakoluna gelerek … isimli sanığın fuhuşa aracılık ettiğini bildirmesi üzerine Kemer (Antalya) Cumhuriyet Savcılığınca gizli görevli (soruşturmacı) görevlendirilmiştir. Gizli görevlinin (soruşturmacının) sanıklardan … ile yaptığı telefon konuşması sonucu 3.000,00 USD’den 9.000,00 USD’ye kadar fiyatlarla kadın temin ettiğini söylediği, 26.07.2006 tarihinde otelde buluşmaya karar verilmesi üzerine, sanık …’nin yanında sanık … olduğu halde geldikleri, sanık …’in de yanında yabancı uyruklu beş kadınla otele geldiği, gizli görevli (soruşturmacı) Mustafa Balık’ın yaptığı pazarlık sonucu 8.500,00 USD karşılığı 3 kadın yönünden anlaşmaya varıldığı, gizli görevlinin (soruşturmacı) peşinat olarak önceden seri numaraları alınmış 4.900,00 USD’yi sanık …’ye verdiği, yine gizli görevlinin diğer kadınları beğenmediğini yeni kadınlar olup olmadığını sorması üzerine sanık …’nin sanıklar … ve …’dan yabancı uyruklu 3 kadın istediği, bu sanıkların olay yerine gelmeleri üzerine tüm sanıklar ile suç mağduru kadınların yakalandığı, gizli görevlinin (soruşturmacı) vermiş olduğu 4.900,00 USD.nin sanıklar Nesimi ve …’in üzerinden çıktığı anlaşılmaktadır.

Öncelikle gizli görevli-gizli soruşturmacı kavramlarının mevzuatımızdaki yerine bakmak gerekmektedir. Bir koruma tedbiri olan gizli soruşturmacı CMK.nun 139. maddesinde düzenlenmiştir. Bilindiği üzere koruma tedbirlerine istisnai olarak başvurulmalıdır. CMK.nun 139/1. maddesinde de gizli soruşturmacının ancak başka bir delil elde edilememesi halinde görevlendirilebileceği belirtilmiştir. Yine bu fıkraya göre görevlendirmeye hakim karar verebilir. Cumhuriyet Savcısının gizli soruşturmacı görevlendirme yetkisi bulunmamaktadır. Maddenin 5. fıkrasında ise soruşturmacının görevini yerine getirmesi sırasında suç işleyemeyeceği belirtilmiştir. Bu fıkradan anlaşılması gereken, gizli soruşturmacı aktif olmamalı, yani provakasyonda bulunmamalı, suç işlemeye teşvik etmemeli, kanıt elde etmek için bir suça azmettirmemeli, pasif olarak suçluları takip edip, suç teşkil eden eylemi izlemekle sınırlı kalmalıdır. Yine maddenin 7. fıkrasında gizli soruşturmacı görevlendirilecek suçlar sınırlı sayıda belirlenmiş ve bu fıkrada fuhuşa aracılık suçları sayılmamıştır. Gizli soruşturmacı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu şekilde düzenlenmişken gizli görevliye Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer verilmemiştir. Görüşmeler sırasında çoğunluk görüşünü savunun konuşmacıların iddia ettiği şekilde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde gizli görevliye yer verilmediği gibi bu maddenin vermiş olduğu bir yetkiyle de, düzenleme bulunmaması nedeniyle, Cumhuriyet Savcısının gizli görevli ataması da mümkün değildir. Kanaatimizce gizli görevli terimi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 139. maddesini aşmak için kullanılmaktadır. Oysa ismine gizli soruşturmacı ya da gizli görevli diyelim bu bir koruma tedbiri olup ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenleme olması halinde istisnai olarak başvurulabilir. Fuhuş suçunun ortaya çıkarılması için Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, 140. maddesinde düzenlenen teknik araçla izleme tedbirlerine başvurulabilmek mümkündür. Dosya kapsamına baktığımızda ise başka delil toplama ya da yasal koruma tedbirlerine başvurulmaksızın istisnai bir tedbir olup fuhuş suçunda kullanılması yasal olmayan gizli soruşturmacı atama yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.

Türk Ceza Kanunu’nun 1. maddesine göre Ceza Kanununun amacı ``Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir.` Ancak suç işlenmesinin önleneceğinden bahisle, başkalarına suç işletilmesi bu amaçla bağdaşmamaktadır. Kızgınlık, kırgınlık, öfke veya elem nedeniyle yahut ikramiye almak veya şüphelinin mallarına el koymak veya satın almak, eşi ile evlenmek, ünlü olmak, adını basında duyurmak, küçük hatalarının görülmemesi amacıyla kolluk kuvvetlerine yardım etmek gibi herhangi bir amaçla, bir kimseye yönelik kışkırtıcı faaliyetlerde bulunulup ona suç işlettirilmesi, suç işlemeye yönlendirilmesi halinde yüklenen suçun oluşup oluşmayacağı ve suça kışkırtılan failin sorumluluğu olaysal olarak belirlenmelidir.

Mevcut olan bir soruşturmada, suçun ortaya çıkarılmasını sağlamak için görevlilerin faaliyette bulunmaları mümkündür. Ancak Devletin görevi suç işlenmesini önlemek olup, organları vasıtasıyla kişilere suç işletmesi veya suç işleme eğilimini kuvvetlendirmesi, teşvik etmesi düşünülemez. Hukuk devleti bireylerin hak ve özgürlüklerini korur. Devlet organlarının birtakım nedenlerle kişilere suç işletmesi ve sonra da failleri cezalandırması, cezalandırma hakkının kötüye kullanılmasıdır. Kamu görevlileri, görevlerini yerine getirirken uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve yasalarla bağlı olup kabul edilen ilkelere aykırı davranamazlar. Bir kimseyi suça kışkırtma hukuka aykırıdır. Devlet organları, bireyleri kışkırtarak suç işlemelerini sağlayıp sonra yakalayıp cezalandırılmalarını isteyemezler. Böyle bir uygulama yani bireyin hileli davranışlarla aldatılarak suç işlemesinin sağlanması devlete olan güveni zayıflatacağı gibi temel hakları da ihlal edecektir.

Suç işleme düşüncesi bulunmayan bir kişinin heyecanlandırılarak, tahrik edilerek, duygularından yararlanılarak kışkırtılıp suçüstü yakalatmak veya cezalandırılmasını sağlamak amacıyla bir suç işlemeye yöneltilmesi, suç işlemesine yardım edilmesi, suç işlemesi için olanak tanınması halinde ona verilecek ceza adil olmayacaktır. Zira fail tarafından, hiçbir etki olmadan özgür iradesiyle işlenmesine başlanmış bir fiil olmayıp, kışkırtma olmadığı takdirde belki de bu suçun işlenmesi söz konusu olmayacaktır. Manevi duyguların ön plana çıkarılarak aldatılıp suç işletilmesi, özgür iradesinin etki altına alınması halinde suç kastı olaysal olarak değerlendirilmeli, delillerin elde ediliş biçimi üzerinde durulmalı, hukuka aykırı olup olmadığı tartışılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının 38, CMK’nun 148. maddeleri uyarınca yasak olarak elde edilen delillere dayanılarak hüküm kurulamaz. CMK’nun 206. maddesine göre de, kanuna aykırı şekilde elde edilen deliller reddolunmalı, 217. madde gereğince hukuka uygun şekilde elde edilen delillere dayanılarak karar verilmelidir. Ayrıca CMK’nun 230/1-b maddesinde, hükme esas alınmayan hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin mahkumiyet kararının gerekçesinde gösterilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Hukuka aykırı olarak elde edilen delillere dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağından kolluk görevlilerinin, suçun ortaya çıkarılmasına yönelik faaliyetleri sırasında Anayasa ve Anayasamızın 90/son madde ve fıkrası uyarınca temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla kanunların çelişmesi halinde öncelikle uygulamak zorunda olduğumuz AİHS`nde kabul edilen ilkelere uygun davranmaları, bireylerin haklarını ihlal etmemeleri zorunludur.

Nitekim, AİHM’nin Teixeira de Castro/Portekiz, 09 Haziran 1998 kararında, iki sivil polis memurunun; uyuşturucu satıcılığı yaptığından şüphelenilen bir kişiyle görüşüp onun, başkasından temin ettiği uyuşturucuyu polis memuruna teslim ederken yakalandığı olayda, polis memurlarının başvurucunun suç işleme kapasitesini esasen pasif bir şekilde soruşturmakla kalmadıklarını, aksine suçun işlenmesini kışkırtacak şekilde kişiyi etkilediklerini, hareketlerinin görev tanımını aştığını, memurların müdahalesi olmaksızın suçun işleneceğini gösteren hiçbir şey bulunmadığını, bu nedenle AİHS`nin 6/1. maddesinin ihlal edildiğini kabul etmiştir.

Yine, 21.03.2002 tarihli Calabro/İtalya ve Almanya davasında, bir suçun polis tarafından kışkırtılması halinde adil yargılanmaktan söz edilebilmesi için polisin kışkırtması olmasaydı bile suçun işleneceğine dair kesin kanıtların bulunması gerektiği belirtilmiştir.

Vlachos/Yunanistan, 18 eylül 2008- Teieira de Castro ve Vanyan/Rusya, 15 aralık 2005 tarihli kararlarında AİHM`nce, sınırları belirlendiği ve güvence altına alındığında gizli ajan ile müdahaleye tölerans gösterilebilse bile polis provokasyonun ardından toplanan delillerin kullanılmasına kamu yararının haklı kılmayacağı, böyle bir uygulamanın esasen adil yargılama hakkından yoksun bırakır nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.

AİHM’nin, Ramanauskas/Litvanya kararında, belirlenen ajanların, güvenlik güçleri mensupları veya onların isteğiyle müdahil olan kişiler yalnızca pasif bir şekilde suç teşkil eden eylemi incelemekle sınırlı kalmayıp bir sonuca ulaşmak için yani kanıt toplanarak veya kanıt sürmek için başka türlü işlemeyeceği bir suça azmettirecek nitelikte bir kişi üzerinde etkili olursa polisin provakasyonu mevcuttur.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Daire 15.12.2009 tarihli Burak Hun/Türkiye davasında; Ajanın, başvuranın suç teşkil eden (uyuşturucu madde edinme ve satma suçu) eylemini sadece pasif bir şekilde incelememiş, başvuranı telefonla arayarak ve kullanımı ve satışı yasa ile yasaklanan madde temin etmesini talep ederek başvuranı suça azmettirmiştir. Başka bir deyişle, başvuran suç işleme potansiyeline sahip olmuş olsa bile dosya unsurlarına göre, somut hiçbir unsur, ajan X’in müdahalesinden önce, başvuranın suç teşkil eden bir eylem hazırlığında olduğunu ortaya koymamıştır. Bu bağlamda AİHS, özellikle başvuranın adli sicilinin temiz olmasını ve organik bir örgütün söz konusu olmamasını dikkate almaktadır. Mevcut davada söz konusu az miktardaki uyuşturucu başvuranın evinde bulunmamıştır. Başvuran, ajan X’in talebi üzerine uyuşturucuyu üçüncü bir kişiden temin etmiştir. AİHM, mevcut davada, başvuranın mahkumiyetinin özellikle, ihtilaflı polis operasyonu aracılığıyla toplanan kanıtlara dayandığı değerlendirmesinde bulunmaktadır. Nitekim dosya unsurlarına ve Hükümet’in görüşüne göre, söz konusu kanıtlar, başka nisbi unsurlarla teyit edilmemiştir. Polis soruşturmasının zorluklarını ve önemine dikkat eden AİHM, yukarda söylenenler gözönüne alındığında, ajan X’in işlediği başvuranın işlediği suçu işlemeye azmettirici etkisi olduğu ve hiçbir şeyin, X’in müdahalesi olmadan, söz konusu suçun işlenebileceğini göstermediği kanaatindedir. Söz konusu müdahaleyi ve ihtilaflı ceza davasında kullanılmasını göz önüne alan AİHM, başvuranın davasının, AHİS’nin 6. maddesinin gerektirdiği hakkaniyete uygun niteliğini kaybettiği sonucuna ulaşmıştır.`

Failin, atılı suçu işlediğine dair yoğunlaşmış kuşku bulunması, bir soruşturmaya başlanmış olması halinde, bu kuşkuların giderilmesi için adli makamların bilgisi dahilinde gizli soruşturmacı, muhbir, gizli görevli kullanılması mümkündür. Görevlinin müdahalesi adil yargılama hakkını ihlal edici nitelikte olduğu takdirde, sanığın suçu işlediğini gösteren diğer delillerin mahkumiyete yeterli olup olmadığı, suçun nasıl işlendiği, suç eşyasının nerede ve nasıl bulunduğu, değerlendirilip sonucuna göre karar verilmelidir.

Tüm bu genel açıklamalardan sonra somut olayda, sanıklar aşamalardaki tüm savunmalarında suçlamayı kabul etmemişlerdir. Olayın mağduru olan kadınlardan …’un Jandarma’da alınan beyanında, sanıklardan… ile inceleme dışı olan sanık …’ın para karşılığı erkeklerle birlikte olması için getirdiğini söylemiş, ancak Cumhuriyet Savcılığı ya da Mahkemede ifadesine başvurulmamıştır. Olayın mağduru olan diğer yedi kadın ise fuhuşa aracılıkla ilgili sanıklar aleyhine bir beyanda bulunmamışlardır. Sanıkların gizli soruşturmacı dışında başka bir kişiye fuhuş için kadın tedarik ettiklerine ilişkin dosyada delil bulunmamaktadır.

Yukarıda anlatılanlar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda, kendisini tatile gidecek birisi olarak tanıtıp kadın lazım olduğunu söyleyen gizli soruşturmacının pasif bir şekilde suçu soruşturmakla kalmadığı, aksine sanık …’yi kadın temini için kışkırtarak şekilde etkilediği, CMK.nun 139. maddesinde belirlenen görev tanımını aştığı gibi Cumhuriyet Savcısı tarafından görevlendirilmesinin yasal olmadığı, fuhuş suçunun ortaya çıkarılması için Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, 140. maddesinde düzenlenen teknik araçla izleme tedbirleri gibi başka delil toplama yoluna başvurulmaksızın istisnai bir tedbir olup fuhuş suçunda kullanılması yasal olmayan gizli soruşturmacı atama yoluna gidildiği, ayrıca gizli görevlinin müdahalesi olmaksızın sanıkların fuhuşa aracılık suçunu işlediklerine dair mahkumiyetlerini gerektirir nitelikte kesin, şüpheden uzak ve yeterli delil elde edilemediği, mahkumiyete esas alınan delilin ise hukuka aykırı olarak elde edilmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin ihlali olacağı gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasa`sının 38, CMK’nun 148. maddeleri uyarınca yasak olarak elde edilen delillere dayanılarak hüküm kurulamayacağı, ceza hukukunun şüpheden sanık yararlanır genel ilkesi de göz önüne alındığında, sanıkların beraatleri yerine, hukuka aykırı olarak elde edilen delile dayalı olarak mahkumiyetleri yerinde değildir. Ayrıca sayın çoğunluğun görüşü kabul edilse bile, gizli soruşturmacı olay günü sanık … ile telefonda görüştükten sonra Nesimi beş kadınla otele geldiğinde sanıklar …, … ve … yönünden suç tamamlandığı halde, yine gizli soruşturmacının aktif kışkırtması olmaması halinde sonradan otele gelen … ile Cihan’ın cezalandırılması mümkün olmadığı gibi sanık …’nin de sekiz yerine beş kez cezalandırılması mümkün olacaktır. Bu durum bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yukarda belirtilen içtihatlarına aykırı olup, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin ihlali niteliğinde olup hukuka aykırı olarak toplanan delil hükme esas alınmıştır. Tüm bu hususlar dikkate alındığında, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin kararı yerinde olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının reddine karar verilmesi yerine, itirazın kabulü yönündeki sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum” görüşleriyle,

Diğer altı Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşünceyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık konusu bakımından KABULÜNE,

2- Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 11.12.2017 tarih ve 4717-14637 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın esası bakımından incelenmek üzere Yargıtay 18. Ceza Dairesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulup kurulmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından 26.06.2018 tarihinde yapılan birinci müzakerede oybirliği ile, yerel mahkeme hükmünün hukuka aykırı delillere dayanıp dayanmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından, 26.06.2018 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 03.07.2018 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2015/10-213 Karar: 2015/183 Tarih: 02.06.2015

  • CMK 160. Madde

  • Bir Suçun İşlendiğini Öğrenen Cumhuriyet Savcısının Görevi

Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık M.. Ç..’ın 5237 sayılı TCK’nun 188/3,, 43/1,, 62,, 52/2,, 53,, 58, 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis ve 820 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve hükmolunan hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.02.2014 gün ve 229-59 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 13.11.2014 gün ve 4237-12679 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.12.2014 gün ve 129518 sayı ile;

“Gizli soruşturmacı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 139. maddesi ile ‘Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’in 23-28. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre; Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür. ( 139/4; Yönetmelik 27/1)

Gizli soruşturmacının görevi, soruşturma konusu suçun işlenip işlenmediğini, işlenmiş ise işleyenin kim olduğunu belirlemek ve bu konudaki delilleri toplamaktır. Gizli soruşturmacı bu görevini yerine getirirken suç işleyemez, başkasını suç işlemeye azmettiremez.

Devletin temel görevlerinden biri de suç işlenmesini önlemektir. Devlet görevlisinin bir kişinin daha fazla ceza almasını sağlamak için onu bazı hareketleri yapmaya yönlendirmesi ve ona bunun için fırsat vermesi kabul edilemez. Aksi halde gerek Anayasanın 2. maddesinde yer alan ‘hukuk devleti’ ilkesi gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde öngörülen ‘adil yargılama’ hakkı ihlal edilmiş olur. Esas olan gizli soruşturmacı olan görevlinin bir suç işlendiğini tespit ettiğinde suç işleyeni yakalayıp yargı önüne çıkarmasıdır. Oysa somut olayda, gizli soruşturmacı 04.06.2012 tarihinde sanığın birlikte hareket ettiği şahıslardan 1 paket esrar almıştır. Böylece sanığın ‘uyuşturucu madde satma’ suçu belirlenmiş ve delili elde edilmiştir. Buna rağmen gizli soruşturmacının sanığı yakalamayıp 06.06.2012 ve 07.06.2012 tarihlerinde sanığın gözetlediği ve birlikte hareket ettiği şahıslardan tekrar uyuşturucu madde alması adeta kişiyi suç işlemeye teşvik etmektir hem de görevi kapsamında değildir. Öte yandan, gizli soruşturmacının asıl amacı uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak değil, suçu ve failini belirlemek, suçla ilgili delilleri elde etmekten ibarettir. Bir an gizli soruşturmacının bir örgütün yapılanmasını, hiyerarşik yapısını, devamlılığını ve organizasyonlarını tespite ilişkin deliller elde etmek için bu çalışmaları sürdürdüğü varsayılsa bile somut olayda bir örgütün olmadığı ve örgütten açılmış bir kamu davasının da bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Bu şekildeki bir uygulamanın kabul edilmesi durumunda suç işlendiği anda suçlunun yakalanmaması bu kişinin yakalanana kadar yeni suçlar işlemesine imkan tanımış olmak anlamına gelecektir. Bu durumda zaten uyuşturucu madde ticareti yaptığı saptanan bir kişinin insan sağlığı ve toplumun geleceği için büyük zararları olan bir maddenin bir süre daha ticaretinin yapılması sağlanmış olacaktır. Bununda suçun önlenmesi açısından kabul edilmesi mümkün değildir. Ayrıca bir devletin bu şekilde tekrar tekrar suç işlenmesini kendi kontrolünde sağlaması vatandaşın devlete olan inancını da temelden sarsacaktır. Bu uygulamanın hukuk devletinde kabulü de mümkün değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle gizli soruşturmacı tarafından sanıktan ikinci kez esrar alınması ayrıca suç oluşturmayacağından, zincirleme suç hükümleri uygulanarak sanığa fazla ceza verilmesi yerinde değildir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak sanık hakkındaki onama kararının kaldırılmasına ve hükmün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 15.01.2015 gün ve 3-134 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tespitine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca, uyuşturucu madde ticareti yaptığı bilgisine ulaşılan sanık hakkında başlatılan soruşturma kapsamında, sulh ceza hakimliğinden alınan karar doğrultusunda gizli soruşturmacı olarak görevlendirilen kamu görevlilerinin beş gün içerisinde sanık ve birlikte hareket ettiği kişilerden farklı günlerde dört kez toplam ağırlığı 5,5 gram olan esrar satın aldıkları, 15.04.2013 günü sanığın evinde yapılan aramada da iki adet uyuşturucu hap ele geçirildiği,

Sanığın aşamalarda; uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediği, evinde ele geçen uyuşturucu hapları iki yıl önce satın aldığını, uyuşturucu kullanmadığını, uyuşturucu hapları çekmecede unuttuğunu savunduğu,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın esasına geçmeden önce, somut olayda sanıktan uyuşturucu madde satın alan kolluk görevlilerinin statülerinin belirlenmesi gerekmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanununun “Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi” başlıklı 139. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hali;

“1) Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi halinde, hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı kararı ile kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir.

2) Soruşturmacının kimliği değiştirilebilir. Bu kimlikle hukukî işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir.

3) Soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karar ve diğer belgeler ilgili Cumhuriyet Başsavcılığında muhafaza edilir. Soruşturmacının kimliği, görevinin sona ermesinden sonra da gizli tutulur.

4) Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür.

5) Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işleyemez ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz.

6) Soruşturmacı görevlendirilmesi suretiyle elde edilen kişisel bilgiler, görevlendirildiği ceza soruşturması ve kovuşturması dışında kullanılamaz.

7) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

  1. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

  2. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

  3. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315).

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68, 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar” şeklindedir.

06.03.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanunun 13. maddesi ile 139. maddesinin birinci fıkrası “soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi halinde kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Bu madde uyarınca yapılacak görevlendirmeye ağır ceza mahkemesince oy birliğiyle karar verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de oybirliği aranır” şeklinde değiştirilmiş, altıncı fıkrasına ise “suçla bağlantılı olmayan kişisel bilgiler derhal yok edilir” cümlesi eklenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından kanuna eklenen madde gerekçesinde “Kışkırtıcı ajan kullanılmasının hukuk devleti ilkesi bakımından büyük sorunlar yaratması karşısında, batı ülkelerinde giderek artan ve buna paralel olarak da toplum hayatında tamiri kabil olmayan yaralar açan organize suçlulukla mücadelede gizli soruşturma yapan bir görevliden yararlanma düşüncesi ortaya çıkmıştır. Gizli soruşturmacı, kışkırtıcı ajan değildir. Bunun kışkırtıcı ajandan en önemli farkı, gizli soruşturmacının hiç bir zaman azmettiren durumunda bulunamamasıdır.

Gizli soruşturmacı, görevi sırasında suç işlemeyecektir.

Gizli soruşturmacının, içine girdiği örgüt içerisinde uzun süre kalabilmesi, onun ‘uydurma kimlik’ sahibi olması ve bu kimlik altında bazı işlemlerde bulunabilmesine de bağlıdır.

Karşılaştırmalı hukukta, bu tedbirler vasıtasıyla bireyin temel hak ve özgürlüklerine ağır biçimde müdahale edilmesi nedeniyle, tedbire karar verme yetkisi konusunda özel yetki kuralları öngörülmüştür” denilmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin (ç) bendinde gizli soruşturmacının; “gerektiğinde örgüt içine sızmak, gözetlemek, izlemek, örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve örgütün işlediği suçlarla ilgili iz, eser, emare ve delilleri toplamak ve muhafaza altına almakla görevlendirilen kamu görevlisini” ifade ettiği belirtilmiştir.

CMK’nun 139. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları ile Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 4. maddesinin (ç) bendi içeriği birlikte değerlendirildiğinde gizli soruşturmacının sadece 139. maddesinin yedinci fıkrasında belirtilen suçların, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmeleri şartıyla görevlendirilebileceği kabul edilmelidir. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmeyen suçlar için gizli soruşturmacı görevlendirilemez.

Nitekim öğretideki hakim görüş de 139/7. maddesinde belirtilen suçların ancak bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi halinde gizli soruşturmacı kullanılabileceği yönündedir. (Necati Meran, İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Takibin Hukuki Boyutu, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, 2. Bası, s. 362-364; Ersan Şen, Türk Hukukunda Telefon Dinleme-Gizli Soruşturmacı-X Muhbir, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2013, 6. Bası, s. 236; Bahri Öztürk-Behiye Eker Kazancı-Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2013, 1. Bası, s. 244; Veli Özer Özbek, Türk Hukukunda Gizli Soruşturmacının Ceza Sorumluluğu, Ceza Hukuku ve Kriminoloji Dergisi, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, Cilt. 2, Sayı.1-2, s. 147-148)

Ancak kolluk görevlisinin 5271 sayılı CMK’nun 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suç ve failini belirlemek ve suçla ilgili delil toplamak için alıcı rolüne girerek, suça azmettirmeden veya teşvik etmeden şüpheliden uyuşturucu madde satın alması mümkündür.

Bu durumlarda adli kolluk görevlisinin 139. maddesi gereğince değil, aynı kanunun 160 ve devamı maddeleri uyarınca görevlendirilmesi yeterlidir. (Yener Ünver- Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku Ders Kitabı, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 474,

Gizli görevlinin işlenen veya işlenmek üzere olan suçu ortaya çıkarabilmek amacıyla şüpheliyle temas kurup suçüstü yakalanmalarını sağlaması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun bulunmuştur. (AİHM Ludi/İsviçre, 15.06.1992 gün ve 12433/1986 sayılı kararı) Ancak görevlinin suç işlemeye niyeti olmayan kişileri suç işlemeye teşvik ve azmettirmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlali olarak kabul edilmiştir. (AİHM’nin Teixeira de Castro/Portekiz, 09.06.1998 gün ve 25829/94 sayılı kararı)

Somut olayda; sanığa isnat olunan uyuşturucu madde ticareti suçunun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmemiş olması nedeniyle, mahkemece 5271 sayılı CMK’nun 139. maddesi uyarınca “gizli soruşturmacı” görevlendirilmesine karar verilmesi isabetli olmayıp, alıcı rolüne girerek sanıktan uyuşturucu madde satın alan görevlilerin gizli soruşturmacı değil “gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlileri” olarak kabul edilmeleri gerekmektedir. Bu görevlilerin ancak suça azmettirmeden veya teşvik etmeden elde ettikleri deliller hukuka uygun olacaktır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hakim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına 5237 sayılı “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.

Zincirleme suç, 765 sayılı Kanunun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç hükümlerine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, … ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.

TCK’nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,

b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,

c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

43/1. maddenin düzenlemesinden anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli miktarda arttırılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” hükmü yer almakta olup, hukuk devleti; insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, bağımsız yargı denetimine açık olan devlettir. Yargı organları da yargılama yaparken hukuk devleti ilkelerine dolayısıyla anayasa ve kanunlara uygun olarak hareket etmelidirler.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde hüküm altına alınan “adil yargılanma hakkı” kişilerin hukuk devleti kuralları içinde yargılanmasını öngörür. Bu kurala aykırılık, işlemin adil olmasını engeller.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararlarda da; ajan veya polis memurlarınca, uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak kişiyi suça azmettirme veya teşvik etme yoluyla elde edilen delillerin kullanılması “adil yargılama hakkının ihlali” olarak kabul edilmiştir. (Burak Hun/Türkiye, 15.12.2009 gün ve 17570/04; Sepil/Türkiye, 12.11.2013 gün ve 17711/07 sayılı kararları)

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

04.06.2012 tarihinde adli kolluk görevlilerince sanık ve birlikte hareket ettiği şahıslardan uyuşturucu madde satın alınmasından sonra, dört gün içerisinde üç kez daha uyuşturucu madde satın alınmıştır.

Adli kolluk görevlilerinin amacı, uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak değil sanığın bulunduğu mahalde uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapan kişileri tespit ederek, bu suça ilişkin delilleri toplamak olup, aldıkları uyuşturucu maddeyi devralma ve mal edinme iradeleri bulunmadığından, somut olayda gerçek bir alım satım sözkonusu olmayıp, gerçekleştirilen eylem sanığın suçunu delillendirme işlemidir.

Kolluk görevlilerince, öncelikle suç işlenmesinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması, suç işlenmesinden sonra işlenmiş olan suçun tespit edilerek, bu konudaki delillerin toplanması ve suç işlediği belirlenen kişilerin başka bir suç işlemeye yönlendirilmeden yakalanıp adalet önüne çıkarılması gerekirken, şüphelinin ceza sorumluluğunu arttıracak şekilde davranışlarda bulunmaları halinde gerek Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ikinci maddesinde düzenlenen “hukuk devleti” ilkesi, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan “adil yargılanma” hakkı ihlal edilmiş olacaktır.

Adli kolluk görevlilerince şüphelinin suç ortağı ya da ortaklarının olup olmadığı veya başka bir yerde gizlediği uyuşturucu veya uyarıcı madde bulunup bulunmadığını tespit etmek gibi nedenlerle, şüphelinin ilk alımdan sonra yakalanmayarak görevlilerce birden fazla alım yapılması durumunda da, esasen tek bir alım olayı ile şüphelinin satmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçu ve bu suçun delilleri ortaya çıktığından, şüphelinin sonraki alımlara konu uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi önceki alımlardan sonra temin ettiğine ilişkin delil bulunmadığı ahvalde, satmak amacıyla uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurmanın temadi ettiği kabul edilip, hareketin en ağırına göre ceza verilecek, birden fazla alım bulunduğundan bahisle 43. maddesi gereğince ayrıca zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.

04.06.2012 tarihinde adli kolluk görevlilerince sanık ve birlikte hareket ettiği şahıslardan uyuşturucu madde satın alınması üzerine, sanığın “satmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma” suçu ve bu suça ilişkin deliller tamamen ortaya çıkmıştır. Adli kolluk görevlilerinin ikinci kez aldıkları uyuşturucu maddeyi ve evinde ele geçen uyuşturucu hapları, sanığın ilk satıştan sonra temin ettiğine ilişkin bir delil de bulunmamaktadır. Olayda adli kolluk görevlileri ile sanık arasında gerçek anlamda alım satım sözkonusu olmadığından ve adli kolluk görevlilerince sanıktan yapılan ilk alımla sanığın “satmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma” suçuna ilişkin olarak delillendirme işlemi yapıldığından, sonraki alımların ve evinde ele geçen uyuşturucunun 43. maddesi kapsamında ayrı suç oluşturduğunun kabulü mümkün değildir.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 28.04.2015 gün ve 848-136 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartları bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmıştır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 13.11.2014 gün ve 4237-12679 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.02.2014 gün ve 229-59 sayılı hükmünün, uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartları bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğu ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS