0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İhbar ve Şikâyet

CMK Madde 158

(1) Suça ilişkin ihbar veya şikâyet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikâyet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye’nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikâyette bulunulabilir.

(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikâyet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(5) İhbar veya şikâyet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

(6) (Ek: 15/8/2017-KHK-694/145 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/140 md.) İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir. Bu durumda şikâyet edilen kişiye şüpheli sıfatı verilemez. Soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar, varsa ihbarda bulunana veya şikâyetçiye bildirilir ve bu karara karşı 173 üncü maddedeki usule göre itiraz edilebilir. İtirazın kabulü hâlinde Cumhuriyet başsavcılığı soruşturma işlemlerini başlatır. Bu fıkra uyarınca yapılan işlemler ve verilen kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından görülebilir.

(7) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçu şikâyete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikâyetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur.


Makaleler:


CMK Madde 158 Gerekçesi

Tasarının soruşturmaya ilişkin İkinci Kitabının Birinci Kısmının Birinci Bölümünün bu maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, suçlara ait ihbar ve şikâyetlerin hangi mercilere yapılacağı, üçüncü ve izleyen fıkraları ise ihbar veya şikâyetin yapılmasına ilişkin usul kuralları göstermektedir.

İhbarlar Cumhuriyet savcılığına, kolluk makam ve memurlarına ve sulh ceza hâkimlerine, vali ve kaymakamlara, yurt dışında işlenip Türkiye’de takibi gereken yani Türk Ceza Kanununun 3 ilâ 7 nci maddelerinde belirtilen suçlar hakkında Türkiye’nin elçilik veya konsolosluklarına yapılabilecektir.

İhbarlar sözlü veya yazılı olabilirler. Sözlü yapıldığında hemen tutanağa bağlanacaktır. İhbarı alan ve yukarıda belirtilen bu merciler ihbarı hemen, yerine göre yasal veya adlî mercilere vereceklerdir.

Şikâyet usulünü dördüncü ve beşinci fıkralar göstermektedir: Suç soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı ise şikâyet, Cumhuriyet savcılığına, mahkemeye veya yukarıda gösterilen idarî mercilere yapılabilecektir. Şikâyet yazı ile yapılabileceği gibi sözlü olarak da ifade edilebilir. Bu ikinci hâlde şikâyet, başvurulan merci tarafından bir tutanağa bağlanacaktır.

Maddenin beşinci fıkrasıyla, soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlarda önceden usulüne uygun bir şikâyet bulunmasa da hak düşümü süresi içinde olmak koşuluyla mahkemeye yazı ile veya duruşma tutanağına geçirilecek beyanla yapılacak şikâyetin, şikâyet yokluğunu ortadan kaldıracağı kabul edilmiştir.

Maddenin son fıkrası, soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlarda ihbarın şikâyet hükmünde olduğunu beyan ile bu husustaki Yargıtay içtihadını kanun hükmü hâline getirmiştir.


CMK 158 ( İhbar ve Şikâyet) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/207

  • CMK 158
  • Sanığın, katılana yönelik hukuka aykırı fiil isnadını tanık H.K.’ye bildirmesi karşısında, CMK’nın 158. maddesinde belirtilen yetkili makamlara yapılmış bir ihbarın veya şikâyetin bulunmaması, söz konusu isnadın tanık A.E.U. tarafından kolluğa bildirilmesi nazara alındığında da, ihbar ve şikâyetin yetkili makamlarca dolaylı olarak öğrenilmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; iftira suçunun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.

İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.

Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir. İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir.

Bu aşamada uyuşmazlık konusunun sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından “yetkili makamlar” kavramı üzerinde durulması gerekmektedir.

İftira suçunda, ihbar veya şikâyetin 5271 sayılı CMK’nın 158. maddesinde gösterilen Cumhuriyet Başsavcılığına, kolluğa, valiliğe, kaymakamlığa, mahkemeye, yurtdışında ise elçiliğe veya konsolosluğa yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda, iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadını içeren ihbarın veya şikâyetin yetkili makamlara yapılması koşulu aranmaktadır. Dolayısıyla kanunilik ilkesi gereğince, ihbar veya şikâyetin yapılması olanaklı görülen makamlar dışındaki kimselere yapılacak bildirimler, iftira suçuna vücut vermeyecektir. Bu bakımdan, isnat edilen hukuka aykırı fiil bir kişiye bildirilmiş, o kişi de suçu ilgili yerlere ihbar etmişse, kişinin, yetkili makam olarak sayılması mümkün olmadığından bu suç oluşmayacaktır. Nitekim, ihbar veya şikâyetin yetkili makamlara doğrudan yapılması da arandığından, bu makamların dolaylı şekilde hukuka aykırı fiil isnadını öğrenmeleri hâlinde söz konusu suçun oluşmadığı kabul edilmelidir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s.7830, M. Oktay Yiğitbaş, İftira Cürmü Üzerine Bir Deneme, AD., Y.: 58, S.: 11, Ankara, 1967, s.832, Köksal Bayraktar, İftira, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, C.: XL, S. 1-4, s. 196).

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık A.A.’nın, K. konutlarında birlikte yaşadıkları S.A.’nın kızı olan katılan Ç. (S.) Ş. ile aralarında geçen tartışma nedeniyle evden kovulması üzerine K. konutlarının şantiye şefi tanık H.K.’ye, gerçeğe aykırı olarak katılanın söz konusu yerde bulunan kabloları çaldığını söylediği, tanık H. K. tarafından bu durumun aktarıldığı tanık A.E.U.’nun da olayı kolluğa bildirmesi üzerine katılan hakkında hırsızlık suçundan soruşturma başlatıldığı olayda; sanığın, katılana yönelik hukuka aykırı fiil isnadını tanık H.K.’ye bildirmesi karşısında, CMK’nın 158. maddesinde belirtilen yetkili makamlara yapılmış bir ihbarın veya şikâyetin bulunmaması, söz konusu isnadın tanık A.E.U. tarafından kolluğa bildirilmesi nazara alındığında da, ihbar ve şikâyetin yetkili makamlarca dolaylı olarak öğrenilmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; iftira suçunun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.

Yine, sanığın katılan hakkında sarf ettiği sözlerin, TCK’nın 125. maddesinde düzenlenen gıyapta hakaret suçunu oluşturduğu ileri sürülebilir ise de; sanığın, katılan hakkındaki iddiasını en az üç kişiyle ihtilât etmesi söz konusu olmadığından, anılan suçun da oluşmadığının kabulü gerekmektedir.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/533 Karar : 2017/9306 Tarih : 12.07.2017

  • CMK 158. Madde

  • İhbar ve Şikâyet

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Sanığın duruşmada bildirdiği adresine öncelikle Tebligat Kanunu 10. maddesine göre normal yolla tebligat çıkarılması, iadesi halinde MERNİS sisteminde kayıtlı bulunan adresine Tebligat Kanunu 21/2. maddesine göre tebligat yapılması gerektiği gözetilmeden, sanığın duruşmada bildirdiği adresinin adres kayıt sisteminde mevcut olduğu gerekçesiyle doğrudan Tebligat Kanunu 21/2. maddesi uyarınca tebligatın muhtara teslimi ve kapıya ihbar kağıdı yapıştırılması şeklinde yapılan tebligat geçersiz sayıldığından temyiz süresinin öğrenme ile başladığı kabul edilerek ve Mahkemenin 21.10.2015 tarihli temyizin reddine ilişkin ek kararı kaldırılarak yapılan incelemede;

TCK’nın 163/3. maddesinde düzenlenen karşılıksız yararlanma suçları hakkında denetim ve işlem yapan elektrik, su, doğalgaz idarelerinde çalışan kamu görevlileri, görevleri sırasında, karşılıksız yararlanma olarak nitelenebilecek usulsüz bir kullanımı tesbit ettiklerinde bir yandan elektriğin sayaçtan geçirilip geçirilmediği, kısmen veya tamamen geçirilmiyorsa tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek hangi yöntemlerin, bu amaçla hangi cihaz ve malzemelerin kullanıldığı, bu tesbitlerin ne tür incelemelere dayandığı vb. tüm ayrıntıları içeren bir suç tutanağının düzenlenmesi, bir yandan da CMK’nın 158. maddesi gereğince hemen en yakın adli kolluk birimine veya Cumhuriyet Başsavcılığı’na durumun bildirilmesi ve adli kolluk görevlilerinin de olay yerine hemen intikali ile CMK’nın 160, 161. maddeleri gereği Cumhuriyet Savcısı’nın emirleri çerçevesinde suçun sübut ve niteliğine yönelik delil toplama görevini yapmalıdır.

Şüphelinin meskenindeki su kullanımını gerektiren tüketim ihtiyacının ve kurulu gücün varsa tüketim föyleri de getirtilmek suretiyle tesbiti ile teknik açıdan bu tüketim ihtiyacı ve kurulu gücün gereği kullanım miktarının bilirkişi marifetiyle belirlenmesi, uğranılan vergili ve cezasız zarar miktarının tesbiti amacıyla keşif yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığı’nca CMK’nın 83 ve 162. maddelerine istinaden Sulh Ceza Hakimliği’nden talepte bulunulması, dosya içeriğindeki delillere göre karşılıksız yararlanma suçunun oluştuğu kanaatine varıldığı takdirde şüphelinin TCK’nın 168/5. fıkrasında düzenlenen yasal imkandan faydalanabilmesi, bu hususun bir dava şartı olduğu ve CMK’nın 174 ve 223/8. maddeleri gereğince işlem ifasına da yol açabileceği değerlendirilerek şüpheliye belirlenen vergili ve cezasız zarar miktarını kamu davası açılmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde hakkında dava açılmayacağı da hatırlatılarak usulünce bildirilip, makul bir süre tanınması, soruşturma aşamasında zararın tamamen tazmini halinde Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi, tamamen tazmin edilmemesi halinde dava açılması gerektiği gözetilmeden dava açılması ve yargılama aşamasında da bu eksiklikler giderilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘in temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 12.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/8607 Karar: 2014/4052 Tarih: 10.04.2014

  • CMK 158. Madde

  • İhbar ve Şikâyet

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Karar: Sanıkların buluntu eşyalar üzerindeki muhafaza görevlerinin yasa ve yönetmelik hükümlerinden kaynaklandığı cihetle görevlerinden dolayı yasal tevdiin gerçekleşmesi ve zimmet suçunun oluşumunda para veya eşyaların devlete ya da özel kişilere ait bulunmasının bir önem de arz etmemesi karşısında sanıkların eylemlerinin kaybolmuş eşya üzerinde tasarruf suçunu oluşturacağı yönündeki tebliğname düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Sanık C. S. hakkında kurulan hükmün temyizen incelenmesinde;

Sanık Z. A.’ın para ve eşyaları imza karşılığı teslim almasına rağmen denetim sırasında iade edemediği gibi nerede olduğunu da açıklayamadığından eyleminin zimmet olarak nitelendirilmesinde bir isabetsizlik yok ise de, sanık C. S.’e denetleme esnasında para ve eşyaların sorulması üzerine Milli Emlak Müdürlüğünün kabul etmemesi, kurumda muhafaza edecek yer de olmaması sebebiyle eve götürdüğünü, parayı da bankada muhafaza ettiğini ifade ettiği, tanık C. G. ile birlikte evine gönderildiğinde altınları alıp getirdikleri, paranın ise hesabında olmamasına rağmen 20-30 dakika sonra getirip amirlerine teslim etmek istediği ve düzenlenen tutanaklarla birlikte aynı gün teslim alındığı, dosyada tanık olarak dinlenen amir ve memurların olayı bu şekilde anlatarak ve kurumda kasa bulunmadığını ifade ederek sanığın savunmasını doğruladıkları, sanık müdafii tarafından dosyaya ibraz edilen soruşturma raporunda da sanığın eyleminin amirlerine bilgi vermesi gerekirken kendi kararı ile eşyaları evinde saklaması olarak kabul edildiği, tüm bu deliller birlikte değerlendirildiğinde sanığın temellük kastıyla hareket ettiği hususunun şüpheli kaldığı ve bu şüpheden sanığın yararlanması gerektiği gözetilip atılı zimmet suçundan beraetine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle mahkumiyet hükmü tesisi,

Kabule göre de;

CMK’nın 2/e,, 158/1, 160. maddelerineCMK’nın 2/e, 158/1 ve 160. maddelerine ve Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 17/10/2006 gün 2006/5-165-213 sayılı Kararına göre soruşturmanın, “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi” ifade ettiği, soruşturmanın Cumhuriyet Başsavcılığı veya kolluk makamlarınca suçun işlendiğinin öğrenilmesiyle başlayacağı ve soruşturmanın da 19/06/2008 tarihinde Kurumun Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatı üzerine başladığı dikkate alınarak, sanık C. S.’in zimmetine geçirdiği kabul edilen para ve diğer kıymetli eşyaları adli soruşturma başlamadan önce idari tahkikat sırasında 17/06/2008 tarihinde ödediğinin anlaşılması karşısında sanık hakkında verilen cezadan 5237 sayılı TCK’nın 248/1. maddesi uyarınca 2/3 yerine, 248/2. maddesiyle 1/2 oranında indirim yapılması suretiyle fazla ceza tayini,

Zimmet miktarını belirlemek için yargılama sırasında bir değer tespiti yapılmadığı gibi hükümde de zimmete geçirdiği kabul edilen miktarın gösterilmediği, dosyadaki bilgi ve belgeler ile soruşturma sırasında yapılan değer kıymet takdir tutanakları içeriğine göre de miktarın suç tarihleri itibariyle ekonomik koşullar ve paranın alım gücü nazara alındığında değer azlığı sınırları içerisinde bulunduğu ve sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 249. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Sanık Z. A. hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın zimmet miktarını belirlemek için yargılama sırasında bir değer tespiti yapılmadığı gibi hükümde de zimmete geçirdiği kabul edilen miktarın gösterilmediği, dosyadaki bilgi ve belgeler ile soruşturma sırasında yapılan değer kıymet takdir tutanakları içeriğine göre de miktarın suç tarihleri itibariyle ekonomik koşullar ve paranın alım gücü nazara alındığında değer azlığı sınırları içerisinde bulunduğu ve sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 249. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/15356 Karar: 2014/3670 Tarih: 04.02.2014

  • CMK 158. Madde

  • İhbar ve Şikâyet

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

Karar: Sanık hakkında sahtecilik fiili yönünden zamanaşımı süresi içinde mahallinde işlem yapılması mümkün görülmüştür.

Dosya içerisinde bulunan 11/03/2011 tarihli TEDAŞ Teftiş Kurulu raporundaki suçun işlenme şekli ve zimmet miktarına ilişkin tespitlerin dosya içeriğine uygun ve yeterli olduğu, sanık tarafından da suçun kabul edildiği anlaşılmakla tebliğnamedeki bilirkişi raporu alınması gerektiğine ilişkin bozma düşüncesine iştirak edilmemiş, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Suç tarihinde Aras EDAŞ Sarıkamış İşletme Şefliğinde veznedar olarak görev yapan sanığın, tahsil ettiği fatura bedellerinin bir kısmını bankaya geç veya eksik yatırmak, bir kısmını ise hiç yatırmamak suretiyle uhdesinde tuttuğu, yine gecikmiş borçlara ait tahsil ettiği paraları kurum hesabına intikal ettirmediği halde borçları sistem üzerinden silerek mal edindiği, eylemlerinin kendisine borç çıkarılan abonelerden birinin kuruma başvurusu sonrasında ortaya çıkarılabildiği ve zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli hareketlerle gerçekleştirildiğinin anlaşılması karşısında, nitelikli zimmet suçunu oluşturduğu gözetilmeden sadece basit zimmet suçundan hüküm kurulması,

CMK’nın 2/e,, 158/1, 160. maddelerineCMK’nın 2/e, 158/1 ve 160. maddelerine ve Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 17/10/2006 gün 2006/5-165-213 sayılı Kararına göre soruşturmanın, “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi” ifade ettiği, soruşturmanın Cumhuriyet Başsavcılığı veya kolluk makamlarınca suçun işlendiğinin öğrenilmesiyle başlayacağı ve soruşturmanın da Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan ve 14/06/2011 tarihinde havale edilen suç duyurusu üzerine başladığı, sanığın zimmetine geçirdiği kabul edilen 30.250 TL’yi adli soruşturma başlamadan önce idari tahkikat sırasında ödediğinin anlaşılması karşısında TCK’nın 248/1. maddesi uyarınca 2/3 yerine, 248/2. maddesiyle 1/2 oranında indirim yapılması suretiyle fazla ceza tayini,

Suçun TCK’nın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesine rağmen, aynı Kanunun 53/5. madde ve fıkrası gereğince, cezanın infazından sonra başlamak üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün ceza miktarı yönünden kazanılmış hak saklı kalmak üzere 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321, 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 02.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/27656 Karar: 2012/25559 Tarih: 28.11.2012

  • CMK 158. Madde

  • İhbar ve Şikâyet

2547 sayılı yasa hükümlerine göre özel soruşturma usulüne tabi olan üniversite öğretim görevlileri ve öğretim elemanları hakkında Marmara Üniversitesi Rektörlüğünce verilen 27.12.2011 tarihli ve 6 sayılı soruşturma izni verilmemesi kararını müteakiben ilgililer hakkında, Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının 13.03.2012 tarih ve 2010/13160 soruşturma nolu kararı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara şikayetçi tarafından yapılan itiraz üzerine, sanıkların hukuki durumlarının Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan alınacak raporla belirlenmesi gerektiğinden bahisle eksik araştırmayla kararverildiği gerekçesiyle Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını kaldıran Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.05.2012 tarih ve 2012/522 D. İş sayılı kararı ile ilgili olarak;

Müştekinin şikâyeti üzerine Marmara Üniversitesi Rektörlüğünce verilen 27/12/2011 tarihli ve 6 sayılı soruşturma izni verilmemesi kararı nedeniyle ortada soruşturması gereken bir hazırlık soruşturması bulunmadığı cihetle, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172. maddesi kapsamında itiraza konu bir karar niteliğinde olmadığı gözetilmeksizin inceleme yapılmasına yer olmadığı kararı verilmesi yerine yapılan soruşturma evresi sonucu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği yolundaki kabul ile itirazın kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu T.C. Adalet Bakanlığı’nın 13.08.2012 gün ve 47434 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.08.2012 gün ve 2012/223540 sayılı tebliğnamesi ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 5271 sayılı CMK’nın 158/1-4. madde ve fıkraları uyarınca görev suçlarına ilişkin ihbar ya da yakınmanın öncelikle yetkili Cumhuriyet savcısınca değerlendirilerek, eylemin niteliği ve failin niteliği bakımından konunun özel soruşturma usulü öngören kanunlar kapsamında bulunması durumunda soruşturma izni istemesinin zorunlu bulunması karşısında, üniversite öğretim görevlileri ve öğretim elemanları olan ilgililer hakkında görev sebebiyle işlenen suç nedeniyle Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.10.2010 tarihinde soruşturma izni talebinde bulunulduğu, 2547 sayılı kanun hükümlerine göre yapılan ön inceleme sonrasında Marmara Üniversitesi Rektörlüğünce verilen 27.12.2011 tarihli ve 6 sayılı soruşturma izni verilmemesi kararının, anılan yükseköğretim kurumunun 28.02.2012 tarih ve 3406 sayılı cevabi yazı içeriğinden anlaşıldığı üzere itiraz edilmeksizin kesinleştiği, bu aşamada Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığınca, başvurulacak herhangi bir merciin bulunmaması itibariyle teknik anlamda kovuşturmaya yer olmadığı kararı olarak değerlendirilemeyecek ve verildiği anda kesin olan kovuşturmama kararının itiraz merciince kovuşturmaya yer olmadığı kararı niteliğinde kabul edilerek, kovuşturma koşulu bulunmadığından itirazın reddine karar vermesi yerine itirazın kabulüne karar vermesi yasaya aykırı görüldüğünden,

SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 30.05.2012 tarihli ve 2012/522 Değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/1903 Karar: 2012/6718 Tarih: 08.03.2012

  • CMK 158. Madde

  • İhbar ve Şikâyet

Taksirle yaralama suçundan sanık hakkındaki kamu davasının TCK’nın 73/1 inci maddesi uyarınca düşürülmesine ilişkin hüküm katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sürücü belgesiz sanığın sevk ve idaresindeki araçla katılana çarparak, vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği olayda, sanığa isnat edilen suç şikayete tabi olsa dahi 5271 sayılı CMK’nın 158/6 maddesi uyarınca iddianamenin kabulüne karar verilip kovuşturma aşamasına geçildikten sonra, katılanın sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğini açıkça beyan etmemiş olması karşısında yargılamaya devam edilmesi gerektiği gözetilmeksizin, şikayetin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm tesisi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 s. Kanunun 8 inci maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321 inci maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08.03.2012 tarihind


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2008/1866 Karar: 2012/1694 Tarih: 07.03.2012

  • CMK 158. Madde

  • İhbar ve Şikâyet

KARAR : Suçun 5237 sayılı Yasa’nın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiğinin kabul edilmesi karşısında aynı Yasa’nın 53/5. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından, TCK’nın 43. maddesi ile uygulama yapılırken 8 yıl 16 ay 15 gün yerine 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasına hükmolunması ise sonuç cezanın doğru olarak belirlenmesi sebebiyle sonuca etkili olmadığından bozma nedeni sayılmamış, bozma üzerine yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

CMK’nın 2/e,, 158/1, 160. maddelerine ve Ceza Genel Kurulu’nun Dairemizce de benimsenen 17.10.2006 gün ve 2006/5-165-213 sayılı Kararına göre; soruşturmanın, “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi” ifade ettiği ve soruşturmanın Cumhuriyet Başsavcılığı veya kolluk makamlarınca suçun işlendiğinin öğrenilmesiyle başladığı dikkate alınarak, sanığın, Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan ve 16.01.2001 tarihinde havale edilen suç duyurusundan önce 02.02.2001 günlü iddianameye konu 1.818.350.000 lira parayı tamamen iade ettiği, dava açıldıktan sonra abonelerin müracaatı üzerine ortaya çıkan 300.300.000 lirayı ise 27.12.2001 tarihinde ödediği, bu zimmet miktarına ilişkin olarak da Dairemizin bozma ilamı sonrasında 02.11.2004 tarihli ek iddianame ile kamu davasının açıldığı, ödenen miktarların toplamına nazaran sanığın ödeme iradesinin soruşturma başlamadan önceye yönelik olduğu gözetilerek, cezasından 5237 sayılı TCK’nın 248/1. maddesi uyarınca 2/3 yerine aynı Kanun’un 248/2. maddesi gereğince 1/3 oranında indirim yapılması sonucu fazla ceza tayini,

5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesine göre anılan madde ve fıkrada belirtilen hakları kullanmaktan yoksun bırakılmanın, kasten işlenmiş bir suçtan dolayı verilen hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olması karşısında anılan maddenin birinci fıkrasında sayılan hakların tamamı ile ilgili yoksun bırakma kararı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Ceza miktarı bakımından kazanılmış hak nedeniyle indirim yapılırken, 5320 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulama maddesinin halen yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesi yerine, 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesinin yazılması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA), 07.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2014/12-15 Karar: 2015/38 Tarih: 10.03.2015

  • CMK 158. Madde

  • İhbar ve Şikâyet

Sanık N.. K.. hakkında taksirle yaralama suçundan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK’nun 73/1. maddesi uyarınca şikayet hakkının süresinde kullanılmaması nedeniyle düşmesine ilişkin, İstanbul 23. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 16.09.2010 gün ve 435-1293 sayılı hükmün katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 18.04.2013 gün ve 18191-10421 sayı ile;

“12.03.2009 tarihinde mağdur K.. B..’ın, sanığın kullandığı otobüsten düşerek, vücudunda 4. derece kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı, mağdurun eşi K.. B..’ın 26.03.2009 tarihli dilekçesi ile Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak, sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, bu başvuru üzerine kolluk tarafından, sanığın, tanıkların ve mağdurun eşi K.. B..’ın müşteki olarak ifadesinin alındığı, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 12.03.2010 günlü iddianamesi ile sanık hakkında taksirle yaralama suçundan TCK’nun 89/1,, 89/2-b maddeleri gereğince cezalandırılması istemi ile dava açıldığı ve artık kovuşturma aşamasına geçildiği, 5271 sayılı CMK’nun 158/6. maddesi gereğince, kovuşturma aşamasına geçildikten sonra, suçun şikayete tabi olduğunun anlaşılması halinde, mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği taktirde, yargılamaya devam olunup, sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, düşme kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 16.07.2013 gün ve 201648 sayı ile;

“Katılan K.. B..’ın taksirle yaralandığı olayda, atılı suçun şikayete tabi olduğu hususunda bir ihtilafın bulunmadığı, şikayet hakkının şahsa bağlı haklardan olduğu nazara alındığında, katılanın eşinin yapmış olduğu şikayet başvurusunun şikayet koşulunun yerine getirilmesi olarak yorumlanamayacağı, sanık hakkında 12.03.2010 tarihli iddianame ile dava açıldıktan sonra olaydan 6 aylık süre geçtikten sonra, katılanın duruşmada sanıktan şikayetçi olarak kamu davasına katılması ve daha sonraki aşamalarda şikayetinden açıkça vazgeçmemiş olması, CMK’nun 158/6. maddesi uyarınca ‘kovuşturma aşamasına geçildikten sonra suçun şikayete tabi olduğunun anlaşılması’ şeklinde yorumlanmasına dayanak yapılamayacağı, Yerel Mahkemenin ‘… taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçunun takibi şikayete tabii olduğu, olay nedeni ile yaralanan K.. B..’ın 6 aylık yasal şikayet süresi içerisinde şikayetçi olmadığı, bu durumda kovuşturma koşulu, şikayet şartı gerçekleşmediği anlaşılmakla, sanık hakkında bu suçtan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK’nun 73/1,, 89/5 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. madde ve fıkraları uyarınca düşürülmesine’ ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunduğundan onanmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle bozulmasına karar verilmesi kanuna aykırı görülmüştür ” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur

5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 30.10.2013 gün ve 17296-23961 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; şikayete bağlı taksirle yaralama suçundan, şikayetin süresinden sonra yapılmış olmasına rağmen açılmış bulunan kamu davasında düşme kararı verilmesinin 158/6. maddesine aykırı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Katılanın, 12.03.2009 günü sanığın sevk ve idaresinde bulunan özel halk otobüsünden ineceği sırada aracın hareket ettirilmesi nedeniyle yere düşüp yaralandığı, bu sırada kaza mahalline polis ekibinin geldiği, katılanın gelen polislere bir şeyi olmadığını, diyaliz hastası olduğunu ve hastaneye gitmesi gerektiğini söylemesi üzerine, sanığın yoldan geçen bir ticari taksiyi durdurup katılanı hastaneye gönderdiği,

Olay nedeniyle kalçası kırılan katılanın, 4 gün hastanede tedavi gördükten sonra taburcu edildiği, 11.02.2010 tarihinde Adli Tıp Kurumu Eyüp Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporda; katılandaki yaralanmanın yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği, mevcut kemik kırığının hayati fonksiyonlarını 4. derecede etkilediği bilgilerinin yer aldığı,

Katılanın eşinin 26.03.2009 tarihinde Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlatıldığı, 12.03.2010 tarihinde sanık hakkında taksirle yaralama suçundan iddianame düzenlenerek kamu davası açıldığı, 25.05.2010 tarihli ilk oturuma iştirak eden katılanın sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, bu tarihten önce her hangi bir başvurusunun ve şikayetinin bulunmadığı,

Anlaşılmaktadır.

TCK’nun ‘Taksirle yaralama’ başlıklı 89. maddesi: “(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Vücudunda kemik kırılmasına,

c) Konuşmasında sürekli zorluğa,

d) Yüzünde sabit ize,

e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.

(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayet aranmaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Maddenin beşinci fıkrasına göre taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Birinci fıkra kapsamındaki taksirle yaralama fiili bilinçli taksirle işlenmiş olsa bile takibi şikayete bağlı iken, birinci fıkra dışındaki taksirle yaralama fiillerinin bilinçli taksirle işlenilmesi halinde şikayet aranmaksızın soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir. 73. maddesi uyarınca şikayetin, hak sahibi kişi tarafından altı ay içerisinde yapılmış olması da zorunludur. Aksi halde takibi şikayete bağlı olan taksirle yaralama suçundan soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi mümkün olmayacaktır.

Ceza Muhakemesi Kanunun “İhbar ve şikayet” başlıklı 158. maddesi

“(1) Suça ilişkin ihbar veya şikayet, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabilir.

(2) Valilik veya kaymakamlığa ya da mahkemeye yapılan ihbar veya şikayet, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(3) Yurt dışında işlenip ülkede takibi gereken suçlar hakkında Türkiye’nin elçilik ve konsolosluklarına da ihbar veya şikayette bulunulabilir.

(4) Bir kamu görevinin yürütülmesiyle bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle, ilgili kurum ve kuruluş idaresine yapılan ihbar veya şikayet, gecikmeksizin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.

(5) İhbar veya şikayet yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü olarak yapılabilir.

(6) Yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturma evresine geçildikten sonra suçun şikayete bağlı olduğunun anlaşılması halinde; mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde, yargılamaya devam olunur.” hükümlerini içermektedir.

Ceza muhakemesinde ihbar ve şikayetlerin hangi mercilere ne şekilde yapılacağı hususlarını düzenleyen maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren altıncı fıkrası, hukukumuza ilk defa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile getirilmiş bir düzenlemedir. Bu düzenleme, 73/2. maddesindeki şikayete ilişkin; “Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz, zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikayet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar” şeklindeki düzenlemenin önemli bir istisnasını oluşturmaktadır.

Maddenin altıncı fıkrası hükümet tasarısında; “…soruşturması ve kovuşturması şikayete bağlı suçlarda ihbarın şikayet hükmünde olduğunu beyan ile bu husustaki Yargıtay içtihadının kanun hükmü haline getirildiği” gerekçesiyle; “soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlı olan bir suçun mağdurunun, bu fiilden dolayı yaptığı ihbar şikayet hükmündedir” şeklinde yer almakta iken, Adalet Komisyonu tarafından; “suçun soruşturma ve kovuşturmasının şikayete bağlı olduğunun daha sonra anlaşılması halinde doğabilecek hak kaybını önlemek amacıyla” değiştirilmiş ve mevcut haliyle kanunlaşmıştır.

Komisyon gerekçesinde de işaret edildiği gibi, öğretide bazı yazarlarca “varsayılan şikayet” olarak da isimlendirilen bu düzenlemeyle, kanun koyucu tarafından, soruşturma aşamasında kendisine karşı gerçekleştirilen eylemin şikayete tabi olmayan bir suçu oluşturduğu, dolayısıyla kamu adına soruşturulacağı düşüncesinde olan mağdurun şikayette bulunmakta göstereceği ihmal veya aynı düşüncede olan soruşturmayı yürüten görevlilerin de mağdurun şikayetçi olup olmadığının tespiti bakımından gösterecekleri özensizlik nedeniyle mağdurun hak kaybına uğramasının önüne geçilmek istenilmiştir.

Maddenin altıncı fıkrasında öngörülen hüküm gereğince, yürütülen soruşturmaya konu eylemin takibi şikayete bağlı olmayan bir suçu oluşturduğu düşüncesiyle hareket eden Cumhuriyet savcısının dava açması üzerine kovuşturma evresine geçildikten sonra eylemin gerçekte takibi şikayete tabi olan bir suçu oluşturduğunun anlaşılması halinde mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde yargılamaya devam edilecektir. Soruşturma aşamasından itibaren takibi şikayete bağlı bir suç oluşturduğu açıkça anlaşılan eylemler bakımından hak sahibi tarafından süresinde yapılmış bir şikayet bulunmadığı halde bu husus dikkate alınmaksızın kamu davası açılmış ve kovuşturma evresine geçilmiş olması, şikayetin süresinde yapılmadığı gerçeğini değiştirmeyecektir. Zira burada eylemin takibi şikayete bağlı bir suç oluşturduğunun kovuşturma aşamasında anlaşılmasından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Sözgelimi, mağdurun ayakkabısının çalındığı düşüncesiyle yürütülen soruşturma sonucunda hırsızlık suçundan açılan kamu davasında kovuşturma aşamasına geçildikten sonra eylemin gerçekte 155/1. maddesi kapsamında takibi şikayete bağlı “güveni kötüye kullanma” suçunu oluşturduğunun tespiti halinde mağdur açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde yargılamaya devam edilecektir. Buna karşın eylemin soruşturma aşamasında da takibi şikayete bağlı güveni kötüye kullanma suçu olarak kabul edilip, süresinde şikayet de bulunmamasına rağmen 155/1. maddesi sevkiyle kamu davası açılmış olsa bile yargılamaya devamla sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi mümkün olmayacak, hak sahibi tarafından süresinde yapılmış bir şikayetin bulunmaması nedeniyle kamu davası düşme kararı ile sonuçlandırılacaktır.

Nitekim öğretide de söz konusu maddenin altıncı fıkrası ile ilgili olarak; “Soruşturma evresinde suç, takibi şikayete bağlı bir suç olarak değerlendirilmezse, suçtan zarar görenin bildirimi ihbar niteliğinde olacaktır. Kovuşturma evresinde bu suçun şikayete bağlı olduğunun anlaşılması halinde soruşturma evresinde de ihbar olarak yapılan bildirim şikayet olarak kabul edilir. Suçtan zarar görenin kovuşturma evresinde yeniden şikayet dilekçesi vermesi gerekmez. İhbar dilekçesi şikayet dilekçesine dönüşür. Suçtan zarar gören açıkça şikayetten vazgeçmediği takdirde yargılamaya devam olunur” şeklinde görüşlere yer verilmiştir. (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 10. Baskı, İstanbul, 2013, s. 86)

Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;

Katılanın, 12.03.2009 günü sanığın sevk ve idaresinde bulunan özel halk otobüsünden ineceği sırada aracın hareket ettirilmesi nedeniyle yaralandığı olayda, katılanın eşinin müracaatı üzerine sanık hakkında soruşturma yapılarak 89/1 ve 89/2-b-son maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, olayın üzerinden yaklaşık olarak 1 yıl 2 ay geçtikten sonra katılanın ilk defa mahkemede sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, bilinçli taksirle hareket etmediği anlaşılan sanığın eyleminin sevk maddelerine uygun şekilde takibi şikayete bağlı taksirle yaralama suçunu oluşturduğu, şikayetin hak sahibi kişi tarafından bizzat yapılması gerektiği, katılanın altı aylık kanuni süre içerisinde bizzat şikayette bulunmadığı, süresinden sonra yaptığı şikayetin hukuki sonuç doğurmayacağı anlaşıldığından yerel mahkemece sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Nitekim CGK’nun 27.05.2014 gün ve 1529-283 ve 10.06.2014 gün ve 835-320 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

Sonuç:Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2-Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 18.04.2013 gün ve 18191-10421 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Usul ve kanuna uygun olan İstanbul 23. Sulh Ceza Mahkemesinin 16.09.2010 gün ve 435-1293 sayılı hükmünün ONANMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/20826 Karar : 2017/6872 Tarih : 31.05.2017

  • CMK 158. Madde

  • İhbar ve Şikâyet

Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I-Sanık hakkında mühür bozma suçundan kurulan hükme ilişkin temyiz isteminin incelemesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre katılan TEDAŞ vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve kanuna uygun ve de takdire dayalı bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,

II- Sanık hakkında karşılıksız yararlanma suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

TCK’nın 163/3. maddesinde düzenlenen karşılıksız yararlanma suçları hakkında denetim ve işlem yapan elektrik, su, doğalgaz idarelerinde çalışan kamu görevlileri, görevleri sırasında, karşılıksız yararlanma olarak nitelenebilecek usulsüz bir kullanımı tesbit ettiklerinde bir yandan elektrik, su, doğalgazın sayaçtan geçirilip geçirilmediği, kısmen veya tamamen geçirilmiyorsa tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek hangi yöntemlerin, bu amaçla hangi cihaz ve malzemelerin kullanıldığı, bu tesbitlerin ne tür incelemelere dayandığı vb. tüm ayrıntıları içeren bir suç tutanağının düzenlenmesi, bir yandan da CMK’nın 158. maddesi gereğince hemen en yakın adli kolluk birimine veya Cumhuriyet Başsavcılığına durumun bildirilmesi ve adli kolluk görevlilerinin de olay yerine hemen intikali ile CMK’nın 160, 161. maddeleri gereği Cumhuriyet Savcısı’nın emirleri çerçevesinde suçun sübut ve niteliğine yönelik delil toplama görevini yapmalıdır.

Şüphelinin işyeri, konut veya arazideki elektrik, su, doğalgaz kullanımını gerektiren tüketim ihtiyacının ve kurulu gücün varsa tüketim föyleri de getirtilmek suretiyle tesbiti ile teknik açıdan bu tüketim ihtiyacı ve kurulu gücün gereği kullanım miktarının bilirkişi marifetiyle belirlenmesi, bu miktarın sayaçtan geçirilerek kullanım halinde sayaç üzerindeki endeks ile de kıyaslanarak karşılıksız yararlanma suçunun kabulünü gerektirecek önemli bir farkın olup olmadığının, uğranılan vergili ve cezasız zarar miktarının tesbiti amacıyla keşif yapılması için Cumhuriyet Başsavcılığınca CMK’nın 83, 162. maddelerine istinaden Sulh Ceza

Hakimliğinden talepte bulunulması, dosya içeriğindeki delillere göre karşılıksız yararlanma suçunun oluştuğu kanaatine varıldığı takdirde şüphelinin TCK’nın 168/5. fıkrasında düzenlenen yasal imkandan faydalanabilmesi, bu hususun bir dava şartı olduğu ve CMK’nın 174, 223/8. maddeleri gereğince işlem ifasına da yol açabileceği değerlendirilerek şüpheliye belirlenen vergili ve cezasız zarar miktarını kamu davası açılmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde hakkında dava açılmayacağı da hatırlatılarak usulünce bildirilip, makul bir süre tanınması, soruşturma aşamasında zararın tamamen tazmini halinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi, tamamen tazmin edilmemesi halinde dava açılması gerektiği; sanığın meskeninde kullanılan elektrik sayacının tüketimi eksik gösterip göstermediği veya sayaca tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde müdahale edilip edilmediğinin tespit edilebilmesi için; sanığın suça konu yerde ne kadar süredir oturduğunun ve kaçak ya da usulsüz kullanımın ne zaman başladığının kesin olarak saptanması ve sanık suça konu yerde halen oturmakta ise keşif yapılıp kullanılabilecek elektrik miktarı belirlenmek suretiyle; çalışmıyor ise tespit tutanağında belirtilen tüketim değerlerine göre yine tespit tutanağında belirtilen sayaç endeksinin uyumlu olup olmadığı ve usulsüz kullanım bedeli konusunda teknik bilirkişiden rapor alınması ile belirlenecek bedelin sanığa yöntemince ihtar edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan TEDAŞ vekilinin temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 31.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS